İrfan Ünver Nasrattınoğlu ve Oğuz Çetinoğlu’nun yayınları, milyonlara ulaşan haber portallarında yayınlandı.
Nasrattınoğlu biyografimi, Çetinoğlu da Lahey Adalet Divanı hakkında iki söyleşi yayınladı.
Biri çeşitli kuruluşlarda görev yapmış bir folklor araştırmacısı, diğeri de iş dünyasında, siyasi kuruluşlarda ve Ocak’larda yer almış bir yazar.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Sevgili okurlarım,
Bir yazarın megalomanlaşıp kendini övmesi, görgüsüzlüğün ve bencilliğin daniskası olmalıdır.
Ne varki, naçizane şahsım, arada bir megomanlaşıp kendimi övmeye çalışırım.
Aslında bu, benim değil, başkalarının övgülerini yansıtma isteğidir. Öyle ya, başkalarının söylediklerini ve yazdıklarını her yerde göremezsiniz. Kaldı kı, Google amcada yıllar boyu kalacak ve ölümsüzleşecektir.
Her yazara tabii ki övücü ve yerici mesajlar gelir. Her yazar da haliyle, genellikle kendilerini övenlerin mesajlarına yer verir. Ben de çok defa bana gelen övücü mesajları yayınlamışımdır. “Elllerine sağlık, çok akıcı yazıyorsun,”, “Devlet sana ödül vermeli” ve “Benden pek çok yazar söz etti ama, bir de sizin akıcı kaleminizden okunmak isterim” gibi mesajları sizlere duyurmazsam, bir eksiklik yapmış olurum. Tıpkı bana, “Siz gazeteciliğin Van Gogh’usunuz” diyerek portreleyen bir hayran okurum gibi…
Bana gelen son iki mesajdan biri, çeşitli kuruluşlarda görev yapmış bir folklor araştırmacısı olan İrfan Ünver Nasrattınoğlu’dan, (soyad aynen böyle) diğeri de, iş dünyasında, siyasi kuruluşlarda ve Ocak’larda yer almış bir yazar olan Oğuz Çetinoğlu’dan geldi.
Yazıları, Ankara’da ANKHABER, Afyonkarahisar’da KOCATEPE, Silifke’de SESİMİZ, Diyarbakır’da MÜCADELE ve Mut’ta MUTTAN HABER’de yayınlanan Nasrattınoğlu şöyle başlamış mesajına: “Belleğimdeki İlhan Karaçay, müstesna bir insandır. Bu yüzden sizin hakkınızda kaleme alıp, yayımlamayı düşündüğüm bir yazı taslağını ekte size gönderiyorum. Ben artık 87. yaşımı idrak ediyorum. Resmi ya da özel hiç bir görevim yok,artık. Sadece yazıyor, yazıyor, yayımlıyorum.”
KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI haber portalında yazan Oğuz Çetinoğlu ise, gönderdiği mesajında, İsrail’in Lahey Adalet Divanı’nda yargılanması ile Divan’a Türkiye tarafından hediye edilmiş olan halı hakkında birer röportaj yapmak istediğini belirtmişti.
İşte, ben de sizlere bu dostların yazmış olduklarını sunarak, megalomanlığıma perçin vuruyorum.
İRFAN ÜNVER NASRATTINOĞLU’NUN YAZISI:
Ankara Afyonkarahisar Diyarbakır Mut Silifke
Hollanda’da Popüler Bir Türk Gazeteci
İLHAN KARAÇAY
Türkiye’den Hollanda’ya işçi göçü, resmi olarak 19 Ağustos 1964 tarihinde yapılan ikili sözleşme ile başlamıştır. Bu Ülkeye giden pek çok Türk, işçi olarak geldikleri bu ülkede başarılı işlere imza atmışlar, yurttaşlarının sorunlarının çözümü için başrollerde oynamışlar ve toplumsal faaliyetleri ile lider duruma gelmişlerdir. Hollanda’da bu gibi faaliyetlerde öne çıkmış isimlerden biri de, İlhan Karaçay’dır. Onun adı Hollanda ile özdeşleşmiştir.
Ben bu Ülkeye ilk kez 1978 yılında gittim. Sonra iki kez 2000 yılında gittiğim bu Avrupa Ülkesine, 2014 yılının Mart ve Haziran aylarında üç kez daha giderek, o süreçte önemli bir etkinliğe de imza atmıştım. Bu son Hollanda seyahatimde tanıdığım ve onu tanımaktan büyük memnuniyet duyduğum Karaçay’la aralıksız dokuz yıldır, temas halindeyiz. Onun sık sık yayımlamakta olduğu haberlerden, bu ülkede olup biten her şey hakkında bilgiler ediniyorum. Yine onun yayınladığı haberlerden, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde var olan Türk izlerini öğreniyorum.
23 Aralık 1942 tarihinde Mersin’de dünyaya gelen Karaçay, gençlik yıllarında, CHP İçel İl Gençlik Kolu Başkanlığı görevini sürdürürken, bu partinin yayın organı sayılan Ulus Gazetesi’nde de haber ve yorum yazmağa başlar. Aynı zamanda, genç yaşına rağmen, Mersin’de ailece sahip oldukları ve Pompeipolis adını koydukları motel, plaj, gazino ve kampingten oluşan turistik tesislerin işletmeciliği de onun omuzlarındadır.
Yirmi beş yaşında, çalıştırdığı turistik tesislere gelen bir Yunan kaptanın, hayatının rotasını değiştireceğini söyleseler kendisi de inanmazdı. Bu kaptanın gemisi ile Çin’in Şanghay kentine gideceğini öğrenince, üç arkadaşıyla birlikte, gemiye işçi olarak girmeyi başarırlar. Çin’de Mao’nun Kültür İhtilali yaşandığı yıllardır. Gazetecilik mesleğine sevdalı Karaçay için bu kaçırılmaz bir fırsattır. 1967’nin haziran ayı başlarında başlayan yolculuğun gerçek amacı gazeteciliktir…
Çin yolculuğu, geminin Süveyş Kanalı’nı geçtikten hemen sonra bombalanışı sonucu bir maceraya dönüşür. Onlar Kanalı geçerler geçmesine, fakat 7 Haziran 1967 günü Cibuti’ye ulaştıklarında İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki savaşın tüm şiddetiyle devam ettiğini ve Süveyş Kanalı’nın kapandığını öğrenirler. Singapur üzerinden Şanghay’a varıp karaya ayak basıldığında diğer gemicilerin neler yapacağı az çok bilinir ama Karaçay, soluğu postanede alır. Süveyş Kanalı’ndan ve yolculuk boyunca uğradıkları limanlardan çektikleri fotoğrafları ve birbirinden ilginç haberleri Akşam Gazetesi’ne postalar.
