Etiket arşivi: Sevginin

SEVGİNİN GÜCÜ-2

SEVGİNİN GÜCÜ-2

 

 “Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin”. Nietzsche

 

Mevlana da der ki: “Düşmanının 40 defa iyiliğini söyle o senin dostun olur, çünkü kalpten kalbe yol gider.”

 

Dr. Freitag, sevgi için şunları söylemiştir:

“Sevgi terapidir sevginin olduğu yerde korku yoktur.”

“ Sevgi her derde devadır, sevgi hayatı uzatan bir iksirdir.”

“Sevdikçe istediğiniz her şeyi fazlasıyla elde edersiniz.”

“ Ne mutlu sevgide müsrif olabilenlere.”

 

Mevlana’ya göre: “Sevgi acıları tatlandırır, bakırları altın eder, dertler sevgi ile şifa bulur….” .

 

Yaşadığımız yüzyılın teknolojik gelişmeleri yüzünden in­sanoğlu, insana muhtaç olmadığını düşünmeye başlamışsa da, sevgisizliğin bedelini ağır ödeyerek “sevgi” gerçeğini konuşma­ya başladı. Sevgisizlik hapishaneleri çoğalttı, sokak çocuklarını artırdı.

 

İnsanoğlu sevme yeteneğini, sevile sevile kazanır. Sevme­den önce sevilmeyi öğrenir. Sevilme duygusunu yeterince tatma­mış bir insanın, başkalarını sevebilmesi de oldukça zordur.

 

Sevgi görmeyen, sevgi veremez. Sevilmeyen sevmez. Sev­ginin ifadesi hayatı şenlendirir. “Sevginin ilk görevi dinlemek­tir” diyor filozof Paul Tillich. Alman edebiyatçı Gothe de; “Bir şeyi sevmeden onu anlayamayız” diyor.

 

Robin Sharma’ya göre, “hayatta en büyük mutluluk, sevildi­ğimize inanmaktır.

 

Sevgi; insanca olan tüm duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıdır. Sevgi yaşamı renklendirmekte, değerli ve yaşanır kılmakta­dır. Sevgi ilgi demektir, hoş görü demektir. Sevgi karşının hak­kına saygı göstermek ve korumak demektir. Sevgi tahammül göstermek demektir. Sevgi, kişinin kendisini aşması, doğaya, çevreye, tüm canlılara karşı duyarlı ve sorumlu olması demek­tir. Sevgi onarır, korur, geliştirir, sevgisizlik ise yıpratır, yok eder.

 

Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıdır. Yalnızca maddi olanın değil, bunlarla birlikte acının, sıkıntının, korku­nun, üzüntünün, sevincin, iyiliğin, erdemin; yani insanca olan tüm duygu ve düşüncelerin paylaşılması, sevginin oluşmasında önemlidir.

 

Sevgiyle kalın…

SEVGİNİN GÜCÜ-1

SEVGİNİN GÜCÜ-1

 

“Sevgi gelince tüm eksiklikler biter, bütün kötülükler yok olur.” Yunus Emre

 

 

Sevgi nedir? Sevginin tanımı yapılamaz. Sevgi ancak tadılır. Tadan kişi de sevginin ne olduğunu yeterince anlatamaz. Aynı zamanda sevgi evrensel bir duygudur. Seveni sevilene bağlar.

 

Dr. Peck, sevginin ihata edici bir tanımı yapılamamasının, onu gizemli bir hale getirdiğini söyler ve yetersiz kalacağını da belirterek sevgiyi şöyle tanımlar: “Sevgi, insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla benliğini genişletme arzusudur”.

 

“Sevgi nedir?” Sorusuna cevap aranacaksa; sevgi, kayıtsız şartsız saygıdeğer bulunmaktır.

Sevgi fark edilmedir. Sevgi hoş görülmedir. Sevgi paylaşmadır. Sevgi tanınma, bir insanın olabileceğinin en iyisi olmasına, gelişmesine imkân sağlamaya ça­lışmadır. Sevgi, şeffaf olmadır. Sevgi ihtiyaçtır.

 

Sevgi, sosyal bir varlık olarak, insan olmanın gerektirdiği doğal bir ihtiyaçtır. Moslow’un sıraladığı hiyerarşik insan ge­reksinimleri üçgeninde sevgi, temel olarak belirlenen, fizyolo­jik ve güven ihtiyacından sonra gelmektedir. Bununla beraber, sevginin, temel ihtiyaçların da önüne geçerek, ilk sırada yer alacak kadar güçlü bir ihtiyaç olduğunu gösterir sayısız örnek vardır.

 

“Sevgi, kişinin kendi bütünlüğünü, bireyselliğini koru­yarak gerçekleştirdiği bir birliktir. Sevgi, insana özgü dünya­dan bir şeyler vermektir. Bunlar; ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgidir”.

