Etiket arşivi: Toplumsal

Sabancı Vakfı, Eğitim Alanındaki 5 Projeye 900 Bin TL Hibe Verecek

Sabancı Vakfı’nın çağrısı üzerine başvuru yaparak bu yıl Hibe Programları kapsamında destek almaya hak kazanan sivil toplum kuruluşları belli oldu. Kadın, genç ve engellilerin karşılaştıkları sorunlara yönelik çözüm üreten sivil toplum kuruluşlarının projelerini destekleyen Sabancı Vakfı, eğitim alanındaki 5 projeye toplam 900 bin TL hibe verecek.

Sabancı Vakfı’nın son 11 yılda hibe desteği verdiği proje sayısı 144’e, hibe tutarı 18 milyon TL’ye ulaştı. Türkiye’de Hibe Programlarını uygulayan ilk vakıf olarak sivil toplumun güçlenmesine katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyleyen Sabancı Vakfı Başkan Yardımcısı Zerrin Koyunsağan“Sabancı Vakfı olarak, toplumsal gelişmenin sağlanmasında sivil toplumun çok önemli bir role sahip olduğuna inanıyor; bu kapsamda alanlarında uzman sivil toplum kuruluşlarını destekliyoruz. 11 yıldır çözüm üreterek, başarılı işlere imza atan sivil toplum kuruluşlarına verdiğimiz desteklerin hem sivil toplumun dönüşümüne hem de toplumsal gelişmeye sağladığı katkıları görmekten gurur duyuyoruz. Bu yıl da kalıcı etki yaratma hedefiyle destek verdiğimiz eğitim projeleri sayesinde, kadın, genç ve engellilerin sorunlarına yönelik çözüm önerileri geliştirmeyi hedefliyoruz. Hibe Programlarımız ile sivil toplumun destekçisi olmanın ve toplumsal sorunlara birlikte çözüm geliştirmenin, paha biçilemez değerde olduğuna inanıyorum” dedi.

Hibe Desteği Verilen Projeler Eğitim Başlığı Altında Toplandı

Sabancı Vakfı’nın faaliyetlerinin odağında yer alan kadın, genç ve engellilerin karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümünde eğitimin kilit role sahip olduğunu belirten Koyunsağan“Geçtiğimiz yıldan itibaren hibe projelerimizi ‘eğitim’ başlığı altında topladık. Hibe desteği vereceğimiz projeleri de ‘kaliteli eğitimin desteklenmesi’, ‘eğitime erişimin ve devamın sağlanması’ ve ‘hak temelli yaygın eğitim çalışmalarının desteklenmesi’ alanlarındaki projeler arasından belirledik. Bu başlıkların her birinin eğitim alanında büyük önem taşıdığına ve bu alanlarda yürüteceğimiz projelerin toplumsal gelişme için değerli adımlar atılmasını sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

Sabancı Vakfı’nın Hibe Programlarına bu yıl 52 ilden toplam 217 başvuru geldi. Destek verilecek projeler, sivil toplum alanında deneyimli kişilerden oluşan bağımsız Değerlendirme Kurulu’nun önerisi üzerine Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti’nin yaptığı değerlendirmeyle belirlendi.

Hibe Desteği Almaya Hak Kazanan Sivil Toplum Kuruluşları ve Projeleri

1- Kadınların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Projesi (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı)

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, “Kadınların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi” projesiyle; kadına yönelik şiddet konusunda avukatların bilgi, beceri ve farkındalıklarının artırılmasını; şiddet ve ayrımcılığa maruz kalan kadınların avukatlardan alacakları adli yardımın kalitesinin iyileştirilmesini hedefliyor. Bursa, Eskişehir, İstanbul ve Trabzon’da hayata geçirilecek proje kapsamında; kadının insan haklarına ilişkin uluslararası standartları ve ulusal mevzuatı içeren bir eğitim programı oluşturulması ve bu eğitimin pilot illerde görev yapan avukatlara verilmesi planlanıyor.

