Etiket arşivi: Yemen

Yemen’den kahve değil, ihracat rekoru geldi

Egeli ihracatçılar, Ağustos ayında bayram tatili yapmadı. Ağustos ayındaki 10 günlük Kurban Bayramı ve Zafer Bayramı tatiline rağmen Ege İhracatçı Birlikleri, Ağustos ayında 996 milyon 900 bin dolarlık ihracata imza attı.

Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği, ABD Başkanı Donald Trump’un Türk çelik ve alüminyum ürünlerine 13 Ağustos 2018 tarihinde ikinci ek vergi kararına rağmen ABD’ye ihracatını Ağustos ayında yüzde 63 arttırmayı başardı ve 2 milyon 844 bin dolar dövizi kazandırdı. Demir ihracatçılarının Ağustos ayındaki toplam ihracatı ise; yüzde 49’luk artışla 123 milyon 360 bin dolara çıktı.

Egeli ihracatçılar, Ağustos ayında en fazla ihracat artışını Yemen’e gerçekleştirdi. 2017 yılı Ağustos ayında Yemen’e 475 bin dolar ihracat yapan Egeli ihracatçılar, 2018 yılı Ağustos ayında yüzde 3 bin 800’lük rekor artışla 18 milyon 522 bin dolar ihracat yaptı.

EİB üyesi ihracatçılar, 4 günlük fazla işgünü olan 2017 yılı Ağustos ayında ise, 1 milyar 46 milyon dolarlık dışsatım gerçekleştirmişti. EİB’nin Ağustos ayındaki ihracat kaybı yüzde 4 ile sınırlı kaldı. Ağustos ayında, Türkiye’nin ihracatı ise; yüzde 6.5’lik azalışla 12 milyar 388 milyon dolar olarak kayıtlara geçti.

Egeli ihracatçılar, 2018 yılının Ocak – Ağustos döneminde yüzde 16,10’luk ihracat artış hızıyla ihracatlarını 7 milyar 506 milyon dolardan, 8 milyar 714 milyon dolara taşıdı. EİB’nin kayda aldığı yıllık ihracat ise; yüzde 16,41’lik yükselişle 13 milyar 31 milyon dolara ulaştı.

Sanayi ürünleri ihracatı arttı, tarım ve maden ihracatı geriledi

Ağustos ayında; Ege İhracatçı Birlikleri tarafından kayda alınan sanayi ürünleri ihracatı yüzde 2’lik artışla 429 milyon dolar olurken, tarım ürünleri ihracatı yüzde 12’lik düşüşle 335 milyon dolara geriledi. Madencilik sektörü ise; yüzde 13’lük kan kaybı yaşadı ve 65 milyon 232 bin dolarlık performans sergiledi.

Demir çelik sektörünün hızını Trump vergisi de, bayram da kesemedi

2018 yılına fırtına gibi giren Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında ABD Başkanı Donald Trump’un Türk çelik ve alüminyum ürünlerine iki kat gümrük vergisi kararına ve Kurban Bayramı tatiline rağmen ihracatta hız kesmedi.

Ağustos ayında 123 milyon 360 bin dolarlık ihracata imza atan Egeli demir çelik ihracatçıları, 2017 yılı Ağustos ayına göre ihracatlarını yüzde 49 arttırmayı başardı ve bir ay aranın ardından Ege İhracatçı Birlikleri çatısı altında yer alan 12 ihracatçı birliği arasında tekrar en fazla ihracat yapan birlik oldu ve zirveyi geri aldı.

Hazırgiyim ihracatta zirvenin ortağı

Temmuz ayında EİB bünyesinde en fazla ihracat yapan Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında 111 milyon 570 bin dolarlık ihracat rakamıyla zirvenin ortağı oldu.

Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında Türkiye’ye 75 milyon 296 bin dolar döviz kazandırdı. Ege Maden İhracatçıları Birliği ise; Türkiye’nin yer altı zenginliklerini 65 milyon 232 bin dolarlık dövize dönüştürdü.

Ege Tütün İhracatçıları Birliği 63 milyon 994 bin dolarlık ihracata imza atarken, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin dışsatım rakamı 57 milyon 181 bin dolar olarak kayıtlara geçti.

Kuru meyve ihracatında yüzde 12 artış

Ağustos ayında kuru kayısı ihracat sezonu başlayan, Eylül ayında ise çekirdeksiz kuru üzüm ve kuru incir ihraç sezonuna başlayacak olan Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında 55 milyon 982 bin dolarlık döviz geliri sağlarken, ihracatını yüzde 12 arttırmayı başardı.

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği, Ağustos ayında 43 milyon 617 bin dolarlık ihracatı hanesine yazdırırken, Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin ihracatı 24 milyon 969 bin dolar olarak kayıtlara geçti.

Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği 17 milyon 23 bin dolarlık ihracat rakamına ulaşırken, Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği 13 milyon 212 bin dolar ihracata imza attı. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği ise; 12 milyon 267 bin dolarlık dövizi Türkiye’ye kazandırdı.

EİB’nin günlük ihracatı 45 milyon doları aştı

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, 2017 yılı Ağustos ayında günlük 40 milyon dolarlık ihracat performansına sahip olduklarını, 2018 yılı Ağustos ayında ise; 45 milyon doları aşan günlük ihracat ortalamasına ulaştıklarını kaydetti.

