Etiket arşivi: Vedat

Ebru Şahin’in okuduğu ‘Sürgün’ şarkısı listeleri altüst etti

Cuma akşamları saat 20.00’da izleyicisiyle buluşan Hercai dizisi reytinglerdeki başarısı ile dikkat çekmeye devam ediyor.

ATV ekranlarında yayınlanan ve reyting rekorları kıran Hercai’de Reyyan karakterine hayat veren ve dizinin başrol oyuncusu Ebru Şahin, herkesin merak ettiği “Sürgün” şarkıyı seslendirerek sevenlerinin de diline pelesenk etti.

Ebru Şahin, sözü ve müziği Vedat Demir’e ait olan ve 2019 yılında yayınlanan “Sürgün” adlı şarkıyı Demir ile birlikte seslendirdi. “Sürgün”, izleyicinin en çok beğendiği şarkı olarak listelere girmeyi başardı.

Şarkıcının menajeri Ferhat Kortak, Vedat Demir’in bundan sonraki sanat hayatında da bu tip çalışmalar içinde yer alacağını belirterek sanat dünyasının farklı kollarında kendini göstermeye ve sanatını icra etmeye devam edeceğini söyledi.

Vedat Demir kimdir?

Vedat Demir, 1991 yılında Mardin’de dünyaya geldi.

Küçük yaştan itibaren bağlama çalmaya ve şarkı söylemeye başladı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılan ses yarışmasında birinci oldu. 2014 yılında yapmış olduğu “Ben Dolu Dolu” adlı şarkısıyla çıkışı yakaladı ve ardından 2019 yılında ‘Sürgün’ isimli parçanın söz ve müziğini yaptı. Demir, atv’de yayınlanan hercai dizisinde ‘Sürgün’ adlı parçayı seslendirdi.

 

 

 

