Etiket arşivi: Vel

KURBAN GELENEĞİMİZ NE KADAR KUR’ANÎ?

 

 

Bayramları seviyoruz ama kendimize uydurduktan sonra. Kelimeleri ezberliyoruz ama onları asıl mânâlarından kopardıktan sonra..

Kurban Arapça ‘kurb’dan geliyor; kökeni ‘karabet’ = yakınlık. Akraba da yakınlar, yakınındakiler demek.. Cuma’ları okunan Nahl 90’daki “Ve îtâi zî’l-kurbâ” emrini hısımlar yerine yakındakiler diye anlarsan mahalleli önceliğe girer.

Osmanlı geleneğinde Ramazan Bayramı’na Îd-i Fıtr yani Fitre / Fıtra Bayramı ve Kurban Bayramı’na da Îd-i Adhâ yani Kurbanlar Bayramı denirdi. Dolayısıyla Kurban yerine Dahiye yada Udhiye, Kurban Kesmek yerine de Tadhiye kullanılırdı.

Kuran’da kurbanla ilgili olduğu kabul edilen âyetlerde ise Kurban yada Adhâ geçmez:

  • Kevser 2 – “Fesallî liRabbike ve’nhar / O halde Rabb’in için destekleş ve diren!”
  • Hac 28 – “Li yeşhedû menâfia lehüm ve yezkürû’smellâhi fî eyyâmin ma‘lûmâtin alâ

mâ rezekahüm min behîmeti’l-en‘âmi fekülû minhâ ve at‘ımû’l-bâise’l-fakîr / Şahit olsunlar kendileri için faydalara ve Allah’ın adını ansınlar belirli günlerde, onların rızıklandığı dört ayaklı hayvan türü şeylerde. O halde yiyin ondan ve muhtaca – yoksula verin.”

  • Hac 32 – “Zâlike ve men yuazzım şeâire’llâhi feinnehâ min takvâ’l-kulûb / Böyledir ve kim

Allah’ın kurallarını yüceltirse muhakkak o kalplerin sorumluluğundadır.”

  • Hac 33 – “Leküm fîhâ menâfiu‘ ilâ ecelin müsemmen sümme mahılluhâ ilâ’l-Beyti’l-Atîk /

Size orda faydalar; belirlenmiş ölüme dek, sonra onun yeri Kadim Mekân’a kadar.”

  • Hac 34 – “Ve likülli ümmetin cealnâ menseken liyezkürû’smellâhi alâ mâ razakahüm min

behîmeti’l-en‘âmi feilâhuküm ilâhun vâhıdün felehû eslimû ve beşşiri’l-muhbitîn / Ve ümmetin tümüne eylem belirledik; Allah’ın adını ansınlar, onların rızıklandığı dört ayaklı hayvan türü şeylerde. Gayri sizin ilahınız tek bir ilah; o halde O’na teslimleşin. Ve alçak gönüllüleri müjdele!”

  • Hac 36 – “Ve’l-budne cealnâhâ leküm min şeâiri’llâhi leküm fîhâ hayrun, fezkürû’smellâhi

aleyhâ savâffe feizâ vecebet cunûbuhâ fekülû minhâ ve at‘ımû’l-kania‘ ve’lmu‘terra kezâlike sahharnâhâleküm lealleküm teşkürûn / Büyükbaş hayvanlar size Allah’ın prensiplerinden kılındı; sizin için onda hayır var. Allah’ın adını anın, saf hâli üzere. Gayri yanları üzere düştüğünde artık ondan yiyin ve kanaatkâra da, dilenene de verin. Böylece onu size âmâde kıldık; umulur ki şükredersiniz.”

  • Hac 37 – “Len yenâle’llâhe luhûmühâ velâ dimâuhâ velâkin yenâlühü’t-takvâ minküm

kezâlike sahharahâleküm litukebbirû’llâhe alâ mâ hedâküm ve beşşiri’l-muhsinîn / Asla Allah’a ulaşmaz, onların etleri ve kanları, fakat sizin sorumluluk bilinciniz ulaşır. Böylece onu size âmâde kıldı; sizi aydınlatması üzere Allah’ı büyükleyesiniz. Ve ihsanseverleri müjdele!”

  • Bakara 196 – “Ve etimmû’l-hacce ve’l-umrete lillâhi fein uhsırtüm femâ’steysera mine’l-hedyi

velâ tahliku‘ ruûseküm hattâ yeblüga’l-hedyu mahillehü femen kâne minküm marîdan ev bihî ezen min re‘sihî fefidyetün min sıyâmin ev sadakatin ev nüsukin feizâ emintüm femen temettea bi’l-umreti ilâ’l-hacci femâ’steysere mine’l-hedyi femen lem yecid fesıyâmu selâseti eyyâmin fî’l-hacci ve seb‘atin izâ reca‘tüm tilke aşeretün kâmiletün zâlike limen lem yekün ehlühü hâdırı’l-mescidi’l-harâmi ve’t-tekullâhe ve‘lemû ennellâhe şedîdü’l-ikab / Ve hac ile umreyi Allah için tamamlayın. Eğer mahsursanız o vakit kolayınıza gelen bir hediyelik; ve başlarınızı kazımayın hediye bedeli yerine ulaşıncaya kadar. Gayrı biriniz hasta yada başında bir eziyet bulunduğunda oruçtan fidye vakti veya sadakadan veya âdetten.. Güvende olduğunuzda gayrı umreden hacca dek yararlanırsınız, hediyenin kolayınıza geleninden; kim bulamazsa artık oruç, üç günü hacda ve yedi gün döndüğünüzde; iş tamam on gün. İşte bu ailesi olmayan, Mescid-i Haram’da hazır ve Allah’tan sakınanlara. Ve bilin ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.”

