Etiket arşivi: Şey

”HER ŞEY OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ OLUR İNŞALLAH” DEMİŞTİM YA !

”HER ŞEY OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ OLUR İNŞALLAH” DEMİŞTİM YA !

Haziran 2019 Bülteni’ndeki yorumumun başlığı yukarıdaki gibiydi.
Yorumumu yayınladığım günün akşamında, TV’de bir diziyi izlerken, seride rol alanlardan bir bayanın, ”Her şey olması gerektiği gibi olacak” dediğini duyunca irkildim.
‘Allah Allah, bu benim dün yazdığım yorumun başlığı gibi” diye mırıldandım.
Bir farkla tabii…
Ben,  ‘ Her şey olması gerektiği gibi olur inşallah’ demiştim.
Serideki bayan ise,  ‘Her şey olması gerektiği gibi olacak’ demişti.
Yani ben dilemiştim. Serideki bayan ise emretmişti.
Bunun üzerine Google’a girdim ve aramaya başladım.
Bakın ne buldum:
Herkese ve özellikle politikacılara ders niteliğindeki aşağıdaki yazıyı okuyalım ve okutalım lütfen.

  

”Herşey olması gerektiği için olur ve yaşanması gerektiği için yaşanır
Pişmanlık; “keşke olmasaydı” diye değil, “bir daha olmasın” diyedir.

Herkesin baktığı aynı dünyadır aslında ama gördükleri gözlüklerinin rengine ve temizliğine göre değişir.

İki insan. Biri doğru sözlü ama kırıcı, diğeri yalancı ama tatlı dilli. Bunları “biri kırıcı, diğeri yalancı” diye de tarif edebilirsiniz, “biri doğrucu, diğeri tatlı dilli” diye de. Aynı şeyleri farklı görmeye bir örnek.

Bu dünya sınav yeridir. Sınavdaki kişinin mutluluğu, soruları cevaplama Başarısına ve bu sayede duyduğu iç huzuruna bağlıdır, oturduğu koltuğun rahatına veya manzarasına değil.

Herşey olması gerektiği için olur ve yaşanması gerektiği için yaşanır. Pişmanlık; “keşke olmasaydı” diye değil, “bir daha olmasın” diyedir.

“Canının istediği gibi yaşamak” özgürlük değildir. Adı üstünde “canının” yani nefsinin esiri olarak yaşamaktır.

Bataklığı kurutmadan sivrisineklerin kökü kesilmez. Ruhsal sorunların ilâçla tedavisi sivrisinekleri temizlemektir sadece. Altta yatan ve çoğu zaman çocukluğa kadar uzanan sorunlar çözülmeden kesin bir düzelme beklenemez.

İnsanın küçük problemlere takılmasını önleyen, büyük ideallerdir. Önemli bir amaçla bir yere gidiyorsanız, ne omuzunuza çarpanlar, ne de durmuş öylece bakanlar, sizi etkilemez. Fark etmezsiniz bile.

Ismarlama mutluluk olmaz. Çok güzel geçen bir eğlenceyi, “ne güzeldi, bir daha yapalım” diye tekrar yapsanız, aynı tadı alamazsınız. Mutlu olacağım, mutlu olmalıyım diye mutlu olunmaz.

Hayal gücü arabalardaki uzun far gibidir. Gidilen yolun ilerisini göstermelidir. Havaya veya geriye bakmasında hiçbir fayda yoktur.

Sağlığın tek kelime ile tarifi yapılsa, cevap “denge” olurdu. Meselâ kan şekeriniz düşükse de kötüdür, yüksekse de; tansiyonunuz da öyle. Marifet orta noktayı bulabilmektir, olabildiğince.

Herkes başkalarını kendi gibi bilir. Bir insanı tanımanın en kolay yolu ona “insanlar nasıl sence?” diye sormaktır. Anlatacaklarını dikkatle dinlerseniz aslında kendisini tarif ettiğini fark edersiniz.

Kırmızı şapkalı kız, anneanne kılığına girmiş kurdu tanımayacak kadar aptal değildi. Ama onun kurt olmamasını dilediği için, aldığı cevaplara kolayca kandı. Çoğumuz insanları bu yüzden yanlış değerlendiririz. Gerçekle yüzleşmek istemediğimiz, kandırılmak istediğimiz için.

Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür. Sizin mutluluğunuz bir başkasına bağlı ise, bu kez de onu bir şekilde kaybetme korkusu ile acı çekersiniz. Kendi ayaklarınızın üstünde durmayı öğrenmelisiniz.

Güzel bir ceketle güzel bir pantolon illa güzel bir takım olmaz. İki insan arasında sorun olması mutlaka içlerinden birinin sorunlu olmasını gerektirmez.

Yolu olmayanın yoldaşı olmaz. Önce kendi yolunuzu belirlemelisiniz, yoldaş (veya hayat arkadaşı) bulmadan önce.

İki mutsuz bir araya gelince bir mutsuz çift olur sadece. Nikâhta keramet vardır sadece, mucize değil. Mutlu bir evliliğin ilk şartı, mutlu insanların evlenmesidir.

Bir insanı anlamak, kendini onun yerine koymakla mümkündür. Ama bu “ben onun yerinde olsam şöyle yapardım” demek değildir. “Acaba nasıl düşünüp hissediyor ki böyle davranıyor” demektir. Bunu yapmanın en kestirme bir yolu da, o kişideki rahatsız edici davranışın benzerini kendimizde aramak, sonra avukat gibi o davranışımızın sebeplerini açıklamak, en sonunda da bulduğumuz açıklamayı o kızdığımız kişiye uyarlamaktır.

Öfkeyi yutmak lâzım, evet, ama yutulan şey hazmedilmezse kusulur bir zaman sonra mutlaka.

İnsanları anlamayan insanlara güvenmez, insanlara güvenmeyen içine kapanır, içine kapanan insanlardan kopar, insanlardan kopan insanları anlamaz, insanları anlamayan insanlara daha da güvenmez, insanlara güvenmeyen içine daha da kapanır, içine kapanan insanlardan daha da kopar, insanlardan kopan insanları daha da anlamaz… ve böylece sürüp gider.

Tüm insanların genetik yapılarının yüzde doksandokuzbuçuğu ortaktır. Farklı yönler sadece yüzde yarımdır. Diğer insanlarla aramızda, sandığımızdan çok daha fazla ortak yönümüz var yani. Onları anlamak o kadar zor olmasa gerek.

Anne-babasının bir huyunu beğenmeyen, ama bu huyun sebebini de anlamayan (yani çaresini bulamayan), ileride aynı huya sahip olur.

Çocukların soruları, cevaplandıkça bitmez. Cevaplanmadıkça biter.
Özellikle hayatın ve ölümün gerçeği hakkında olanlar.
Tüm genellemeler tehlikelidir, bu bile.”
( Alexandre Dumas)

*****

15 yaşındaki Muhammet: Senin hakkını yediler Ekrem Abi! İmamoğlu: Yedirtmeyiz. Yine güzel olacak!

İBB’nin seçilmiş Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Yaşam Vadisi’nde vatandaşlarla buluştu. Yoğun ilgi gören İmamoğlu, 15 yaşındaki Muhammet Nasuroğlu ile ilginç bir sohbet gerçekleştirdi. Nasuroğlu, İmamoğlu’na olan sevgisini, ”Ekrem Abi, ben seni çok seviyorum vallahi. Mutlu oldum ya. Tek inandığım siyasetçi sensin” sözleriyle dile getirdi. İmamoğlu, ”Seviyorsan sarılacaksın” diyerek Nasuroğlu ile kucaklaştı. İmamoğlu, ”Abi ama senin hakkını yediler ya” diyen Nasuroğlu’na, ”Yedirtmeyiz. Yine güzel olacak” yanıtını verdi

BEYLİKDÜZÜ / İSTANBUL – www.türkiyeokuyor.com Ulusal Politika Haberleri – Yayın: Yusuf Ünel

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) seçilmiş Başkanı Ekrem İmamoğlu, iftar öncesinde, kendi döneminde yapılan Beylikdüzü Yaşam Vadisi’nde vatandaşlarla buluştu. İmamoğlu’nun Yaşam Vadisi’ne geldiğini gören vatandaşlar, seçilmiş İBB Başkanı’nın etrafını kuşattı. Kimi vatandaşlar İmamoğlu ile ”selfie” yaparken, kimi yurttaşlar da cep telefonlarından yaptıkları canlı yayınlarla yakınlarını İBB Başkanı ile buluşturdu. Kendisine alkışlarla destek veren vatandaşlarla keyifli sohbetler gerçekleştiren İmamoğlu, ”Yaşam Vadisi müthiş. Çok özledim, onun için dalıverdim” dedi. 

