Etiket arşivi: Yardımcı

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’daki Ay Yıldız

Yazının başlığında yer alan “Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’daki Ay – Yıldız” ilk başta pek bir anlamsız,

Hatta,

Bu birbirinden alakasız kelimeleri aynı cümle içerisinde anlamlı bir bütün oluşturarak kullanmak, size imkansız gibi geliyor olabilir.

Lakin, birazcık sabredip yazının sonuna kadar geldiğinizde, yüreğinize dokunacak bir anlam motifi oluştuğuna şahit olacaksınız.

İrlanda’da Kara 47 olarak da anılan 1845 – 1852 yılları arası dönem,

Yaşanan Büyük Kıtlık nedeniyle kelimenin tam manasıyla koca bir adayı silip süpürdü.

Ben bu hikayeyi ilk olarak,

Bir iş seyahati nedeniyle gittiğim Dublin’de şans eseri tanıştığım kır saçlı, kırmızı yanaklı, yaşlı, tonton bir İrlandalı amcadan duymuştum.

Sohbet esnasında nereli olduğum sorusuna aldığı cevaba ilk tepkisi, her iki omzumu sıkıca tutup “We love Turks” olmuştu.

İtiraf etmeliyim,

“Bayram değil, seyran değil. Bu amcam beni, daha doğrusu bizi neden bu kadar seviyor” diye düşünmedim desem yalan olur.

Bu esnada adını hatırlamıyor olsam da,

Yüzünün tüm ayrıntıları hala aklımda olan yeni arkadaşım Kara 47 ’yi anlatmaya başlamıştı bile…

Açıkçası,

Tesadüfi bir karşılaşma öncesinde hakkında hiçbir şey bilmediğim bu konuyu öğrendiğimde,

Koca bir halkın yaşadığı tarifsiz drama “üzülmek” ile,

Büyük büyük dedelerimizin çok uzaklardaki mazlum bir halkın, büyük kıtlık sefaletinden kurtulabilmeleri için yaptığı yardımlar karşısında “gururlanmak” arasında gidip geldiğimi itiraf etmeliyim.

İşte size İrlanda’nın Kara 47, yani Büyük Kıtlık ile sınavının hikayesi…

Kara 47: İrlanda’nın Büyük Kıtlık İle Acı Sınavı

Ne olduklarını anlayamadıkları,

Hiçbir anlam veremedikleri “olağan dışı bir hastalık” İrlanda adasının tüm patates mahsulünü bir anda mahvetti.

Patatesler ilginç bir şekilde, toplandıktan sonra birkaç gün içerisinde sümüksü bir kıvama dönüyor,

Ve,

Siyaha çalar bir renk alarak, engellenemez bir şekilde çürüyorlardı.

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Daha da önemlisi,

Sadece tarladan topladıkları değil, depolarda ve silolarda bekleyen önceki dönem mahsulleri de bu durumdan nasibini almıştı…

Bu oldukça kritik bir durum ve tahminlerinizden daha ciddi bir felaketin sinyaliydi…

Çünkü,

19. yüzyıl tipik İrlanda mutfağının temelini patates oluşturuyordu.

Sefalet içerisinde yaşayan İrlanda halkının, neredeyse tek beslenme kaynağı patates idi.
Aslında,
Bu patatese olan düşkünlüklerinden değil,
Bilakis mecburiyetlerindendi…

Büyük Kıtlık Nereden Peydah Oldu?

Bu sorunun sebebini bulabilmek için birçok farklı komisyon kurulur,

Birtakım çalışmalar ve araştırmalar sonrasında hiçbiri ispatlanamayan bir düzine hipotez ortaya çıkar.

Kimi bunun statik elektrik kaynaklı olduğunu iddia ederken,

Diğerleri lokomotiflerden yükselen dumanı sorumlu tutuyor,

Başka bir grup ise yer altı volkanlarından yükselen “öldürücü buharlar” sonucu olduğunu öne sürüyordu.

Büyük Kıtlık ve Kara 47

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Sebep her ne olursa olsun,

Koca bir halk göz göre göre açlık, kıtlık ve dahi ölüm ile sınanmaktaydı.