2- Çocuklar için Rengarenk Umutlar Projesi (Rengarenk Umutlar Derneği)

Rengarenk Umutlar Derneği, “Çocuklar için Rengarenk Umutlar” projesiyle Diyarbakır’da çocukların psikososyal gelişimlerini destekleyen faaliyetler yürütülmesini, bölgedeki sosyal ve kültürel faaliyet açığının giderilmesine katkı sunulmasını amaçlıyor. Proje kapsamında hazırlanacak “Yaşam Becerileri” isimli eğitim programı ile Diyarbakır’ın dört farklı mahallesinden 10-18 yaşlarında çocuklara ulaşılması; çocukların ilgi alanlarına yönelik fotoğraf, tiyatro, drama gibi kulüpler oluşturulması planlanıyor. Projede ayrıca, ailelere yönelik ergen gelişimi, toplumsal cinsiyet, zorbalık gibi konuları içeren 16 oturumluk bilgilendirme toplantıları da yer alıyor.

3- Çok Geç Olmadan – İstanbul Projesi (Nirengi Derneği)

Nirengi Derneği, “Çok Geç Olmadan – İstanbul” projesiyle çocuk ve gençlere yönelik ihmal ve istismar vakalarına çözüm getirilmesini amaçlıyor. Proje kapsamında istismar, akran zorbalığı, flört şiddeti ve toplumsal cinsiyet konularına dair bir eğitim modülü hazırlanarak, İstanbul’daki 30 ortaokul ve lisede eğitim verilmesi planlanıyor. Okullarda herhangi bir ihmal veya istismar vakasının tespit edilmesi durumunda izlenmek üzere “Okul Temelli Standart Operasyon Prosedürü (OTSOP)” geliştirilmesi; bu çalışmanın diğer okullara yaygınlaşması için, hazırlanan eğitim modüllerinin MEB Hizmetiçi Eğitim Planı’na dahil edilmesi ve MEB’in online hayat boyu öğrenme eğitimleri havuzuna eklenmesi hedefleniyor.

4- Katılımcı ve Barışçıl Sınıflar Projesi (Başka Bir Okul Mümkün Derneği)

Başka Bir Okul Mümkün Derneği, “Katılımcı ve Barışçıl Sınıflar” projesiyle öğretmenlerin, çocuk hakları ve çocukların bulundukları ortamlarda katılımcı olmalarını sağlamaları konularında bilgilerinin artırılmasını, böylece çocukların hak ve sorumluluklarının bilincinde, toplumsal barışa katkı sağlayan aktif yurttaşlar olarak yetişmelerine katkı sunmayı amaçlıyor. Proje kapsamında öğretmenler için katılımcı ve barışçıl öğrenme ortamı konusunda eğitim içerikleri geliştirilmesi, öğretmenlere çocuk hakları, şiddetsiz iletişim, çatışma çözümü, demokratik okul gibi konularda eğitim verilmesi planlanıyor.

5- Sınıfımda Yanımda Ol, Başarmama Destek Ol Projesi (Otizmli Bireyleri Destekleme Vakfı)

Otizmli Bireyleri Destekleme Vakfı, “Sınıfımda Yanımda Ol, Başarmama Destek Ol” projesiyle yaygın gelişimsel bozukluk veya otizm tanısı almış çocukların eğitimlerine destek olmaları için üniversite öğrencilerinin “gölge öğretmen” olarak yetiştirilmesini amaçlıyor. Proje kapsamında Anadolu Üniversitesi’nden gelen danışmanlar tarafından hazırlanan eğitimlerin Balıkesir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu’nda okuyan öğrencilere verilmesi ve bu öğrencilerin projenin uygulanacağı anaokulları ile eşleştirilmesi planlanıyor. Öğrencilerin eşleştikleri okullarda staj uygulamalarına başlayarak, bu okullarda görev yapan öğretmenlere modeli uygulamalı olarak aktarmaları hedefleniyor.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Toplumsal Başkalaşım Kıskacında…

Toplumsal Başkalaşım Kıskacında…

alptekin cevherli

Eskiden sokakta bir şey yemek ayıp sayılırdı. Olur, imkânı olmayan biri görür de canı çekerse diye düşünülür, sokakta oynarken dahi bir poğaçayı ya da içine bir şeyler konmuş bir parça ekmeği dahi annelerimiz elimize vermezdi.

