Etiket arşivi: Seyfettin

CUMA MUHTEREM BİR GÜNDÜR

CUMA MUHTEREM BİR GÜNDÜR

seyfettin karamızrakDoğal olarak her dinin makbul ve değerli gördüğü bir gün vardır. Bilindiği üzere; Cuma günü Müslümanların, Cumartesi Yahudilerin, Pazar’da Hristiyanların kutsal günüdür.

Müslümanlar, diğer din mensuplarının kutsal saydığı değerlere hiç bir zaman hakaret etmemişlerdir, etmezler de. Fakat özellikle Hristiyan Batı dünyası, İslam dininin kutsal değerlerini hazmedememektedir.

Gerek açıktan, gerekse sinsice, Müslümanlara hakaret etmekten, iftira atmaktan geri durmamaktadırlar. Bunların dini acaba, “nefreti ve hakaret etmeyi mi” öğütlemektedir kendilerine?

Kasıtlı olarak siyah böceklere, “Kara Fatma” diyerek, insanların zihninde Peygamber Efendimizin kızı Hazreti Fatıma’nın siyah sanılması iftirasını zihinlere kazımaya çalışıyorlar. Ne yazı ki bu söylem , ülkemizde de bilinmeden kullanılmaktadır.

Muhterem ve değerli isimleri, ayakkabıların altına marka olarak yazarak, yere basılmasını sağlamaktadırlar. Şuursuz birçok Müslüman da bu oyunlara alet olmaktadır.

Seccadelere, “Kabe-i Şerifin, camilerin” resimleri basılarak,  bizzat Müslümanlara pazarlanmaktadır. Her evde duvara asılarak saygı gösterilmesi gereken bu seccadeler, ne yazık ki bizzat şuursuz Müslümanlar tarafından satın alınarak yerlere serilmekte, Kabe-i Şerif ayaklar altına alınmaktadır.

Şimdi de yeni bir oyun tezgâhlanarak, “indirim kampanyası bahanesiyle” Müslümanlar için haftanın en mukaddes günü olan Cuma, gözlerden düşürülmeye, karalanmaya çalışılmaktadır.

Yurdumuzda da birçok ünlü firma, bilmeyerek, ya da “bilerek” maalesef bu oyunun parçası olmuştur.

Bu kirli ve sinsi oyunda asıl hedef Türkiye’dir. Fakat bilim ve sanat çevresi, AVM yetkilileri, STK ve her kesimden, duyarlı, bilinçli isimler bu kirli oyunu protesto ederek, anında tepkilerini ortaya koymuşlardır.

Bu sloganı tespit edenler, Cumartesi ya da Pazar’ı neden tercih etmediler acaba? Çünkü Cuma’yı seçmekle, bir taşla iki kuş vurmak istediler:

1- Hristiyanlardan ya da Yahudilerden gelebilecek çok şiddetli tepki ve yaptırımlardan korktular.

2-Müslümanlara hakaret etmek, inançlarına ve karakterlerine daha uygun düşmekte.

Thanks giving (şükran günü), baby shower (bebek hediye partisi) yapanlar,  “black   ….”  hamlesiyle, umdukları ilgi ve itibarı bulamayarak, tam tersine protesto gördüler. Tabiri caizse bu kez fena çuvalladılar.

Umarım bundan böyle yoğurdu üfleyerek yerler…

Sevgiyle kalın…

 

ABD’Yİ NASIL BİLİRSİNİZ?

ABD’Yİ NASIL BİLİRSİNİZ?seyfettin karamızrak

 

 

 

  1. Arabistan’da gerçekleştirilen “yolsuzluk operasyonu” dalgasında ilk gün 11 prens ve 38 bakan gözaltına alındı. Daha sonra başka isimler de ilave edildi. Operasyon, derin darbe olarak değerlendirilmektedir.

Saray darbesinin hemen ardından, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kral Selman’ı arayarak destek vermesi çok düşündürücüdür.

Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner,  darbeden bir hafta önce Riyad’a gizli bir ziyaret gerçekleştirmişlerdi.

Bu gerçekler, S. Arabistan’ da ki saray darbesinin, ABD’nin isteği doğrultusunda ve ABD destekli yapıldığını göstermektedir.

Darbenin arkasındaki gerçeklere gelince:

– Kral Salman, Amerika’nın desteği ile tahta geçmek için önündeki engelleri tamamen kaldırmıştır.

– ABD, Salman’ın tahta geçmesi ile birlikte Suudi Arabistan’a 20 milyar Dolarlık yeni savunma sistemleri satmaya hazırlanmaktadır.

– Krallık teamüllerine aykırı yöntemle veliaht olarak atanan Muhammed Bin Selman’ın; ülkenin üst düzey isimlerini, 11 prensi, Türkiye’ye yakın isimleri ülkenin ekonomi ve medya alanında etkin isimlerini gözaltına alması dikkat çekicidir.

– S. Arabistan merkezli değişimin, domino etkisi yaparak tüm bölgeyi etkileyeceği yorumları yapılmaktadır.

-ABD, bölgedeki İran tehlikesine karşı Suudilere daha fazla silah ve savunma sitemi satacak, istediklerini daha rahatlıkla yaptırabilecektir.

 

ABD, hiç bir zaman Türkiye’nin dostu olmamıştır. Özellikle de son yıllarda Türkiye’nin aleyhine gelişen her olayda ABD’nin parmağı vardır.

ABD, Türkiye’ye düşman olan her oluşumun yanındadır. PKK’nın diğer bir adı olan PYD’ yi alenen destekleyerek her türlü silahı veren ABD’dir.

ABD, dolaylı olarak da Türkiye’nin menfaatlerini engellemektedir. Katar’a uygulanan ambargo kararının altında Türkiye düşmanlığı vardır. Katar’ın işgal edilmesi oyununu Türkiye bozmuştur.

