Etiket arşivi: Şirketler

ULU GRUP’TAN MUHTEŞEM GALA

Ulu İnşaat Şirketler Grubu, 30. Yılını, Türkiye’den ve Dünya’nın çeşitli ülkelerinden gelen tüm Ulu çalışanlarıyla birlikte Porto Bello Hotel’de düzenlenen yemekte kutladı. İnşaat, tarım, turizm ve OSGB alanlarında faaliyet gösteren Ulu İnşaat Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Ulu, Abudabi’den Kıbrıs’a kadar uzanan Ulu ailesi çalışanlarına hitaben yaptığı konuşmasında, “Gelenekselleşen yemeğimizi inşallah daha çok güçlenerek ve genişleyerek devam ettireceğiz” dedi.123456

1990 yılında aktif olarak ticari hayatına başlayan ve 2003 yılından itibaren şirketleşen Ulu Grup; yönetim kadrolarınca benimsenen ileri görüşlü vizyon ve yenilikçi yaklaşım zihniyeti, bu paralelde gelişen organizasyon yapısı ve ulaşılan performans seviyesi ile kısa bir süre içerisinde ulusal olduğu kadar uluslararası platformlarda da özellikle inşaat alanında önemli bir konuma geldi. Bu başarının arkasındaki en önemli nedenlerden biri de personelleriyle olan iletişim. Aile ortamı içinde çalışma hayatlarını yürüten Ulu Grup bu seferde düzenledikleri yemekte bir araya geldiler. Porto Bello Hotel’de düzenlenen gecede daha önce O Ses Türkiye yarışmasında da çıkan Savaş Korkmaz ve Özgür Şahinsoy sahne aldı. Doyasıya eğlenilen gecede konuşma yapan Ulu Grup Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Ulu, Ulu ailesi çalışanlarına hitap ederek, ” Gelenekselleşen yemeğimizi inşallah daha çok güçlenerek ve genişleyerek devam ettireceğiz” dedi. Ulu Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Ulu ise okuduğu şiirlerle geceyi taçlandırdı.

TORUNOĞLU’DAN 2018 MESAJI; 2018 Türkiye ve Hollanda’nın yılı olacak!

Edelstaal Şirketler gurubu Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları, biten senenin ve önümüzde ki 2018 yılının değerlendirmesini yaptı. Torunoğulalrı yaptığı açıklamada;
unnamed (12)Bir yılı daha geride bıraktığımız şu sırada, adet olduğu üzere yeni yıl için dileklerimi bildirmeden önce, 2017’nin kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.

Dünyada yaşanan olaylar hepimizin malumu. Fakat 2017 yılı Türkiye ve Hollanda ilişkileri açısından çok farklı bir yıl olarak hafızalarda kalacak bir yıl oldu.

400 küsur yıllık Türkiye-Hollanda ilişkilerine hep dostluk, karşılıklı anlayış, yardımlaşma, olumlu ticari ve siyasi güzel ilişkiler damga vurmuştur.

Fakat, 11 Mart 2017 tarihinde yaşanan talihsiz olaylar bu ilişkilerin yönünü bir anda değiştirdi.
Bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya hanımefendinin Rotterdam’a gelişi ve konsolosluğa alınmayarak yurt dışı edilmesi ile başlayan olaylar sonunda, iki dost ülke arasında kriz bir anda tırmandı.
Olayların bu duruma gelmesinde kim haklı kim haksız gibi bir polemiğe girmek, siyasi iradelere müdahale etmek, karar vermek haddimize değil elbette.

Bize düşen, her iki ülkenin de insanları olarak, iki ülkeyi de seven, yasalarına saygılı insanlar olarak olayları körüklemek değil, yatıştırmak olmalıydı.
Öyle de yaptık.

Düşünün, İki kardeş, iki aile, iki dost bile zaman zaman görüş farklılarına düşüyorlar, ararlarında münakaşa olmuyor mu?
O halde biz, bu ülkede yaşayan insanlar olarak bir şeyler yapmak zorundaydık. 11 Mart 2017 akşamı yaşanan olayların hemen ardından, adeta bir kriz masası oluşturarak, merkezi Den Bosch şehrinde olan Edelstaal şirketimizde iş, siyaset, basın, STK dünyasının saygın isimleri ile bir araya geldik.