–          Gel içeride yemeğini ye, sonra çıkıp oynarsın, arkadaşlarına ayıp olmasın, denirdi.

Lokantaların camlarında içerisi görünmeyecek şekilde tel üzerine gerilmiş tül perde olurdu. Böylece içeride kim ne yemek yiyor görünmez, sokaktan geçenlerin canı çekmesin diye azami gayret gösterilirdi.

Ya da bir yere gittiğinizde, orayı eşinize dostunuza anlatırken, yeme içme konusuna girerseniz edeplice uyarılırdınız:

–          Yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüklerini – gezdiklerini anlat diye…

Yemek yerken ekmek kırıntısı ya da eski adıyla ‘furda’  yere dökülmesin, sonra bereketi kaçar denirdi. Bu nedenle de sofra bezi veya peçete benzeri büyükçe bir örtü üzerinde yemekler yenilirdi ki, ekmek kırıntıları yere dökülmesin de, yiyeceklerimizin bereketi kaçmasın.

Yemeğe oturmadan mutlaka eller yıkanırdı ki, günlük iş gailesi içerisinde pis bir şeyleri tuttuysak yiyeceklerimize o ellerle dokunduğumuzda mikrop kapmayalım da hasta olmayalım denirdi. Bu arada bunun töresel ve dini olarak yemeğe oturmadan ve yemekten sonra da mutlaka ellerin yıkanacağı kuralı vardı. Vardı diyorum, çünkü artık yok…

Bunlar geçmişte kaldı.

Geçmiş dediğim de öyle Osmanlı – Selçuklu dönemi filan değil ha, 15 – 20 yıl kadar öncesinden bahsediyorum. Şu an yaşı 35 ve üzeri olanlar sanırım bu dediklerimi hatırlamışlardır…

Eskiden sokakta açıktan simit yemeği dahi ayıp gören ve 1 lira 25 kuruşluk simidi alamayan olabilir, canı çeker de ayıp olur diye düşünen milletin çocukları artık, yol kenarlarında kaldırım üzerine atılmış masalarda yanından gelip geçenlere aldırmadan kebaptır, köftedir lupur lupu mideye gönderiyor. Fakir fukaradan biri ya da bir dilenci yanına geldiğinde de önce azarlayıp, ardından garsonlar vasıtasıyla gereği yapılıyor…

Lokantaların yerini ‘Restoranlar’ alınca, camlar fora olduğu gibi, binaların dış cephesi ve vitrinleri de tok adamı bile acıktıracak enfes yemek fotoğraflarıyla donanıverdi…

Artık gezilen yerlerin fotoğraflarını facebuk’a, integram’a  ve tviter’e atarken en önemli ayrıntı: Yenilen yöresel yemeklerin başında, fotoğraflar oluyor…

Görgüsüzlüğün bu kadarına pes dedirtircesine de; ‘Soframız hazır, buyurun’ diye de sanki 500 kilometre ötedeki ahbaplar gelebilecekmiş gibi bir de ukalalık yapılıyor.

Şimdi ayakta gezerken bir şey yemek artık ‘in’ olunca, mecburen sofra bezleri de ‘out’ oluyor. Bu arada ekmek kırıntısının bereketi, bunların sofradan özenle toplanıp kuşlara verilmesi filan da tarihteki yerini alıyor. Bereket mi?

O da neymiş, kaldı mı ki?

Artık yemekten önce eller yıkanmıyor, ama yemekten sonra ıslak mendille kibarca dudaklarda kalan yağlar temizleniyor. Bu da bir şeydir tabii. Avrupalıların tuvalet kültürü olmadığı için parfümü icat etmeleri gibi bir şey, ama olsun…

İş vatan millet, din iman, insan hakları eşitlik konularına gelince mangalda kül bırakmayan bir toplum için bu da bir şeydir.

Biz mi başkalaştık, yoksa her şeyi boş vere, boş vere bu hale mi geldik?

Hani eski bir şarkı derdi ya:

“Boş vere boş vere ne hale geldik?”

