Etiket arşivi: TİKA

İŞTE ARAKAN’DA ZULMÜN TARİHİ

Hicri 1. Asırda Peygamberimizin sahabelerinden Vakkas Bin Malik ve bir grup arkadaşının ilk kez ayak bastığı Arakan bölgesi kısa sürede islam dinini kabul etti. Müslümanlığı kabul eden Arakanlılar tarih boyunca birçok katliama maruz kaldı. 50 milyon nüfusu bulunan Burma’nın yüzde 15’ini Müslümanlar oluşturmaktadır. Geri kalan nüfusun büyük bir çoğunluğu Budist. Müslümanların büyük çoğunluğu, ülkenin Arakan adlı bölgesinde yaşıyor.110

ARAKAN NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

İslam’ın ülkeye girişi ilk kez Hicri birinci asırda Müslüman tacirler aracılığıyla oldu. Peygamberimizin sahabelerinden Vakkas bin Malik (r.a) ve bir grup arkadaşı bu ülkeye ilk ayak basan Müslüman tacirlerdir. Daha sonra Müslümanların bu ülke ile ticaretleri artmıştır. Hicri ikinci asırda Müslüman tacirlere ait bir gemi Arakan’a yakın Bengal Körfez’inde batmış ve gemideki onlarca Müslüman karaya çıktıktan sonra bir daha ülkelerine dönmemişlerdir. Arakan’a yerleşen bu Müslümanlar, İslam’ın bu bölgede yayılmasında büyük emek göstermişlerdir.

VE ARAKAN İSLAM DEVLETİ…

13. yüzyıla gelindiğinde Arakan Halkı tamamen Müslümanlaştı ve 1430 yılında Arakan İslam Devleti kuruldu. Arakan İslam Devleti’nin ilk sultanı ise Süleyman Şah’dır. Arakan İslam Devleti 1784 yılına kadar bölgeye hükmetti. Bu dönemde Arakan bir ticaret ve ilim merkezi oldu. Portekizliler, Hollandalılar uzun yıllar Arakan ile ticaret yaptılar ve Arakan, ekonomik olarak güçlü bir hale geldi.

İNGİLTERE, ORTADOĞU’DA OYNADIĞI OYUNUN AYNISINI ARAKAN’DA OYNADI

Burma Sultanlığı, Arakan İslam Devleti’ni yıksa da bölgeye tam olarak hâkim olamadı. 19. Yüzyılda Arakan’ı işgal eden yeni sömürgeci güç İngiltere’ydi. Arakan’ı iliklerine kadar sömüren ve Arakanlı Müslümanları maden ocaklarında zorla köle olarak çalıştıran İngiltere, 1948 yılında bölgeden ayrılırken, Arakan’ı Burma Sultanlığı’na bıraktı. İngiltere, Ortadoğu’da oynadığı oyunun aynısını bu sefer Asya’da oynadı.

BUDİSTLER MÜSLÜMANLARI EZMEYE BAŞLADI

1784 yılında Müslümanların siyasi iktidarı kaybetmelerinden hemen sonra Burmalı Budistler, Müslümanları ezmeye, fiziksel olarak imha etmeye yönelik bir politika uyguladılar. Ülke Müslümanları, 1938 yılında kısmi bir bağımsızlık elde etmiş olsalar da iktidarı ele geçiren cunta, Müslümanlara büyük eziyetlerde bulundu.

İSLAM DEVLETİ YIKILDI, ZULÜM BAŞLADI

Arakan Halkı, İslam Devleti’nin yıkılmasının ardından Budistler tarafından sürekli olarak din değiştirmeye zorlandı. Fakat Arakanlı Müslümanlar her ne pahasına olursa olsun dinlerini terk etmediler. Bunun üzerine Burmalı Budistler, askerlerden aldıkları destekle Arakanlı Müslümanlara yönelik büyük bir katliama giriştiler.110.jpga

150 BİN ARAKANLI MÜSLÜMAN KATLEDİLDİ

28 Mart 1942 yılında ilk olarak Minbya şehrine bağlı Çanbilli Köyünde başlayan, daha sonra da bütün Arakan’a yayılan bu katliamda en az 150 bin Arakanlı Müslümanın öldüğü tahmin ediliyor. Bu tarihi katliam esnasında yüz binlerce Arakanlı vatanını terk ederek komşu ülkelere sığındı.

SOSYALİST PARTİ 20 BİN MÜSLÜMAN KATLETTİ

Burma, 1948 yılında İngiliz yönetiminin sona ermesiyle bağımsızlığını kazandı. 1962 yılında askeri darbeyle iktidara gelen komünist General Ne Win, devletin tüm imkânlarını Müslümanları yok etmek için seferber etti. Hazırlanan “Burma Sosyalist Parti Programı”nda, her türlü yol kullanılarak Müslümanların dinlerinden uzaklaştırılması hedefleniyordu.110.jpgb

1962’DEN SONRA ZULÜM ARTTI YÜZLERCE MÜSLÜMAN KADIN TECAVÜZE UĞRADI

İnsan hakları kuruluşlarının vermiş oldukları raporlara göre, 1962-1984 yılları arasında 20.000 Arakan Müslümanı öldürüldü. Yüzlerce kadına tecavüz edildi ve Müslümanların tüm mal varlıklarına el konuldu. Devletin iletişim araçları, İslam dini hakkında yalan ve iftiralar yaymak için kullanıldı. 1978 yılının baharında, 200.000 Müslüman daha Bangladeş’e göçmek zorunda kaldı.

