Etiket arşivi: Venedik

‘DEVLETTE  DEVAMLILIK’  HİÇ BİR  ZAMAN  OLMADI  

 

Keşke olsaydı.

 

Akif’in dediği “Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?” dediği yerdeydik hep. Atsız gibi tarihçiler sağolsun Türk Tarihinin tamamını bir bütün ve aradaki devletleri de o bütün içerisindeki hanedan devreleri olarak gördüler. Ama gerçekler acımasızdı ve bizim gibi romantik milliyetçilerin sırtında kırbaç gibi şakladı. Bkz: Han Duvarları.

Ne Mete (Motun) Han Teoman’ın (Tuman) yolundan gitti, ne de Kiok (Küyük) Mete’nin izinden.. Göktürklere en geniş sınırları kazandıran Mukan Kağan’dan sonra gelenlerin hiçbiri o stratejiyi sürdürmedi.  Devamı ‘Tarihi Çevir’de “Uygurlar, Oğuzlar, Peçenekler / Türk’ün yüce tarihine binbir zafer ekler” diye geçer. Doğrudur lâkin zaferlerde de istikrar yoktur. 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ndeki Komutanı anmadan Zafer kutlaması Devlet dersine devamsızlığın en güncel kanıtı.

4 bin yıllık yayvan bir tarihi dondurma yalar gibi dizilerden öğrenemezsin güzel kardeşim. Derinliğine nüfuz etmek için çift sürüp ecdat toprağında ırgat gibi çalışacaksın. Zoraki gol bulmuş galip takımlar gibi süreden çalmayacaksın. Dön başa, süreksize yüreksiz diyerek..

Süre deyince Osmanlı’nın 623 yılı (1299 – 11922) geldi aklıma, sonra da Roma’nın 1229 yılı (MÖ 753 – MS 476) ve Bizans’ın 1058 yılı (395 – 1453). Akdeniz Havzasının özeti bu 3 devlet de bizimkisi niye bin yıllık değil? Kurucu atalar (Ertuğrul, Osman, Orhan) sağolsunlar ama I.Murad’ın dahi sürdürdüğü o temel kurguyu oğlu Yıldırım Beyazıt değiştirmiş ve fasılalı bir şoka sebep olmuştur. Sonradan Fatih’le hem hayâline hem de kırmızı kaplı kitabına kavuşan Devletimiz II.Beyazıt nötralizasyonuyla gevişe, Yavuz ve Kanunî’yle de değişime uğramıştır.

Şöyle ki: Doğu Roma’yı alan ve Kayzer lâkabıyla kendini Batı Roma’nın da vârisi ilan ederek 1000 yıl önceki Batı Hunlu dedesi Attila’nın hayâlini gerçekleştirme aşamasındaki Fatih Sultan Mehmet’in büyük oğlu, babası kılıklı küçük oğulun maceralarından ötürü mâzur. Torun Yavuz’un Batı’ya ömür yetirememesine de tamam diyelim de Muhteşem Süleyman niye büyük dedesinin yolundan gitmemiş? Namluyu İtalya yerine Avusturya’ya ve Roma yerine Viyana’ya çevirince kırmızı çizgilerimiz işlevsizleşmedi mi?

Roma, Cenova ve Venedik’e hâkim olarak Akdeniz’in tamamına erkenden hâkim olsaydı da kara seferlerinde boşuna enerji ve işgücü kaybetmeseydi daha iyi değil miydi? Hem Almanya’nın iki Dünya Savaşını da ‘kara devleti’ olma gerekçesiyle kaybettiğini yorumla hem de Kanunî’nin boş Batı Seferlerini öv. Hem dikey bir Akdeniz gibi duran İngiltere’nin limanlar ve deniz ticareti vasıtasıyla ‘Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk’ kurduğunu anlat hem de Sultan Süleyman’ın o fırsatı heba etmesine seyirci kal.

Hele hele veliaht seçimi.. Her şeye rağmen 46 yıllık padişahlığının çokça yılını ve ömrünün 72. yıldönümünü at sırtında geçir, oğlun bir defa bile sefere çıkmasın; akabinde de ‘Devlette devamlılık esastır’ de. Belki de bin yıl sürecek bir devlet imkânı önce süreksizliğimize sonra da yüreksizliğimize takılarak heba oldu gitti. Fatih Sultan Mehmet’e tartışmasız Osmanlı’nın en büyük padişahı, Devleti imparatorluk düzeniyle temellendiren kişi diyoruz ama yolundan gitmiyoruz, gitmeyenleri de ondan farklı anmıyoruz.

