Etiket arşivi: Yakış

İngilizlerin Canını Yakış Tarihimiz

    

 

19.yy ile 20.yy’ın ilk yarısına kadar dünyada “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk / The Empire On Which The Sun Never Sets” olarak adlandırılan İngiltere (E) yada İskoçya ve Galler’le birlikteki adıyla Büyük Britanya (GB) veyahut BB + Kuzey İrlanda ile beraberki ismiyle Birleşik Krallık (UK) hâl-i hazırda Akıl Oyunlarında etkili bir ülke.

92 yaşındaki Kraliçe Elizabet, sadece Birleşik Krallık’taki 2 tane adanın değil İmparatorluk Güneşinde sömürüldükten sonra nadasa bırakılan toplamda 2,5 milyarlık bir nüfusa ve 30 milyon kilometrekarelik bir yüzölçüme sahip tam tamına 53 ülkenin de Ana Kraliçesi; hemi de Pakistan, Bangladeş, Malezya, Nijerya gibi dev İslam ülkeleri dahil.

Bizim 1450-1600 arası rakipsiz, 1600-1700 arası ise diğerleriyle rekabet içerisinde Süper Gücümüzü temsil eden 600 küsur yıllık Osmanlı Güneşinin zeval dönemine denk gelse de 2’si onun son nefesinde ve 2’si de onun vârisinin doğuş ve yükseliş evrelerinde olmak üzere 4 kez İngilizlerin canını yakmışlığımız var.

Bunlardan ilki Çanakkale! 18 Mart’ta kutladığımız Deniz Zaferinin haricinde devrin Süper Gücü olan İngiltere’ye 25 Nisan’da başlayan ve tâ 9 Ocak 1916’daki Türk Zaferiyle neticelenen kara muharebelerindeki malûm başarılarımız ki artık kamuoyuna mâlolmuş durumda. Belediyeler ve muhtarlıklar günaşırı sefer düzenlemekteler.

İkincisi Kut’ül-Amare! Çanakkale’de işin sonuna gelmişken başlayan ve tam 5 ay sonra 29 Nisan 1916’da Türk Ordusu’nun kesin galibiyetiyle sonuçlanan, şimdilerde daha yeni yeni farkına varmakta olduğumuz Kut’lu Zafer. Burnundan kıl aldırmayan İngilizlere 23 bin kayıp verdirmekle kalmamış 13.800 İngiliz askerini de esir almışız. Bu alınanların 500’ü subay, bu subayların da 13’ü general, bu generallerden biri de İngiliz Ordu Komutanı Charles Ferrers Townshend.. Ve bu zaferin bizdeki karşılığı 350’si subay olmak kaydıyla 10 bin şehit.

Irak’ın başkenti Bağdat’ın güneyindeki Kut’a gidemesek de Elazığ’ın Hazar’ından doğan Dicle Nehri Kut Şehriyle her daim irtibatımızı sürdürmekte. Bir de Kut’ül Amare’deki şehitliğimizde tarihimizin hâlâ canlı şahidi 50 şehidimiz..

Üçüncüsü Kurtuluş Savaşı! Ve en önemlisi, ve en uzun sürelisi, ve en çetini… İstanbul derseniz; 13 Kasım 1918’te kaybettik, 6 Ekim 1923’te geri kazandık. Bizim İzmit derseniz, 15 Kasım 1918’de İngiliz işgali ve Ağustos 1920 başı Yunan işgali; Yunanlıları kovduğumuz 28-29 Haziran 1921 tarihine varmadan 26 Ağustos’ta Servetiye Mevzilerinde öldürülen İngiliz Generali ve onun cenazesini almak için 27 Ağustos 1920’de Haydarpaşa’dan özel gönderilen Kızılhaç Treni var.

İzmir dersiniz, Çanakkale dersiniz, Samsun dersiniz, Eskişehir dersiniz, Merzifon dersiniz, Kütahya dersiniz, Afyon dersiniz; bir tek “Biz Kurtuluş Savaşı’nda yalnızca Yunanlılarla savaştık” diyemezsiniz. İstihbarat savaşlarını ve şimdi sınırlarımızın dışında kalmış yerlerdeki sömürge savaşlarını da unutmamak lazım.