200 BİN ARAKANLI BANGLADEŞ’E SIĞINDI

1990’lardan sonra Müslümanlar tekrar büyük bir kıyıma uğramış ve yine 200.000 kişi 1992 yılında Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır. Çok fakir bir İslam ülkesi olan Bangladeş, Burmalı mültecileri topraklarında ağırlamakta, ancak yiyecek ve barınma konusunda yardım etmekte çok zorlanmaktadır.

GÜNÜMÜZDEKİ BUDİST VAHŞETİ

Myanmar haber ajanslarının vermiş olduğu bilgilere göre: Budist çetelerin zulmü, cinayet, toplu tutuklamalar, tecavüz vakaları ve işkence suretinde kendini gösteriyor. Ayrıca, Ekonomi olarak bir çok boykotu yaşayan Myanmar Müslümanları’nın, evleri ve işyerleri ateşe veriliyor. Gençler keyfi tutuklamalar yüzünden yaşadıkları yerlerden kaçıyorlar. Budist çeteler, Müslümanlara ait olan ev, cami, işyerleri ve araçlarını kundaklamaya devam ediyor.2012 – 2013 yılları arasında Myanmar’da, çoğu Müslüman 250 kişinin ölümüne neden olan şiddet olayları yüzünden, yaklaşık 140 bin kişi yer değiştirmek durumunda kaldı. Budist çetelerin kontrolünde yaşanan bu olaylara Türkiye dışındaki ülkelerin büyük kısmı sessiz kaldı.

ZULÜM 2017 YILINDA DA DEVAM EDİYOR

Arakan’da katliam bugün de devam ediyor. Budistler 2017 yılında, yine dünyanın gözlerinin önünde 3 bin Müslümanı katletti. Onbinlerce insan topraklarından sürüldü. Tarihi zulüm ve işkencelerle dolu Burma Müslümanları, Müslümanlardan gelecek yardıma muhtaç, çaresiz bir şekilde işkence görmeye devam etmektedir. Müslümanların yeniden refaha ve huzura kavuşması için bir an önce, Arakan’da akan kanı durdurucak somut adımlar atılmalıdır.

MYNMAR’DAKİ TÜRK ŞEHİTLİĞİNİN HAZİN HİKAYESİ

Bu dramatik tarihi olay İngilizler’in Osmanlı askerini esir almasıyla başlıyor: İngilizlere tutsak düşerek İngiltere’nin bir sömürgesi olan Burma’ya getirilen 12 bin askerimiz yol, demiryolu, köprü ve suni göl yapımında işçi olarak çalıştırılmışlar.Bugün bile Burma’yı baştanbaşa geçen iki ana hattan biri olan başkent Yangon ile Thayet arasındaki 300 millik (9 bin km) demiryolu esir düşen Osmanlı askerleri tarafından yapılır. İnşaat biter ama salgın hastalıklara ve zor çalışma şartlarına dayanamayan 2 bin asker hattın son durağı Thayet kampında şehit düşer. Çalışmayı reddeden birçok asker de öldürülmüştür. Geriye kalanlar ise ancak Mondros Mütarekesi’nden sonra ülkelerine geri dönme fırsatı bulurlar. Ancak rivayetlere göre askerlerin bir kısmı gemilere bindirilip gönderilirken evlenip geride kalmayı seçenler de olur. Burma’da şehit olan esirler için İngiliz hükümeti bir mezarlık yaptırır. Mezar taşlarının üstündeki künye bilgileri bugün hâlâ okunabilecek kadar canlı duruyor. İsimleri İngiliz alfabesiyle yazılan şehitlikte Kerküklü Muhammed, 20 Ekim’de ölen Şaban gibi pek çok asker yatıyor.

Basra’da esir edilen Türk askerleri, yaralılarla beraber gemilerle İngiliz sömürgelerindeki esir kamplarına götürülüyorlar

Gömü alanının yerini belirten, Türkçe ve Burmaca bir kitabe ve çoğu 1916 Mart ve Nisan ayları tarihli mezar taşları bulunmaktadır. Şehitlik kitabesinin Türkçe (Latin harfleri ile) kısmında bugün zor okunabilen, “Birinci Dünya Savaşı’nda Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerinde Osmanlı ve İngiliz Orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngilizlere tutsak düşerek Burma’ya getirilen ve burada vefat eden aziz Türk askerlerinin anısına” ifadesi yer almaktadır. O dönem yöre halkının anlattığına göre esir Türk askerlerinin orada bulundukları süre içinde hiçbir şekilde disiplinini yitirmediğini, pejmurdeleşmediklerini, hepsinin çalışma dışındaki saatlerde yerli halkın arasına girmek için birer takım elbise edindiğini hatırlıyor. Genelkurmay arşivlerinde de onların Milli Mücadele sırasında aralarında topladıkları cüz’i yardımı akıl almaz kanallar bularak Ankara’ya gönderdikleri bilgisi var.