Karaçay Şanghay’da, Kültür İhtilali’nin en renkli günlerini yaşar. O zamanların dünyaya kapalı ve dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de sarılık hastalığına yakalanır. Hastaneye yatırılır. Fakat götürüldüğü hastaneden kaçar. Karaçay bu kaçış olayını şöyle anlatır: “Kaptanın verdiği garanti belgesi ile, beni hastaneye götürmek için gelen jandarmanın elinden kurtulmayı ve kaçmayı başardım. Çünkü Şanghay’dan sonraki yolculuk Kanada’nın Vancouver kentiydi. Yatacaksam modern dünyada hastaneye yatmalıydım. Gemi giderse ben bu bilinmezde ne ederdim?”
Karaçay, Şanghaay’da bir restoranda arkadaşları ile
Modern dünyaya ayak basar basmaz hastaneye yatar, tam tamına iki buçuk ay. Bu süre içinde kendini idare edecek kadar bildiği İngilizcesini geliştirir. Hastanenin bayan doktoru, çok kısa zamanda İngilizce öğrenen Karaçay’ı tebrik eder, daha da geliştirmesi için kütüphane müdürünü ona ders vermesi için görevlendirir. Karaçay hastalığından kurtulur, öğrendiği İngilizce ise yanına kâr kalır. Kısacası, hasta olarak girdiği hastaneden sağlam ve “Bir lisan bir insan demektir” sözünden hareketle iki insan olarak çıkar.
Londra üzerinden Türkiye’ye dönerken Hollanda’ya uğrayan Karaçay, Hollanda’daki yaşamı ve insanları çok beğenir ve burada kalmaya karar verir. Avrupa’da basımına başlanan Tercüman Gazetesi’ne muhabirlik yapmak için, daha önceden tanıdığı İstihbarat Şefi Kemal Özbayraç ile anlaşır. O zamanlar Hollanda’daki yaşamı oldukça renklidir. Pek çok kız arkadaşı olmuştur ama yine de yaşamının giderek monotonlaştığını düşünmektedir. Niyeti Amerika’ya gitmektir. Fakat en beğendiği ve giderek sevdiği Jeanne hanım, Karaçay’ın Hollanda’dan ayrılacak olmasına üzülür. Nitekim daha sonra ikili arasındaki aşk, evliliğe dönüşmüştür.
Bir gün postacı kapıyı çalar ve Karaçay’ın eline bir telgraf tutuşturur. Gönderen Tercüman Gazetesi spor müdürü Necmi Tanyolaç’tır. Türk spor basınının önemli simalarından Tanyolaç gönderdiği acil telgrafta; “İlhan, Fenerbahçe Ajax ile eşleşti. Ajax’ı takip et, yazı ve fotoğrafları acele gönder.” diyordu. 10 Kasım 1968 günü Amsterdam’ın Schiphol havalimanına inen Fenerbahçe’yi Jeanne Hanım ile karşılarlar. Oysa Jeanne’yi terk edip Amerika’ya gitmeyi planlarken, Ajax-Fenerbahçe maçı Karaçay’ı Jeanne ile nikah masasına kadar götürür. Bu konu ile ilgili Karaçay, “Beşiktaşlı olmama rağmen, Jeanne ile evlenmeme ve Hollanda’da kalmama vesile olan Fenerbahçe’ye her zaman şükran duymuşumdur.” demektedir.
1969 yılında Avrupa’da yayın hayatına başlayan Hürriyet gazetesi ile anlaşarak gazetecilikte profesyonelliğe adım atan Karaçay, 1975’te TRT Haber Dairesi Başkanı Tayyar Şafak’ın Amsterdam ziyareti sırasında yaptığı muhabirlik teklifini de kabul eder. Bununla birlikte aynı yıl Hollanda Yayın Kurumu NOS televizyonunda Türkler için ‘Pasaport’ adlı programı yönetmeye başlar. 1980 yılında, İKON Televizyonu’nun ünlü rejisörü Henk Barnard ile birlikte “Ceremeyi çeken çocuklar” adlı beş bölümlük bir dizi yapan Karaçay, iki bölümün çekimlerini Türkiye’de gerçekleştirdikten sonra, Kapıkule sınır kapısına geldiğinde sabah olmaktadır. Ortalıkta, tanklar, askerler belirir birden. Tarih 12 Eylül 1980’dir ve TSK, Türkiye’nin yönetimini ele almıştır.
Bir yandan TRT’nin, öte yandan Hürriyet gibi büyük bir gazetenin ve de Hollanda televizyonlarının başarılı bir elemanı olması, birçok kapının kolayca açılmasını sağlar, Karaçay’a.
O günleri anlatırken Karaçay, unutamadığı bir acı anıyı da anlatmadan geçemez; “Her şeyi hazırlanmış, evlilik töreni için Mersin’e gidiyorduk. Yolculuğumuzun büyük bölümü geride kalmış Aksaray’a varmak üzereyken büyük bir trafik kazası geçirdik, Jeanne ile birlikte. İkimiz de ağır yaralanmıştık. Ölümden döndük diyebilirim. Nihayet 23 Mayıs 1970’te Mersin’de dünya evine girdik.”
Çiçeği burnunda İlhan ve Jeanne çiftinin mutlulukları ikiye, üçe katlanır 23 Ocak 1971’de.
Ruşen ve Vahide adını verdikleri biri erkek, diğeri kız olmak üzere ikiz çocukları olur. Fakat bu mutlulukları uzun sürmez! Vahide, kalbindeki delik nedeniyle ancak beş hafta hayata tutunabilmiştir. Kızlarını unutamazlar. Bu yüzden 17 Nisan 1974 tarihinde doğan ikinci kızlarına, beş haftalık bebek iken ölen Vahide’nin adını verirler. İlk çocukları Ruşen’den Eva, Vahide’den de Esra isminde iki torunu ile geçirdiği güzel zamanlar için Karaçay: “Hayatımın en güzel anları torunlarımla geçirdiğim anlardır. Her fırsatta torunlarımla olmak benim için dünyanın en büyük mutluluğudur.”
