Etiket arşivi: Vahabzade

Ulusal hafızamızın taşıyıcısı, istiklal sevdalısı olan  hocalar  hocası

Ulusal hafızamızın taşıyıcısı, istiklal sevdalısı olan  hocalar  hocası

 

Bu günler biz Şirmemmed Hüseynov gibi büyük alim, büyük hocalar hocası ve büyük vatandaşımızı kaybettik. Şirmammad Huseynov 94 yıl yaşadı ve kalemini asla bırakmadı, “Yaratan  türklere devlet kurmak,  yaşatmak  qabiliyyeti, fedakarlık ve  kahramanlık  ruhu,   insaf ve  merhemet hissi  verib.At  ölüne  qeder çapar ,ot  görür.Ben  ölenecen yazacağım ve çalışacağım -söyleyen Şirmemmed Hüseynov 94 yıl yaşadı, ve kalemini asla yere koymadı. O ömrünü Azerbaycanda ilk Cumhuriyeti kurup yaşadanları  aramaya adadı.

Yazdığı kitaplarda onların fedakarlık ve kahramanlık ruhunu bizlere iletti.

Şirmemmed – ahlakın, hakkın öz sesi

Leyaqet, deyanet mücesemesi!

Bu mısraları dahi söz üstadımız Bahtiyar Vahabzade kalp dostu, vicdan ve inanç kardeşi Şirmemmed Hüseynova sunmuşdu.

Şirmemmed Hüseynov Sovyet döneminde 1918-1920 yıllarındaki Cumhuriyetimizin kurucusu Muhammed Emin Resulzadenin üzerindeki yasak örtüsünü kaldırıp, yeniden kendimize iade etti, hafızamızı yeniledi.Ulusal  müzikimizi ilk defa nota köçürüb müzik kültürümüzü dünyaya tanıtan Üzeyir Hacıbeylini tek dahi besteci olarak değil, aynı zamanda büyük bir eğitimci, yetenekli yazar gibi tanıttı, bizlere.

Ş.Hüseynovun hayatının 60 yılı Bakü Devlet Üniversitesi ile bağlı olup. 1950-1954 yıllarında M.V.Lomonosov adına Moskova Devlet Üniversitesi gazetecilik Fakültesi doktora eğitim alan Şirmemmed Hüseynov Vatana ilk Azerbaycanlı akademisyen-gazeteci olarak döndü. Daha sonra Bakü Devlet Üniversitesi’nde (önceler Azerbaycan Devlet Üniversitesi)çeşitli pozisyonlarda çalıştı. Kızı Fereh Eliyeva Bakü Devlet Üniversitesinin babası için kutsal mekan olduğunu ve BDU-nu evi kadar sevdiğini, ve Bakü Devlet Üniversitesini Azerbaycan’ın küçük modeli olarak kabul ettiğini söyledi.

Sovyet ideolojik klanları tarafından yasaklanan sansür koşullarında, üniversitedeki öğrencilerini sevgiyi teşvik eden bir milletti. Programa uygun ders derken aynı zamanda, öğrencilerinin gözünü açıyordu: Burjuva yazarlarının adına söylediği eleştirel sözler daha çok Sovyet yazarlarına ait olurdu.Belece öğrencilere gah setiraltı, bazen de açık şekilde asıl gerçekleri söyleyip çatdırırdı.O öğrencilerin arasında ben de var idim. Sonraları bana onunla –hocamla bir yerde, kafedrada çalışmak nasip oldu.

Şirmemmed hocamız onu seven on binlerce öğrencinin, bir ülkede bir meslek faaliyetinde çalışan tüm insanların manevi babasıydı. O prinsippial, mücadeleci, usyankar idi.Haqq-adalet, prinsipallıq sembolüydü .Sovert döneminde BDU-da rüşvetin kökünün kesildiği tek fakülte gazetecilik fakültesi idi ki, bunun da bünevresi Şirmemmed hocamızın dekan olduğu yıllarda koyuldu.