türkiyeokuyor.com Gazetesi olarak, Vedat Demir’e  ve ekibine başarılar diliyoruz

GAZETECI VEDAT YENERER’in YAZISI… LÜTFEN OKUYUN VE OKUTUN

Vedat Yenerer’in Türkiyedeki petrol hakkında herkesin aşağı yukarı aynı şeyleri söylediği , bildiklerimizi örneklerle yazdığı, genelkurmayın ve başbakanın tavırlarını ve hatta 18 yıl önce cudi dağında kaybolan 6 türk petrol mühendisinin akıbetini bile açıkça anlattığı yazısıdır. türkiyeokuyor.com olarak, Suriye bölgesinde gelişen olaylar neticesinde yazıyı dikkate alıyor, ortadoğu’da yaşanan yeni gelişmeler üzerine yeniden gündeme getiriyoruz. Belkide orada bir Kürt devleti değilde gaz ve petrol devleti kurmak isteyen emperyalisler ve işbirlikçileri vardır. Kimbilir! Türkiye Okuyor Ordadoğu ve Dış Gelişmeler Masası
Petrol yoksa, çıkartma ruhsatı neden vermiyorsunuz?
Değerli okurlar, geçenlerde Türkiye-Suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını yazmıştım. Yazı  sonrasında Silopi’de madencilik yapan Beşir Yılmaz aradı.  Yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!…
 Beşir Yılmaz telefonda. ‘Vedat bey, gelin Silopi’de  Cudi dağı eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle görün!..’diyerek feryat ediyordu.
‘Nasıl yani!..’ diye sorduğumda anlatmaya başladı..
“Biz aileden madenciyiz.Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum.. Bu  madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında kamulaştırıyoruz”  diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az, neden el koyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz  gidin asfaltit madeni bulunan her yerin altında petrol vardır.  Silopi’nin altı da petrol denizidir. Yaz aylarında etraftaki  ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır. Gelin görün!  Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum ve nikel madenleri de var’
– Nereden biliyorsunuz? ‘Türkiye’deki analizlere güvenmediğim için  madenin her tarafından örnekler alarak Almanya’ya bizzat götürdüm  ve analiz yaptırdım. Raporları gönderdim size ( Sonuçlar elimde Yatağan ve Tunç bilek’e göre 2(iki) misli rakamlar var) dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif  haldedir..’
Beşir Yılmaz’ın anlatacak o kadar çok şeyi var ki makineli tüfek  gibi art arda sıralıyor. Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum.
-Petrol olduğunu nereden biliyorsunuz?
“Bu bölgede İngilizler 1967-87de petrol aramışlar. Açılan  kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış.  Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar.Benim madenimin yanında da  bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve civa  basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak. Dönemin  köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100  metre kadar fışkırdığını görenler var.
‘Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum..’
Vedat Bey, asfaltit madeni olan her yerde petrol vardır. Eğer  petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar? Musul  ve Kerkük’ ün rakımı 80-100 metre civarındadır. Cudi Dağı’ndaki  petrolümüz resmen Irak’a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor..’
Beşir Yılmaz bugünlerde Silopi’ ye bile zor gider hale gelmiş.
Devlet kamulaştırılacak diye el koyduğu  madeni şimdi Turgay Ciner ‘in sahibi olduğu Park Holding’e devretmiş. Durum böyle olunca, Yılmaz da dava üstüne  dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı aldırmış. Eğer tekrar el  konulursa AİHM’ sine başvuracakmış.
Kısacası madeninin peşini bırakmıyor ama artık bölgedeki aşiret  ağaları da onun peşini bırakmaz hale getirilmiş… Bütün dava tutanakları elimde okudukça dehşete kapılıyorum. Şimdi  sıkı durun…
Beşir Yılmaz Başbakan Tayyib Erdoğan’a bu durum üzerine başvurmuş   ve  dilekçe vermiş dilekçede aynen şöyle yazıyor…
‘Bürokrasi ve çeteler milletin hak ve hukukunu aramaktan  bezdirmiştir. Televizyonda ve basındaki konuşmalarınızda ‘hortumcu  çetelerin ve bürokrasinin üstüne gidilecektir diyorsunuz’. Millet  buna çok seviniyor. 25 yıldır gasp edilen madenimiz çete ve bürokratların, anayasa, kanunlar ve insan hakları hiçe sayılarak  ihale yolu ile peşkeş çekiliyor. Allah’a ve sizin yüksek  adaletinize sığınıyorum.’ Beşir Yılmaz devlet tarafından el konulan mallarını ve bunun karşılığında devletin verdiği parayı yazıya  eklemiş…
1- 35 km yol yaptım.
2- 500 bin ton hazır çıkarılmış kömürüm var. 3- 3,5 milyon metreküp hafriyat yapılmış.
4- Mazot tankları.
5- Dinamit ambarı.
6- Kantar ve kantar binası.
Resmi olarak bana ait olan ve vergisini ödediği madenimde bugüne  kadar yaptığım işler ve halen bulunan demirbaş ve çıkarılmış maden  içinde 5.800.800 TL. (Buna resmen gasp ve devlet terörü denir!)
Beşir Yılmaz Başbakan Erdoğan’a yazdığı dilekçede devam ediyor.
‘Bu para halen bankada duruyor. Buna rağmen Türkiye Kömür  İşletmeleri ihaleyi adamlarına ve hortumculara peşkeş çekiyor’
Beşir Yılmaz’ ın bu başvurusuna Başbakan Erdoğan bugüne kadar cevap  vermemiş.
Beşir Yılmaz’dan al ve ABD bağlantılı şirketlere ver. Uranyum  konusu da bir başka skandal. Güneydoğu resmen petrol denizi  üzerinde ve Türkiye ABD Firmalarının peşinde ‘bize petrol bul’ diye  yalvarıyor… İddialar devam ediyor:
6(altı) mühendisin kafaları kesildi.
TPIK diye Türkiye Petrolleri’nin kurduğu bir kurum yurt dışına   petrol arama işlerine giriyor ve bugüne kadar milyar dolar zarar  ediyor. Beşir Yılmaz diyor ki: ‘Kimin hain kimin işbirlikçi olduğunu   anlamak çok kolay!..
Eğer bölgede petrol yok ise neden bana petrol çıkartma ruhsatı  verilmiyor?… Ruhsat verin 800 metreden petrolü çıkartmazsam ben bu ülkeyi terk ederim. MTA yıllar önce sondaj yaptı 480 metrede su  bulundu ve ardından delici aletin ucu kırıldığı için sondaja son verildi. Herkes bilir sudan sonra petrol gelir. Biz yerli teknoloji  ile 1200 metreye  kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok.  İzni versinler siz görün petrol nasıl fışkıracak.
‘ Bu görüşmemizden bir gün sonra Beşir Yılmaz tekrar aradı ve  Soma’da görevli bir mühendis ile görüşmemi isteyerek telefon  numarasını verdi. Adını burada yazmak istemiyor. Mühendis ile   görüşmemde daha da çarpıcı gerçekler çıktı ortaya.
6(altı) ay kadar önce Cudi dağları eteklerinde bulanan 6(altı) insan   iskeletinin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Ben de    ‘bilmiyorum’ dedim. Mühendis ekledi  ‘Bu iskeletler 18 Yıl önce Cudi Dağı’nda kaybolan 6 Türk petrol   mühendisinin iskeletleri. Kafaları kesilerek öldürülmüş..’ Dondum  kaldım. Ne diyeyim.Kendisi de mühendis olduğu için yalan  söylemiyordur diye düşündüm..Ardından devam etti..
‘Vedat Bey Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi. Siz  Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ’ın dünyanın en büyük altın rezervi  olan dağlarından biri olduğunu biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse çıkaramaz. Hatta bu konunun  üzerine giden gazeteciler öldürüldü. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç’in öldürülmeden  kısa bir süre önce bu madenler üzerine gittiğini biliyorsunuz her  halde…’ İlgiyle dinledim. O kadar çarpıcı şeyler anlattı ki, yazmaya sayfalar yetmez. İddiaların hepsinin  belgeli olduğunu söyleyen bu mühendis, gazete ve televizyon  kanallarında hiçbir gazetecinin bu yönde bir haber yapamadığını ve   milletin resmen uyutulduğunu örneklerle anlattı. Beşir Yılmaz’a son sözüm ‘ Bana anlattıklarınızı Genelkurmay”a anlatınız mı?’ oldu.  Aldığım cevap da aynen şöyle.
“Vedat Bey her şeyi belgeleriyle birlikte bir kaç kez askeri  büyüklerimize anlattım ama bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme  kaydedemedik!”
Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmiş  olanlar utansın!.. Son sözüm: ‘AB ve ABD, PKK”yı boşu boşuna  özellikle bu bölgede  güçlendirip milletin başına bela etmedi. Bölgede alınacak doğru kararlar   Türkiye”yi   ekonomik olarak uçuracak gelişmelere gebedir!..

