Çoğu zaman, ne yazacağımı düşünmeden otururum klavyenin başına. O an ki ruh halime hangi olay uyuyorsa onu çeker yazarım. Severim bu hallerimi, bana da sürpriz olur.
Ancak ilk defa bu gece hiç sevmedim bu halimi!
Ne bu halimi sevdim, ne de şu an kaleme almak zorunda kaldığım yazımı.
Sanırım şuan ki, ruh halimin nasıl olduğunu bir çoğunuz anladınız. Bu sebeple affınıza sığınarak yazımı allayıp, pullamadan direk konuya geçmek istiyorum.
Yaklaşık bir saat evel, oturduğumuz sokakta on dokuz yaşlarında bir genç aynı yaşlarda ki, başka bir genç tarafınedan başına üç el ateş edilerek vuruldu.
İtiraf etmeliyim!
On dokuz yıllık bir ömrün ansızın bitişini tek bir cümleye sığdırdığım için, şuan kendimden nefret ediyorum.
Her ne kadar soğuk kanlılığımı korumaya çalışıyor olsamda, aklim fikrim mahşeri kalabalığın ortasında feryat eden acılı bir annenin yürek burkan çığlıklarına takılı kalmış durumda.
Allah, kimsenin başına vermesin temennisinin en çok yakıştığı yerlerden birisidir genç ölümleri..
Ülkenin dört bir yanında, her gün farklı sebeplerden dolayı hayatını kaybeden onlarca gencimizi düşündükçe, Ne oluyor gençlerimize? demekten kendimi alamıyorum.
Ne oluyor gençlerimize? kim, hangi cellat, hiç acımadan ölüme gönderiyor bunları.
Sorumun cevabı çok açık aslında.
Ben, sen, o diye ayırmadan haykırıyorum. Cellat hepimiziz.
Toplum olarak ihtiyacımız olan aklı başında, daha eğitici şeyler peşinden koşan, iyiyi kötüyü ayırt edebilen gençler yetiştirmek yerine, Sokak köşelerinde düşük bel renkli eşofmanlarıyla sigarasını tüttüren, tespih sallamayı delikanlılık sanan, Kendisini güçlü ve yenilmez gösteren karak terlerle özdeşleştiren, çorap içlerinde çakı, silah taşıyan, rajon kesen, en küçük bir olayda gruplar halinde sokakları savaş alanına çeviren şiddetin çocuğu olmaya aday gençler yetiştiriyoruz.
Hadi, şimdi başınızı iki elinizin arasına alarak nerede hata yaptım diye, bir düşünün.
Sevgiden uzak mı büyüdü bu çocuklar? veya verilen sevgi abartılıp şımartıldımı? eğitimsiz mi bırakıldı.
Ne çabuk unuttunuz, daha sütten yeni kesilmiş bebelerin eline oyuncak tabanca tutuşturarak benim oğlum erkek adam olacak dediğiniz günleri.
Sahi, siz değilmiydiniz? ipsiz, sapsız sözüm ona mafya babalarını başınıza tac ederek, sempati duyan duymakla kalmayıp bu gereksiz hayranlığı çocuklarınıza aşılayan.
Ve gençlerin en büyük düşmanı.
Tüm dertleri saygınlık kazanmak olan, Kahve köşelerini mesken tutmuş, işsiz güçsüz başı boş adamlar. Gençlerin deyimiyle ağbiler.
Ailelerin çoğu zaman yalnış diye yasakladığını, doğruymuş gibi anlatarak gençlerin sempatisini kazanan, sonrasında bir çoğunu ölüme bile, isteye yollayan gereksiz şahsiyetler.
Ve başardınız!
Hep çocuk kalacak diye düşündüğünüz, fakat bir gün büyüyecekler ihtimalini hesaba katmadığınız o çocuklar büyüdü.
Tam da istediğiniz gibi Güçlü, kimseden korkmayan, ölüme meydan okuyan birer delikanlı oldular.
Hadi ölümü uyku sanan bu gençleri durdurun bakalım durdura bilirseniz.
Yazımda bahsi geçen Kubilay çubukçu ya Allah tan, rahmet ailesine baş sağlığı diliyorum.
Gazeteci Yazar:Filiz Bahçıvan