Etiket arşivi: Toplumun

TOPLUMUN YENİDEN YAPILANMASI – II

    

 

süleyman pekinİstiklâl ve Cumhuriyet yolunda Nisan – Mayıs ayları ilk adımlardır. Millî Mucize olarak niteleyebileceğim Kurtuluş Savaşı sonrasında Medenî Mucize olarak betimleyebileceğim tamamlayıcı adımı M. Kemal Atatürk sadece 15 yıllık bir zaman zarfında attı.

1938’deki vefatından günümüze 80 yıla yakın zaman geçmiş. Fakat kurduğu devlet sistemi ve toplumsal düzen bunca vartaya rağmen hâlen işliyor. Ki Atatürk’ün hanedan gibi soyca ardılları olmadığı gibi bir etnik gurup yada silsilevari bir dinî teşekkül de ona mirasçı değildi. Kurdu, kurguladı ve millete bıraktı. Yaptıkları kişisel tercihten ibaret veya diktatöryal dayatma olsaydı hakikaten 10–15 seneye kalmaz, yıkılır giderdi.

Peki bu başarının ve sürdürülebilirliğin altında yatan neydi? Evet, onun kendini yetiştirmişliği ve milletine adanmışlığı hatta deha sadedindeki eylem & söylem birliği yani zekâ ile aksiyon imtizacı dikkate şâyandır. Fakat bence asıl başarısı Türk Milletinin kullanımına sunduğu kavramların gücünden geliyordu.

Meselâ; hürriyet zaten özü itibariyle çok yüksek karatta bir kavram. Tıpkı eşitlik, tıpkı barış ve adalet, tıpkı medenî olma yarışı, tıpkı emek ve fırsat eşitliği, tıpkı demokrasi ve vatandaşlık hakları, tıpkı güçler ayrılığı ve millî irade, tıpkı toplumsal dayanışma ve çalışmak – çabalamak, çağdaşlaşmak gibi..

Yani aynı zamanda insanın fıtratına İmalâtçısı tarafından dercedilen kavramlar. Hani Âdem Rabb’inden kelimeler öğrendi deniyor ya o neviden kelimeler. Aslında Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in gücü ilkelerin ve değerlerin gücüdür. Kimi kutsal metinlerle bildirilen, kimi insan aklıyla buldurulan, kimi de onlarca / yüzlerce yıllık kavgalarla – savaşlarla edinilen, erdirilen yaşamatik manifestolar..

Özgürlüğü Hz. Musa da, Jan Jak Ruso da, Gazi Mustafa Kemal de, Nelson Mandela da ifade etse aynı özgürlüktür ve hadd-i zâtında muazzam bir enerji barındırır. Belki biz milletçe adaletin, eşitliğin, kardeşliğin topyekûn mücadelesini vermemiş gözüküyoruz. Ama Babaîlerden Celâlîlere, Dadaloğlu’ndan Sütçü İmam’a çokça lokal denemelerimiz mevcut.

Biraz Atatürk’ün ikramseverliği biraz da millî şansımız bize bu mübarek kavramları bilâbedel sunmuş gibi duruyor. Ve fakat darbeler ile demokrasiyi rayından çıkarmak gibi tersinden tecrübelerle âdeta sağlamasını yaparak tatmaya çalışıyoruz. Bu saatten sonra yaşayacağımız tüm olumsuzluklar bence bu kavramların ve bu kavramlara olan ihtiyacın ekmek, su, hava gibi temelleşmesini sağlayacaktır.

Yeniden ve yine, bilerek ve isteyerek, hiçbir baskı ve etki altında kalmadan emek ve alınteri diyeceğiz, herkese adalet ve imkân diyeceğiz, görevlerde ehliyet ve liyakat arayacağız, toplumsal münâsebetlerde en evvel doğruluk ve dürüstlüğe bakacağız, herkes için hukuk isteyeceğiz, gelir dağılımında eşitlik talep edeceğiz, onurlu bir yaşam ve insanca bir hayat dileyeceğiz. Ve kimseyi ötekileştirmeden bir küll hâlinde “Motorları maviliklere süreceğiz”.

