BİRAZ BİRAZ ÖLMÜŞÜNDÜR İŞTE
Mutluluğuna saplanan hançer, saklında olduğun hüznündür,
Ve yavaş yavaş, biraz biraz öldürür seni, sinsice …
Hatrında olan ne varsa işte biraz biraz ölmüştür.
Kazılan mezarındır, giden mutlulukların,
Her hüznün bir ağıtındır aslında.
Ne garip değil mi mutluyken biraz biraz ölmek?
Aniden gelmez hüzün, belki de her yılda bir bir,
Taki ızdırap ve keder gelene kadar …
Kederini yudumladığın vakit,
Kazılan bir çukurdan farksız olursun,
Bir toprak yığını gibi,
İzlemek düşer belki de payına.
Ama her şeye rağmen o toprak yığını gibi
Geri dönmek istediğinde mekanına,
İşte o zaman sabırla beklersin.
O da mı olmadı, rüzgarın seni savurmasıyla
Mekanına serpilmek istersin teslimiyet ile …
Hüzün, bel ki de seni bu kadar derin sarsmamıştır öncekiler gibi,
Ayrılıkların tam da eşiğindeyken …
Bir beden kalmak, yıkılmamaktır dileğin
Ama nerde o takat, ner de o mecal değil mi?
Dedim ya, biraz biraz ölmüşündür işte …
Bu hüznün sonu da ancak,
Sabır ile selahı beklemektedir vesselam.
		