Etiket arşivi: Romanya

Egeli mobilyacılar, İtalyan mobilya markalarının üreticisi olmak istiyor

Egeli mobilya ihracatçıları, mobilya tasarımında dünyanın bir numarası olan ancak üretimini işçilik maliyetlerindeki yükseklik nedeniyle Çin, Polonya, Romanya, Slovenya gibi ülkelerde yaptıran İtalyan markaları ile üretim ortaklığı yapmak istiyor.

İtalyan mobilya devlerinin üretimine talip olan Egeli mobilya ihracatçıları Kasım ayında İtalya’dan asgari 10 ithalatçının katılımıyla “Alım Heyeti Organizasyonu” planlıyor. Egeli mobilyacılar, bu alım heyetine katılacak firmalarla uzun soluklu ortaklıklar kurmayı hedefliyorlar.

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Doğan Yağcı, İtalyan firmalarına tedarikçi olabilecek standartta üretim yapan İzmirli firmaların boş kapasitelerini İtalyan markalarına kanalize etmek istediklerini kaydetti.

Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Mobilya Çalışma Komitesinin Müjdat Kemer’in moderatörlüğünde, Ege Bölgesi’nde mobilya üretiminde ve ihracatında belli standartlara ulaşmış firmalarla yapılan toplantıda projeyi anlattıklarını ifade eden Yağcı, İzmirli mobilya ihracatçılarının duyduğu heyecanın kendilerini daha da motive ettiğini dile getirdi.

Mobilya sektöründe 10 Türk – İtalyan ortaklığı hedefliyoruz

İtalya’nın işçilik maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle mobilya üretiminin büyük bölümünü Çin, Polonya, Slovenya, Romanya gibi ülkelerde yaptırdığı bilgisini veren Yağcı, “İtalya, mobilyada tasarımda dünyada bir numara. Mobilya ihracatında da önde gelen ülkelerden birisi. Kendi tasarımlarını işçilik maliyetlerinin düşük olduğu ülkelerde ürettirerek gerek İtalya’da, gerekse dünyanın dört bir tarafında pazarlıyorlar. İtalya, yıllık 4 milyar dolar mobilya ithal ederken, 14,5 milyar dolarlık mobilya ihraç ediyor. İtalya’nın mobilya ithalatında Türkiye’nin payı sadece 77 milyon dolar. Amacımız bu rakamı yukarı taşımak. İzmir’de mobilya üretiminde ve ihracatında İtalyan firmalarının kalite standartlarında üretim yapabilen firmalarımızla İtalyan firmalarının iş birliği yapmasını amaçlıyoruz. Bu alanda en az 10 Türk – İtalyan ortaklığı hedefliyoruz” şeklinde konuştu.

“Alım Heyeti Organizasyonu”nun hedefine ulaşması için İtalya mobilya pazarını bilen bir danışmanlık firması ile çalışacaklarını dile getiren Yağcı sözlerini şöyle sürdürdü; “Egeli mobilya ihracatçılarımızdan modern makine parkı olan, üretim ve ihracatta belli standartlara ulaşmış, ortaklık kurmak isteyen üyelerimizin bilgilerini danışmanlık firması ile paylaşacağız. Danışmanlık firmamız İtalyan firmalar ile bu bilgileri kendileri Türkiye’ye gelmeden önce paylaşacak. Profesyonel bir anlayışla hareket edip sonuca ulaşmak istiyoruz. Bu iş birliği Türk firmalarımızın kendilerini geliştirmelerini de sağlayacak.”

İtalyan mobilya ithalatçısı firmaların güvenini kazanıp, istikrarlı ve standart üretim yapabileceklerinin mesajını vermek istediklerini anlatan Yağcı, “İtalyanların istediği standartları yakalayıp üretim ortaklığında başarılı olduğumuz takdirde, aynı modeli başka ülkelerle de hayata geçirmek istiyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.

Türkiye’nin 7 aylık mobilya ihracatı 2 milyar dolara yaklaştı

Türkiye, 2018 yılının Ocak – Temmuz döneminde 1 milyar 817 milyon dolarlık mobilya ürünleri ihraç etmişken, 2019 yılının aynı dönemindeki mobilya ihracatı yüzde 7’lik artışla 1 milyar 945 milyon dolara ulaştı. Aynı dönemde Ege Bölgesi’nden yapılan mobilya ihracatı ise; yüzde 10’luk artışla 84 milyon dolardan, 92 milyon dolara çıktı. Türkiye’nin mobilya ihracatında ilk üç ülke Irak, Almanya ve Suudi Arabistan olurken, İtalya 41 milyon dolarlık Türk mobilyası tercih etti ve listede 13. sırada yer buldu.

3. KAPIKAYAFEST ULUSLARARASI DOĞA SPORLARI VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR !

 

Neşesi, doğallığı ve espri anlayışı ile her yeri renklendiren karadeniz insanı, eşsiz ve benzersiz bir doğa sunan konumu ve yaylaları ile de yerli ve yabancı turistleri çekerek her yıl cazibesini artırmayı başarıyor.


KAPIKAYAFEST ?
Karadeniz’in önemli illerinden Samsun Bafra Kapıkaya’da 24-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında 3.sü düzenlenecek olan  “Kapıkayafest Uluslararası Doğa Sporları ve Kültür Festivali” nde  adrenalini yüksek doğa sporlarının ve karadenize  özgü  kültürel faaliyetlerin Türkiye gündemine taşınacağına inanıyoruz.  Karadeniz coğrafyasının eşsiz doğa güzelliği, coğrafyanın kendine özgü karakteristik özelliklerini koruyarak yapılan etkinliklerin zenginliği her yıl bölgeye gelen yerli ve yabancı kişi sayısındaki artışı beraberinde sağlamakta ve bölge turizm gelirlerinden aldığı payı artırmaktadır.

Adını Samsun / Bafra – Kapıkaya tepesinden alan Kapıkayafest; Çeşitli spor dallarını aynı ortamda sunarak ulusal ve uluslararası birçok sporcuyu ve doğa severleri her yıl temmuz ayında bir araya getirmeyi hedefleyen, sağlıklı bireylerle daha çok yaşanabilir bir dünya için sporun ve sporcunun önemini vurgulamak gayesini güden bir festivaldir.

Bafra Belediyesi sahipliğinde ve  Astajans organizasyonu ile yapılacak olan Kapıkayafest’te, gökyüzünde paraşütçüler süzülürken katılımcılar karada bisiklet ve doğa yürüyüşü, baraj gölünde kano gezisine katılabilirler. ‘En güzel fotoğrafı ben çekerim’ diyenler ise fotomaratona katılabilirler. Kamp ve çevresinde çeşitli etkinlikler ile eğlenme ve güzel vakit geçirme olanağı bulabilirler. Akşam ise kamp ateşini yakıp yıldızların altında doğanın sesini dinleyebilir, güzel sohbetler edebilirler. Ayrıca çeşitli kültürel faaliyetler, spor branşlarının aktiviteleri ve eğlenceleri ile unutamayacakları bir festival geçirebilirler.