 

ABD, Katar’ın dışındaki S. Arabistan-Mısır ve Körfez ülkelerini “İsrail’in güvenliği için” İran ile savaşa sokmaya çalışmaktadır.

 

  1. Arabistan’da ki saray darbesinin ardında ABD’nin başka menfaatleri de bulunmaktadır: “İslamiyet’i “ılımlı İslam” altında sulandırmak, İran’ı güçsüzleştirerek saf dışı etmek, Türkiye’nin Orta Doğu’daki nüfuz gücünü kırmak. S. Arabistan’ı birbirine düşürerek parçalayıp bölmek.” İlk akla gelenlerdir.

Suriye’nin Irak’ın, Mısır’ın ve S. Arabistan’ın parçalanması, ABD’nin birinci hedefidir. ABD, Orta Doğu’nun petrollerini ele geçirmeyi ve İsrail’in geleceğini planlamaktadır.

İlk hedefte S. Arabistan petrol şirketi Aramco’ nun Yahudi ağırlıklı ABD sermayesi tarafından ele geçirilmesi var.

  1. Arabistan-İran savaşı, S. Arabistan’ın bölünmesi demektir. İslam dendiğinde akla, “Sünnilik” gelir. “Ilımlı İslam” ın Ehli Sünnet ile bir bağı yoktur. ABD ve İsrail’e hizmet etmenin diğer adıdır “ılımlı İslam”.

ABD, bir taşla birkaç kuş vurmanın peşindedir. Orta Doğu, dünyadaki sürpriz gelişmelerin en yoğun yaşandığı bir bölge durumundadır artık. Bekleyip göreceğiz.

Sevgiyle kalın…

 

 

 

 

Sevgiyle kalın…

 

 

 

KÖTÜLER İYİ İŞ YAPMAZ

KÖTÜLER İYİ İŞ YAPMAZ

 

seyfettin karamızrakBarzani bütün şartları kendi lehine hazırlayarak hayatının kumarını oynadı. Fakat hesaba katamadığı gerçekleri göremedi ve kaybetti. Kendiyle birlikte, halkı adına bütün birikimlerini de kaybetti. 1 Kasım 2017’de devlet başkanlığından ayrıldı.

 

Çünkü dost olarak güvendiği ABD ve İsrail, gerçekte en büyük hasmıydı. Bunlar Barzani’ye bağımsız Kürt devletini kurdurduktan sonra, alaşağı ederek, PYD’ ye teslim edeceklerdi. Barzani referandumla, esasında PKK’nın ekmeğine yağ sürmüştür.

 

Türkiye’nin ve İran’ın karşı çıkmaları, Barzani’nin devlet kurma hayallerini suya düşürdü. Irak’ın müdahalesi ile de saltanatı dağıldı.

 

Böylece ABD’nin ve İsrail’in kirli palanları da tutmadı. Kerkük’ten Peşmerge ve sonradan yerleştirilmiş Kürtler tamamen geri çekildiler.

 

Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, gayrimeşru işgal ettiği yüzde kırk araziyi de kaybetti. Gümrük kapıları Bağdat hükûmetinin hâkimiyetine geçmek üzeredir. Kuzey Irak’ta var olan bir nebze huzur da kaybolmuştur.

 

Barzani’nin çöküşü ABD’nin ve İsrail’in çöküşüdür. Şu anda Orta Doğu’da, ABD liderliğinde; Atlantik İttifakı ile Türkiye-İran-Irak-Suriye’nin yer aldığı Batı Asya İttifakı arasında, adı konmamış bir savaş sürmektedir. ABD’nin taş örenleri ise; PYD, PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleridir.

 

Türkiye’nin güneyinde, İran sınırından Akdeniz’e kadar uzanan PKK koridorunun, Akdeniz’e ulaşmasını ve devlet kurmasını önleyen Türkiye’dir. Bu yüzden dış güçler, Türkiye’yi; FETÖ, PKK, DEAŞ gibi  örgütlerle yıpratmaya, devre dışı bırakmaya çalışmaktadır.

 

DEAŞ, PKK ve PYD  ABD’nin emrindedir. PYD teröristlerine, PKK’lılara maaş ve yüklü miktarda silah vermektedir.

 

ABD liderliğinde Atlantik İttifakında huzursuzluk başlamıştır. Trump’ın İran ile yapılan nükleer antlaşmasını iptal isteği, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından ret edilmiştir.

 

ABD, çirkin oyunları, kirli planları yüzünden otoritesini, prestijini, güvenirliğini ve sevgisini hızla kaybetmektedir. İsrail’in dışındaki tüm devletler ABD’den nefret etmektedir.

 

Yapılan araştırmalarda, bir miktar entelektüelin dışında, Türk halkı da hızla ABD’den soğumaktadır.

Sevgiyle kalın…

 

SON TANGO

SON TANGO

 

seyfettin karamızrakBarzani’nin akılsız bağımsızlık referandumundan sonra defterinin dürüleceğini, miadının dolduğunu söylemiştik.

 

Nitekim beklenen oldu, Barzani istifasını verdi, zaten vermese de işi bitmişti. Kovulanın, “sen kovmadın, ben istifa ettim demesine benzedi gidişi.

 

Barzani, kendisini maşa olarak kullanan ABD ve İsrail’in yemi olmuştur. Türklere ihanet edenler hep hüsrana uğramışlardır. Osmanlıyı arkadan hançerleyen Arap Şeyhlerinin hiçbiri, Batının vaat ettiği ülkeye ve koltuğa sahip olamadılar.

 

Bu nankörler, sadece Osmanlı Devletinin parçalanmasını sağlamışlardır. Kendilerine de pişmanlıkları ile vicdan azabı kalmıştır. Sonra da bir “hiç” olup, tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

 

Türkiye Cumhuriyeti döneminde de, Türkiye’nin destekleyerek elinden tuttuğu birçok Ortadoğu lideri, hep vefasızlık göstermiştir. Barzani de bunlardan biridir.

