Etiket arşivi: Piri

Rüşvet Ve Yolsuzluk Raporunu Sundular

Türkiye hakkında yazdığı raporlarla, Türkler’in büyük bir çoğunluğunun hoşnut olmadığı Hollandalı Kati Piri,  Bulgaristan’dan otomobilleri ile transit geçen Türkler’den alınan, ‘Çorba parası’nı sıkı takibe aldı.

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü olan Kati Piri, geçen yıl Burgaristan’a yaptığı bir araştırma ve soruşturma ziyaretinde, Bulgaristan sınır güvenlik görevlilerinin, kara yoluyla ülkelerine tatile giden Avrupalı Türkleri, baskı ve sindirme yoluyla rüşvet vermeye zorladığını belirterek, Bulgar yetkililerden buna karşı önlem alınmasını istemişti.

Hollandalı parlamenter, Avrupalı Türkler’in Bulgar polisi ile yaşadığı sorunların anlatıldığı “Kara kitabı”, 1 Ocak 2018’de AB Dönem Başkanlığı’nı devralan Sofya hükümetine iletmişti.

Karayoluyla ülkesine giden Avrupalı Türkler’in, Bulgar sınır güvenlik birimlerinin karıştığı yolsuzlukların kurbanı olduğunu ileri süren Kati Piri, Türkiye kökenli yolcuların 14 saate yakın güneş altında bekletildiklerini de söylemişti.

AP Türkiye Raportörü’ne göre, Bulgar polisi Avrupalı Türkleri rüşvet vermeye zorladı, kaynağı belli olmayan nakit cezalar yazdı, zorunlu dezenfeksiyon gerekçesiyle araçları zorla yıkattı. Ödemeyi reddedenler uzun süre kuyrukta bekletildi.

Kati Piri’den şahsıma da bugün gönderilen, konuyla ilgili email mesajında, geçen yıl başlattıkları araştırma ve soruşturmayı yarıda bırakmayacaklarını ve sorunu takip etmekte olduklarını belirtildi. Bu yıl Bulgaristan’dan geçen Türkler’den bilgi istediğini ve varsa şikayetleri öğrenmek istediğini belirten ve
şikayetlerin özel email adresine gönderilmesini isteyen Kati Piri, Bulgaristan’ın 10 yıldır AB üyesi olmasına ve Birliğin milyonlarca euro sübvansiyon vermesine rağmen, sınırdaki yolsuzlukların önlenemediği doğrultusunda şikayetler aldığını belirtti.

ŞİKAYETLERDE NELER VAR?

Kati Piri’nin Avrupa parlamentosu’na da sunduğu ilk raporunda şu şikayetler yer almıştı:

– Raporda son yıllarda sınır kapısında memurların zorlaması ile verilen rüşvetler var;

– Araç kontrolleri sırasında çorba parası adı altında alınan bahşişler var;

– € 3 karşılığında yapılan gereksiz ‘dezenfeksiyon’ uygulaması ile uzun kuyruklar oluşmasına sebep oluyor;

– Bugüne kadar yolsuzluk ile ilgili yapılan birçok şikayet dikkate alınmamış ve takibi yapılmamıştır.

Kati Piri’nin özel email adresi: kati.piri@europarl.europa.eu

 

KOCA PİRİ REİS GEMİSİ 40. YAŞINI KUTLUYOR

 