2017 yılı Ağustos ayında 26 iş gününde 1 milyar 46 milyon dolarlık ihracat yaptıkları bilgisini paylaşan Eskinazi, ” 2018 yılı Ağustos ayında 22 işgününde 996 milyon dolarlık ihracata imza attık. 2018 yılında Ağustos ayında 26 iş günü olsaydı 1 milyar 180 milyon dolarlık ihracat rakamına ve yüzde 13’lük ihracat artışına ulaşacaktık. Eylül ayında ihracatımızı arttıracağız” diye konuştu.

Döviz kurlarında yaşanan aşırı dalgalanmanın kısa sürede durulmasını ve döviz kurlarının gerçekçi bir seviyeye gelmesini beklediklerini ve bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin attığı adımları desteklediklerini anlatan Eskinazi, içinden geçtiğimiz sürecin Türkiye’nin üretime ve ihracata ağırlık vermesi gereğini bir kez daha ortaya koyduğunu sözlerine ekledi.

İhracatta İspanya, ABD’yi geride bıraktı

Ege İhracatçı Birlikleri kayıtlarına göre; Egeli ihracatçılar, Ağustos ayında 172 ülkeye ihracat gerçekleştirirken Almanya 107,6 milyon dolarlık tutarla zirvedeki yerini korudu. İspanya ise; 63,5 milyon dolarlık ihracat rakamıyla Amerika Birleşik Devletleri’ni geçerek ikinci sıraya yükseldi. Ege Bölgesi’nden ABD’ye yapılan ihracat ise 62,8 milyon dolar oldu.

Yemen’den kahve yerine, ihracat rekoru ve dolar geldi

Egeli ihracatçılar, Ağustos ayında en yüksek ihracat artışını Yemen’de yakaladı. Ağustos ayında Yemen’e ihracat yüzde 3 bin 800 artışla 475 bin dolardan 18 milyon 522 bin dolara fırladı. Yemen’e ihracat artışını demir-çelik ve hububat bakliyat yağlı tohumlar sektörleri sağladı.

Ağustos ayında Ege Bölgesi’nden Cezayir’e yapılan ihracat yüzde 122’lik artışla 5,6 milyon dolardan 12,6 milyon dolara yükseldi. Hindistan’a 2017 yılı Ağustos ayında 5,7 milyon dolar ihracat yapan Egeli ihracatçılar, 2018 yılı Ağustos ayında Hindistan’a gerçekleştirdikleri ihracatı yüzde 90 geliştirdi ve 10,9 milyon dolar dövizi Türkiye’ye kazandırdı. Litvanya, Libya, Etiyopya, Nijerya, Kolombiya, Moldova, Kostarika, Togo, Panama ve Estonya Ege İhracatçı Birlikleri üyelerinin üç basamaklı ihracat artışı yakaladığı ülkeler oldu.

Egeli İhracatçılar, Ağustos ayında Fransa’ya yüzde 25, Çin’e yüzde 23, Mısır’a yüzde 43, Rusya’ya yüzde 37 ve Güney Kore’ye yüzde 44 ihracat artış hızı yakaladı. EİB üyelerinin ihracatlarını arttırmayı başardığı ülke sayısı ise 93 oldu.

Bu adamı tanıyor musunuz?

süleyman özışık yazdıCumhurbaşkanı Erdoğan’ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı yaptığı yıllar… Yani bundan 32 yıl önce…

O yılları Erdoğan’dan dinleyelim:

“Sene 1985. İstanbul’da İl Başkanlığı görevine getirildim. İstanbul’un o dönemde 19 ilçesi vardı fakat, biz toplam 8 teşkilat kurabilmiştik. İşin böyle gitmeyeceğini biliyorduk. Arkadaşlarla toplandık ve ne pahasına olursa olsun 19 ilçenin tamamında teşkilatlanmamız gerektiği kanaatine vardık. Yoğun bir gayret sonucu, 3 ay içerisinde 19 ilçenin tümünde teşkilatlarımızı kurduk.

Erdoğan’ın hikayesini anlattığı Abdülmecid Yücel

“Teşkilatlar her akşam 18 ile 22 arasında açık olacak” diye karar aldık. Teşkilatların açık olup olmadığını telefonlarla sürekli kontrol ediyorduk.
Bir akşam, nöbetlerin ne durumda olduğunu takip amacıyla il merkezine uğradım. Aksilik olup olmadığını sordum, “Şişli cevap vermiyor”dediler. Birkaç kez de ben aradım ve cevap alamadım. Bunun üzerine nöbetçi arkadaşıma, ”Sen aramaya devam et, ben de bir arabaya atlayıp bakayım” dedim.
Gittim ki, kapı açıldı, o zamanlar ismen tanımadığım, gözleri yaşlı bir kardeşimiz çıktı karşıma.

“Niye ağlıyorsun?” diye sordum. “Biraz kederlendim başkanım” diye cevap verdi. “Yahu neyin var, belki ben yardımcı olabilirim” dedim, “Sadece biraz kederlendim başkanım, hiçbir derdim yok” dedi.
“Peki, telefonla aradık ama cevap alamadık, neden?” diye sordum. Mahcup bir şekilde, “Başkanım bir işim vardı, onun için yarım saat geç açtım teşkilatı” dedi.

Biraz sohbet ettik ve ayrıldım. Ertesi sabah ağlamasının gerekçesini öğrendim.