Zira haksızlığın, fenalığın, kötülüğün sürdürülebilirliği yoktur. Zira rüşvet, kayırma, iltimas, hukuksuzluk gibi negatif kavramlar yapanların enerjisini emer. Şeytan bile bunları kısmî süreli ve görev icâbı vesveseten yapar. Yaratıcı, yeryüzünün sorumluluğunu yüklediği insanın nihâyetindeki başarısından emin olmasa dünyaya gönderilmezdik.

Enseyi karatmaya gerek yok. İnsanî değerleri ağartmaya devam.

KİMLİK DEZENFORMASYONU VE TOPLUMUN YENİDEN YAPILANMASI – I

 

 

süleyman pekinTürkiye’de kimlik sosyolojik değil psikosomatik algıdır. En çok da siyasi partiler, spor kulüpleri, şehir ve semt aidiyetleri ile sülâle birlikleri üzerinden gider. Millet, ümmet ve insanlık gibi geniş plakalar ise ancak diş dolgusu kadar iş görürler. Fakat geniş kesimler için kamuflajı en çok da bu alandan tedarik edilir.

Kendini kıymetsiz bilen bir kısım, terapi vaziyetinde toplanarak din gibi mühim bir değer üzerinden kıymetlenme yoluna gittiler. Aynen halı sahalarda formanın üstüne giyilen yeşil yelekler gibiydi, giyen başka bir dünyaya ışınlanıyordu.

Zamanla yelekle tanımlamanın yüksek getirisi alttaki kıyafetten karaktere kadar birçok şeyi unutturdu. Yeşili bir kimlik yapıp hem ticarete hem siyasete soktular; her iki alanda kârlar maksimum düzeyde idi. Ve dinin değeri altı üstü bir renkten ibaret zannedildi.

Başka bir halı sahada başka bir yelek modeli üzerinden başka bir takım oluşmadaydı. Milliyet, sarı olsun. Onu giymekle saygınlık kazandığını düşünen sıradan insanların gurup terapisi o kadar etkiliydi ki yelekten önceki zamanları zihinlerde adeta sıfırlamıştı.

Bir başka yerde, bir başka yelek: pembe. Sosyallik ve toplumsallık kavramları artık bir halı saha takımının maskotuydu, renk ayrımıydı. Klasik bir tribün sloganı ve ‘çak’ yapmaktan öte bir anlamı yoktu. Veya ötekilerin berisinde olmaktan başka bir tanımlaması.

Necisin? İslamcıyım, Müslümanım. Barışın ve esenliğin temsilcisi misin? Hayır! Doğru ve güvenilir misin? Nein! Elinden – dilinden çevrendekiler zarar görür mü? He! Zulme ve haksızlığa karşı duruşun ne? Hiç! Çıkarına düşkünlüğün ve menfaatperestliğin nasıl? Âlâ! Bir yeleğe gizlenip defolarını deri gibi dökmektesin hâlâ.

Necisin? Milliyetçiyim, ülkücüyüm. Milletinin ihtiyaç sahipleriyle aran nasıl? Yok! Türk insanıyla problem yaşadın mı? Çok! Ülkün ne? Yükselmek. Nereye? Tepeye! Hangi tepeye? Everest! Milletinin diğer fertlerine ne dersin? Rest! Bir türkü daha? Ha a!

Necisin? Sosyalim, demokratım. Ne zaman? Seçim zamanı. Ne kadar? İncir çekirdeği. Bak; garibanlar, ezilenler? Güneş gözlüğümden gözükmüyor. Cehalete karşı savaş? Ben söverim arkadaş! Rahatladın mı? Hııı! Ebenin hoşafı!

Necisin? Liberal. Özgürlükle aran nasıl? Tanışmıyoruz. Toplumsal akıl? Konuşmuyoruz. Para-pul? Allah, Allah, Allah…

Necisin? Atatürkçü. Atatürk milleti nasıl harekete geçirdi? Rozet takarak. Kurtuluş Savaşını nasıl kazandı? Mum yakarak. Ya sonrası? Estarabim, estarabim; sağdan – soldan estarabim!.

