Etiket arşivi: Pakistan

3. KAPIKAYAFEST ULUSLARARASI DOĞA SPORLARI VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR !

 

Neşesi, doğallığı ve espri anlayışı ile her yeri renklendiren karadeniz insanı, eşsiz ve benzersiz bir doğa sunan konumu ve yaylaları ile de yerli ve yabancı turistleri çekerek her yıl cazibesini artırmayı başarıyor.


KAPIKAYAFEST ?
Karadeniz’in önemli illerinden Samsun Bafra Kapıkaya’da 24-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında 3.sü düzenlenecek olan  “Kapıkayafest Uluslararası Doğa Sporları ve Kültür Festivali” nde  adrenalini yüksek doğa sporlarının ve karadenize  özgü  kültürel faaliyetlerin Türkiye gündemine taşınacağına inanıyoruz.  Karadeniz coğrafyasının eşsiz doğa güzelliği, coğrafyanın kendine özgü karakteristik özelliklerini koruyarak yapılan etkinliklerin zenginliği her yıl bölgeye gelen yerli ve yabancı kişi sayısındaki artışı beraberinde sağlamakta ve bölge turizm gelirlerinden aldığı payı artırmaktadır.

Adını Samsun / Bafra – Kapıkaya tepesinden alan Kapıkayafest; Çeşitli spor dallarını aynı ortamda sunarak ulusal ve uluslararası birçok sporcuyu ve doğa severleri her yıl temmuz ayında bir araya getirmeyi hedefleyen, sağlıklı bireylerle daha çok yaşanabilir bir dünya için sporun ve sporcunun önemini vurgulamak gayesini güden bir festivaldir.

Bafra Belediyesi sahipliğinde ve  Astajans organizasyonu ile yapılacak olan Kapıkayafest’te, gökyüzünde paraşütçüler süzülürken katılımcılar karada bisiklet ve doğa yürüyüşü, baraj gölünde kano gezisine katılabilirler. ‘En güzel fotoğrafı ben çekerim’ diyenler ise fotomaratona katılabilirler. Kamp ve çevresinde çeşitli etkinlikler ile eğlenme ve güzel vakit geçirme olanağı bulabilirler. Akşam ise kamp ateşini yakıp yıldızların altında doğanın sesini dinleyebilir, güzel sohbetler edebilirler. Ayrıca çeşitli kültürel faaliyetler, spor branşlarının aktiviteleri ve eğlenceleri ile unutamayacakları bir festival geçirebilirler.

5 gün 4 gece “Her şeyiyle eğlenceli” bir festivale davetlisiniz.!

DÜNYANIN 55 ÜLKESİ FESTİVAL İÇİN DAVET EDİLDİ !

Kapıkayafest Festivali uluslararası bir festival olması sebebiyle geçen yıl kırka yakın ülkeden sporcu ve katılımcıyı Bafra’ya getirme başarısı elde etmiş durumda. Bu sene 55 ülkeden sporcu ve katılımcılar ile iletişime geçilerek, festival uluslararası arenadaki konumunu yükseltme çabasında. Festivale davet edilen ve katılması planlanan ülkeler ise şöyle;  Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Birleşik Krallık, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dubai, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Katar, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızıstan, Kosova, Kuveyt, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Mısır, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

DÜNYANIN EN ÖZEL EKSTREM SPOR ALANLARI ARASINDA!

Kapıkayafest; Kızılırmak’ın yanı başında doğanın ve tarihin bir arada olduğu, birçok ekstrem spor ve  sportif faaliyetleri ile dünyanın nadir alanları arasında gösteriliyor. Hava sporları, su sporları, dağcılık, fotoğrafçılık, bisiklet, atv, kamping vb gibi doğa sporlarını ve faaliyetlerini aynı noktada barındırıyor.

Kapıkayafest; yamaç paraşütü için dünyanın en elverişli noktaları arasında yerini alma yolunda ilerliyor. Bir yamaç paraşütçüsünün bir noktadan kalkıp aynı noktaya inebildiği ve Kızılırmak’ın eşsiz doğal güzelliklerini ve manzarasını görebildiği dünyanın en özel konumlarından birisi.

Aynı zamanda turizm turları, fotoğraf – bisiklet ve atv safari, yöresel ve kültürel pazarlar da Kapıkayafest etkinlik alanında olacak. Etkinlik alanı bu branşların ve sportif etkinliklerin tamamını bir arada buluşturabilecek Dünya’nın nadir alanlarından..

İLGİ İLE BERABER BÖLGE EKONOMİSİ DE CANLANDI

Kapıkayafest; ilki 2017 yılında 25 bin, ikincisi 2018 yılında 50.000’in üzerinde ziyaretçi, 5000 civarı kamp ve ticari katılımcısı ile ciddi bir ses getirdi. Bu yıl ise 100 bine yakın katılımcı ve ziyaretçi bekleniyor. Festivale ev sahipliği yapan Samsun / Bafra – Kapıkaya ve Asar mevkileri, ulusal – uluslararası sporcuların ve doğa sporlarına ilgi duyanların odak noktası durumunda. Festivalin yöre ve bölge halkına ciddi bir ekonomik katkı sağladığı, her geçen yılda artarak devam edeceği düşünülüyor.

Kayseri Uluslararası Film Festivali’nde Yarışacak Filmler Belirlendi! 