 

Türkiye’nin dostça tavsiyeleri Barzani’ye ağır gelmiş, kibrinin yüzünden dinlememiştir. Düşmanlarının, gururunu okşayan tatlı yalanlarına uymak hoşuna gitmiştir.

 

Barzani, CIA ve  MOSSAD’la gizli toplantılar yapmış, PKK ve PYD ile gizli ittifaklar kurmuştur. Kerkük’te adil ve kalıcı bir düzen sağlayacağına, Türkmenleri zulüm ve işkencelerle vatanlarından kaçırtarak, Kerkük’ü, kuracağı devletin başkenti yapmayı planlamıştır.

 

Fakat kazdığı felaket kuyusuna düştü. Kendisine güvenen ve inanan halkını da hayal kırıklıklarına uğrattı. Barzani’nin şu ana kadarki tüm kazanımları, kendisiyle birlikte ellerinden uçup gitmiştir.

 

Vefalı, akıllı deneyimli liderler, halkının refahını, mutluluğunu, geleceğini düşünür. Barzani, kaprisleri, hırsı ve kibri uğruna halkının geleceğini karartmıştır.

 

Barzani, referandum öncesi ve sonrasındaki mitinglerde İsrail bayrakları ile “İkinci İsrail’iz” sloganları atıyordu. Yandaşları da, Erbil’de İsrail bayrakları ile şov yaptılar.

 

Hayalperest mutlulukların, gerçek ve acı gözyaşları olur. Şimdi de bu şovmenler, Barzani’nin istifasından sonra “serap gördüklerini” anlayınca, etrafı kırıp dökmeye, öfke ve kinlerini kusmaya başladılar.

 

Barzani, babasının; “Türkiye’ye güven. Başın dertte olsa da olmasa da Türkiye’ye danışarak iş yap” vasiyetine aklını, gözlerini ve kulaklarını kapattı. Zaman içinde elde ettiği bir iki ufak siyasi başarısı başını döndürdü. ABD’nin ve İsrail’in kirli oyunlarına alet oldu.

 

ABD’nin en büyük gayesi, Irak ve Suriye’yi parçalayarak, bu topraklarda bir PKK devleti kurmaktır. Bu alçak planı Türkiye ve İran engellemektedir. O yüzden ABD, bu iki devletin arasını bozmak için, elinden gelen gayreti göstermektedir.

 

DEAŞ, PKK ve PYD, ABD’nin emrindedir.  PYD teröristlerine maaş ve yüklü miktarda silah vermektedir. PYD ile DEAŞ arasında gerçek bir düşmanlık ve savaş yoktur. İkisinin de hizmet ettikleri kaynak aynıdır. Rakka’da gösterilen Öcalan’ın posteri, PYD’nin PKK olduğunun daha somut bir kanıtıdır.

 

ABD, Fırat operasyonunda Türkiye’nin başarılı olamayacağını umuyor ve istiyordu. Fakat hüsrana uğradı. Astana’da; Türkiye, Rusya ve İran arasında yapılan ortaklık antlaşması ABD’nin planlarını suya düşürdü.

 

İdlib operasyonu ile; İran sınırından Akdeniz’e “PKK, PYD koridoru açılması projesi” de bu şekilde bozuldu.

 

Kaybetmeye alışık olmayan ABD, orta doğuda planladıklarını yapamamanın hırçınlığı ile yeni oyunlar peşinde olsa da işi oldukça zordur. Son gelişmeler önemli ve sürprizlerle doludur. Önümüzdeki günlerde neler olacağını birlikte izleyeceğiz.

 

Sevgiyle kalın…

 

 

BARZANİ’NİN HÜSRANI

BARZANİ’NİN HÜSRANI

 

seyfettin karamızrakBarzani’nin bağımsızlık referandumundan önce, CIA ve MOSSAD’la yapılan gizli toplantıda, kurulacak devletin başkenti Kerkük olarak kararlaştırılmıştı.

 

Musul Barzani’nin devletine katılacak, PKK, PYD ve Peşmerge birleşerek bu devletin ordusunu teşkil edecekti.

 

Fakat her ihanet eden nankörün başına gelen, “hüsrana uğrama” felaketi, hak ettiği için Barzani’nin de başına gelmiştir. İsrail ve ABD’ nin kazdırdığı fitne çukuruna kendisi düşmüştür.

 

Barzani, DEAŞ ile mücadele maskesi altında Kerkük’ü işgal etmişti. Irak ordusunun operasyonu öncesinde buraya  peşmerge birlikleri sevk etmiş ve savaşmaya niyetli olduğunu duyurmuştu.

 

Operasyon başladıktan sonra  kısa bir çatışma yaşanmış, ardından peşmerge savaşmayı bırakıp kaçmaya başlamıştır. Peşmerge komutanlığı, suçu Talabani ailesinin partisi KYB’nin üzerine yıkmıştır. KYB güçleri çekildiği için Kerkük’te savaşamadıklarını iddia ettiler. Peşmerge, KYB’yi ihanetle suçladı.

 

Kürt halkı, kaçan peşmergeye büyük tepki gösterirken Barzani’nin bağımsızlık hayalleri de yerle bir oldu.

 

Ali Ekber Velayeti; Kürtler’in Kerkük’te bozguna uğratılmasıyla, Barzani’nin bölge güvenliğine karşı komplosunun belinin kırıldığını ifade etti.

 

Velayeti; Barzani ve perde arkasında İsrail’in hedefinin Kerkük’ün petrol kuyularına el konulması olduğunu, ancak bu komplonun Irak hükümetinin otoritesiyle son bulduğunu ifade etti.

İsrail bayrağının Irak’ın Kürdistan bölgesinde dalgalanmasına dikkat çeken Velayeti, bunun Irak’ta Kürtlerin bağımsızlaşması halinde, İsrail’in İran ile sınır olacağı anlamına geldiğini belirtti.

 

Barzani, yanlış olan bağımsızlık referandumu ile siyasi iktidarını tamamen kaybetti. Barzani Kerkük’ten çekildiği gibi petrol kuyuları da merkezî hükûmetin eline geçti.

 

Barzani Aşireti ile Talabani aşiretini Türkiye barıştırmıştı. Şimdi yeniden çatışabilirler.  Barzani bu yanlış tutumuyla hem elindeki avantajları kaybetmiş hem de Kürtleri bölmüştür. Referandum Barzani için bir tuzaktı.

 

ABD ve İsrail, muhafazakâr Barzani yerine, PYD gibi bir örgüt ve lider istemektedir. Gafleti ve hırsı aklını örten Barzani. bu tuzağı göremedi. Rolünü tamamladığı için pabucu dama atılmıştır.

 

Toplayıcı,  birleştirici ve kaynaştırıcı bir siyasi irade ortaya koyamamış, 3 yılda kazandığı toprakları 48 saatte kaybetmiştir.

 

Türkiye’nin, Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur.  Her zora düştüklerinde onlara kapılarımızı ve gönüllerimizi açtık. Kürtler bizim kardeşlerimizdir ve bin yıllık beraberliğimiz var.

Irak, Baas rejimi ve sonraki rejimlerce Kürtlere yapılan ayrım, baskı ve zulümlere karşı uzun yıllar süren direniş ve isyanların sembolü Mesut Barzani, bu sefer içine düştüğü kirli oyunun girdabından kurtulamamış, kendisine ve halkına yazık etmiştir.

 

Keşke Türkiye’nin uyarılarını dinleseydi ve bağımsızlık referandumu yanlışından vazgeçebilseydi. Kerkük’ü ve Türkmen topraklarını işgal ederek zorla göç ettirmeye kalkışmasaydı.  Türkiye’nin iyiliklerine, desteğine ve her alanda yardımına ‘ahde vefa’ gösterebilseydi.

 

Fakat, fırsatçı ve beceriksiz politikaları ile kendi sonunu kendi hazırlamıştır.

 

Sevgiyle kalın…

 

 

DÜNYADAKİ HUZURSUZLUKLARIN SEBEBİ ABD’ DİR

 

 

seyfettin karamızrakSiyonizm’in dünyayı ele geçirmesi için, ABD, Yahudiler adına her yerde; savaşlar, iç karışıklıklar ve terör çıkarmaktadır. Dünyadaki acı ve gözyaşlarının müsebbibi ABD’dir.

ABD, fitne fesatla uğraşırken, kendi halkının refah ve mutluluğunu unutmuştur. Ülkede günbegün huzursuzluklar artmaktadır.

Virginia’da başlayan ırkçı bölünme ülke geneline sıçramıştır. Farklı görüşler çatışmaktadır. Huzursuzluklar çözülmez, hafife alınırsa, küçük şeylerden büyük olaylar çıkar. Nasıl ki, “ bir çivi bir nalın, bir nal, bir atın bir at bir birliğin…” felaketine sebep uluyorsa, bu küçük artçılar da, büyük depremlere sebep olarak ABD’ yi yıkılmaya kadar götürebilir.

ABD’de başlayan huzursuzlukların esas kaynağı, seçim kampanyalarında ve sonrasındaki ırkçı davranışlarıdır. Trump’ın New York’u ziyareti öncesi halk, “Trump’a hayır, faşizme hayır” protestosu ile gösteri yapmıştır.

Esasında başta Almanya olmak üzere, Avrupa’daki ırkçı başkaldırıların tamamı, Trump’tan cesaret almıştır. Trump’ın seçilmesinden sonra; ABD ile; Rusya, Çin ve Kuzey Kore arasında gerginlik yaşanmaya başlanmıştır.

ABD’nin, PYD-YPG örgütlerine aşırı silah yardımı sebebiyle Türkiye ile de arası gergindir. ABD Türkiye’ye, ilan edilmemiş postmodern savaş açmıştır.

ABD, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir savaşın tertibi içindedir. Türkiye, Fırat Kalkanı ile bazı bölgeleri ihya ederken, ABD imha etmektedir.

Türkiye’nin bölgesel güvenliğinden dolayı; Suriye, Irak, Katar ve Somali’de asker bulundurması, ABD ve AB’nin kirli emellerini engellediği için huzurlarını kaçırmaktadır.

ABD, Suriye’de bir terör devleti kurmak, Barzani üzerinden ülkeyi karıştırmak istemektedir. Orta Doğu’da son derece ahlaksız ve tehlikeli oyunlar peşindedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da çıkardığı fitneler yüzünden Akdeniz kan gölüne dönmüştür.

Aslında ABD, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu, en hızlı gelişen ülkelerin önünü kesmeye çalışmaktadır. O yüzden bu ülkelerde karışıklıklar ve terör çıkarmaktadır. Türkiye’de ki 15 Temmuz kalkışmasının sebebi budur ve baş aktörü NATO ile Pentagon’dur.

Yani ABD silahlı darbe yapan bir Gladyo’dur.

 

Sevgiyle kalın…

 

 

 

 

 

 

DUYARLI OLMAK ZORUNDAYIZ

DUYARLI OLMAK ZORUNDAYIZ

seyfettin karamızrakVatan sevgisi imandandır. Vatanını, Milletini Bayrağını sevmek de Türk Milletinin değerli bir ferdi olan herkesin görevidir.

Fakat çoğumuz bu sevgi ve fedakârlık hususunda eksiğiz. İnsanın duyguları çocukken daha katıksız, kavi ve yürekten oluyor san ki. Büyüdükçe içimizde bencillikler yeşermeye yüz tutuyor.