Aynısını Atatürk’e de yapıyoruz. Komutanlığı ve devlet inşa yeteneğiyle Fatih’in bir benzeri olan kişiyi anmadan kahramanlık anması vefasızlığına kalkışılması, onun ‘Çağdaş Uygarlık Düzeyine Ulaşmak ve Aşmak’ dediği hedeflerin artık yılan hikâyesine dönen yerli uçak, millî teknoloji mevzularında söz içkilerine meze edilmesi devamsızlığımızın aslında bizi nerelere götüreceğini de hatırlatıyor?

Hatırla Ey Peri” çalarsa çalsın, hatırlamayacağım. Zaten ‘Bana Herşeybir şeyiHatırlatıyor’; Devlette devamsızlığı. Forsta kaç yıldız vardı; 17 mi, 18 mi?

Yunanistan Ve İsrail’e Dişimiz Geçiyor Mu?

 

 

Daha evvel Filistinli çocukların İsrailli polislerce kırılan kolları için, Gazze’ye uygulanan abluka için hatta Mescid-i Aksa’da askerlerin zoraki arama yapması için bile ortalığı ayağa kaldırmıştık; kiminde orantılı ve kiminde orantısız, zulme karşı eylem gücümüzü organize ederek.

1 hafta – 10 gündür Gazze’ye Dönüş Yürüyüşü sırasında 32 Filistinli öldürüldü, 2.850 Filistinli yaralandı; tık yok. Keskin nişancıyla sivilleri vuruyorlar; tık yok. İslam Dünyasının kulağına Amerika kaçmış, Türkiye’nin gözünde de Suriye gözlüğü.

Eyy dinî teşekküller, İslamî vakıflar, insanî yardım kuruluşları, Motosikletli Ebuzer’ler nerdesiniz? Beyazıt Camii’nde restorasyon varsa Fatih Camii’nde toplanıp giyabî cenaze namazları kılalım. Aksaray’da eylem yapıp iki slogan atalım. Olmadı, Yenikapı’da ortak miting düzenlesinler; katılalım.

2 defa ‘Allah Rumlardan razı olsun’ dedim yoksa Kıbrıs’ı ya Annan Planı’nda kuşa çevirip Rum Tarafına pazarlıyorduk ya da son son Toprağın 4’te1’ini, Garantörlüğün 9’da 8’ini müzakere tepsisinde sunuyorduk; adamlar ilkeli çıktılar ve ya hep ya hiç dediler, kıçı kurtardık. Ama habu Yunanistan’a helal olsun (!) deme noktasına geleceğimi lise yıllarımda söyleseler, Yunanistan’la savaş çıkar diye İzmit Tren Garı’ndan Selanik gönüllüsü olarak nasıl giderim diye bilet sormazdım.

Elin oğlu FETÖ’den sığınanları aldı; bizde hukuk var, hukuk karar verecek diyor, diyor; vermiyor. Meriç’ten bu yana 2 tane sazan düştü bizim ağa; ‘Türkiye onları vererek jest yapmalı’ diyor Çipras Efendi; sanki bizde guguk var. Adamın ülkesinde Türkiye’den 8 asker, 2 binden de fazla sivil kaçak var; herifçioğlu 2 Yunan askeri için BM’den yardım istiyor. İktidarımızın meşhur isimleri Kılıçdaroğlu’na söylediklerinin 40’ta 1’ini Çipras’a söyleyerek haddini bildirirlerse çok hora geçer.

Bizden teğet geçerken kriz Yunanistan’a bir girdi (2009) ve halen çıkmadı. Adaları ipotek ederek ve AB’ye, Almanya’ya avro dilentisine çıkarak ancak vaziyeti kurtardılar. Bu arada 2004’ten itibaren Bulamaç, Keçi, Kalolimnoz, Nergizçik, Hurşit, Formoz, Eşek, Gavdos, Koyun, Dhia, Sakarcılar, Koufonisi, Koçbaba, Dionisades, Ardacık, Gaidhouronisi ve Venedik Kayalıkları’nı yani toplamda 16 ada ile 1 kayalığı gözümüzün ve Ege Denizi’nde gözetleme yapan devriye gemilerimizin gözü önünde iç ettiler; gık bile diyemedik. Geçen yıllarda kebap – kuzu çevirdiler; cık. Yılbaşı kutladılar; cık. Garnizon kurdular; cık. Tatbikat yaptılar; cık. Türk devlet yetkililerini pasaportsuz sokmuyorlar; cık. Yanında, yöresinde petrol – doğalgaz arıyorlar; cık cık.

Bu ne menem sessizlik be kardeşim! Dost ve kardeş ülkelere yapmadığımız muameleleri mi yapıyoruz bu resmî işgallere? Afrin gibi bize ait olmayan ama bize sığınan Suriyeli mülteciler için ve sınır güvenliğimiz için önemli bir yere 2 aylık olağanüstü bir gayretle ve 52 şehit vererek operasyon yaptık; bu adalar topraktan sayılmıyor mu ve Afrin kadar bile kıymet-i harbiyeleri yok mu?

