Etiket arşivi: Rumları

Rumları çok iyi anlıyorum!

 

 

ata-atun HocaRumların ne yaptığını ve ne hedeflediğini bilmek için Rumları tanımak gerekiyor.

Ben bu nedenle de Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’i, adada egemen Rum devleti kurmak için gösterdiği gayretleri, ELAM’ın Enosis Plebisiti’nin okullarda okutulması konusundaki girişimlerini, her zaman yaptıkları gibi buldukları yerde Türklere saldırmalarını ve adayı Yunanistan’a bağlamak düşüncelerini çokta hayretle karşılamıyorum. Tarihi geçmişleri hep Enosis girişimleri ile dolu, Enosis hayalleri ile süslü.

 

Bir evvelki yazımda söz ettiğim gibi, Rum bir annenin Politis radyosuna çıkıp “Ben kızımın lisede Rumcaya çevrilmiş Kıbrıs Türk edebi eserlerini öğrenmesini istemiyorum.  Kıbrıs’ta eğitimleri, kültürleri, tarihleri ve dinleri aynı olmayan iki ayrı toplumdan söz ediyoruz. Ortak hiçbir şeyimiz yok” şeklinde konuşması, Rum Eğitim Bakanına protesto yazısı yazması ve Anastasiadis’in de bunun olağan bir tavır olarak değerlendirmesi, gerçekte Kıbrıslı Rumlar açısından çok doğal bir davranış biçimi.

 

Anastasiadis’in, söz konusu Rum annenin ve Kıbrıslı Rumların neredeyse tümünün niye Kıbrıslı Türklerle ortak bir devlet istemediklerinin kökeni, gerçekte yakın tarihimizde yatmaktadır. Kıbrıslı Türkleri azınlık görmek ve buna göre yeni kurulacak devleti şekillendirmek kavramı Anastasiadis’e ait değildir. Neredeyse 200 yıllık bir istektir bu ve her Kıbrıslı Rum’un kafasına da çiviyle kazınmıştır. Anastasiadis bu kavramla büyümüş, Başkanlık koltuğuna oturunca miras olarak bulmuş, kendisinden sonrakine de miras olarak bırakacaktır. Bu istek yıllarca, asırlarca devam edecektir ta ki gerçekleşene dek.

 

Megali İdea ve Enosis yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması, ilk Megali İdea haritasının çizildiği 1791 yılında kafalarda şekillenmiş, 1821 Mora isyanından sonra da Yunanistan, ilk kez Enosis fikrini resmi ağızdan ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını talep etmişti.

 

1878 yılının Temmuz ayında Lefkoşa’ya Türk bayrağı yerine İngiliz bayrağı çekilirken, Kıbrıslı Rumlar İngiliz idaresini alkışlayarak bu değişikliğin kendilerine Enosis yolunu açacağını düşünmüşler ve Enosis isteklerini her ortamda ortaya koymaya başlamışlardı.

 

Olayları çok yakından takip eden İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Henry Layard, 1 Ağustos 1878 tarihinde Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’e gönderdiği bir raporda “Rumlar Türkleri her şeyden yoksun bırakmak ve adadan kovmak gayesiyle büyük çaba harcayacaklardır. Bütün Kıbrıs topraklarını elde etmek için her türlü sahtekarlığı yapacaklar ve böylece Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyeceklerdir” yazmış, gözlemlerini bu sözlerle iletmişti. Belli ki Henry Layard çok iyi bir diplomattı ve hiç yanılmadı.

 

Rumlar Enosis girişimlerinden hiç yılmamışlar, 1907 yılında adayı ziyaret eden Churchill’e Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmek isteklerini iletmişlerdi. Yunanistan’ın Kıbrıs’ı resmen talep etmesi ise I. Dünya savaşı sonunda, 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti ama İngilizler kendilerine Kıbrıs yerine Batı Anadolu’yu gösterdiler.

 

25 Mart 1921 tarihinde Güzelyurt’taki (Omorfo) Serhatköy’de (Filya) Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhâkını istedikleri ilk plebisitlerini (halk oylaması) yaptılar. Plebisit sonrası yaptıkları Enosis başvuruları ise İngilizler tarafından derhal reddedildi. İngiliz Hükûmeti Ortadoğu politikasında yaptığı değişiklik sonucu Rumlardan yüz çevirince, Enosis hayallerinin suya düştüğünü gören Rumlar vergi kanununu bahane ederek 21 Ekim 1931 tarihinde ilk isyanlarını yaptılar. Vali konağını ateşe veren isyancıları İngilizler, Mısır’dan getirdikleri takviye kuvvetlerle bastırılabildi ancak.

 

Kıbrıslı Rumların neredeyse bir buçuk asırdır bekledikleri, uğruna isyan ettikleri Enosis, ilk kez 1939 yılında kapılarını çaldı. İngiltere Yunanistan’a, II. Dünya savaşında kendi taraflarında savaşa katılmaları halinde Kıbrıs’ı kendilerine vermeyi önerdi ama bu teklifi Yunanistan hükümeti reddetti. Kıbrıslı Rumlar bir türlü Yunan hükümetini buna razı edemediler ve adanın Yunan toprağı olması direkten döndü, 143 yıllık çabaları da heba oldu. Yoksa daha o günden Kıbrıs adası Yunanistan’ın bir vilayeti olmuştu.