Meğer bu kardeşimin eşi o gün doğum esnasında şehit olmuş. O da dünyaya yeni gelen yavrusunu yengesine teslim etmiş. Hanımını da hastanenin morguna indirmiş. “Nöbetim var” diyerek koşarak nöbete gelmiş.
O kardeşimin adının Abdülmecid olduğunu sonradan öğrendim. Sevgili kardeşlerim. Bu davanın mayasında Abdülmecitlerin bu imanı var. Bu davanın mayasında vefat eden eşini morgda, doğan çocuğunu başka bir kucakta bırakıp bir sefere çıkar gibi yola çıkan yiğitlerin inancı var, aşkı var, inancı var!”

Erdoğan’ın anlattığı hikaye burada bitiyor.

Ancak Abdulmecid’in hikayesi burada bitmiyor. Bir süre sonra, “Ben Demirel’in kalesini düşüreceğim” inancıyla, tek kuruş maddi destek beklemeden ve istemeden Isparta’ya taşınıyor Abdülmecid Yücel…

Refah Partisi’nin Isparta İl Teşkilatı’nın kurulmasında büyük rol oynuyor.

Arada bir İstanbul’a geliyor. “İstanbul’a neden bu kadar sık gidiyorsun?” diye soranlara, “Çünkü oradaki teşkilatlanma modelini buraya taşımadan başarılı olamayız” cevabı veriyor.

Davasına olan inancı ve ortaya koyduğu insan üstü gayret sayesinde partinin Ege Bölge Müfettişi oluyor. Kısa süre sonra verdiği sözü tutuyor ve Demirel’in kalesini düşürüyor. Hemen ardından Isparta Belediye Başkanı DYP’den istifa ederek Refah Partisi’ne geçiyor.

Yine bir gün, İstanbul’daki parti çalışmasına katılmak üzere 5 dava arkadaşıyla birlikte takaza bir otomobile binip yola çıkıyor. Kütahya sınırlarında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybediyor.

Gerçek Hayat Dergisi’ne konuşan kızı babası Abdülmecid Yücel’i şu sözlerle anlatıyor:

“Babamı kürsüde hatırlıyorum özellikle. Babam eve geç saatte geldiğinde, gönlümüzü almak için dolu dolu sarılışını unutamıyorum.”

Bu hikayeyi bir kez daha gündeme getirme nedenime gelince…

Aylardır AK Parti’nin teşkilat ve belediyelerinde yaşanan nahoş olayları yazıp duruyorum. Üstüme vazife değil ama yapmaktan geri duramıyorum.

Hayatım boyunca görmediğim, belki de hayatımın sonuna kadar görmeyeceğim insanların öfkesini ve nefretini kazanıyorum bunları yazmakla…

AK Parti’ye gönül veren pek çok kardeşim, “Sen bu yazdıklarınla partiye zarar veriyorsun” diye azarlıyor beni…

Buna rağmen, bu mesele benim boynumun borcuymuş gibi, namus borcummuş gibi hissediyor, yine ve yeniden yazıyorum.

Aklıma 7 Haziran seçimleri geliyor.

Selahattin Demirtaş’ın, “Korkma, seni adil yargılayacağız” dediği, Fetö’cülerin, “Onursuzca indirip yargılamalıyız. Sarayı kuşatın ki kaçmasın” diye tweet attığı, CHP’lilerin HDP ile birlikte iyi salladığı 7 Haziran seçimleri…

O uğursuz gece, “AK Partililer neden ağlıyor?” başlıklı bir yazı yazmış ve şunları yazmıştım:
“Hale bakın. Yüzde 41 oy alan AK Parti seçmeni kan ağlıyor. Davası ümmet olanın, derdi de böyle büyük oluyor işte!
Sakın bir kaç puanlık oy için ağladıklarını düşünmeyin çünkü, kendilerini ağlatan bir seçimin kaybı değil. Niye ağlıyorlar biliyor musunuz?

Çünkü Filistin ağlıyor. Gazze, Ramallah, Kudüs, El Halil, Beytüllahim ağlıyor. Çünkü Somali ağlıyor. Çünkü Mısır, Irak, Suriye ve Arakan ağlıyor. Lübnan, Ürdün, Yemen ve Doğu Türkistan ağlıyor…

AK Partililer, yıllardır ateş ırmaklarında yakılan o mazlumların son umudu ellerinden kaydı diye ağlıyor. Onların hıçkırıklarına eşlik ediyor.”

Eleştirilere, kırgınlıklara ve kızgınlıklara rağmen yazmamın nedeni bu satırlarda yatıyor.

AK Parti’nin iktidarda kalıp kalmaması artık sadece Türkiye’nin ya da Türkiye sınırları içinde yaşayan insanların sorunu değil.

Türkiye sınırlarının dışında yaşayan ve Türk kimliği taşımayan milyonlarca insanın da sorunudur AK Parti. Onların da davası, onların da sevdasıdır AK Parti…

“Osmanlı’nın artığısınız dediklerinde kahroluyorum” diyen Kerküklü teyzenin… “Bizi kimlere bırakıp gittiniz be oğlum?” diye haykıran Halepli dedenin… “Siz çağrılan değil, beklenen milletsiniz” diyen Bosnalı annenin… Parmağını, kendisine silah doğrultmuş İsrailli askerlere cesaretle sallayıp, “Bir gün gelecekler” diye bağıran Gazzeli çocuğun, “Türkiye’nin nükleer silah üretmesine gerek yok. Çünkü onların nükleer silahı bizleriz” diyen Pakistanlıların umududur AK Parti…

Bana kızan, “Ama bu yazdıklarınla partiye zarar veriyorsun” diye azarlayan kardeşlerimin görüş ve itirazlarına saygı duyuyorum.