Hakan Albayrak bile Filistin’de olanları görmek yerine Türk – Yunan Barışı üzerine yazdığı yazılarda “Federatif bir birlik kurmaya ihtiyacımız var” diyebiliyor. N’ooldi; Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyiyle federasyon yapamadık şimdi Yunanistan’la mı federasyon kuracağız; o yüzden sesimiz – soluğumuz çıkmayi?

Türk kamuoyunun harekete geçmesi için illâ İzmir’in İşgali mi gerekiyor?

 

MASALSI FİLMLERİN USTASI NACER KHEMİR, MALATYA’DA

 

Festival4Kuzey Afrika kültürünün zenginliğini filmlerine yansıtan usta yönetmen Nacer Khemir, uluslararası jüriye başkanlık etmek üzere 7. Malatya Uluslararası Film Festivali’ne konuk oluyor. Malatya Uluslararası Film Festivali’nin Onur Ödülü’nü açılış töreninde alacak olan Khemir’in ilk filmi Çöl İşaretçileri’nin yenilenen kopyası da gösterilecek. Nacer Khemir (4)

 

Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından 9-16 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 7. Malatya Uluslararası Film Festivali, çağdaş sinemanın özgün öncülerinden Nacer Khemir’i ağırlamaya hazılanıyor. Kuzey Afrika, Arap ve Fars kültürlerinin geleneksel ve mistik ögelerini bu coğrafyanın zengin renk paletiyle beyazperdeye yansıtan ve izleyiciyi içine çeken bir masal dünyası yaratan Tunuslu usta yönetmen, festivalin 9 Kasım akşamı gerçekleştirilecek açılış töreninde Onur Ödülü alacak. Restore edilerek Eylül ayında Venedik Film Festivali Klasikler bölümünde gösterilen 1984 yapımı ilk uzun metrajlı filmi Çöl İşaretleri de Malatya’da sinemaseverlere sunulacak.

 

Filmleri Binbir Gece Masalları ile kıyaslanan, Arap ve Fars kültürlerinin masal geleneğinin ve Tasavvuf felsefesinin sinema diline aktarılmış hali olarak yorumlanan Nacer Khemir, Locarno, Cinema du Reel, Valencia, Kartaca, Ouagadougou ve Nantes gibi önemli festivallerde ödüller kazanmış bir sinemacı olmanın yanı sıra Paris Sinematekinin efsanevi yöneticisi Henri Langlois adına verilen ödülün de sahibi. Dünya çapında Güvercinin Kayıp Kolyesi ve Bab’Aziz adlı filmleriyle tanınmasının yanı sıra tiyatro, edebiyat, kaligrafi ve heykel alanında eserler veren, Fransa’da yayınlanmış on bir kitabı bulunan, çok yönlü bir sanatçı, Khemir. Khemir; Nacer (3) (portr.)

 

1948 yılında Tunus, Korba’da doğan Khemir, öğrenimini UNESCO bursuyla Paris’te yaptı. Tunus medinesinde masalcılar üzerine yaptığı araştırma ve derlediği masalları kaligrafiyle betimlediği kitabı L’Ogresse’in (1975) yayınlanması ona uluslararası alanda ilk sanatsal başarıyı kazandırdı. Kaligrafileri 1980 yılında Paris’te Centre Pompidou’da sergilendi. 1982 ve 1988 yıllarında Paris’teki Chaillot Ulusal Tiyatrosu’nda Yannis Kokkos’un sahneye koyduğu bir aylık bir gösteri serisinde, her akşam, Binbir Gece Masalları’nı kendi yorumuyla izleyiciye okudu. Sinemadan önce, tiyatro sahnesinde bir masalcı olarak yer aldı.

 

Edebiyatın yanı sıra İslam felsefesi ve tasavvuf üzerinde de çalışmalarını yoğunlaştıran Khemir, 1976 yılında ilk kez kamera arkasına geçti. “L’Histoire du pays du bon dieu” adlı orta metrajlı filmde, bilinmeyen bir ülkenini sınırını arayan kahramanıyla yönetmenin felsefi eğilimini yansıtıyordu.

