Ekonomi ve Hukuk Reformu

Ekonomi ve Hukuk Reformu

Ne zaman memleketimde hukuki yönden bir mesele gelişse hemen aklıma Dreyfus davası düşer. Okuyucularımın birçoğunun Dreyfus davasını hatırlayacağından eminim ama bilmeyenler için kısaca tekrarlamakta fayda var.

“Yüzbaşı Alfred Dreyfus Fransız genelkurmayında çalışan Yahudi asıllı düzgün bir subaydı. Bazı Fransız silahlarının teknik özelliklerini Almanlara bildirmekle suçlanıyordu. Düzmece bir mahkeme kararıyla Guyana açıklarındaki Şeytan Adası’na müebbet hapis mahkûmu olarak gönderildi.

Dört yıl sonra 13 Ocak tarihli L’Aurore gazetesi, ünlü yazar Emile Zola’nın makalesini yayımladı. Aslında bu bir makale değil manifestoydu aslında.  “J’accuse! / İtham Ediyorum!” başlıklı makale de Zola, yüzbaşının masumiyetini savunuyor, genelkurmayı ve yargıçları suçluyor, yeniden yargılama istiyordu. Böylelikle Dreyfus’ü tutan ürkek kalabalığın vicdanının sesini Emile Zola dile getiriyordu.

Alfred Dreyfus, Fransız ordusunda ırkçılığa kurban edilmiştir ama mesele ne olursa olsun toplum vicdanını kanatan bir meseledir.

Dünyamızda bu gün kanayan yaralar eskisinden çok daha fazla olmasına rağmen ne yazık ki, toplumların vicdanının sesi olacak Emil Zola’lar artık yetişmiyor. Mesela bizim:

Kanayan bir yara gördüm mü ta yanar ciğerim, 

Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim! 

Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. 

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım!”  

Diye haykıracak bir Mehmet Akif Ersoy’umuz bile yak artık.

Yargıtay’a intikal eden davaların %60’ının geri döndüğü bir ortamda, biz de de hukuk yönünden vicdanları kanatan birçok yaranın olduğunu biliyoruz. Mesela ne ile suçlandığını dahi bilmeden 6 ayını içeride geçiren Müyesser Yıldız mı dersiniz, AHİM ve Anayasa Mahkemelerinin berat kararına rağmen hala tutuklu bulunan Ümit Kavala mı, Anayasa Mahkemesinin milletvekilliği hakkının iadesine karar vermesine rağmen, Enis Berberoğlu’na bu hakkının verilmeyişi. Bunlar sadece bilinenler. Bir de aysbergin suyun altında görünmeyen yüzü var ki, gazetecisi var, kader mahkûmu var kim bilir bunlar gibi kaç masum şu anda demir parmaklıklar arkasında akıbetinin ne olacağını düşünüyor.

Bu kadar haksızlıklar ve adaletsizlikler aleni vaziyette gözler önünde cereyan ediyorken, bunları gidermek yerine ille de hukukta reform mu yapmak gerekiyor, mevcut yasalar yetersiz mi geliyor? Anayasa mahkemesinin kararını yerel mahkeme tanımıyorsa bunu önleyecek kanunlarımız yok mudur bizim?

Aslında bu reform dedikleri, tek adam rejiminin ekonomik ve hukuk yönünden sıkışmışlığının ve çöküşünün dışa vuruşunu gösteriyor. Mesele Türkiye’de hukuk sistemini düzenleme meselesi değil, dışarıdan sıcak parayı yurda getirmek için yapılacak olan kılıfına uydurma düzenlemesidir. Ekonomist İbrahim Kahveci: “Bunların yapmak istedikleri, sıcak paranın gelmesi için “Kâr Garantili” sistem düzenlemesi.” Diyor.

Tamam, bunlar da gerekli ama önce Türk insanı yaşadığı hayattan mutlu mu, can ve mal güvenliğinden emin mi? Türk Milletinin güvenliğinden sorumlu bakan AYM Başkanına: “Koruma almadan bisikletle dolaşabiliyor musun” diyorsa burada problem var demektir.

Diğer yandan her cephede hükümetin açıkladığı hukuk ve ekonomi reformları tartışılırken, Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen Çakıcının Kılıçtaroğlu’na hakaret dolu sözleri oldu. Esasında bu arada anlaşılamayan bir durum daha meydana geldi ki; sanki hakareti yapan Kılıçtaroğlu, olayın mağduru ise Çakıcıymış gibi MHP lideri Devlet Bahçeli, Kılıçtaroğlu’nu Twit bombardımanına tuttu. Ve biz; bu kişilerin hâkim olduğu meclisten hukuk reformu bekliyoruz.

Hadi canım sende!

Anlaşılacağı üzere, bu saatten sonra ne Ekonomik reform gerçekleşir, ne de Hukuk reformu, partili Cumhurbaşkanının da dediği gibi bize acı reçeteyi içmek düşer, sıcak parayı getiren yabancıya da, yüksek kâr garantili gelir.

Sağlıklı kalın.

More From Author

Milletvekili Sındır, “TCDD Taşımacılığı özelleştiriliyor mu?”

Ata Atun’dan KKTC’li Rehberlere Maraş tanıtım etkinliği

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir