Etiket arşivi: Pazar

Meteoroloji’den kar yağışı uyarısı! 29 Aralık Pazar hava durumu

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden üstü üste yapılan uyarıların ardından sağanak ve kar yağışı yurt genelinde etkisini göstermeye başladı.

mask
reklam alanı

 

Yurt genelinde soğuk ve yağışlı hava etkisini sürdürüyor. Meteoroloji, hafta sonu boyunca yağışların etkisini sürdüreceği uyarısı yaptı. En çok merak edilen soruların başında ise, İstanbul’da kar yağışı ne zaman olacak ve hafta sonu hava durumunun nasıl olacağı.

Sıcaklıklar mevsim normallerine düştü, kar ve sağanak yağış etkisini artırdı. Meteoroloji’den gelen son dakika uyarılarında, yağışların hafta sonu boyunca ve yeni haftada etkili olmaya devam edeceği belirtildi.İl il hava durumunu derledik:

29 ARALIK PAZAR HAVA DURUMU

Son dakika açıklamasına göre; Haftanın son gününde, kar yağışının çok daha geniş bir bölgede etkili olması bekleniyor. Meteoroloji, pazar günü yağışların cumartesi gününe göre daha kuvvetli olacağı uyarısında bulundu.

Ankara başta olmak üzere, Kütahya, Uşak, Denizli, Bingöl, Tunceli, Erzincan ilçelerinde kuvvetli kar yağışı bekleniyor. Konya’da ise çok kuvvetli kar yağışı görülecek.

 

 

Soner Yalçın’dan final

Gazeteci-yazar Soner Yalçın, okurlarıyla buluşmaya devam ediyor.

  
Soner Yalçın’dan final


reklam alanı
reklam alanı

Son günlerin çok tartışılan kitabı Kara Kutu ile ilaç endüstrisinin planlarını anlatan gazeteci-yazar Soner Yalçın’dan final!

5 yıl aradan sonra ilk defa bu sene imza günleriyle okurlarıyla buluşan ve her imza gününde rekor sayıda kitap imzalayan Soner Yalçın, 22 Aralık Pazar günü, 2019’un son imza gününü gerçekleştirecek.

22 Aralık Pazar günü saat 14.00’da D&R İstinyePark’ta okurlarıyla buluşacak olan Soner Yalçın, ilaç satmak için hastalıkların nasıl icat edildiğini, ilacın ekonomi-politiğini anlattığı Kara Kutu kitabını imzalayacak.

 

Drift Sezonu İstanbul’da Başlıyor

2019 Apex Masters Türkiye Drift Şampiyonası’nın ilk yarışı Drift Otomobil Sporları Kulübü tarafından 28 Nisan Pazar günü İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı’nda gerçekleştirilecek. 

Yerli ve yabancı sporcuların, motor güçleri 700 beygire kadar ulaşan otomobillerle kapı kapıya mücadelesi, saat 10:00’da antrenman turları ile başlayacak ve 12:00’deki pilot tanıtım ve imza seansıyla devam edecek. Saat 13:00’ten itibaren ikili eşleşmelerde birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışacak olan pilotlar, izleyenlere de adrenalin dolu nefes kesen anlar yaşatacaklar.

Aynı gün Apex Masters instagram hesabından düzenlenecek olan Drift Taksi çekilişi ile, şanslı izleyiciler yarış araçlarının sağ koltuğunda drift heyecanını yaşayabilecekler.

AKP’nin 2017 Ekonomi Karnesi

AKP 2002 Kasım seçimleriyle geldiği iktidarda geçirdiği sekiz sene zarfında, Türkiye’nin ekonomik yapısında 12 Eylül 1980 Amerikancı darbe sonrasında Özal’ın başlattığı “serbest Pazar ekonomisi” kandırmacası ile ülkemizin batı emperyalist sistemine bağlanması ve millî devletimizin tüm ekonomik varlıklarının tahrip edilmesi görevini, Özal’ın bıraktığı yerden alıp tamamlanması için en pervasız girişimleri var gücüyle sürdürmektedir.

 

AKP, ülke varlıklarını özelleştirme altında, ya yok etmekte ya da batılı tekellere satarak yabancılaştırırken, ülkeyi inanılmaz bir iç ve dış borç yükü altına sokmakta, alınan dış borçlarla imalat sanayine ve enerjiye gereken yatırımları yapmak yerine köprü, tünel, toplu konut gibi üretken olmayan verimsiz alanlara büyük kaynakları israf ederek, yüksek bir işsizlik oranının kalıcı hale gelmesine yol açmaktadır. Ekonominin gerçek resmini halktan saklamak için ise ekonominin büyümesi ile ilgili temel verileri, makro ekonomik göstergeleri çarpıtmaktadır.

 

Bu makalemizde özellikle Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile ilgili olarak TÜİK tarafından açıklanan 2017 verileri irdelenmekte, GSYH hesaplarında kullanılan yöntemlerle nasıl oynandığı, Satınalma Gücü Paritesi rakamlarının nasıl çarpıtılarak, GSYH’nın ve Fert Başına GSYH’nın nasıl çok yüksek gösterildiği açıklanmaya çalışılmıştır.

 

Masalı doğru kavramak

 

Özellikle son yıllarda AKP, ekonomi ile ilgili söylemlerinde büyük başarılardan söz etmekte, Türkiye ekonomisi döviz kuru, faiz ve işsizlik artışlarında dünya rekorları kırarken, ekonomi ile ilgili pek çok kavramı eğip bükerek, vatandaş açısından anlaşılmaz hale getirmektedirler. En çok tahrif edilen kavramlar; Gayrı Safi Yurtiçi Hâsıla, Gayrı Safi Millî Hâsıla ve “Fert Başına Millî Gelir” ile ilgili olanlardır. Bu kavramlarla nasıl oynandığını anlamak için önce bu kavramların tanımlarını hatırlayalım.

 

1- Tanımlar

 

Gayrı Safi Katma Değer

 

Gayrı Safi Katma Değerler-GSKD, bir ürünün değeri ile o ürünü üretmekte kullanılan aramallarının değeri arasındaki FARK’tır.

 

Bir ürünün üretilirken kullanılan hammadde, ara malları, enerji ve işçilik giderlerinin toplamı “imalat maliyeti”dir. İmalat maliyetinin üzerine kâr konulunca “üretici fiyatı” oluşur.

 

Üretici fiyatını oluşturan girdiler içindeki (işçilik+kâr) toplamı Gayrı Safi Katma Değeri oluşturur. Piyasa fiyatları ise; (üretici fiyatı+satış vergileri) toplamıdır.

 

 

Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)

 

GSYH en geniş tanımıyla, bir ülkede belli bir dönemde (3er aylık veya yıllık) yaratılan katma değerlerin toplamıdır.

 

Millî Gelir hesapları; ülkemizde 1923 yılından günümüze kadar yapılmakta olup, devam eden milli gelir serisi Birleşmiş Milletler Ulusal Hesap sistemine ( System of National Accounts-SNA 68) göre 1968 baz alınarak yapılmaktaydı. AKP iktidara geldikten sonra 2004 yılında millî gelir hesaplarını 1987 fiyatlarını baz alarak değiştirmiş ve 2006 yılında ise “ülkemizin Avrupa Birliği adaylığı sürecinde Avrupa İstatistik Sistemi’ne uyumun gerçekleştirilebilmesi ve 1987 yılından bugüne kadar ekonomide ortaya çıkan yeniliklerin hesaplara yansıtılabilmesi için” [[1]] gibi bir bahaneyle, GSYH’nın hesaplarının baz yılını iki yıl sonra 1998’de Avrupa Hesaplar Sistemine (Eurpean System of Accounts-ESA 95) ve son olarak ESA-2010’a göre tekrar değiştirmiştir.

 

GSYH, üç ayrı yöntem ile (üretim, harcama ve gelir yöntemleri) ve iki ayrı biçimde hesaplanır. Bu hesaplama biçimleri cari fiyatlarla (cari üretici fiyatlarıyla ve cari piyasa fiyatlarıyla) ve sabit fiyatlarla yapılır. Sabit fiyatlarla hesaplanan GSYH’ya “reel GSYH” denir.

 

Üretim Yöntemi

Başlıca; Tarım, Sanayi ve Hizmetler ana sektörleri altında gruplanmış olan alt sektörlerde bir yılda yapılan üretim sırasında yaratılan “Gayrı Safi Katma Değerler-GSKD” ile piyasa fiyatları içindeki satış vergilerinin toplamıdır;

GSYH = GSKD + Satış Vergisi

 

Ancak üretim sırasında bazı sübvansiyonlar yapıldığından,

GSYH = GSKD + Üretim Vergileri – Üretimdeki Sübvansiyonlar

şeklinde hesaplanır.

 

Harcamalar Yöntemi

GSYH; Özel Tüketim (ÖT), Yatırım (Y), Kamu Harcamaları (KH) ve Net İhracat (İh-İt) toplamıdır.

GSYH = ÖT + Y + KH + (İh-İt)

Gelir Yöntemi

GSYH; her türlü mesai, sosyal yardımlar, SSK primleri dâhil toplam İşçi Ücretleri (İÜ), Gayrı Safi Üretim Artıdeğeri denen Brüt Kâr (BK) ve Üretim ve İthalat Vergileri (V), sermayenin aşınma ve eskime payı olan Amortismanlar (A) toplamından, Üretim ve İthalat Sübvansiyonlarının (S) çıkartılmasıyla hesaplanır.

GSYH = İÜ + BK + V + A – S

 

Gelir Yöntemi için kullanılan bir diğer formül ise;

GSYH = Ücretler + Kiralar + Faizler + Kâr + İstatistik Ayarlama

Buradaki İstatistik Ayarlama, kurumlar vergisi, kâr payları, dağıtılmamış kurumlar kârıdır.

 

Gayrı Safi Millî Hasıla (GSMH)

GSMH, Gayrı Safi Yurtiçi Hâsıla ile Net Dış Alem Faktör Gelirleri’nin (NDAG) [[2]] toplamı olarak ifade edilir ve çoğu kez yanlış olarak Millî Gelir yerine kullanılır.

GSMH = GSYH + NDAG

Millî Gelir (MG)

 

GSYH’dan amortismanlar çıkarıldığı zaman Safi Yurtiçi Hâsıla  (SYH) elde edilir.