Dördüncüsü Kıbrıs Savaşı! Biri 20 Temmuz’da ve diğeri 14 Ağustos’da olmak üzere çifte Harekât ile kazandığımız Kıbrıs Zaferi de İngiltere, Amerika ve NATO’ya rağmen gerçekleşmiştir. Bu sırada bizim taraf 500 asker, 70 mücahit ve 270 sivil olmak üzere toplam 840 şehit; karşı taraf ise 4 bin kayıp vermiştir. Kıbrıs’ta birkaç ilçe büyüklüğünde İngiliz üsleri var ve Ortadoğu için Kıbrıs İngiltere’nin devâsa bir uçak gemisi hükmünde.

NATO’ya girişimizden sonra İngiltere’yi gücendirmemek adına Kut Bayramı’nı kutlamayı bıraktık da, Kıbrıs’ta İngiltere’nin dayatmasıyla bir türlü bitmek bilmeyen müzakereler yapıyoruz da, şu Yunanistan’ın çöktüğü 17 adamız ve 1 kayalığımıza neden sahip çıkamıyoruz? yoksa orda da rakibimiz İngiltere mi?

Emekli Büyükelçi ve Eski Bakan,Hatay’ı kaybedebiliriz !

AK Parti’nin ilk Dışişleri Bakanı olan Yaşar Yakış, “Cerablus-Azez’i alalım derken Hatay’ı kaybedebiliriz.” uyarısı yaptı.

4 yıl Şam’da büyükelçilik yapan Yakış, “Bazı büyük devletler Türkiye’yi savaşa çekmek istiyor. Suriye’de Ruslarla savaşmak zorunda kalabiliriz. Türkiye, Suriye’ye girerse Arap dünyasını karşısına alır. NATO, Suriye müdahalesinde 5. maddeyi işletmeyebilir. Saldırı bizden olacağı için bizi savunmayabilir.” ifadelerini kullandı.

yaşar yakış1 Mart tezkeresinde Dışişleri Bakanı olan Yakış, Zaman’dan Mesut Çevikalp’in sorularını cevapladı. 2003’te Dışişleri Bakanı sıfatıyla tezkere sürecini yöneten Yaşar Yakış, “Uçağı düşürülen Ruslar Ankara’ya ağır bir karşılık vermek için Türk askerinin Suriye’ye girmesini bekliyor.” dedi. Arap dünyası ve uluslararası toplumun da böyle bir müdahaleyi kabul etmeyeceğini, NATO’nun Türkiye’yi yalnız bırakabileceğini ifade etti.

Yaşar Yakış’ın değerlendirmeleri özetle şöyle:

ERDOĞAN’IN 1 MART TUTUMU

1 Mart tezkeresi sürecinde AK Parti genel başkanı sıfatı taşıyan Tayyip Erdoğan, milletvekillerini etkileyecek bir girişimde bulunmadı. Ancak oylamadan önce parti içi bir anket yaptı. Milletvekillerinden isimli veya isimsiz şekilde reylerini sordurdu. Anketin sonucu tezkerenin Meclis’ten kolayca geçeceği yönündeydi. Nitekim oylamada da kabul oyu fazlaydı; 264 ‘evet’e karşı 250 hayır oyu vardı. Çoğunluk sağlanamadığı için tezkere geçmedi. Meclis Başkanı Arınç, ilk sonucu ‘geçti’ diye verdi. Hatta ABD büyükelçisi sefarete koşup ‘tezkere geçti’ bilgisini vermiş.

ABDULLAH GÜL’ÜN TAVRI

Abdullah Gül’ün tereddütleri vardı. Ancak tezkereyi Meclis’e sevk eden hükümetin başbakanı olarak olumsuz oy verdiğini tahmin etmiyorum. Dürüstlük bunu gerektirir. Ancak Gül oylama öncesinde vekilleri kendi hissiyatlarıyla baş başa bıraktı. Herhangi bir yönlendirmede bulunmadı.

ANKARA’NIN WASHINGTON’DAN TALEPLERİ

Amerikalılardan iki önemli talebimiz vardı: Birincisi Iraklı Türkmenlerin Saddam sonrasında yazılacak Anayasa’ya nüfusunun asli unsuru olarak girmesiydi. İkincisi de Irak’ta konuşlanan PKK ile mücadele konusuydu. Müzakereler sırasında ciddi pürüzler yaşanıyordu, Amerikalılar Türkmenlerin asli unsur görülemeyeceğini söylüyorlardı. PKK konusunda da net değillerdi. Ankara’ya tatmin edici vaatlerde bulunmadılar. Bugün yeni Irak’a baktığınızda; Türkmenler ile PKK varlığının 2003’te masaya oturduğumuzda bize söylenen çerçevede şekillendirildiğini görüyoruz. Yani Türkiye Irak’a asker gönderseydi de karşılığında talep ettiklerini elde edemeyecekti.