 

15-20 Ocak 1950 tarihinde Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi önderliğinde yapılan “plebisit” ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhâkı Kıbrıslı Rumlar tarafından tekrar istendi ama İngiltere bu isteği gene reddetti.

 

Enosis konusunda benim için önemli olan son “Etnarh” yani “Dini ve Siyasi lider”  Makarios’un, 1 Mart 1964 tarihinde Yunanistan Başbakanı Papandreu’ya gönderdiği mektubun içinde yer alan “Amacımız Sayın Başkan, Zürih-Londra Anlaşmaları’nı ortadan kaldırmak ve Kıbrıs Helenizm’inin anavatan ile anlaşarak kendi geleceğini tayin etmek ve özgür duruma getirmektir” cümlesi ve içindeki niyettir. Hiçbir Kıbrıs Rum liderinin bunun dışına çıkamayacağını hepimizin bilmesi ve gelecek ile ilgili stratejimizi de buna göre yapmamız gerekmektedir.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

 

6 Mart 2017

 

 

Yunanlıları ve Rumları tanımak

 

 

konuk yazarYunanistan Yüksek Mahkemesi’nin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yunanistan’a kaçan 2 Binbaşı, 4 Yüzbaşı ve 2 Başçavuş’tan oluşan toplam  8 darbeci askerin tümü için Türkiye’ye iade talebini reddetmesi benim için hiçte sürpriz olmadı. İşin doğrusu ben bu kararın böyle çıkacağından emindim ve bekliyordum.

 

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi yıllardır “Türkiye’nin düşmanları benim dostlarımdır” felsefesine sıkı sıkıya sadık kalıp, Türkiye aleyhine her tür faaliyeti ağa babaları Avrupa Birliğinden de destek alarak el ele, kol kola yürütmüşlerdi.

 

1981 yılının Eylül ayında bir terör saldırısında yakalanan Ermeni Terör Örgütü ASALA (The Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) üyesi Ekmekjian’ın verdiği ifadede, terör eğitimlerini komşu bir ülkede ve Kıbrıs Rum Kesiminde, Trodos dağlarının iç kısımlarında, dönemin EDEK Başkanı Vassos Lissaridis tarafından verilen talimat ile kurulmuş askeri eğitim kamplarında aldıklarını belirtmişti.

 

Aynı doğrultuda Kıbrıs Rum politik yaşamında büyük etkisi olan Vassos Lissaridis’in talimatı ile daha yeni hayata geçmiş (1978) PKK militanlarına eğitim vermek için 1982 yılında Trodos dağlarının iç kesimlerinde silahlı eğitim kampları açılmış ve burada yetiştirilen teröristler 1984 yılında Türkiye’deki ilk saldırılarını başlatmışlardı.

 

Vassos Lissaridis, 1955-1959 yılları arasında tedhiş örgütü EOKA içinde Makarios’un sadık adamı ve doktoru olarak üst düzey yönetici olarak görev yapmış, Zürih ve Londra görüşmelerine katılmış, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına karşı çıkmış ve Makarios ölene kadar danışmanlığını ve özel doktorluğunu yapmış bir kişidir. 1959 yılında “Vatansaver Cephe” listesinde girdiği seçimi kazanarak Temsilciler Meclisine girmiş sonraki seçimlerin tümünü kazanmış, 22 Aralık 1963 günü Lefkoşa Çağlayan Bölgesine saldıran Rum Para Militer güçlerinin fiilen komutanlığını yapmış, 1986-1991 yılları arasında da Rum Temsilciler Meclisi Başkanlığını görevinde bulunmuş tescilli bir Türk düşmanıdır.

 

Abdullah Öcalan’ın yakalandığı vakit cebinden, Mavros Lazaros adına, dönemin eski Rum Temsilciler Meclisi Başkanı ve EDEK Genel Başkanı Dr. Vassos Lissaridis tarafından verilen talimat ile Kıbrıs Rum Muhaceret Dairesi tarafından resmi olarak hazırlanmış C015918 numaralı Kıbrıs (Rum Kesimi) pasaportu çıkmıştı.

 

Terör örgütü PKK mensuplarını yıllardır barındıran ve kaçak göçmenlerin geçiş noktası olarak kullanılan “Laurion (Lavrion) Mülteci Kampı”nın kuruluş amacı gerçekte mülteciler için olmayıp, Yunanistan hükümetinin ve Milli İstihbarat Servisinin (EYP – Εθνική Υπηρεσία Πληροφοριών) müşterek çalışmaları ile ASALA, PKK, DHKP-C, MLKP gibi terör örgütlerinin barınağı ve eğitim kampı olmasıdır. Yıllardır Türkiye’den kaçan teröristler burada barındırılmış, yedirilmiş ve içirilmiş, Türkiye’ye saldırı için gönderilen teröristler de bu kampta yetiştirilmişti.

 

Eğer hala daha Yunanlıların akıllarının bir köşesinde Megali Idea (Büyük Ülkü) yatıyorsa, Batı Anadolu’yu ve İstanbul’u günü geldiğinde fethetmek varsa, Kıbrıslı Rumların da Kıbrıs adasının tümünü ele geçirip adayı Yunanistan’a bağlamak hayalleri hala daha varlığını sürdürüyorsa, bu kişilerden Türkiye’nin ve Türk insanının lehine bir şeyler yapmasını beklemek, ölüden gözyaşı dökmesini beklemek ile aynıdır.

 

Prof. Dr. Ata ATUN