Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
Bugünkü iktidarın deyimiyle “Eski Türkiye” dediğimiz Türkiye de otomobil sayısı belki bugünkü kadar fazla, evlerimiz bu kadar lüks değildi ancak, en azından kimse kimseye ekonomik yönden muhtaç değildi. Evine alın teriyle kazanılmış ekmeğini götürüyor, başını sokacak yuvasında mutlu bir hayat yaşıyordu. Bu gün devlet desteğine muhtaç yirmi milyon insanımız var.
Aynı zamanda “Eski Türkiye” insanının devletine güvenci tamdı. En tepedeki devlet adamı dahi çocuğunu askere kendi elleriyle teslim eder, oğluna çürük raporu aldırmak aklının ucundan bile geçmezdi. Memleketin en büyük fabrikaları devletinin elindeydi. İnsanımız, belki kendisi bilfiil içinde çalışmıyordu ama ülkesinin devasa işletmeleriyle gurur duyuyordu.
Bugünün Türkiye’sinde, “Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir” sözü hâkimken, “Devlet fabrika mı çalıştırırmış” kabilinden düşüncelerle memleketin en güzide fabrikaları yandaşlara peşkeş çekildi. Yandaşlar o kadar zenginleşip semizledi ki, onların etrafında halkalar oluşmaya başladı ve işte bu halkaların içinden çeteler ve mafya teşkilâtları zuhur etti.
Bugün dışarıdan ülkeye bakıldığında Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi çetelerin ve mafyanın cirit attığı Kolombiya-Panama örneğini yaşıyoruz. Maddi değeri milyon dolarlarla telaffuz edilen Panama’dan kalkan uyuşturucu yüklü gemiler, yüklerini Türkiye limanlarına boşaltıyor. Sanki hiçbir şey olmamış gibi Türkiye normal hayatını devam ettirmeğe çalışıyor. Siyasiler, eski alışkanlıklarında olduğu gibi kayıkçı kavgasına devam ediyor.
Sedat Peker günaşırı video yayınlayıp servis ediyor, İstanbul valiliğinden kendisine koruma tahsis edildiğini söylüyor.
Soruyorum; valilik bu korumayı Peker’e hangi sıfatla veriyordu?
Arkasından Emniyet Genel Müdürlüğü Adalet ve İçişleri bakanlığı yapmış, hali hazırda Türkiye’nin en büyük marinası Azerbaycanlı bir iş adamına aitken, önce oğlunu sonra kendisini Genel Müdür atayan Mehmet Ağar konuşuyor. “Ben şimdi burada olmasam buraya mafya çökecek!!!”
Soruyorum; Mehmet Ağar’ı bu göreve kimler atadı, hangi sıfatla… Ağar’dan başka marinayı koruyacak devletin polisi, jandarması yok mu?
Özel afla içeriden çıkarılan Alaattin Çakıcı konuşuyor, Sedat Peker’in muhalefet liderlerine bilgi sızdırdığını söylüyor, tehditle susmasını istiyor ve sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla 2028 yılına kadar Erdoğan’ın arkasında olduğunu belirtiyor.
Soruyorum; siyasetin bu kadar kaypak zeminde yürüdüğü bir ortamda Çakıcı 2028’e kadar iktidara destek sözünü hangi güvenceyle veriyor?
Pudra şekerci, kokainci AKP genel merkez çalışanı Kürşat Ayvatoğlu ve Kripto para dolandırıcısı kaçak Faruk Fatih Özer’le çıkan fotoğraflarıyla ünlenen İçişleri bakanına Sedat Peker de eklenince zevahiri kurtarma derdine düşen Soylu konuşmaya başladı: “Kafama sıkarım, idam etsinler” diyor. Hâlbuki normal hukuk devletiyle yönetilen ülkelerde böyle işlere bulaşan bakanlar anında istifa eder ve hukuk gereğini yapar.
Ama ne yazık ki geçen süre zarfında ne adalet bakanından ne de Cumhurbaşkanından bu konu hakkında ne atılmış bir adım ne de söylenmiş tek söz duymadık. Cumhuriyet savcıları gözlerini yukarıya dikmiş işaret bekliyorlar.
Oysa yılların deneyimli ve dürüstlüğü ile tanınan devlet adamı Sayın Sadettin Tantan: “Durumlar çok vahim, bu işe Cumhurbaşkanının el atması gerekir” diyor.
Yine AKP’nin kurulduğu yıllardan beri milletvekilliği, bakanlık ve Meclis Başkanlığı gibi görevlerde bulunan ve halihazırda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare kurulunda görevli Cemil çiçek: ”Söylenenlerin binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır. Binde birken önünü alamazsanız, bu yüzde bir, sonra onda bir olur, sonra bir bakarsınız ki bütün vücudu kaplamış. Türkiye bu konuda yeteri kadar geçmişte tecrübe sahibi oldu. Gerekli ders çıkartılarak gereğinin yapılması lâzım.” Diyor.
Ancak bu konuda tek konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: Abilerden, Ablalardan ve Hocalardan bahsediyor. Sanki bu memleketi 19 yıldır Abiler ve Ablalar yönetiyor.
Sağlıklı Kalın.