”İNSANLARA UMUT OLDUN”

Muhammet Nasuroğlu adındaki 15 yaşındaki genç, İmamoğlu’na olan sevgisini, ”Ekrem Abi, ben seni çok seviyorum vallahi. Mutlu oldum ya. Tek inandığım siyasetçi sensin” sözleriyle dile getirdi. İmamoğlu, ”Seviyorsan sarılacaksın” diyerek Nasuroğlu ile kucaklaştı. İmamoğlu, ”Abi ama senin hakkını yediler ya” diyen Nasuroğlu’na, ”Yedirtmeyiz. Yine güzel olacak” yanıtını verdi. Mehmet Yazıcı isimli bir vatandaş da fotoğraf çektirdiği İmamoğlu’na, üzerinde ”Her şey çok güzel olacak” yazılı 2 farklı renkte tişört hediye etti. Bu sırada bir vatandaş, İmamoğlu’na, ”İnsanlara umut oldun. İyi ki varsın” sözleriyle destek verdi.

İmamoğlu’nun kucağına verilen Alp Deniz Ekmekçi adlı 8 aylık bebek, İBB Başkanı’nın kucağından inmek istemeyince, bir vatandaş espriyi patlattı: ”Geleceğin sizde olduğunu anladı Başkanım.” Yüzlerce Beylikdüzü sakini ile fotoğraf çektiren İmamoğlu, ”Her şey çok güzel olacak” diyerek, zorlukla da olsa Yaşam Vadisi’nden ayrılıp, iftar yapacağı Gürpınar’daki eve doğru yola çıktı. 

23.05.19 İstanbul – türkiyeokuyor.com Politika Haberi

‘’Bayramdır yenir’’ deyip geçmeyin beslenmenize dikkat edin!

Bayram denilince ilk olarak tüm aile bireylerinin bulunduğu geniş birbirinden lezzetli, enfes yemeklerin bulunduğu sofralar akla geliyor. Ancak her ziyarette tüketilen tatlılar, şekerli gıdalar ne yazık ki vücuda zarar verebiliyor. Sofra/Compass Group Türkiye’nin Ülke Diyetisyeni Emel Terzioğlu Arslan, özellikle bayramlarda ikramlara “Hayır” demeyi bilmek gerek diyor, bayramda dikkat edilmesi gereken beslenme önerilerini sıralıyor.

Kurban bayramı denilince kavurma, ciğer, et sote gibi pek çok et yemeği, ardından da bayramların olmazsa olmazı baklava gibi şerbetli gıdalar akla geliyor. Ancak çok fazla et tüketimi veya açken tükettiğiniz tatlılar ne yazık ki sağlık açısından pek de güvenli olmayabiliyor. Henüz yemek yemeden tükettiğiniz şerbetli tatlılar kan şekerinizin aniden yükselmesine neden oluyor.

Sofra/Compass Group Türkiye’nin Ülke Diyetisyeni Emel Terzioğlu Arslan, “Bayram denilince Türk halkı olarak ilk aklımıza gelen yemekler ve tatlılar oluyor. İkram edilen yiyecekleri geri çevirmek bir hayli zor oluyor ancak, her ikrama evet demek sağlık açısından doğru değil. Yapılan çalışmalar, ağır bir öğün sonrasında kalp krizi geçirme riskinin arttığını gösteriyor. Ancak bazı önemli noktalara dikkat ederek bayramı herhangi bir sağlık sorunu yaşamadan ve keyifli geçirmeniz mümkün” diyor.

Aç karnına şekerli gıda tüketmeyin!

Bayramın gelişiyle birlikte özellikle tatlı tüketiminde artış yaşanıyor. Şeker, çikolata ve şerbetli tatlıların çok tüketilmesi, Kan şekerinizin hızla yükselip ardından hızla düşmesine neden olur. Bu da daha erken ve daha fazla acıkmanızı sağlıyor. Gereğinden fazla tatlı gıdalar tüketmek, asıl besin ihtiyaçlarımızı karşılamaya da engel olabilir. Bayramlarda kan şekerlerini dengeleyebilmek için tatlı tüketimine sınır getirmek şart.

