Etiket arşivi: Somali

Mültecilere Yönelik Ayrımcı ve Nefret Odaklı Söylem ve Politikaları Kınıyoruz

Mültecilere Yönelik Ayrımcı ve Nefret Odaklı Söylem ve Politikaları Kınıyoruz

 

Dünyada ve yakın coğrafyamızda yaşanan savaş, iç karışıklık, iklim değişikliği ve ağır insan hakları ihlalleri milyonlarca insanı yerinden etmiş, bununla beraber yeni yurt arayışları bu insanları her geçen gün kaçtıkları zulümden daha tehlikeli bir ortamda yaşamaya mecbur bırakmıştır.

Ülkemiz, Ege kıyılarında on yıllardır yaşanan tekne kazaları ile meydana gelen can kayıpları, doğu sınırlarımızda donarak hayatını kaybeden insanların karların erimesi ile ortaya çıkan cenazeleri ile acı bir gerçeğe ev sahipliği yapamaz durumunda kalmıştır.

Devletler yasal iltica yollarını kapattığı sürece bu ölümcül yolculukların devam edecek olması ve yeni yurt arayışındaki insanların daha ağır risk ve bedellerle kayıplarının sürmesi beklenen bir gerçektir.

Böylesi bir insanlık dramının yaşandığı ülkemiz ve yakın coğrafyamızda mültecilere yönelik ayrımcı ve nefret odaklı söylem ve politikalar toplumda karşılığını bulmakta, her geçen gün yabancı düşmanlığı tırmanmaktadır.

Yakın zamanda İçişleri Bakanlığı ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan geçici koruma altındaki Suriyelilere yönelik açıklamalar, taraf olduğumuz 1951 Tarihli Mültecilerin Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi ve 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunumuz ile garanti altına alınmış “Geri Göndermeme İlkesi” nin ihlali anlamına gelmektedir. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 4. Madde ile geri göndermeme ilkesi;  “Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.

Suriye Arap Cumhuriyeti halen savaşın ve sıcak çatışmaların devam ettiği, insan hayatının ve hürriyetinin risk altında olduğu bir bölgedir. Her ne sebeple olursa olsun mültecilerin ülkelerine geri dönmeye mecbur bırakılmaları taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve iç hukukumuz gereği mümkün değildir.

Yine, Suriyeliler dışında ülkemizde bulunan ağırlıklı olarak Irak, Afganistan, İran, Somali, Uzak Asya ve diğer dünya ülkelerinden gelen uluslararası koruma ihtiyaç sahiplerine ve göçmenlere yönelik sınır dışı etme/sınır dışı etmek üzere idari gözetim altına alma ve idari gözetim merkezlerinde yabancılara yönelik hukuk dışı müdahalelerin de içinde bulunduğu bir takım uygulamalar her geçen gün basına ve kamuoyuna yansımaktadır.

Bireylerin sadece insan olmaktan doğan temel hak ve hürriyetleri tanınmalı, yaşam hakkı, işkence yasağı ve sığınma hakkı gibi temel değerler vatandaşlık/vatansızlık ve coğrafi sınırlar gözetilmeksizin korunmalıdır. Anayasamız ile güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkeleri göz önünde bulundurularak mülteciler ve tüm yabancılar hukuki korumadan faydalandırılmalıdır. İhlallerin önüne geçebilmek ancak bu yasal korumaların sağlanması ile mümkün olabilecektir.

İzmir Barosu olarak uluslararası ve ulusal mevzuatımızla koruma altına alınan hakların ihlali niteliğindeki her türlü idari ve politik uygulamayı kınıyor, göç ve iltica komisyonu üyesi avukatlarımız ile mülteciler ve tüm yabancılara yönelik nefret suçları, sınır dışı işlemleri ve geri gönderme merkezinde yaşanan insan hakkı ihlallerinin takipçisi olmaya devam edeceğimizi tüm kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

İzmir Barosu Başkanlığı

Bu adamı tanıyor musunuz?

süleyman özışık yazdıCumhurbaşkanı Erdoğan’ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı yaptığı yıllar… Yani bundan 32 yıl önce…

O yılları Erdoğan’dan dinleyelim:

“Sene 1985. İstanbul’da İl Başkanlığı görevine getirildim. İstanbul’un o dönemde 19 ilçesi vardı fakat, biz toplam 8 teşkilat kurabilmiştik. İşin böyle gitmeyeceğini biliyorduk. Arkadaşlarla toplandık ve ne pahasına olursa olsun 19 ilçenin tamamında teşkilatlanmamız gerektiği kanaatine vardık. Yoğun bir gayret sonucu, 3 ay içerisinde 19 ilçenin tümünde teşkilatlarımızı kurduk.