Herkes çaresiz bir şekilde kendi canının derdine düşmüştü…

Sonradan,

Kayıpların zirveye çıktığı 1847 yılının “kara yaz” ‘ına Kara 47 adını verdiler.

Hatta kara bir yazdan ziyade,

Bir halkın kara yazgısı olmuştu bu dönem…

Büyük Kıtlık Bilançosu

İrlanda’nın toplam nüfusu, hepi topu 8.5 milyon civarındaydı…

Büyük Kıtlık sırasında tahminlere göre 1 milyon insan açlıktan öldü,

Bu rakamın iki – üç katı kadar insanın da ülkeyi terk ettiği tahmin ediliyor.

Büyük Kıtlık,
1845 – 1852 yılları arasındaki beş yıllık süre içerisinde İrlanda nüfusunun %20-25 oranında (bazı kasabalarda %67’ye kadar) azalmasına neden oldu…

Bir düşünsenize,

Her dört İrlandalı’dan bir tanesi ya toprağın altında,

Ya da şanslı ise, kendi toprağından uzaklarda başka başka ellerde…

Sağ kalanları bir yandan beslenememenin getirdiği sağlık sorunları,

Öte yandan sefalet nedeniyle eklenen kolera, dizanteri, skorbüt, tifüs ve bit istilası tarafından esir alıyordu.

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Gözlemcilerin kayıtlara geçen raporlarında:

  • Çocukların acıdan nefesleri tükenene değin ağladığı
  • Bir nevi “iskelet gibi” göründükleri
  • Yüz hatlarının açlıktan keskinleştiği ve uzuvlarının eridiği
  • Bu nedenle de bedenlerinde kemik dışında çok az şey kaldığı şeklinde tanımlanıyordu Kara 47 ’nin yıkıcı manzarası…

Osmanlı Büyük Kıtlık Karşısında Seyirci Kalmadı

O esnada Osmanlı İmparatorluğu tahtında Sultan Abdülmecid vardır.

Sultana, İrlanda’da yaşanan Büyük Kıtlık haberi verilince derhal 10.000 sterlin yardım göndermeyi planlar.

Bu miktar açıkçası bana az geldi,

Ve,

Biraz araştırdım.

Irish Central’da Sultan Abdülmecid’in  İrlandalılar’a taahhüt ettiği 10.000 sterlinin, bugün yaklaşık 1.7 milyon dolar değerinde olacağı bilgisi yer alıyor.

Yani, yaklaşık olarak 50 milyon TL…

Ancak Sultan Abdülmecid bu yardımı yapamaz!!!

Çünkü,

Kraliçe Victoria bizatihi toplam 2.000 sterlin göndermiştir,

Ve,

İngiliz büyükelçisi Lord Cowley, Payitaht Osmanlı’ya kraliyet protokolünün ihlal edilmemesi için kraliçeden daha fazla bir yardım yapılamayacağını bildirir.

Bunun üzerine Abdülmecid yapacağı nakdi yardımı 1.000 sterline indirir.

Abdülmecid ‘in Alternatif Planı

Abdülmecid planladığı miktarın ancak %10’u kadarını bağış yapabilir.

Buna karşın, ek olarak üç (bazı kaynaklarda beş) gemi dolusu da gıda yardımı gönderme emri verir.

Sultan Abdülmecid ’in yardım planı böyledir de,

İngiltere bu sefer de, İstanbul’dan kalkan Osmanlı gemilerinin Dublin Limanına girmelerine izin vermez.

Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda ’da Ay Yıldız
Created with Nightcafe AI

Lakin, izin verilmedi diye de gıda yardımı ile dolu gemiler gerisin geri dönecek değildir ya…

Osmanlı bahriyeleri Hızır gibi yetişirler imdadına açlıktan ölen İrlandalıların,

Ve,

Bir gece vakti Dublin’in 70 km kuzeyindeki Drogheda Limanına gizlice boşaltırlar yardım erzaklarını…

Osmanlı arşivlerinde bulunan,

Ve,

İrlanda ileri gelenlerinin yazdığı bir mektupta yardımlarından dolayı padişaha açıkça teşekkür edilmektedir.