Ancak onlar gibi düşünmüyorum.

Çünkü ben AK Parti’yi değil, AK Parti’nin yürüttüğüne inandığım hak davasını destekliyorum. Hiç kimseye, AK Parti’yi koşulsuz şartsız destekleyeceğime dair söz vermedim.

Beni eleştirenlere soruyorum:

Hak davasını, para davasına, mücahit davasını, müteahhit davasına çevirenlere göz mü yumalım?

Fetö’cü isimleri bilerek ve isteyerek işbaşında tutup, onları koruyup kollayan nasipsiz belediye başkanlarını yazmaktan geri mi duralım?

Abdülmecid gibi parti ve dava yolunda can verenleri bir kenara itip, işe gitmediği halde belediyelerden ve bakanlıklardan dolgun maaş alan gençleri mi savunalım?

AK Parti’ye zarar gelmesin diye, AK Parti çatısı altında bulunup, HDP’yi destekleyici mesajlar atan içimizdeki hainleri görmezden mi gelelim?

Mülakat adı altında, liyakat ve sadakat sahibi insanları eleyip, kendi dost ahbap çevresini devlet kadrolarına doldurmak suretiyle kul hakkına giren bedbahtları mı savunalım?

Gözüne kestirdiğini, Fetö’cü diye yaftalayarak işinden, ekmeğinden edip, onun boşalttığı makama oturan iftiracıları mı destekleyelim?

Siyaset hayatına atılmadan önce çulsuz olan, siyasetçi olduktan sonra milyonlarla oynayan para tapıcılara mı destek verelim?

Bir tercih yapmamız lazım, söyleyin hangisini yapalım?

Efendim bu tür olaylar CHP’de ve diğer partilerde de oluyormuş. Bana ne CHP’den kardeşim? Onların, “Başörtüsü yeniden yasaklanacak. İmam Hatipler yine kapanacak. Katsayı zulmü yeniden gelecek. Suriyeli masumlar, Filistinli, Arakanlı, Somalili, Mısırlı mazlumlar ne olacak?” diye bir derdi yok ki…

Ben davama yanarım, bana ne ondan bundan, şundan…

Ben, inandığım davanın bayraktarlığını yapan partiyi, yaptığı hatalarla uçuruma sürükleyen insanları yazarım. Bana ne seks kasetleri marifetiyle lider değiştirenlerden…Bana ne hak yolunda davası, sevdası olmayanlardan…

Ya Allah’ı memnun etme için hak davasını, ya da içimizde olup bize en çok zararı veren nasipsizlerin maddiyat davasını savunacağız.

Ya; bu parti için, bu dava için parasını, malını mülkünü satan Abdülmecid Yücel gibileri savunacağız, ya da para için, mal, mülk ve şan için davayı satan hainleri savunacağız.

Ya yaşanan kokuşmuşluğu görüp kendi partisine muhalefet eden, “Biz bunlarla yola devam edemeyiz” diye isyan eden Erdoğan’ın yanında, ya da onun tam karşısında duracağız.

Karar verin, hangisini yapalım?

Dipnot 1: Şanlıurfa meselesini kapatmadım. Sosyal medya üzerinden yapılan gülünç açıklamalara ve yaşanan kepazeliklere hafta sonu özel bir yazı ile cevap vereceğim inşallah.

Dipnot 2: Dikkat ederseniz bugüne dek belediye ve teşkilatlardaki çarpıklıkları yazarken, imar yolsuzluklarına, ihale rantlarına hiç değinmedim. Milletin arazisine, “Bize vermezsen yeşil alan yaparım”diyerek mafyavari sistemle konan belediye başkanları ile o arazilerin peşkeş çekildiği müteahhitlere daha dokunmadım. Sırası gelmişken, onları da önümüzdeki günlerde aradan çıkaralım diyorum.
Süleyman ÖZIŞIK 

Türkiye’de eğitim gören yabancı öğrenciler iftarda buluştu

Kazakistanlı Mamadamenov, “Türkiye’deki ramazan ayı daha şenlikli geliyor bana. Sahura kalktığımızda davul sesi duymak, ramazan gelenekleri olumlu bir hava yaratıyor” dedi.Türkiye’de eğitim gören yabancı öğrenciler iftarda buluştu.tif

Dünyanın dört bir yanından gelerek Türkiye’de burslu eğitim gören yabancı öğrenciler iftar sofrasında buluştu.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının (YTB) ev sahipliğinde Türkiye Bursları Hamamönü Ofisi’nde düzenlenen iftara YTB Başkanı Mehmet Köse, YTB Başkan Yardımcısı Hüseyin Gündoğar, YTB Uluslararası Öğrenciler Daire Başkanı Murat Kazancı ile “Türkiye burslusu” yabancı öğrenciler katıldı.tif1

Kırgızistan, Kosova, Bosna Hersek, Bangladeş, Hindistan, Somali, Çad, Zimbabve, Mısır, Suriye, Yemen, İran gibi dünyanın bir çok yerinden gelerek YTB’nin sağladığı “Türkiye bursları” ile Ankara’da öğrenimlerine devam eden yabancı öğrenciler, oruçlarını aynı sofrada Türk yemekleriyle açtı.