Erdoğan’ın hikayesini anlattığı Abdülmecid Yücel

“Teşkilatlar her akşam 18 ile 22 arasında açık olacak” diye karar aldık. Teşkilatların açık olup olmadığını telefonlarla sürekli kontrol ediyorduk.
Bir akşam, nöbetlerin ne durumda olduğunu takip amacıyla il merkezine uğradım. Aksilik olup olmadığını sordum, “Şişli cevap vermiyor”dediler. Birkaç kez de ben aradım ve cevap alamadım. Bunun üzerine nöbetçi arkadaşıma, ”Sen aramaya devam et, ben de bir arabaya atlayıp bakayım” dedim.
Gittim ki, kapı açıldı, o zamanlar ismen tanımadığım, gözleri yaşlı bir kardeşimiz çıktı karşıma.

“Niye ağlıyorsun?” diye sordum. “Biraz kederlendim başkanım” diye cevap verdi. “Yahu neyin var, belki ben yardımcı olabilirim” dedim, “Sadece biraz kederlendim başkanım, hiçbir derdim yok” dedi.
“Peki, telefonla aradık ama cevap alamadık, neden?” diye sordum. Mahcup bir şekilde, “Başkanım bir işim vardı, onun için yarım saat geç açtım teşkilatı” dedi.

Biraz sohbet ettik ve ayrıldım. Ertesi sabah ağlamasının gerekçesini öğrendim.

Meğer bu kardeşimin eşi o gün doğum esnasında şehit olmuş. O da dünyaya yeni gelen yavrusunu yengesine teslim etmiş. Hanımını da hastanenin morguna indirmiş. “Nöbetim var” diyerek koşarak nöbete gelmiş.
O kardeşimin adının Abdülmecid olduğunu sonradan öğrendim. Sevgili kardeşlerim. Bu davanın mayasında Abdülmecitlerin bu imanı var. Bu davanın mayasında vefat eden eşini morgda, doğan çocuğunu başka bir kucakta bırakıp bir sefere çıkar gibi yola çıkan yiğitlerin inancı var, aşkı var, inancı var!”

Erdoğan’ın anlattığı hikaye burada bitiyor.

Ancak Abdulmecid’in hikayesi burada bitmiyor. Bir süre sonra, “Ben Demirel’in kalesini düşüreceğim” inancıyla, tek kuruş maddi destek beklemeden ve istemeden Isparta’ya taşınıyor Abdülmecid Yücel…

Refah Partisi’nin Isparta İl Teşkilatı’nın kurulmasında büyük rol oynuyor.

Arada bir İstanbul’a geliyor. “İstanbul’a neden bu kadar sık gidiyorsun?” diye soranlara, “Çünkü oradaki teşkilatlanma modelini buraya taşımadan başarılı olamayız” cevabı veriyor.

Davasına olan inancı ve ortaya koyduğu insan üstü gayret sayesinde partinin Ege Bölge Müfettişi oluyor. Kısa süre sonra verdiği sözü tutuyor ve Demirel’in kalesini düşürüyor. Hemen ardından Isparta Belediye Başkanı DYP’den istifa ederek Refah Partisi’ne geçiyor.

Yine bir gün, İstanbul’daki parti çalışmasına katılmak üzere 5 dava arkadaşıyla birlikte takaza bir otomobile binip yola çıkıyor. Kütahya sınırlarında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybediyor.

Gerçek Hayat Dergisi’ne konuşan kızı babası Abdülmecid Yücel’i şu sözlerle anlatıyor:

“Babamı kürsüde hatırlıyorum özellikle. Babam eve geç saatte geldiğinde, gönlümüzü almak için dolu dolu sarılışını unutamıyorum.”

Bu hikayeyi bir kez daha gündeme getirme nedenime gelince…

Aylardır AK Parti’nin teşkilat ve belediyelerinde yaşanan nahoş olayları yazıp duruyorum. Üstüme vazife değil ama yapmaktan geri duramıyorum.

Hayatım boyunca görmediğim, belki de hayatımın sonuna kadar görmeyeceğim insanların öfkesini ve nefretini kazanıyorum bunları yazmakla…

AK Parti’ye gönül veren pek çok kardeşim, “Sen bu yazdıklarınla partiye zarar veriyorsun” diye azarlıyor beni…

Buna rağmen, bu mesele benim boynumun borcuymuş gibi, namus borcummuş gibi hissediyor, yine ve yeniden yazıyorum.