SYH = GSYH – Amortismanlar

 

SYH’dan dolaylı vergiler çıkarılıp, sübvansiyonlar eklendiği zaman Yurtiçi Gelir (YİG) elde edilir.

YİG = SYH – Dolaylı Vergiler + Sübvansiyonlar

 

YİG’e, Net Dış Alem Faktör Gelirleri (NDAG) eklendiği zaman Milli Gelir (MG) elde edilir.

MG = YİG + NDAG

2- GSYH Hesaplama Sistemleri

2.1. SNA-68

Milli Gelir hasapları uzun yıllar boyunca Birleşmiş Milletler Ulusal Hesap sistemine ( System of National Accounts-SNA 68) göre 1968 baz alınarak yapılmaktaydı. Buna göre GSYH, her yıl yukarıda belirtilen yöntemlerle cari fiyatlarla hesaplanır, daha sonra yıllık enflasyondan arındırmak için deflatör denen bir faktörle bölünerek, sabit fiyatlara çevrilirdi. Böylece 1968’den bu yana sabit fiyatlı GSYH serisi elde edilirdi. Sabit fiyatlardaki değişim yüzdesi ise ekonominin yıllık büyüme oranı olarak belirlenirdi.

2.2. ESA-2010

Türkiye İstatistik Kurumu-TÜİK, artık GSYH’yı 1998 yılından beri Avrupa Hesaplar Sistemine (Eurpean System of Accounts-ESA 95, 2008 ve 2010) [[3]] göre, her yıl yukarıda belirtilen yöntemlerle cari fiyatlarla hesaplamakta ve zincirlenmiş hacim serileri bir önceki yılın, yıllık ortalama fiyatlarını kullanılarak enflasyondan arındırılmaktadır. Yeni bir kavram olarak karşımıza çıkan “zincirlenmiş hacım serileri” ifadesinden ne anlaşılmalıdır? Bunun için Sayın Özcan Bakış’ın aşağıda belirtilen makalesindeki açıklayıcı örneği çok yararlıdır. [[4]]

“Herhangi bir t yılının (buna 2015 diyelim) GSYH büyümesi hesaplanırken, cari fiyatlarla 2014 GSYH’sı ve 2014 fiyatları kullanılarak elde edilen 2015 reel GSYH seviyesi kullanılmaktadır. Zincirleme endeks yönteminde cevap aradığımız soru şudur: Fiyatlar, geçen yıldan bu yıla hiç değişmeseydi, miktar değişimlerinden ötürü GSYH seviyesi ne olurdu?

Zincirleme endeks yönteminde her yıl baz yılı değişmektedir. Bu değişiklik yalnızca ardışık yılları etkilediği için diğer yılların büyüme oranları bu değişiklikten etkilenmemektedir. Reel GSYH seviyesini temsil edecek bir endeks oluşturmak istediğimizde, ki buna zincirlenmiş hacim endeksi denmektedir, endeksin hangi yıl 100 değerini alacağına karar vermemiz gerekecektir. Buna referans yıl denmektedir. TÜİK en son revizyonunda 2009 yılını referans yıl olarak almıştır.

 

 

Ek A. Cari fiyat-sabit fiyat-zincirleme endeks yöntemi: basit örnek

Durumu basitçe anlamak için sadece iki ürün (domates ve bilgisayar) üreten bir ekonomi olduğunu düşünelim. Bu temsili ekonomideki fiyat ve miktar ardışık üç dönem için Tablo A1’de verilmiştir:

Tablo A1. GSYH hesabı: yıllara göre miktar ve fiyat bilgileri

2015 döneminde ekonomide 10 domates 5 bilgisayar üretildiği ve bu ürünlerin fiyatı sırasıyla 1 TL ve 6 TL olduğu için cari GSYH 2015 döneminde 10×1+5×6=40 TL olacaktır. Bir sonraki yıl domates üretimi ve fiyatı aynı kalırken bilgisayar üretimi 10, fiyatı ise 4 TL’dir.  2016’da cari GSYH döneminde 10×1+10×4=50 TL olacaktır. Ertesi yıl (2017) domates üretimi ve fiyatı yine aynı kalırken bilgisayar üretimi 15, fiyatı ise 3 TL olduğu için 2017’de cari GSYH döneminde 10×1+15×3=55 TL olacaktır.

Tablo A2. GSYH hesabı: cari fiyat-sabit fiyat-zincirleme endeks farkı

Ekonomimizin cari fiyatlarla GSYH serisi bu üç dönem için sırasıyla 40, 50, 55 olduğu için büyüme oranları sırasıyla 2016’de yüzde 25 (40 TL’den 50 TL’ye), ve 2017’de yüzde 10 (50 TL’den 55 TL’ye) büyüdüğü kolayca hesaplanabilir.

Peki, temsili ekonomimizde reel büyüme ne kadardır? TÜİK’in eski seriler için kullandığı yönteme göre reel GSYH için baz yıl fiyatlarıyla değerleme yapılması gerekmektedir. Baz yılın 2015 olduğunu kabul edelim. Bu durumda sabit fiyatlarla GSYH serisi sırasıyla 10×1+5×6=40 TL, 10×1+10×6=70 TL ve 10×1+15×6=100 TL olacaktır. Böylece 2016’da yüzde 75, 2017’de ise yüzde 42,9 büyüme olduğu ortaya çıkar.

Eğer baz yılı 2016 kabul edersek sabit fiyatlarla GSYH serisi, benzer şekilde, sırasıyla 10×1+5×4=30 TL, 10×1+10×4=50 TL ve 10×1+15×4=70 TL olacaktır. Büyüme oranları da 2016 için 66,7 ve 2017 için yüzde 40 olacaktır. Görüldüğü gibi baz yılını değiştirmek geçmişte büyüme oranlarını da değiştirmektedir. (Nitekim TÜİK tarafından 1968 baz yılına göre hesaplanan reel GSYH değerlerinin büyüme oranları, baz yılı 1987 seçilince geriye doğru işletildiğinde tamamen değişmiştir. H. Dural notu)

Peki sabit kalan baz yılı fiyatları yerine her sene bir önceki yılın fiyatlarını kullansaydık reel GSYH büyümesi ne olurdu?

Bir önceki yılın fiyatlarını kullanarak hesapladığımız reel GSYH değeri 2016’de 10×1+10×6=70 TL, 2017’de yine 10×1+15×4=70 TL olacaktır.  Burada önemli olan büyüme oranını hesaplarken 70’i ne ile kıyaslayacağımız. Cari (sabit) fiyatlarla büyüme oranı hesaplanırken içinde bulunduğumuz yılın cari (sabit) GSYH değerini bir önceki yılın cari (sabit) GSYH değeri ile karşılaştırmıştık. Aynı mantığı izlersek 2017 için büyüme oranı hesaplarken bir önceki yılın fiyatları ile hesapladığımız GSYH hem 2016 hem 2017’de 70 olduğu için büyüme sıfırdır demek gerekecektir. Oysa bu hatalıdır. Çünkü 2017 ve 2016’da kullandığımız fiyat serileri farklıdır. Elma ile armutları toplamaya çalışıyoruz.

Olması gereken, 2017’de, bir önceki yıl fiyatları ile elde ettiğimiz reel GSYH değerini bir önceki yılın (2016) cari GSYH değeri ile karşılaştırmak gerekir. Çünkü cevap aradığımız soru şudur: Fiyatlar, geçen yıldan bu yıla hiç değişmeseydi, miktar değişimlerinden ötürü GSYH seviyesi ne olurdu?

2017’de bir önceki yıl fiyatları ile GSYH 10×1+15×4=70 TL’dir. Bir önceki yılın cari GSYH seviyesi 50 TL olduğu için reel büyüme oranı yüzde 40 olacaktır.  Benzer mantıkla 2016’da GSYH büyümesi yine yüzde 75 olacaktır (2016’daki cari GSYH 50 TL, 2016’da bir önceki yılın fiyatları ile GSYH 70 TL).

Ayrıca Tablo A2’nin son iki satırında gösterildiği gibi referans yıl tercihinin (zincirlenmiş hacim endeksinin hangi yılda 100 değerinin aldığının) büyüme oranlarına bir etkisi olmamaktadır.”

Bu örnekteki açıklamanın özeti; zincirleme endeks yönteminde, her yıl değişen baz yılı yalnızca ardışık yılları etkilediği için diğer yılların büyüme oranları bu değişiklikten etkilenmemektedir. Reel GSYH seviyesini temsil edecek bir zincirlenmiş hacim endeksi oluşturmak istediğimizde, endeksin 100 değerini alacağı yıla “referans yıl” denmektedir ki şu anda TÜİK en son revizyonunda 2009 yılını referans yıl olarak almıştır.

3- 2017 Büyüme Verileri

TÜİK tarafından 29.03.2018 günü yayınlanan 2017 yılı ekonomik büyüme verilerine göre Türkiye ekonomisi 2017’de bir önceki yıla göre % 7,4 büyümüş görülmektedir.[[5]] TÜİK’in dip notta verilen Haber Bülteni ekindeki tablolardan üretilen aşağıdaki 2017 GSYH verileri cari ve reel bazda yeniden düzenlenmiştir.

