KOSTANTİNİYE İSTANBUL OLURKEN

    Kapıyı açan Hz. İsa olmalıydı. Binlerce yaşlı, çocuk-çoluk hep birlikte ağlıyor ve sadece yaşamak için günlerdir dua ediyorlardı. Lakin, dünyanın en büyük mabedi Ayasofya kapısından beklenilen Hz. İsa değil, canlarına kast edecek Türk askeri giriyordu. Dualarının kabul olmamasının şokunu yaşıyorlardı. Aslında, içeriye giren askerler de tarih boyunca kadın ve çocuklara dokunmamış şerefli askerlerdi. Bu “insaniyet ve kültür” fetihleri de kolaylaştırıyordu…
       23 km.den dahi duyulan ve 50 gündür susmayan, 1,63 m. kayayı delen, güllesi 544 kg ağırlığındaki, Fatih ve Macar Urbain’in birlikte projelendirdiği dönemin en güçlü topları Şahi’ler hiç susmuyordu. Ç.kale Savaşı’nda da kullanılacak bu devasa toplar düşmanın maneviyatını dumura  uğratıyordu. Bugün, İngiltere’de Ford Nelson Topçu Müzesi’nde bulunan Şahi’nin deldiği surları Bizanslılar bir haftada ancak onarıyordu.
     Kale duvar arkalarına havadan dik açıyla düşen Havan topu da icat edilmişti. Boğazda 90 gün gibi zamanda yapılan ve dünyanın en büyük kale burçlarına sahip Rumeli Hisarı ile ve (1395’de yapılan) Anadolu Hisarı kısa zamanda onarılmış ve Boğaz’da tam bir Osmanlı hakimiyeti sağlanmıştı. “İmkansız biraz zaman alır,  Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” diyen, altı dil bilen Fatih Sultan Mehmet Han gemilerini Kasımpaşa’dan Haliç’e denize indirerek kararlığını ortaya koyuyor ve Bizans’ın da bütün psikolojisini yıkıyordu. Gerçekten imkansız biraz zaman alıyordu Türk Tarihinde…
     Bin senelik mazisinde 20’den fazla kuşatılıp ele geçirilemeyen imparatorluklar  başkenti Kostantiniye, yine çok iyi savunuluyordu. Tüm gayretlere rağmen düşmanın gösterdiği direnç arzu edilen başarıyı geciktiriyordu. Kısaca; Osmanlı açısından da durum pek parlak değildi. Son Divanı Hümayun’da yıpranma ve başarısızlık konuşuluyordu. 29 Mayıs’ta son defa taarruz edilecek ve sonuçlanmaz ise Ordu’nun geri çekilmesi söz konusuydu!
       Yoksa, genç Padişah ve Hocası Akşemsettin, kararlarıyla her geçen gün ordudaki zayiatı arttırıyor muydu? Avrupa’dan büyük bir Haçlı Ordusu yolda haberleri ise dalga dalgaydı.
 Fakat o ne güzel komutandı ki, yiğit askerleriyle, “Uluabatlı Hasan” liderliğinde burçlara Sancağımızın dikilmesiyle zulüm dönemi Ortaçağı kapanıp, insanlığa Yeniçağ açılıyordu. Lakin Fatih, devlet fethinden çok gönüllerin ve vicdanların fethine ehemmiyet veriyor ve herkesi “adalet şemsiyesi” altında topluyordu.
       Bilime, insanlığa ve vicdana verdiği önemle de bizlere örnek olan, dünyanın en güzel şehri İstanbul’u 21 yaşında bizlere armağan eden, bunun yanında Anadolu’da birliği sağlayan ve henüz 50 yaşında iken yine bir seferde iken Gebze Hünkar Çayırı’nda ölen “büyük olasılıkla da hainlerce zehirlenen” Fatih Sultan Mehmet’i rahmetle anıyoruz…Binlerce yıllık tarihimize, açtığı şan ve şeref dolu altın sayfalarla ve insanlığı derebeylikten kurtaran Yeniçağ’a çığır açmasıyla da gurur duyuyoruz. Rabbim bizlere, “tarihine-ecdadına layık torunlar” olmak  nasip etsin….Selam ve saygılarımla…
Fevzi Yurtoğlu
		
Eline yüreğine sağlık üstat
Fevzi bey kardeşim tebrik ederim çok güzel bir yazı olmuş