Yaklaşık yedi aydır Türkiye’de bulunan Kazakistanlı Nazir Mamadamenov, ramazan ayını Türkiye’de geçirmekten duyduğu memnuniyeti AA muhabirine anlattı.tif2

Türkiye’de Gazi Üniversitesinde uluslararası ilişkiler bölümünde okuyan Mamadamenov, “Türkiye’deki ramazan ayı daha şenlikli geliyor bana. Sahura kalktığımızda davul sesi duymak, ramazan gelenekleri olumlu bir hava yaratıyor. Benim ülkemde de komşularımızla ve akrabalarımızla ramazanda birbirimize yemek götürürüz. Bunun Türkiye’de de böyle olduğunu görüyorum. Bu bir benzerlik.” diye konuştu.

Türkiye’de olmaktan çok mutluluk duyduğunu belirten Mamadamenov, “Hiç yabancılık hissetmiyorum. Kendimi Türk gibi hissediyorum.” diye konuştu.

Türkiye’ye 3 yıl önce Çad’dan gelen Ahmet Oumar Ahmet de Ankara Üniversitesinde iktisat bölümünde okuduğunu belirterek, uluslararası öğrencilerle aynı sofrada oruç açmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.tif3

Ahmet, sadece ramazan ayında değil, her zaman bir arada olmanın önemli olduğunu vurguladı.

İSLÂM COĞRAFYASININ 20 YIL SONRAKİ KURBAN BAYRAMI MANZARALARI

 

 

 

süleyman pekin2036 yılı Şubat ayı başlarına denk gelen Kurban Bayramı, sonradan muhabir olacak bir çocuğumuzun bildirdiğine göre Türkiye’de geçmiş yıllara oranla daha farklı kutlanmış yani idrak edilmiş.

Türk insanının şehirlerde yaşayan kısmının yarıya yakını Anadolu’daki birleştirilmiş köylere sunulan eğitim, sağlık, güvenlik ve üretim endeksli iş imkânlarından ötürü kırsal olarak kabul edilen yerleşim yerlerinde yaşamaya başlamış. Her büyük veya birleşik köyde yerel bankalar, organik fabrikalar, gezici teknoparklar, alış-veriş kooperatifleri, kültür ve sanat merkezleri ile bin kişilik demokratik meclisler öncelikle göze çarpan hususlar. Köy bayramlaşmaları ilk gün kendi içinde, sonraki günlerdeyse civar köylerle ortak şölenlerle gerçekleşmekteymiş.

Kesilecek kurbanlar nüfusun ihtiyacıyla sınırlandığı için ülkenin dört bir yanında eksiklik duyan diyarlara, 4 yıldır da eksiklik duyan bir yer kalmadığı için daha çok yurtdışına ve özellikle savaşların bir türlü bitmek bilmediği Sırbistan, İsviçre, İtalya ve Fransa gibi yakın yerlere gönderilmekteymiş.

12 yıldır iç savaşla boğuşan ABD’nin Kızılay vasıtasıyla girilebilen eyaletlerine ve sık sık terör saldırılarına hedef olarak büyük kayıplar veren İspanya, Hollanda, Almanya ve İngiltere başkentlerine de her bayram – sınırlı da olsa – yardım ulaştırılmaya devam edilmekteymiş. Bu konuda Türkiye’yi Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, Libya gibi zengin ve duyarlı ülkeler de yalnız bırakmamaktalarmış.

Irak son 19 yıldır hem sağladığı iç barışıyla hem demokrasi anlayışıyla Ortadoğu’nun Suriye’yle birlikte örnek ülkesi pozisyonundaymış. Nüfusu 63 milyona, eğitim kalitesi yüzde 99’lara ve GSYİH’sı 1 trilyon liraya (2 trilyon dolar) varan Irak’ı büyük bir istikrarla takip eden Suriye ise 16 yıldır Türkiye ile gümrük birliğine girerek ekonomisini 10 Büyük Ekonomi’nin en yakın takipçisi olmayı başarmış.

Yakın zamanda Japonya’yı geçmeyi başaran teknoloji devi Pakistan, 260 milyonluk nüfusunun yaşam standartlarını her geçen yıl biraz daha yukarıya taşıyarak 2035 yılsonu istatistiklerine göre kişi başına millî gelirde 10 bin lirayı (20 bin dolar) aşmış. Benelüks ülkelerinden daha modern yöntemlerle tarım ve hayvancılık konusunda dünya için numune teşkil eden Afganistan’da Kurban Bayramı içten dışa bir yardımseverlik bayramı olarak kutlanmaktaymış.

13 yıl önceki anlaşmayla birleşen 3 ayrı devletçikten tekrar Libya’yı oluşturan halkın petrol zenginliğini özellikle Orta Afrika’nın yoksul ülkeleriyle karşılıksız paylaşması Libya’yı Afrika’da ‘gönüllerdeki ülke’ haline getirmiş ve her yıl adlığı düzenli göçlerle nüfusunu 33 milyona taşımış. Aynı zamanda üniversal eğitim alanında tüm kıtanın en önemli bilim merkezi konumundaymış.