Tayetmo’daki şehidlerimizin mezarları iki sene öncesine kadar fasulye tarlası olmuştu

Osmanlı ailelere gönderilen “Savaş esiri” damgalı mektuplardan haberdar oldu

Peki Osmanlı uzun süre haber alamadığı bu askerlerden nasıl haberdar oluyor; Murat Bardakçı yazdığı yazıda Osmanlının bu askerlerden gönderilen mektuplar vasıtası ile haberdar olduğunu ifade ediyor: “İstanbul, Basra’da İngilizler’e esir düşen birliklerimizin âkıbetinden haftalarca haber alamadı ve askerlerin nerede oldukları ailelerine Burma’dan yollanan ve üzerinde “POW-Prisoner of War” yani“Savaş Esiri” damgası bulunan mektuplar sayesinde öğrenilebildi.İngilizler, esir ettikleri askerlerimizi o zaman idareleri altında olan Hindistan’ın vilâyeti yaptıkları Burma’ya götürmüş, adları haritalarda bile geçmeyen ve en büyüğü “Tayetmo” olan “Meiktila”, “Munklon” ve “Şivebo” kamplarına koymuşlardı. Askerlerimizin çoğu Burma’nın alışık olmadıkları tropik iklimine ve salgınlara dayanamayarak vefat edince kampların bir köşesine defnedildiler. Sağ kalmayı başaranlar ise evlerine ancak 1918’de, Mondoros’taki o meş’um mütarekeyi imzalamamızdan sonra dönebildiler ama orada can verip şehid olanların mezarları kamplarda kaldı.”

Tayetmo Şehidliği’nin Türkçe ve yerel dil ile yazılmış kitabesi

Türkiye, topraklarına 12 bin kilometre ötede ve en uzak mesafede bulunan Burma’daki esir kamplarına seneler sonra mezar taşları ile birer kitabe diktirdi ama aradan geçen yıllar içerisinde taşların bir kısmı parçalandı, sağlam kalanlar oradaki bir camiin avlusuna atıldı, kemikler toprağın üstüne çıktı ve şehitlikler fasulye tarlası oldu. Tayetmo’daki mezarlar yine seneler sonra, 2015’te, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı ile Millî Savunma Bakanlığı’nın işbirliğinin neticesinde temizlendi, taşlar yenilendi ve tekrar şehitlik hâline getirildi.

Şehitlik ilk 1961 yılında fark edildi

Myanmar’daki Osmanlı mezarlıkları hakkında ilk bilgi, 1961 yılında Yeni Delhi (Hindistan) Büyükelçiliği’nden geldi. O dönemdeki adı “Birmanya” olan ülkeyi ziyaret eden Türkiye Büyükelçisi, Ankara’ya Thayet Myo ve Mekthla’da Türk askerlerine ait mezarlıklar bulunduğunu bildirdi. Myanmar halkının büyük çoğunluğu Budist. Ülkede az sayıda bulunan Müslümanların liderleri, 1982 yılında Dakka Büyükelçiliği’ne sadece Thayet Myo’da 800 kadar Türk şehit mezarının olduğunu söylemiş. Yeni Delhi Büyükelçiliği ise yıllar önce uzun uğraşlar sonucu Türk askerlerine ait olduğu kesinlik kazanmış 221 mezar taşı tespit etmiş. Yine aynı büyükelçilik Mekthla’da 760 kabir bulunduğunu, ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Japon askerleri arasındaki çatışmalarda mezarların çoğunun tahrip olduğu bilgisine ulaşmış. Büyükelçilik, Shewoba’da 100, Aungban’da 18-20, Kyautse’deki Müslüman mezarlığında ise Yusuf Efendi isimli bir Türk subay şehidini belirlemiş.

Budistler’in saldırıları neticesinde şimdi hemen her gün düzinelerle Müslüman’ın can verdiği Myanmar ile işte böylesine acı hatıralara dayanan bir bağlantımız vardır…

Tayetmo Şehidliği TİKA’nın 2015’te tamamladığı restorasyondan sonraki hali

DENİZ FENERİ 11 YILDIR ARAKAN’DA İYİLİK PEŞİNDE

Yaklaşık 250 yıldır Myanmar’ın batısındaki Arakan (Rakhine) eyaletinde baskı ve şiddet altında yaşayan Rohingya Müslümanları farklı tarihlerde defalarca katliama uğradı. 1942 yılında Müslüman kadınlara tecavüz edip mızraktan geçiren Budist çeteler, 150.000 Arakanlı’yı katletti. Benzer olaylar daha sonra defalarca tekrarlandı. Budist saldırılar sonucu Haziran 2012’de yine binlerce Müslüman katledildi.