İlhan Karaçay 1973 yılında gazeteciliğin yanı sıra turizm işine de el atar ve 1976 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile THY’nin Utrecht Bölgesi Genel Satış Acentalığını üstlenir.
Bürosunda gazeteciliğin ve seyahat acentalığının yanı sıra, ihtiyaç ve istek üzerine sigorta ve kredi işleriyle de uğraşır. Gece gündüz iş derken, 1981 yılında geçirdiği ağır ameliyatlar sonucu, önce turizm bürosunu daha sonra da Hürriyet Gazetesi temsilciliğini güvendiği kişilere devreder.
Karaçay çocuklarının Türkçe eğitim görmelerini istediği için Türkiye’ye dönerek, Mersin’e yerleşir. Tabii orada da boş duramaz ve yine turistik tesislerini işletmeye başlar. O arada bir kez daha siyasette şansını dener. 1984 yerel seçimlerinde DYP Mersin Belediye Başkan adayı olarak girdiği seçimi kaybeder. Mersin’deki sosyal yaşamdan rahatsız olmaya başlar, sıkılır ve 1986 yılının başında Hollanda’ya döner.
Hollanda’ya gelişi ile birlikte Günaydın gazetesinin muhabirliğini, Türkçe ve Hollandaca yayınlanan Haber Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenir. Aynı yılın sonunda Avrupa’ya açılan Sabah Gazetesi’nin Benelüx ctemsilciliğini de alır. Fakat Sabah’ın ilk Avrupa serüveni uzun sürmez ve kapanır. 1988’de Asil Nadir’in Günaydın Gazetesi’ni satın alması ile birlikte, bu kez bu gazetenin Benelux temsilcisi olur. Asil Nadir krizinin ardından gazetenin Bekir Kutmangil tarafından satın alınmasından sonra da aynı görevi sürdürür. Gazetecilik yaşamında, bu sektörün her branşında görev yapmış olan Karaçay, 1994 yılında Günaydın’ın Avrupa baskılarının sahibi olmuştur. Bu nedenle de Avrupa Türk Basınının merkezi olan Frankfurt’a yerleşir.
İlhan Karaçay Oğlum Salih’le aramızda
DEVAMI GELECEK Sayın Nasrattınoğlu, hikâyeme Frankfurt’ta son vermiş. Ne var ki, hikâye orada bitmeyecek.
Kıymetli yazar, Hollanda’daki yaşamımda, Türk toplumu için yaptığım önemli çalışmalardan örnekler sunacağı bir yazı daha hazırlayacağını belirtti.
NASRATTINOĞLU’NUN KISA ÖZGEÇMİŞİ
İRFAN ÜNVER NASRATTINOĞLU
Folklor araştırmacısı. 18 Aralık 1937, Afyonkarahisar doğumlu. Hava Astsubay Okulu (1955) mezunu. Yirmi yıl Hava Kuvvetlerinde çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 1976’dan itibaren çeşitli gazetelerde çalıştı. Sonraki yıllarında folklor araştırmalarında yoğunlaştı, bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlarda çeşitli görevler üstlendi. 1981 yılından itibaren Folklor Araştırmaları Kurumunun başkanlığını yaptı.
İlk yazısı, 1954 yılında Türkeli gazetesinde (Afyonkarahisar) çıktı. Sonraki yıllarda makaleleri Türkeli, Afyon, Zafer, Mücadele (Diyarbakır), Anadolu, Güney, Orta Doğu gazeteleri ile Türk Folklor Araştırmaları, Sivas Folklor, Türk Folkloru, Erciyes, Hisar, Ilgaz, Gülpınar, Size, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Ses, Yeni Defne dergilerinde yayımlandı. Türkiye içinde ve dışında çok sayıda, ulusal ve uluslararası kongre, sempozyum ve seminerlere katılarak bildiriler sundu. Folklor araştırmalarına hizmetleri yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda ödül aldı. Azerbaycan Mehmet Emin Resulzâde adına Devlet Üniversitesi tarafından ve Moldova-Komrat Devlet Üniversitesi tarafından İkiz fahri doktora beratı ve fahri profesör payesi (1999) verildi. Yine çeşitli ülkelerde akademi üyelikleri vardır. Hakkında üniversitelerde tezler hazırlandı. Türk Basın Konseyi, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti, İLESAM, Moldova Yazarlar Birliği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Birliği gibi birçok derneğin üyesidir.
“Folklor araştırmacısı, yazar İrfan Ünver Nasrattınoğlu faydalı hizmetler veriyor. Geçen yıl “Çağdaş Kuzey Azerbaycan Şiiri” antolojisini yayınlamıştı. Bu defa elimizde, İrfan Ünver’in derlediği “Çağdaş Uygur Şiiri Antolojisi” var. Türkiye dışındaki Türk edebiyatının Türkiye’de tanınması, yayılması, Türk edebiyatının, dışardaki kardeşlerimize tanıtılması yönünde yıllar yılı yazdık, ısrarla durduk. Görüşlerimiz zaman zaman hafife alındı. Bakışlar büyük yerlerdeydi.” (Tahir Kutsi Makal)
**************
OĞUZ ÇETİNOĞLU’NUN YAZILARI
Suçlu! (İsrail) Ayağa Kalk…
Hollanda’da Yaşayan Türk Gazeteci ve İş Adamı
İLHAN KARAÇAYile Milletlerarası
Adâlet Divanı’nda Görüşülmekte Olan İSRAİL’İN SOYKIRIM DÂVÂSI HAKKINDA KONUŞTUK.
Oğuz Çetinoğlu: İsrail’in, 7 Ekim 2023 târihinden bu yana Gazze’ye yönelik saldırılarının soykırım olduğunu ileri süren Güney Afrika Cumhuriyeti, 1948 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezâlandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle, 29 Aralık 2023’te İsrail aleyhinde açtığı dâvâ, gazeteci ve iş adamı hüviyeti ile bulunduğunuz Hollanda’da, Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nın temel hukuk organı Milletlerarası Adâlet Divanı’nda birkaç gün başladı. Dâvâyı tâkip ediyorsunuz. İlk intibalarınızı anlatır mısınız?