Hollanda Dışişleri Bakanımız Sayın Bert Koenders, davetimizi kabul etti. Daha 11 Mart olaylarının sıcaklığı soğumamışken 13 Mart 2107 akşamı şirketimizi ziyaret eden bakanımızı, şirketimizde çalışan kardeşlerimiz başta olmak üzere, ağırlayarak birlikte yemek yedik. Kendisine, yaşadığımız ikinci vatanımız Hollanda’yı ne kadar sevdiğimizi, ne Türkiye’den ne de Hollanda’dan vazgeçmeyeceğimizi; Hollanda ile Türkiye’nin 400 yılı aşkın köklü dostluğundan söz ettik. Sağolsun Bakan Koenders da, İki ülke arasında dostluğun baki olduğuna inancının tam olduğunu söyleyerek, Hollanda’da yaşayan 500 bin Türk’ü ayırt etmeden kendi öz vatandaşları gibi gördüklerini kabul ettiklerini vurguladı.

Değerli dostlar, biz iş dünyası olarak, Türkiye ile Hollanda arasında köprü olmak, ilişkilerin rayına oturması için üzerimize düşeni yapmaya devam ettik. Mayıs ayında NETUBA’nın yaptığı organizasyonla Hollanda’nın en büyük şirket temsilcilerini Türk işadamları ile Marmaris’de buluşturduk.

2017 yılının son haftasında Başbakan M.Rutte’nin yaptığı açıklama ile vizyonumuz ve misyonumuzla ne kadar doğru adımlar attığımızın sevincini ve mutluluğunu sizlerle paylaşmak isterim. Başbakan M. Rutte, Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin bir an önce düzeltilmesi gerektiğini ifade ettiği açıklaması, 2018 yılının bu iki dost ülke arasından yeni bir sayfanın açılacağını gösteriyor.

Acil, doğru ve soğukkanlı kararlar, insanları, şirketleri ve devletleri her zaman başarıya ulaştırır. Her zaman ifade ettiğim gibi, yapıcı olmak lazım. Her hangi bir olay yaşandığında suların durulmasını bekleyip ondan sonra, içi boş, cılız açıklamalar yapmak ve konuşmak değildir önemli olan. Dik durmak, adil davranmak, kağnı devrilmeden yol göstermektir.

Ben şahsım ve şirketlerim adına hep bunu yapmaya çalıştım. Biliyorsunuz her zaman her haksızlığa karşı tavrımızı anında ortaya koymuşuzdur.

DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu ) adına, Avrupa’daki vatandaşlarımızın haklarını her zaman savunmuş ve olumlu sonuçlarını da her zaman almışızdır.

”En kötü demokrasi en iyi darbeden daha iyidir” diyerek yönümüzü belli etmişizdir. Bir çoğu gibi bekleyip, günler, haftalar , aylar sonra rüzgarın yönüne göre konuşmadık, tavır almadık. Gazeteci şair Yavuz Nufel benimle yaptığı söyleşide, “ Tüm Serveti ile kumar oynadi” demişti. 15 Temmuz Hain Darbe girişimi ile ilgili tavrımız neyse 11 mart 2017 tarihindeki olaylarda da iki ülke arasındaki yapıcı tavrımız aynı olmuştur ve 2018 yılında da aynısı olacaktır.

2018 yılında beklentilerimiz neler olabilir ?

Dünyayı idare edenlerin düşünceleri ortadadır.

Oysa 2018 yılının dünyanın düşünen toplumdan beklentisi nedir?

Asıl dünya toplumu olarak buna tepki göstermemiz lazım!

Değerli dostlarım, yine de umudumuzu kaybetmeden aynı azim ve irade ile çalışmamız lazımdır.

Bu vesile ile yeni yılınızı en içten duygularımla kutlar, yeni yılda her şeyin daha güzel olacağına inancımla, Dünya’da, Türkiye’de, Hollanda’da huzurlu; şahsınızda sağlıklı, mutlu ve başarılı bir yıl diliyorum.

Saygılarımla
Turgut Torunoğulları
Edelstaal Şirketler gurubu Yönetim Kurulu Başkanı

17. Yılında, 17 Ağustos Depremini Unutmadık, Unutturmayacağız!

 

17 Ağustos Marmara Depreminin 17. yılında İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından bir basın toplantısı yapıldı.