BEYAZ SARAY’IN ERDOĞAN’A TEVECCÜHÜ

Erdoğan, yeni Irak şekillenirken masada olmayı öngörüyordu. Amerikalılar bize o pozisyonu asla vermediler… 1 Mart öncesinde Beyaz Saray’da üst perdede ağırlanmıştı. Amerikalılar o dönemde çok itibar gösterdiler ona. Irak müdahalesini tasarlayan ekipten olan dönemin savunma bakan yardımcısı Paul Wolfowitz ile bizzat görüşmüştü. Erdoğan’ın özel danışmanı Cüneyd Zapsu da devredeydi.

ABD’YE BAAS UYARISI

Verdiğimiz son mesaj şuydu: ‘Türk hükümeti ABD’nin Irak’a girmesini istemez. Ancak siz müdahalede kararlısınız, bari ülkeyi ayakta tutan Baas yapısını dağıtmayın. Devlet çökerse sonrasını yürütemezsiniz.’ dedik. Tam tersine Baas’ı dağıttılar, Irak’ın hali ortada, bölünmenin eşiğinde. Ancak Irak’tan çıkardıkları dersle Suriye’de Baas’a vurmadılar. Hatta şimdi Esed’li geçişe yeşil ışık yaktılar.

KABİNE TEK SES DEĞİLDİ, BÖLÜNMÜŞTÜ

Parti tabanında ABD ile birlikte hareket etme hissiyatı vardı. Ama bu tam anlamıyla ‘Irak’a asker gönderelim’ duruşu değildi. Kabinede Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in karşı çıkışlarına şahit oldum. Irak’a asker göndermenin sakıncalı olacağını söylüyorlardı. Bakanlar, vekiller kamuoyundaki ‘Irak’a asker göndermeme’ hissiyatının farkındaydı.

TEZKERENİN GEÇMEMESİ HATA MIYDI?

Hata değildi. Tezkerenin çıkmaması ülkeye menfaat getirmedi. Ancak çıksa da hükümet öngördüğü kazanımları elde edemeyecekti. Masada olmayacaktık. Ayrıca Türkmenlerle ilgili bilgilerimizin eksik olduğunu gördük. Nüfusları bildiğimizden düşük çıktı. Aralarında Şii-Sünni bölünmüşlüğü vardı. Oysa Iraklı Kürtler, Kürt davası etrafında tek vücut olmuşlardı.

TÜRKİYE SURİYE’YE GİRERSE

Girdiğimizde Suriye’den başarılı çıkmamız çok zor. ABD, Rusya cepheye inmeden önce bile Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kuşağını bölme girişimine müsaade etmedi. Uçuşa yasak alan, güvenli bölge taleplerini geri çevirdi. Zira iç savaş ortamında Suriye içinde böylesi bir alan oluşturmak, güvenliğini sağlamak mümkün gözükmüyor. Bugün uçağı Türkiye tarafından düşürülmüş Rusya sahada. Onlar Türkiye’nin tek taraflı müdahalesine katiyetle karşı duracaktır. Dahası o bölgeyi Ruslar, Şam’ın rızasını alarak kurdu.

RUSYA İLE ÇATIŞMA İHTİMALİ VAR

Çatışma pek tabii mümkün. Uçağı düşürülen Ruslar Ankara’ya ağır bir karşılık vermek için Türk askerinin Suriye’ye girmesini bekliyor. Rusya, Esed rejimine arka çıkmanın ötesinde Ortadoğu’da kalıcı olmak istiyor. Bu noktada Türkiye’yi bölgeden soyutlamaya çalışır. Kendi sınırlarına itmeye çabalar. Ruslar önce Suriye’ye, ardından Ortadoğu’ya yerleşecek. IŞİD ile mücadele bahanesi Moskova’ya aradığı fırsatı verdi. Rusya Suriye’nin geleceğini şekillendirmede başat aktör olmayı garantilemiş durumda… TSK Suriye’ye girse bile bir müddet sonra geri çıkmak zorunda kalacak. Dünya müdahaleyi kabullenmez. Sınırı tek taraflı yeniden düzenlemesine de izin vermez. Dahası eğer Türk askeri cephede bozguna uğrarsa Suriye, Hatay’ın kendisine ait olduğu konusunu yeniden gündeme getirebilir. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabiliriz!

