Bir Tekâmül Boyutu Olarak Tarikatta İctihâd
İctihad kelimesi c-h-d kökünden türemiş olup ifti’âl bâbından bir
mastardır. Cehd ise kelime olarak zahmet çekmek, yorulmak, ısrar
etmek, bir konuda bütün gücünü kullanmak ve çabalamak gibi manaları
vardır. Özellikle ictihad, her hangi bir şeyi elde edebilmek için tüm
gücünü kuvvetini sarf etmeyi, çabalamayı ifade eder.1
Cihâd ve mücâhede kelimeleri de aynı kökten türemiş kelimeler olmasına
rağmen ıstılahlaşmış manalarıyla, fıkıh usulü terimlerinden olan
“ictihad”a göre farklı bir mana açılımına sahiptir.2 Furûâtta
Kur’an’da kat’î delil bulunmadığı zaman, kıyas, istinbat, istihsan,
ıstıslah gibi ictihad manasıyla irtibatlı hüküm çıkarma ameliyesi,
İslam’ın başlangıcından beri bir usûl olarak ortaya çıkmıştır.3 Fıkhî
mezheplerdekine benzer şekilde tarikatlarda da ictihad türü bir takım
uygulamalar görülür.
Konuyu şöyle açalım: Tarikatlarda genel uygulama olarak ilk müessisler
tarafından konulan bir takım temel esaslar vardır. Bunlar seyr ü
sülukun özü itibariyle neredeyse değişmez özelliktedir. Bu esaslara
“erkân” adı da verilir.4 Bu esaslar sabittir, bozulmamalıdır. Konuyla
ilgili olarak tarikat erkânına yeni bir şey katmamak gerektiğini
hatırlatmak üzere “Kan et, kanun etme” sözü sıklıkla kullanılır.
Nitekim Nâhifî’nin şu beyti bu konuda vurgulu bir mana içerir:
Her kim eylerse hilâf-ı emr-i kânun-ı selef
Nâ halefdir, nâ halefdir, nâ halefdir, nâ halef.5
Âyin, sohbet, nâfile ibadetler, hizmet, erbaîn ve benzeri konularda
neyin nasıl yapılacağına dair tarikat pirlerinin başta koydukları
kurallara tam bir sadakat içinde sıkı sıkıya bağlı kalınmak hemen
hemen tüm tarikatlarda büyük önem arz eder.6 Ancak temelde değil de
ayrıntılarda zaman zaman tarikatın başındaki şeyh efendilerin, zaman
ve mekânın ruhuna uygun olarak bazı değişiklikler yaptığı görülür.
İşte biz, bu şekilde teferruata müteallık olarak yapılan
düzenlemelere, kısaca tarikatta ictihâd adı veriyoruz.
Halvetîlerden İki İlginç Örnek
Halvetîlik’te kurucu Pir İbrahim Zahid-i Geylanî -ks- (ö. 700/1301)
tarikatının sülûk esasını yedi esma üzere inşâ etmiştir: Lâilâhe
illallah, Allah (cc), Hû, Hak, Hayy, Kayyûm ve Kahhâr.7
Ancak daha sonra bu tarikatın alt şubesini kuranlar ictihad yaparak
esma sayısını yerine göre azaltıp çoğaltmışlardır. Meselâ: Dede Ömer
Ruşenî (ö. 892/1487), Vahhâb, Fettâh, Vâhid, Ehad, Samed esmasını
eklemiştir.
Ardından Şemseddin-i Sivasî (ks) (ö. 1006/1597) de ictihâd yaparak
Kâdir, Kavî, Cebbar, Mâlik, Vedûd gibi farklı isimleri ilave etmiş, bu
şekilde Dede Ömer Ruşenî (ks) gibi sayıyı 12’ye çıkarmıştır.
Daha sonra Nureddin-i Cerrâhî (ks) Hazretleri (ö. 1133/1721) ilk yedi
esmaya usûl diyerek sonradan eklenen 5 isme Alîm, ve Azîm isimlerini
ilave etmiştir. O buna furû adını vererek sayıyı önce 14’e sonra da
tebdîlât ve tebeddülât adıyla 14 esma daha ilâve etmek suretiyle 24’e
çıkarmıştır.8
Asla dokunmadan fer’î planda yapılan bu gibi ictihâdî değişiklikler,
özellikle Halvetîlik’te daha bariz bir şekilde görülür. Burada oldukça
ilginç bulduğumuz insan merkezli bir ictihadî uygulamayı örnek
vermeden geçmek istemiyoruz.
Halvetiyye’nin Çerkeşiyye-i Şa’bâniyye kolundan gelen Şeyh Necib
Efendinin (ö. 1307/1890) müridi, Şeyh Ali Efendi, önemli bir sûfî
simadır.9
Şeyhi Muhammed Necib Efendi, aynı zamanda Ni’met-i İslam müellifi
Muhammed Zihni Efendi Hoca (ö. 1331/1913) ve Bürde Şarihi kelamcı
Abdullatîf-i Harputî Efendi’nin de (ö. 1334/1916) şeyhiydi.10 Ali
Efendi, devlet dairesinde memur olarak görevliydi. Arkadaşlarıyla
halvete girmesi, memuriyeti sebebiyle zordu. Ama bir şekilde yine de
halvete girdi. Ali Efendinin, şeyhi Necib Efendi tarafından ne tür bir
halvetten geçirildiğini Hüseyin Vassaf Efendi şöyle anlatır.
“Bütün ihvan erbain(halvet) çıkardığı halde Ali Efendi bundan mahrum
kalınca üzülür ve bu durumunu Şeyhi Necib Efendiye arzeder. O da:
– Evladım sen (devlet dâiresinde) memursun. Her gün işinin başına
gitmeye mecbursun. Beytü’l-Mal (Devlet hazinesi) hukuku var. (Ama) ben
sana bir hizmet teklif edeceğim. Kırk gün buna devam edeceksin (ve bu
da) erbâin (halvet) yerine geçer” der.
Sonra yapacağı hizmeti anlatır:
“Her akşam Kalem’den (yani daireden çıkıp) evine döndükten sonra
evinin gerekli işlerini yaparsın. Saat alaturka on birde (yani akşam
ezanına bir saat kala) yemeğini yersin, abdest alırsın, dergâha
gelirsin. Akşam namazını (burada) cemaatle kılarız. Evvâbin namazını
kıldıktan sonra (halvete giren) erbaîndeki kardeşlerin çorbalarını
dağıtırsın.
Ondan sonra yatsı namazını kılarız. Gece usulünü yaparız. Evinize
döner, yatarsınız.
Gece teheccüd zamanında kalkar, abdesti alır (tekrar) dergâha
gelirsiniz. Seher (Teheccüd) vakti Virdü’s-Settâr okuruz. (Sonra)
cemaatle sabah namazını kılarız, (namazdan sonra) sabah usulünü
yaparız. Ardından erbaîn (halvet) deki ihvânın çorbalarını dağıtır,
dönersiniz.
Her gün (bu şekilde) daire-i devlete (mesainize) gider, ibadullah’ın
(insanların) işlerini görürsünüz.”11
(Devam edecek)
Ethem CEBECİOĞLU