Mısır, Yemen, Filistin, Ürdün, Cezayir, Sudan ve Nijerya’da da Kurban Bayramı büyük olgunluk ve toplumsal birliktelikle geçmiş. Abartılı sahneler görülmemiş ve ülkedeki diğer din mensuplarına yapılan ikramlar kucaklaşma meydanlarında göz yaşartıcı sahneler oluşturmuş.

Hac Organizasyonu’nu İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kurulan İslam Ortak Paydası kuruluşunca yapan Müslümanlar, son 3 senedir yaralanmalar nedeniyle gerçekleşen hac iptalini bu yıl yaşamamış. Bunda da iklim nedeniyle burnu kanayan hacıların haccın iptal olmaması için yoğun helâllik gösterilerinin etkili olduğu sanılıyormuş. İslam Dünyası, insan ölümlü kazalardan veya ciddi yaralanmalardan ötürü 360 kişilik İslam Bilim İnsanları Akademisi’nin (İBİA) verdiği kararlarla amacını yitiren Hacc’ın iptali uygulamalarına alışmış durumda.

Bu arada Türkiye’de 4 günlük bayram tatili boyunca hiçbir trafik kazası olmadığı ve İstanbul’da çok eski senelerde yaşanan Bayram öncesi trafik sıkışıklığın resmen tarihe karıştığı aktarılmış. Şehir içindeki kucaklaşma alanlarında, park ve mesirelerde Bayram dayanışmasını idrak eden İstanbullular diğer şehirlerdeki gibi insanî ve İslamî sorumlulukla yoksul, yetim, garip, göçmen, yolcu, borçlu ve asgarî ücretliler için kurulan paylaşım sandıklarını doldurarak Bayram süresince yerine ulaşması için büyük gayret sarfetmiş. Çocukların da bilhassa bu muhteşem dayanışmada yer almaları sağlanmış.

Cumhurbaşkanı, Bayramı önce memleketinde sonra da ülkenin 3 ayrı bölgesindeki örneklem kırsal beldelerde ailece 3 gün – 3 gece geçirerek yaşamış. Başbakan ve Bakanlar Kurulu da aynı şekilde.. Muhalefet partilerinin hayır ve yardımlaşma adına donattığı yüzlerce tır ise siyasîlerin kılavuzluğunda il il, köy köy gezerek gönüllerde yer tutmaya çalışmış.

This is my dream, too Mr. King / Bu da benim rüyam Bay King.

Nice Hayırlı bayramlara!

“Mezhepsel Çatışmaların Hiçbirine Olumlu Bakmıyoruz, Bunların Karşısındayız”

45Fildişi Sahili Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Alassane Vattara ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki ortak basın toplantısının ardından soruları cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yemen’deki gelişmelerle ilgili bir soru üzerine, “Yemen’de Hutilerin yaptıkları sadece mezhepsel bir çatışmadır. Bu, adeta bir Şii-Sünni çatışmasına dönüşmüştür” dedi.

TÜRKİYE’NİN YAPTIĞI ÖRNEK REFORMLAR

Bir basın mensubunun, “Sayın Cumhurbaşkanı, Ekselansları, Fildişi Sahili yükselmeyi hedefleyen bir ülke. Fildişi Sahili Cumhurbaşkanıyla görüşmenizden sonra ülkenin yükselmesi için sizin nasıl bir katkınız olabilir? Fildişi Sahili Cumhurbaşkanımızın Türkiye’den çok öğreneceğimiz şeyler olduğunu söyledi, sizin bu bağlamda yükselmeyi hedefleyen bir ülke için ne gibi katkılarınız olacaktır” sorusuna cevaben, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz bu kalkınma hamlemizi başlattığımızda kendimize 4 hedef belirlemiştik, Türkiye’yi bu 4 temel taş üzerinde yükselteceğiz demiştik.  Bunun birincisi eğitim demiştik, iki, sağlık demiştik, üç, adalet demiştik, dört, emniyet demiştik ve bu alanlara ciddi bir yoğunlaşmamız oldu. Ve çok kısa bir zamanda sınıflarımızdaki öğrenci sayılarını, örneğin 100, 80, 60, bu derecede sınıflarda bir yoğunluk vardı, bunlara yönelik yaptığımız çalışmalarla şu anda artık okullarımızda dersliklerdeki öğrenci sayısı 30 ve altına hemen hemen düşmüş vaziyette, 30’un üstünde olan yok denecek durumda, çünkü çok yoğun bir derslik inşası oldu. Bunları kısa keseceğim, çünkü bunlar detaylı Fildişi Sahili’ni ziyaretimizde bunları gerekirse değerli Başkanımız da veya ilgili bakanlarımız muhataplarıyla bunları teferruatlı konuşurlar.