 16-19 Ağustos 2016 tarihleri arasında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, Bornova Belediyesi, Karşıyaka Belediyesi ve Konak Kent Konseyi ile birlikte gerçekleştirilen toplantıda İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Gürkan Erdoğan bir basın bildirisi yayınladı. Bildiride şu ifadelere yer veridi;

 

17 ağustos izmir.jpg217 Ağustos 1999 tarihinde, son yüzyılın en büyük felaketlerinden birini yaşadık. Doğu Marmara’da büyüklüğü 7.4 olan ve yaklaşık olarak 45-50 saniye devam eden bir deprem oldu. Merkez üssü GÖLCÜK olan bu deprem büyük bir afet ortaya çıkardı.

17 Ağustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım Düzce depremleri binlerce insanımızın ölümüne ve yaralanmasına, milyarlarca liralık mal kaybına neden oldu. En doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine kadar ülkemizde yaşayan uzak veya yakın her aileyi bir ölçüde etkiledi, herkesi ayağa kaldırdı. Depremin yol açtığı yıkımlar Kocaeli, Yalova, Bolu, Düzce illeri başta olmak üzere İstanbul, Bursa, Tekirdağ, Eskişehir, Zonguldak illerinde de çok büyük ölçüde can kaybına ve yapı hasarlarına neden oldu. Ayrıca, yapılarda meydana gelen yangın ve kimyasal madde sızıntıları nedeniyle insanlar zehirlendi, bir çevre felaketi ortaya çıktı.

Sadece Adapazarı ve Yalova’da ortaya çıkan yıkımın ulaştığı boyut son 35 yılda ülkemizde yaşanan depremlerin her birinin birkaç katına çıkmıştır. Büyük yıkımın merkezi olan GÖLCÜK’te ise 1939 Erzincan Depremi ile kıyaslayabileceğimiz bir yıkım yaşanmıştır.

Kentleşmenin ve sanayileşmenin çok yoğun olduğu; ticaret, eğitim ve sağlık yapıları ile birlikte altyapının gelişmiş olduğu, sanayide yaratılan katma değerin oldukça yüksek olduğu bu bölgenin birinci derece tehlikeli deprem kuşağında olduğu biliniyordu.

Deprem, Türkiye nüfusunun 1/3’nün yaşadığı bir bölgede etkisini göstermiş, on beşten fazla il ve ilçe merkezinde önemli ölçüde hasara neden olmuştur. Bu depremler önemli ölçüde can ve mal kayıpları ortaya çıkarmakla kalmamış bizlere çok daha büyük bir tehlikenin henüz yaşanmadığını da hatırlatmıştır. Bu tehlike Marmara Denizinin içinde olacak bir depremdir ve İstanbul’u ve çevre illeri büyük ölçüde etkileyecektir. Bu nedenle İstanbul Depremi üzerinde bilim insanları çeşitli çalışmalar yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Yaşanacak olan İstanbul Depremini ve ülkemizin diğer yerlerinde yaşanacak olan depremleri afet yönetimi açısından inceleyerek gerekli önlemlerin alınması gerektiğini de ortaya koydular. Biz de İnşaat Mühendisleri Odası olarak genelde deprem zararlarını azaltmak, özel olarak da İstanbul Depreminin ortaya çıkaracağı kayıplara ilişkin birçok çalışma yaptık.

17 ağustos izmir.jpg1Daha önce de ülkemiz büyük depremlere tanık olmasına rağmen 1999 depremleri, ülke için önemli bir dönüm noktası olarak düşünüldü. 17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli deprem bir MİLAT olarak kabul edildi.

Yapı üretim sürecindeki eksiklikler, mevcut yapıların durumu ve ülkemizin kentleşme ile ilgili politikaları, afete hazırlık konusu ve ilgili mevzuatlar olmak üzere geniş bir yelpazede ortaya çıkan yetersizlikler ve hatalar gözler önüne serildi. Ne yazık ki 1999 depremlerinin ortaya çıkardığı ağır bedellerden yeterli ölçüde ders çıkarılmaması, 2011 Yılında yaşamış olduğumuz Van depreminin acı yüzüyle bir kez daha anlaşıldı.

Konunun tüm ilgili tarafları, Van Depremi nedeniyle ülkemizin deprem gerçeğini bir kez daha hatırladılar. Ülkemizin en yıkıcı fay hattı olan “Kuzey Anadolu Fay Hattı” başta olmak üzere farklı bölgelerimizin deprem tehlikesi altında olduğu Van Depremi ile bir kez daha gözler önüne serildi.