Aydınlar Üzerine…

“Kapalı odanızdan çıkın, çevrenize bakın ve yanıtlarınızı sokakta arayın. Her yerde barışçıl ve silahsız yurttaş yığınlarını kurşunlayarak iç savaşı başlatan bizzat hükümet olmamış mıdır?”Lenin (İki Taktik)

Aydınlar ya da aydın sorunu üzerine yazılmış en bilindik derli toplu kitap Jean Paul Sartre tarafından yazılmıştır “Aydınlar Üzerine” (Plaidoyer pour les intellectuels) . Geçtiğimiz yıl okumuştum aydınlar üzerine kitabını. Sartre, tarihte Nobel ödülünü ilk reddeden kişidir bunu açıklarken “resmi ödülleri hep reddetmişimdir” diyordu… 1938 de kaleme aldığı bu eserin Fransa’nın Cezayir soykırımı ile Nazilerin henüz Musevilerin soykırımına (holokost) başlamadıkları yani 2.Dünya Savaşı’nın başına denk gelmiş olması önemini daha da arttırmaktaydı. Kitabında özetleyecek olursak aydın için, “ezilen sınıf için şüpheli, egemen sınıf için hain” sayılan kişi saptamasını yapıyordu Sartre. Sartre’a göre kısaca aydın, “Çabası hâkim sınıfça suç sayılan kimse” idi.

Evvelki yaz görevden istifa ettikten sonra emekli olana kadar olan boşluğu doldurmak için edindiğim yazlığın olduğu Kumla’da (Gemlik’e bağlı bir sayfiye) okuduğum aydınlar üzerine yazılan birçok kitaptan da birisiydi.