Ş.Hüseynovun tüm yazıları Azerbaycan’ın istiklali, koruyup yaratmalı olduğumuz milli değerler ve ideallerle ilgili idi. Muhammed Emin Resulzade eserleri (5 cilt, 1992-2018), Azerbaycan lejyonları (2003), Ulusal hak ve adalet arayışında (2004), Manevi irsimiz ve gerçeklik (2004), “Metbu irsimizden sayfalar”, “Parlamento raporları” (3 cilt) ve b. Bu  kibi degerli kitapların yazarı idi.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurucularının mirasının araştırılmasında özel hizmetler göstermiş Şirmemmed Hüseynov daima hakikatin, adaletin, özgür sözün yanlısı olup. Halk Cumhuriyeti dönemindeki parlamentomuza faaliyetinden bahseden “Parlamento raporları “üç ciltlik bu kitap milli hafızamızın taşıyıcısı idi, sabahımızın yolgöstereni idi.

O bizim her anlamda yolgösterenimiz idi, eserleri Azerbaycan’ın dünü ve bugünü arasında manevi köprü rolü oynuyordu. Bu bellek yaşamakta devam edecek, bu köprü hep var olacak. Onun hatırasını saygıyla anır, ruhu önünde eğiliyoruz!

 

 

Geçmişe göre azap çeken, ona bugünün gözüyle bakan şair



Arazın suları qezebli, daşqın,

Sirin neğmeleri ahdır, haraydır.

Veten quşa benzer, qanadlarının

Biri bu taydırsa, biri o taydır.
pervane memedliBu şiir parçası Bahtiyar Vahabzade’nin “Gülüstan» poemasındandır. Şair eseri Sovyet döneminde Azerbaycan’ın Rusya ilhaq edilmesinin 150. yılının büyük törenle geçtiği yıllarda bu bayrama protesto jesti olarak yazmıştı. Bu poemaya göre o dönemde şairin başı çok belalar çekmişti.
Sovyet adamı hep onu düşündüren rahatsız eden, soruların cevabını B. Vahabzade’nin şiirlerinde buluyordu. O bunları Sovyet okuyucusunun kulağına fısıldıyordu, bazen itiraf ediyor, bazen de feryat ediyordu.
Genellikle, onun eserleri Sovyet döneminde Stalin’in şahsiyyete hayranlık ve volyuntarizm döneminde dile getirilmiş söylenmeyen derin aşınmalardan, sarsıntılardan haber veriyordu.
Kanlı Rus ve Fars rejiminin Azerbaycanın parçalanmasına yol açan menfur politikasına karşı yazdığı ve yıllar boyu yüzü aktarılarak elden ele dolaşan “Gülistan” poeması yasak edilmişti. Eserde Rusya ile İran arasında yaşanan savaş sonucunda ikiye bölünen ve halkın kaderine «siyah trajedi” olarak giren “Gülistan» sözleşmesinden bahsediliyor. Eserde şair milletin başına getirilen musibeti sanat dili ile ifade eder, dönemin panoramının gerçek obrazlarla gözümüz önünde canlandırıyor. Bununla o gençliğin gözlerine çekilen perdeleri açmak, onların dikkatini halkın köküne, tarihine, milli derdine yöneltmiş, sanatsal gerçeklik aracılığıyla ulusal-tarihsel belleği oyatmağı çalışmışdır:

 

Öz sivri ucuyla bu lelek qelem

Deldi sinesini Azerbaycanın.