5 gün 4 gece “Her şeyiyle eğlenceli” bir festivale davetlisiniz.!

DÜNYANIN 55 ÜLKESİ FESTİVAL İÇİN DAVET EDİLDİ !

Kapıkayafest Festivali uluslararası bir festival olması sebebiyle geçen yıl kırka yakın ülkeden sporcu ve katılımcıyı Bafra’ya getirme başarısı elde etmiş durumda. Bu sene 55 ülkeden sporcu ve katılımcılar ile iletişime geçilerek, festival uluslararası arenadaki konumunu yükseltme çabasında. Festivale davet edilen ve katılması planlanan ülkeler ise şöyle;  Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Birleşik Krallık, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dubai, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Katar, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızıstan, Kosova, Kuveyt, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Mısır, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

DÜNYANIN EN ÖZEL EKSTREM SPOR ALANLARI ARASINDA!

Kapıkayafest; Kızılırmak’ın yanı başında doğanın ve tarihin bir arada olduğu, birçok ekstrem spor ve  sportif faaliyetleri ile dünyanın nadir alanları arasında gösteriliyor. Hava sporları, su sporları, dağcılık, fotoğrafçılık, bisiklet, atv, kamping vb gibi doğa sporlarını ve faaliyetlerini aynı noktada barındırıyor.

Kapıkayafest; yamaç paraşütü için dünyanın en elverişli noktaları arasında yerini alma yolunda ilerliyor. Bir yamaç paraşütçüsünün bir noktadan kalkıp aynı noktaya inebildiği ve Kızılırmak’ın eşsiz doğal güzelliklerini ve manzarasını görebildiği dünyanın en özel konumlarından birisi.

Aynı zamanda turizm turları, fotoğraf – bisiklet ve atv safari, yöresel ve kültürel pazarlar da Kapıkayafest etkinlik alanında olacak. Etkinlik alanı bu branşların ve sportif etkinliklerin tamamını bir arada buluşturabilecek Dünya’nın nadir alanlarından..

İLGİ İLE BERABER BÖLGE EKONOMİSİ DE CANLANDI

Kapıkayafest; ilki 2017 yılında 25 bin, ikincisi 2018 yılında 50.000’in üzerinde ziyaretçi, 5000 civarı kamp ve ticari katılımcısı ile ciddi bir ses getirdi. Bu yıl ise 100 bine yakın katılımcı ve ziyaretçi bekleniyor. Festivale ev sahipliği yapan Samsun / Bafra – Kapıkaya ve Asar mevkileri, ulusal – uluslararası sporcuların ve doğa sporlarına ilgi duyanların odak noktası durumunda. Festivalin yöre ve bölge halkına ciddi bir ekonomik katkı sağladığı, her geçen yılda artarak devam edeceği düşünülüyor.

Yabancı Büyükelçiliklere Kıbrıs dersi

 

Kıbrıs İlim Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Uluslararası Politika Uzmanı Prof. Dr. Ata Atun, Ankara’da görev yapan yabancı büyükelçileri ve elçilik misyonlarını Kıbrıs sorununun geçmişi ile Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları üzerine bilgilendirdi. Moderatörlüğünü emekli büyükelçi Yiğit Alpogan’ın yaptığı toplantıda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Ankara Büyükelçisi Kemal Köprülü ile, Türkiye’de görev yapan yabancı Büyükelçiler, büyükelçi yardımcıları ve yabancı misyon hazır bulundu.

Türkiye’nin başkenti Ankara’da görev yapan büyükelçiler ve elçilik temsilcileri, Kıbrıs sorununun temeli ve bugün gelinen nokta üzerine bilgilendirildi. KKTC Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye’nin önemli fikir kuruluşlarından AVİM (Avrasya İncelemeleri Merkezi) tarafından organize edilen bilgilendirme toplantısı, Ankara Çankaya’da bulunan AVİM binasında gerçekleştirildi.

Fransa, İsviçre, Almanya, Hollanda,  Portekiz, Slovakya, Suudi Arabistan, Romanya, Letonya, Avusturya,  Karadağ,  Azerbaycan Büyükelçi ve büyükelçi yardımcılarının katıldığı bilgilendirme toplantısına Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile İngiltere Büyükelçilikleri ikişer kişiyle katılım gösterdi.

AB Türkiye Delegasyonu tarafından da izlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Ata Atun, Kıbrıs sorununun, Rum ve Yunanların iddia ettiği gibi 1974’te başlamadığını vurguladı. Rumların Megali İdea’dan kaynaklanan (Büyük ülkü) Enosis saplantılarının (Adanın Yunanistan’a bağlanması) 1930’lu yıllardan itibaren adada huzursuzluğa sebep olduğunu anımsatan Atun, Rum tedhiş örgütü EOKA’nın faaliyete geçtiği 1955 yılından itibaren adada kan ve gözyaşının eksik olmadığını ifade etti.

“Türkiye’nin Kıbrıs’taki statüsü yasal”

Kıbrıs Türklerinin 1974 yılına kadar yaşama hakkı dahil birçok haklarının gasp edildiğini belirten Prof. Dr. Ata Atun şunları söyledi: “Kıbrıs Türkleri adada tam anlamıyla soykırıma uğramışlardır. 1960 yılında kurulan ortaklık cumhuriyeti anlaşmasına hiçbir şekilde uymayan Rumlar, Türkleri eşit ortak olarak göremeyeceklerini kaydederek, Türklerin eşitliği garanti altına alan 13 maddeyi değiştirme yoluna gitmişlerdir. Bu 13 maddeyi değiştirmeyeceklerini anladıklarında da silah zoruyla Kıbrıs Türklerini önce ortaklıktan, sonra da adadan atma, yok etme prensibiyle hareket etmişlerdir. Adanın yüzde 3’lük bir kısmına hapsedilen Türkler, ağır ekonomik baskılara maruz bırakılmıştır. Makarios’un talebi ile dönemin Yunanistan Başbakanı 1964 yılında adaya 20,000 kişilik bir ordu göndermiş ve bu Yunan ordusu Milli Muhafız ordusu ile birlikte 1964 yılında Erenköy’e, 1967 yılında da Geçitkale’ye saldırmıştır. 20,000 kişilik Yunan Askeri Kuvvetlerinin adadan çekilmesini emreden BM kararı BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyine sunduğu S/8322 sayı ve 3 Ocak 1968 tarihli Raporunda yer almaktadır. Dolayısıyla bugün Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak nitelendirenler yalan argümanlarla algı operasyonu yürütmekte, tüm dünyayı kandırmaktadırlar. Türkiye, 1974 yılında Yunanistan’dan gönderilen subayların desteği ile Kıbrıs’ta Makarios’a karşı gerçekleştirilen darbe ve sonrasında, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ile Türkiye’nin garantör olarak, adada 16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsünün bozulması durumda müdahale etmesine olanak veren Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, EK 1, Garanti Ve İttifak Anlaşması, Madde 4 doğrultusunda anayasal hakkını kullanmıştır. Anayasanın bu maddesine göre garantör devletler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsü bozulduğu vakit, (Lağvedilmesi, bir başka ülkeye bağlanması vb…) birlikte veya tek başlarına müdahalede bulunma ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının gereklerini yerine getirip, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekrardan kurma hakkına sahip olmakla yetkilendirilmişlerdir.”