İlhan Karaçay: Barış Sarayı’ndaki oturum, Güney Afrika’nın sözlü açıklaması ile başladı. Güney Afrika Cumhuriyeti öncelikli olarak, İsrail’in Gazze’deki bütün askerî operasyonlarının derhal askıya alınmasını istedi. Yüksek Mahkeme öncelikli olarak bu talebi ele aldı.
Çetinoğlu: Güney Afrika’nın müracaatında size göre dikkat çeken hususlar nelerdir?
Karaçay: Güney Afrika’nın başvurusunda, ‘Filistin halkının, ihlal edilmeye devam edilen soykırım sözleşmesi kapsamında haklarının korunması gerektiği’ vurgulanıyor.
Duruşma devam ederken, Filistin ve İsrail yanlısı çok sayıda gösterici, Barış Sarayı’nın önünde toplandı. Göstericiler duruşmayı, dışarıya kurulan büyük ekranlar aracılığıyla tâkip etti.
Çetinoğlu: Güney Afrika’nın Milletlerarası Adâlet Divanı’na yaptığı 84 sayfalık yazılı müracaatında yer alan cümleler hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Karaçay: Güney Afrika’nın İsrail hakkında şikâyetçi olduğu konular, soykırım târifine giriyor. Çünkü “hedef Filistin’in millî, ırkî ve etnik grubunun önemli bir bölümünü yok etmektir” deniliyor.
Çetinoğlu: Neticenin ne zaman belli olacağı tahmin ediliyor?
Karaçay: Lahey’e giden soykırımla ilgili dâvâların karara bağlanması çok uzun yıllar sürebiliyor. Güney Afrika, bu yüzden Milletlerarası Adâlet Divanı’nın süreç devam ederken, ‘İsraillilerin, Filistinlileri öldürmesini durduracak’ önlemler almasını istedi.
Güney Afrika ayrıca başvurusunda İsrail’in Filistinlileri bir grup olarak bilinçli şekilde ortadan kaldırılmasını hedefleyen saldırılara son vermesini ve Tel Aviv’e soykırım başlattığı için cezâ verilmesini talep etti.
Çetinoğlu: İsrail ne cevap verdi?
Karaçay: İsrail, yapılan başvurudaki iddiaların ‘bir dayanağı olmadığını’ ifâde etti ve İsrail’in, ‘kanla karalanmaya çalışıldığını’ söyledi.
Çetinoğlu: Dâvâ neden Milletlerarası Adâlet Divanı’nda açıldı?
Karaçay: BM’nin en üst yargı organı olan Milletlerarası Adâlet Divanı, Milletlerarası Cezâ Mahkemesi’nin aksine, şahsî suçlar yerine sâdece devletler arasındaki ihtilafları ele alıyor. Bu sebeple dâvâ Milletlerarası Adâlet Divanı’nda açıldı.
Çetinoğlu: Delillerle alâkalı bilgi var mı?
Karaçay: Adâlet Divanı’nda görülen duruşmada, Güney Afrika’yı temsil eden avukatlardan Adila Hassim, konuşması sırasında delil olarak Anadolu Ajansı’nın fotoğraflarını da gösterdi. Foto muhabiri Fadi Alwhidi’nin çektiği fotoğrafta, Gazze’de 23 Aralık’ta Filistin Sivil Savunma ekipleri tarafından Beyt Lahya şehrinde enkaz altından çıkarılan cesetlerin, Endonezya Hastanesi’nin yakınında hazırlanan toplu mezara defnedildiği görülüyor.
Foto muhabiri Mohammed Fayk tarafından çekilen fotoğrafta da aynı şekilde 30 Ekim 2023 târihinde Gazze’de bâzı mezarlıklarda boş yer kalmaması sebebiyle Fatayer âilesinin naaşlarının topluca bir bölgede defnedildiği kameraya yansımıştı.
Çetinoğlu: Güney Afrika Cumhuriyeti Heyeti’nin iddiaları arasında yer alan diğer hususlar nelerdir?
Karaçay: Güney Afrika, 84 sayfalık yazısında İsrail’in 7 Ekim saldırılarının ardından başlattığı operasyonda Gazze’deki Filistinlilere karşı öldürerek, ciddî zihnîve bedenî zarar vererek, yerleşim yerlerini yıkarak, kuşatma ile açlık ve susuzluğa mâruz bırakarak, fizikî yıkımlarına yol açacak şartları oluşturarak soykırım yaptığını dile getirdi.
Duruşmada, ‘Bu eylemler Güney Afrika’nın müracaatında ayrıntılı olarak belgelenmiş ve güvenilir, genellikle BM kaynakları tarafından teyit edilmiştir.’ diyen Güney Afrika’nın avukatı Adila Hassim, duruşma sırasında soykırım davranışının modelini göstermek için örnekler sıraladı.
Güney Afrika ayrıca, İsrail’in 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki diğer temel yükümlülüklerini de ihlal ettiği suçlamasında bulundu.
1948 sözleşmesi soykırımı, ‘millî, etnik, ırkî veya dînî bir grubu tamamen veya kısmen yok etmek maksadıyla işlenen fiiller’ olarak tanımlıyor.
Güney Afrika’da iktidar partisi olan Afrika Millî Kongresi, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki politikalarını ‘apartheid’ rejimi altındaki kendi târihiyle karşılaştırıyor.
Çetinoğlu: ‘Apartheid rejiminedir’ diye soracağım. Fakat önce konunun uzağında olanlar için Güney Afrika Cumhuriyeti hakkında kısa da olsa bilgi lütfeder misiniz?
Karaçay: Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika Kıtası’nın en güneyinde yer alır. Yüzölçümü 1.220.000 Km2, nüfusu 2017 yılı tahminlerine göre 57.000.000’dur. Nüfusun %78’i Afrika’nın yerlisi, %10 Avrupalı, %9 Melez, %3 Asyalıdır. %80 Hıristiyan, %2 Müslüman, %2 Hindu’dur. %16 Agnostiktir. (Allah’ın varlığının da yokluğunun da ispat edilemez olduğunu düşünen felsefî görüş)
Ülke altın, elmas ve değerli taşlar bakımından zengindir. Mısır, buğday, üzüm, şekerkamışı ve sebze yetiştirilir.