 

 

Tablo-1: 2017 Gayrisafi yurtiçi hasıla, iktisadi faaliyet kollarına (A10) göre cari fiyatlarla [[6]]
TÜİK Tablo, t1 TÜİK Tablo, t2
İktisadi faaliyet kolları (NACE Rev 2)* Değer (Cari Fiyatlarla, GSYH) GSYH içindeki Pay Bir Önceki Yıla göre Değişim Hacım, (Bir önceki yıl fiyatlarıyla,

Reel GSYH)

Endeks Bir Önceki Yıla göre Değişim
Bin TL % % Bin TL   %
Yıllık Yıllık Yıllık Yıllık Yıllık Yıllık
A- Tarım, ormancılık ve balıkçılık   188 650 644 6,1 17,0   106 124 933 130,6 4,7
BCDE- Sanayi   640 580 266 20,6 25,2   339 670 402 184,4 9,2
     C- İmalat sanayi   543 706 154 17,5 25,6   282 761 245 186,7 8,8
F- İnşaat   265 680 168 8,6 18,9   128 052 144 228,0 8,9
GHI- Hizmetler   688 667 007 22,2 22,8   381 975 344 175,7 10,7
J- Bilgi ve iletişim   77 651 318 2,5 22,4   46 122 188 169,8 12,4
K- Finans ve sigorta faaliyetleri   100 682 888 3,2 15,6   72 364 301 193,2 3,9
L- Gayrimenkul faaliyetleri   222 920 671 7,2 10,6   137 711 450 131,4 2,6
MN- Mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri   167 827 926 5,4 22,2   94 085 907 211,4 10,0
OPQ- Kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri   338 627 069 10,9 12,3   162 544 819 136,9 3,7
RST- Diğer hizmet faaliyetleri   58 985 362 1,9 16,7   31 033 083 159,8 7,8
Sektörler toplamı  2 750 273 318 88,6 19,6  1 496 773 362 168,0 7,8
Vergi-sübvansiyon   354 633 388 11,4 14,5   196 722 728 182,0 4,4
Gayrisafi yurtiçi hasıla (alıcı fiyatlarıyla)  3 104 906 706 100,0 19,0  1 693 310 340 169,5 7,4

* : Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması (NACE – Nomenclature des Activités Économiques dans la Communauté Européenne)

 

TÜİK’in aynı tablolarını kullanarak aşağıda düzenlediğimiz Tablo-1a’da, son üç yılda cari fiyatlarla hesaplanan GSYH değerlerine ve yıllık artış oranlarının çok yüksek olduğu görülür. Bu kadar yüksek artış başlıca iki sebepten meydana gelir; (i) iyimser bakışla birinci sebep; tarım, sanayi ve hizmetler sektörlerindeki üretim ve dolayısıyla katma değer artışlarıdır veya (ii) ikinci sebep, yüksek enflasyon ve dolayısıyla alıcı fiyatlarındaki yüksek artışlar.

Tablo-1a Yıl Değer (Cari Fiyatlarla, GSYH)

Bin TL

Bir Önceki Yıla göre Değişim, %
Gayrisafi yurtiçi hasıla (alıcı fiyatlarıyla)

 

2015  2 338 647 494 14,4
2016  2 608 525 749 11,5
2017  3 104 906 706 19,0

Aşağıdaki Tablo-1b’de son üç yıl için cari fiyatlarla hesaplanan GSYH içindeki değerleri, payları ve değişim oranları görülmektedir. Buna göre;

  • Tarım sektöründe cari fiyatlarla hesaplanan katma değer artışlarının; ekilen topraklarda ve çiftçi sayısındaki azalmalar, tarımsal ürün ithalatındaki artışlar dikkate alındığında, tarım sektöründe fiziki artış olmadığını, artan katma değerin sadece fiyat artışlarından kaynaklandığı kolaylıkla anlaşılır.
  • Sanayi sektörüne baktığımızda ise sektörde mal bazında üretim (sayısal) artış istatistiklerine henüz ulaşamadığımız halde, yaratılan katma değer artışının yine fiyat artışlarından kaynaklandığını söylemek mümkündür.
Tablo-1b Yıl Değer (Cari Fiyatlarla, GSYH)

Bin TL

GSYH içindeki Pay, % Bir Önceki Yıla göre Değişim, %
Tarım 2015   161 447 917 6,9 19,8
2016   161 304 618 6,2 -0,1
2017   188 650 644 6,1 17,0
 Sanayi 2015   461 963 749 19,8 12,5
2016   511 805 709 19,6 10,8
2017   640 580 266 20,6 25,2
 Hizmetler 2015  1 437 315 123 69,7  
2016  1 625 786 137 70,7 13,11
2017  1 921 042 408 69,9 18,16

 

4- Büyüme verileriyle nasıl oynanır?

Tarım ve sanayi sektörlerinin toplam GSYH içindeki payları küçük olduğundan, 2017 yılında GSYH’nın % 19,0’luk artışındaki esas faktör hizmetler sektörüdür. Ancak, her üç sektörde, bir önceki yıla göre sırasıyla %17,0 / %25,2 / %18,16 gibi yüksek artışlar kuşku yarattığından, daha derin inceleme ihtiyacı doğurmaktadır.

Nitekim; bu artışların ipuçları TÜİK tarafından yayınlanan 08 Mart 2008 tarihli “GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA GÜNCELLEME ÇALIŞMALARI, 1987 VE 1998 BAZLI GSYH SERİLERİ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR” başlıklı raporda (dip not [1]) çeşitli sayfalarda açıklanmaktadır.

“Ülkemizde, temel makroekonomik göstergelerden biri olan milli gelir hesapları 1929 yılından beri yapılmaktadır. Bu hesaplarda 1972 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen SNA 68 sınıflaması kullanılmıştır.(sayfa 2)”

“Ülkemizde de 1923 yılından günümüze kadar devam eden milli gelir serisinde, 1948, 1968 ve 1987 baz yıllı güncelleme çalışmaları yapılmıştır. Sonuçta, ülkemizin Avrupa Birliği adaylığı sürecinde Avrupa İstatistik Sistemi’ne uyumun gerçekleştirilebilmesi ve 1987 yılından bugüne kadar ekonomide ortaya çıkan yeniliklerin hesaplara yansıtılabilmesi için, GSYH’nın güncellenmesi gereği oluşmuştur. (sayfa 3)”

“1. Yöntem Değişiklikleri

Ülkemizde mevcut 1987 bazlı GSYH serisi, Birleşmiş Milletler Ulusal Hesaplar Sistemi’ne (SNA 68) göre hesaplanmaktadır. İstatistik alanında Avrupa Birliğine uyum çalışmaları kapsamında, 1998 baz yıllı yeni seri, Avrupa Hesaplar Sistemine (ESA-95) uygun olarak hazırlanmıştır.(sayfa 4)”

“Yeni sistemde, ulusal hesaplar sistemimizde ilk kez benchmarking yöntemi kullanılmıştır. Bu yönteme göre, dönemler arası girdi-çıktı oranları ikinci kez analiz edilerek ve yıllık değişen girdi-çıktı katsayıları dönemlere yeniden dağıtılmaktadır.(sayfa 4)”

İşte en önemli açıklama yukarıdaki paragraftaki ifadedir. Katma değer hesaplarında kullanılan girdi-çıktı tablolarında kullanılan sabit katsayılar terkedilerek, her yıl isteğe bağlı olarak düzenlenecek “değişken katsayılar” kullanarak, GSYH’ı istediğiniz gibi büyütebilirsiniz.

Sanayi sektöründe ve özellikle imalat sanayi üretiminde, teknolojik gelişme yaparak verimlilik artışı sağlanmadığı durumlarda girdi-çıktı katsayısı sabittir.

Çünkü, sanayi sektöründe her yıl teknolojik ilerleme, verimlilik artışları yaşanmadığı için değişken katsayı kullanmak mümkün değildir. [[7]]

Buna karşın, yukarıdaki Tablo-1’de görülen Hizmetler Sektörü için; katma değer hesabında kullanılan her yıl değişen girdi-çıktı katsayılarını istediğiniz gibi ayarlarsanız, bu sektörün payı GSYH içinde %70’ler dolayında olduğundan, övünülen 2017 yılık büyüme rakamı olan %7,4’ü kolaylıkla yakalarsınız.

“Nitekim 2007 senesinde Tayyip Erdoğan kişi başına millî gelirin (aslında kişi başına üretim değeri olan GSYH/Nüfus oranının) 8.000 $ olacağını ama bunu yeterli görmediklerini, rakamın 10.000 $ civarına çıkacağının müjdesini verdikten sonra, TÜİK rakamları revize ederek, bu değeri tutturacak şekilde GSYH’yı, girdi-çıktı katsayılarıyla oynayarak yükseltmiştir.” [[8]]

5- Milli Gelir

Nasıl ki GSYH’daki artış ekonomik büyümenin göstergesidir, refahtaki gelişmenin de temel göstergelerinden bir tanesi “Fert Başına Millî Gelir” rakamındaki artıştır. İktidarın yetkilileri fert başına millî gelir yerine, fert başına GSYH değerinin cari fiyatlarla dolar cinsinden değerini vermektedirler. Nitekim dip not [5]’de verilen TÜİK’in Haber Bülteninde “2017 yılında kişi başına GSYH cari fiyatlarla 38.660,–TL, ABD doları cinsinden 10.597,– ABD Doları olarak hesaplandı.” denmektedir.

Fert başına millî gelir, adından da anlaşılacağı gibi bir GELİR’dir. Halbuki siyasetçiler tarafından telaffuz edilen “fert başına GSYH”daki Gayrı Safi Yurtiçi Hâsıla bir gelir değil, üretim sırasında elde edilen katma değerlerin toplamı olan bir DEĞER’dir. O nedenle, bu değerin yani GSYH’nın önce gelire, yani Millî Gelir’e çevrilmesi gerekir. Değer ile Gelir arasındaki farkı basitçe anlatmak gerekirse şu örnek yararlı olacaktır:

Parası olmayan ama bir evi olan kişi, evini satmadan önce emlakçıdan evinin “değerinin” 100 TL olduğunu öğrensin. Satışa çıkardığı evini en yüksek fiyat verene 75 TL’na satsın. Bu durumda şahıs 100 TL’lik değerden, 75 TL gelir elde etmiş olur.

Benzer şekilde, “fert başına millî gelir” miktarını bulmak için GSYH’dan ne kadar Millî Gelir (MG) elde edildiği hesaplanmalıdır. Bu iki nicelik arasındaki ilişkiler şöyle formüle edilir:

GSYH’dan amortismanlar düşülünce Safi Yurtiçi Hâsıla (SYH) elde edilir:

SYH  =  GSYH  –  Amortismanlar

Safi Yurtiçi Hâsıla’ya, sübvansiyonlar eklendiğinde, Yurtiçi Gelir (YİG) elde edilir:

YİG  =  SYH  +  Sübvansiyonlar

Yurtiçi Gelir’e, Net Dış Alem Faktör Gelirleri (NDAG) [[9]] eklendiğinde Millî Gelir (MG) elde edilir.

MG  =  YİG  +  NDAG

Vatandaşın refahıyla ilgili olan husus, kişi başına Milli Gelirden düşen pay ve bu gelirin adil dağıtımıdır.

Ülkemizde gerek doğrudan yatırım veya özelleştirmeler yoluyla yabancıların eline geçen gayrı menkullerden (fabrikalar, tarım arazileri, konutlar, ticarethaneler, bankalar ve diğer menkul yatırımlardan (borsaya yatırılan) elde edilen kârlar yabancıların ülkelerine transfer edildiği için (benzeri durum yurt dışında iş yapan Türk vatandaşlarının gelirlerini ülkeye getirmeleri için de geçerlidir) ve miktar olarak Türk vatandaşlarının ülkeye getirdiklerinden fazla olduğundan Milli Gelir, GSYH’dan daha küçük çıkmaktadır.