Kumla’da sadece kitap mı okuyordum? Hayır. Büyük Kumla’da küçük parkta kitap okuyup kulaklığımı takarak sevdiğim müzikleri de dinliyorum. Büyük Kumla’dan Küçük Kumla’ya dönüşümde yolumun üzerinde hoşuma da giden ama nedense hep çok sakin fakat çaldığı müzikler genelde ilgimi çeken bir cafe vardır. Girişindeki takta “Laz Olympus” yazan bir eğlence merkezinin içindeydi.

Yine birgün kulaklığı çıkarıp elime alarak önünden geçerken bahçesinde bir masa çevresinde oturmuş 3-4 genç…

O sırada sık sık dinlediğim Metallica’nın en hit parçalarından birisi çalıyordu: “Wherever I may roam”. Gençlerden biri nereden geliyor bu ses diye sağına soluna bakıp arkadaşlarına sormuştu. İçlerinden biri beni gösterince bu gencin yumruğunu kaldırarak bana uzun bir “helal” çekmesi aklımdan hiç çıkmıyor…

Metallica ya da mensup olduğu heavy metal grupların yaptığı müzik bazı çevrelerce ülkemizde de, gürültücü, ahlak dışı işlere veya şiddete özendiren bir müzik türü olarak görülür ve böyle“kültürleme” yaptığı iddia edilir. Öyle mi peki? Yok…

Metallica ve önde giden heavy metal gruplar ki (öncü olarak hep Megadeth ve İron Maiden’le birlikte akla gelir) aksine şiddeti teşvik etmezler, eskilerin deyimiyle eğretileme, mecazlar ya da taliller yoluyla yererler…  Aksine batıyı batılı eleştiren varoluşçuluğun öncüsü Kierkegaard’ın deyimiyle “estetik aşama”ya takılıp kalmış yani hazların peşinde koşan kesimlerin yaşam biçimlerini eleştirirler…

Bunlardan birisi de hiç kuşku yok ki burjuvazinin kapitalist sistemlerin krize sürüklediği toplumsal koşullarda başvurdukları savaş politikalarıdır… Misal “No Remorse” tam da böyle bir şarkıdır:

“Kan besliyor savaş makinesini

Ülkeyi yiyerek yolunu açarken

Duymuyoruz kederi hissetme gereksinimini

‘Acıma yok’ tek emirdir bizim için


Yalnızca güçlüler sağ kalır

Zayıf ırkı kurtarma isteğimiz yok

Yeni gelen herkesi öldürmeye hazırız

Suratınıza doğrultulmuş dolu bir silah gibiyiz”,

der Metallica…

“Aydın Kendi çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını eş gören toplumun demokrasiye kavuşması için kendini borçlu ve sorumlu sayan kimsedir” demişti Aziz Nesin [Fehmi Enginalp’in (Aziz Nesin’in Bursa Günleri) kitabındaki  Nahit Kayabaşı ile Söyleşisi’nden alıntıladım] Her çağ ve toplumda ne yazık ki koşullara göre olması gerek aydın için bir de aydın sorunu var. Fazıl Say,“Arabesk, toplumsal çöküşün ölümü bekleyen tembel ruhudur” demişti bir yerde. Hadi bugün taverna müzisyenleri bar şarkıcılarını geçtik de o koca koca aydın geçinen yazarların filozofların tavrına ne demeli… Çıkardan yana olmak mı, bir tür korkaklık mı?..

“Entelektüel devrimci olabilmek için entelektüel olmaktan vazgeçmek gerekiyor.” demekle ne demek istemişti  Godard (bu sözü aktaran Ataol Behramoğlu, Türk Aydınının Sivas’la İmtihanı, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2008)

Walter Benjamin 1933’te Almanya’yı terk ederek Paris’e yerleşmiş Yahudi kökenli ve Nazi baskısıyla intihara sürüklenmiş Marksist bir ideolog idi. Erich Mühsan, vicdani retçi (savaş karşıtı) olduğu için Oranienburgh’taki bir toplama kampında öldürüldü.

