Korku; Türkiye de siyasal hayatı belirleyen en güçlü faktör olmaya ne yazık ki devam ediyor, bazen açık, kimi zaman örtülü, çoğu zaman merkezden, nadiren kıyıda, kenarda ama artık hayatımızın her zerresinde.
Bu korku siyasetinin en önemli sonucu siyasetin içinin boşaltılıp, toplumun yüreğine tedirginlik yerleştirmektir. Çünkü korku; aklı devre dışı bırakıp, insanı bilinçli hareket eden bir varlık olmaktan uzaklaştırır. Korkunun hakimiyetine giren toplum derin bir kadercilik anlayışına sürüklenir. Korku siyaseti ile iktidarı elde tutmaya çalışan güç, toplumu yaklaşmakta olan felaketin potansiyel kurbanları olarak görmelerini sağlayacak bir atmosfer yaratmayı hedefler, yani korkuyu insanların kendine yabancılaşması için üretirler.
Ülkemde yapılan askeri darbelerin, sıkıyönetimlerin, olağanüstü rejimlerin nedenlerinin hep ülkeyi büyük tehlikelerden kurtarmak maksadı taşıdığı öne sürülmüştür. İktidar politikaları çoğu zaman toplumun korkuları üzerine inşa edilmiş, korku; motive edici, biçimlendirici ve meşrulaştırıcı bir aşamada kullanılmak istenmiştir. Tam korku siyasetinden uzaklaşıyoruz, faaliyet odaklı bir siyasete geçiş yapıyoruz diyorduk ki, hayatımızın tam merkez noktasına sistematik bir şekilde tekrar yerleştirildiğini görüyoruz.
Şimdi ortalıklarda siyaset yapıyoruz diye dolaşan odaklar çok yönlü korku siyaseti ile toplumu tekrar bu kaos zinciri içine sokmaya çalışıyorlar. Kendi korkularını korkularımızmış gibi görmemizi, tek çaremizin onların arkalarından yürümek olduğunu telkin ediyorlar; özgürlüklerimizden ve iradelerimizden vazgeçmemizi istiyorlar. Kendi elleriyle besledikleri bu kargaşa ortamında tehlikeye karşı kendilerini tek kurtarıcı olarak kabul etmemizi bekliyorlar.
Bugün memleketimizin sosyal ve siyasal genel panoramasına önyargısız, özgür aklımız ve vicdanımız ile baktığımızda; Tarihi geçmişi olmayan, geniş görüş misyonundan uzak, kültürsüz ülkelerde olduğu gibi çıkar ve menfaatleri için siyasi hesapları olan grupların kendi kitlelerine ulaştırdıkları vesveseler ile toplumu köksüz, güvensiz, bilgisiz, şaşkın bir kile haline getirmek istedikleri aşikardır. Bu millet kuruluşundan bu yana sürekli bir korku iklimine ve korku tüneline sokulmuştur.
Oysa asıl anlamadıkları şey ise bu millet bu devlete ibadet derecesinde bağlıdır. Tarih de bu sözü doğrulayacak yüzlerce olayla doludur. Çünkü toplumun sağcılık, solculuk, milliyetçilik yapmadan Çanakkale de, Sakarya da, Sarıkamış ta verdiği mücadele o dönemin siyasi otoritesi için olmamıştır. Tek derdi vatanın bütünlüğü olan bu millet şehidinin arkasından ‘’vatan sağ olsun’’  diyecek kadar içten bağlıdır bu topraklara.
Son sözüm siz siyasi otoriteye; siz bu olayın neresindesiniz?
Saygılarımla…