Öğretmenliğimden hatırlarım. Çocuklara çevre temizliği yaptırırken, birinci sınıf öğrencilerinin tamamı, güzelim önlüklerinin eteğine çöpleri toplayıp koyardı. Beşinci sınıf öğrencilerinin bazıları da çöpleri toplar gibi yaparak sadece eğilir kalkarlardı.

Günümüzde ise büyükler olarak, gençlere ve çocuklara örnek olacağımıza, onlar örnek davranışlarıyla, fedakârlıklarıyla ve hatta hayatlarını hiçe sayan kahramanlıklarıyla yetişkinleri şaşırtmakta, mahcup etmekte, hatta gözlerimizi yaşartarak yüreklerimize dokunmaktadırlar.

Bu kahramanlardan birisi Eren Bülbül’dür. Geçtiğimiz gün Trabzon’un Maçka ilçesinde, PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Eren Bülbül, bu kahramanlığı ile tüm Türkiye’yi ağlatmıştır.

15 yaşındaki Eren Bülbül, Vatanına kast eden PKK’lıların girdikleri evi güvenlik güçlerine gösterirken teröristler tarafından şehit edildi. Hayatının baharında, gencecik bedenini Vatanına armağan etti… Makamın Cennet olsun sevgili Eren…

Nemelazımcılığın, “bana dokunmayın da…”  mantığının kol gezdiği günümüzde, duyarlılıklarımızın olduğunu, olması gerektiğini bize hatırlatan yine çocuklarımızdır.

 

Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi Fatih Ortaokulu’nun bahçesindeki gönderde asılı olan Türk Bayrağı, 15 Ekim’de top oynayan bir grup çocuk tarafından indirilmiştir.

Okul bahçesinde oynayan 10-13 yaşları arasındaki 4 çocuk, yere atılan bayrağı gördüklerinde bu hakarete tahammül edemeyerek, şanlı Bayrağımızı yerden alarak tekrar yerine asmışlardır.

Okula yakın bir bölgede oturan Uğur Saraç adındaki çocuk, yaşananları şöyle anlatmıştır:

“Okul bahçesinde maç oynuyorduk. 5-6 kişilik bir çocuk grubu geldi. Yan taraftaki okulun bayrağını parçalayıp yırttılar. Bizim olduğumuz okulun bayrağını indirip yere sürtünce müdahale ettim. Çok zoruma gittiği için ağladım. Bayrağı ellerinden alıp daha sonra öptükten sonra 3 arkadaşımın yardımı ile direğe çıkıp astım. Kamera olduğunu bilmiyordum, görüntüleri izleyince kendimle gurur duydum. Bayrak sevgisi vatana olan sevgimden geliyor. Zaten bayrağı da vatan için astım. Yere düşen bayrağın öpülerek yerine asıldığını televizyonda görmüştüm.”

 

Buna benzer bir olay da, 31 Temmuz 2017 tarihinde gerçekleşmiştir. Fırtınada koparak yere düşen bayrağımızı gören bir çocuk, koşarak yerden alıp kaldırmıştır.

Reklam için haber kanallarını ayarlamadan, herhangi bir beklenti içinde olmadan; tanık oldukları üzücü bir duruma tahammül edemeyen mangal yürekli bu çocuklar, bizim hem göz nurumuz, hem de en büyük dersi veren öğretmenlerimiz olmuştur.

Eğitim, doğru davranışlarla örnek olmaktır. Biz büyükler ne yazık ki bu konuda çoktan sınıfta kalmışız. Doğruları çocuklarımıza sadece söyleriz, ancak kendimiz ne kadar yapmaktayız. Buna rağmen çocuklar bizden daha bilinçli ve doğruları uygulama hususunda “yukarıdaki örneklerde olduğu gibi” daha da kararlılar.

Vatan, bayrak, ezan vb. kutsal değerlerimiz için, gencecik çocuklarımız, askerlerimiz, polislerimiz şehit düşerken, bazıları; “ ye iç gül oyna…” felsefesi ile gününü gün etmeye çalışmaktadır. Kimsenin yaşam tarzına elbette ki karışılmamalı. Ancak ortak değerlerde duyarsızlıklar ve nemelazımcılıklar toplum vicdanını rencide eder ve kanatır.

Bodrum’da konser veren Emma Shapplin, coşkunun en had safhaya ulaştığı noktada, ezan okununca konserine ara vermiş. Bunun üzerine Shapplin’in gösterdiği hassasiyete bazı seyircilerden protesto alkışı yükselmiştir.

Emma Shapplin’ in bu kıytırık hayranları, her konuda O’na benzemeye yırtınırken, ezana saygı konusunda karakterlerini ortaya koyarak O’nu protesto etmişlerdir. Bu bir çelişki değil midir? Orada protesto edenlere suskun kalanlar da, en az onlar kadar hatalı değil midir?

Eren Bülbül’den, Uğur Saraç’tan ders almayanlar, hassasiyetlerimize duyarsız kalanlar, bu Vatana nasıl sahip çıkacaklar. Bir toplumun değerlerinin toplamı, “millet” olmanın gereği değil midir?

Görüşümüz ve yaşam tarzımız, ortak değerlerimizi ötelememize asla engel olmamalıdır. Vatan, bayrak ve ezan Türk Milletinin ortak paydasıdır. Bir bütün ve var olmanın gereğidir.

Unutmayalım ki; bunlara gelebilecek bir zarar, bazılarımızı değil, hepimizi derinden üzecektir.

Birlik olma, duyarlı, saygılı, hoşgörülü olma zamanıdır.

Sevgiyle kalın…

 

 

BATI NIN TÜRKİYE TELAŞI

BATI NIN TÜRKİYE TELAŞI

 

seyfettin karamızrakGeçen yazımızda, Almanya’nın Türkiye düşmanlığının nedenleri üzerinde durmuştuk.