Ülke topraklarının yüzde 66’sı 1. ve 2. derecede deprem bölgesinde yer almaktadır. Ülke nüfusunun yüzde 70’i ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır. Türkiye çok sık deprem yaşayan ve bu depremlerde can ve mal kayıpları olan bir deprem ülkesidir.

Elbette, deprem bir doğa olayıdır. Bir doğa olayının afete dönüşmesi insan kaynaklı eksiklikler ve hatalar zincirinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde 6 ve üzeri büyüklükteki her deprem önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden oluyor. Sorun bir doğa olayı olan depremin kendisinde değil, depreme dayanıklı yapı üretilmemiş olmasında yatmaktadır. Gerekli önlemleri almamaktan ya da denetimsizlikten kaynaklanan olumsuzlukları “kader” olarak değerlendirmemek gerekir. Bunun yerine mühendislik bilimine uygun hareket edilmeli, deprem büyüklükleri dikkate alınarak yapı üretim yerleri ve yapı üretim süreci bilime ve bilgiye dayalı olarak yönetilmelidir.

Mühendislik bilimi, yöneticilerin ve siyasi sorumluların doğa olaylarını doğru bir biçimde ele almalarıyla, deprem bir afet olmaktan, masum insanların can ve mal güvenliği tehlike altında olmaktan çıkarılır. Doğa olaylarının doğal afet halini almasına neden olan ihmaller, hatalar ve eksiklikler zincirinin kırılması, akla ve bilime dayalı bir yol izlenmesiyle mümkün olabilir.

Afet, bir olayın kendisi değil insan veya doğa kaynaklı olayların ortaya çıkarmış olduğu bir sonuç olarak bilinmektedir. Doğa olaylarını başta deprem olmak üzere afete dönüştürenler yöneticilerdir, yöneticilerin hatalarına göz yuman insanlardır.

Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, planlı bir üretim ekonomisi yerine ranta ve spekülasyona dayalı bir ekonomiyi egemen kılan bir anlayışın sonucu olarak kentlerimiz; sağlıksız, deprem güvenliği olmayan kaçak ve mühendislik hizmeti almayan bir yapı stoku ile karşı karşıya kalmıştır.

Yapı Stokumuzun Durumu

17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Deprem, yapı stokunun %6’sının yerle bir olduğunu, %7’sinin ağır hasar aldığını, %12’sinin de orta ölçekte hasar aldığını ortaya koymuştur. Açıkçası depremden önemli ölçüde etkilenen Yalova, Adapazarı ve Kocaeli’nde bulunan yapı stokunun %25’i oturulamaz hale gelmiştir. Okullar, işyerleri, endüstri tesisleri, köprüler, hastaneler, diğer kamu yapıları ve konut nitelikli yapılar önemli ölçüde hasar alarak can ve mal kayıplarına neden olmuştur.

Gerek 17 Ağustos Depreminin ortaya çıkardığı gerçekler gerekse diğer depremlerde karşılaştığımız durumlar yapı stokumuzun büyük ölçüde risk taşıdığını, yani deprem güvenliklerinin olmadığını, açıklıkla ortaya koymuştur.

Deprem, diğer doğa olaylarından farklı olarak çok sayıda yerleşim yerlerini etkilemekte ve daha büyük hasarlara neden olmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde topraklarımız büyük ölçüde depremlerden etkilenmiştir. Çoğunlukla kırsal alanları etkileyen depremlerin yaşandığı ülkemizde, ilk kez 1999 Doğu Marmara depremleri yoğun yerleşim alanlarının bulunduğu metropol alanları önemli ölçüde etkilemiştir.

Deprem sonrası ortaya çıkan zararları azaltmak için sadece yara sarma anlayışı ile hareket etmek sorunun ana kaynağını ortadan kaldırmıyor. Sorunu sorun olmaktan çıkaracak olan deprem yaşanmadan önce alınacak önlemlerde saklıdır. Deprem öncesi alınacak önlemler deprem riskinin azaltılacağını ortaya koyuyor.

1999 Marmara Depremi sonrası geçici ve kalıcı konut uygulamalarına yönelik olarak yapılan çalışmalar diğer yapılarla birlikte konutun insan için özel anlam taşıyan bir yapı olduğunu ortaya koymuştur. Konutu; insanın fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak daha üst seviyede ihtiyaçlarını karşılayan özellikleriyle birlikte ele almak gerekiyor. Konut yapmak sadece bina yapmak değil, binadan da önemli olan yaşamı biçimlendirmektir.