Çözümçözümleme: İdeoljiler kılıf, partiler geçimlik, vaziyetler de kimlik olmuş. Değerler, kavramlar araç; erimler, varımlar amaç kılınmış. Teşkilatlar, organizasyonlar atış mevzisi; makamlar, rütbeler savaş mermisi.

Milletin için ürettiğin kadar milletseversin. Müslümanlık demeden Müslümanlık yapmak.. Ahlakın kadar Müslümansın, faydalı işlerin kadar mü’min. Solculuk oynamadan sosyalistlik yapmak.. Sosyal adalet için varsan yok değilsin.

Senden etrafa özgürlük esintileri yayılıyorsa liberal, Atatürkvari bir azim ve kararlılık içindeysen Atatürkçü, insanlık için yaşıyor ve yaşatabiliyorsan hümanist, paylaşabiliyorsan zengin, kendinle hesaplaşabiliyorsan cesur, alttan alabiliyorsan yüksek, yaratılanlarla barışıksan meşhur, dost biriktirmişsen kazançlı sayılırsın.

İdeolojiler hakikatte vardı fakat belki de Türkiye’de hiç olmadı. Referandum dahil son yaşadıklarımız aslında tam bir turnusol kâğıdı. Bu saatten sonra kafalarımızı resetleyerek ilke demekten, etik demekten, hukukun üstünlüğü demekten, demokratik kazanımlar demekten, hak ve özgürlükler demekten, gelir dağılımda eşitlik demeden, herkes için onurlu bir hayat standardı demekten ve farklılıklarımızı zenginlik bilip farklı fikirlerle sinerji üretmekten başka bir çıkışımız gözükmüyor.

TÜRK TOPLUMUNUN PROFİLİ DEĞİŞİYOR MU ?

ilhan karaçayGenel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman, HABER’in köşe yazarlarına yine bir mesaj geçmiş. Bu ayki gazetenin manşeti ve ana teması,’TÜRK TOPLUMUNUN PROFİLİ DEĞİŞİYOR’ olacakmış. Biz yazarlara kolaylık olsun diye de açıklama yapmış. Aslında bu açıklama başlı başına bir köşe yazısı niteliğinde. Bu nedenle açıklamayı aynen sütunuma koyacağım ve sonra da kendi yorumumu yazacağım.

Şöyle diyor Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman:
‘Bilindiği gibi Türk toplumu 50 yılı aşkındır Hollanda’da. Birinci ve ikinci jenerasyondaki insanlarımız, Hollanda’da olmaktan ve yaşamaktan dolayı müteşekkirlerdi. Her türlü çalışma fırsatını değerlendirdiler. Bununla beraber mütevazı ve kanaatkar olarak hayatlarını idame ettirdiler.
Şimdiki nesille mütevazılıktan uzak,  her ortamda hakkını aramasını bilen, aklına gelen düşünceleri kolaylıkla ifade edebilen ve açıklayabilen, eşitlik arayan, zaman zaman da toplumun değerlerini zorlayan bir topluma doğru evriliyoruz. Böylelikle Türk toplumunun yeni nesillerle beraber entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak ortadan kalktığını görüyoruz.
Profil değişirken bazı alanlarda pozitif bir değişkenliğin olduğunu görüyoruz, ancak tabii bu değişikliklerde olumsuz algılanabilecek durumlar da söz konusu oluyor.
Hollanda’da hem medya, hem siyasiler, nesiller arasındaki bu farkı görmemek için uğraş veriyor ve bizlere hala bu gurbetçi (gastarbeider) modunda davranıyor.’

İbrahim Karaman’ın, ‘Birinci ve ikinci jenerasyondaki insanlarımız, Hollanda’da olmaktan ve yaşamaktan dolayı müteşekkirlerdi.diye başlamış olduğu açıklamada bir yanlışlık olmalı.
Zira, bu durumda müteşekkir olan Türkler değil, Hollandalılar olmalıdır. Türkler gençlik yıllarının tüm enerjisini Hollanda için harcamış ve Hollanda ekonomisi ile endüstrisinin yükselişinde rol oynamıştır.