 

Spinoza ise sevgiyi; “ zorlama olmadan, yalnız özgür oldu­ğunda yaşanabilen, insan gücünü somutlayan bir eylem” olarak ele almaktadır.

 

“Sevgi, kolların her zaman açık oluşudur. Sevgi için kolları­nızı kaparsanız, kendinizin dışında tutacak hiçbir şey kalmadığı­nı görürsünüz”.

 

Bademci’ye göre: “Sevgi tutku gibi zehirlisi olmayan, her­kesin yetiştiremediği sıradan bir çiçektir.”

 

Sevgiyi en geniş anlamda: “İnsanları birbirine yaklaştı­ran olumlu ve iyi duyguların tümü” olarak tanımlamak yanlış olmaz. “İnsan, sevme yeteneğini sevilerek kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir.” Sevecenlik, ilgi, anlayış, hoşgörü, acı­ma, bağlılık ve beğenme de bu duygunun ürünleridir.

 

Japon düşünür Masumi Toyotome;  Three Kinds of Love. “Aşk üç çeşittir.” kitabında sevgiyi üç gruba ayırmaktadır:

  1. Eğer türü sevgi: Belli beklentiler karşılandığında verile­cek sevgidir. “Eğer beni üzmezsen seni severim.” “Eğer beni seversen ben de seni severim.” Türünden sevgidir.

En çok rastlanan sevgi budur. Bir şarta bağlı, karşılık bekle­yen sevgidir. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı, sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. İlişkilerin pek çoğu “eğer” türü sevgi” üzerine kurulduğu için çabuk biter. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile “eğer” türüne rastlanır:

İnsanlar “eğer” türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı için­deler. “Eğer” türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı oldu­ğundan büyük ve ağır bir yük haline gelmektedir.

 

  1. Çünkü türü sevgi: Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır.

“Eğer” türünden pek farkı yoktur. Bu tür sevgi insana yük getirir. Kişiler hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek nite­liklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama, sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve re­kabet girer.

“Çünkü” türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz. Bu tür sevgide güven duygusu yoktur. Bunun iki ayrı nedeni var­dır:

(1). “Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu: Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri, ötekisi yalnızca kendilerinin bildiği. “İnsanlar sandıkları kişi ol­madığımızı anlar ve bizi terk ederlerse” korkusu buradan doğar.

(2). “Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sev­mez olurlarsa…” endişesidir: Japonya da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı, aynı kentte oturan anne ve babası, hastane­ye ziyarete bile gelmemişler. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan, bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş.

Toplumlardaki sevgilerin çoğu “çünkü” türündendir. Bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür. Peki, o zaman gerçek sevgi, güvenilecek sevgi nedir? İşte sevgilerin en gerçeği.

 

  1. Rağmen türü sevgi: Koşula bağlı olmadığı ve karşılığın­da bir şey beklenmediği için “eğer” türü sevgiden farklıdır. Sevi­len kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “çünkü” türü sevgi de değildir.

Bu tür sevgide, insan “bir şey olduğu için” değil, “bir şey olmasına rağmen” sevilir. Burada insanın iyi, çekici ya da zen­gin olarak sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliği­ne, kötü huylarına ya da kötü geçmişine “rağmen” olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görüne­biliyor, ama en değerli gibi sevilebiliyor.

Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir.

Yaşamımızı sürdürebilmemizin nedeni “rağmen” türü sev­giyi şu anda yaşamamız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağımıza inancımızdır. Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin bu sevgiye ihtiyacı var.

“Dünyadaki en büyük kıtlık, rağmen türü sevginin yeterince olmayışıdır!” .

 

Sevgi koşulsuz olmalıdır: Doğan Cüceloğlu, “olumlu ben­lik” kavramı için koşulsuz sevgiyi önerir: “Olumlu benlik bilinci için koşulsuz sevgi gereklidir. Koşulsuz sevgi birey ne yaparsa yapsın onun sevgi ve saygıya layık olduğunun kabulüdür. Bu tür sevgi içinde büyüyenlerin benlik anlayışları, güçlü ve olumlu­dur”.

 

Bu gün sevgiyi davet edin: Bir kadın, kapıdan dışarı çıktı­ğında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde otur­duklarını görür.

“Ben sizi hiç tanımıyorum” der. “Ama aç ve susuz olmalısı­nız. Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim.” Der.

“Evin erkeği içerde mi?” Diye sorar adamlar.

“Hayır” der kadın. “Şu an evin dışında.”

“O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil” diye cevap verirler.

Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır.

“Peki, onlara söyleyebilir misin?” Der adam. “Ben evdeyim artık, eve gelebilirler.”

Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder.

Ama bu defa da; “Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz.” Der yaşlı adamlar.

Kadın öğrenmek ister: “Niye giremezsiniz?”

İhtiyarlardan biri açıklar: “Onun adı ZENGİN” der bir arka­daşını göstererek.” Diğeri BAŞARI. Ben ise SEVGİ.”

Sonra ekler; “Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi evinizde istersiniz?”

Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duy­duklarıyla neşelenerek;

“Ne güzel” der “madem öyle, ZENGİN’ i içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun.”

Karısı itiraz eder: “Canım, niçin BAŞARI’ yı çağırmıyo­ruz?”

Bu sırada, evin diğer köşesinde bulunan gelinleri konuştuk­larını duyar. Koşarak gelir ve kendi fikrini söyler; “SEVGİ’ yi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!”

“Gelinimizin teklifini dikkate alalım” der adam karısına. “Dışarı çık ve bizim misafirimiz olması için SEVGİ’yi davet et.”

Kadın dışarı çıkar ve yaşlı adamlara sorar: “Hanginiz SEV­Gİ idi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol.”

SEVGİ ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar. Fakat diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler. Kadın şaşırmış bir hal­de ZENGİN ve BAŞARI’ya sorar: “Ben sadece SEVGİ’yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?”

ZENGİN ve BAŞARI bir ağızdan cevap verirler: “Eğer ZENGİN’i ya da BAŞARI’ yı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı. Ama sen SEVGİ’yi davet ettin. O nereye giderse biz de ardından oraya gideriz. Çünkü nerede SEVGİ varsa, orada BAŞARI ve ZENGİNLİK vardır” (Tunay, 2013).

 

Sevgi denizinin yontmayacağı sert taş yoktur. Sevginin bü­tün eksiklikleri gidereceği asla unutulmamalıdır.

Derin sevgi ruhuyla yoğrulmuş olan Yunus: “Gelin tanış ola­lım, sevelim, sevilelim” diyor. Sevgi birleştirir, kin ve düşman­lık ise ayırır. Mevlâna’nın dediği gibi sevgi; acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve inkârı rahmete dönüştürür.

 

Sevgiyle kalın…

 

AHBAP: Sevginin ve Gerçeğin peşinden yürüyenler artık aramızda

 

Kuruluşunun ardından yüzlerce AHBAP gönüllüsü ile Ayvalık’ta yakılan ormanlık alanı yeşillendirerek Türkiye çapında ses getiren Anadolu Halk ve Barış Platformu (AHBAP), “Sevginin ve Gerçeğin Peşindeyiz” sloganıyla artık Tekirdağ’da.

Ünlü Sanatçı Haluk Levent’in öncülüğünde bir yıl önce kurulan Anadolu Halk ve Barış Platformu (AHBAP), Türkiye’nin dört bir yanında binlerce gönüllüsü ile insan, hayvan, doğa üçgeninde yaptığı çalışmalarla ses getirirken Tekirdağ yapılanmasını da tamamlayıp il çapında hizmet vermeye başladı.

Bir birleşme hareketi olan gücünü cinsiyet, dil, din, ırk, siyasi düşünce ayırt etmeksizin her insanla eşit dayanışma anlayışından alan AHBAP, Tekirdağ’da AHBAP Tekirdağ adı ile kurulurken Tekirdağ Şehir Başkanlığını ise Ahmet Gürakar yapıyor.

Ahbap Tekirdağ’ın kuruluş aşaması hakkında bilgi veren Ahbap Tekirdağ Şehir Başkanı Ahmet Gürakar; “Türkiye’nin dört bir yanında birçok ilde yapılanmaya giden Anadolu Halk ve Barış Platformu’nun Tekirdağ’da olmayışının üzüntüsü ile yola koyulduk. Nisan ayı itibari ile AHBAP Türkiye’den onay aldık ve gönüllülerimizi aramıza katarak büyük bir aile olma yoluna girdik.” dedi.

İl çapında yaklaşık 200 üyesi bulunan platform ile ilgili açıklamalarına devam eden Ahbap Tekirdağ Şehir Başkanı Ahmet Gürakar, sözlerini şu şekilde sürdürdü.