Almanya hükumetinin ve Alman sivil toplum kuruşlarının Türkiye’ye gitmemeleri hususunda; “Alman vatandaşlarını uyarmalarına rağmen”, Almanların bu uyarılara itibar etmediğini, tatil için Türkiye’yi seçtiklerini, Alman şirketlerinin yeni yatırımlar için Türkiye’de sıraya girdiklerini gözlemliyoruz.

Almanya, Türkiye’nin büyümesini ve çevresinde etkili olmasını kıskanmakta ve aynı zamanda endişe duymaktadır. Bu yüzden, olmadık çıkışlarıyla da gülünç durumlara düşmektedir. FETÖ’ cü mahkûmlara giydirilecek tek tip elbiselere getirdiği eleştiri,  bunlardan biridir.

1980’li yıllarda Alman ekonomisi Türk ekonomisinden 13,5 misli büyükken, 2016 yılında 4 misline düşmüştür.

E-7 nin en hızlı gelişen ülkeleri; Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya, Rusya, Endonezya ve Meksika’dır. Dünya ekonomisinin ağırlığı, Batı’dan Doğu’ya kaymaktadır. Batı’nın Türkiye telaşı bundandır.

Bu yüzden Müslümanı, Müslümana katlettirmek için ABD liderliğinde, İslam dünyasına, dolaylı olarak da Türkiye’ye savaş açılmıştır.

Sözde İslam geçinen birçok ülke, ABD liderliğindeki Haçlı ordusunun emrinde ve hizmetindedir. ABD yanlısı bu ülkelere, halkları bu yüzden öfkeli ve kızgındır.

Türkiye’ye destek verdiği için Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, İngiltere’nin kirli ve ahlaksız oyunu ile “Pakistan FETÖ’sünün yargıdaki piyonları tarafından” görevinden alınmıştır.

Türkiye’nin güçlenmesini önlemek için, PKK, DEAŞ, FETÖ vb. örgütler kurularak, içeride karışıklıklar çıkartılarak yükselmesinin önü kesilmek istenmektedir.

ABD bu maksatla PYD-YPG’ ye 900 tırdan fazla silah vermiştir. Bu yardım ve silahlar, DEAŞ’ la savaşsın diye değil, Türkiye’ye karşı kullanması içindir.

Almanya, Türkiye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünü tehdit eden ne kadar örgüt varsa; PKK, FETO, DHKP-C vb. ülkesinde barındırmaktadır. Kandil tetikçisi ve Die Welt muhabiri Deniz Yücel tutuklanınca, Merkel Türkiye’yi telaşla ziyaret edip, serbest bırakılmasını istemiştir.

Büyükada’daki gizli toplantıda; Alman Peter Steudtner ve İsveçli Ali Garavi ile 4 Türk tutklanmıştır. Aynı otelde, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden önce de 13 CIA ajanı kalmıştı. Bu CIA ajanlarından birisi, FETÖ imamı Bekir Boz ile devamlı irtibat hâlinde olan Papaz Andrew Craig Brunson dur. Bu papazın serbest bırakılmasını, Trump’ın üç kez istemesi anlamlıdır.

ABD’li milyarder Soros Vakfının paralı terörist, provokatörleri, Türkiye’yi karıştırmak için işbaşındadır. Soros ile kaos ayrılmaz bir bütündür. Almanya halkını Türkiye düşmanlığı için kışkırtmaktadır.

Soros’un Türkiye temsilcisi: “Kendiliğinden bir direnişin patlak vermesini bekleyemeyiz. Türkiye’deki hükümeti devirmek için sokakları acilen harekete geçirmeliyiz.” Açıklamasında bulunmuştur.

Tutuklanan yabancılar, suçlu ve gerilla uzmanıdır. Almanya’nın, bu gerçeği bile bile tutuklananların serbest bırakılmasını istemesi, Türkiye’yi sömürge ve küçük gördüğünün göstergesidir.

ABD, Almanya ve batının şımarık ukala bazı devletleri, geçmişte her istediklerine “evet” diyen bir Türkiye istemektedirler.  Oysa köprülerin altından çok sular geçmiştir. Artık Türkiye, kendi menfaatlerini ön planda tutan ve dış güçlere gerektiğinde “hayır” diyebilen güçte ve kararlılıktadır.

 

Türkiye, silkinerek kendine gelmiştir. Dünyanın her yerinde ve özellikle de Orta Doğu’da “ben de varım” deyince; ABD, Almanya, bazı batı ve Arap ülkelerinin uykuları kaçmıştır. Bu zalimlerin zulme, mazlumların gözyaşına ve sömürüye dayalı kirli oyunları bozulmuştur.

 

İçeride ve dışarıda, Türkiye’ye karşı gösterilen düşmanlıkların sebebi budur.

 

Sevgiyle kalın…

 

İSRAİL NEYİN PEŞİNDE

İSRAİL NEYİN PEŞİNDE

seyfettin karamızrakİsrail askerlerinin, 1967’den beri ilk kez Mescid-i Aksa külliyesinin ana mihrabının bulunduğu kubbenin altına kadar girerek mihrabı postallarıyla çiğnemiştir.

Mihrabın hemen bitişiğinde yer alan Selahaddin Eyyubi’den kalma minber, 1969 yılında, Yahudiler tarafından yakılmış, minberin benzeri Türk ustaları tarafından tekrar yapılarak 2007’de yerine konulmuştu.

Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların tek sorumlusu İsrail değil elebette, bu ülkeye göz yuman ülkeler de bu suça ortaktır.

Mescid-i Aksa, İslam dünyasının  kutsal makamıdır. Kudüs’ün, İsrail’in işgali altında olması, Müslümanların en büyük ayıbıdır. Müslümanım diyen her sorumlu yürek için, Kudüs kanayan bir yaradır.

Siyonist İsrail’in, Mescid-i Aksa’ya karşı yaptığı uygulama; hakaret ve terbiyesizlik sınırlarını aşmış, haramilik ve haydutluğa dönüşmüştür.