“Her yüze güleni biz dost bildik”

“Geçti aylar, geçti, geçti yıllar…”

“Neredeydik, nerelere geldik!”

SİYASETÇİ BÜROKRAT EMEKLİ BÜROKRAT ÜÇGENİNDE TAKDİR HAKKI

savaş yaldızAnayasa’da güzel ülkemizin laik, sosyal, demokratik, hukuk devleti olduğu yazıyor.

 

Oy kullanmak, demokrasinin gereği vatandaşlık görevidir, dediler. Halk olarak oylarımızla 550 milletvekilini seçtik ve TBMM’ye gönderdik.

Ülkemizin Şeffaflık, Hesap Verilebilirlik, Doğruluk ve Adalet ilkeleri ile yönetilmesini bekliyoruz.

 

Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle ; “siyaset(çi)” halkın hizmetindedir.

 

Bir ülkenin hukuk devleti olduğunu gösteren ve onu keyfi yönetimlerden

ayıran temel kıstas devletin tüm eylem ve işlemlerde önceden belirlenmiş kurallara bağlı olarak hareket etmesidir.

 

Güzel ülkemizin Siyasetçi, Bürokrat ve Emekli Bürokratlardan oluşan

tekelleşmenin “TAKDİR HAKKI” ile yönetildiğini öğrenmiş olduk.    

 

Kendi vatanında fırsat eşitliği tanınmayan,  serbestçe ticaret yapmasına

izin verilmeyen halkın ta kendisi olan Bağımsız Denetçi’ler, tehdit unsuru olarak görülmektedir. 

 

AKP’den Nurettin Canikli, CHP’den Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamza Çebi hakkında ekmeğimi elimden aldılar, diyerek TBMM Dilekçe Komisyonuna dilekçe verdim. Dilekçe Komisyonu, talebimde “TOPLUMSAL YARAR” bulunduğunu, dilekçemin Başbakanımıza, bakanlar kurulu üyelerine ve tüm milletvekillerine iletildiğini, belirten cevabını verdi.

MHP’nin Antalya milletvekili sayın Mehmet Günal, ikinci cümlemin

yarısında, o dediğin haksızlık, hakka ve hukuka aykırı biliyoruz, dedi. MHP’nin imzası yok, bizim günahımız yok, diye ilave etti.    

Son olarak, 26/09/2016 tarihinde Kamu Denetçiliği Kurumundan gelen

karar ek’inde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yazısından kesin olarak anladığım şey,  “Anayasa’da ve kanunlarda ne yazdığının önemi bulunmamaktadır. TAKDİR HAKKIMIZI kullandık” dedi.

Yaklaşık 12.000 Bağımsız Denetçi adına Eşitlik ve Adalet talep ettik. Hepsi bu!

Yasalarımıza göre ;

Kimler Bağımsız Denetçi olabilir? Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ünvanına sahip kişiler ya da Yeminli Mali Müşavir ünvanına sahip kişiler, KGK’nca yapılacak sınavlarda başarılı olmak ve diğer koşulları sağlamaları durumunda Bağımsız Denetçi olabilirler.

Bağımsız Denetimi kimler yapar?   KGK’nca “BAĞIMSIZ DENETÇİ” belgesi ile yetkilendirilen kişilerce yapılır.

 

Hal böyle iken Sendikalar Kanununda, sendika ve konfederasyonların

Bağımsız “MALİ” Denetimi 3568 sayılı yasada DENETİM yetkisine haiz yeminli mali müşavirler tarafından yapılır, yazıyor. Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Antlaşması ile küresel hizmetler statüsünde olan “Bağımsız Denetim” kelimelerinin arasına “MALİ” kelimesi konularak halkımız TBMM tarafından aldatılmaktadır. Lütfen kabalık olarak algılanmasın. Halkın gerçekleri bilmesi gerektiğine inanmaktayım.

 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali

Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun 12. maddesine göre tasdik edilen belgelere ilişkin sorumluluk, serbest mali müşavirler açısından “uygunluk” ile sınırlandırılmışken yeminli mali müşavirler bakımından “doğruluğu” da kapsamaktadır.