SONUÇ

Açıklanmış olan 2017 büyüme %7,4 rakamının; tarım arazilerinin ve çiftçi sayısının küçüldüğü, esnafların kepenk kapattığı, enflasyon ve işsizliğin çift haneli rakamlara sabitlendiği, hane halkı borçlarının artıp, gelirlerinin azaldığı, Türkiye’nin dünyadaki en kırılgan ekonomilerin başına yükseldiği bir durumda, dünya ölçeğinde en yüksek sıralara varması, çizilen pembe tablolara karşın oldukça kuşkuludur.

*  *  *

[[1]] : TÜIK, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Güncelleme Çalışmaları, 1987 ve 1998 Bazlı GSYH Serileri Arasındaki Farklılıklar, 8.03.2008, TÜİK Haber Bülteni, http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=27825

[[2]] : Türk vatandaşları ve Türkiye’de yaşayan yabancıların yurtdışından elde ettikleri faktör gelirleri ile yurtdışına ödedikleri arasındaki farka Net Dış Alem Gelirleri-NDAG denir. Faktör Gelirleri ise Üretim faktörlerinden (işgücü, sermaye, toprak, vb) elde edilen gelirlerdir.

[[3]] : TÜİK (2016): Türkiye Ulusal Hesaplar Sistemi’inde SNA-2008 ve ESA-2010’un Uygulanması ve Ana Revizyon, www.tuik.gov.tr/duyurular/duyuru_3244.pdf (Erişim tarihi 25.12.2016).

[[4]] : Özcan Bakış, ESKİ VE YENİ GSYH SERİLERİ ARASINDAKİ FARKLAR VE NEDENLERİ, BETAM Araştırma Notu 16/203, 27.12.2016, http://betam.bahcesehir.edu.tr/wp-content/uploads/2016/12/ArastirmaNotu203-1.pdf

[[5]] : TÜİK Haber Bülteni, http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=27825

[[6]] : http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do;jsessionid=YRNvhGhWkRyzYMl3mQzyHCyJy9NhJDTQFnvGp6Lr508kJG6vpVhp!-2049978055?id=27825

[[7]]: Girdi-çıktı katsayıları için bak. Haluk Dural, AKP’nin Ekonomik Büyüme Masalı 2010 Yılı Değerlendirmesi, s.7-8,   http://www.dunya48.com/haluk-dural/6411-haluk-dural-akpnin-ekonomik-buyume-masali-2010-yili-degerlendirmesi

[[8]] : a.g.y.

[[9]] : Türk vatandaşlarının yurtdışından elde ettikleri faktör gelirleri ile yurtdışına ödedikleri arasındaki farka Net Dış Alem Gelirleri-NDAG denir. Faktör Gelirleri ise Üretim faktörlerinden (işgücü, sermaye, toprak, kâr, kira, vb) elde edilen gelirlerdir.

Mersin Büyükşehir Belediyesi, UNESCO ile Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne Üye Oluyor

Mersin Büyükşehir Belediyesi, UNESCO ile resmi ortaklık ilişkisi bulunan Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne üye olma yolunda ilerliyor.

12 değişik ülkeden 31 üyesi bulunan Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne üye olmak için hazırlıklarını tamamlamaya başlayan Mersin Büyükşehir Belediyesi, bu üyelik sayesinde Mersin’in tarihi ve kültürel anlamda artılar kazanmasını istiyor.

Yenilikçi uygulamaların kültürel mirasa uyumlu şekilde entegre edilmesi, üye şehir ve bölgelerin ekonomik anlamda gelişmesine katkı sağlaması açısından önemli bir birlik olan Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne üye olmaya hazırlanan Büyükşehir Belediyesi’nin üyeliği kent için büyük önem arz ediyor. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi’nin AVEC’e üye olması halinde, Akdeniz ülkeleri arasında kültürel ve tarihi mirasa sahip bir kent olan Mersin, tarihi mirasın sürdürülebilir kalkınma için itici güç olmasında katkı sağlayacak.

AVEC tarafından yapılan sınıflandırmaya göre de Türkiye, nüfusu 200.000 kişinin üzerinde olduğu için 2. kategoride yer alıyor ve yıllık üyelik ödemesi yaklaşık 1350 Euro olarak belirlenmiş.

AVEC nedir?

Tarihi ve kültürel mirasa sahip şehir ve bölgelerden oluşan bir ağ olan AVEC, 1997 yılında kurulan ve 2015 yılından bu yana UNESCO ile resmi ortaklık ilişkisini sürdüren bir birlik. Birlik, kültürel mirasın yönetimi, değerinin ortaya çıkarılması, doğal afetlere karşı korunması gibi konulardaki başarılı olmuş uygulamalar noktasında bilgi alışverişi atölye çalışmaları ve uluslararası projeler yürütüyor.

Birliğin hedefleri arasında, kültürel ve tarihi mirastan sürdürülebilir kalkınma için itici güç olarak faydalanılması, yenilikçi uygulamaların kültürel mirasa uyumlu biçimde entegre edilmesi ile üye şehir ve bölgelerin ekonomik anlamda gelişmesine katkı sağlanması yer alıyor. AVEC, sürdürülebilir şehircilik ve miras, risk yönetimi ve bölgelerin ön plana çıkarılması ile gerçekleştirilen çalışmaların temel yönelimlerini içeriyor. AVEC’e üye olmak için Avrupa – Akdeniz ülkelerinden birisinde tarihi mirasa sahip bir şehir veya bölge olmak, bu konudaki şartı kabul etmek, ağın faaliyet ve toplantılarına düzenli olarak katılım sağlamak ve yıllık üyelik aidatının ödenmesi gerekiyor.

Ağa üye belediyeler arasında Belçika’nın Arlon, Hırvatistan’ın Osijek, İspanya’nın Baeza ve  Mellilia, Fransa’nın Arles, Bastia, Cahors, Narbonne, Nimes ve Tours, Macaristan’ın Szombathely ve Babolna, Lübnan’ın Dannieh, Malta’nın Birgu ve İsla, Fas’ın Chefchaouen, Portekiz’in Beja, Evora, Freixo de Espada a Cinta, İdanha-a-nova, Macedo de Cavaleiros, Mertola ve Tavira, Romanya’nın Arad, Sırbistan’ın Bela Palanka, Kragujevak, Mediana, Nis, Niska Bnaja ve Novi Pazar ile Tunus’un Sbeitla şehri yer alıyor.

Ayrıca Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi Şubat Ayı Toplantısı’nın 2’nci birleşiminde Avrupa Akdeniz Kültür Şehirleri Birliği’ne Büyükşehir Belediyesi’nin üye olması hakkındaki teklif de oy birliği ile kabul edilmişti.

“Milli Merkez” şimdi ne yapacak

“Milli Merkez” şimdi ne yapacak

Nurzen Amuran sordu Milli Merkez Genel Sekreteri Haluk Dural yanıtladı

nurzenamuranNurzen Amuran: Milli Merkez, yıllardır siyaset üstü bir konumda demokrasi kültürünün zenginleşmesi için çalışan bir düşünce kuruluşu oldu. Milli bir Anayasa’nın yapılması için mücadele verdiniz, ülkeyi adım adım dolaştınız, ancak yine de Cumhurbaşkanlığı sistemi kabul edildi. Bugün bir yılı geride bırakıyoruz. Bir yıl içinde ne gibi etkinlikler yaptınız ve 2018’deki çalışma programınızda hangi konular var?

Haluk Dural: Milli Merkez, 2011 genel seçimlerinde oluşan TBMM’nde gurubu olan 4 siyasi partinin “yeni anayasa” yapma kararı ile mücadele için TBMM 1991-95 dönemi başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk başkanlığında 24 Aralık 2011 tarihinde Milli Anayasa Forumu-MAF olarak kurulmuştur. MAF, 23 Nisan 2013 tarihinde Ankara’da yapılan ve 15 bin delegenin katıldığı kurultayda adını Milli Merkez olarak değiştirmiş, sadece anayasa ile değil, ülkemizin tüm sorunlarıyla ilgilenme kararı almıştır. 30 Mart 2014 yerel seçimlerine kadar çeşitli il merkezlerinde 81, ilçelerde 137 ve köy ve mahallelerde 19 olmak üzere geniş katılımlı 237 toplantı düzenlenmiş, bu toplantılarda 194 değişik konuşmacı 200 bin dolayında vatandaşımızla buluşmuştur. Bu çalışmalar etkisini göstermiş ve TBMM yeni bir anayasa yapamamıştır.

Ancak 15 Temmuz 2015 Amerikancı FETÖ darbe girişiminden sonra ilan edilen ve halen devam eden Olağanüstü Hal düzeninde, AKP ve MHP işbirliği ile kısıtlı ama demokrasinin en temel belirleyici unsuru olan anayasanın “kuvvetler ayrımı” ilkesini ve parlamenter sistemi ortadan kaldıran, “başkanlık rejimi” kuran bir anayasa değişikliği yapılarak, bildiğiniz üzere şaibeli 16 Nisan 2016 halk oylaması ile kabul edilmiştir.

Milli Merkez 2017 yılında da özellikle referandum sürecinde, anayasa değişikliği ile getirilen rejim değişikliğine karşı üyelerinin etkin çalışmalarıyla çeşitli il ve ilçelerde onlarca toplantı ve etkinlikler düzenleyerek, binlerce broşür ve el ilanı dağıtarak demokrasi mücadelesine devam etmiştir.

Siyasi partilerimiz tarafından 16 Nisan referandumunun iptali yönünde yapılan hukuki girişimlerden olumlu sonuç alınamadığından, mücadele en azından 2019 Kasım ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere kadar Olağanüstü Hal altında aynı kararlılıkla devam edecektir.

Bu çerçevede Milli Merkez çalışmalarına, 2018 ve takibeden yılda da, referandumda oluşan “hayır cephesi”nin birlikteliğinin güçlendirilmesi yönünde devam edecektir.