Dokuz Eylül Üniversitesi, Koca Piri Reis Araştırma Gemisi’nin 40. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Almanya’da deniz araştırmaları için inşa edilen gemi, 1978 yılından bu yana aktif olarak hizmet veriyor. Bilimsel araştırmaların yanı sıra Türkiye için önemli stratejik görevler icra eden Koca Piri Reis, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ‘yüzen üniversite’ hedefine ulaşmasına katkı sağlıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’ne bağlı 4 araştırma gemisinden biri olan K. Piri Reis, 40 yıldır Türkiye’nin deniz araştırmalarında, bilimsel çalışmalarında aktif rol alıyor. Herhangi bir limana yanaşmadan 15-20 gün aralıksız seyir yapabilme kapasitesine sahip olan K. Piri Reis, konumlama sistemine, oşinografik, biyolojik, jeolojik-jeofizik ekipmanlara ve bir laboratuvara sahiptir. 15 Kasım 2018’de 40. yılını geride bırakacak olan emektar gemi, başta deniz jeolojisi, jeofiziği olmak üzere, deniz kimyası, fiziksel oşinografi, canlı deniz kaynakları, kıyı mühendisliği ve sualtı arkeolojisi alanlarında Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ve Türkiye’nin imzasını denizcilik dünyasına atıyor.

 

TÜRKİYE’DE İLK SIRADA

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin sahip olduğu bilimsel ve akademik altyapısı ile Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen üniversiteleri arasında yer aldığını kaydeden Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü yetkilileri, “Enstitümüz, Türkiye’nin deniz araştırmaları konusunda dünya çapında stratejik öneme sahip çalışmalarını yürütmektedir. 40. yaşını kutlayacağımız K. Piri Reis gemimiz ile Türkiye’nin etki alanını Akdeniz, Karadeniz, Ege denizinin ötesine götürerek 35 milyon kilometrekarelik bir alana yaymış durumdayız. TÜBİTAK’ın yaptığı değerlendirmede Türkiye’de deniz araştırmaları konusunda da birinci sıradayız. Bu noktaya gelmemizde bize destek veren üniversite yönetimimize teşekkür ediyoruz” şeklinde açıklama yaptılar. Yetkililer, Türkiye’nin; bölgesel araştırmaların yanında dünya çapında araştırmaları yürütebilecek güce sahip olduğunu belirterek, “Kutuplarda üs kurulmasına yönelik bir proje var. Üniversitemiz olarak bu projede yer alıyoruz. Bu noktada kutup bölgelerinde çalışabilecek yeni gemiler de Türkiye’ye kazandırılmalıdır. Böylece ülkemiz, sadece Akdeniz ve Karadeniz havzalarında değil ülke politikaları doğrultusunda okyanuslarda da yer alacak” ifadelerini kullandılar.    

CEHALETİN KOLEKTİF TAHSİLİ

 

CEHALETİN KOLEKTİF TAHSİLİ

süleyman pekinSon zamanların meşhur yazarı Yuval N. Harari’nin ‘Sapiens’ kitabında CEHALETİN KEŞFİ diye bir bölüm var. Batı’nın “İgnoramus / Bilmiyoruz” diyerek Cehaletini kabullendiğini, Doğu’nun ise hala kabullenmediğini tespit eder ve günümüzde medeniyetler arası derin uçurumun bundan kaynaklandığını söyler. Bir de bireysel ve kolektif cehaletten bahseder.

Bizde de bu alanda ilginç kitaplar var: Biri Bakan Nabi Avcı’nın doçentken yazdığı ENFORMATİK CEHALET ve diğeri Prof. Hüseyin Atay’a ait CEHALETİN TAHSİLİ. Her ikisi de Kolektif Cehaletle alâkalı görünse de Siyasetçi Nabi Avcı’nın yazdıklarıyla Millî Eğitim ve Kültür Bakanı iken yaptıklarıyla hiç örtüşmediği için es geçiyoruz.

Tarih disiplininde yüz yıllık birikimiyle Halil İnalcık Hoca ne ise İlâhiyatta da Hüseyin Atay Hoca odur. Geçen yıl kaybettiğimiz Tarihçilerin Pîri’ni yakın zamanda andık. İlâhiyatçıların Pîri ise 87 yaşında; Allah ömrünü uzattıkça bereketlendirsin. 15 yaşında medreseyle tanışan, liseyi ve üniversiteyi Arapça aşkına Bağdat’ta bitiren, Cehaletin Tahsili kitabını yazdığı 2000’li yıllardan beri de bazen basın bazen sosyal medya üzerinde mesajlarını iletmeyi sürdürüyor.