Ülkede Afrika yerlileri yaşamakta idi. 1488 yılında Portekizli Bartolomeo, Ümit Burnu’na ulaşınca Avrupalıların hücumuna uğradı. 1800 yılında İngiltere yönetime hâkim oldu. İngilizlerle yerli halk arasındaki savaşlar 100 yıl devam etti. 1931 yılında İngiltere yönetimden çekildi ise de ülkedeki beyazlar yönetime hâkim olup yerli halka soykırım uyguladı. Yerli halktan Nelson Mandela liderliğindeki yerliler, galip gelip Cumhuriyet rejimini seçtiler. Mandela cumhurbaşkanı oldu.
Ülkede gelir dağılımı bozuktur. Nüfusun %10’u ülke servetinin ve gelirinin %95’ine sâhiptir.
Osmanlı Devleti, din adamları ve âlimler gönderip ülke halkını İslâmiyet’e çekmeye çalıştı.
Dünyânın diğer Müslüman ülkeleri ilgisiz kalırken, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Filistin’e sâhip çıkmasının sebebini, Osmanlı’nın desteğiyle açıklamak mümkündür.
‘Apartheid, ayrım, ayrıştırma’ demektir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Avrupalıların oluşturduğu Millî Parti hükümetinin, 1948-1994 yılları arasında beyaz olmayanların aleyhine uyguladığı ırka dayalı ayırımcılığı ifâde etmektedir.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim İlhan Bey. Güney Afrika Devleti’nin Cumhurbaşkanının dikkat çeken beyanını sizden dinleyebilir miyiz?
Karaçay: Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, mahkeme öncesinde yaptığı açıklamada ‘Bir zamanlar mülksüzleştirmenin, ayrımcılığın, ırkçılığın ve devlet destekli şiddetin acı meyvelerini tatmış bir millet olarak, târihin doğru tarafında duracağımız konusunda netiz.’ dedi.
Çetinoğlu: Gönülden, yürekten alkışlanacak, asıl sorumluları utandıracak bir ifâde. Peki Efendim, Türkiye’nin bakış açısı ile alâkalı olarak ne söylemek istersiniz?
Karaçay: Lahey’deki duruşmayı tâkip etmek üzere gelen Türk heyetini, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal ağırladı.
TBMM Adâlet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, Divan’daki duruşmaları tâkip etmek ve temaslarda bulunmak üzere, Avrupa Birliği (AB) Karma Parlamento Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili İsmail Emrah Karayel ve Anayasa Komisyon Üyesi ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan ile Lahey’e geldi.
‘Güney Afrika’nın İsrail aleyhine yaptığı başvuruyu memnuniyetle karşılıyoruz’ diyen Cüneyt Yüksel, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Filistin topraklarındaki milletlerarası hukuk ihlallerinin artarak devam ettiğini belirtti. Yüksel, Güney Afrika’nın İsrail aleyhinde dâvâ açarak ihlallerin durdurulmasına yönelik attığı adımın önemli olduğunu dile getirdi.
Cüneyt Yüksel, Milletlerarası Adâlet Divanındaki dâvâ sonucunun, Milletlerarası toplumun vicdanının ferah bulması beklentisi taşıdıklarını dile getirerek, şunları söyledi:
‘Biz Türkiye olarak gerek makamlarımız gerek sivil toplumumuz, bu zulme asla ortak olmayacaktır. Türkiye olarak, İsrail’in sivilleri hedef alan barbarca saldırılarının bir an önce sona ermesini talep ediyoruz ve hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz.
Milletlerarası Adâlet Divanı’na Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından yapılan başvuruyu memnuniyetle karşıladık. Başlayan bu sürece olan desteğimizi Türk halkı adına bir defa daha beyan ediyoruz. Bu sürecin mümkün olan en kısa sürede tamamlanmasını ve Adâletin tecelli etmesini istiyoruz.’
Divan’ın hükmedeceği ihtiyâtî tedbirlerin her konudan önce ateşkesi garanti altına almasını gerektiğini vurgulayan Yüksel, bunun, Gazze’de çok ihtiyaç duyulan şartsız, engelsiz ve düzenli insânî yardımı mümkün kılmasını arzu ettiklerini kaydetti.
Yüksel, şöyle devam etti: ‘Filistin meselesi âdil bir siyâsî çözüme kavuşturulmadan, bölgemizde kalıcı barış ve istikrarın tesisinin mümkün olamayacağı, bir kere daha görülmüştür. Dolayısıyla, Milletlerarası toplumun, barışı tesis etmeye yönelik âcil ve somut adımlar atması temel beklentimizdir. Türkiye, varılacak bir çözüme giden yolda bütün çabalara aktif katkı sağlayacağı gibi, varılacak bir nihâi anlaşmanın uygulanması aşamasında garantör olarak sorumluluk almaya da hazırdır.’
Yüksel, Güney Afrika’nın ihtiyâti tedbir taleplerine ilişkin dâvâyı, tâkip edecek hükümet yetkilileri, diplomatlar, insan hakları kurumlarından temsilciler ve hukukçularla da temaslarda bulunduklarını söyledi.
Anayasa Komisyon Üyesi ve Denizli Milletvekili Cahit Özkan, duruşma sırasındaki beyanların çok etkili olduğunu dile getirerek, Güney Afrika tarafının sunduğu deliller arasında Anadolu Ajansı’nın çektiği fotoğrafların da yer aldığını söyledi.
Anadolu Ajansı’nın Gazze’deki soykırımın delillendirilmesinde ve bu dâvâ sürecinde çok etkili ve önemli bir rol oynadığının altını çizen Özkan, bu delillerle birlikte Güney Afrika’nın iddialarını fotoğraf ve belge şeklinde çok zengin malzemelerle duruşmada yansıttığını kaydetti.
Özkan, Gazze’deki soykırımın, Gazze halkının cep telefonlarıyla canlı aktardığı, bir şeyler yapabileceği umuduyla kendi yıkımlarını gerçek zamanlı olarak yayımladıkları târihteki ilk soykırım olduğuna dikkati çekti.
Avrupa Birliği (AB) Karma Parlamento Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili İsmail Emrah Karayel, Türkiye’nin, Milletlerarası hukukun uygulanması ve Milletlerarası mahkemelerin uyuşmazlıkları çözmesi noktasında destekleyici olduğunun altını çizerek, Türkiye’nin tavrının, uyuşmazlıkların Milletlerarası hukuk kurallarına uygun olarak çözülmesi gerektiği şeklinde olduğunu belirtti.