Nurzen Amuran: Sizinle Ortadoğu ve ülkemizi yakından ilgilendiren dünyadaki gelişmeleri konuşmak istiyoruz. Suriye ve Irak’ta emperyal güçlerin beklentilerine yanıt verecek gelişmeler şimdilik olmadı gibi görünüyor. Bütün bu şiddet sarmalında vekalet savaşlarını yürüten hangi ülkeler kazandı hangi ülkeler beklediklerini bulamadı?

Dural: Ortadoğu’daki gelişmeler, ABD liderliğinde İngiltere, İsrail, Almanya ve Fransa’dan oluşan emperyalist blokun bölge hakkındaki jeopolitik planlarının uygulamaya sokulmasından kaynaklanmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasını fırsata çevirmeye kalkışan ABD, tek kutuplu ortamda dünya imparatorluğu düşlerini hayata geçirmeye kalkışmıştır. Ortadoğu’da olanları anlamak için kısa geçmişi hatırlamak gerekir.

Amerikan jeopolitiğinin yakın zamanlardaki temel ilkelerini, en açık biçimde Başkan Lyndon Johnson’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Walt W. ROSTOV sıralamıştır. Rostov’un 1960 yılında yayınlanan “The United States in the World Arena-Dünya Arenasında ABD” kitabında, bu ilkeleri şöyle ifade etmektedir:

1. Avrasya’da kurulabilecek ittifaklar ABD için tehdit oluşturur.

2. Avrasya’daki müttefikler güçlerini birleştirirlerse ABD’yi askeri olarak yenebilirler.

3. ABD bu nedenle Avrasya’da kurulacak bir ittifakın, Avrasya’ya veya ABD’yi tehdit edecek büyüklükte bir bölgeye hakim olmasını önlemelidir.

ABD, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan terör saldırısını bahane ederek, ABD’li stratejist Rostov’un önerileri doğrultusunda Avrasya’da oluşan ŞİÖ’nün gelişmesi ve Rusya-Çin askeri ve stratejik işbirliğinin önlenmesi için 7 Ekim 2001’de Afganistan’ı işgal etti. ABD, 12 Aralık 2002 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Yakındoğu İşleri Bürosu bünyesinde Ortadoğu Ortaklık Girişimi adlı bir oluşum kurarak, kuzey Afrika ve Ortadoğu için çalışmalara başladı. ABD ve İngiltere, 20 Mart 2003’de Irak’ın işgaline başladı. ABD Senatosu 8 Nisan 2004 tarihinde Büyük Ortadoğu ve Ortaasya Kalkınma Kanunu (Greater Middle East and Central Asia Development Act of 2004) çıkartarak, Arap Ligine dahil 22 ve Türkiye dahil, Arap olmayan 10, toplam 32 ülkeye “demokrasi” götürme kararı aldı. ABD’nin Haziran (8-10), 2004 tarihinde Georgia’nın Sea Island kentinde toplanan G-8 zirvesine sunduğu Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi (Broader Middle East and North Africa Initiative-BMENA) planı kabul edildi. Bu plan, 11 Aralık 2004’de Fas’ın Rabat kentinde ve (11-12) Kasım 2005’de Bahreyn’de toplanan forumlardan sonra tüm dünyada Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi-GOKAP olarak anılmaya başlandı.

ABD Askerî Haberalma Dairesi’ndeki Başkan Yardımcılığı görevinden 1998 yılında emekli olan Yarbay Ralph Peters tarafından kaleme alınan “Kanlı Sınırlar-Blood borders, How a better Middle East would look” isimli bir makale ile yeni Ortadoğu haritası Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin Haziran 2006 sayısında yayınlandı. Bu haritada Irak; kuzeyde Diyarbakır ve Malatya, Tunceli’yi içine alıp, Hopa’dan Karadeniz’e çıkan bir Hür Kürdistan, ortada Sünni Irak ve güneyde Şii Arap devleti şeklinde üçe bölünmüş (yani Türkiye parçalanmış), Suriye’nin Akdeniz kıyısı işgal edilerek Büyük Lübnan kurulmuş olarak gösterilmiştir. Büyük Ortadoğu Projesi-BOP çerçevesinde Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmeye başlandığı, Anglo-Amerikan destekli İsrail’in Lübnan saldırısı sırasında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve İsrail Başbakanı Olmert’in 21 Temmuz 2006 tarihli ortak basın toplantısıyla dünyaya ilan edildi. ABD, Kuzey Afrika ülkelerinde “Arap Baharı” adı altında kanlı isyanlar başlatarak Libya’yı yok etmiş, Libya’nın yurt dışındaki bütün paralarına el koymuş, petrol bölgelerinin kontrolünü ele almıştır. Mısır’da kanlı isyanlar sonrasında önce dinci-yobaz Mursi’yi başkan yapmış, sonra askeri darbe ile iktidar olan Sisi ile anlaşmıştır.

ABD işgal ederek en az 1,5 milyon kişiyi öldürdüğü Irak’ta devlet yapısını çökertmiş, ülkeyi fiilen bölmüş, petrollere el koymuş, işini bitirdikten sonra askerlerini çekmiş olup, halen her istediği anda Irak’a asker ve silah yollamakta hiçbir güçlükle karşılaşmamaktadır. ABD ve müttefikleri, 2011’de Suriye’de silahlı bir isyan başlatmış, 40 küsur ülkeden topladıkları dinci-yobaz katil sürülerini Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden IŞİD adı altında Irak ve Suriye’ye sokarak bugüne kadar en az 500 bin kişiyi öldürmüş, altı milyon kişiyi mülteci etmiştir. ABD ve müttefikleri, kuzey Irak’taki peşmergeleri ve PKK’lıları, 29 Ekim 2014 günü AKP Hükümetinin izniyle silahlı olarak Türk topraklarına sokup, Suriye’ye sevk etmiş ve Suriye’nin kuzeyini işgale başlamıştır. Başbakan Ahmet Davutoğlu Hükümeti, Kamışlı’dan batıya doğru gelen M-4 devlet karayolunun kuzeyindeki Karakozak köyü yakınlarındaki 10 dönümlük Türk toprağındaki Süleyman Şah Türbesini ve Türk askerlerini oradan çekip, Türk toprağını PKK’ya terk ederek, PKK’nın rahat şekilde Fırat köprüsünden batısına geçip Münbiç’i işgal etmesini kolaylaştırmışlardır.

ABD, kuzey Suriye’yi işgal etmekte olan PKK=PYD’yi “ABD’nin silahlı gücü” ve“müttefiki” olarak ilan etmiş, Suriye’nin kuzeyinde Barzani bölgesinin petrol ve doğal gazını Akdeniz’e (Hatay-İskenderun üzerinden) çıkartacak bir enerji-Kürt koridoru kurmaya başlamıştır. Bu gelişme Türkiye’nin 24 Ağustos 2016’da başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı ile şimdilik durdurulmuştur.

CUMHURBAŞKANI ESAT YPG’Yİ VATAN HAİNİ İLAN EDEREK KONUMUNU BELLİ ETMİŞTİR

Amuran: Türkiye’nin bugün kırmızı çizgisi belli. PKK-PYD terör örgütünü Güneydoğu sınırında ve uluslararası arenada görmek istemiyor. Ama diğer Kürt gruplarına karşı değil. Bu konuda aynı düşünceyi benimseyen İran, Rusya ile Astana’da başlayan dayanışması Batı’yı neden tedirgin ediyor?

Dural: ABD’nin kendi kurduğu IŞİD ile mücadele ettiği iddiaları tamamen palavra olup, IŞİD’i tamamen Rusya ve İran’ın desteği ile Suriye ordusu temizlemiştir. Astana ve Soçi toplantıları ile Türkiye, Rusya ve İran arasında üçlü bir ittifak kurulmuş bulunmaktadır. Eğer Türk Hükümeti Esad ile barışırsa (ki bu ay sonunda Şam’a bir Türk resmi heyeti gideceğinden bahsedilmektedir), bu ittifak Suriye ve Irak merkezi Hükümetinin de katılımıyla beşli hale gelecektir ve İdlip’teki son IŞİD kalıntıları temizlendikten sonra Türkiye Afrin’deki PKK’yı ve giderek ittifak güçleriyle birlikte Münbiç ve kuzey Suriye’deki PKK=YPG’yi yok edeceklerdir. Nitekim Cumhurbaşkanı Esad YPG’yi “vatan haini” ilan ederek konumunu belli etmiştir. Bu gelişmelere karşı ABD, mevcudu 40 bin dolayında tahmin edilen PKK=YPG’yi düzenli ordu haline getirmek için büyük çaba göstermekte, yoğun şekilde silahlandırmakta, desteğini ve işgali sürdürmek için çoğu kuzey Suriye’de olmak üzere 14 askeri üs açmış bulunmaktadır. Suriye konusunda henüz sonuca varılmamıştır ve ABD liderliğindeki koalisyon ile beşli (netleşecek) ittifak arasında PKK=YPG’nin Suriye’den çıkartılması için henüz son kozlar oynanmamıştır.

Eğer beşli ittifak bu mücadeleyi kazanırsa, PKK=YPG ve ağabeyleri ABD ve müttefikleri kuzey Suriye’den temizlenirse, BOP çerçevesinde kurulacak Hür Kürdistan’nın enerji-Kürt koridoru ayağı kopartılmış olacaktır. Böylece ABD’nin Barzani petrol ve doğal gazını Akdeniz kıyılarından güney Avrupa’ya sevk ederek, Türk Akımı projesi ile aynı bölgeye gaz verecek olan Rusya’nın etkisini kırma planı suya düşmüş olacaktır. Ayrıca Barzani’nin denize çıkışı kurulamayınca, Irak merkezi hükümetinin ülkenin tamamında egemen olması kolaylaşacak ve ABD’nin BOP projesindeki Kürdistan devleti hayal olarak kalacaktır.

Amuran: Rusya’nın girişimleri çabaları bölgede bulunan ülkeleri gerçek bir dayanışmaya doğru götürebilir mi?

Dural: Suriye’deki gelişmeler açısından eli en güçlü olan ülke Rusya’dır. Suriye Devlet Başkanı Esad’ın kuzey bölgelerini ve Türkiye sınırını bıraktığı YPG’yi kısmen kontrol etmek ve tamamen ABD denetiminde olmasını önlemek için Rusya, YPG’ye Moskova’da temsilcilik açtırarak Türkiye, Rusya ve İran arasındaki görüşmelerin en başından beri her fırsatta, Esad ile barışmanın, ilişkilerin ve ittifakın gelişmesindeki ön şart olduğunu telkin etmiştir.