“Ada 1959’da bölünmeye başladı”

Kıbrıs adasının 1974’te bölündüğü yönündeki Rum tezlerinin de gerçeği yansıtmadığını ifade eden Prof. Ata Atun, “Lefkoşa’nın ilk bölündüğü tarih 1959’dur. İngiliz Koloni İdaresi çatışmaları önlemek için Baf Kapısı’ndan Mağusa Kapısı’na kadar, Ermu Caddesi boyunca tel örgüler çekmişti. Öte yandan, Rumların 21 Aralık 1963 sabahı adanın tüm yerleşim yerlerinde Türklere saldırmasının ardından 27 Aralık 1963 günü toplanan; Duncan Sandys ve İngiliz Yüksek Komiseri, Türkiye ve Yunanistan Büyükelçileri, Kıbrıs Türk ve Rum Toplumlarının temsilcileri, İngiliz hava Mareşali Sir Deniz Barnett ve adadaki İngiliz Birliklerinin Komutanı General Peter Young’dan oluşan komite bir sınır hat tespit edilmesine karar verdi. İki günlük çalışma sonrasında 29 Aralık 1963 tarihinde komisyon tarafından kabul edilen plan üzerine çizilen sınır çizgisi ile “Yeşil Hat” adı altında resmileşti ve BM kayıtlarına girdi” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin sondaj faaliyetleri Uluslararası Deniz Hukukuna uygun”

Kıbrıs İlim Üniversitesi Dekanı Atun, Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları ve Rum kesiminin doğalgaz konusundaki çalışmaları hakkında da şunları kaydetti: “Türkiye’nin 1958 ve 1960 yıllarında kabul edilen 1. ve 2. Deniz Hukuku Konferansı sonuçlarına göre kendine ait olan kıta sahanlığı ve bu kıta sahanlığından kaynaklanan Münhasır Ekonomik Bölgesi, 1994 yılında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından tek yanlı ilan edilen 3. Deniz Hukuku Konferansı (UNCLOS) kararına dayalı tek yanlı ilan edilen sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi tarafından işgal edilmiştir. 3. Deniz Hukuku sonuçlarını 18 ülke ile birlikte kabul etmeyip imzalamayan Türkiye’nin, Kıbrıs Rum tarafının tek yanlı ve sözde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgesi ile çakışan parsellerde sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine bulunması tamamen Uluslararası Deniz Hukukuna uygundur. Aynı doğrultuda KKTC’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesini tek yanlı ilan etmesi, Türkiye ile Kıta Sahanlığı belirleme anlaşması yapması ve kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde de TPAO ile Araştırma ve sondaj anlaşması yapması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yabancı şirketler ile yaptığı araştırma ve sondaj anlaşmaları kadar geçerli olup, uluslararası Deniz Hukukuna uygundur.”         

İngilizce gerçekleştirilen ve görsel öğelerle zenginleştirilen toplantı, soru cevap bölümüyle son buldu.

 

 

 

Avrupa’nın en popüler moda arama motorlarından GLAMI Türkiye’de

11 ülkede faaliyet gösteren ve 30 milyonu aşkın ziyaretçi sayısıyla Avrupa’nın en popüler moda arama motorlarından biri olan GLAMI, artık Türkiye’de. Binlerce marka ve ünlü sanal mağazalar ile milyonlarca müşteriyi tek bir çatı altında buluşturan GLAMI, kişiye özel moda keşfini ve alışverişini önemli ölçüde kolaylaştırıyor. Türk tüketicilerine hızlı ve kolay alışveriş yapmanın ayrıcalığını sunuyor.

Teknoloji ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte online alışveriş kavramı yaşantımızın önemli bir parçası haline geldi. Zaman tasarrufu, evden çıkmadan oturduğumuz yerden alışveriş yapmanın rahatlığı, yorulmadan ayağımıza gelen hizmet, ürün çeşitliliği, ürün karşılaştırmaları, teslimat kolaylığı ve bunların hepsini farklı sanal mağazalardan yapabilmek gibi faktörler tüketicileri online alışverişe çeken en önemli unsurlar. Bu noktada tüketicilerin özellikle moda konusunda yüzbinlerce seçenek arasında aradıklarını rahatça bulabilecekleri yenilikçi uygulamalara da ihtiyaçları var.

Hedef 1 yıl içinde ortak sanal mağazalara 10 milyon Euro ciro

GLAMI, odağında moda olan bir ürün arama motoru. GLAMI, sanal mağazaların tekliflerini tek bir platformda toplayıp kullanıcıların hızlı ve basit bir şekilde alışveriş yapmalarını sağlıyor. GLAMI’yi farklı kılan özelliklerinden biri, akıllı teknolojisi sayesinde kullanıcıların incelediği ürünleri baz alarak giyim, ayakkabı ve aksesuar kategorilerinde ilgi çekici önerilerde bulunması ve kullanıcıların diğer beğenebilecekleri ürünleri göstermesi.

Çek Cumhuriyeti merkezli moda grubu Inspigroup’un ana markası olan GLAMI, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Yunanistan, Rusya ve Türkiye dahil 11 ülkede faaliyet gösteriyor.

2016’dan bu yana her yıl satışlarda iki basamaklı rakamlarla büyüyen Türkiye moda e-ticaret pazarının potansiyeline inanan GLAMI, girdiği pazarlarda, platformda yer alan sanal mağazalara gelecek 1 yıl içinde 10 milyon Euro ciro sağlamayı hedefliyor.

GLAMI Türkiye’ye www.glami.com.tr üzerinden ulaşılabiliyor. Giyim, ayakkabı ve aksesuar ürünlerinin bulunduğu www.glami.com.tr’de şu an 560 binden fazla ürün ve 4700’ün üzerinde marka yer alıyor.