Ekim 2016’da başlayan askeri şiddet ve baskılar neticesinde yaklaşık 100 bin insan yerlerinden edildi. 75 binden fazla insan Bangladeş’in Cox’s Bazar bölgesinde bulunan ve dünyanın en kötü kampı olarak bilinen Kutupalong Kampı ve çevre bölgelerine yerleşmek zorunda kaldı. Yakılan köyler ve baskılar neticesinde yaklaşık 30 bin insan Arakan içinde yerlerini değiştirmek zorunda kaldı. O tarihten bu yana yüzbinlerce Arakanlı yardıma muhtaç hale geldi.

İşte tam da böyle bir dönemde Deniz Feneri Derneği 2006 yılından beri yani tam 11 senedir Bangladeş’de bulunan Arakanlılara ait kamplarda okul işletmesi, 500’e yakın su kuyusu, mescid açarak çeşitli insani yardımlarda bulunuştur.

Bu yardımlar arasında

2006 Ramazan ayında 9,700 mülteciye gıda yardımı ulaştırıldı.

2007´de yaşanan selde Bangladeş Rohingya Bölgesi’nde yaşayan 2500 mülteci aileye 20.000 Dolarlık gıda yardımı yapıldı. Ramazan ayında 400 mağdur aileye 7.265 Euro değerinde gıda kolisi dağıtıldı.

2008 sel felaketinde  Myanmar´a 25.000 Dolar yardım gönderildi.

Eğitim Yardımı

2010 yılında Arakan´dan toplu olarak kaçmayı başaran bir din alimi ve talebelerine nakit yardım yapıldı.

Nakit Yardım

2008 selinde Myanmar´a 25.000 Dolar yardım gönderildi.

2012 yılında Arakan´dan toplu olarak kaçmayı başaran bir din alimi ve talebelerine nakit yardım yapıldı.

Ramazan Organizasyonu

2012 yılında toplu iftar organizasyonu gerçekleştirdi.

Kurban Kesim Organizasyonu

2009 (1.200 hisse), 2007 (1,190 hisse), 2009, 2010 (756 hisse), 2011, 2012 ve 2013 yıllarında kurban kesim ve dağıtımı gerçekleştirildi.

Adak, Akika, Şükür Kurban Kesim Organizasyonu

2011 yılında 1.800 Arakanlı mülteciye battaniye dağıtıldı.

2012 yılında adak, akika, şükür kurbanı kesimi ve dağıtımı gerçekleştirildi.

2012 yılında , Jamuna, Meghna, Brahmanputra ve Ganges havzalarında aşırı yağmurlardan dolayı taşma nedeniyle mağdur olan yaklaşık 10.000 kişiye, acil gıda yardımında bulunuldu.

2013 yılında Ramazan organizasyonu gerçekleştirildi.

Diğer Yardımlar

Son 4 yıldır ise Arakan’ın içinde çeşitli yardım çalışmaları kurban ve ramazan bayramı dönemlerindeki çalışmalarımız diğer senelerde olduğu gibi devam ediyor.

Evlerini terk ederek Bangladeş’e sığınan Arakan müslümanları dünyanın en kötü şartlarında mülteci kamplarında hayatta kalmaya çalışıyor.

Son olarak Arakan bölgesindeki çatışmalar 10 polisin öldürülmesiyle yeniden başladı. Polislerin ölümünden Rohingya Müslümanlarını sorumlu tutan Myanmar hükümeti ve çeteler, bölgede insan avına çıktı. Binlerce kişinin öldüğü, on binlerce kişinin de işkence gördüğü katliamdan kaçan Rohingyalar ise sınırda Bangladeş polisi tarafından geri çevriliyor.

Deniz Feneri Derneği yetkilileri yaptıkları açıklamada Arakanlı kardeşlerinin yanında olmaya ve her zaman bu mazlum halka insani yardım götürmeye devam edeceklerini belirttiler.110.jpgc