Deprem Gerçeği İle Yüzleşelim

Bugüne kadar ülkemizin deprem gerçeğinin bilinmesine yönelik birçok çalışma yapılmıştır. İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeği ile ilgili hazırlamış olduğumuz raporu TBMM Deprem İnceleme ve Araştırma Komisyonuna kapsamlı bir sunumla anlattık. Bu raporla yapı denetimi ve mühendislik eğitiminin eksikliğine plan kavramı ve kentsel planlamanın nasıl olması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca mesleki etik ve mesleki yeterlilik üzerinde durularak yetkin mühendislik konusuna da dikkat çekilmiştir.

17 Ağustos 1999 Depreminden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve BOĞAZİÇİ Üniversitesine, “İstanbul Deprem Master Planı” adı altında oldukça kapsamlı bir çalışma yaptırmıştır. 2004 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, “1.Deprem Şurası” adı altında ülkemizin bilim ve bilgi insanlarını bir araya getirerek önemli bir çalışma yaptırmıştır. Yine Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 2009 yılında çok sayıda bilim insanı ve uzmanın katıldığı “Kentleşme Şurası”nı toplamış, çok değerli raporların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Odamız da bu çalışmalara katılarak bilgi ve deneyimini tüm katılımcılarla paylaşmış, depreme ve deprem zararlarının azaltılmasına ilişkin çok sayıda panel, sempozyum ve konferans düzenlemiştir. Yapılan bu çalışmaların ortaya çıkarmış olduğu gerçekleri sıralarsak:

-Mevcut yapı stokunun deprem güvenliği yoktur. Bu yapıların güçlendirilmesi gerekir.

-Onarım ve güçlendirme çalışmaları rasyonel değilse yıkılıp yeniden yapılmaları gerekir.

-Yeni yapılan yapıların yeterli ölçüde mühendislik hizmeti alması ve denetlenmesi gerekir.

-Mal sahibi adına kendisini denetleyecek olan yapı denetim kuruluşunu müteahhitler belirlemektedir. Bu sistemin değişmesi gerekir.

-Yapı denetim ücreti son derece yetersizdir.

-Denetim sürecinde bulunan meslek insanlarının mesleki yeterlilikleri, meslek odası tarafından belgelenmemektedir.

-Meslek odaları yapı üretim sürecinin dışına itilmiştir.

-Yetkin mühendislik yasası tüm uğraşılara rağmen çıkarılmamıştır.

-1938 yılında çıkarılan, sadece diploma almaya bağlı olarak hizmet üretilmesini sağlayan  “Mühendislik Mimarlık Hakkında Yasa” değiştirilmemiştir.

-Kentleşme süreci ile ilgili olarak ya sağlıklı planlar üretilmemiş ya da üretilmiş olsalar bile uygulama dışı bırakılmıştır.

Ne yazık ki yapılmış olan bu çalışma ve ortaya çıkarılan raporlarda bulunan değerli bilgiler dikkate alınmamış ve bu çalışmaların yapılmasına öncülük eden kadrolar da ilgili bakanlıklardan ve yerel yönetimlerden tasfiye edilmişlerdir.

Deprem ve Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşümün sosyal boyutu, kentsel boyutu, finansal boyutu, yasal boyutu, yıkım ve geri dönüşüm boyutu son derece önemli konulardır. Kent yaşamına sadece mekânsal ölçekte bakmamak gerekir.

2009 yılında gerçekleştirilen Kentleşme Şurası’nda, kentsel dönüşüm konusu şu şekilde açıklanmıştır: ”fiziksel mekanın dönüşümünün yanında sosyal adalet ve sosyal gelişim, sosyal bütünleşme; tarihi ve kültürel mirasın korunmasıyla birlikte zarar azaltma, risk yönetimi çerçevesinde kapsamlı ve bütünleşik bir planlama yaklaşımıyla, konu ele alınmalıdır.”

Oysa bugün kentsel dönüşüm YIK-YAP anlayışıyla bir müteahhit anlayışı ile ele alınmakta ve rantı yüksek olan yerlerde yapılmaktadır. Kentsel dönüşüm bütünlüklü bir planlamanın sonucu olarak değil, kent planlamasının kendisi olarak ele alınmaktadır. Ayrıca konuyu daha ilgi çekici kılabilmek için “deprem odaklı kentsel dönüşüm” adıyla sunulmaktadır.