Başını qaldırdı,

Ancaq dembedem

Kesdiler sesini Azerbaycanın
O yıllarda Azerbaycan’da parçalanmış halkın kaderinden – Güney konusundan yazan şairler az değildi. Fakat B. Vahabzade’nin “Gülüstan” poeması kendi keskinliği ile diğerlerinden farklıydı. Bu arada, uzun yıllar (özellikle 1920 yılından sonra) her iki tayda – Sovyetler Birliği’nde Bolşevik, İran’da şah rejimi tarafından “ikiye bölünmüş Azerbaycan meselesi» konusu yasak edilmişti.
Sosyal-siyasal, toplumsal, ruhsal sarsıntılarla dolu olan Sovyet döneminin 50’nci yıllarının II yarısında edebiyat yeni bir soluk ve mücadele azmi ile hayata atıldı. Tüm Doğu ülkelerinde olduğu gibi düzyazı ve dramaturgiya poeziya kadar kitle olmadığından milletin manevi seferberlik misyonunu öncelikle poeziya üstlendi. Burada ise cesaretine ve ulusal pafosuna göre B. Vahabzade şiiri yakında ön konuma çıkdı.Yaradıcılığının ilk dönemlerinden beri kabarık ulusal içeriğine göre milletcilikle töhmetlendiren şair Rus-Sovyet imperilizminin sömürgecilik politikasına karşı sesini kaldırdığı için hatta bir süre devlet düzeyinde izlenimeye maruz kaldı.
Bahtiyar Vahabzade eserlerinin başlıca gayesi halkın hayatını, kaderini, başına gelenleri, mücadelesini yansıtmak. Bu rahatsız şairin, seçkin akademisyen ve sosyal militanın şiirsel yaratıcılığı anlaşılır tefekkürün ürünü olduğu gibi, hikâye ve publisistik makaleleri de somut yaşamsal olaylardan, zaman ve mekanın günlük taleplerinden kaynaklanıyor, halkın tarihine ve psikolojisine, zengin manevi kaynaklarına dayanır.
B. Vahabzadenin 1988 yılına kadar rejime karşı yazdığı eserlerini iki kısma ayırabiliriz. Birinci rejimin dehşetlerini doğrudan, açıkça yansıtan yazılar, öteki kısım ise senzuranı aldatmak için tarif edilen olayı, nakil edilen öyküsü ya tarihe ya da yabancı ülkelere geçirmek yoluyla yazılan eserler.
Birinci kısma ait olan eserler, tabii Yazıcı için değil, arşiv içindi. Şair bu eserlerin büyük bir kısmını Azerbaycan bağımsızlık kazandıktan sonra «Sandıktan sesler» başlığıyla basmıştı. Bu şiirlerin yazılma tarihi ile ilgili B. Vahabzade sonraları yazıyordu kı, henüz çocukluktan kalbinde Sovyetlere karşı ekilen nefret tohumları sonralar şiire dönüşüp cücerdi. Kalemi geliştikçe mevcut yapıya nefreti derinleşiyor ve bu gizli hissi ifade etmek için yollar arıyordu. Henüz yeterince tecrübe, serişte ve ustalığı olmadığından üniversitede okuduğu savaş yıllarında sözlerini doğrudan söylüyor ve elbette, bu tür şiirlerimi Yazar için yazmıyor, arşivde saklıyordu …
Öğrencilik yıllarından ta günümüze en büyük itirazı ve isyanı ana dilimizin kapılar arkasında kalması, yargıç Rusça’nın tecavüzüne mahkumluğuydu. 1942-1953 yıllarında yazdığı şiirlerin büyük bir kısmını şair yakmaya mecbur olur. Eserlerinde “Dil yoksa, millet de yoktur» görüşünü ifade eden şair ana dilini her halkın varlığının temel göstergesi sayıyor. Şair bu konuya onlarca makale, şiir ve poema yazmıştır. Bu eserlerde genellikle dolayısıyla bu veya başka şekilde dilimizin resmi devlet dairelerinde işlenmemesine itirazını bildirmiş, onun haklarını kendisine iadesini arzulamıştır. Bu seriye dahil olan şiirler arasında 1962 yılında Sabire adadığı “Ağlar güleyen», 1984 yılında Güney Azerbaycan’ın fedakâr şair kızı Merziye Üsküyiye ithaf ettiği “Merziye» poeması önemli yer tutuyor. Bu poemanın ilk bölümünde bir millet için ana dilinin anlamını, önemini terennüm ediyor ve dilimizin bügünkü durumunu yansıtıyor:

Var iken yox olan dilim,

Ayaqlarda kilim dilim,

Savaşlarda bir qehreman,

Barışlarda helim dilim.

Ana diline kayıtsız kalanlara karşı ise “Riyakar» şiirinde bir çağrı vardı:
“Evvel evin iзi” demişler neden?

Sen зцlь bilmezsen, iзi bilmeden.

Yaxşı bilmek ьзьn ozge bir dili

Evvel цz dilini yaxşı bilmeli.

Modern Fars poeziyasının üstadı Muhammed Hüseyin Şehriyarın ana dilinde yazdığı muhteşem «Haydar babaya selam” eseri 50 yıllarında hem o, hem bu tayda edebi olay olmuştu. Onun şiirleri görkemli şarkiyatçı akademisyen, diplomat Rüstem Aliyev ile SSCB’nin demir duvarlarını aşıp bu taya ulaşıp yayıldı. O zamandan «Rüstem köprüsü» aracılığıyla şairler iletişim kurup şiirleşmeye başladılar. M. Şehriyar şair Süleyman Rüsteme yazdığı şiirde büyük S. Vurgun adıyla Bahtiyari da hatırlıyordu;
Kardeşlerin gözünden öp,
Bahtiyar’ın yüzünden öp.
Semedin de sözünden öp,
Ben de yalnızım, size kurban.
Tek canım, hepinize kurban.