Ayrıca bu şekilde yapılacak “BAĞIMSIZ DENETİM”, ………, diyerek meslekleri yeminli mali müşavirlik olan  siyasetçi, bürokrat ve emekli bürokratlara, Bağımsız “MALİ” Denetim adı altında zımnen “Bağımsız Denetim” yaptırıldığını, dolayısıyla rant sağlandığını açıklamış oldu.

 

TBMM’ne sesleniyorum. 3568 sayılı yasada YMM’lere verilen doğrulama

ve tasdik işlemlerinin Bağımsız Denetim olduğunu, YMM’lerin bağımsız denetçi olduklarını ve bu unvanla bağımsız denetim yaptıklarını yazmak sonra da tüm bu hukuk dışı uygulamalara TAKDİR HAKKI demek, halkı aldatmak değilse nedir?  

 

Doktorluk, avukatlık, mühendislik  mesleklerini kamuda icra edenlere

“yeminli” unvanı verilmedi. Ne hikmetse ticaret hukukumuz ve yapılan yatırımlar ile  pazarını kaybeden Siyasetçi, Bürokrat ve Emekli Bürokrat üçgenindeki yeminli mali müşavirler rantlarına rant katmak maksadıyla zayıf gördükleri halkı vahşi kapitalizme kurban etmektedirler. 

 

Son mektubum, Cumhurbaşkanımız (REİS) Recep Tayyip Erdoğan’ın

şahsına olacak. 

SPK/KGK Bağımsız Denetçi

Savaş Yıldız

 

TOPLUMSAL YOZLAŞMA

 

 

SEYFETTİN KARAMIZRAKTarihsel süreç içerisinde etik kavramının birçok tanımı yapılmıştır.

 

Etik; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan; “değerleri, normları, kuralları doğru-yanlış ya da iyi-kötü” gibi ahlaksal açıdan araştıran bir felsefe dalıdır.

 

Günümüzde etik kavramı, daha çok iş hayatı içerisindeki davranış biçimlerini irdeleyen, düzenleyen bir disiplin olarak görülmektedir.

 

Ahlak kavramı ise, kişilerin sosyal yaşam içerisindeki ilişkilerini düzenleyen bir disiplin olarak görülmektedir.

 

Etik, her şeyden önce bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması, neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği ya da istenmeyeceğinin; neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir.

 

Etik; iyi, kötü, yararlı gibi sorunları inceleyen, ahlaki bir davranış kuralı ortaya koyan, hangi davranışın iyi olduğunu, neyin yaşama anlam kazandırdığını gösteren ahlak bilimi olduğuna göre, bu tanımın sınırladığı tüm değer, kavram ve eylemlere her bireyin saygılı olması gerekir.

 

Tüm var olan ve kabul görmüş etik değerleri reddedebilmek mümkün değildir. Çünkü etik değerler, insan yığınlarını toplum, insanları birey yapmaya yetebilecek güçte altyapı oluştururlar.

 

Toplumu oluşturan bireyler olduğuna göre, tek tek bireylerin ahlaki gelişimlerinin ortalaması toplum ahlakını oluşturur.

 

Toplumsal yaşam içinde herkesin üzerinde anlaştığı, gittikçe genişleyen ortak bir değerler sistemine ihtiyaç vardır.

 

Toplumsal yaşama temel oluşturan bu etik değerler, toplumda çekişen ve çatışan tarafların hiçbir ortak yanı kalmadığında bile ortak tutamak durumundadır.

 

Fakat gerçek adaletin, sadakatin, dürüstlüğün ne olduğu, sürekli bir tartışma konusudur. İnsanlar, en uygunsuz davranışlarını bile ahlaki sınırlar içinde göstermeye çalışırlar.

 

Bir toplumun üyesi olmanın ilk koşulu, var olan ahlaki çerçeveyi kabul etmektir.

 

Toplum içerisinde değer karmaşası oluşması ve zamanla “faydacılığın” her şeyin önüne geçmesi, etik kurallarının uygulanmasını etkiler. Bu durumda “toplumsal yozlaşma” ortaya çıkar. Toplumda oluşan yozlaşma hayatın her alanını etkisi altına alır.