Türkiye ekonomisi inşaata dayalı olarak yürütülmeye çalışıldığı için kamuya ait arsa ve arazilerin yapılaşmış olması yeni arsa ve arazilere duyulan ihtiyacı gündeme getirmiştir. Bu bağlamda “6306 sayılı Afet Riski Altında Bulunan Alanların Dönüştürülmesi Yasası” çıkarılmıştır.

Oysa bu uygulamalara ve yeni yapıların üretilmiş olmasına rağmen, 17 Ağustos 1999 yılında var olan yapılar bugün de varlıklarını sürdürüyorlar. Bu yapıların güçlendirilmesi gerekir.

Bugün özellikle rantı yüksek olan yerlerde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarıyla yıkılmaması gereken yapılar yıkılmaktadır. Daire alanları küçülmekte, daire sayısı artmakta, bu bağlamda nüfus oranı da %30 mertebesinde artmaktadır. Kentin fiziksel eşiklerinin aşılmış olmasının yanında demografik yapı da bozulmaktadır. Aynı alt yapının, aynı yolların olduğu yerlerde artan daire sayısı nüfusu artırmakta, nüfus artışı da otomobil sayısında artışlara neden olmaktadır. Özellikle İstanbul gibi metropol kentlerde sürdürülemez bir durumla karşı karşıyayız.

Sonuç olarak

17 Ağustos Depreminin üzerinden 17 yıl geçmiş olmasına rağmen İstanbul başta olmak üzere, kentlerimiz depreme hazır değil.

Odamız, bugüne kadar mühendislik eğitiminden yapı üretim sürecine kadar geniş bir yelpazede görüş ve önerilerini defalarca kamuoyuyla, ilgili idari ve siyasi birimlerle paylaşmıştır. Odamız tarafından bu konuya ilişkin çeşitli raporlar hazırlanmış, ilgili bakanlıkların düzenlediği bilimsel içerikli etkinliklere katılarak değerlendirmelerde bulunulmuş, deprem ve ilgili konularda çok sayıda bilimsel-mesleki etkinlikler, meslek içi eğitimler düzenlenmiş, depremin unutulmaması ve depreme yönelik duyarlılığın artırılması amacıyla kitlesel eylemler, yürüyüşler organize edilmiştir.

Ancak son yıllarda iktidarın mesleğimizi ilgilendiren konularda yaptığı değişikliklerle; meslek odalarının üyelerini denetlemesi, sicillerini tutması, mesleki faaliyetlerini kayıt altına alması engellenmiş, meslek odalarının üyeleriyle olan ilişkileri zayıflatılmıştır. “İmzacılık” ve sahte mühendisler mesleğimizin güvenirliğini aşağılara çekmiştir. Bu durum haksız bir rekabeti gündeme getirdiği için mühendislik hizmetlerinde kalite düşmüştür. Mevzuat ve uygulamaya ilişkin yapılan değişiklikler,  yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkum etmiştir.

İnşaat Mühendisleri Odası, yapı üretim süreci tüm eksiklerinden arındırılıncaya kadar, yapı stoku iyileştirilinceye, güvenli ve sağlıklı yapı üretilinceye ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiş tek bir yapı kalmayıncaya kadar çalışmalarını sürdürecektir.

İnşaat Mühendisleri Odası depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürmektedir. Güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar da depremi unutmamaya ve unutturmamaya çaba gösterecektir.

17 ağustos izmirTMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu

Unutulmamalıdır ki Afeti en aza indirgemenin yolu toplumumuzu afete hazırlıklı hale getirmekle mümkündür. Gelişmiş ülkelerde bu ilköğretim seviyesinde başlayıp yaşam boyunca devam etmektedir.

Ülkemizde 1999 Marmara Depreminden sonra bu konuda olumlu çalışmalar yürütülmüştür. Özellikle İzmir ilimizde depreme yönelik gerek Valiliğin gerekse Büyükşehir Belediyesinin öncülüğünde  İnşaat Mühendisleri Odası ile birlikte kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. 1999 yılında tamamlanan Radius Projesi , 2009 yılında yapılan Afet Sempozyumu ve 2012 yılında iki ilçede yapılan Yapı Stoğu Envanter Çalışması bunlara birer örnektir. Bu projeler, şehrimizi yöneten idarecilerimize yol göstermiştir.