 “İNSANLAR BİZİM İNSAN, DOĞA VE HAYVANLARA KARŞILIKSIZ SEVGİ İLE YAKLAŞTIĞIMIZI İHTİYACI OLANIN HER ZAMAN YANINDA OLDUĞUMUZU İYİ BİLİYOR”

“Şehrimizdeki oluşumumuzda Sosyal Medya üzerinden Ahbap Tekirdağ’ın tanıtımları ile yola koyulduk. Ancak insanların kafasında çok soru işaretleri vardı. Bu soru işaretlerini gidermemiz için 54. Tekirdağ Uluslararası Kiraz Festivali bizim için fırsat oldu. Festival alanında açtığımız stant ile vatandaşlarımızı detaylıca bilgilendirdik. AHBAP değerleri hakkında bilgi verip, ne yaptığımızı, nasıl yaptığımızı herkese anlattık. Artık daha çok bilinen bir topluluğuz. İnsanlar bizim insan, doğa ve hayvanlara karşılıksız sevgi ile yaklaştığımızı ihtiyacı olanın her zaman yanında olduğumuzu iyi biliyor.

“AHBAP, ACİL ERİŞİM ZARURETİNDE OLAN KİŞİLER İÇİN, TOPLUMSAL DİNAMİKLERİ VE DAYANIŞMA DEĞERLERİNİ HAREKETE GEÇİREREK, KISA/ORTA/UZUN VADELİ ÇALIŞMALAR YAPAN BİR TOPLULUK”

Bizler tamamen gönüllülük esası ile bir araya gelmiş bir topluluğuz. Yaşama hakkı, nefes alma, yemek, su gibi, canlının hayatını devam ettirebilmesi için gerekli asgari şartların sağlanması için çabalıyoruz. AHBAP, acil erişim zaruretinde olan kişiler için, toplumsal dinamikleri ve dayanışma değerlerini harekete geçirerek, kısa/orta/uzun vadeli çalışmalar yapan bir topluluk. Şehrimiz için bu projeleri yazmaya başladık. Hep birlikte güzel işler başaracağımıza inanıyorum.

“PARANIN GEÇMEDİĞİ BİR TOPLULUĞUZ”

Şu an Tekirdağ’da gönüllü üye alımlarımız devam ediyor. Yaptığımız çalışmalarda kendimize sponsor ediniyoruz. Ancak kesinlikle hiçbir sponsordan para kabul etmiyoruz. Kimisi ihtiyacı olan ailemiz için alışveriş yapıyor, kimisi eksik olan eşyayı tamamlıyor, kimisi de gelip bizle omuz omuz çalışıyor, gerekirse eşya taşıyor ya da kulübe boyuyor. İşte böyle AHBAP oluyoruz.

“YÜZLERDEKİ GÜLÜMSEMEYE ORTAK OLUYORUZ”

Konuyu daha da açmak gerekirse ülke genelinde 1 yılda yapılan bazı hizmetlerimizden bahsetmek istiyorum. 1 yılda 58 şehirde yapılanma kuruldu. 36 kez sokak hayvanlarımız için kampanyalar yaptık. 89 kez kan ve kök hücre bağışı kampanyası düzenledik. 101 öğrenciye her ay burs verdik. 119 eğitim faaliyeti gerçekleştirdik. 41 engelli vatandaşımızın medikal araç ihtiyacını karşıladık. 976 ailemiz ile Ahbap olduk, ihtiyaçlarını giderip yüzlerdeki gülümsemeye ortak olduk. Bunlar tamamen gönüllülük esasıyla gerçekleştirilen çok önemli işler.

“SEVGİYİ, DAYANIŞMAYI, PAYLAŞMAYI BİRLİKTE YAŞAMAK, KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLERİMİZİ GERİ KAZANMAK İÇİN BURADAYIZ”

Ahbap Platformu’nun en güzel yanı arkasında hiçbir siyasi parti, hiçbir oluşum olmaması. Tamamıyla gönüllülük esasıyla, sevgiyle yürüyen bir platform. Bu da bizi insanlara daha yakın kılıyor. Yapılan yardımlarımızda ihtiyaç sahibinin dini, dili, görüşü, ırkı, cinsiyeti bu gibi ayrımların hiçbir önemi yok. Bizim için önemli olan insan olması. Hani hep o eski bayramlar, eski komşuluklardan bahsedilir ya; işte biz tam da oyuz. Sevgiyi, dayanışmayı, paylaşmayı birlikte yaşamak, kaybettiğimiz değerlerimizi geri kazanmak için buradayız.”

“GELİN AHBAP OLALIM”

Son olarak AHBAP Tekirdağ ailesine katılmak isteyenlere seslenen AHBAP Tekirdağ Şehir Başkanı Ahmet Gürakar; “Ahbap Tekirdağ’a üye olmak,  için sosyal medya hesaplarımız www.instagram.com/ahbaptekirdag , www.twitter.com/ahbaptekirdag veya www.facebook.com/ahbaptekirdag sayfalarımızdan bizlere ulaşabilirsiniz. Daha büyük bir ekiple daha çok ihtiyaç sahibinin hizmetinde olmak bizlere mutluluk verir. Haydi; gelin AHBAP olalım” diye konuştu.