TSK NE DÜŞÜNÜYOR?

Asker, 1 Mart sürecinde çok sessizdi. Zımnen Irak’a girmeye karşıydı. (Irak’a) Girilirse de bedeli Erdoğan/AKP iktidarının ödeyeceğini öngörüyordu. Tezkere geçmeyince Erdoğan/AKP herhangi bir bedel ödemedi. Ancak Amerikalılar faturayı TSK’ya ödetti. Irak’ta yaşanan Türk askerine çuval geçirme vakasının ardında bu kızgınlık vardı. Bugün ise durum daha riskli. Sınır ötesinde Suriye’nin yanında Rusya var. Askerler Rusların kapasitelerini iyi biliyor. Rusların hava kuvvetleri çok güçlü. Türk askeri daha temkinli davranıyor.

SURİYE’DE TÜRK ASKERİNİ NE BEKLİYOR?

Şırnak, Cizre, Sur gibi küçücük bölgede Türkiye toprağında, 70 gündür arzulanan hedeflere ulaşamayan Türk askeri, Suriye’de ne ölçüde başarılı olabilir? Suriye’de PKK’dan katbekat daha güçlü bir Rusya karşılayacak bizi. Dahası PYD, IŞİD gibi asimetrik terör grupları da gelecek üzerimize. Askerimiz çok zorlanır.

SUUDİLERLE ORTAK OPERASYON MÜMKÜN MÜ?

Riyad büyükelçiliğim döneminde Suudi ordusunu yakından inceleme fırsatım oldu. Mevcut kabiliyet-kapasiteleri Suriye cephesinde varlık göstermelerine yetmez. TSK gibi savaş deneyimleri de yok.

NATO, TÜRKİYE’YE DESTEK VERİR Mİ?

(Saldırıya uğrayan üye ülkeye yardım edilmesini öngören) NATO’nun 5. maddesi işletilmeyebilir. Saldırı bizden olacağı için İttifak bizi savunmayabilir. ABD de Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkiye’yi yalnız bırakabilir. Rusya ve bazı Batılı devletler de Türkiye’nin Suriye cephesinde burnunun sürtülmesini arzu ediyor. PYD veya IŞİD tehdidi köpürtüp, Türkiye’yi Suriye’ye çekmeye çalışan devletlerin olduğunu görüyorum.

ARAP DÜNYASINI KARŞIMIZA ALIRIZ

Hariciye’nin Ortadoğu’da en uzun süre görev yapan diplomatı benim. 4 yıl Şam, 4 yıl Riyad ve 4 yıl Kahire olmak üzere bilfiil 12 yıl bölgede yaşadım. Araplar sokağındaki Osmanlı karşıtlığı silinmiş değil. Türk askeri Başika’da olduğu gibi Suriye’de de istenmeyen adam ilan edilecektir. Gerekçe ne olursa olsun Türkiye’nin Suriye’ye girmesine karşı duracaklardır.
CİHAN

Aydınlar Ocağı Eski Bakan Yaşar YAKIŞ’I Ağırladı

 

Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda Dışişleri E. Bakanı ve E. Büyükelçi Yaşar Yakış “Ortadoğu’daki Gelişmeler, Suriye Politikamız ve Rusya Krizi” üzerine konuştu.aydınlar ocağı1

Konferanstan 2 gün önce partinin resmi açıklamasına göre,  “AK Parti kurucu üyesi Yaşar Yakış partiden kesin ihracı için Merkez Disiplin Kurulu’na sevk” edilmişti. Bu yeni durum konferansı daha ilginç hale getirdi.

Konferansın başında açış konuşmasını yapan Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı Av. Ruhittin Sönmez 2016 yılının başında Türkiye’nin temel meselelerinin derinleştiğini, çözümü daha zor hale geldiğini söyledi. PKK terörünün sıradan terör faaliyetlerinin ötesine geçtiğini, PKK’nın hendekler kazdığı bölgelerde bağımsız kantonlar oluşturma, özyönetim ve nihayetinde bağımsızlığa çok yakın bir idare tarzı olan konfederasyona zorladığını anlattı.

Sönmez, dış politikada risklerin arttığını, dış ve iç gelişmelerle ekonomik kırılganlığın had safhaya ulaştığını söyledi. En önemli konulardan birinin de hukuk devleti olmaktan uzaklaşmakta olduğumuzu ifade etti.aydınlar ocağı1.jpg2

Konferansta Yaşar Yakış tecrübeli bir diplomat üslubu ile fakat oldukça net açıklamalar yaptı.