Bölgeye ve Türkiye’nin toprak bütünlüğüne olan tehdidin kaynağının ABD liderliğindeki batı emperyalizmi olduğunu özellikle 15 Temmuz Amerikancı darbe teşebbüsünden sonra anlamaya başlayan AKP hükümetlerinin, Suriye ve Irak’a uzun zaman mezhep gözlüğüyle bakmalarının yanlışlığı bölge jeopolitiğinin gerçekleri karşısında iflas etmiş, Osmanlı özlemlerinin hayalden ibaret olduğu, Atatürk’ü ve Türk Milletini 10 Kasım 2017’de keşfedenlerce de nihayet anlaşılarak, Atatürk’ün bölge merkezli politikalarına dönüş başlamıştır. Türkiye’nin 2018 Ocak ayı sonunda Soçi’de yapılacak “diyalog” toplantısına YPG’nin katılmasına kesin karşı çıkışı Rusya ve İran tarafından kabul edilmiştir. Böylece, Suriye’deki nihai çözümün, Amerikan askeri gücü olan PKK=YPG’yi ve dolayısıyla ABD ve diğer koalisyon askerlerini Suriye’den çıkartmak için elzem olan beşli ittifakın kurulmasında Suriye Devlet Başkanı Esad, YPG’yi vatan haini ilan ederek olumlu bir katkı yapmıştır.

Amuran: Suriye Devlet Başkanı Esat, “Herkesin dikkatinin sadece IŞİD’e odaklanmasının, Suriye’de hala Batı destekli terörizmin var olduğu gerçeğinden dikkati uzaklaştırma girişimi olduğunu anlamalıyız. Bu terörizmin başında El Nusra var.” diyor. Terör bu bölgede bitti mi yoksa mola mı verdi?

Dural: Fırat Kalkanı Harekâtı ile El-Bab ve daha sonra Suriye ordusunca Halep IŞİD’den kurtarılınca, aslı El Nusra olan IŞİD militanları aileleri ve silahlarıyla birlikte Hatay’ın güneyindeki İdlip kentine ve çevresine yerleştiler. İdlip güneyden ve doğudan Suriye ordusu tarafından kuşatılmış durumdadır. Ayrıca Astana’da varılan anlaşma ile Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğüne verilen“çatışmasızlık” denetimi kapsamında Hatay’dan İdlip’in kuzeyine ve PKK denetimindeki Hatay’ın doğusunda yeralan Afrin’in güneyinde Türk Ordusu şu âna kadar 3 adet gözlem üssü kurmuş bulunmaktadır.

Ayrıca, Suriye ordusu Irak sınırındaki Ebu Kemal ve biraz kuzeydeki Mayadin kentlerini ve Deyri Zor’u IŞİD’den temizledikten sonra, dinci katil sürülerinden arta kalan başıbozukların ABD özel kuvvetlerince Şam’ın doğusunda, Suriye-Ürdün-Irak sınırındaki El Tanf kentinde bulunan ABD askeri üssünde tekrar toplanmaya başladıkları yönünde bilgiler bulunmaktadır. ABD bu unsurların varlığını, Suriye’de kalma kararına gerekçe olarak göstermektedir.

Suriye Devlet Başkanı Esad’ın batı destekli teröristlerden kastı, bu IŞİD artıkları değil, güneyde Rakka’yı, Türkiye sınırında sözde kanton kurdukları Ayn Elarab, Telabyad gibi Suriye topraklarını işgal altında tutan ABD destekli PKK=PYD’dir. Şu anda Suriye’de çatışmalar önemli ölçüde azalmış görünmektedir. Soçi’de yapılacak olan diyalog toplantısında masaya, Rusya’nın Astana’da 23.01.2017 yapılan üçüncü tur görüşmelerde sunduğu federal Suriye öngören anayasa taslağı gelecektir. Eğer toplantıya katılan taraflar, Suriye’de yerleşik Kürt nüfus için (nüfusun %77-83 Arap, %7-8 Kürt, %5-6 Türk, %2 Ermeni, %1 Çerkes, %1 diğer) nüfusuyla orantılı büyüklükteki bir bölgede, muhtemelen Haseke-Kamışlı dolaylarında bir özerklikte anlaşırlarsa, PKK=PYD’nin Münbiç’ten Kamışlı’ya ve güneyde Rakka’ya kadar ABD ve koalisyon askerleri desteğinde işgal ettiği topraklardan çekilmesi istenecektir. ABD tarafından kabul edilmeyecek bu talep üzerine, ara verilmiş çatışmalar Türkiye, Rusya, İran, Suriye ittifakı ile ABD destekli PKK=PYD arasında tekrar ve çok şiddetli olarak başlayacaktır, diye düşünüyorum.

BM GENEL KURULUNDAKİ OYLAMA SONUCU TAM BİR HEZİMETTİR

Amuran: Biraz da Kudüs’ten söz edelim. BM Genel Kurulunun, ABD’nin Kudüs’ü, İsrail’in Başkent’i kabul etme kararından vazgeçme çağrısının Washington tarafından veto edilmesi beklenen bir sonuçtu. Ortadoğu da ABD ile her konuda işbirliği yapan ülkeler var. Olumlu sonuç alınabilir mi?

Dural: Kararın biraz öncesine gitmekte yarar var. Sizin de belirttiğiniz gibi ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul eden kararına karşı 19 Aralık 2017 günü toplanan 15 üyeli BM Güvenlik Konseyi’ne Mısır tarafından sunulan kınama karar tasarısı 14 kabule karşı ABD’nin vetosuyla reddedildi. ABD’nin kararının reddedilmesi için konu Türkiye ve Yemen tarafından BM Genel Kurulu’na taşındı. Tasarı 21 Aralık 2017 Perşembe günü oylandı. Tasarı, 24 ülkenin katılmadığı BM Genel Kurulunda oylamaya katılan 172 ülkenin 128’nin oyuyla kabul edilirken, 9 ülke ret ve 35 ülke çekimser oy kullandı. Oylama öncesinde ABD’nin DM Daimi Delegesi Nikki Haley, BM üyesi ülkeleri tehdit ederek, yolladığı e-posta mesajında, “ABD’nin Kudüs kararına karşı Genel Kurul’da aleyhte bir karar alınmaması için üstü kapalı tehdit içeren ifadeler kullandı ve ülkelerin Kudüs’le alakalı verdiği oyları Başkan Trump’a rapor edeceğini belirtti.” Haley e-postada “Oyunu vermeyi düşünürken Başkan’ın ve ABD’nin bu oyu kişisel bir mesele olarak algıladığını bilmeni istiyorum. Başkan oylamayı yakından takip edecek ve benden bize karşı oy kullanan ülkelerin raporunu istedi. Bu konuda bütün oyları not edeceğiz” ifadelerine de yer verdi. Haley ayrıca mesajında, ABD’nin diğer ülkelerden büyükelçiliklerini Kudüs’e taşımalarını beklemediklerini ancak ‘uygun olanın bu olduğunu düşündüklerini’ de vurguladı. ABD’li diplomat, Twitter’daki son mesajında da attığı e-postadakine benzeyen ifadeler kullandı. Haley “BM’de bizden her zaman daha fazlasını yapmamız ve vermemiz istendi. O nedenle ABD halkının isteğiyle büyükelçiliğimizin nerede olacağıyla ilgili bir karar alırken yardım ettiklerimizin bizi hedef almasını beklemiyoruz. Perşembe günü seçimimizi eleştiren bir oylama olacak. ABD isimleri bir kenara yazacak” ifadelerini kullanmıştı. ABD’nin her türlü diplomatik teamüle aykırı bu küstah tehdidi, elbette birçok ABD yanlısı bazı ülkeler üzerinde etkili olmuştur ama BM Genel Kurulundaki oylama sonucu ABD açısından tam bir hezimettir.

Amuran: Trump’ın, seçmenlerini memnun etmek için aldığı bu karar karşısında Mahmut Abbas, “Amerika’nın artık İsrail-Filistin arasında arabuluculuk yapması diye bir şey söz konusu olamaz” diyor. Bu olasılık ne derece gerçekçi olabilir?

Dural: Kanımca Mahmut Abbas’ın açıklaması doğru çıkacaktır. Ancak bunun arkasından İsrail’in Filistin’e saldırıları artacak ve İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır tarafından desteklenecektir. Çünkü Suriye’de “enerji-Kürt” koridoru açma girişimi şimdilik akamete uğrayan ABD, bölgede İsrail’i kullanarak mezhep savaşlarını körükleyecek ve İsrail tarafından desteklenen Suudi Arabistan ile İran arasında bir çatışmayı yaratabilmek için Lübnan’daki İran destekli Hizbullah’a karşı savaş açacaktır.

ABD GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE DEVLET KREDİSİ VERMEZ

Amuran: Geçtiğimiz günlerde Trump’ın açıkladığı ulusal güvenlik stratejisi, dört temel önceliğe dayanıyor: Bu önceliklerden ikisi dikkat çekici. “güç kullanarak barışın sürdürülmesi” ve “Amerika’nın nüfuzunun arttırılması”. Bu öncelikler, ne anlama geliyor sizce?

Dural: Önce bu dört temeli söyleyelim. ABD Başkanı Donald Trump, 18 Aralık 2017 tarihinde açıkladığı ulusal güvenlik stratejisini dediğiniz gibi dört ana temele dayandırdı.

– Sınırların güvenliği,

– Amerika’nın refahını korumak ve güçlendirmek,

– Barışı güçle korumak,

– Tüm dünyada Amerika’nın etkinliğini, gücünü arttırmak…

Belgede Amerikan etkisine, değerlerine ve zenginliğine meydan okuyan Rusya ve Çin’in “rakip devletler” olarak tanımlanması, ABD’nin çok kutuplu dünya düzenini ve Rusya ve Çin’in ABD ile eşit askeri ve ekonomik güçler olduğunu kabul ettiğinin itirafıdır.

Belgede ABD’nin güvenliğini tehdit eden iki ülke olarak İran ve Kuzey Kore belirtiliyor. İran Devrim Muhafızlarının terörizmi desteklemesi nedeniyle İran’a yaptırım uygulandığını, Kore Yarımadası’nda tırmanan gerilime ilişkin olarak ise Kuzey Kore rejiminin dünyayı tehdit etmemesi için izole edilmesinden bahsedilmektedir.