Hüseyin Atay; “Toplumda üç şey eksik: 1.Allah korkusu 2.Kanun korkusu 3.Kamu vicdanı korkusu” derken ve bunu ‘İman eksikliği’ne bağlarken gözümün önündeki otobanda da Dindar ama Allahsız, Şeriatçı ama Kanuntanımaz, Müslüman ama Hırsız çelişkileri yarış yapıyor. Atay Hoca’nın “İnandıklarına inanmış değiller” cümlesini görünce Sezai Karakoç’un “Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum” mısrası takılıyor aklıma.

Prof. Atay; “Niçin sorusu düşünmenin başlangıcıdır” ve “Medeniyet kurmak felsefe yapmakla olur” derken de zihnimize halkımızın başucu sloganları olan –Felsefe yapma! –İcat çıkarma! –Fazla merak iyi değildir! –Çok düşünme, kafayı yersin! replikleri şekere karıncaların üşüşmesi gibi üşüşüyor. Sonra kafama takılıyor: Düşünen Adam Heykeli neden Ankara Siyasal’ın yada Marmara İlâhiyat’ın bahçesinde değil de Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları bahçesinde; Hüseyin Atay gibilere Deli muamelesi yapmak için mi?

Atay, “İslam’da düşünmek farzdır” der ve Kuran’ı iki kelimeyle özetler: İlim ve İman. Yani bilerek inanmak yada inanarak bilmek.. “Dünya tarihinde Kuran’dan başka hiçbir kitap ‘Oku’ buyruğu ile başlamamıştır. Bundan dolayı da adını ‘Okumak’ olarak Kur’ân koymuştur.” Yani Müslüman okur / kaari, Kur’an da okunan demek.. H. Atay son mesaj olarak da Ta-Ha 114’ün sonunu esas alır: “Rabbî zidnî ilmâ / Rabb’im ilmimi arttır!” De ve söyle!

“Kuran’ı çoluk çocuk, okuryazar, okumaz yazmaz, âlim, düşünür, edip, fâkih, müçtehit, filozof, ilkokul mezunu, lise mezunu, hiçbir yerden mezun olmayan, doktor, doçent ve profesör, herkes, her türlü durumda, abdestli, abdestsiz okuyacak. Çünkü o, insanlık kitabıdır” diyor Hüseyin Hoca; hem de “Dinsiz de, dinli de okuyacak” notuyla.. Kur’an okumayı engellemenin de ya fizikî güç kullanımıyla veyahut okumaya şartlar getirerek mümkün olabileceğini söylüyor.

Bireye Tapma bahsinde de Atay, seçkin bireyleri putlaştırmanın her şeyi ondan beklemenin haricinde sorumluluğun da putlaştırılanlarda yoğunlaşması ve öbür bireylerin sorumsuzlaşmasıyla ilgili olduğunu kaydeder. İnsan düşünmeden edemiyor; kültürümüzdeki bu Tekadamlık düşkünlüğü ve Kulperestlik Yunan mitolojisinin mi, Türk mitolojisinin mi örnekleridir?  

Dürüstlüğü de hırsızlık yapmamak ve yaptırmamak olarak tarif eden Prof. Atay, “Kendi hırsızlık yapmaz görünerek sırtından hırsızlık yaptıranlar; hırsızlığın ahlâksızca, korkusuzca aşırı derecede yapılmasına sebep oldukları için hem hain hem de en kötü hırsız sayılırlar” diyerek toplumsal algının kendi sonunu hazırladığına dikkat çeker. Yani bindiğimiz dalı kendimiz kesiyoruz.

Ve ömrünü emrolunduğu gibi dosdoğru bir çizgiye adayan Hoca’nın 65 yıldır tekrarladığı şu Arapça mısra kitabının yazılma gerekçesi gibidir: “İzâ kâne hâze’d-dînu dîne mezelletin felestü bîmüslimi / Eğer bu din alçaklık dini ise ben Müslüman değilim”