Etiket arşivi: Pamuk

Milletvekili Sındır, “Beyaz altında Türkiye yeniden söz sahibi olabilir”

CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Türkiye’deki pamuk sektörünün ve pamuk üreticilerinin yaşadığı sıkıntıları Meclis gündemine taşıdı.

Sındır, Pamuk sektörünün tüm paydaşlarının sıkıntılarının tespit edilmesi, sorunlarının giderilmesi, üretim süreçlerinin iyileştirilmesi, üretim alanlarının arttırılması, artan ithalatın yerini ihracata bırakması, tekstil sektörünün korunması, gelişmesi, gerekli tedbirlerin alınması, yerli üretim ve tüketimin teşvik edilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

Yaptığı açıklamayla araştırma önergesine tüm siyasi partilerden destek isteyen Sındır; “Pamuk sektörünün tüm paydaşlarının ve pamuk üreticilerinin yaşadığı sıkıntıların hangi nedenlerden kaynakladığının tespit edilmesi, bu sorunlara kalıcı olarak çözümlerin bulunması ve sektör için sürdürülebilir doğru politikaların belirlenmesi için Meclis Başkanlığımıza sunduğumuz araştırma önergemize tüm siyasi partilerin desteğini bekliyoruz. Ülkemizin ekonomisinde, yurttaşlarımızın istihdamında önemli bir yer tutan pamuk için atılacak adımlar gelecek kuşaklara bırakacağımız en güzel miraslardan olacaktır” dedi.

“6 MİLYON VATANDAŞIMIZIN GEÇİMİNİ SAĞLIYOR”

Pamuğun Türk tarımının en önemli ürünlerinin başında geldiğini ifade eden Sındır, “Türkiye, sahip olduğu pamuk üretim alanı, üretici bilgi ve tecrübesi, dokuma ve konfeksiyon makine parkuru, tüccar, sanayici ve girişimcileri ile benzersiz Türk pamuğunu üretip, dünya pazarına sunabilecek potansiyele sahip olan dünyanın en önemli ülkeleri arasındadır. Dünyada sınırlı sayıda ülkenin ekolojisinin elverişli olduğu pamuk üretimi ülke ekonomimize sağladığı katma değerle yaklaşık 6 milyon vatandaşımızın geçimini sağlayan bir endüstri bitkisidir. Pamuk hammaddesine dayalı iplik, tekstil ve konfeksiyon sektörü, toplamda 30 milyar dolarlık dış ticaret hacmine sahip. Türk pamuğu günümüzde de özellikle kalitesi ile olduğu kadar, GDO’suz üretim açısından da dünyada marka olma yolunda büyük bir potansiyele sahiptir. Fakat bugün pamuk sektörümüz ve pamuk üreticimiz zor durumda” dedi.

 “İTHALATTAN KURTULABİLİRİZ!”

Pamuk üretiminin bugün Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılama noktasından çok uzak olduğunu fakat bu durumun doğru politikalarla düzeltilebileceğini ifade ederek sözlerine devam eden Milletvekili Sındır, “Pamuktaki mevcut üretimimizin, tüketimimizi karşılama oranı bugün sadece yüzde 59,9’dur. Bu bizi pamukta ithalatçı konuma getirdi. 2009-2018 yılları arasında 932,3 bin tonluk ithalat için 14,82 milyar dolar ödeme yapıldı. Her yıl pamuk için ödediğimiz döviz miktarı ortalama 1,5 milyar doların üzerinde. Doğru destekleme politikaları ile pamuk ekim alanları arttırabilir ve ülkemizi her yıl ödediğimiz 1.5 milyar dolarlık pamuk ithalatından kurtarabiliriz. AB, ABD ve dünyada söz sahibi diğer ülkelerde pamuk üreticilerine verilen destekler, bizdeki desteklerin neredeyse 4 katı. Üreticilerimize ödenen prim desteklerinin geç açıklanması da üreticimizi ciddi anlamda sıkıntıya sokan bir sorun. 2018 yılı desteklemelerinin iki taksitte ödenmesi, desteklemede yer alan 500 kg sınırlaması ve ortalama verim uygulamaları yine üreticimizi zora sokuyor. Doğru adımlar atıldığında, ihtiyacımız olan pamuğu karşılayabilecek potansiyelde toprak varlığına sahip olduğumuz gerçeğini asla unutmamalıyız” dedi.