İsrail, devlet olmanın gerektirdiği sorumluluğunu ve ciddiyetini hiçe sayarak, çirkin terörüyle Filistinlilere soykırım uygularken,  Türkiye’nin dışındaki sözde İslam devletleri, bu zulüm karşısında dut yemiş bülbül gibi gıklarını çıkarmamaktadır.

Bu durum, İsrail’i şımartmakta, zulmünü daha cesaretle uygulamasına zemin hazırlamaktadır. Sözde İslam devletlerinin  pısırık ve korkak tavırları, Mescid-i Aksa’ ya yapılan hakaretlere razı olmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin dışındaki  İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu, menfaatleri için ABD ve diğer emperyalist devletlerin kölesi durumundadır.

  1. Arabistan ve Mısır, Katar’a horozlanarak ambargo ilan ederken, İsrail’in Mescid-i Aksa’da yaptığı hakaretleri görmezlikten gelmektedir. Çünkü bu devletlerin yöneticileri, Müslümanların temsilciliğini yapmaktan aciz, ABD’nin uşaklarıdırlar. İsrail’e tavır aldıklarında, sırça saraylarının başlarına yıkılacağını çok iyi bilmektedirler.

İsrail, Kudüs’ü işgal ettikten sonra, yoktan bahanelerle, uyduruk arkeolojik araştırmalar yaparak, Mescid-i Aksa’nın altını ve etrafını oyarak yıkılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Maksadı, yıkacağı Mescid-i Aksa’nın  yerine, Yahudi tapınağı yapmaktır.

Mescid-i Aksa Hatibi Şeyh İkrime Sabri; “Arap dünyasının Mescid-i Aksa’ya yapılanlara sustuğunu, sorumluluklarını yerine getirmediğini, meydan okuma ile karşı karşıya olduklarını”,  bundan büyük üzüntü duyduğunu ifade etmiştir.

Mescid-i Aksa kutsaldır ve bütün Müslümanlarındır. Fakat ne yazık ki Müslümanlar bu emanete yeterince sahip çıkamamıştır.

Geçmişte savaşların ve darbelerin planlamaları büyük gizlilik içerirken, günümüzde aleni meydan okumalar ve gözdağı vermeler gündemdedir. Türkiye’nin ve dünyadaki Müslümanların düşmanları bu tavırlarını, artık küstahça, arsız bir üslupla dile getirmekten kaçınmamaktadırlar.

CIA’nın eski başkanı Graham Fuller, “İslamsız Dünya” adlı eserinde;  “ABD’nin, dünya hâkimiyetinin önündeki tek engelin, Sünni Müslümanlar olduğunu, Vehhabilerle ortak çalıştıklarını, Şiileri kullandıklarını, Sünni iktidarların yıkılmasının, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile mümkün olacağını, Nil’den Fırat’a Büyük İsrail ile Orta Doğu’ya yerleşerek, bütün enerji kaynaklarını ve enerji güzergâhlarını alacaklarını, bu hedefe ulaşmak için, ABD ve İsrail’in vesayeti altında, Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti kurulması gerektiğini”  yazmaktadır.

Aleni yazılan ve icra edilen bu sinsi tuzaklara, Arap dünyası, uyuşmuş şekilde saraylarının penceresinden bakmaktadır.

Bir gün bu tuzaklar, kendilerine döndüğünde, pişmanlıkları tahtlarını ve tatlı canlarını kurtarmaya yetmeyecektir.

Orta Doğu’daki bütün savaşların temelinde, İsrail’in “Nil’den Fırat’a” projesi yatmaktadır.

Sevgiyle kalın…

 

 

ALMANYA’NIN TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

ALMANYA’NIN TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

 

  1. seyfettin karamızrak 20. yüzyılın başlarında gelişen Almanya Türkiye ilişkileri, Birinci Dünya Savaşı ile stratejik ortaklığa dönüşmüştü. İki imparatorluk aynı anda yenilmiş ve küçülmüşlerdi.

 

Türkler, tarihin hiçbir çağında sürekli bir işgal ve hegemonya altında kalmadılar. Fakat her iki dünya savaşının mağlubu Almanya, müttefiki Japonya ile birlikte hala ABD’nin siyasi ve askeri vesayeti altındadır.

 

İkinci Dünya Savaşı’nda, Türkiye’nin tarafsızlığı Almanya’ya çok büyük avantajlar sağlamıştır. Hitler, Türkiye ile saldırmazlık anlaşmasını imzaladıktan 4 gün sonra, Rusya cephesini açmıştır.

Türkiye bu iyiliğinin karşılığını, mağluplar tarafında yer alarak ve 12 Adayı kaybetmekle gördü.

 

Tarihsel ve güncel gerçekler ışığında, devam eden Almanya- ABD rekabetinde; Almanya Türkiye’yi hep ABD’nin yanında ve kontrolünde görmüştür.

 

Almanya- Türkiye arasında; Rusya-Türkiye ilişkilerinde olduğu gibi güven sorunu vardır. Türkiye’nin, AB’ye üye alınması halinde, ABD yönlendirmeleri ile AB’nin siyasi istikrarını bozabileceği korkusu yaşanmaktadır.

Son günlerde Almanya, Türkiye’ye karşı haksız ve iftiracı bir kampanya başlatmıştır. Almanya’nın yaklaşık 4,5 milyon tirajlı gazetesi ‘Bild’, Almanya-Türkiye arasında yaşanan krize geniş yer vererek; “Erdoğan artık tatilcileri mi tutukluyor” başlığını kullandı.

 

Bild, Türkiye’ye tatile gidecek olanları uyardı. Türkiye’nin artık güvenli, hukuk ülkesi olmadığını, siyasi krizin giderek gerginleştiğini vurguladı.