Alışveriş ve moda tutkunu kullanıcıların hayatını kolaylaştıran moda arama motoru

GLAMI moda arama motoru; en son moda trendleri, ve indirimleri listeleme gibi özellikleriyle online alışverişi kişisel bir deneyim haline getiriyor. İhtiyaçlarını en iyi fiyata en hızlı ve kolay şekilde karşılamak isteyen tüketicilerin de hayatını kolaylaştırıyor.

Giriş ve kullanım için üyelik talep etmeyen GLAMI’nin sitesindeki arama kutusuna yazılan tek bir ürün, saniyeler sonra anlaşmalı tüm satış noktaları ve birçok alternatifle birlikte ekranda sıralanıyor. Kadın, erkek, çocuk, giyim, ayakkabı ve aksesuar kategorilerinden ürünlerin yer aldığı site; marka, mağaza, beden, indirim oranı, renk, fiyat ve hatta teslimat detayları gibi geniş filtreleme seçenekleriyle kullanıcının aradığı ürüne hızlıca ulaşmasını sağlıyor.

Mobil uygulaması da var

GLAMI’yi aynı zamanda mobil cihazlarınız üzerinden de kolayca kullanabiliyorsunuz. Hem IOS hem de Android cihazlarla uyumlu GLAMI mobil uygulaması; büyük görseller ile sunduğu ürün detayları sayesinde keyifli ve kolay bir alışveriş deneyimi sağlıyor.

Rakamlarla GLAMI

GLAMI, dünya çapında 2500’den fazla mağazayla işbirliği yapıyor. Elbiseden ayakkabıya, iç çamaşırından aksesuarlara varıncaya kadar 7 milyona yakın ürün çeşidinin yer aldığı sitede aylık sipariş sayısı 280 bin civarında. Tüm ülkelerde 5.5 milyon sosyal medya takipçisi olan GLAMI’nin aylık toplam ziyaretçisi sayısı ise 45 milyon.

GLAMI’yi www.glami.com.tr adresinden ziyaret edebilirsiniz.

Mersin Büyükşehir Belediyesi, UNESCO ile Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne Üye Oluyor

Mersin Büyükşehir Belediyesi, UNESCO ile resmi ortaklık ilişkisi bulunan Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne üye olma yolunda ilerliyor.

12 değişik ülkeden 31 üyesi bulunan Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne üye olmak için hazırlıklarını tamamlamaya başlayan Mersin Büyükşehir Belediyesi, bu üyelik sayesinde Mersin’in tarihi ve kültürel anlamda artılar kazanmasını istiyor.

Yenilikçi uygulamaların kültürel mirasa uyumlu şekilde entegre edilmesi, üye şehir ve bölgelerin ekonomik anlamda gelişmesine katkı sağlaması açısından önemli bir birlik olan Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne üye olmaya hazırlanan Büyükşehir Belediyesi’nin üyeliği kent için büyük önem arz ediyor. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi’nin AVEC’e üye olması halinde, Akdeniz ülkeleri arasında kültürel ve tarihi mirasa sahip bir kent olan Mersin, tarihi mirasın sürdürülebilir kalkınma için itici güç olmasında katkı sağlayacak.

AVEC tarafından yapılan sınıflandırmaya göre de Türkiye, nüfusu 200.000 kişinin üzerinde olduğu için 2. kategoride yer alıyor ve yıllık üyelik ödemesi yaklaşık 1350 Euro olarak belirlenmiş.

AVEC nedir?

Tarihi ve kültürel mirasa sahip şehir ve bölgelerden oluşan bir ağ olan AVEC, 1997 yılında kurulan ve 2015 yılından bu yana UNESCO ile resmi ortaklık ilişkisini sürdüren bir birlik. Birlik, kültürel mirasın yönetimi, değerinin ortaya çıkarılması, doğal afetlere karşı korunması gibi konulardaki başarılı olmuş uygulamalar noktasında bilgi alışverişi atölye çalışmaları ve uluslararası projeler yürütüyor.

Birliğin hedefleri arasında, kültürel ve tarihi mirastan sürdürülebilir kalkınma için itici güç olarak faydalanılması, yenilikçi uygulamaların kültürel mirasa uyumlu biçimde entegre edilmesi ile üye şehir ve bölgelerin ekonomik anlamda gelişmesine katkı sağlanması yer alıyor. AVEC, sürdürülebilir şehircilik ve miras, risk yönetimi ve bölgelerin ön plana çıkarılması ile gerçekleştirilen çalışmaların temel yönelimlerini içeriyor. AVEC’e üye olmak için Avrupa – Akdeniz ülkelerinden birisinde tarihi mirasa sahip bir şehir veya bölge olmak, bu konudaki şartı kabul etmek, ağın faaliyet ve toplantılarına düzenli olarak katılım sağlamak ve yıllık üyelik aidatının ödenmesi gerekiyor.

Ağa üye belediyeler arasında Belçika’nın Arlon, Hırvatistan’ın Osijek, İspanya’nın Baeza ve  Mellilia, Fransa’nın Arles, Bastia, Cahors, Narbonne, Nimes ve Tours, Macaristan’ın Szombathely ve Babolna, Lübnan’ın Dannieh, Malta’nın Birgu ve İsla, Fas’ın Chefchaouen, Portekiz’in Beja, Evora, Freixo de Espada a Cinta, İdanha-a-nova, Macedo de Cavaleiros, Mertola ve Tavira, Romanya’nın Arad, Sırbistan’ın Bela Palanka, Kragujevak, Mediana, Nis, Niska Bnaja ve Novi Pazar ile Tunus’un Sbeitla şehri yer alıyor.

Ayrıca Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi Şubat Ayı Toplantısı’nın 2’nci birleşiminde Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne Büyükşehir Belediyesi’nin üye olması hakkındaki teklif de oy birliği ile kabul edilmişti.

DOWN SENDROMLU KARDEŞİ İÇİN 80 GÜNDE 25 ÜLKE GEZECEK

dwAdem Çolak, Down sendromlu kardeşi Erdem Çolak için  Pazarkule sınır  kapısından motosikletiyle çıkıp, Norveç’in ve dünyanın en kuzey noktası Nordkapp’a kadar gidecek. Macera dolu bu yolculuğu Down sendromlu kardeşi Erdem’e adayan, Adem Çolak’ın amacı farkındalık sağlamak. “Dünyanın her yerinde, tek bir kromozom dışında farkları olmayan bireyleri tanıyıp, onlardan bahsetmek istiyorum” diyen Çolak’ın en büyük destekçisi Down Sendromu Derneği. Bu yolculuk sırasında 25 ülkeyi, 80 günde motosikletiyle gezecek olan Adem Çolak bu ülkelerde dernekleri ziyaret edip, Down sendromlu kişilerle tanışacak, onların sorunlarını kayıt altına alıp, sosyal medya hesaplarında paylaşacak.