İsrail’in işlediği suçların soruşturulmaması ve cezâsız kalmasının kabul edilemez bir durum olduğunu kaydeden Karayel, Türkiye’nin bu tür dâvâlarda her zaman Adâletin sağlanması, suçluların cezâlandırılması ve sorumlular hakkında gereğinin yapılması için sürecin tâkipçisi olacağını aktardı.
Öte yandan, Gazze’de yaşanan dramın azalması için Divan’ın tedbir kararı vermesi gerektiğine işâret eden Karayel, bu tedbir kararlarının da nasıl uygulanacağını tâkip edeceklerini dile getirdi.
Duruşmanın ilk günü, Güney Afrika’nın Amsterdam Büyükelçisi Vusimuzi Madonsela’nın ülkesinin Divan’dan, İsrail aleyhine talep ettiği 9 ihtiyâtî tedbiri okumasının ardından sona erdi.
Çetinoğlu: Konu ile ilgilenenler tarafından merak edilen üç husus var:
1-Ateş kes kararı verilir mi? 2-Netanyahu’ya; Sırp kasabı Mladiç’e verildiği gibi cezâ verilir mi? 3-İsrail’e müeyyide uygulanır mı? Bu konulardaki (temennilerinizi değil) kanaatlerinizi okuyucularımız için açıklar mısınız?
Karaçay: 1-Adalet Divanı’nın sadece haklıyı ve haksızı saptayacağını sanıyorum. Bir uygulama kararı beklemiyorum. Zira Dıvan, yaptırım yetkisine sahip değildir.
2- Adalet Divanı, Netanyahu davasına karışmaz. Bu Divan milletlerarası davalara bakar. Netanyahu’yu Lahey’de yargılayabilecek mercinin adı: “Milletlerarası Ceza Mahkemeleri Rezidüel Mekanizması (IRMCT) 3- Yukarıda belirttiğim gibi, Adalet Divanı, bağlayıcı bir karar vermez. Sadece haklıyı ve haksızı saptar. Bundan sonraki durum, Birleşmiş Milletler, devletler ve kamuoyu tarafından değerlendirilebilir.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim İlhan Bey.
Karaçay: Rica ederim, ben teşekkür ederim.
********************
ÇETİNOĞLU’NUN ADALET DİVANI’NDAKİ TÜRK HALISI İLE İLGİLİ RÖPORTAJI
Hollanda’da Yaşayan Türk Gazeteci ve İş Adamı
İLHAN KARAÇAYile Milletlerarası Adâlet Divanı’ndaki TÜRK HALISI Hakkında Konuştuk.
Oğuz Çetinoğlu: Sizin Lahey Yüksek Adâlet Divanı’ndaki halı ilgili haberiniz, İstanbul gazetelerinde yer almıştı. Konu hakkında neler söylemek istersiniz?
İlhan Karaçay: Bizim, ‘Lahey Yüksek Adâlet Divanı’ olarak söz ettiğimiz ‘Barış Sarayı’na, Hollandalılar ‘VredesPleis’ diyor. Bu yeri ilk gördüğüm an, 50 yıl kadar öncesine dayanıyor.
O yıl, Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sahanlığı ihtilafı, ‘Yüksek Adâlet Divanı’na taşınmıştı.
Güvenlik Konseyi, uyuşmazlığa taraf olan Türkiye ve Yunanistan arasında bir tercih yapmaktan kaçınmış, bir yandan tarafların uyuşmazlığı doğrudan görüşmeler yoluyla çözmeleri önerilirken, diğer taraftan da, uyuşmazlığın giderilebilmesinde, Milletlerarası Adâlet Divanı’nın olası katkılarını dikkate almaya dâvet etmişti.
O zamanlar bütün dünyâda sitayişle söz edilen ‘Barış Sarayı’nda, görenlerin gözlerini kamaştıran kocaman bir halı dikkat çekiyordu. İşte orada, bu halının Osmanlılar tarafından hediye edilmiş olduğunu öğrenmiştim. Türk-Yunan dâvâsının önemi yanında, böylesi dünyâca ünlü bir yerdeki Türk halısının mevcudiyeti benim için çok önemliydi.
Malûmdur, o zamanlar ‘Haber atlatma’ yarışı revaçtaydı. O halının fotoğrafını çektikten sonra Hollanda’nın ANP Ajansına gitmiş ve fotoğrafımın Hürriyet gazetesine telefoto ile gönderilmesini sağlamıştım. Ertesi günkü Hürriyet’in manşet başlığı ‘Türk-Yunan’ dâvâsı değil, Barış Sarayı’ndaki Türk halısı idi.
Çetinoğlu: Günümüzdeki durum nedir?
Karaçay: İşte o halının hikâyesi, bu defa 50 yıl sonra yeniden gündeme geldi.
Halının hikâyesi aslında daha eskiye, yâni 113 yıl öncesine dayanıyor.
Çetinoğlu: Anlatır mısınız?
Karaçay: 113 yıl öncenin yılı 1911 idi.
Lahey’deki Barış Sarayı inşa edilirken, 1907 yılında devletlere yapılan katkı çağrısı üzerine, 1911’de Osmanlı Devleti tarafından, kocaman bir Hereke halısı hediye edilmişti.
Şimdi, tâmirat ve tâdilât için Türkiye’ye gönderilen halı hakkında, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal şunları söyledi: ‘Hollanda Krallığı’na armağan edilen ve 113 yıldır Barış Sarayı’nı süsleyen Hereke Halısı, restorasyon amacıyla geçici bir süre için ülkemize gidiyor. Barış Sarayı’nın yönetimini deruhte eden Carnegie Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımız arasında imzalanan Protokol uyarınca, Türkiye dışındaki en büyük olduğu düşünülen, 160 m2 boyutunda ve 700 kg ağırlığındaki Hereke halısı, restorasyon işlemlerine başlanması için Barış Sarayı’ndan çıkarıldı.’
Halının, Barış Sarayı’nda sayısız müzâkerelerin devam ettiği Japon Odası’ndan çıkarılması töreninde, Büyükelçi Selçuk Ünal, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’den de sorumlu Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner de hazır bulundu.
Büyükelçi Selçuk Ünal, Hereke halısının Barış Sarayı’ndan çıkarılarak kamyona yüklenmesi sırasında düzenlenen film çekimine de, Hollanda Dışişleri Bakanlığı Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner ile katıldı.