Aklıma 7 Haziran seçimleri geliyor.

Selahattin Demirtaş’ın, “Korkma, seni adil yargılayacağız” dediği, Fetö’cülerin, “Onursuzca indirip yargılamalıyız. Sarayı kuşatın ki kaçmasın” diye tweet attığı, CHP’lilerin HDP ile birlikte iyi salladığı 7 Haziran seçimleri…

O uğursuz gece, “AK Partililer neden ağlıyor?” başlıklı bir yazı yazmış ve şunları yazmıştım:
“Hale bakın. Yüzde 41 oy alan AK Parti seçmeni kan ağlıyor. Davası ümmet olanın, derdi de böyle büyük oluyor işte!
Sakın bir kaç puanlık oy için ağladıklarını düşünmeyin çünkü, kendilerini ağlatan bir seçimin kaybı değil. Niye ağlıyorlar biliyor musunuz?

Çünkü Filistin ağlıyor. Gazze, Ramallah, Kudüs, El Halil, Beytüllahim ağlıyor. Çünkü Somali ağlıyor. Çünkü Mısır, Irak, Suriye ve Arakan ağlıyor. Lübnan, Ürdün, Yemen ve Doğu Türkistan ağlıyor…

AK Partililer, yıllardır ateş ırmaklarında yakılan o mazlumların son umudu ellerinden kaydı diye ağlıyor. Onların hıçkırıklarına eşlik ediyor.”

Eleştirilere, kırgınlıklara ve kızgınlıklara rağmen yazmamın nedeni bu satırlarda yatıyor.

AK Parti’nin iktidarda kalıp kalmaması artık sadece Türkiye’nin ya da Türkiye sınırları içinde yaşayan insanların sorunu değil.

Türkiye sınırlarının dışında yaşayan ve Türk kimliği taşımayan milyonlarca insanın da sorunudur AK Parti. Onların da davası, onların da sevdasıdır AK Parti…

“Osmanlı’nın artığısınız dediklerinde kahroluyorum” diyen Kerküklü teyzenin… “Bizi kimlere bırakıp gittiniz be oğlum?” diye haykıran Halepli dedenin… “Siz çağrılan değil, beklenen milletsiniz” diyen Bosnalı annenin… Parmağını, kendisine silah doğrultmuş İsrailli askerlere cesaretle sallayıp, “Bir gün gelecekler” diye bağıran Gazzeli çocuğun, “Türkiye’nin nükleer silah üretmesine gerek yok. Çünkü onların nükleer silahı bizleriz” diyen Pakistanlıların umududur AK Parti…

Bana kızan, “Ama bu yazdıklarınla partiye zarar veriyorsun” diye azarlayan kardeşlerimin görüş ve itirazlarına saygı duyuyorum.

Ancak onlar gibi düşünmüyorum.

Çünkü ben AK Parti’yi değil, AK Parti’nin yürüttüğüne inandığım hak davasını destekliyorum. Hiç kimseye, AK Parti’yi koşulsuz şartsız destekleyeceğime dair söz vermedim.

Beni eleştirenlere soruyorum:

Hak davasını, para davasına, mücahit davasını, müteahhit davasına çevirenlere göz mü yumalım?

Fetö’cü isimleri bilerek ve isteyerek işbaşında tutup, onları koruyup kollayan nasipsiz belediye başkanlarını yazmaktan geri mi duralım?

Abdülmecid gibi parti ve dava yolunda can verenleri bir kenara itip, işe gitmediği halde belediyelerden ve bakanlıklardan dolgun maaş alan gençleri mi savunalım?

AK Parti’ye zarar gelmesin diye, AK Parti çatısı altında bulunup, HDP’yi destekleyici mesajlar atan içimizdeki hainleri görmezden mi gelelim?

Mülakat adı altında, liyakat ve sadakat sahibi insanları eleyip, kendi dost ahbap çevresini devlet kadrolarına doldurmak suretiyle kul hakkına giren bedbahtları mı savunalım?

Gözüne kestirdiğini, Fetö’cü diye yaftalayarak işinden, ekmeğinden edip, onun boşalttığı makama oturan iftiracıları mı destekleyelim?

Siyaset hayatına atılmadan önce çulsuz olan, siyasetçi olduktan sonra milyonlarla oynayan para tapıcılara mı destek verelim?

Bir tercih yapmamız lazım, söyleyin hangisini yapalım?