DOWN_LOGO“Down To Earth Road” isimli proje kapsamında gideceği ülkelerdeki Down sendromu dernekleri ile bir araya gelecek olan Çolak, Down sendromlu kişilerle tanışıp sohbet edecek, hayatları, gelecek beklentileri ve yaşadıkları toplum içinde devletten beklentileri hakkında bilgi toplayacak. Bu görüşmeleri fotoğraf ve video ile kayıt altına alacak olan Adem Çolak, Down Sendromu Derneği ile birlikte bu mesajların muhataplarına ulaşmasına aracılık edecek.

Şu anda farklı ülkelerden 16 dernek ile irtibat halinde olan Çolak, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Karadağ, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Almanya, Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan olmak üzere 25 ülkeyi ziyaret edecek.

Küçük bir Akdeniz kasabasında doğan 31 yaşındaki Adem Çolak ile Down sendromlu kardeşi Erdem arasında dokuz yaş fark var. 22 yaşındaki Erdem’in yaşadığı sorunları ve sıkıntıları çocukluk döneminden itibaren gözlemleyen Adem Çolak, ilk fırsatta bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek Down Sendromu Derneği’nin kapısını çaldı. Derneğe sunduğu proje kabul edilince, 80 günlük turun ilk adımları da atıldı.

Adem Çolak, yola çıkış amacını şöyle anlatıyor, “İmkanları olmayan veya kısıtlı olan ailelerde Down sendromlu bireylerin olması, farkındalık anlamında, bilinçli davranabilme anlamında insanları olumsuz etkiliyor; en basitinden yapılmak istenen sağlık giderleri veya şahsi ihtiyaçlar noktasında bile zorluk yaşanabiliyor. Biz de buna benzer maddi zorluklar yaşadık. Onun dışında sokaktaki arkadaş çevresinin bilinçsiz hoş olmayan davranışları Erdem’i olumsuz etkiledi. Ama rehabilitasyon merkezinde eğitime başlaması ona çok iyi geldi, çok sevdiği ve onun çok seven bir arkadaş çevresi oldu. Çevredeki insanlar da onu daha iyi anlamaya başladıktan sonra işler daha iyiye gitti. Temelde amacımız için farkındalık oluşturmak diyoruz ama, kendimiz neyin ne kadar farkındayız, biraz da bunu görmek istiyorum, kendi adıma, bu yola çıkarken “henüz tanımadığım ben” i tanımayla birlikte, dünyanın her yerinde, tek bir kromozom dışında farkları olmayan bireyleri tanıyıp, onlardan bahsetmek istiyorum. Bunu ülke içinde de farklı şekilde devam ettirmeyi düşünüyorum. Ve şu an hayatta olmayan annem ve babam için bir şeyler yapmış olmak istiyorum.”

Proje boyunca Adem Çolak’ın tüm seyahati, Facebook’da DownToEarthRoad ve demiratliyoruk; Twitter’da DownToEarthRoad, instagramda ise downtoearthroad ve demiratliyoruk sayfalarından yayınlanacak. dw1

Down Sendromu Derneği Dernek sözcüsü Fulya Ekmen ise Adem Çolak’ın projesine neden destek olduklarını şöyle özetliyor, “Biz Adem bey ile 2014 yılında kardeşi ile ilgili attığı bir mail ile tanıştık. Bir sonraki maili 2017 yılında farklı bir konuda geldi kendisinden. Bu sefer sadece kardeşi için değil tüm Down sendromlu kişiler için bir soru sordu bize. Projesini anlattı ve logolarımızı kullanıp kullanamayacağını sordu. Kendisiyle tanışmaya karar verdik. Ağustos ayında Adem bey, Salon Reklam, Doret İletişim Danışmanlığı ve biz bir araya geldik. Gerçekten iyi şeyler yapmak isteyen insanlar bir araya gelince olan şey oldu tabii ki. Bir anda enerji yükseldi, hayaller ve hedefler arttı. Zorlu bir motosiklet rotasından zorlu bir dünya rotasına geldik. Down To Earth Road dedik bu rotaya. Bu rota her bir etabı kendi içinde tamamlanan ama aslında hiç tamamlanmayacak bir yol. Adem beyin ya da rotadaki ismi ile Demiratlı Yörük’ün başlattığı Down Sendromu Derneği’nin büyüterek uluslararası düzeyde bir harekete çevirmek istediği bir yola dönüştü Down To Earth Road.”

 

 

Haber Yayın Dairesi: Yusuf Ünel

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

 

Alptekin CEVHERLİ

 

alptekin cevherliHer milletin kendi millî menfaatlerini ve değerlerini sembolleştirdiği çeşitli kutsalları vardı; bayrak, tarihteki çeşitli devlet adamları, sembol haline gelmiş mekân veya binalardır. Bunlar o milletin varlığının belki de yarı efsanevi, yarı gerçek devamını sağlayan figürlerdir. Milletlerin önüne birer hedef koyarak millî birliğin tesis edilmesini kolaylaştırırlar. Bu hedefe varmak için sonraki nesillere dinamizm katarlar.

Bu figürler, milletlerin ulaştıkları son noktayı veya çıkış noktalarını betimleyerek elde edilmesi gereken veya korunması gereken değerleri ortaya koyarlar. Bu anlamda ata mezarları da büyük önem taşır.

Sultan 1. Murat’ın Kosova Priştine’deki kabri, Macaristan’daki Gül Baba Türbesi, Bakü’deki Türk şehitliği, Enver Paşa’nın Kırgızistan’daki kabri (Ki bu mezar yanlış bir kararla Demirel tarafından Türkiye’ye geri getirilmiştir.) vd…

Aynı şekilde diğer milletlerin de ulaştıkları son nokta ve erek olarak aynen bizim gibi mezarlıkları vardır. Yoksa Anzakların (Avusturalya ve Yeni Zelandalılar) on binlerce kilometre öteden her yıl gelip Çanakkale’de dedelerinin mezarları başında “şafak ayini” yapmasını başka türlü izah edemezsiniz…t__rk __ehitlikleriyıkılmasıRussian_Monument_San_Stefano_Ottoman_Postcard

Bu mezarlar belki siyasi değil ama tarihi ve kültürel sınırları çizerler…

Bugün dünya üzerinde 34 ülkede (Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, İran, İsrail, İtalya Japonya, KKTC, Letonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan şehitliğimiz olan ülkelerdir.) 78 Türk (Osmanlı+Türkiye) şehitliği mevcuttur. Elbette 10 bin yıllık Türk tarihi ve 16 büyük Türk İmparatorluğunu göz önüne alırsak, gök yüzündeki yıldızlar kadar Türk şehitliğinin dünyanın dört bir yanına savrulmuş olduğunu unutmamamız gerekir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kabul ettiği Osmanlı’nın önemli bir kısım yeni sayılabilecek tarihlerdeki şehitlikleri ve Cumhuriyet dönemi şehitlikleri bunlardır.