Balkanlar’daki Vatikan…

Balkanlar’daki Vatikan…
alptekin cevherliArkadaşlarla 8 günlük bir Balkan turu ardından gelen Kurban Bayramı tatili ile birlikte, yeniden bilgisayarımızın başına oturmanın karışık duygularını yaşadığım şu saatlerde, sizlerle 8 günlük Balkanlar izlenimlerimizi paylaşmak istedim…
Fatihlerin torunlarının Balkanlar’da durumunun, şu an için eskiye göre çok daha iyi olduğunu görmek içimize biraz su serpti. Özellikle TİKA’nın ecdat yadigârı eserlere sahip çıkması tek tek hepsini onarıp, yeniden işler hale getirmesi gerçekten de takdire şayan…
Diğer yandan Balkanlarda yaşayan Türklerin hâlâ pek çok sorunu olduğunu da kabul etmekte fayda var… 2017 itibarıyla hâlâ yolu, suyu, elektriği olmayan Türk köyleri var… Bulundukları ülke vatandaşı olmaları münasebetiyle elbette bu yerleşim yerlerine yatırım yapmak birinci öncelikle bulundukları ülkelerin sorumluluğu. Ancak ne yazık ki çeşitli nedenlerle veya bahanelerle Türklere, pek çok Balkan ülkesinde “Niye hâlâ burada yaşıyorlar, gitsinler Türkiye’ye!” mantığıyla yaklaşıldığı için kamu yatırım ve imkânlarından çok da yararlanamadıkları bir gerçek. Bu nedenle TİKA başta olmak üzere Türkiye’mizin kurum ve kuruluşlarının bu konuda bazı yaşamsal yatırımlar yapması bir elzem… Ya da devletimizin, bu ülkelere karşı siyasi gücünü kullanarak soydaşlarımıza, bulundukları ülkeler tarafından ‘zorunlu insanî hizmetlerin’ verilmesini sağlaması gerekli. Gelelim ülke özetlerine:
Kosova’da geçtiğimiz yıl Türk bayrağına yapılan saldırı ardından Türk Büyükelçiliği ve konsoloslukları etrafında güvenlik önlemlerinin artması olumlu. Ancak Türk askerinin sınırlarını beklediği, bağımsızlık savaşında UÇK’ya koşulsuz tek desteği vermiş bir ülkeye böyle bir saldırı olmuş olması elbette çok ciddi anlamda irdelenmesi gereken bir konu. Üstelik Türkiye’nin, bırakın diğer Batılı ülkeler gibi sömürüp ihale kapmasını, aynen Osmanlı döneminde olduğu gibi hâlâ Anadolu’dan bölgeye kaynak aktarırken Türk ve Türkçe düşmanlığı oluşması ise ilginç…
Bu anlamda kanımca Arnavut ırkçılığının biraz frenlenmesi, hatta kulağının çekilmesi gerekiyor.
Bu arada Mamuşa’daki Mehmetçiklerimizin ve yerli soydaşlarımızın ana vatana çok selâmları var…
Makedonya’da ise hükümetin değişmesi yerli Türkler tarafından çok olumlu karşılanmış. THP’nin iktidara gelmesinden görüştüğümüz bütün Türkler ümitvar. Türklerin artık yeniden kamu görevlerine getirilmeye başlanması da bu beklentinin boş olmadığını gösteriyor.
Bu arada özellikle Üsküp’te ve Mamuşa’da Cumhurbaşkanı’mız Erdoğan’a karşı müthiş bir ilgi olduğunu da söylemem gerek. Konuştuğumuz gençler ve çocuklar Türkiye’den geldiğimizi duyunca etrafımızı sarıp hemen ‘Erdoğan’ ve ‘Polat’ diye bağrışıyorlar… (Polat, Kurtlar Vadisi dizisindeki karakter)
Diğer yandan gerek Bulgaristan, gerek Makedonya ve gerekse de Kosova seçimlerinde Türkiye’ye ‘yanlış bilgi aktaranların’ ve ‘yanlış yönlendirenlerin’ de durumlarının Ankara tarafından bir daha ‘gözden geçirilmesinin zorunluluğu’ artık ortaya çıkmış durumda! Bunların sorgulanmasının zamanı geldi de geçiyor…
Gelelim Arnavutluk’a…
Ülke komünizmden ekonomik olarak belki kurtulmuş, ancak kısa sürede gözlemlediğimiz kadarıyla hâlâ “ateizm dini” revaçta. Ülke nüfusunun % 70’i Müslüman olan Arnavutluk’ta İslâm’la ilgili simge değerler neredeyse sıfır…DSC04939
Başkent Tiran’da Osmanlı’dan kalan Ethem Bey Camii ve çan kulesi mi, saat kulesi mi olduğu pek de uzaktan ayırt edilemeyen tarihi kule hariç, Osmanlı izi merkezde neredeyse hiç kalmamış. Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın Başbakanlığın yanında yaptırmakta olduğu cami tamamlandığında kent inşallah Müslüman kimliğini biraz daha ortaya koyabilecek.
Ama buna karşılık Vatikan’ın öncülüğünde bizim saydığımız kadarıyla 7 büyük kilisenin inşasının da sürdüğünü gördüğümüzü söylemekte fayda var…DSC04848
Rahibe Teresa’nın (Gonca’nın) Truva atı olarak kullanılarak Arnavut gençlerin kafasının maksatlı olarak karıştırılmaya çalışılması ve dağa, taşa, ota, böceğe adının verilerek reklâm yüzü olması ise ayrı bir dert…
İslâm kimliğinin çok daha belirgin olarak gözüktüğü Elbasan’da dahi Amerikan misyoner kilisesinin tam da Kral Camii’nin (Sultan Beyazıt) karşısında açılmış olması ise dikkat çekici.
Elbette Türkiye dışında diğer Müslüman ülkelerden de Arnavutluk’a dini konularda yatırım yapılması şart. Ama bu konuda birinci sorumluluk oraya İslâm’ı götüren biz Türklere düşüyor…
İtalya’nın doğuya (Balkanlara) yönelik etki alanı oluşturma politikasının neticesi olarak Arnavutluk’ta ciddi anlamda mesafe kat ettiğini ne yazık ki gördük. Dinî, etnik yapı ve hatta dil kökeni dahi kendilerinden çok farklı olan Arnavutluk’ta, İtalya ve diğer Batılı ülkelerin bu kadar çalışmasına karşılık, bizden olan bu insanlara Türk halkı olarak çok daha fazla sahip çıkmamız gerekiyor.
Duygulandığım bir konu var ki değinmeden geçemeyeceğim: Makedonya’daki Türkler de ellerindeki kıt imkânlarla Arnavutluk’ta bir kısım dini faaliyetlerde bulunuyorlar. İslâmî temel bilgileri Arnavut gençlere Kur’an Kursu açarak öğretiyorlar… Bunu öğrenince gözlerimizin dolduğunu da ifade etmem gerekir…