 

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in ağzından; “Tutuklanan Alman insan hakları aktivisti Peter Steudtner’in keyfi tutuklanması ülkede hukuk ve güvenliğin kalmadığını gösteriyor” sözlerine yer verdi.

 

Ancak gazete, Alman ajanın Büyükada’daki darbe toplantısında yakalandığını okuyucularından sakladı.

 

Bild gazetesinde yayımlanan başka bir haberde ise,” Almanya’da okuyan ve tatil için Türkiye’ye gelen kız öğrencilerin zorla evlendirildiği “ iddia edildi.

 

Ayrıca Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaueble; “Türkiye’de yaşananlar aynı eski Doğu Almanya rejimini hatırlatıyor. Keyfi tutuklamalar aynı eskiden Doğu Almanya’da başına bir iş gelirse kimse sana yardımcı olamaz. Türkiye bu oyundan vazgeçmezse halkımıza söylemek zorundayız Türkiye tatili, seyahati için garanti veremeyiz. Gidenler riski kendi alır” şeklindeki sözlerine de yer verdi.

 

Almanya Uyum Bakanı Aydan Özoğuz, “Türkiye’nin bu kadar hesap edilemez duruma geleceğini tahmin edemezdim. Başkaları keyfi tutuklanırken nasıl rahatsız olmadan Türkiye’de tatil yapılabilir” sözleriyle karalama kampanyasına destek verdi.

 

Alman Hâkimler Birliği Başkanı Rehbehn, Neue Osnabrücker Zeitung’ yaptığı açıklamada, Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşlarına yönelik suçlamaların bağımsız bir şekilde soruşturulabileceğine dair pek bir umut kalmadığını belirterek, “Keyfi tutuklamalar artık kestirilemeyecek noktaya geldi, hukuk devletine yaraşır etkin bir kontrol sistemi büyük ölçüde devre dışı kaldı” şeklinde konuştu.

 

FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerini barındıran Almanya, Türkiye’ye antidemokratik uygulamalarla saldırmaktadır. Almanya’yı bu tür saldırılara yönelten, Türkiye’ye cephe aldıran sebeplerden bazıları şunlardır:

 

Dev projelerle, yatırımlarla yükselmesi engellenemeyen Türkiye, Almanya’nın hedefi durumdadır. İstanbul Üçüncü Havalimanı, dünya hava taşımacılığında Frankfurt Havalimanı’nı devre dışı bırakacağa benziyor. İstanbul’un finans merkezi haline gelmesiyle Körfez sermayesi Almanya yerine, Türkiye’yi tercih etmeye başladı.

 

Türkiye, Almanya’yı da içinde bulunduran Avrupa’da, tarım ürünlerinin üretimi ve ihracatında, beyaz eşya üretimi ve ihracatında, çimento ve ayakkabı üretimi ile ihracatında Avrupa birincisi durumundadır.

 

Plastik üretimi ve ihracatı ile demir-çelik üretim ve ihracatında da Avrupa ikincisi olan Türkiye, otomotivde Avrupa altıncısıdır.

 

Türkiye son yıllarda Afrika ülkelerine; ekonomik, sosyal ve kültüler faaliyetlerini artırmıştır. Almanya’nın Afrika’ya yönelik yeni açılım öngören strateji belgesinde, Türkiye rakip olarak görülmektedir.

 

Yakılan yıkılan Irak ve Suriye’nin yeniden imarında, Türkiye en büyük payı almaktadır. Almanların Ortadoğu’da etkin olamaması kızgınlıklarına sebep olmaktadır.

 

Almanya, yıllardır içlerinde yaşayan Türkleri asimile etme peşindedir. Şimdiye kadar, beşinci jenerasyona ulaşan Türkleri asimile edemediler. Sahip çıkan Türkiye’ye bu yüzden kızgınlar.

Avrupa, kendi içindeki Müslüman kitlelerin harekete geçirilmesine karşıdır. Müslümanları sevmiyorlar. Bunları destekleyen Türkiye’ye kızgınlar.

 

Neo- Nazi ve aşırı sağın yükselmesinden ötürü, siyasetçiler aşırı sağ seçmenin dikkatini çekmek için Türkiye aleyhtarı politikalara başvuruyor.

 

FETÖ ile ilişkili gazete, TV ve internet siteleri, Alman bürokrasini yönlendirerek, siyasileri Türkiye aleyhine kışkırtmaktadır. PKK’nın Almanya’da yüzlerce dernek ve vakıfları var. Bunlar lobi çalışmaları ile Türkiye düşmanlığı yapmaktadırlar.

 

Türkiye motorlu taşıtlar ihracatında, yüksek cirolara ulaşmıştır. Gelişmeler Almanya’nın pazar payını daraltacak düzeydedir.

Almanya, Türkiye ilişkilerinin güvenli bir stratejik ortaklığa dönüşebilmesi için ABD – Türkiye ilişkilerinde daha dengeli ve bağlantısız bir statüye gereksinim vardır.

Türkiye’yi ABD’den kopartamayan Almanya’nın, çok hatalı ve son derece riskli politikalara yöneldiği görülmektedir.

Almanya, dolaylı stratejilerle, Türkiye’yi bölgesinde zayıflatmaya ve bölmeye çalışmaktadır. PKK’ya verdiği siyasal desteğin, açık veya gizli silah ve cephane satışları ile desteklendiği bilinmektedir.

Eğer Almanya küresel bir güç merkezi haline gelmek istiyorsa, bunu ancak Türkiye ile bütünleşerek yapabilir.

Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri, NATO içinde müttefik oldukları Türkiye’ye karşı düşmanca politikalarını derhal bırakmalıdır. Bölgedeki güç dengelerinin ve istikrarın, Türkiye olmadan sağlanamayacağını bilmeleri gerekir.

Aksi takdirde, kendilerinin de gelecekleri tehlikededir.

Sevgiyle kalın…