Çetinoğlu: İlgi çekici… Demek tören yapıldı. Neler konuşuldu?
Karaçay: Büyükelçi Selçuk Ünal şöyle devam etti: ‘Ecdadımızın 1907’deki dâvete icabetle 1911’de armağan ettiği târihî Hereke halısı 113 yıldır, sayısız önemli barış antlaşması, müzâkere ve görüşmeye şâhitlik etti. Aslında, tek başına, yalnız ve hüzünlü, 113 yıl târihe şâhit oldu. Ecdadımızın Milletlerarası barışa desteğini o târihte uzun vadeli bir öngörüyle ve bu şekilde göstermiş olması, bugün hepimiz için önemli bir mesajdır. Hereke halısı, bir cihan devletinden Avrupa’nın saygın bir devletine hediye edilirken düşünüldüğü gibi, bugün de yarın da Türk-Hollanda dostluğunun ölümsüz nişanelerinden birini teşkil edecektir. İnsanlar yaşadıkça ve insanlık yaşadıkça, buradan sonsuzluğa kadar Milletlerarası dostluk ve barış mesajını verecektir.’ İşte, hepimize gurur veren ve bundan sonraki gelişmeler ile âlicenaplığımızı dünyâya ilân edecek olan ‘Hereke Halısı’nın hikâyesi böyle.
Çetinoğlu: ‘Hereke halısı’ deyip geçebilir miyiz?
Karaçay: Aslâ. Târihî olaydır. Yeni nesiller tarafından da bilinmesi gerekir.
Çetinoğlu: Sizden öğrenebilir miyiz?
Karaçay: İntihal (aşırma) yapmayacağım ama Google Amca’da yaptığım araştırmada bakınız bu konuda ne buldum.
Çetinoğlu. Ne buldunuz?
Karaçay: Hollanda’nın Lahey şehrindeki Milletlerarası Adâlet Divanı olarak hizmet veren Barış Sarayı’na, Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın fermanı üzerine 1905’te hediye edilen, yaklaşık 162 metrekarelik Hereke halısı Aksaray’ın Sultanhanı ilçesinde restore ediliyor.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan, Aksaray’daki halı tâmir atölyesinde düzenlenen basın toplantısında, Türkiye târihi için önemli yeri olan Sultanhanı Kervansarayı’nda olmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
Nadir Alpaslan, Barış Sarayı yapıldığı dönemde 40’tan fazla ülkenin yardımda bulunduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti: ‘Osmanlı Devleti Sultan İkinci Abdülhâmid Han döneminde Barış Sarayı’na, biraz sonra restorasyonuna başlanacak, Hereke halısını hediye etmiş. Bu halı ülkemizin kültürel ögeleriyle bezenmiş, ilmek ilmek dokunmuş çok özel bir halı. Halı restorasyon sürecinde yapıldığı dönemin teknik özelliklerine göre her bir ilmeği yenilenerek tekrar evine gönderilecek. Hereke halısı 100 yılı aşkın süredir Barış Sarayı’nda Japon Salonu’nda târihe tanıklık etmektedir. Halımız, 1 yıl sonra bu çalışma bitip evine döndüğünde târihe şâhitlik etmeye devam edecek.’
Alpaslan, bu eşsiz halının Türkiye’nin kültürel zenginliğini yansıtan önemli örneklerden biri olduğunu aktardı. Restorasyonun Türkiye’de yapılmasının önemli olduğuna dikkati çeken Alpaslan, ‘Halı, 400 yılı aşan Hollanda ve Türkiye ilişkilerinin de somut bir göstergesidir. Halımızın restorasyonu uzman ekip ve geleneğe dayalı teknikler kullanılarak gerçekleştirilecek, her aşamada halının orijinal dokusu ve estetiğinin korunması için büyük hassasiyet gösterilecektir. Bu proje, halının restorasyonundan öte kültürel bir mirasın korunmasını da temsil etmektedir.’ diye konuştu.
Alpaslan, halının restorasyonuyla dünyâ kültürel mirasına da katkı sunulduğunu vurguladı.
İçinde yaşanılan dünyâda, barışa ve Adâlete ihtiyaç olduğunu anlatan Alpaslan, bütün dünyâya barış ve Adâlet gelmesi temennisinde bulundu.
Çetinoğlu: Bilenler elbette biliyor da… İnsanlarımızın çoğunluğu makine halısı kullanıyor. Onlara Hereke halısını nasıl tanıtırsınız?
Karaçay: Hereke halısı, dünyânın en kaliteli ve en iyi halısıdır. Restorasyondan sonra dokunduğu dönemdeki kıymetine kavuşacaktır.
Çetinoğlu: Hollanda’dan restorasyon için gönderilirken tören yapıldı. Türkiye’de karşılamak maksadıyla da tören yapıldı mı?
Karaçay: Evet: Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands ise bir asırdan sonra halının Hollanda’dan tekrar Türkiye’ye restorasyon için geldiğini söyledi.
Halının hikâyesinin Türkiye ile Hollanda arasındaki güçlü bağların sembolü olduğunu belirten Wijnands, sözlerini şöyle devam etti: ‘Hereke halısı, dünyânın en kaliteli ve en iyi halısıdır. Uzun süreli olması ve târihî öneme sahip olması da ayrı bir güzel yanı. İki ülke arasındaki ilişkiler ve aramızdaki dostluk halıdaki ilmekler kadar sağlam ve güçlüdür. İki ülke arasındaki dostluk çok uzun yıllar öncesine dayanıyor. Seneye dostluk anlaşmasının 100. yılının kutlamasını yapacağız. Diplomatik ilişkiler de 400 yıl kadar geriye gidiyor. İki ülke arasında bu halıdan daha da fazla güzellikler var. Hollanda’nın Milletlerarası sembolü olan lâleyi, Türklerin getirdiği bilinir.’ Wijnands, 500 yıl önce Hollanda’nın bağımsızlığı için Türkiye’nin yardım ettiğini de vurguladı.
Konuşmaların ardından Bakan Yardımcısı Alpaslan ve beraberindekiler, halıyı inceledi.
Çetinoğlu: Konu açılmışken, biraz da Hereke Halı Fabrikası’ndan bahseder misiniz?
