O kadar çok şey oldu, o kadar çok şey oluyor ki gündelik akışımızda… En beklemeyeceğimiz olasılıkları düşünmeye çalışsak bazen bu hızlı değişim şaşırtıyor. Tam olarak farkında olmasak da bir seviyede bunları kendimiz seçmiş ve yaratmış olmalıyız. Hoşlanmasak dahi sorumluluğumuzu her koşulda almak zorunda kalıyoruz. Biliriz ki büyük dönüşümler bazen karmaşayla birlikte gelir. “Büyük bir ressamın sergisinde bir tabloya baktığınızı düşünün. O tabloda savaş resmi varsa bu o tablonun muhteşemliğini değiştirmez.” mantığını sever ve gün içinde uygularız değil mi? Bu konu üzerinde çok da yorum yapmayız genelde, kabullenme yaşarız.
Her sabah aynı enerjiyle uyanmak mümkün mü? Tabii mümkün…
Hayatın içindeki problem olarak bize yansıyan gerçeklere rağmen her an mutlu olmak mümkün mü? Evet o da mümkün…
Aslına bakarsanız bizi, ne bir şeylerin çok fazla olması, ne çok az olması mutlu ya da mutsuz eder. Sınırlar bizi mutlu eder, o sınırları aşmak bizi heyecanlandırır. Bizi dengeden uzaklaşmak mutsuz, dengeye yaklaşmak mutlu eder. Doğada bir denge olduğu kesin. Hiçbir şey bu dengenin dışında hareket etmiyor. Fakat insan için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. İnsan evrende ki bu doğal dengenin dışında hareket ediyor. Çoğu zaman reddediyor. Bu dengenin dışında hareket edebilen ve doğanın dengesini bile olabildiğince bozan insan senin ruhsal dengeni mi bozmaya çekinecek? İstisnasız, insandır doğanın dengesini bozan. İnsandır insanın dengesini bozan. Ve yine insandır kendi dengesini bile bozan…
Haydi dürüst olalım, aslında pek çoğumuz kabuk tutmuş yaralarımızdan pek memnunuz… O yaralar bizim tembellik bahanelerimiz, kaçamak kapılarımız, küskünlük kalelerimizdir! Onlara sığınır, onlara sarınırız. Hayat gelip o kabuğu zorlamaya başlayınca veryansınlarımız başlar!
Seçenekler her zaman vardır hayatımızda, iyi olmak mesela. İyilik, alışkanlıklarımızdan vazgeçmekle başlayan zorlu bir yolculuktur. Hediyelerle, mucizelerle, karanlığın içine doğan bir güneş, çölde bulunan bir vahayla, şatafatlı bir kaldıraçla sunulmaz bize iyi olmak. Çünkü öyle iyilikleri de biz aynı davranış kalıplarını yineleyerek bildik kötü hallere çevirmeyi pek güzel beceririz…
Mesela;
Sabah tanımasanız da günaydın diyebilirsiniz, yerlere tükürmeseniz de olur, çılgınca korna çalmasanız, bağıra çağıra sokaklarda konuşmasanız, çöplerinizde bile bir düzen olsa, çevreci bir yapınız gelişse, doğayı tahrip etmeseniz ya da dokuyu bozmadan yapılaşsanız da yaşayabilirsiniz. Sevdiğinizi hesapsızca söyleseniz, her lafın altında bir çapanoğlu aramasanız da olur, temiz olmaya gayret etseniz, mis gibi koksanız, dişlerinize özen gösterseniz, dedikodu yapmasanız, kendi başarılarınızı yaratsanız, çalışkan olsanız, spor yapsanız, özgün düşünseniz, okusanız, müzik dinleseniz, yapabiliyorsanız bir enstrüman çalabilseniz, sanatı anlamaya gayret etseniz, hayvan sevginiz olsa, çocuklarla iletişim kurabilseniz, yaşlılarınıza özen gösterseniz, düşüncelerinizi çekinmeden ifade etseniz, sabır gösterebilseniz, dinlemeye tahammül edebilseniz, toplumsal kurallar diye bir şeyler olduğunu kabul etseniz, adalet duygunuz olsa mesela, vicdan sadece içsel gücün adı olmasa sözlüğünüzde, evrenin her zerresine saygı duyulmasının değişmez şart olduğunu kabul etseniz ve her ne olursa olsun gülümseyebilseniz DENGE yatağında akan su olur, akar ne muhteşem olursunuz...
Sevgilerimle
Dilek ALP