Fazla kırmızı et tüketimine dikkat!

Kurban bayramında tatlı ve şeker tüketimine ek olarak kırmızı et tüketiminin sıklığı ve miktarı da oldukça artıyor. Özellikle sağlıksız pişirme yöntemleri ile pişirilen etleri tüketmek, kolon ve mide kanserine yakalanma riski artırıyor. Bayramlarda kırmızı et tüketiminin sıklığı azaltılıp, etin pişirilmesinde de haşlama, fırın ve ızgara yöntemlerinin kullanılması sağlık açısından daha güvenli olacaktır.

Bayram boyunca sağlıklı beslenmeniz için ipuçları;

Ø  Öğün atlamayın ve 3 ana öğünü mutlaka tüketmeye çalışın. Öğün atlamak kan şekerini düşürerek daha fazla aç hissetmenize yol açar.

Ø  Verilen ikramları kibarca reddedin ya da çok küçük porsiyonlar halinde tüketmeye çalışın.

Ø  Özellikle baklava başta olmak üzere şerbetli tatlılar ve şekerlemelerden mümkün olduğunca uzak durun. Tatlı tükettiğiniz öğünlerden sonraki öğünlerin sebze ağırlıklı, daha az kalorili ve daha hafif olmasına dikkat edin.

Ø  Şerbetli tatlılar yerine ikram olarak taze meyve isteyin ve kan şekerinin daha dengeli yükselmesi için yanında mutlaka ayran, yoğurt, kefir ya da çiğ badem, ceviz, fındık gibi gıdaları tüketmeye çalışın.

Ø  Etleri görünür yağlarından mutlaka ayırın. Et, görünür yağlarından ayrılsa bile yine de %20 oranında yağ içermektedir. Bu nedenle kırmızı et tüketiminin sıklığını ve miktarını azaltın.

Ø  Etleri yavaş ve düşük ısıda pişirin ve yanında mutlaka C vitamininden zengin sebzeler ve salatalar tüketin.

Ø  Kavurma ve kızartma ile hazırlanmış yağlı etlerden uzak durun.

Ø  Günde en az 8 bardak su için.

Ø  Öğünlerde asitli ve gazlı içecekler yerine yoğurt, ayran, cacık tercih edin.

Ø  Çay ve kahve tüketimini sınırlandırın. Bu içeceklerin kafein içeriği yüksek olduğu için uykusuzluk, çarpıntı gibi birçok probleme neden olabilir.

Egzersizi artırın. Gideceğiniz yerlere yürüyerek gidin ve asansör yerine merdivenleri kullanmaya deneyin.

HER ŞEY BİR RED İLE BAŞLIYOR GÜLÜM

 

 

süleyman pekin25 yıldır kamuda, 15 yıl sendikalarda görev yaptım. Son 20 yılda en az 10 adet STK’nın kuruluşunda inisiyatif kullandım. 30 yıldır hem tarihçilik hem de ülkücülük yolunda kendimi geliştirmeye çalıştım. 34 yıldır da kesintisiz Müslüm dinlerim.

Son 10 yılda köşe yazarı olarak 500’e yakın yazı yazmışım. Tarih, dış politika ve edebiyat alanında yarım düzine yayınlanmış, onun yarısı kadar da yayınlanmaya hazır kitabım var. Sosyal medya sayfamda “Yazdıklarım yaşadıklarımın bordrosudur” ifadesi bulunmakta. Yazmak bende geleceğin izdüşümüdür. Kıbrıs, Davos, Ergenekon, Çözüm, Habur, Akdamar, Dersim, K.Irak, Mısır, Libya, Suriye vs. konularda yazdıklarımız yerli yerinde duruyor ve neden sonra haklılığı tescilleniyor.

Ergenekon Kumpasında yandaş sendika “Kılavuzu Necip Fazıl Olanın..” ve “Sevgiler Sevgi Hanım” yazımı ikna odalarındaki üye devşirme seanslarında kullanıyordu. Duydum ki Necip Fazıllı olanı gene kullanmaya başlamışlar ama Sevgi Erenerollu yazıyı es geçiyorlarmış.