Karaçay: Kocaeli’de 1843 yılında kurulan Osmanlı emâneti olan ‘Hereke Fabrika-i Hümayunu’ dokuma fabrikası, 181 yıldır adından söz ettiriyor. Özel olarak millî saraylar için dokunan ipek halılar, metrekaresindeki 1.000.000 düğümü ve Osmanlı dönemindeki desenleriyle göz kamaştırıyor. El emeği göz nuru halıları dokuyan kadınlar, bir halıyı en az bir yılda bitiriyor.
Körfez ilçesine bağlı Hereke bölgesinde, 1843 yılında iki kardeş tarafından geniş bir atölye olarak kurulan fabrika, 1845 yılında Osmanlı Devleti‘nin sanayi atılımları ile saraya bağlandı. 1845 yılından sonra, ‘Hereke Fabrika-i Hümayunu’ ismiyle faaliyetini devam ettiren fabrikada, ilk olarak sarayların perdelik ile döşemelik talebi karşılanırken, daha sonra halı da dokunmaya başlandı.
Osmanlı’nın değerli kurumları arasında yer alan ve imparatorluk hayatını renklendiren Hereke Fabrika-i Hümayunu, 19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da bir markaya dönüştü. Prestijli bir marka hâline gelen fabrikanın ürünleri, çeşitli ülkelerde de armağanlara lâyık görüldü.
Çetinoğlu: Bu konuda hayli bilgi sâhibisiniz. Herekede üretilen halıları nerelerde görmek mümkün?
Karaçay: Hereke Fabrika-i Hümayun da birçok halı dokundu. Bunlardan en devasa olan Sultan İkinci Abdülhâmid döneminde Alman İmparatoru Kaiser İkinci Wilhelm’in ziyâreti vesilesiyle 1897 yılında Yıldız Şale Köşkü Muayede (Bayramlaşma) Salonu için yaptırılan 468 metrekare boyutunda, 3 ton ağırlığındaki halıydı. Ayrıca Beylerbeyi Sarayı Mavi Salonu, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu, Lahey Yüksek Adâlet Divanı ve Beyaz Saray’ında bulunan halılarda Hereke Fabrika-i Hümayun’da dokundu. 181 yıldır faaliyetini devam ettiren, şu anki ismiyle Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası’nda hâlâ millî saraylara halı dokumaya devam ediyor.
Çetinoğlu. Hereke halısının özelliklerinden de söz eder misiniz?
Karaçay: Hereke halısının özelliği: ilmeği, çift düğüm olması, iplik özelliği ve sağlamlığıdır.
Türk halı sanatının Osmanlı dönemi, Altaylardan Anadolu’ya uzanan târihî süreci ve kültürel birikimi yansıtır. Bu bağlamda devletin ilk dört yüz yıl boyunca devam eden yükselişine paralel olarak, hah sanatı gelişme göstermiş ve çeşitliliği artmıştır. Ancak Batı dünyâsında bilim ve tekniğe dayalı olarak gelişen yeni medeniyet, her alanda olduğu gibi Osmanlı sanatlarını da zor durumda bıraktı. Bilhassa sanayi devrimi ile dokumacılık sektörü yeni bir sürece girdiği için, Osmanlı halıcılığı derinden etkilendi. Bu sebeple, 19. yüzyılda devam ettirilen modernleşme çabalarına dokumacılık da dâhil edildi. 1843’de Hereke’de açılan fabrika ile dokuma ve halı sanayi teşekkül ettiği gibi, zamanla sektör açısından bir eğitim merkezi hâline geldi. Gayretli çalışmalar neticesinde taşrada birçok halıcılık merkezi ortaya çıktı. Verimliliğini yitiren bazı eski merkezler ihya edildi. Kız Sanayi Mektepleri ile Kız Rüştiyelerinde yapılan halıcılık eğitimi desteklendi. Ayrıca halıcılık sanatında başarılı ve üstün hizmetleri olan kimselere, hükümet tarafından Sanayi Madalyası verildi. Böylece Hereke Fabrika-i Hümayunu merkeze alınarak, öğrencilere, erişkinlere, özel teşebbüs personeline halıcılık eğitimi veren, kaliteyi artıran ve istihdam imkânı yaratan bir model oluştu.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim İlhan Bey.
Karaçay: Rica ederim, ben teşekkür ederim.
ÇETİNOĞLU’NUN KISACA ÖZGEÇMİŞİ
28 Kasım 1938 târihinde Bafra’da doğdu. İlk ve Orta Okulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisâdî ve Ticârî İlimler Akademisi’nde okudu.
İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mâlî müşâvir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu.
SSCB’nin dağılmasından Türk Cumhuriyetleri’nde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas âzâsı olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da; tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti.
İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı.
Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu, dergisinde yazdı. İslam, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyası Tarih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet dergilerinde, Dünya ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu.
10 yıl boyunca (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan ve İstanbul gazetelerinde, Dil ve Edebiyat ile Yesevi ve Adana’da yayınlanan Töre dergilerinde yazmaktadır.
Üstlendiği sosyal görevler:
*Ankara Ticaret Lisesi Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığı *Ankara Meslek Okulları Öğrenci Kültür Birliği Kültür Kolu Başkanlığı
*Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi Talebe Cemiyeti Başkanlığı
*Millî Türk Talebe Birliği’nde; Mayıs 1961’den Şubat 1963’e kadar Yönetim Kurulu üyeliği
*Millî Türk Talebe Birliği Ankara Şubesi Kültürel Hizmetler Grup Başkanlığı *Türk Ocakları Ankara Şubesi İkinci Başkanlığı *Karabük İşadamları Derneği Kurucu Başkanlığı *Karabük Serbest Meslek Mensupları Yapı Kooperatifi Kurucu Başkanlığı
*Türk Ocakları İstanbul Şubesi Kurucu Üyeliği *Anavatan Partisi Sarıyer İlçe Başkanlığı
*Türkiye Millî Kültür Vakfı Kurucular Kurulu Üyeliği
*Aydınlar Ocağı Genel Merkezi ve İlim İstişare Kurulu Üyeliği
*Türk 2000’ler Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği
*AVRASYA-BİR / Avrupa Asya Birliği Türk Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği
Oğuz Çetinoğlu; ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği, İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği, Aydınlar Ocağı İstanbul Merkezi ve Türk Ocakları İstanbul Şubesi Üyesidir.