Buna karşılık Carl Schmitt, Hitler’in hukuk danışmanı anayasa mahkemesi başkanı oldu.  Anayasal (çoğunluğun) diktatörlüğünü savunmuştur.  “Parlamenter Demokrasi Sorunsalı” diye de bir kitap yazmıştır. Michel Faucoult, Leon Strauss hatta Nietzsche’yi etkiledi.

Nazi ideolojisinin felsefesine soyunmuş “Varlık ve Zaman”ın yazarı Profesör Martin Heidegger de bunlardan birisiydi.

Hitler denen ırkçı diktatörün böyle yandaşları da olmuştu ne yazık ki…

Bugün subliminal (gizli) ya da  açık açık (doğrudan) mesajlarla veriliyor doz…   Desensitize (tıpça duyarsızlaşmış, hissizleşmiş) bir toplum yaratılmak isteniyordu… Öyle ki ilk denemeler de (lobotomi) o dönemde yapılmıştır…

Oysa her koşulda  aydının mazeretsiz tavrı muhalif olmaktır Sartre’a  göre… “Entelektüelin görevi mistifiye edileni demistifiye etmektir” diyordu Fikret Başkaya. Yani anlaşılmaz hale sokulanı anlaşılır hale getirmek…

Metallica’da olduğu gibi militarizm, şiddet ve uyuşturucu karşıtı ya da “Barış mesajları” etkili olur mu olmaz mı? Elbet tartışılır…

Knut Hamsun gibi faşizm yanlısı Nobel ödüllü ünlü yazarlara karşılık bu ödülü reddeden Sartre “Kapitalistlerin benden intikam alma isteğinden başka bir şey değil” diyebiliyordu. “Legion d’honneur” ödülü veriliyordu bunu reddedebiliyor,  “Sartre, her şeyden önce bir Fransa’dır” diyebiliyordu De Gaulle. Çünkü Sartre, Fransa’nın Cezayir’deki soykırımına karşı dik duruş sergileyebiliyor ve sözde vatansever Fransızların eleştiri oklarını üzerine çekerek katliamcıların sundukları  “Vatan hainliği” payesini de göze alabiliyordu…

Sartre’nın  “orta sınıf ürünü”  diye nitelenen aydın konusunda başlattığı tartışma, aydınlar ile sorumluluğunu taşıdığı kitleler arasındaki günümüzde  aydın sorunu olarak ele alınmakta. Aydın kavramı bizde de Vedat Günyol ile başlayan bir dizi tartışmaya konu olur ve Oğuz Atay, Melih Cevdet Anday, Yusuf Atılgan, Demirtaş Ceyhun gibi yazarlarca roman veya deneme gibi türler yoluyla ele alınırlar…

Aydın konusundan ne anladığımız bugün hala tartışmalıdır ya da tartışılmalıdır…

“Bugün bizi yakından ilgilendiren sorun aydınlar tabakasıyla proletarya arasındaki uzlaşmaz karşıtlıktır.” Lenin (Bir Adım İleri İki Adım Geri)

Tamer UYSAL

Uluslararası Özkan Mert Onur Ödülleri Sahipleri Açıklandı

Uluslararası Özkan Mert Onur ödülleri basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı. Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneğinde saat: 11:30’da basın mensuplarının katılımıyla açıklanan ödül  sahipleri, Jüri Dönem Başkanı Dilek Alp, jüri üyeleri Yusuf Ünel ve Numan Gülşah tarafından KYÖD’de düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

Hz. İsa’dan sonra 311 yılında Roma İmparatoru Gallerius’un İnanç ve Düşünceye Tolerans ve Hoşgörü kararını eski adı Nicomedia olan İzmit’te açıklanmasının 1707’nci yılı anma etkinlikleriyle birlikte düzenlenen 4’üncü Uluslararası Hoşgörü ve Özkan Mert Ödülleri’nin sahipleri  belli oldu. Nicomedia Akademi Derneği ve ÇEKÜL Vakfı Kocaeli Temsilciliği girişimleriyle 7 yıl önce başlatılan etkinlikler kapsamında  4’ncü Ukuslararası Özkan Mert Ödülü Seçici Kurulu tarafından kazananlar belli oldu. Ödül töreni 30 Nisan 2018 Pazartesi günü saat 14.00’te Kocaeli Mimarlar Odası Tarihi Taş Bina’da yapılacak..