Karaman’ın ‘Her türlü çalışma fırsatını değerlendirdiler. Bununla beraber mütevazı ve kanaatkar olarak hayatlarını idame ettirdiler.’ ifadesi ise tam tamına yerinde bir saptamadır.

Peki, Karaman’ın ‘Şimdiki nesille mütevazılıktan uzak,  her ortamda hakkını aramasını bilen, aklına gelen düşünceleri kolaylıkla ifade edebilen ve açıklayabilen, eşitlik arayan, zaman zaman da toplumun değerlerini zorlayan bir topluma doğru evriliyoruz. Böylelikle Türk toplumunun yeni nesillerle beraber entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak ortadan kalktığını görüyoruz.’ şeklindeki ifadesi doğrumu?
Evet, bu ifade de tamamı tamamına doğrudur.

Karaman’ın, ‘Profil değişirken bazı alanlarda pozitif bir değişkenliğin olduğunu görüyoruz, ancak tabii bu değişikliklerde olumsuz algılanabilecek durumlar da söz konusu oluyor.’ şeklindeki görüşü ise, doğru bir görüş olmasına rağmen, üzerinde uzun uzun tartışılacak bir görüştür. Türk gençlerinin pozitif değişkenliğinin yanında, olumsuz algılanabilecek durumlar, padagojik bir gözle bakıldığı zaman, memnuniyet verici gelişmelerdir. Gelişmekte olan Türk çocuklarının, ergenlik çağına geldikleri zaman verdikleri kararlar da memnuniyet vericidir. Zira çocuklarımız, iyi eğitim alarak ve iyi girişimlerde bulunarak toplumun ön saflarında yer almaya çalışıyorlar. Birkaç çürük elmanın olumsuz gelişmesini kaale almamak gerekir.

Karaman’ın, ‘Hollanda’da hem medya, hem siyasiler, nesiller arasındaki bu farkı görmemek için uğraş veriyor ve bizlere hala bu gurbetçi (gastarbeider) modunda davranıyor.’ şeklindeki ifadesi de uzun uzun tartışılacak niteliktedir.
Karaman’ın söz ettiği medya ve siyasiler, mutlaka Hollanda medyası ve Hollandalı siyasilerdir. Hollanda medyası ve Hollandalı siyasilerin, bize, yani gastarbeiderlere yıllardır yaptıkları çirkinlikleri bilmeyenimiz yok. Naçizane şahsım bu konuda sayısız yorumlar yazmışımdır. Reyting ve oy uğruna çirkinleşen Hollanda medyası ve Hollandalı siyasetçilerin aleyhimize yaptıkları çalışmaları kimse inkar edemez.
Naçizane şahsım, ‘Hollanda’da bir tane bile demokrat yok’ diyecek kadar fanatikleşmiştim.
Özellikle De Telegraaf gazetesinin Türkiye ve Türkler aleyhindeki yayınlarını eleştiren haber ve yorumlarıma attığım başlıkları, Google’de ararsanız bulabilirsiniz.
Tüm bunlar bugünün mahsulü değildir. Hollanda medyası ve Hollandalı siyasetçiler, bu kötülük tohumlarını yıllarca önce ekmişlerdi.

Ama ne olursa olsun, Hollanda’daki Türk toplumu, kendilerine yapılan bu çirkinliklerin üstesinde gelmeye devam edecek ve toplum içinde hak ettiği yeri alacaktır.
Çocuklarımız iyi yetişmeye devam edecek ve girişimcilikleri ile de zirveye çıkacaklardır.
Gelecekte, geçmiş sadece tarih sayfalarında anılacak.
Yeni nesil Türkler, asıllarını unutmadan, Hollanda’ya uyum sağlamış bir şekilde başarılarını sürdüreceklerdir.
O zaman kendilerini kıskanan bir Hollanda toplumu da olmayacaktır.
Zira insanlar, dünyanın dört bir yanında etnik kökenlerinden söz etmeyerek kaynaşık bir şekilde yaşamayı adet haline getireceklerdir.
Bu bir temenniden ziyade, gerçeğin ta kendisi olacaktır.
Kalın sağlıcakla…

*****