Efendim bu tür olaylar CHP’de ve diğer partilerde de oluyormuş. Bana ne CHP’den kardeşim? Onların, “Başörtüsü yeniden yasaklanacak. İmam Hatipler yine kapanacak. Katsayı zulmü yeniden gelecek. Suriyeli masumlar, Filistinli, Arakanlı, Somalili, Mısırlı mazlumlar ne olacak?” diye bir derdi yok ki…

Ben davama yanarım, bana ne ondan bundan, şundan…

Ben, inandığım davanın bayraktarlığını yapan partiyi, yaptığı hatalarla uçuruma sürükleyen insanları yazarım. Bana ne seks kasetleri marifetiyle lider değiştirenlerden…Bana ne hak yolunda davası, sevdası olmayanlardan…

Ya Allah’ı memnun etme için hak davasını, ya da içimizde olup bize en çok zararı veren nasipsizlerin maddiyat davasını savunacağız.

Ya; bu parti için, bu dava için parasını, malını mülkünü satan Abdülmecid Yücel gibileri savunacağız, ya da para için, mal, mülk ve şan için davayı satan hainleri savunacağız.

Ya yaşanan kokuşmuşluğu görüp kendi partisine muhalefet eden, “Biz bunlarla yola devam edemeyiz” diye isyan eden Erdoğan’ın yanında, ya da onun tam karşısında duracağız.

Karar verin, hangisini yapalım?

Dipnot 1: Şanlıurfa meselesini kapatmadım. Sosyal medya üzerinden yapılan gülünç açıklamalara ve yaşanan kepazeliklere hafta sonu özel bir yazı ile cevap vereceğim inşallah.

Dipnot 2: Dikkat ederseniz bugüne dek belediye ve teşkilatlardaki çarpıklıkları yazarken, imar yolsuzluklarına, ihale rantlarına hiç değinmedim. Milletin arazisine, “Bize vermezsen yeşil alan yaparım”diyerek mafyavari sistemle konan belediye başkanları ile o arazilerin peşkeş çekildiği müteahhitlere daha dokunmadım. Sırası gelmişken, onları da önümüzdeki günlerde aradan çıkaralım diyorum.
Süleyman ÖZIŞIK 

Türkiye’de eğitim gören yabancı öğrenciler iftarda buluştu

Kazakistanlı Mamadamenov, “Türkiye’deki ramazan ayı daha şenlikli geliyor bana. Sahura kalktığımızda davul sesi duymak, ramazan gelenekleri olumlu bir hava yaratıyor” dedi.Türkiye’de eğitim gören yabancı öğrenciler iftarda buluştu.tif

Dünyanın dört bir yanından gelerek Türkiye’de burslu eğitim gören yabancı öğrenciler iftar sofrasında buluştu.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının (YTB) ev sahipliğinde Türkiye Bursları Hamamönü Ofisi’nde düzenlenen iftara YTB Başkanı Mehmet Köse, YTB Başkan Yardımcısı Hüseyin Gündoğar, YTB Uluslararası Öğrenciler Daire Başkanı Murat Kazancı ile “Türkiye burslusu” yabancı öğrenciler katıldı.tif1

Kırgızistan, Kosova, Bosna Hersek, Bangladeş, Hindistan, Somali, Çad, Zimbabve, Mısır, Suriye, Yemen, İran gibi dünyanın bir çok yerinden gelerek YTB’nin sağladığı “Türkiye bursları” ile Ankara’da öğrenimlerine devam eden yabancı öğrenciler, oruçlarını aynı sofrada Türk yemekleriyle açtı.

Yaklaşık yedi aydır Türkiye’de bulunan Kazakistanlı Nazir Mamadamenov, ramazan ayını Türkiye’de geçirmekten duyduğu memnuniyeti AA muhabirine anlattı.tif2

Türkiye’de Gazi Üniversitesinde uluslararası ilişkiler bölümünde okuyan Mamadamenov, “Türkiye’deki ramazan ayı daha şenlikli geliyor bana. Sahura kalktığımızda davul sesi duymak, ramazan gelenekleri olumlu bir hava yaratıyor. Benim ülkemde de komşularımızla ve akrabalarımızla ramazanda birbirimize yemek götürürüz. Bunun Türkiye’de de böyle olduğunu görüyorum. Bu bir benzerlik.” diye konuştu.

Türkiye’de olmaktan çok mutluluk duyduğunu belirten Mamadamenov, “Hiç yabancılık hissetmiyorum. Kendimi Türk gibi hissediyorum.” diye konuştu.