TRİPOLİÇE KATLİAMI’NIN 195. YILI

           

 

 

süleyman pekinSrebrenitsa’yı bilirsiniz; Bosnalı Sırpların 21 yıl önce 8.372 kişiyi katlettiği ve belgelerle “II. Dünya Savaşı ’ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç” olarak ıspatlanan soykırımı. Ve devamında, 1992-1995 yılları arasında, Avrupa’nın gözü önünde sistematik bir kırıma tâbi tutulan 300 bin Müslüman Boşnak..

Hocalı’yı bilirsiniz; Ermenistan birliklerinin 24 yıl önce Dağlık Karabağ’da 106’sı kadın, 83’ü çocuk, toplam 613 sivilin bir gecede işkencelerle katledildiği çağdaş soykırımı. Ve devamında, 1991-1994 arasında, Rusya’nın da desteğiyle öldürülen binlerce Azerî Türk’ü ve yurtlarından kovalanan 1 milyon mülteci..

1915’i de bilirsiniz; sözde Ermeni Soykırımı denilerek I.Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında bölücü Ermeni çetelerinin katlettiği, toplu mezarlarla üstünü örttüğü 1,5 milyon Müslüman Türk.. Ve devamında Kurtuluş Savaşı’ndakileri, sonra Hoybun’u, sonra Asala ve şehit diplomatlarımızı, sonra ‘İkinci Hoybun’ PKK terörünü de bilirsiniz. Ki devamın devamı var.

Peki ya Tripoliçe Katliamı’nı bilir misiniz? 195 yıl önceki 10-11-12 Ekim günlerinde vahşice kırıma uğratılan 40 bin Mora’lı Müslüman Türk’ü hatırlayanımız var mı? Tripoliçe Kadısı Halim Efendi’nin üzerine yağ dökülerek yakıldığını ve isyancı Rum çetelerinin Türk mezarlıklarını altüst edip kemikleri ateşe attığını bilenler beri gelsin.

Ya 1822 Atina Katliamı’nda öldürülen binlerce Türk.. Ya 1823 başında Anabolu Kalesi’nde açlıktan öldürülen, kalanı da doğranan binlerce Müslüman.. Ya Benefşe, Balya, Badra, Argos, Korint, Avarin, Misolongi, Moton, Guston, Fenar, İzdin, İstefe, Eğriboz’da olan-bitenler… Ya Ayvalık, Bülbülce, , Çamlıca, Eşkiros, Hidra, İmroz, İstanköy, İpsara, Nakşa, Sakız, Sisam, Suluca, Salamis, Taşöz, Semadirek, Yunda adalarında yok edilenler…

1821 ile 1838 tarihleri arasında Mora Yarımadası’nda mukim 200 bin Müslüman Türk “Hıristiyanlara huzur! Konsoloslara saygı! Türklere ölüm!” sloganıyla yok edilmiştir. Mora çevresindeki adalarda ise numunelik Türk bırakılmamıştır. Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy, ‘Ölüm ve Sürgün’ kitabında 1821 ve 1922 yılları arasındaki 1 asırlık zamanda 5,5 milyon Müslüman’ın Avrupa’dan sürüldüğünü, 5 milyondan fazlasının da öldürüldüğünü veya benzer nedenlerle öldüğünü söylemektedir.

Kıbrıslı Türk tarihçi Salahî Sonyel’in Belleten’de yayınlanan “Yunan Ayaklanması Günlerinde Mora’daki Türkler Nasıl Yok Edildiler?” makalesinde içinizi kaldıracak detaylar yer almakta: Denizde boğularak öldürülen kadınlar, kayalara çarpılarak canına kıyılan çocuklar, kafası kesildikten sonra kazığın ucuna takılıp gezdirilenler, sistematik tecavüz ve işkenceye uğrayan kadınlar, organları parçalanarak katledilen erkekler vs. gibi..

Doç. Dr. Ali Fuat Örenç’in kaleme aldığı ve Babıali Kültür Yayıncılığı’ndan çıkan 300 sayfalık “Balkanlarda İlk Dram UNUTTUĞUMUZ MORA TÜRKLERİ ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan” kitabı da çok kıymetli bir kitap.  195 yıllık bir fener gibi.. Eğriboz’dan Atina’ya, İzdin’den Badracık ve İstefe’ye dek Osmanlı evkafını bile isim isim sıralamış; hani belki hesabını soracak bir İktidar yada Bakanlık çıkar diye.