 

Günü kurtarma adına yapılan göstermelik çalışmalar, teknolojinin hızla gelişmesi, bireylerin dengesiz ve kötü yaşam koşulları, aşırı hırs, bencil ve açgözlü davranmak, maddi ve manevi tatminsizlik, servet açlığı, ideolojik ya da siyasal ayrımcılık yozlaşmayı tetikleyen nedenlerin başında gelmektedir.

 

Toplumsal yozlaşmanın nedenlerini şöyle gruplayabiliriz:

 

-Kamu yapısından kaynaklanan nedenler

-Ekonomik yapıdan kaynaklanan nedenler

-Siyasal yapıdan kaynaklanan nedenler

-Bürokratik yapıdan kaynaklanan nedenler

-Toplumsal yapıdan kaynaklanana nedenler

-Tarihsel nedenler

 

Bir ülkede ekonominin kötüye gidişi toplumu ve doğal olarak fertleri etkiler. Bu etkilenme zamanla yoksullaşmayı getirir. Bu da eğitim başta olmak üzere birçok alanı etkiler. Fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı insanlar yetişmesi güçleşeceğinden ahlaki yozlaşmanın altyapısı oluşur.

 

Toplumun farklı kesimlerinin siyasi alanda kendini ifade edememesi, siyasetin dar bir kesimin elinde kalarak kişisel çıkarlara alet edilmesi, siyasal kayırmacılık, rüşvet yozlaşmaya neden olur.

 

Bilindiği gibi devletin vatandaşlarına sunduğu hizmetler bürokratik kurumlar aracılığıyla sağlanır. Bu kurumlarda, adaletin eşit, hakça ve hızlı dağıtılamaması,  parasal gücün hak ve adaletin önüne geçmesi, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, dalkavukluk, yetkileri çıkar karşılığı kötüye kullanma, rüşvet, zimmet, adam kayırmacılık, rant kollama gibi istenmeyen davranışlar toplumdaki yozlaşmanın önemli sebeplerindendir.

 

Her yöneticinin tarafsız davranması ve politik yöneticilere tarafsız bilgi sunması gerekmektedir. Yöneticilerin politize olması durumunda görev yaptığı kurum politik bir görünüm kazanır, yönetici astları, yöneticiden çok politikayı araç olarak görürler. Sonunda politik ilişki ve kayırma, yönetimsel yeterliliğe üstün tutulur.

 

Toplumsal yapıda oluşan kültürel bozulma da yozlaşmayı oluşturan önemli unsurlardan biridir.

 

“Toplumsal yozlaşma” nın önlenmesindeki etkili yollardan biri, “sosyal adalet” in tesis edilmesidir.

 

“Sosyal adalet”, herkesin hakkının eşitlik ilkesine göre gözetilmesi, adaletin yaygınlaştırılmasıdır.

 

Yani; herkese kabiliyetine uygun yükselme imkânlarının tanınması, insanlardaki doğuştan var olan yeteneklerin gelişmesine fırsat hazırlanması, herkesin ürettiği hizmet ve yaptığı görev karşılığında hak ettiği maddi ve manevi mükâfata kavuşturulması, sıkıntıların ve nimetlerin adalete uygun olarak dağıtılması demektir.

 

Sosyal adaletin yaygın olduğu toplumlarda insanlar tasada ve kıvançta ortak davranmanın gereğine inanırlar. Böyle toplumlarda sosyal refah düzeyi de yüksek olur.

 

Bu sayede her fert, çabasının karşılığını görür, haksızlığa uğramaz; vazife, hak, mükâfat hususunda herkes yarınından emin olur. Sosyal adalet, toplumda demokratik hak ve hürriyetlerin herkese eşit ölçüde verileceği bir ortam hazırlar.

 

Hiç kuşkusuz sosyal adaletin, bir milletin bütün fertlerinde, bir devletin bütün müesseselerinde yerleşmesi o ülke insanlarının çok dengeli ve mutlu bir hayat sürmelerine sebep olur.

 

Doğru olanı savunmak cesaret ister.  Cesaret; inandığımız şeyleri yapmak değildir! Cesaret; doğru olanı, etik olanı yapabilmektir.

 

Sevgiyle kalın…