Türkiye’ye 3 yıl önce Çad’dan gelen Ahmet Oumar Ahmet de Ankara Üniversitesinde iktisat bölümünde okuduğunu belirterek, uluslararası öğrencilerle aynı sofrada oruç açmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.tif3

Ahmet, sadece ramazan ayında değil, her zaman bir arada olmanın önemli olduğunu vurguladı.

Başkan Mengene’den Ramazan Bayramı Kutlama Mesajı

Bayramların, Birlik ve beraberlik, hoşgörü ve milletçe kaynaşma günü olduğunu ifade eden Büyük Osmanlı Eğitim Ocakları Derneği Gençlik Kolları (GENÇ BOSEDER) Genel Başkanı Şener Mengene Ramazan Bayramı dolaysıyla bir kutlama mesajı yayımladı.

çin1Bayramların, Birlik ve beraberlik, hoşgörü ve milletçe kaynaşma günü olduğunu ifade eden Büyük Osmanlı Eğitim Ocakları Derneği Gençlik Kolları (GENÇ BOSEDER) Genel Başkanı Şener Mengene Ramazan Bayramı dolaysıyla bir kutlama mesajı yayımlayarak, bayramların; birlik ve beraberliğimizin pekiştiği, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin hatırlandığı, uygulanıp sergilendiği, bir toplumda millet olma şuurunun şekillendiği ve kuvvetlendiği günler olduğunu belirtti.
Mesajında, Ramazan ayı boyunca yaşanan birlik, beraberlik, kardeşlik ve yardımlaşma duygularının yaşamın her anında ve her alanında sürdürülmesini temenni eden Başkan Mengene; “Gelenek ve göreneklerimizin kuşaktan kuşağa aktarılmasına vesile olan bu özel günlerin sevincini ve coşkusunu, hayatımızın her anına taşıyabilmek için daha çok çaba göstermeli, toplumsal yapımızı güçlendiren bayramların getirdiği barış, huzur, kardeşlik ortamının değerini iyi bilmeliyiz. İslam dünyasında zulme uğrayan kardeşlerimizin de en kısa zamanda huzur ve refaha kavuşması için bu bayram dolayısıyla dua edelim. Suriye, Irak, Filistin, Cezayir, Mısır, Libya, Bosna Hersek, Kosova, Arakan, Kırım, Çeçenistan, Doğu Türkistan, Karabağ, Keşmir, Filipinler, Afganistan, Somali, Nijerya ve Orta Afrika gibi mazlum ve mağdur coğrafyaları ve Müslüman kardeşlerimizi unutmayalım.

şener mengene

Bu duygu ve düşüncelerle, milletimizin ve İslam Âleminin Ramazan Bayramını en kalbi duygularımla kutluyor, hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum” dedi.

Dr. Torun Tıp Bayramı Etkinliklerine Katıldı

2020AK Parti Nilüfer İlçe Gençlik Kolları ve Üniversiteler Birim Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen “Açılın! Ben Doktorum”  adlı 14 Mart Tıp Bayramı etkinliği dolayısıyla düzenlenen yemekte geleceğin doktor adayları bir araya geldi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi Beşevler Sosyal Tesisleri’nde gerçekleşen yemeğe Somali Eski Büyükelçisi ve AK Parti Bursa Milletvekili Aday Adayı Dr. Cemalettin Kani Torun, AK Parti Nilüfer İlçe Başkanı Celil Çolak, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Atilla Ödünç, Birlik Vakfı Bursa Şubesi yöneticisi Mustafa Bayraktar, FURPA Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Alpaslan,  Bursa Kamu Hastaneleri Yönetici ve Yardımcıları ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden 300 civarında öğrenci katıldı.

AK Parti Bursa Milletvekili Aday Adayı ve aynı zamanda Yeryüzü Doktorları kurucusu olan Dr. Cemalettin Kani Torun, geleceğin doktor adaylarıyla tecrübelerini paylaştı. Dr. Kani Torun, bilimsel anlamda kendilerini geliştirmenin yanında öğrencilere gönüllü çalışmalara mutlaka vakit ayırarak, gençken sosyal faaliyetlerde bulunmaları konusunda tavsiyede bulundu.

AK Parti Nilüfer İlçe Başkanı Celil Çolak ise, Ak Parti döneminde yapılan sağlık ve eğitim yatırımları ile Türkiye’nin çağ atladığını, gelecek nesillerden daha çok başarı beklediklerini belirterek 14 Mart Tıp Bayramı’nı en içten dilekleriyle kutladığını söyledi. Yemeğin ardından kura ile belirlenen kişilere hediyeler verildi.