Ne bileyim; soyadı Mora ve civarıyla ilgili olanlar belki Mora Müslümanları ve Osmanlı Eserleri adına bir vakıf kurarlar. Eğriboz Fatih Sultan Mehmet Camii veya Atina Mustafa Ağa Medresesi Derneği de olabilir. Dışişleri’ne, TİKA’ya, Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na ve Yunus Emre Enstitüsü’ne duyurulur.

Lozan mı demiştiniz, Adalar mı demiştiniz? Ya Mora’nın hesabı ne olacak?  Türkiye Cumhuriyeti’nin alamadıkları olmuştur ama Osmanlı’nın verdiklerini de unutmayalım.

“Ah mora nenem, kara nenem ah!”

Müslüman Türk’ün Balkanlar’daki Tapusu

alptekin cevherliBu hafta sonu Kosova’da evlâd-ı fatihanı ziyarete ve onları yerinde görmeye gittik. Gittiğimizde de adetten olarak yörenin en ulu kişisini ziyaret etmemiz kaçınılmazdı. Bu amaçla da Sultan 1’inci Murat Hûdavedigâr’ın kabrini de ziyaret ettik.
 * * *
Orhan Gazi’nin vefatından sonra Sultan Murat Hûdavendigâr döneminde de Osmanlı Devleti Balkanlarda hızla büyümeye ve ilerlemeye devam eder…
Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan uzaklaştırmak isteyen bölge devletleri de Sırp Kralı Lazar komutasında büyük bir Haçlı ordusu oluştururlar. Sultan 1’inci Murat, iki oğlu ile birlikte 20 Haziran 1389 tarihinde Kosova’da Haçlı ordusunu karşılar. Sekiz saat süren uzun bir savaşın sonunda Haçlı ordusu, kumandanları Sırp Kralı Lazar da dâhil imha edilir. Balkanlardaki Müslüman Türk hâkimiyeti bir kez daha çok net bir şekilde ilan edilmiştir…
Savaş meydanını gezen Sultan 1’inci Murat yaralılara su vermekte her iki tarafın ordusundan da askerlerin tedavisiyle bizzat ilgilenmektedir. Ancak yaralı bir Sırp askeri (Miloş Obiliç) kendisine yardım etmek için eğilen Sultan’ı sakladığı hançeri ile şehit eder. Suikasta uğradığı yerden derhal Otağ’a getirilen Sultan Murat Hûdavendigâr son nefesini burada vermiştir. Miloş Obiliç derhal idam edilir.
Sultan’ın naaşı Bursa’ya getirilmek üzere mumyalama (tahnit) işlemine tabi tutulur, iç organları Kosova Ovası’na defnedilir. Yeni Sultan, Yıldırım Beyazıt buraya babası için derhal bir türbe yaptırır. Bugün o türbe Meşhed-i Hûdavendigâr adıyla Başkent Priştine’ye yaklaşık 25 dakikalık mesafede Mazgit köyündedir.
Önemli bir ayrıntı olarak ayrıca Türk bayrağının, şehit kanları (Söylenceye göre Sultan Murat’ın kanının) üzerinde gece doğan hilâl ve yıldızın yansımasının düşmesi ile bu savaşta ortaya çıktığı iddia edilmektedir.
Bu arada Sırplar, Yugoslavya döneminde Miloş Obiliç’in adına Gazi Mestan Bey’in türbesinin hemen yanına dev bir anıt dikerler. Bu anıt aynı zamanda Sultan Murat’ın türbesinde de 2 – 3 km. kadar mesafededir.
 * * *
Kosova’da türbeye gidince, yaklaşık 170 yıldır Sultan Murat’ın kabrinin türbedarlığını yapan Buharalı Hacı Ali Bey’in ailesinden torunu Saniye Ablamızla da konuşma imkânımız oldu.
Saniye Hanım bize dedesinin rüyasında gördüğü bir işaret üzerine Buhara’daki (Özbekistan) Medrese Hocalığı görevini bırakarak o devirler henüz Osmanlı toprağı olan Kosova’ya Sultan Murat’ın türbesini korumak üzere geldiğini o gün bugündür aile fertlerinin bu türbeyi koruyup bakımını yaptığını anlattı. Düşünsenize Balkan Savaşı, 1’inci Dünya Savaşı, 2’nci Dünya Savaşı, Komünist dönem, Kosova’nın Bağımsızlık Savaşı ve daha pek çok olaya rağmen türbe, bu aile ile birlikte varlığını devam ettirebilmiş.
Sultan Murat Türbesi’ndeki Buharalı bu aile, 1854 yılında devrin Padişahı Sultan 1’inci Abdülmecit tarafından ayrıca görevlendirilmiştir. İlk türbedar böylece Buharalı Hacı Ali Bey olmuştur. Dolayısıyla da aile, kesin olarak 162 yıldır; yaklaşık olarak da 170 yıldır Sultan Murat Hüdavendigâr’ın türbedarıdır.
Saniye Abla, orada pek çok hikmetli söz söyledi bizlere, ama en önemlisi bence şuydu: “Bu türbe, Müslüman Türklerin Balkanlardaki tapusudur. Sizler gelip malınıza sahip çıkıyorsunuz!”
Biz oradayken NATO görev kuvvetinde vazifeli iki Müslüman Hırvat askeri de gelip türbede dua etti ki, bu bizleri daha da memnun etti.
Türkiye bütün varlığı ile bölgede kendini hissettiriyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA ve Yunus Emre Enstitüleri canla başla çalışıyorlar.  TİKA yüzlerce eserimizi restore edip yeniden hayat vermiş.
Diyanet İşleri Başkanlığı gönderdiği imam ve hatiplerle Katolik kilisesinin misyonerlik çalışmalarına set çekerek hem dini eğitimi sağlıyor, hem de Türkçe’nin yaşamasına vesile oluyor. Çünkü Vatikan, özellikle Arnavutları Hıristiyanlaştırmak için Rahibe Teresa üzerinden yoğun bir propaganda sürdürüyor.
Yunus Emre Enstitüsü de açtığı Türkçe kurslarıyla yeni neslin Türkçe’yi öğrenmesini kolaylaştırıyor. Ayrıca Türk şirketleri de önemli başarılara imza atmışlar.
Ancak ne yazık ki şu iki hususa da değinmeden geçemeyeceğim:
Kosova’da Türkçe ciddi bir baskı altında. Hatta dediklerine göre eskiye göre çok daha fazla baskı görüyorlar. Türkler, kendi aralarında bile Türkçe konuşmaya korkar durumdalar. Yasal olarak değil belki ama moda tabiriyle söyleyelim “mahalle baskısı” yüzünden kendi aralarında dahi Arnavutça konuşmak zorunda kalıyorlar. Meselâ dükkânda Türkçe konuşarak alışveriş ediyorsunuz, o sırada içeriye yabancı biri giriyor diyelim, o az önce bülbül gibi Türkçe konuşan esnaf, bir anda Türkçe’yi unutuveriyor ve sizinle Arnavutça konuşmaya başlıyor. Bu nedenle devletimizin Kosova hükümetini acil olarak bu konuda uyarması gerekiyor. Din kardeşliğimiz mevzuu ne yazık ki hep Arnavutların lehine çalışıyor.
İkinci husus da Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın onca çalışmasına rağmen Suudi Arabistan ve İran’ın bölgede ciddi bir mezhep taassubu hareketi gözleniyor. Kosova Hükümeti de bunun farkında ve önlem olarak da camileri namaz vakitleri dışında kapatmakta çareyi bulmuş. Ancak sanırım farkında değiller ama bu daha fazla tepki çekip, mütedeyyin insanları da uç fraksiyonlara yönlendiriyor. Laiklik yapalım derken insanları daha da katı hale getiriyorlar. Bu nedenle Kosova Hükümeti acil olarak Türkiye ile iş birliği içerisinde bu yabancı etkileri ortadan kaldırarak gerçek İslâm’ın bölgede varlığını devam ettirmesini sağlaması lazım. Yoksa sıkıntı yaşamaları uzak değil.
Şimdilik Kosova’dan bu kadar, devamı gelecek yazımızda…alptekin cevherli kosava