Aynı şey diğer milletler, mesela Ruslar için de geçerlidir…

Sultan 2. Abdülhamit’in tahta geçişinden kısa bir süre sonra 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy)’da imzalanan antlaşmayla Osmanlı Devleti’ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacaktı. Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Bulgar ordusu kuruluncaya kadar iki yıl müddetle 50.000’i geçmemek üzere Rus askeri Bulgaristan’da kalacak, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne vereceği yıllık verginin tutarı Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri ve Rusya arasında kararlaştırılacak, Osmanlı Devleti Rusya’ya “Savaş Tazminatı” ödeyecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt Rusya’ya verilecekti…

Bu antlaşma neticesi Osmanlı Devleti tarihinin en büyük toprak kayıplarından birini yaşamış, milyonlarca vatandaşımız sınırlarımız dışında düşmanın insafına kalmıştır.

Ruslar da Osmanlı Devleti için bir felaket olan bu 93 Harbi’nde (1877-78) İstanbul Yeşilköy’e kadar gelişlerini kutsamak, ulaştıkları son sınırı kalıcı kılmak ve orada ölen askerlerini yaşatmak adına İstanbul Yeşilköy’de (bugünkü Florya Ormanı’nda) kalan yerde Ayastefanos Anıtını dikmişlerdir. Bu anıt aynı zamanda bir kilise olup, İstanbul’u işgale gelirken ölen Rus askerlerinin anıt mezarlarıdır da…

Sultan 2’nci Abdülhamit’in bütün karşı çıkmasına rağmen kabul edilerek inşa edilmiş olan Ayastefanos Anıtı, Rusların Osmanlı ordusunu yenerek İstanbul kapısına dayandığının aynı zamanda resmidir de.

Bu utanç abidesi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Rusya’ya savaş ilan edilmesi ardından İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından dinamitle patlatılarak yıkılmış ve bu yıkım sahnesi aynı zamanda filme çekilerek Türk Sinema tarihinin de doğumu olmuştur. Bugün Türk sinemasının eldeki en eski filmi Ayastefanos Utanç Abidesi’nin Yıkılması Filmidir. Ve ilk Türk filmi olarak kabul edilmiştir…

Peki, bu kadar anıtlardan, mezarlardan durduk yere niye bahsettik?

Şimdi sıkı durun…

Rusya, bu utanç abidesini yeniden inşa etmemizi istiyor!

Ayastefanos Anıtı’nın inşası Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2012 yılındaki Türkiye ziyaretinde Ruslarca gündeme getirilmiş, Türkiye’nin de karşılığında Rusya’daki bir şehitliğinin onarılması önerilmişti.

“Söz konusu anlaşma 3 Aralık 2012 tarihinde Başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Türkiye- Rusya Federasyonu Üst Düzey İşbirliği Konseyi 3. toplantısında dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştı. Rusya, anlaşmaya ilişkin iç onay sürecini 11 Aralık 2013 tarihinde tamamlamıştı. Türkiye tarafı ise dönemin dış işleri bakanının imzaladığı anlaşmayı TBMM gündemine almayarak tasarıyı kadük bırakmıştır.

Ancak Rusya, şimdi ise kendi iç hukuk sürecinde belki tamamlanan; ancak TBMM’nin onaylamadığı için kadük kalan tasarıyı Türkiye’ye uygulatmak için baskı yapıyor.

Buna asla izin veremeyiz. Çünkü Yeşilköy, Rusya’nın ne kültürel ve ne de manevi sınırı değildir ve olamaz!

“Eğer İstanbul’da bir Rus anıtı dikilecekse bunun mütekabiliyet esasına göre karşılığı, yaklaşık 150 yıl Osmanlı himayesinde kalan Moskova’daki Kızıl Meydan’a Türk Şehitliği yapılmasıdır!”

Yoksa 93 Harbinde ve devamındaki Balkan Harbi’nde verdiğimiz milyonlarca şehidin kemikleri sızlar, ‘ah’larını hiçbir şekilde ödeyemeyiz.

 

 

 

 

Vatana çizdiği tablolarla bakan ressam

pervane memedli Eşref Heybetov ressamdır. Çektiği eserlerin çoğu Azerbaycan’a, Türk dünyasına adanmıştır. Kataloglarda eserlerinin adı Bakü ve Karabağla başlar. Almanya’da yaşıyor. Almanya’dan önce ise Rusya’da yaşayıb.Azerbaycana sık sık gelir, doğduğu İşerişeherdeki eski siteyi, kıyısında büyüdüğü denizi görmek için. Darıhmağa vakti olmuyor. Her yıl dünyanın bir birinden farklı yerlerinde eserleri sergilenir. Çoh zaman da bu mekana ayağı ilk çarpan Azerbaycan türkü oluyor. Ressam olmaya, Vatanı, edebiyatı çok sevdiğine göre kendini iki kişiye borçlu sayıyor. Onda kitaplara, kültüre ilgi yaratan bunun için ise elinden geleni esirgemeyen beyin cerrahı olan babalığı Surhay Ahundova ve Azerbaycan’da adı efsanelerde dolaşan ressam Settar Behlulzadeye. Settar Behlulzade ona renkler, çizgiler bir de onlardan doğan hisler, duygular dünyasının sırrını anlattı. Sürekli gökyüzüne bakıp, yetmediyi sevgilisin gözlerini mavi ummanlarda arıyan, gözyaşlarını bağrında açtığı oyuğa akıtan kocaman ağaca yağmur selinin içinden bakan ressamdan çok şey öğrendi. Sonraları Azerbaycan’a uzaktan bakıp yaşamak düştü kısmetine. Ama kendisinin dediği gibi cismi Almanya’da, ruhu Azerbaycan’da, fikirleri ise Rusya’da olur. Böylece Bakü-Moskova-Berlin üçgeninde, yolayırıcında yaşıyor.Ama bu ne Bermuda üçgeni ne de üç yolayırıcıdır, bu belki de yollar kavşağı..    Eşref Heybetov Cenevre’de BM Sarayı’nda, Romanya Cumhurbaşkanı sarayında, NATO’nun ikametgahında, Ürdün kral sarayında, Lüksemburg hersoqunun ikametgahında, Vatikan Bürosu sarayında gibi Malta’nın, Hindistan’ın önde gelen salonlarında sergileri düzenlenen ilk azerbaycanlı ressamdır.