Bahtiyar Vahabzade Şehriyara adadığı şiirinde 30 yıl ilinden – dilinden ayrı düşmüş şaire hitaben yazıyor:
Vatan seni bastı bağrına
Melhem koydu senin gönül ağrına
-Günahımı af eyle, – dedin sen ona
Çığlık sana, baba yurdu, ateş-ocak,
Senden dönen buza dönüp donacaktır!

Güney konusu onun yaradıcılığından kırmızı hatla geçiyor. Genellikle Güney özlemi B. Vahabzade’nin kişisel derdi gibi onun tüm varlığına, en ince duygularına kadar hakim kesilmiştir. Şairin “Ağlar güleyen» eserinde okuyucuyu düşündürerek heyecanlandırmaya teşvik ediyor, onu cevapsız sorularla başbaşa bırakıyor:
Yarım bu tayda kaldı,
Yarım o tayda kaldı.
Toyum burda çalındı,
Yarım o tayda kaldı.
Daha bu azaplara
Canımda bir tabım yok.
Ben tepeden tırnağa
soruya … cevabım yok.
Bu sıradan bir şiir değildir. Vatan ve ulus derdiyle kıvranıp yanan bir kalbin feryadıdır.
B. Vahabzade zengin klasik şiirine politik keskinliği ile farklı yeni içerik getirmiştir. Bu zaman tarihin ibret derslerini sayfalamayı ve bu feryat eden çelişkilerle dolu geçmişi arzularındakı hayatın temasında göstermeyi başarıyor:
Neyleyek ki, zamanın
Başarısız yollarında
İkiye bölünmüşüm
İki başlı bir yüce gönüllü
Bir bedene dönmüşüm.

Hem Tebriz, hem Bakidir
Mekkem, Medinem benim
Vatanımız bir bizim,
Dünümüz bir bizim
Olmuşuz bu Vatanda
Biz bu gün başka-başka
Bizim kısmetimiz
Peki niçin başka-başka.

Yazının sonunda ben yine B. Vahabzade’nin “Gülüstan» poemasına dönmek istiyorum.
Bugün Azerbaycan’ın en büyük derdi, acısı, Karabağ. Aslında sonralar Azerbaycan’ın acı yarasına dönüşen Karabağ meselesinin temeli “Gülistan» sözleşmesinden sonra koyulmuştu. Olgulara dikkat edersek görürüz ki, 1828-1830-lu yıllarda Kafkasya’ya İran’dan ve Türkiye’den 124 bin ermeni göçürüldü ve onlar Gence, Karabağ ve Erivanda yerleştirildiler. Bunları Rus memuru A.Şavrov hazırladığı resmi belgede yazıyordu. Sonunda o kutluyordu ki, şimdi Kafkasya’da yaşayan 1 milyon 300 bin Ermeni nüfusunun 1 milyondan fazlası, memleketin yerli ahalisine mensup değil, bizim tarafımızdan yerleştirilmiştir … Bence yoruma gerek yok.
«Geçmişe göre azap çekmek, ona bugünün gözüyle bakmak ancak B. Vahabzadeye aiddir. O tarihi bugünün gözüle muhakeme ediyor, bizi inandırıyor ki, bunun doğrudan kendisiyle ve diğerleriyle alakalıdır» – B. Vahabzadeye yönelik şu sözleri şairin kalem arkadaşı, dünyaca ünlü yazar Cengiz Aytmatov söylemiştir.
B. Vahabzadenin şiirlerinin Rusçaya tercüme eden Rimma Kazakova Halep’te hak yolunda derisi soyulmuş görkemli Azerbaycan şairi Nesiminin kabrini ziyaret ettikten sonra B. Vahabzade hakkında söyledi ki, kalem sahipleri arasında kalbinin derisi soyulan bir kişi varsa o da B. Vahabzadedir.
B. Vahabzadenin eserleri, aynı zamanda «Gülistan» poeması Azerbaycan halkını özgürlük uğruna ulusal mücadelesinin remzine dönüşmüş, bütün bir neslin bu ruhta terbiye edilmesinde büyük hizmet göstermiştir.