ÖDÜL ALANLAR

4’ncü  Uluslarası Özkan Mert Ödülleri’nde Türk tarih araştırmacı ve yazar Hanri Benazus onur ödülüne layık görülürken, şiir ödülü Romen şair ve avukat Niculina Oprea’ya, kültür ödülü  Macar Türkolog ve kültür elçisi Dr.Júlia Bartha’ya, tarih ödülü 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği adına arkeolog Osman Erkurt’a ve çevre ödülü Tunceli Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’na takdim edilecek. Özkan Mert Özel Teşekkürleri ise Lions Dernekleri Federasyonu adına Genel Yönetmen Celil Vardar’a ve 66 yıl Kandıra Bezi dokuyan son kadın Fahriye Yaşar adına ailesine sunulacak.

 JÜRİ ÜYELERİ ŞU İSİMLERDEN OLUŞUYOR

Yarışmanın seçiçi kurulunda; Nicomedia Akademi Derneği Bşk. ve Çekül İl Temsilcisi Numan Gülşah, Mimar  ve Thököly İmre & Zrínyi Ilona Macar Dostluk Derneği Başkanı Dilek Alp, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Medine Sivri, Türkolog ve Tiyatrocu Havva Aktaş, Artshop Yayıncılık kurucu ve sahibi Vedat Akdamar, Türkiye Okuyor Gazetesi İmtiyaz Sahibi Yusuf Ünel, Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölüm Başkanı Doç.Dr.Oğuz Baykara yer alıyor.

KRİTER, YAŞAYAN İNSAN HAZİNELERİ

Ödüllerin belirlenmesi, UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazineleri” kriterleri göz önüne alınarak gerçekleştirildi. “Toplumda becerisini en az 10 yıldır icra ediyor olması, bilgi ve becerisini uygulamadaki üstünlüğü, konusunda bilgili oluşu, kişinin yaptığı işe kendini adamışlığı, kişinin bilgi ve becerilerini geliştirme yeteneği, becerisinin toplumla buluşmasını sağlayacak yenilikler içermesi, gönüllülük, kişinin bilgi ve becerilerini topluma bırakabiliyor olma becerisi, bilgisinin ve becerisinin görünür olması”

 

Çanakkale Ruhu ”Sporun Mutfağındakiler” Projesi İle Can Buldu

panel   Mersin Büyükşehir Belediyesi Spor Dairesi Başkanlığı’nın Çanakkale Zaferi’nin 100. gurur yılı anısına düzenlediği spor ve futbol konulu ”Sporun Mutfağındakiler” panelinin ikincisi Erdemli Spor Salonu’nda gerçekleşti.

Mersin İdman Yurdu Teknik Direktörü Rıza Çalımbay, CNN Türk Spor Spikeri Emre Tilev, Fotomaç Gazetesi Spor Yazarı ve TRT 3 spor yorumcusu Cevdet Ünüvar, Süper Lig eski Hakemi Musa Eryılmaz ve Mersin İdman Yurdu Futbolcusu Efe Halil Özarslan’ın konuşmacı olarak katıldığı panele, Erdemli Belediye Başkanı Mükerrem Tollu, Mersin Büyükşehir Belediyesi Spor Dairesi Başkanı Tayfun Bozdoğan, Gençlik ve Spor Hizmetleri Şube Müdürü Vedat Yüksel, antrenörler, sporcular, öğrenciler ve çok sayıda sporsever katıldı.

Panelin açılışında konuşan Spor Spikeri Emre Tilev, tarihimizin dönüm noktası olan 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin önemini ve anlamını bütün gençlerimizin çok iyi bilmesi ve gelecek nesillere iyi anlatılması gerektiğini söyledi. Çanakkale Zaferi’ni anlatan slayt gösterileri eşliğinde konuşmacılar kendilerini tanıtarak panele katılan öğrencileri, Türkiye’de spor ve futbol konusunda bilgilendirdiler. Panel sporseverlerin ve öğrencilerin konuşmacılara sorular sorması ve plaketlerin takdim edilmesiyle sona erdi.panel3