1951 yılında Azerbaycan’ın Bakü şehrinde doğan Heybetov, A. Azimzade Ressamlık Yüksekokulu’nda, Tiflis Ressamlık Akademisi’nde ve Bakü Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde eğitim aldı. Azerbaycan, Almanya, İsviçre, Belçika, Malta, Rusya, Türkiye ve birçok ülkede resimleri sergilendi. Aynı zamanda akademisyen olan sanatçının sanat üzerine yazdığı yüzü aşkın yazı çeşitli dillerdeki (Türkçe, Rusça ve İngilizce) dergi ve gazetelerde yayımlandı. Çeşitli televizyon kanalları için dört uzun metrajlı film çalışması yürüten ressamın resimlerinden bazıları, uluslararası resim kataloglarında yer aldı. Sanatçı ayrıca UNESCO Ressamlar Federasyonu, SSCB ve Rusya Ressamlar Birliği, Rusya Şarkiyatçılar Birliği, Almanya Bakü Derneği, Almanya Uluslararası Cengiz Aytmatov Vakfı üyesidir.
20 yıldır Almanya’da yaşayır.Ondan geri 15 yıl Moskova’da yaşadı. Orada «Bakı» toplumunu kuranlardan olup. Moskova’dan köçenden orada yaşayan arkadaşları ünlü ressam Tahir Salahov ünlü Azerbaycanlı yazar Cengiz Hüseynov ve b. özlüyor.
Bakü’de Sanat Enstitüsünü bitirdikten sonra ünlü Halk ressamı Tahir Salahovun yardımıyla Moskova’ya gitti. 1980 yılında Moskova’da Olimpiyat kutlanıyordu. Bu sırada spor kompleksleri ve belirli binaların üzerine mozaiklerle çalışıyordu. 1981 yılında Moskova Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde ilk sergisi olur.Serginin yapılması o yıllarda üniversitede öğretim üyesi olan bugünkü Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in girişimi ve yardımıyla olur. Cengiz Aytmatovla uzun yıllar dostluk etti. O.Lüksemburqda Büyükelçi çalıştığı zamanlar bu şehirde birkaç kez sergileri olmuştu. Ünlü Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov onun yaratıcılığına yüksek fiyat vererek deyib: “Eşref’in eserlerinde Doğu’nun eski gelenek ve Batı’nın modern plastikası organik şekilde birleşir. Bu da seyrçini düşünmeye zorlar ”
Eşref Heybetov yetenekli, iyi tanınmış Azerbaycan ressamıdır, kendi sanatında Azerbaycan levhalarını, doğasını, geleneklerini ve kültürünü yansıtır. Eserlerinin katalog sıralanması ülke hakkında belirli fikir oluşturur: “Abşeron motifi”, “Azerbaycan kendinin bir günü”, “Merhaba, Azerbaycan”, “Azerbaycan dağları”, “Bakü ve bakılılar”, “Eski Bakü”, “Şuşa Camii”, “Hocalı katliamı “,” Karabağ manzarası “,” Gelin “,” Sarvan “.
Eserlerinin çoğu yağlı boya ve grafik üslubdadır. Eskizler bazında Nepal’de Tibet motifleri konusunda halı dokundu. Bu bizim Doğu halılarının nahışlarından farklıdır. 2010 yılında Frankfurt’ta Alman nağıllarına kopyalarını ve iki kitabı olarak yayımlandı.
Son yıllar Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ona ev verdikten sonra Bakü’ye sık sık geliyor. Menzil çektiği eserlerle beraber uzun Yıllar gezdiği ülkelerden getirdiği sergi ve suvenirlerle baş-başa. 600 civarında eser ve sergi içeren bu üçotaqlı konut küçük müzeni hatırladır…Burada İtalaiyadan getirilmiş çoklu porselen gelincik ve maskeler, Hindistan’dan her çeşit hediyelik eşya ve Doğu ülkelerinden çeşitli silah koleksiyonu var.
Eşref Heybetov der ki, “Frankfurt’ta” Dünya kültürü “(Weltkulturen Muzeum) müzesi var. Ben gelecekte Bakü’de da böyle bir müzenin olmasını istiyorum. Ev-muzeyimi devlete hediye etmek niyyetindeyem.Vetenden kenarda yaşayan soydaşlarımız Azerbaycana her geldiğinde bir hediye getirse, Azerbaycanda da bele bir müze ola bilir. ”
Söz yok ki, küçük müzenin en değerli eserleri Eşref Heybetovun manzara, natümort, peyzajları, eserleridir. Onun çalışmalarının baş konusu Azerbaycan ve onun tarihi, gelenekleridir. Yılın büyük kısmını Almanya’da ve Moskova’da geçiren ressamı ümumtürk ölçekli konular da maraqlandırır.Dünyanın “renkler ve barış elçisi” ne dönüşmüş ressam sergilediği eserlerinin dili ile vatanı Azerbaycan’ı kamuya yöneltmektedir
ressam1Ressamın hobilerinden biri de kitap yazmaqdır.Harici ülkelerde basılmış yüze yakın makale yazarı hazırda “Zaman ve tesadüfler” adlı kitap üzerinde çalışıyor. Dokuz bölümden oluşan bu kitap bir anı -hatire türünde olup hayatında buluştuğu ilginç ve tanınmış kişiler hakkında fikirleri ve seyahat ettiği ülkeler hakkında materyaller yer alacak.

 

Siyasi Partiler, Teröre Karşı Millî Duruş Ortaya Koymalı

998Cumhurbaşkanı Erdoğan, Romanya Cumhurbaşkanı Iohannis ile düzenlediği ortak basın toplantısının ardından, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevapladı.


“DEVLETLERİN YÖNETİMİNDE ENDİŞESİZ AN OLMAZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir basın mensubunun, “Biraz önce konuşmanızda değindiniz, hem Savcı Kiraz’ın şehit edilmesi olayı, hem ardından bugün AK Parti İlçe Başkanı’na yönelik saldırı girişimleri; yaklaşan seçimler öncesi Türkiye’de bu tarz provokatif eylemlerin artacağı yönünde bir endişe yaratıyor, bu endişeyi taşıyor musunuz? Aynı zamanda Türkiye’ye döndükten sonra hem seçim güvenliği başta olmak üzere güvenlik konusunda bir zirve toplantısı gibi bir düşünceniz söz konusu mu?” sorusuna cevaben “Devletlerin yönetiminde endişesiz an olmaz, her an endişeyle yaşarsınız. Buna karşı her türlü tedbiri alırsınız ve o tedbirin halka yansımasını özellikle bu tür eylemlerin ortadan kalkması suretiyle de sağlarsınız. Bizler yöneticiler olarak bu konuda hep duyarlı olmaya mecburuz. Fakat bazı hassasiyetlerin özellikle ülkemize inşallah döndükten sonra bir dar kapsamlı zirveyle ele alınmak suretiyle değerlendirmesini tabii ki yapacağız. Çünkü bir çözüm süreci ortada ve bu çözüm süreci ortada iken istismarların çok farklı bir şekilde gündeme geldiğini görüyoruz. Ve bu malum terör örgütü veya örgütleri ülkemizin içerisinde yeni değil. Bunların da değerlendirmesini yapacağız” dedi.