“SAĞLIK SİSTEMİNDE BİR DEVRİM GERÇEKLEŞTİRDİK”

Sağlıkta bir devrim gerçekleştirdik aynı şekilde eğitimde yaptığımız gibi. Tabi şu anda artık üniversite olarak ülkemizin üniversite olmayan şehri yok, her şehirde üniversiteler var ve 76 üniversite varken şu anda 175 üniversite var ülkemizde. Tabii bununla sağlığa geçiyorum, çünkü sağlıkta da çok ciddi sıkıntılar ülkemizde vardı, şu anda artık Türkiye sağlıkta gerçekten reformunu gerçekleştirmiş ve sağlık reformuyla birlikte artık dışarıdan Türkiye’ye tedaviye gelen hastalar var, İskandinav ülkelerinden olsun, Avrupa ülkelerinden olsun gelen hastalar var, bu noktaya gelebildik. Tabi burada çok çok önemli olan bir durum da, bizler geçmişte maalesef hastaneye gittiğimiz zaman ilaçlarımızı alamazdık, bu noktadaydık, artık böyle bir sıkıntı söz konusu değil, gayet iyi bir konumdayız. Onları da yine bakan arkadaşlarımız karşılıklı olarak o ziyarette görüşeceklerdir. Adalette ciddi reformlar yaptık, aynı şekilde güvenlikte ciddi reformlar yaptık. Tabii yeterli mi bunlar? Sürekli güncellenerek devam ediyor. Tabii ulaşım altyapısı ki konuştuğumuz şey o çok önemli,Türkiye’de 79 yılda bizden önce 6100 kilometre bölünmüş yol yapılmıştı. Biz buna 12 yılda 17500 kilometre bölünmüş yol ilave ettik, 17500 kilometre bölünmüş yol ilave ettik. Çünkü yol medeniyettir, yolunuz varsa medenisiniz, yolunuz yoksa medeni olamazsınız. Suyunuz varsa medenisiniz, suyunuz yoksa medeni olamazsınız. Şu anda tabii Fildişi Sahili güzel bir ülke ve yaklaşık 220 bin kilometrekare bir alana sahip. Böyle bir alana sahip olan bu ülkede şu anda nüfusa baktığımız zaman, yani ben şimdi ortalama diyorum, o da 22 milyon nüfus, böyle bakıyorum olaya. Şimdi burada yapılacak olan altyapı, yollarıyla, konutlarıyla bir an önce modern bir ülkenin gelişmesine, oluşmasına vesile teşkil edecektir. Tarım diyoruz, tarımda biz tarım endüstrisinde çok iyi bir konumdayız. Her geçen gün daha iyiye gidiyoruz. Ve ithal eden bir ülkeydik, mesela biz buğdayı ithal ederdik, artık böyle bir sorunumuz yok. Ama ithal ettiğimiz başka ürünler yok mu? Tabii ki var. Ama şu anda bu konuda da yaptığımız yatırımlarla, örneğin zeytin-zeytinyağı ve bu konuda çok ciddi yatırımlar yaptık. Milyonlarca biz sadece zeytin fidanı dikmek suretiyle zeytini de, zeytinyağını da ihraç eden bir ülke konumuna geldik. Bunları çoğaltmak mümkün. Bu alanlarda biz tüm tecrübemizi Fildişi Sahili Yönetimiyle paylaşmaya hazır olduğumuzu konuştuk. Yarın İstanbul’da yapılacak olan İş Forumunda inanıyorum ki işadamlarımız işadamlarıyla orada bütün sektörel bazda birikimlerini paylaşacaklardır. Daha sonra da bizim ziyaretimizde bunları taçlandırırız, bunların temenni ediyorum ki finalini yaparız” dedi.

YEMEN’E YÖNELİK OPERASYON

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yemen’deki gelişmelerle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum izin verirseniz. Suudi Arabistan öncülüğünde koalisyon güçlerinin Yemen’e yönelik bir operasyonu söz konusu oldu. Bu operasyon kapsamında Türkiye’den askeri konuda bir talep dillendirildi mi? Şayet öyle bir talep gelirse Türkiye nasıl karşılar? Bir de bu operasyon İran tarafından tepkiyle karşılandı, sizin de Nisan’ın ilk haftası İran’a bir ziyaretiniz olacak. İran’ın bu tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna cevaben de, “Öncelikle ben şunu söyleyeyim: Bir defa Yemen’de Hutilerin yaptıkları sadece mezhepsel bir çatışmadır. Ve burada adeta bir Şii-Sünni çatışmasına bu dönüşmüştür. Ve biz bu mezhepsel çatışmaların hiçbirine olumlu bakmıyoruz, bunların karşısındayız. Düşünün ki Yemen kendi içinde maalesef bir bölünmeye doğru gidiyor. Biz Yemen halkının tümüne kardeşlerimiz olarak bakıyoruz ve bu kardeşlerimizin hukuku üzerinde herhalde düşüncelerimizi beyan etmemiz gerekir. Şu anda askeri konuda herhangi bir şey söylemiyorum, şu anda söylemem de doğru değildir. Ama lojistik konuda, istihbarat konusunda her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu bugün açıkladım. Dışişleri Bakanlığımız bu konuda açıklamasını zaten detay olarak yaptı. Çünkü bugüne kadar bölgede olan gelişmeler, Yemen’de olan gelişmeler gerçekten tahammül sınırlarını artık zorlamaya başlamıştır. İran’ın açıklaması doğaldır, İran’ın böyle bir açıklama yapması zaten şu ana kadar Irak’ta, Suriye’deki gelişmelerde de kendisini ne yapmıştır? Göstermiştir. Şimdi burada İran bölgeyi adeta kendine domine etmenin gayreti içerisindedir, böyle bir çalışmanın içerisindedir. Buna müsaade edilebilir mi? Bu bölgede birçok ülkeyi, bizi de, Suudi Arabistan’ı da, Körfez ülkelerini de, hepsini rahatsız etmeye başlamıştır. Buna gerçekten tahammül etmek mümkün değil. Ve İran’ın bunu görmesi lazım. Irak’ta yapılanları görüyorsunuz. Bir taraftan DEAŞ’la uğraşılıyor, bir taraftan İran’ın oraya göndermiş olduğu Devrim Muhafızlarıyla uğraşılıyor; doğru bir şey mi bu? Ve ilginçtir, işte gönderdikleri elemanları oralarda bakıyorsunuz özel fotoğraflar çektirmek suretiyle kendilerini ayrıca lanse ediyorlar, böyle bir gayretin içerisine de giriyorlar. Ha filanca ildeki operasyonu kim yapmış, filanca ildeki operasyonun arkasında kimler var ve çok daha tehlikelisi; önce diyelim ki DEAŞ terör örgütü bir yerden çıkıyor, ondan sonra oraya kim yerleşiyor, bakıyorsunuz oraya Şia yerleşiyor. Böyle bir şey olamaz. Ve burada da bizim gerçekten üzüntümüzü mucip olan şeyler var. Ve dert orada da yine aynı şekilde gelişiyor, yine maalesef bakıyorsunuz bir taraftan İslam diyeceksin, bir taraftan Müslüman diyeceksin, ama öbür taraftan geleceksin bunları yapmaya devam edeceksin. Aynı şey Suriye için geçerli, Suriye’de de aynı durumdalar, Suriye’de de aynı şeyleri yapıyorlar. 300 bin insanın katili olan bir durum var ortada ve bu katile destek veren bir anlayış; bu savunulabilir mi? Bunu savunmak mümkün mü? Ben Müslümanım diyen bir insanın bu katili savunacağına ihtimal vermiyorum, veremem. Şu anda yaşananlar ortada. Türkiye 2 milyon insana şu anda ev sahipliği yapıyor ve bütün onların sıkıntılarını gidermenin gayreti içerisinde. Biz bu görevimizi yine yapmaya devam edeceğiz. Ama diyoruz ki İran’ın bu bakışının değişmesi lazım. Yemen’den şu noktada kuvveti, gücü, neyi varsa çekmesi lazım. Aynı şekilde Suriye’den çekmesi lazım, aynı şekilde Irak’tan çekmesi lazım, bu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir” dedi.