Drogheda Kentinin Minnettarlığı

Gemiler dolusu gıda yardımının Dublin’e indirilmesine izin verilmeyince,

Sessiz sedasız (ve tabii ki izinsiz) olarak Drogheda Limanına boşaltıldığından bahsetmiştim.

Bu tarihi yardımseverliğin anısına,

Ay ve yıldız şekilleri Drogheda kentinin simgesine,

Ve dahi,

1919 yılında kurulan Drogheda United futbol takımının armasına eklenmiştir.

Drogheda Kenti Hikayesi Bir Spekülasyon Mu?

Bu konuda internette oldukça spekülatif bilgiler yer almakta,

Ben de paylaşmadan önce biraz araştırdım.

Ve,

İrlanda Eski Cumhurbaşkanı Mary McAleese’nin Türkiye ziyareti esnasında yapmış olduğu aşağıdaki açıklama tüm tartışmalara noktayı koyacak niteliktedir.

Bu esnada,

Bordo mavili Drogheda United‘ın kardeş kulübünün ise Trabzonspor olduğu bilgisini de paylaşmak isterim.

İşte,

İnsanlık tarihinin en büyük dramları arasında yer alan Büyük Kıtlık,

Osmanlı’nın büyük desteği,

Ve,

Mağdur bir halkın minnettarlığı…

Umarım,

“Büyük Kıtlık, Sultan Abdülmecid ve Drogheda kentinde Ay Yıldız” kelimeleri artık sizler için de bir arada iken anlamlı bir bütün oluşturabilmiştir…

Konuk YAZAR: Dr. Cüneyt Yardımcı

FİL NASIL OLUR DA BÖYLESİNE BASİT BİR TUZAĞA DÜŞER?

fil, serçe, avcı

Fil cüssesi ve gücü ile hayvanlar aleminin en heybetli, en güçlü ve en muktedir üyeleri listesinin başında yer alıyor.

Peki hiç düşündünüz mü böylesine büyük ve güçlü bir hayvan nasıl evcilleştirilir?

Bunun için kullanılan birkaç seçenek var…

Ve,

Bir filin yakalanma ve evcilleştirilme hikayesi, zaman zaman hepimizin bilerek ya da bilmeden içine düştüğümüz tuzakların özeti gibi aslında…

Biraz içiniz burkularak okuyacağınız bu hikaye,

Esasen hepimizin üzerinde düşünmesi gereken kadim mesajlar içeriyor…

Bir Fil Nasıl Yakalanır?

Daha çok Asya’da kullanılan yöntemde, fil daha henüz yavruyken ayaklarından zincirle bir kazığa bağlıyorlar.

Yavru bir fil için o zinciri koparmak veya kazığı yerinden sökmek mümkün değildir;

Ancak,

Her şeye rağmen, yine de kurtulmak için her türlü çabayı gösterir.

Zinciri çeker,

Var gücüyle asılır,

Olmadı tekmeler,

Lakin,

Tüm uğraşları nafiledir, bir türlü koparamaz zinciri…

Kazığın etrafında döner durur,

Ancak,

Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın bir türlü bağlı olduğu o kazığı yerinden gevşetemez…

Dişlese fayda etmez,

Üzerinde tepinmek bir işe yaramaz…

Yine de yavru fil durmaksızın çabalar,

Çabalar,

Çabalar…

Filin Çaresizliği Kabullenişi

Günler boyu bitmez tükenmez gayretine rağmen sonucun değişmediğini görünce bir noktada artık pes eder.

Ve,

Bu artık bir ömür boyu sürecek esaretini kabullenme anıdır!!!

İşte…

fil

Yavru filin ömrü boyunca sürecek olan tutsaklığının asıl başladığı zaman tam olarak bu andır!!!