“ŞEHİT SAVCIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM”

Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: Fakat bir şey tabii çok çok önemli, yani terör örgütünün bu vahşetlerdeki caniliği, alçaklığı ve bunlar üzerinden hala siyaset yapmaya gayret edenlerin yaklaşımı. Yani bu konuda siyasi partilerin bugün bir milli yaklaşım ortaya koymazsa ne zaman bunlar milli bir yaklaşımı ortaya koyacaklar, ne zaman bir milli duruş ortaya koyacaklar; bu çok çok önemli. Asıl bunun üzerinde durulması gerekir. Bakıyorsunuz daha ilk andan itibaren medya kuruluşları dahi bunlarla el ele vererek oradaki görüntüleri yayınlamanın gayreti içerisine giriyorlar. Yani bu görüntüleri yayınlamak suretiyle ne elde edeceksiniz, neyi kazanacaksınız? Yani arkadan bunlarla ilgili hemen anında bazı yasaklar gelmemiş olsa bunları gün boyu yayınlamaya devam edecekler. Böyle bir anlayış olamaz, bu anlayış insani değildir, bu anlayış vicdani değildir. Yani bir taraftan DEAŞ’a konuşanlar, bir taraftan El-Kaide’ye konuşanların bunlardan ne farkı var; hepsi aynı. Bakıyorsunuz, yani Türkiye’ye döndükten sonra bunların değerlendirmesini yapıp tabii ki daha farklı açıklamalarımız da olacak. İşte bir siyasi partinin de gidiyorlar bir ilçe teşkilatını basıyorlar. Hani bunlar siyaset yapacaklardı, hani bunlar çözüm süreciyle beraber silahları bırakacaklardı, bu nasıl silahları bırakmak? Bunlar bugüne kadar hiç dürüst olmadılar. Dürüst olmadıkları gibi de buralardan devşirecekleri oylarla kendilerine Türkiye’de gelecek hazırlamaya gayret ettiler. Temenni ediyorum ki bu olaylar Türkiye’de bu yola hevesli olanlara ciddi bir ders olur diye düşünüyorum. Ve ben şehidimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun diyorum. Ailesine, milletine, tüm adalet camiamıza sabırlar diliyorum. Güvenlik güçlerimize de oradaki bu akılcı ve görevlerinin gereğini yerine başarılı bir şekilde getirdikleri için de teşekkür ediyorum.”

ROMANYA-TÜRKİYE ARASINDA DENİZ ALTI KABLOSU

Bir basın mensubunun, “Romanya ile Türkiye arasında deniz altı kablosu hususunda görüşmeler yapıldı mı?” sorusuna cevaben de Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Bu tabii gerçekten yeni bir proje değil. Bu projenin biraz geçmişi evvele dayanıyor. Biliyorsunuz bizim Bulgaristan’dan bir elektrik enerjisi alımımız söz konusu. Şimdi Romanya’yla da bu görüşmeleri yapıyoruz, hatta hatta İtalyanların bu konuda böyle bir teklifi var. Ve enerji bakanlarımız kendi aralarında görüşmek suretiyle bunu daha da olgunlaştırmaya çalışacaklar. Kazan-kazan esasına göre tabii ki fizibil olan taraflar için hangisiyse bunun adımını da o şekilde atmış olacağız.”

Romanya Ve Portekiz Öğrencileri Kurs Görüyor

 

 

sanat dostluğuBüyükşehir Belediyesi Meslek Edindirme ve Beceri Kursları KAYMEK, gerçekleştirdiği projelerle farklı milletlerden gençlerin kaynaşmasına vesile oluyor.

Hürriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ile ortaklaşa düzenlenen ‘Sanatla Gelen Dostluk’ projesi kapsamında Romanya ve Portekiz’den gelen 22 gence, geleneksel el sanatları kursları veriliyor. Çini, imitasyon, hüsn-ü hat, ahşap boyama vs. gibi konularda Avrupalı gençlere, bu sanatların incelikleri anlatılıyor, uygulamalı dersler veriliyor.

                            “TÜRK İNSANI ARKADAŞ CANLISI”

Konuyla ilgili olarak düşüncelerini aktaran Romanya’dan çevre mühendisliği dördüncü sınıf öğrencisi Catalin Aurel Zata, Türk insanından çok hoşnut kaldığına vurgu yaparak, “Birkaç gündür buradayız. Burada Türk insanından, çevreden ve yemeklerden çok hoşnut kaldım. Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin eğitimi konusunda bilgiler aldım. Bugün de burada boyamalar yapıyoruz. Kendimi mutlu hissediyorum” dedi.

sanat dostluğu.jpg1Portekiz’den Ana Patriciada Silva Ferraz da Türk insanının çok dost ve arkadaş canlısı olduğunu ifade ederek, “Buradaki çalışmaları oldukça etkileyici görüyorum. Şimdi bir ahşap boyaması yapıyorum ve benim için ilginç bir deneyim oldu. Türk insanının bize gösterdiği yakınlık için de teşekkür ederim” dedi.

Patriciada Silva Ferraz, hayatında ilk kez Kayseri’de kar gördüğünü ve çok şaşırdığını da sözlerine ekledi.

                                 BÜYÜKŞEHİR’E TEŞEKKÜR

Proje koordinatörü Hürriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Endrüstriyel Otomasyon Teknolojileri Alan Şefi Osman Yücel de projelerine destek sağlayan Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür ederek, “Romanya ve Portekiz’den gelen gençlerimiz, Büyükşehir Belediyesi KAYMEK’e ait İhtisas Merkezi ve Sümer Tesisleri’nde çini, imitasyon, ahşap boyama gibi konularda uygulamalı dersler alıyorlar. Kendi kültürümüzü ve değerlerimizi anlatarak onları en iyi şekilde ülkelerine göndermek istiyoruz. Bu kapsamda desteğini esirgemeyen Büyükşehir Belediye Başkanımız Mustafa Çelik Bey’e teşekkür ediyorum” diye konuştu.sanat dostluğu.jpgmanşet