“DOĞRU DESTEKLEMELER OLMADAN ÜRETİCİ AYAKTA DURAMAZ”

Sındır sözlerini şöyle sonlandırdı, “10 yıl içerisinde ortalamaya bakıldığında üretici maliyetleri, oluşan pamuk fiyatlarının üstünde kaldı. Üreticinin bu maliyet yüküyle, doğru desteklemeler olmadan ayakta durması mümkün değil. Mazot, gübre ve zirai girdi fiyatlarındaki hızlı artış nedeniyle, üreticilerimiz borçlanarak ekim yapmak durumunda. Sektörün geleceğine yönelik uzun vadeli politika ve stratejiler belirlenmeli. Sektör temsilcilerinin her anlamda dünyayla rekabet edebilmeleri için önü açılmalı, üreticilerimize yeterli destekler verilmeli. Hasat makinelerinin modernizasyonu, denetimi ve bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalı. Sektörün her aşamasında teknolojiye daha çok yer vermek, inovatif fikirler oluşturmak, AR-GE çalışmalarını destekleyici karar mekanizmaları yaratmak bizi pamukta yeniden söz sahibi yapacaktır. Beyaz altının daha fazla kan kaybetmesine izin vermeyelim. Yüzyıllardan bugüne Anadolu halkının en önemli geçim kaynaklarından olan kadim bitkimizde yeniden dünyada söz sahibi olalım. Pamuk sektörü ve pamuk üreticilerimizin sorunlarının araştırılması için Meclis Başkanlığımıza sunduğumuz önergemize tüm partilerden destek istiyoruz” dedi.

Türkiye’de Yahudi Ve Ermeni Düşmanlığı – II

 

“Türk odur ki; Müslüman bir anne babadan doğan, kulağına ezanla / kametle bir Müslüman ismi verilen, her türlü haltı yese de domuz eti yemeyen, mübarek gün ve gecelerde içmeyen, Cuma hassasiyeti olup arada bir kaçırsa da Cuma’ya giden, vatan – millet – din – devlet tehlikeye düştüğünde de kazma–kürek, balta–nacak alıp saldırana Türk derler. Bu tanım içerisinde ‘Hayır, ben Türk değilim’ diyecek bir Allah’ın kulu yoktur. Bu tanım içerisinde Hrank Dink Türk’tür, Orhan Pamuk Ermeni’dir; söylediğim cümleye göre.”

Türk tâbirinin kavmî bir tarif olmadığını bilen Yavuz Ağıralioğlu’nun ilginç tarifnâmesinde bile çaprazlamadaki olumsuz örnek Ermenilik kokar. Fakat asıl ihale Türkiye’de Yahudiliğedir. Zihniyeti, çıfıtlığı ve lânetliliği üzerinden oluşturulan olumsuz kanı bir asırdır yükselen bir grafikle genel kabul görmektedir. O kadar ki dünyanın bütün olumsuzluklarının arka planında onların varlığı dinî terminolojiyle desteklenerek seslendirilir.

Necip Fazıl demişmiş ya; “Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir” diye, bizim milliyetçi – muhafazakâr tayfa da yumurtası çatlasa veyahut ayağına taş çarpsa Yahudilerden bilir. Hem onların lânetlendiğini Kuran’dan duymuşmuş gibi aktarır hem de nerdeyse insanlığın kaderini Tanrımisal belirledikleri mitini yayarak üstün ırk nazariyesine bilmeden kovayla su taşır. Hâlbuki ikisi de Kur’anî değildir.

Ya nedir? Dünyada 15 milyon, Türkiye’de de 15-16 bin nüfusu olan din esaslı bu topluluğa Musevî denir. Kuran’da Beni İsrail olarak geçen İsrailoğulları yani Yahudiler ise bu din üzerinden milletleşen bir guruptur. Gerek Dünyadaki ve gerekse İsrail’deki toplam Musevî nüfus içerisindeki oranları 3’te 1 oranında olsa da kalan 3’te 2’yi de dinî milliyetçilik üzerinden Yahudi etnolojisine sokuşturmaya çalışıyorlar; biz de cehaletimizle destek oluyoruz.

2014’te Kocaeli Tarih Sempozyumu’nda Dr. Gerşom Qıbrısçı “Karaim in Nicomedia” başlıklı tebliğini sunarken Musevî bir Türk olduğunu söylediğinde onun hemşehrisi sayılabilecek bir tarih doçentimiz onun Yahudi olduğunu ve Türk olamayacağını beyan etti. İsrail nüfusu içindeki Etiyopya / Falaşa Musevîlerinin, Peru / İnka Musevîlerinin, Hindistan / Koçin Musevîlerinin, İtalyan / Romanyot Musevîlerinin, bizim Hazar / Karayit Musevîlerinin ve hatta Doğu / Mizrahî Musevîlerinin (Arap, Fars, Dağlı, Kürt, Tat, Gürcü..) dil ve kültürlerini yok sayarak yalnızca inanç tercihleri üzerinden tek tipleştirmek ne menem bir düşüncedir.