Türk Milleti’nin kurbana bu kadar önem vermesinin altında demek ki başka şeyler var.

KAHIR – SABIR DENGESİNDE BİR İMTİHAN

 

 

 

süleyman pekinHep kahır, hep kahır, hep kahır… Bıktım be!” diyordu Cem Karaca. Ve ekliyordu; “Dur, bırak kalsın; açma televizyonu!  &  Bana İstanbul’u anlat, nasıldı?”

Sonrasını ise değiştirerek veriyoruz: ‘İnsanlar ölüyordu / Stadyumda (Beşiktaş), otobüste (Ankara, Kızılay), düğünde (Gaziantep), eylemde (Suruç), eğlencede (Yılbaşı)..’

            Seçilen hedefler metrik ve bir sonraki hamleyle simetrik. Türkiye içerisinde var olan veya var gibi olan tüm ayrım / ayrılık noktaları gıdıklanıyor, kaşınıyor. Herkesin kendinden olmayan gurupların sessiz onayı bekleniyor.

Gard almayı bilmeyen boksör gibiyiz. Ne açıklar vereceğimiz ağzımızdan belli oluyor. Rus Elçiliği’ni protestodan sonra Rusya Büyükelçisi’ne suikast yapıldı ve Yılbaşı kutlamalarına karşı kampanyanın ardısıra sosyete diskosundaki Noel eğlencesi kana bulandı.

Yumruk yada eskive bile gerek yok, çenemizi tutalım yeter. Mahallelerimizdeki klasik alışkanlıkların şekil üzerinden mal beyanının (inanç, ideoloji, teşekkül) acilen terk edilmesi gerekiyor.

Üst düzey bir akıl, bizim kolektif akılsızlığımızın üzerine göstere göstere geliyor. İnsanların emperyalizme karşı olduklarını söylemeleri yeterli değil yüreklerinin de işgal altında olmaması lazım.

İçkili – danslı Yılbaşı eğlencesinde ölenin acısını içselleştiremeyen bir kalp Küresel Efendilerin çok sevdiği işletilmeye hazır bir kalptir. Boksörün açılan kaşı onun zaafıdır; rakip hep aynı yere çalışarak hakem (BM) kararıyla müsabakayı sonlandırmaya çalışır.

İnsan ömrü bir yaşanmışlıklar kumbarasıdır. Bu dünyada işi biten her insan iyisiyle – kötüsüyle teşbihen kuyumcu terazisinde tartılır. Ve zerre miskal haksızlık edilmeyerek..

Elimizde Kurban Bayramından kalma el kantarı; insan deneyimlerini değil et-butlarını tartıyor ve facebook ortaklarımızla paylaşıyoruz. Hem de Mizan / terazi Sahibi’nin yerine koyma hadsizliğimizle..

Yolumuz birbirimizi sevmekten geçmiyorsa Muhabbetullah niye var?  Aklımız-fikrimiz iyiliklere konsantre olup zerrecikleri kürre yapmaya kodlanmayacaksa Marifetullah niye var? Ruhumuz kendi günahlarını başkalarında görmekten ötürü vicdan dalgalarından elektirik üretmeyecekse bize İlâhi Nefhadan niye üflendi?

İnsanın ‘halife’ olması aslında yeryüzünün kendisine zimmetlenmesidir. Ve bu ağır sorumluluktan “şu şöyle yapsa, bu böyle yapsa” lakırdılarıyla sıyrılamaz. Etrafının Cehenneme dönmesine göz yumanlar Cennette ağırlanacaklarını sanmasınlar.

Bomba, terör, şiddet, cinayet, tecavüz, darp, gasp, dolandırıcılık, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, talan, yalan, hile – dolap, hırs – haset, gıybet – dedikodu, arsızlık, haksızlık, azgınlık, tamahkârlık, vurdumduymazlık, doyumsuzluk ve cehalet ve dalâlet ve hıyanet aramızda kavramsal olarak yaşayabiliyorsa Silm (barış ve esenlik) de yoktur Müslüman (barış gönüllüsü, esenlik bildiricisi) da..

“Bedevîler, ‘inandık’ derler. De ki; siz imana ermediniz, ‘boyun eğdik’ demeniz daha doğrudur çünkü inanç henüz kalplerinize girmiş değil.” (Hücurât 14)

“Şu karşıki dağda kar var duman yok / Benim sevdiğimde din var, iman yok”

Hep sabır, hep sabır, hep sabır; “Ve’l-Asr!”