Depreme Hazırlık deprem bilincini geliştirme, afetzede ilk toplanma alanlarının ve çadırkentlerin belirlenmesi ve bu yerlerin broşürlerinin halkın bilgisine sunulması konusunda   İzmir Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi tarafından oluşturulan danışma kurulu  olumlu çalışmalar yürütmüştür. Ancak 2012 yılından beri bu kurulun çalışmalarına ara verilmiştir.

Valilik, üniversite, belediye ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bu topluluğun bilgi birikimlerinden faydalanılması ve sorunların tartışıldığı toplantıların en az ayda bir olarak düzenlenmesinin fayda sağlayacağını düşünüyoruz.

 

Gürkan Erdoğan

İnşaat Mühendisleri Odası

İzmir Şube Başkanı

İpek, Baharat Ve Petrol İle 30’dan 2000’e

sss                Siz devam ededurun yok Kürt Sorunu’ydu, yok anadilde konuşma yasağıydı yada bölgenin demokratikleşmesi tartışmalarına; eloğlu 2 yüzyıllık kara servet petrolün peşinde bloklararası kuşak çatışmasını oynuyor.

Hz. İsa’nın doğumu sayılan 0’ı esas alırsak yani iki büyük din olan Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasındaki 2 bin yıllık mücadelenin tarihine bakarsak aslında ana sebebin ekonomik egemenlik olduğunu görebiliriz. Ticarî yollar ve hakimiyet mücadelesi..

Milât’tan Coğrafî Keşifler’e kadarki 14-15 asırlık zaman İpek’in en önemli ticarî meta olduğu ve İpek Yolu güzergâhının da hükümranlık mücadelesine temel teşkil ettiği bir biçimde gelişti.

Asya’nın doğusundan Avrupa’nın güneyine kadarki alan Roma, Hun, Kuşhan, Han/Çin, Bizans, Göktürk, Sasanî, Emevî, Hazar, Abbasî, Uygur, Tang, Gazneli, Karahanlı, Harzemşah, Selçuklu, Cengiz, Kubilay, İlhanlı, Altınordu ve Osmanlı gibi büyük devletlerin yeşerdiği alandı.

15.yy’dan itibaren Coğrafî Keşifler’le yeni ticarî yolların bulunması dünyanın bütün dengelerini değiştirdi. Osmanlı, Babür, Rus, Ming, Mançu gibi büyük devletler bir anda Portekiz, İspanya, Hollanda, İngiltere, Fransa gibi devletlerin arkasında kaldılar. Güney Asya’dan Batı Avrupa’ya kadarki Baharat Yolları ve bilinen-bilinmeyen kıtalar onlardan soruluyordu.

4 asır sonra yine durum değişti; bu kez petrol keşfedildi ve bütün kartlar bu yeni duruma göre yeniden karıldı. Ticarî yollara hâkim olma için devletlararası mücadelenin yerini Ortadoğu Petrolleri ve 7 Dev Petrol Şirketi aldı. Artık daha farklı bir safhaya geçmiştik; devletlerin varlığına ve yokluğuna çokuluslu dev şirketler karar veriyordu.

20.yy başında yani 1900’lerde dünyada 30 kadar devlet var iken yüzyıl bitiminde yani 1990’larda dünyadaki devlet sayısı 200’e yaklaştı. 21.yy başında yani 2000’li yıllarda 200’ün üzerine çıkan devlet sayısı yüzyılın sonunda, örneğin 2090’larda 2.000 adedi bulur mu? Konunun özü budur.

Büyük Ortadoğu Projesi ve 22 İslam Ülkesinden yeni devletlerin çıkarılması olayı bu işin bir alt aşamasıdır. Yani siz demokrasi çığlıklarıyla Kaddafî’yi veya Esad’ı indirmeye çalışırken aslında televizyon kumandası gibi düğmeyle hareket eden insanlar derekesine düşmüş oluyorsunuz. Sizi kimin, ne şekilde ve nereye kadar yöneteceğine kumandayı elinde tutan zatlar karar veriyor.

Hızla Ortaçağ’a doğru kayıyoruz. Feodalite yani derebeylikler ve ağalıklar hortluyor. Hızla kanunsuzluk kanun olma yolunda.. Güvensizlik, milyonların göç hareketleri, günlük kan ve ölüm bilançoları bu gidişi herkesin korunaklı şehirlerde kendi kanunlarıyla yaşamasına kadar götürebilir. Yani aparatçık gibi binlerce devletçik..