Yakın zamana kadar Türk Musevî Cemaati olarak bilinen Türkiye Hahambaşılığı’nın 3 yıl önce Türk Yahudi Toplumu adını alması da bu minvaldedir. Oysa kültürel kökeni hakkında Müslüman Türk’ün ne kadar konuşma hakkı varsa Ortodoks yada Musevî Türk’ün de o kadar konuşma hakkı vardır. İnsanlara kimliklerini ürün etiketi gibi başkaları barkodlayamaz. Bu, Sabataycı diye bilinen Avdetîler için de geçerlidir. İçlerinde iyisi de olur, kötüsü de; Kurtuluş Savaşı’nda ihanet edeni de olmuştur, Millî Mücadele için canını koyanı da.. Tıpkı Türkmenler, Lazlar, Yörükler, Çerkezler, Tatarlar, Kürtler gibi.. Milletine mensubiyet duyan koştu geldi, karakterinde defo olan Yunan’la bile anlaştı.

Neymiş; Türkçülüğün kitabını Moiz Kohen (Tekin Alp) yazmış; ‘Türk Ruhu’. Neymiş Mustafa Celâleddin Paşa (Konstantin Borzecki)  150 yıl önce ‘Eski ve Yeni Türkler’in tarihini yazmış. Bu adamların Hz. Musa’ya inanmaları niye milliyet şuurlarına ve bu meyanda beyanlarına engel teşkil etsin?! Biz Müslümanlar olarak Türklüğümüzle övünüyoruz da onlar 5 bin yıllık bir nehir olarak akmakta olan Türklükle ilgili niye kelâm edemesinler?!

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde baştacı ettiğimiz bu insanlar Siyasal İslam’ın ‘bi camide, bi kahvede’ anlattıklarıyla Şeytan’ın asker arkadaşları algısına aktarılmış.  Oysa Şeytan bu ilahî senaryoda kötü karakteri simgelemektedir; kökeni değil. Dahası yaratılış malzemesine bakarak azan / sapan Şeytan’sa ve “Herkes kendi karakterine göre hareket eder” âyeti varsa bu milliyet, soy-sop işlerinde dikkatli olmak lâzım gelir. Yoksa ensar’üş-şeytan; şampiyon!

 

Aydınlar Ocağı,Rektör Sadettin Hülagü’yü Ziyaret Etti

 

 

HProf. Dr. Hülagü 30.10.2014 de yapılan seçimler sonucunda akademisyenlerden en fazla oy almış ve Cumhurbaşkanı tarafından Rektör olarak atanmıştı.

 

Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı Av. Ruhittin Sönmez ziyaret konusunda şunları söyledi:

Prof. Dr. Sadettin Hülagü alanında Türkiye’de tanınmış bir uzman hekim, uluslarası standartta bir bilim adamı. Rektörlük görevine de epeyce ısınmış.

H1Kocaeli Aydınlar Ocağımızın gönül dostlarından olan Hülagü, Ocağımızda da 18 Mayıs 2000 tarihinde Doç. Dr. Unvanı ile “İnsan, Alkol, Karaciğer ve Hayatımız” konulu bir konferans vermişti.

Rektör Hülagü “Kocaeli Üniversitesi’ni her şeyin konuşulduğu, her konunun tartışıldığı, özgür düşünceye ve liyakate değer verilen bir Üniversite” yapmak arzusunda. “İşini iyi yapan herkes başımızın tacıdır” anlayışında.

H2Ancak tabii ki Hülagü’nün kırmızı çizgileri de var: “Kişilere ve makamlara hakaret etmeden, ülkenin bölünmesini talep etmek gibi Anayasa ve yasalara aykırı aşırılıklara varmayan her türlü talep dile getirilebilir, eleştiri yapılabilir” diyor.

“Rektör seçiminden önce geniş istişarelerle oluşturduğumuz ve kamuoyuna açıkladığımız hedeflerimizi belirli bir plan ve disiplin içinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz” diyen değerli Rektörümüze kolaylıklar ve başarılar diliyoruz.dedi.

 

Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın, Kocaeli kamuoyu tarafından  yakından tanınan, yönetim ve ilim istişare kurulu üyelerinden oluşan heyette,Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı Kimya Y. Müh/ Av. Ruhittin Sönmez, Eski Başkanlar Sigortacı Nihat Gürer ile Mali Müşavir Ahsen Okyar, Başkan Vekili İşadamı Cemal Barış, Kimya Y. Müh. Mustafa Görgün, Makine Müh. İsmail Kaya, Teknisyen İdris Türkten, Bahçecik E. Belediye Başkanı İbrahim Gencer, E. Bürokrat Musa Ordu, Av. Selim Selami Çakıcı, İnşaat Y. Müh. Dr. M. Bora Bulut, Diş Hekimi Ömer Erdal, Kocaeli Ün. çalışanlarından Burhan Türker ve Mehmet Pamuk bulundu.

H3

Kocaeli Aydınlar Ocağı heyeti ayrıca, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Bekir Çakır, Prof. Dr. Ercüment Çiftçi, Prof. Dr. Ahmet Küçük, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halis Aygün, Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cavit Uyanık, Üniversite Hastanesi Müdürü Doç. Dr Yunus Taş ile Üniversite Genel Sekreteri Fatih Akbulut’u da ziyaret etti.

Haber Yayın:Yusuf Ünel