Çünkü,

O andan sonra,

Bir daha asla prangalarından kurtulmaya yeltenmeyecektir bile…

Yetişkin bir fil olduğunda ise değil zinciri kırmak,

Koca bir ağacı devirecek gücü olduğu halde küçücük bir kazığın ucuna bağlı beklemeye devam eder.

Hatta,

Artık çoğu zaman zincir yerine eski bir sicim vardır.

Kazık da zaten oldukça gevşek ve özensiz bir şekilde tutturulmuştur yerine.

Sadece ayağını kaldırması bile onu yerinden sökmeye yetecek olduğu halde, en ufak bir hamlede dahi bulunmaz,

Bulunamaz…

Çünkü,

Artık hiçbir zaman özgür olamayacağına inanmıştır bir kere!!!
Çünkü,
Ruhu bir kere teslimiyeti kabul etmiştir…

Artık Kırılamayan Şey Zincir Değil, Filin Önyargısıdır !!!

Asya’da yaygın olan bu yöntem içinizi burmuş olabilir,

Oysa,

Fil yavruları Hindistan’ da daha zalimane yollarla evcilleştiriliyor.

Ormanda belli yerlere, içine fil yavrusunun sığabileceği büyüklükte derin çukurlar kazılıyor,

Ve,

Üzerleri çalı çırpı ve dal parçalarıyla kapatılarak, kamufle ediliyor.

Yavru fil gelip dallara bastığında, onun ağırlığını taşıyamayacağı için kırılıyor,

Ve,

Hayvancık çukurun içine düşüyor.

fil

Kendini daha önceden görmediği derin bir kuyunun içinde bulan yavru o kadar korkar ki,

Yaşadığı panikle etrafına bilinçsizce vurmaya başlar.

Oysa,

Bu sonuçsuz darbeler değil kurtarmak, onu çukurun içine biraz daha gömmektedir.

Debelendikçe daha çok toprak dökülür üstüne, debelendikçe daha fazla hapsolur…

Yaşam alanı kısıtlandıkça korkusu ve paniği katlanarak artar…

Toprağa yarı gömülü hale gelen hayvancığın, hareket edebilmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir.

Beynimizdeki o en ilkel, aynı zamanda en temel refleks olan “savaş ya da kaç” komutları arasında sıkışıp kalmıştır dimağı

Artık ne de savaşabilecek durumdadır,
Ne de kaçabilecek halde…
Kurtulma ümidi kalmamış olsa da, ecelini beklemeye de razı olamaz…

Oysa Fil İçin Esas Kabus Daha Yeni Başlamıştır

Olup biteni uzaktan izlemekte olan, simsiyah giysiler içerisinde yüzleri maskeli fil avcıları çıkar sahneye!!!

Zaten toprağa gömüldüğü için neredeyse hareketsiz kalan fil yavrusunu ellerindeki sopalarla öldüresiye dövmeye başlarlar.

Ama öyle böyle bir dayak değil attıkları,

O kalın derisine rağmen her yeri yara bere içerisinde kalan hayvancağızın, elinden inlemekten başka bir şey gelmemektedir.

Bir düşünsenize;

Ölmeden mezara giren,

Hayatı boyunca deneyimlemediği şekilde ve şiddette korku ve endişe yaşayan,

Ne kaçabilen,

Ne de savaşabilen,

Tüm bu korkunç travmaları bilinci açık ama hareketsiz ve tepkisiz halde yaşamak durumunda kalan fil yavrusu,

Üstüne üstlük siyahlara bürünmüş zebaniler(!) hiç mola vermeksizin öldüresiye sopalamaktadır…

Mola Kelimesinin Kökeni

Venedikli denizciler halatları, yelkenleri salacakları zaman “mola” diye bağırırlarmış.

Yani “bırak, sal gitsin” diye…

Zira “molar” fiili Venedik dilinde salmayı, bırakmayı, gevşetmeyi anlatmış;

Bu sözcüğün İtalyancası ise “mollare”…

Fil Yavrusunun Kurtarıcı Melekleriyle Buluşması

Peki bu hikayede sonra ne mi olur?