Siz devam ededurun yok partiydi – seçimdi, yok terördü yada Kuzey Irak – Kuzey Suriye teranelerine; aktör müsünüz, figüran mı? İşte bütün mesele bu!

Esad’a kızan, İran’a kızan, Türkiye’ye kızan, İsrail’e kızan neden Süper Güçlere kızmaz veya Küresel Şirketlerin gücünü görmez. Amerika’ya, Rusya’ya yada AB ülkelerine kısmen kızanlar da sadece partner / işbirlikçi seçiminden dolayı kızarlar. Ölenlerin sadece sayı olduğu kanıksandığında ülkeler de sayıdan başka anlam ifade etmezler.

Attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değsin. Allah en başta akıl versin.

(Bu makalenin yazılmasında Prof. Anıl Çeçen ve Nihat Gürer’in fikirlerinden de faydalanılmıştır.)

Ruslar Şifayı Kocaeli’de Bulacak

4114Akmis Şirketler Grubu tarafından kurulan Healtpath Sağlık Turizmi şirketi Genel Müdürü Bülent Gök, Rusya’da bir dizi temaslarda bulundu.

Sağlık turizminde büyük bir atılım gerçekleştiren Türkiye, Rusların ilgisini çekmeye başladı. İsrail, Almanya ve İngiltere gibi ülkeleri daha fazla tercih eden Rus hastalar, Türkiye’nin sağlık turizmi atılımından dolayı Türkiye’yi de tercih etmeye başladı. Healtpath Sağlık Turizmi Genel Müdürü Bülent Gök, Rusya ‘da sağlık turizmi görüşmeleri gerçekleştirdi. Bülent Gök, Moskova’da Kvadra Tour Yönetim Kurulu Başkanı Stella Dudareviç, SMK Audit Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Surol ve Yönetim Kurulu Üyeleri ve Derya Tour Yönetim Kurulu Başkanı Sadık Boyraz ile görülme gerçekleştirdi. Rusya’nın başkenti Moskova’da gerçekleştirilen görüşmelerde, Türkiye burada faaliyet gösteren acentelere anlatıldı, Rusların hangi hastalıklarda tedavi edilmek istedikleri araştırıldı. Türkler ve Ruslar tarafından kurulan acenteler ile yapılan görüşmelerden iyi sonuçlar alınırken, Healtpath Sağlık Turizmi şirketi Rusya’ya yüzünü dönerek sağlık turizmi hedefini büyüttü.

RUSLARUCUZ SAĞLIK HİZMETLERİ

Rusların hemen hemen tümünün ekonomik sağlık hizmeti almak istediği yapılan görüşmelerde Bülent Gök’e aktarıldı. Bülent Gök ise görüştüğü yetkililere Türkiye’nin sağlıkta dünyanın en ucuz ülkelerinden biri olduğunu savunarak, “Türkiye, Rus halkı tarafından sık sık ziyaret edilen bir ülke. Türkiye’de tatil yapmak isteyen Ruslar, aynı zamanda sağlık hizmetlerinden faydalanabilir. Şirketimiz de bu anlamda altyapısını tamamlamıştır. Başta Kocaeli’de olmak üzere Ruslar, ekonomik sağlık hizmetlerinden faydalanabilir. Marmara bölgesinde Ruslar için sağlık hizmetlerine aracı olacağız” ifadelerinde bulundu.

RUSLAR1RUSLAR EN ÇOK ONKOLOJİ VE DERMATOLOJİ

HİZMETİ İSTİYOR

Rusya temasları sırasında görüşmeleri değerlendiren Gök, “Rus halkının sağlık anlamında yaşadıkları sorunları araştırdık. Türkiye’yi tercih etmeleri için şirketimiz olarak gerekçelerimizi aktardık. Rusların daha çok Onkoloji, Dermatoloji, estetik ve Üroloji alanlarında hizmet istediklerini öğrendik. Biz başta Kocaeli’de hizmet veren bir kuruluşuz. Bu anlamda tüm hastanelerimizde bu alanlarda tedavi hizmetleri veriliyor. Ruslar yaptığımız anlaşmalar ile artık Kocaeli ve Türkiye’yi tercih edecek. Rusya’da faaliyet gösteren tüm acentelere gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ederim” dedi.