Kosavalı Öğrenciler Türkiye’de

Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ve Türk işbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) işbirliğiyle düzenlenen geziye katılan Kosovalı 45 öğrenci, Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret etti. Heykel’deki tarihi başkanlık binasında gerçekleşen görüşmede misafir öğrencileri, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe adına Başkanvekili Abdülkadir Karlık ağırladı.

kosavalı öğrenciler bursaTürk kültürünün tanıtılmasına yönelik düzenlenen gezi programı çerçevesinde Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret eden yabancı öğrencileri tarihi meclis salonunda ağırlayan Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Abdülkadir Karlık, Bursa’yla Kosova’nın tarihsel bir birlikteliğinin olduğunu vurguladı. Bursa’da Kosova göçmeni çok sayıda kişinin yaşadığını, irili ufaklı 400’e yakın Bursa firmasının Kosova’da yatırımlarının bulunduğunu, askeri, ekonomik ve kültürel işbirlikleriyle iki ülke arasında sarsılmaz bir birlikteliğin oluştuğunu belirten Başkanvekili Karlık, “Bizler bu birlikteliğin sürdürülmesini, daha da geliştirilmesini istiyoruz. Savaş öncesinde ve sonrasında sizlerin yanında olduk. Bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Bu durumdan mutluyuz. Kosova iyiyse biz de iyiyiz, Kosova kötüyse biz de kötüyüz” dedi.

TÜGVA Bursa Şube Başkanı Hüseyin Yavuz’un da katıldığı ziyarette Başkanvekili Karlık, misafirlerine Bursa’yla ilgili bilgiler de verdi. Kosovalı öğrencileri köklü bir şehrin ender güzelliklerini keşfetmeye çağıran Başkanvekili Karlık, her alanda dev sanayi yatırımlarına, inanç, sahil ve kültürel seçkin turizm imkanlarına sahip olduklarını hatırlattı.

Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Abdülkadir Karlık, ziyaretin anısına misafir gruba porselenden yapılmış Yeşil Türbe maketi ile çeşitli hediyeler takdim etti. Ziyaret, çektirilen hatıra fotoğrafının ardından son buldu.