Avcılar fili dövmekten yorulduklarında ağaçların arkasına giderler yeniden,

Ve,

Üzerlerindeki siyah elbiseleri çıkartıp,

Baştan aşağıya bembeyaz yeni kıyafetlerini giyerler.

Bu sefer ellerinde sopalar yerine yiyecekler, sepet sepet meyveler vardır…

Yavru file büyük bir şefkatle yaklaşırlar,

Sever,

Okşar,

Yaralarına pansuman yapar,

Ölmek üzere olan hayvancığın karnını kendi elleriyle doyururlar…

Yavru fil beyaz giysili kurtarıcı meleklerinin(!) karşılıksız sevgi ve ilgisinden o kadar minnettar kalır ki,

O andan itibaren ömür boyu onların gönüllü kölesi olur.

Ağızlarından çıkan her komutu emir beller,

Her istediklerini anında yerine getirir,

Asla ve kat’a sözlerinden dışarı çıkmaz…

zincir

Bir an için bile beyaz giysili meleklerinin(!) aslında onu tuzağa düşüren,

Yaşadığı tüm travmalara sebep olan,

Ve,

Hayatının en büyük darbesini yediği kişiler olduğunu düşünmez,

Hatta aklına dahi getir(e)mez…

Konuk Yazar: Dr. Cüneyt Yardımcı
Bu yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilirisiniz: KOCAELİ OKUYOR – TÜRKİYE OKUYOR – ÜNEL MEDYA – ANADOLU OKUYOR – TRAMVAY KOCAELİ ortak yayınında yazı yayınlanmıştır!!

 

Sakarya’nın Çınarları Ömrünüze Bereket

sosyal

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından Yaşlılar Haftası kapsamında hazırlanan ‘Sakarya’nın Çınarları: Ömrüne Bereket’ Resim Sergisi açılışı ve Kitap Tanıtım programı gerçekleştirildi. Sosyal Gelişim Merkezi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programa Vali Yardımcısı Abdul Rauf Ulusoy, Akyazı Belediyesi Başkanı Hasan Akcan, Karasu Belediyesi Başkanı Mehmet İspiroğlu, Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Davut Yüce ve Aile ve Çocuk Hizmetleri Şube Müdürü Betül Karapınar ile çok sayıda vatandaş katıldı.

sosyal2

Karşılıklı Sevgi ve Saygı

Yaşlılar Haftası ile ilgili sunum gösterisi ile başlayan programın devamında söz alan Davut Yüce, “Yaşlı bireylerin toplumla bütünleşmesi daha aktif olması ve yaşama bağlı kılınmaları gerekir. Büyüklerimizi sadece özel günlerde değil yılın her gününde hatırlayarak onlarla birlikte olduğumuzu hissettirmeliyiz. Toplumsal yaşamın temel kuralı karşılıklı sevgi ve saygıdır. Toplumumuz bu kural doğrultusunda toplumsal dayanışmayı yaşamın her evresinde edinmiştir” diye konuştu.

sosyal3

Büyüklerimize Sahip Çıkıyoruz

Yüce konuşmasını şu şekilde sonlandırdı; “Yaşlılarımız milletimizin onurudur. Onlara sahip çıkmak ve onlarla ilgilenmek tüm toplumun vatandaşlık görevidir. Büyüklerine sahip çıkan toplumlar medeniyeti yakalamış toplumlardır. Ömrünün büyük bir kısmında topluma ve ülkemize hizmet eden büyüklerimiz yaşlandıkları dönemde her türlü merhameti, sevgi ve saygıyı hak etmektedir. Sakarya’nın çınarları ömrünüze bereket diyorum tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum.”

Sakarya’nın Çınarları

Programın devamında Sakarya’da yaşayan 100 yaş üstü 39 vatandaşa çınar ağacı fidanı hediye edilirken; ‘Sakarya’nın Çınarları: Ömrüne Bereket’ kitabının da tanıtımı yapıldı. Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan kitabın misafirlere takdim edilmesi ile devam eden programın sonunda Sakarya’nın Çınarlarını öyküleyen resimler katılımcıların beğenisine sunuldu.

resim