Kişilere, halen mensubu olduğu Ak Parti’nin yöneticilerine şahsi saldırıda bulunmadı. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik yeteneklerini övdü. Ama hem O’nun ve hem de hükümetin dış politikada içinde bulunduğumuz çıkmaz sokaklara getiren hatalarını açık yüreklilikle dile getirdi.

“Suriye politikasında bir ince ayarla yeni bir rota çizmemiz gerektiğini” anlattı. “Dış politikadaki tutumu arazideki duruma uydurabilirdik. Bunu yapamadığımız için içinde bulunduğumuz duruma düştük” dedi.

Yaşar Yakış, Suriye, Mısır ve S. Arabistan’da büyükelçilikler yapmış bir diplomat. Üstelik AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı. “Bu bölgede yaşanan kaos ortamında hükümet size danışıyor mu, en azından bir rapor istedi mi? sorusuna cevabı diplomatik oldu.

Dışişleri teşkilatımızda siyasi otorite istediği takdirde bütün ihtimalleri, riskleri ve fırsatları en iyi şekilde değerlendirebilecek yetkinlikte kadronun olduğunu söyledi. Ama “her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Mevcut yönetimin tarzı belli. Bunun sonuçları da hepimizi etkiliyor.”

Yaşar Yakış konuşmasında Suriye sürecini şöyle özetledi: “Arap Baharı rüzgârı Suriye’ye geldiğinde, halk ile diktatör karşı karşıya geldi. Türkiye ve uluslararası camia halkın yanında yer aldı. Ancak halka yapılan yardımların yanlış ellere gittiğini görünce uluslararası camia frene bastı. Türkiye ise frene basmadığı için ofsayta düştü.

Suriye politikasında 4 noktada hata yapıldı:

  1. Diplomaside hiç yapılmaması gereken işlerden biri bütün yumurtaları aynı sepete koymaktır. Türkiye bu hatayı yaptı. Yumurtaların tamamını Beşar Esad’ın kısa zamanda düşmesi ihtimali sepetine koydu.
  2. Bir ülke ile anlaşamıyoruz diye ilişkileri kesmek yanlıştır. Bilakis ortada bir gerilim varsa iletişim kanallarını daha açık hale getirmek gerekirdi. Bu yapılmadı.
  3. Muhalif grupların hangisinin ılımlı sayılacağına dair kriterlerimizin uluslararası camia ile aynı olması gerekirdi. Bu uyum sağlanamadı.
  4. Türkiye’nin IŞİD’e yardım yaptığına inanmam. Ama IŞİD’in bu hale gelmesini zorlaştırıcı bir tutum izleyebilirdik. Uluslararası camiada böyle bir algı oluşturamadık.”

Yaşar Yakış Rusya ile ilişkilerimizi de değerlendirdi:

“Bulanık suda balık avlamayı tercih eden Rusya, Suriye krizini çok iyi kullandı. Esad’ın zor duruma düşmesine kadar bekledi. Esad Rusya’yı çağırmaya mecbur olunca da Suriye’ye yerleşti.

Rusya uçağını düşürmemiz hakkımızdı, hava sahamız ihlal edilmişti. Yaptığımız doğruydu. Ancak bu yaptığımız doğru şey Türkiye’nin çıkarlarını korumak açısından en doğru şey miydi? Sonuçlarına bakınca öyle olmadığı anlaşılıyor” dedi. Rusya’nın ticari ambargosundan da önemlisi, Türkiye’nin kuzey Suriye’deki hareket alanı sınırlandı.

Yaşar Yakış Mısır’da da büyükelçilik yapan ve bu ülkeyi çok iyi tanıyan bir diplomat. “Bir ülkede otoriteyi sağlamış olan rejimi tanımamak diplomatik ilişkilere zarar verir. Aynı fikirde olmasanız bile tanımalısınız. Hapisteki Mursi’yi Mısır devlet başkanı sayan tek ülke Türkiye. Mısır 42 ülkeyi etkileme gücünde olan bir devlet. İlişkilerimizi kesmek, daha da kötüsü karşımıza almak ülke menfaatine uygun değil.”

Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın davetiyle konferansa gelen çeşitli meslek grubundan, farklı siyasi görüşten dinleyiciler de sordukları nitelikli ve “provokatif sorularla” Yaşar Yakış’ın çok önemli açıklamalar yapmasını sağladı.