Gazimağusa Belediyesi Çanakkale Şehitlerinin Anısına Anma Etkinliği Düzenledi

gazima

 

Gazimağusa Belediyesi, Din İşleri Başkanlığı ve Kıbrıs Eğitim Kültür ve Sanat Derneği ortaklığında “Geri dönmeyi asla düşünmediler” temasıyla Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında “Çanakkale geçilmez” isimli anma etkinliği düzenledi. Gazimağusa Belediyesi’nin yaptığı çalışmayla baştan sona yeniden düzenlediği Çanakkale Şehitliği Koruluğu’nda yapılan etkinliğe Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hakan Dinçyürek, Gazimağusa Milletvekillleri Dursun Oğuz, Fikri Ataoğlu, Arif Albayrak, Ersan Saner, Gazimağusa Kaymakamı Şifa Çolakoğlu, Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter ile sivil toplum örgütleri ve halk katıldı. Çanakkale Şehitliği’ndeki resmi törenin ardından yapılan etkinlikte şehitlerin devletin varlığı için manevi önemine dikkat çekilerek dualar okundu. Anma etkinliğinde, Gazimağusa Müftüsü Mustafa Küçük ve Kıbrıs Eğitim Kültür ve Sanat Derneği’ni temsilen Ahmet sait Varol birer konuşma yaparken, Gazimağusa Hz. Ebubekir Camii İmam hatibi Hakan Moral, Selimiye Camii İmam hatibi Mesut Çetmi Ve Beryarmudu Camii İmamı Müsamettin Çayıroğlu dua okudu.

Gazimağusa Müftüsü Mustafa Küçük konuşmasında, şehitlerin manevi huzurunda toplanmanın gururunu yaşadıklarını, vatanın düşman çizmesinin altında ezilmemesi için şehitlerin fedakarca mücadele ettiğini, Çanakkale Savaşı’nda Seyit Onbaşı’nın kendisine gazilik maaşı bağlanmasını kabul etmemesinin bunun en büyük örneği olduğunu söyledi. Çanakkale ruhunun Yemen’de 5 bin askerin şehit düşmesinde ve 1974 Mutlu barış Harekâtı’nda da var olduğunu söyleyen Küçük, devletlerin manevi değerleri ile ayakta durduklarını, 100 yıldır milli ve manevi değerlere sahip çıktıklarını söyledi. Gazimağusa Kaymakamı ve Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’e teşekkür eden Gazimağusa Müftüsü Küçük, Belediye Başkanı İsmail Arter’in Çanakkale Şehitliği’ni hak ettiği noktaya getirdiğini, yeni dönemde sivil toplumun da katılımıyla daha güzel işlere imza atılacağını söylediğini hatırlattı.

Kıbrıs Eğitim Kültür ve Sanat Derneği’ni temsilen konuşan Ahmet Sait Varol da Gelibolu’da Türk ordusuna karşı İngiliz cephesinde olmak zorunda olan Katırcı Ahmet’in hikayesini anlatarak, savaşmayı reddeden Ahmet’in destansı bir kahraman olduğunu, Katırcı Ahmet’in 1922 yılında Türk Ordusu’nun Yunanlıları denize döktüğü savaşta yer aldığını ve bu gururu yaşadığını söyledi.toplu