1984 yılında sonradan “Çöl Üçlemesi” olarak anılacak filmlerinden ilkini, Malatya’da da gösterilecek olan Çöl İşaretçilerini çekti. Film, 1984 yılında Nantes Altın Balon ve 1985 yılında Valencia Altın Palmiye ödüllerini alırken, Khemir ise 1991 yılında çektiği üçlemenin ikinci filmi Güvercinin Kayıp Kolyesi ile Namur Uluslararası Fransızca Film Festivali Altın Bayard En İyi Sanatsal Katkı Ödülü ve Locarno Uluslararası Film Festivali Jüri Özel Ödülü aldı. Aşkın 60 ismini arayan, Semerkand prensesinin hayali ile büyülenmiş hattat çırağı Hasan’ın içine düştüğü masalı anlatan Güvercinin Kayıp Kolyesi filminin ardından Khemir, 2005 yılında görsel açıdan etkileyici bir masalla sinemaseverleri büyülediği çöl üçlemesinin son filmi “Bab’Aziz” ile Beyrut Film Festivali’nde East-West Coexistence Ödülü, Fajr Film Festivali’nde Kristal Simorgh Ödülü ve 2006 yılında da Muscat Film Festivali’nden Altın Hançer En İyi Film Ödülü aldı.

 

 

 

Gökhan Keser, Hayranlarıyla Venedik Cafe Açılışında Buluştu

82Venedik Cafe muhteşem bir törenle açıldı

Gökhan Keser, hayranlarıyla Venedik Cafe açılışında buluştu

Uzun yıllardan buyana Ceyhan’da cafe sektörünün öncüsü olan Venedik Pasta-Cafe, ikinci şubesini Adana Turgut Özal Bulvarı’nda görkemli bir törenle hizmete açtı. Açılışı Adana Valisi Mustafa Büyük, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve sanatçı Gökhan Keser birlikte gerçekleştirdi.

66“Vali Büyük; Şehrimize katkılarınız için de teşekkür ediyorum”

Vali Mustafa Büyük, açılışta yaptığı konuşmada, Adana’da yeni bir hizmet anlayışıyla, Ceyhan’dan gelerek Turgut Özal Bulvarı’nda yeni bir şube açan Venedik Tatlı Pasta Cafe’nin sahipleri Ahmet, Durmuş, Ali ve Hakan Koşmaz kardeşleri tebrik etti. Vali Büyük, “Hayırlı, uğurlu olsun. Yeni işyerinizde sizlere başarılar diliyorum. Şehrimize katkılarınız için de teşekkür ediyorum” dedi.

72Gökhan Keser hayranları uzun kuyruklar oluşturdu

Şarkıları,  yorumu ve kişiliğiyle son dönemlerin en çok konuşulan genç yıldızlarından Gökhan Keser’in de katıldığı açılışta adeta izdiham yaşandı. Keser’den imza almak ve fotoğraf çektirmek isteyen hayranları uzun kuyruklar oluşturdu. Her hayranı ile ayrı ayrı selfie çekilip imza dağıtan Gökhan Keser, bir kez daha Adana’da olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Keser, “Venedik Pasta-Cafe sahipleri kuzenlerim. Ceyhan’da ki açılışı da birlikte yapmıştık. Dilerim hayırlı uğurlu olur” diye konuştu.

“Tüm Adanalılara şükranlarımız sunuyoruz”

Uzun yıllardır ticaretle uğraştıklarını söyleyen işletme sahibi ve Adana ESOB’a bağlı Ceyhan Fırıncılar ve Unlu Mamülcüler Esnaf Odası Başkanı Hakan Koşmaz, “Mesleğimize Yumurtalık’ta fırıncılıkla başladık. 2009 yılında pastanecilik sektörüne girerek ilk şubemizi Ceyhan’da açtık.  Adana’da çok güzel bir açılışla ikinci şubemiz faaliyete girdi. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederiz. Amacımız, Adana ekonomisine katkı sunarken, istihdam da sağlamaktır. Bu mutlu ve heyecanlı günümüzde bizi yalnız bırakmayan tüm protokol üyelerine, dost ve müşterilerimize ve tüm Adanalılara şükranlarımızı sunuyoruz”” şeklinde konuştu.

 

Açılışa, Vali Mustafa Büyük ve eşi Emine Büyük, Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve sanatçı Gökhan Keser’in yanı sıra, Vali Yardımcısı İsmail Hakkı Ertaş, Çukurova Kaymakamı Dr. Mustafa Özkan, Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, Ceyhan Kaymakamı Mustafa Ünlüsoy, Yumurtalık Kaymakamı Asalet Karabulut, Yumurtalık Belediye Başkanı Türkeş Filik, Fırıncılar Federasyonu Başkan Vekili Esat Akkaya, Adana Ticaret Odası Başkanı Atilla Menevşe, Adana Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç,  Ceyhan Ticaret Odası Başkanı Servet Can, Adana İl Emniyet Müdür Yardımcısı Zülfikar Sökmen, Ceyhan Emniyet Müdürü Bülent Tırnaksız ve birçok davetli katıldı.

Açılış, sanatçı Gökhan Keser’in yeni çıkardığı “Bul Beni” isimli albümün şarkılarıyla şenlendi.