Bilindiği üzere, Başkan Bush’un 17 Eylül 2002 tarihinde yayınladığı Ulusal Güvenlik Stratejik Belgesi’nde “haydut devletler-rogue states” diye bir kavram getirilmişti. Belgede yapılan tanımın aksine, bu sınıfa soktukları Libya, Irak, Suriye, İran, Kuzey Kore gibi devletler ABD’ye karşı hiçbir terörist eylemde bulunmamışlardı. Tek yaptıkları, ülkelerine ABD değer yargılarını, sinemasını, televizyon yayınlarını, dernek ve vakıflarını, bankalarını diğer bir değişle ABD casuslarını sokmamak, ABD işbirlikçiliğine izin vermemek olmuştu. Belgede“Önleyici Savaş” diye bir kavram icat ederek, terör örgütleri ile teröre başvuran haydut ve başarısız devletleri, öncelikli tehdit kapsamına alınmıştır. Buna göre Amerika, haydut veya başarısız devlet olarak değerlendirdiği bir devletten tehdit geleceğini hissederse, o devletin herhangi bir şey yapmasını beklemeden saldırarak tehlikeyi önleyeceğini ilan etmişti. Nitekim o devletlerden Libya, Irak ve Suriye’nin başına gelenler ABD’nin saldırı stratejisinin kanıtıdır. Trump’ın yayınladığı yeni Ulusal Strateji Belgesindeki “güç kullanarak barışı sürdürmek”ABD’ye boyun eğmeyen ve daha önce haydut devlet olarak tanımlanmış olan ülkelerin ABD’nin silahlı saldırısı ile çökertilmesi demektir.

Belgedeki “Amerikan Nüfuzunun Arttırılması” başlıklı bölüm öncelikle bir tespit yapmaktadır:

“Bugün ABD dünya ölçeğinde olumlu ilişkiler için rekabete girmelidir. Çin ve Rusya gelişen dünyada etkilerini arttırmak, ABD’ye karşı rekabetçi üstünlükler kazanmak için yatırımlar hedeflemektedirler. Çin, dünyada milyar dolarlık altyapı yatırımları yapmaktadır. Rusya da, Orta Asya ve Avrupa boyunca kilit enerji ve diğer altyapı yatırımları ile ekonomik etkinlik kazanmaktadır. ABD ise gelişmekte olan ülkeleri daha kötü duruma düşüren kamu yatırımlarına (özel girişimin desteklendiği) alternatifler sağlamaktadır. ABD ekonomik ilişkileri sadece pazarlara girmek için değil, ayrıca genel politik ve güvenlik ihtiyaçlarını geliştirmek için sağlam ilişkiler yaratmak amacıyla kurmaktadır.” Diğer bir deyişle Amerikan nüfuzunun arttırılmasındaki öncelik, ilişki kurulan ülkelerin kalkınma ve gelişmesi için değil, kamu yatırımları dışındaki ekonomik bağlarla Amerika’nın diğer ülkelerdeki politik ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması içindir. Daha açık bir deyişle, ABD gelişmekte olan ülkelere devlet kredisi vermez, ABD patronluğundaki Dünya Bankası sanayi yatırımları için kredi vermez, özel sektörün büyütülmesi için yan kuruluşu olan Uluslararası Finans Kurumu-IFC aracılığıyla stratejik sektörler dışındaki alanlara kısıtlı kredi sağlar. Böylece, Amerikan Nüfuzunun Arttırılması demek; gelişen ülkelerde özellikle ekonomide devletin küçültülüp, özel sektörün büyütülerek kurulan ilişki ağı vasıtasıyla kamuoyu oluşturulmasında medyayı denetlemek, siyaseti etki altına almak, o ülkelerde ABD askeri üsleri kurmak, asker yerleştirmek ve bu sayede o ülkelerin ABD politikaları paralelinde denetim altına alınması demektir.

Amuran: Gelelim Türkiye-ABD ilişkilerine. ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi Türkiye’yi nasıl etkiler?

Dural: Ulusal Strateji belgesinde Türkiye’nin adı geçmemektedir. Ancak bundan, Türk-Amerikan ilişkilerini etkilemeyeceği anlaşılmamalıdır. Çünkü anılan belgeyi hazırlayan ekibin başındaki, Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster, 12 Aralık tarihinde Policy Exchange adlı Londra merkezli bir düşünce kuruluşunun Washington’daki toplantısında yaptığı konuşmada, yeni Amerikan Strateji Belgesi’nin içeriği hakkında açıklamalar yapmıştır. McMaster, küresel ölçekte Amerikan çıkarlarını tehdit eden üç hususu belirtmiştir. Bunlar;

1. Rusya ve Çin, Beyaz Saray tarafından Amerika’nın müttefiklerini cesaretlendiren, uluslararası düzeni baltalayan “saptırmacı güçler” olarak görülmektedir.

2. İran ve Kuzey Kore gibi “terörü destekleyen ve kitle imha silahları geliştiren”haydut rejimler,

3. Aşırı İslamcı yapılardan gelen tehditler.

McMaster, radikal İslamcı akımların geçmişte Suudi Arabistan tarafından desteklendiğini, ancak günümüzde Katar ve Türkiye’nin ana destekçi olduğunu, Müslüman Kardeşlerin yeni modelinin Türkiye’yi Batıdan uzaklaştıran AKP olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla, yeni belgede Türkiye’nin adı geçmese bile Türkiye, Amerikan devlet aklında artık, Amerikan çıkarlarını tehdit eden potansiyel düşman ülke olarak yer almaktadır.

S-400 HAVA SİSTEMİNİN NATO RADAR AĞINA BAĞLANMASI KONUSU TEKNİK DEĞİL SİYASİ BİR KONUDUR

Amuran: Türkiye, uzun bir zamandır kendisine ait bir hava savunma sistemi kurmak istiyordu. S-400 füze sistemi gündeme gelince “NATO Türkiye’ye Patriot füze sistemi kurmayı ve teknoloji paylaşmayı kabul etseydi NATO bağlantılı radar sistemi de kullanılabilecekti. Ama bu kabul edilmediği için Türkiye de tercihini Rusya’dan yana kullanmış oldu” denildi. S-400 Füze sistemiyle NATO uyumsuzluğu sonucu ne olur, NATO ile sorun artık sadece teknik mi yoksa siyasi midir?

Dural: ABD yapımı Patriot hava savunma füze sistemi başlıca PAC-1(MIM-104B), PAC-2(MIM-104C,D) ve PAC-3(MIM-104F) diye anılan üç seriden oluşur. Türkiye’ye teklif edilen yeni model PAC-3 füzeleri düşük hızlı, kısa menzilli bir sistemdir. Amerika hiçbir surette teknoloji paylaşımı ve ortak üretimi kabul etmemiştir. Daha da kötüsü; Wikileaks belgeleri arasında yayınlanan 13.10.2009 tarih ve 09ANKARA1472 No’lu belgede, Ankara’ya gelecek diplomatlara şöyle bir bilgi verilmekte, “PAC-3 bataryalarının NATO’nun komuta ve kontrol mimarisi içinde olacağı hatırlatılmalıdır” denmektedir. Yani Türkiye herşeye rağmen Amerika’dan Patriot hava savunma sistemi alırsa ülkemizdeki NATO erken ikaz hava savunma radar ağını kullansa bile, ülkemize yapılacak bir hava taarruzunda Patriotları ateşleme yetkisi NATO’nun Uedem/Almanya’daki Birleşik Hava Harekât Merkezi’ndeki (Combined Air Operation Center-CAOC) Amerikalı generallere ait olacaktır.

S-400’lerin Patriot’lara yapılan genel özelliklerinin mukayesesinden görüleceği üzere, S-400 yüksek irtifa hava savunma sistemi kesin üstünlüğe sahiptir.

S-400 hava savunma sisteminin NATO radar ağına bağlanması konusu, teknik değil siyasi bir konudur. Çünkü radarların menziline giren bir hava aracına, radardan dost-düşman tanımlaması (Friend or Foe-IFF) yapmak için kimlik sorgulaması yapan bir elektronik sinyal gönderilir. Hava aracındaki IFF cihazı yolladığı cevap sinyaliyle kendini tanıtır. Rusya’dan alınacak S-400 hava savunma sistemindeki radarların veri kütüphanesinde NATO ülkelerinde üretilen bütün uçak ve füzeler düşman olarak kayıtlıdır. Eğer NATO ülkeleri ilerde Türkiye’ye karşı bir hava taarruzu planlamıyorlarsa, S-400 sisteminden rahatsız olmamaları gerekir. Nitekim, Güney Kıbrıs yönetiminin Rusya’dan aldığı ama Türkiye’nin baskısı üzerine Girit adasındaki Yunan üssüne yerleştirilen S-300 sisteminden NATO ülkeleri hiç rahatsız olmamışlardır. Türkiye’nin erken ikaz hava savunma radarlarından NATO tedarikli sabit radarlar dışında, yerli olarak üretilen 470 km menzilli TRS-22XX taşınabilir radarları mevcuttur. Bu radarlarımızı birbirine bağlayan tamamen yerli imkanlarla geliştirilmiş RADNET denen veri iletişim ağımız mevcuttur. Bu taşınabilir radarlarımız RADNET üzerinden, diğer NATO sabit radarlarından ayrı olarak S-400 sistemi ile entegre edilerek, Türk hava sahası milli imkanlarla koruma altına alınabilir. Böylece, bu sistemin alınmasıyla Türkiye, stratejik bir üstünlük ve caydırıcılık elde edecektir.

Amuran: Türkiye’nin değişen dünya koşullarına karşı tarafsız dış politika ayarlarına dönme zamanı gelmedi mi? “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin bu süreçte en büyük güvence olduğu, sorunların şiddetle değil diplomasiyle çözülebilir olacağı bilinmelidir, değil mi?

Dural: Diplomasi, silahtan önceki ve sonraki saflarda kullanılan bir araçtır. Bölgemizdeki sorunlar, ABD liderliğindeki batı emperyalizminin bölge ülkelerine yönelttikleri silahlı saldırıdan kaynaklanmaktadır. Silahlı saldırılar diplomasiyle değil, saldırganın silahla mağlup edilmesiyle sonlandırılabilir. Bu çerçevede, Türkiye öncelikle Rusya ve İran ile oluşturduğu ittifakı, Suriye ile barışarak güçlendirmeli ve bu ittifak, Suriye’deki son IŞİD varlığı olan İdlip’teki El Nusra ile Amerika’nın silahlı gücü olan kuzey Suriye’deki PKK=PYD çapulcularını yok etmelidir. Böylece Suriye hükümetinin mevcut sınırlar içinde tam egemenliğinin yeniden tesis edilmesi sağlandıktan sonra, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi uyarınca öncelikle komşularla, “içişlerine karışmama” şartıyla bölge ittifakları kurularak, barış içinde bir arada yaşama şartlarına dönülmelidir.