Zaten Özsar’daki Âkiller Toplantısı’nda “Türkiye’de Türk Yoktur” tezini işleyenler 7 Haziran Seçimleri sonrasında birden profillerine Türk Bayrağı, ağızlarına da “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez!” sloganlarını doldurmuşlardı. Aslında Referandum’un yersizliği ve yanlışlığı üzerinde fikirlerimi paylaşmıştım. Fakat son düzlükte iş tamamen takım taraftarlığına döndüğü için kimse satır aralarına bakmıyor veyahut okuduğunu anlamıyor.

– Pek yapmadığım – girişteki kısa künye şimdi yazacaklarım içindi. Hem tarihe not düşmek hem de bu zamana kadarki yazdıklarımın sağlaması bâbında diyorum ki TEK Millet derken adına Türk Milleti diyemeyenler Anayasa’nın 66. maddesinin dışına düşmüş olmaktadırlar: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Ve bu bağ ırkî değil hukukîdir.

Kurucu önder Atatürk’ün çok daha veciz ifadesiyle “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Türkiye halkı; Türkmen, Zaza, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak, Pomak, Abaza, Çeçen, Arnavut, Roman, Yörük, Manav, Muhacir vs. unsurlardan oluşur ve bunun tamamına ortak isim olarak Türk Milleti adı verilir. Ulus Devletin fikrî mimarı Ziya Gökalp’e göre “Türk Milleti ırkî, kavmî, coğrafî, siyasî ve idarî bir zümre değildir. Aynı millî kültürde ortak olan fertlerin bütünüdür.” Gazi Mustafa Kemal’in “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözü köken değil hissiyat ve mensubiyet bildirir. Tam tersine Türk’ü ve Kürt’ü ayrı bir etnik unsur gibi görmek ırkçılıktır. Neye göre tasnif ediyorsun kardeşim? Kanına ve soyuna göre.. Bu soy-sopçuluk, kan bağcılığı değil mi?

İkinci olarak tarihi hep dış politikayla birleştirmeye çalışan ve alternatif stratejiler üretmek için uğraşan biri olarak 2 tane 17 Nisan Simülasyonu yapayım. İsteyen alsın 3 sene saklasın: “Hayır” çıkarsa kentsel terör saldırıları devam eder. Nerdeyse her hafta yaşadığımız ve en son 31 Aralık Gecesi Reina’da gördüğümüz terör saldırıları çok şükür 3 aydır yok. Ocak başında 3,94’leri gören doların da ateşi 3 aydır daha stabil. 15 Temmuz’da Tayyip Erdoğan İktidarı’nı devirmek isteyen Üst Akıl terör & borsa kartını kullanırken birden Anayasa Değişikliği gündeme geldi ve o karta gerek kalmadı. Başkanlık çıkmazsa kaldığı yerden devam eder.

Evet” çıkarsa tüm yetkiler ve sorumluluk Cumhurbaşkanı’nın sırtına yıkılıp sonra da yasal pozisyonu uluslararası arenada Saddam – Esad tipi diktatörlerle eş tutulacak. ABD, AB ve Rusya arasındaki pazarlıklarda hep bir kişiye yüklenilecek; İran’la altın, IŞİD’le petrol ticaretinden Avrupa’daki Diyanet, Dışişleri gibi kurum çalışanlarımızın ajanlıkla suçlanmasına hatta Batı’daki terör saldırılarını azmettirici görmeye dek geniş bir yelpaze ihale edilecek. Türkiye’yi yeni Kürdistanlara ve Birleşik Kıbrıs’a ikna edecekler. Belki Ömer el-Beşir durumuna düşürecekler, belki Türkiye’ye de İran gibi ekonomik yaptırıma sıra gelecek. İşte o an Suriyeleştiğimiz andır, küresel planlı bölgesel kaosun üçüncü ayağıdır. Rahmetli Muhsin Başkan’ın “İzin vermeyiz” dediği Suriyeleşmeden de daha vahimi..

Yine Onun ifadesiyle “Vatanını zaaf derecesinde sevenler” tayfasından bir vatandaş olarak eşedd-i şer olarak gördüğüm ‘evet’tense ehven-i şer olarak gördüğüm ‘hayır’a sığınmayı tercih ederim. Her iki halde de eskiyi arayacağımız muhakkak olmakla beraber Nizam-ı Âlem broşürümüzdeki meşhur Süleyman Kalaycı şiiriyle duruşumuz sabitleyelim: “Her şey bir red ile başlıyor gülüm!” LÂ!