Amuran: 2017 yılında dış politikada bizim açımızdan neler gerçekleştiğinin kısa bir özetini yaptınız. Barışın egemen olduğu bir dünya özlemiyle sizin ve tüm okurlarımızın yeni yılını kutlar, verdiğiniz doyurucu bilgiler için teşekkür ederiz.

Dural: Ben de aynı dileklerle tüm okurların yeni yılını kutlarım. Ben teşekkür ederim.milli merkez logo

 

 

İznik’te ‘Keyf-i Pazar’ Bisiklet Turu

‘Keyf-i Pazar’ bisiklet turuna katılanlar, İznik’te turizme dikkat çekmek için pedal çevirdiler.iznik

‘Keyf-i Pazar’ bisiklet turuna katılanlar, İznik’te turizme dikkat çekmek için pedal çevirdiler.

Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Dairesi Başkanlığı Yeşil Pedal Bisiklet Derneği işbirliğiyle düzenlenen ‘Keyf-i Pazar’ bisiklet turu etkinliği bu kez İznik’te gerçekleştirildi. Hafta sonu Bursa’dan hareket ederek İznik Sölöz köyüne ulaşan bisikletçiler tura burada başladılar. Yaklaşık 70 bisiklet sevdası, İznik gölünün güney sahili boyunca eşsiz göl manzarası eşliğinde 30 kilometre ilerledikten sonra, önce Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen 1. Murat Hamamı’nı ziyaret ettiler. Bisikletçiler, 1. Murat Hamamı’nda beğeniye sunulan ‘15 Temmuz Demokrasi Sergisi’ni de inceleme imkanı buldu. Molanın ardından yola çıkan bisikletçiler, İznik’in yanı sıra Bursa’nın da tarihi ve doğal önemli değerleri arasında yer alan Keramet Kaplıcaları’na ulaştılar. Orhangazi’ye 18 kilometre uzaklıktaki Keramet Mahallesi’nin İznik Karayolu’na yakın bir bölümünde yer alan ve SİT alanı olan tarihi ılıca, doğal havuz görünümü ve kayaların arasında kaynayan suyu ile bisikletçilerin ilgi odağı oldu. Toplam 60 km pedal çeviren bisikletçiler, keyifli bir dinlenme molasının ardından Bursa’ya döndüler. Yeşil Pedal Bisiklet Derneği Başkanı Yalçın Ataylar, turizmin ve bisiklet sporunun gelişmesine büyük katkıları olan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’ye çalışmalarından ve spora verdiği değerden dolayı teşekkür etti.iznik-jpg1

İzmir Ulaşımında YGS Düzenlemesi

ygs izmir
İzmir Büyükşehir Belediyesi, 15 Mart Pazar günü yapılacak Yükseköğretime Giriş Sınavı (YGS) nedeniyle ulaşımda bir dizi önlem aldı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu hafta sonundaki Yüksek Öğrenime Geçiş Sınavı’na girecek öğrencilerin mağdur olmaması için otobüs, metro ve vapur sefer sayılarını artırdı. ESHOT Genel Müdürlüğü, sınav merkezlerinin yoğunlukta olduğu Bornova ve Buca bölgeleri ile aktarma istasyonlarına bağlantılı hatlara ek otobüs seferleri koydu. Kent dışından gelenler için de düzenlemeye giden ESHOT, Otogar bağlantılı seferleri sıklaştırdı. Tınaztepe-Bornova Metro, Tınaztepe-F.Altay Aktarma, Bostanlı İskele-Tınaztepe ve Gaziemir-Tınaztepe hatlarının sınav nedeniyle Pazar günü de hizmet vereceği belirtilirken, sınavın bitmesi ile sınav merkezlerinin yoğunlukta bulunduğu bölgelerden kent merkezine yeterli sayıda otobüs ilavesi yapılacağı bildirildi.
METRO A.Ş. de sınav nedeniyle Pazar günü sefer saatlerinde düzenlemeye gitti. 08.00-10.00 ile 12.00-14.00 saatleri arasında 5 dakikada, 10.00-12.00 ile 14.00-20.00 saatleri arasında 6 dakikada, 06.00-08.00 ile 20.00-00.20 saatleri arasında ise 10 dakikada bir sefer gerçekleştirilecek.
İZDENİZ A.Ş.  ise Pazar günü tarifesine konulan ek seferlerle Karşıyaka-Konak hattında 07.30-17.10, Bostanlı-Karşıyaka-Pasaport-Alsancak hattında 07.50 -08.35 saatleri arasında sefer sıklığını 15 dakikaya düşürdü.ygs 2

Mersin’de Organik Pazar Kurulacak

050Mersin Büyükşehir Belediyesi, “Gelecek nesiller için organik üretelim, organik tüketelim” sloganıyla, Mersin’de ekolojik pazar kurulumu için harekete geçti.

Mersin Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan, ‘Mersin’de Ekolojik Pazar Kurulumu Sorun Tespit Çalıştayı’ yapıldı.
Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen çalıştaya, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Adana Büyükşehir Belediyesi temsilcileri, akademisyenler, ilgili oda, kurum ve kuruluş temsilcileri ile üreticiler katıldı.
Organik üretim, pazarlama ve ekolojik pazarlarla ilgili yasal düzenlemelerdeki fırsatlar ve engeller, ekolojik pazara üretici katılımı, destek ve teşvikler, ürünlerde çeşitliliğin sağlanması, ekolojik pazar yeri yapımında fırsatlar, sorunlar ve çözüm önerilerinin ele alındığı çalıştayda; Başkan Kocamaz, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurgül Türemiş ile üretici Metin Özsavran birer konuşma yaptılar.

Bugün Türkiye’de planlı bir üretim olmadığını ve çiftçilerin en sıkıntılı dönemlerini yaşadıklarını dile getiren Başkan Kocamaz, “Türkiye’de tarımdan geçinen nüfus yaklaşık 15 sene önce yüzde 37 civarındaydı. Çiftçinin mağduriyeti artırılarak, insanlar tarımın dışına çekilmeye çalışıldı. Bu aynı zamanda AB’nin de dayatması. Türkiye’de planlı bir üretim yok. Üretici aklına geleni ekmeye çalışıyor. Bugün mandalinayı, portakalı üretici 20 kuruşa satmakta zorlanıyor. Gülnar’da elma üreticisi, ürünlerini 20 kuruşa satıyor. Üretici, bir çift kasa elmayı satıp, arabasına 1 litre benzini zor alıyor. Bu durum,  bugün üreticinin yürekler acısı durumunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor.”dedi.

Türkiye’de düzgün bir tarım politikası izlenmediğini ifade eden Başkan Kocamaz, “Bu nedenle, tarımda bu sıkıntılar çekilmekte ve yıllarca düzeltilmemiş durumda. Organik pazarların, üreticinin emeğinin karşılığını alabilmesi adına umut ışığı olacağını temenni ediyoruz. Çiftçilerimiz belki emeklerinin bir miktar karşılığını, bu tür organik üretime yöneldiğinde alacak. Bu tür girişimler, üreticilerin önünü açmaya, heveslendirmeye ve bilinçlenmelerine vesile olur. Açmayı planladığımız organik pazar, tarımdaki bütün sorunu çözmeye yetmez ama bu bir başlangıçtır. Çiftçilerimizi, organik üretime özendirmedir.” dedi.

059 Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde kurdukları ve birçok belediyede olmayan Tarımsal Hizmetler Daire Başkanlığı ile Mersin’deki üreticilere bir nebze olsun destek olmak, yol göstermek, ürünlerinin en iyi şekilde pazarlanmasına yönelik bir gayretin içerisinde olduklarını sözlerine ekleyen Başkan Kocamaz, “Belli bölgelerde, bazı ürünlerin üretilmediği dönemlerde de saklanabilmesi ve satılabilmesi için soğuk hava depolarıyla konsantre, yani sanayiye dönüştürülmüş tarımsal ürünlerin daha iyi değerlendirileceğini düşünüyoruz. Bu konuda da öncülük yapmak üzere bir araştırmanın gayreti içindeyiz. Türkiye’de vatandaşların da organik tarım ürünü kullanmaları yönünde bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bu çalıştayın bölgemiz için ne kadar önemli olduğunu, sadece pazar konusunda değil, üreticilerin bilinçlendirilmesi konusunda da nasıl bir ufuk açacağını, yapılacak olan çalışmalarda inşallah göreceğiz.” dedi.

Başak, Cuma Pazarı Esnafını Ziyaret Etti

pazar
Ak Parti Antalya Milletvekili Aday Adayı Mustafa Başak, bugün Cuma Pazarı esnafını ziyaret etti. Ekibi ile birlikte sabah erken saatlerde pazara gelen Başak, Alanya Pazarcılar Odası Başkanı Hasan Yiğit ile buluştu. Esnaf ile birlikte pazar duası eden Başak, daha sonra bütün pazar esnafını tek tek ziyaret ederek kendisini ve projelerini tanıttı. “Hedef 2023’e 23 Proje” başlıklı broşürlerinden de dağıtan Başak, gördüğü ilgi karşısında memnuniyetini dile getirdi. İlkokul öğretmenini de pazarda görüp elini öpen Başak, bir yaşlı kadının kendisine dua edip sarılması karşısında da duygulu anlar yaşadı. Bir pazar esnafı Başak’a seslenerek “Sonuna kadar destek veririm. Ama giden milletvekilleri bizi hep unuttular. Sen de gidip bizi unutma.pazar2 Ankara’da sesimiz ol.” dedi. Başak, kendisinin halkın içinden birisi olduğunu ve Alanya’da yakından tanındığını ifade ederek her zaman halkın içinde olmaya devam edeceğini vurguladı. Bütün pazar esnafını ziyaret ettikten sonra çevredeki işyeri esnafını da selamlayan Başak, Cuma Pazarı yanındaki CHP İlçe Kadın Kolları’nın açmış olduğu kermesi de ziyaret etti.pazar4