 

 

8-13 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Kayseri Uluslararası Film Festivali’nde bu yıl ilki gerçekleştirilen Ulusal Uzun Metraj Film yarışmasına 23 film başvuruda bulundu. Festivalin Uluslararası yarışmalarına Pakistan, Tayland, Belçika, Kırgızistan, Estonya, Polonya, İran, Azerbaycan, Hindistan, Kazakistan, Mısır vb. ülkelerden yarışmacılar katıldı. Festivalde Uluslararası Belgesel Film yarışmasına 87, Uluslararası Kısa Film yarışmasına 195 film başvuruda bulunmuştur.

Festivalde Ulusal Uzun Metraj Film, Uluslararası Kısa Film ve Uluslararası Belgesel Film yarışmalarından her kategoriden 10 finalist belirlendi.

Jüri başkanlığını Gazeteci ve Sinema Yazarı Burçak Evren’in yürüttüğü Ulusal Uzun Metraj Film finalistleri; Burak Çevik -Tuzdan Kaide, Durmuş Akbulut -Kiraz Mevsimi, Fikret Reyhan -Sarı Sıcak, Görkem Yeltan -Bağcık, Orhan Oğuz -Eksi Bir, Özgür Sevimli -Murtaza, Selman Kılıçaslan -Bütün Saadetler Mümkündür, Talip Karamahmutoğlu -Mezarcı, Mehmet Güreli -Dört Köşeli Üçgen, Michael Önder -Taksim Hold’em,

Jüri başkanlığında Prof. Dr. Semir Aslanyürek’ in olduğu Uluslararası Kısa Film finalistleri; Askar Nurakun uulu –In Love With Cinema, Cem Özay –Yolcu, Darioush Najafi Gol –Voice, Hossein Asl Abdollahi –Decease At The Begining, Kasım Ördek –Kerata, Nuri Cihan Özdoğan –Sirayet, Onur Yağız –Toprak, Saeed Naghavian –Finish, Vahid Hosseini Nami -Whole To Part, Vlasdislav Muko- A Car Called Victory,

Jüri başkanlığında Yönetmen Elchin Musaoğlu’nun yer aldığı Uluslararası Belgesel Film finalistleri ise Faridur Rahman -Tasmina: The Horse Girl, Hakan Yıldırım-Onur Çoşkuner –Savrun, Iker Elorrieta -I Forgot Myself Somewhere, Musa Gökkaya -Kostüm Oyunu, Onur Kök -Küllerinden Güle Dön, Özcan Gürbüz -Palas’ın Tuzcuları, Özkan Emre -Çobanın Şiiri, Sorayos Prapapan -Death Of The Sound Man, Sam Peeters –Homeland, Samara Sagynbaeva -The Heir olarak belirlenmiştir.

 

The Films That Will Compete in The Kayseri Film Festival Became Clear!

In Kayseri Film Festival ,which will be held between 8th and 13th of May, 23 films applied for the National Feature Film competition that is held for the first time this year. For the International competitions of festival , numbers of competitors applied from various countries such as Pakistan, Thailand, Belgium, Kyrgyzstan, Estonia, Poland, Iran, Azerbaijan, India, Kazakstan, and Egypt. For the International Documentary Film competition 87, for the International Short Film competition 195 films applied.

In Festival from all the competitions which  are National Feature Film, International Short Film, and International Documentary Film, 10 finalist are selected from each categories.

 

The finalists of the National Feature Film of which its jury is headed by Journalist and Screen Writer Burçak Evren are  Burak Çevik -Tuzdan Kaide, Durmuş Akbulut -Kiraz Mevsimi, Fikret Reyhan -Sarı Sıcak, Görkem Yeltan -Bağcık, Orhan Oğuz -Eksi Bir, Özgür Sevimli -Murtaza, Selman Kılıçaslan -Bütün Saadetler Mümkündür, Talip Karamahmutoğlu -Mezarcı, Mehmet Güreli -Dört Köşeli Üçgen, Michael Önder -Taksim Hold’em ,

The finalists of the International Short  Film of which its jury is headed by Prof. Dr. Semir Aslanyürek  are Askar Nurakun uulu –In Love With Cinema, Cem Özay –Yolcu, Darioush Najafi Gol –Voice, Hossein Asl Abdollahi -Decease At The Begining, Kasım Ördek –Kerata, Nuri Cihan Özdoğan –Sirayet, Onur Yağız –Toprak, Saeed Naghavian –Finish, Vahid Hosseini Nami -Whole To Part, A Car Called Victory- Vladislav Muko finally,

The finalists of the International Documentary  Film of which its jury is headed by Director Elchin Musaoğlu are  Faridur Rahman -Tasmina: The Horse Girl, Hakan Yıldırım-Onur Çoşkuner –Savrun, Iker Elorrieta -I Forgot Myself Somewhere, Musa Gökkaya -Kostüm Oyunu, Onur Kök -Küllerinden Güle Dön, Özcan Gürbüz -Palas’ın Tuzcuları, Özkan Emre -Çobanın Şiiri, Sorayos Prapapan -Death Of The Sound Man, Sam Peeters –Homeland, Samara Sagynbaeva –The Heir.

 

 

İngilizlerin Canını Yakış Tarihimiz

    

 

19.yy ile 20.yy’ın ilk yarısına kadar dünyada “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk / The Empire On Which The Sun Never Sets” olarak adlandırılan İngiltere (E) yada İskoçya ve Galler’le birlikteki adıyla Büyük Britanya (GB) veyahut BB + Kuzey İrlanda ile beraberki ismiyle Birleşik Krallık (UK) hâl-i hazırda Akıl Oyunlarında etkili bir ülke.

92 yaşındaki Kraliçe Elizabet, sadece Birleşik Krallık’taki 2 tane adanın değil İmparatorluk Güneşinde sömürüldükten sonra nadasa bırakılan toplamda 2,5 milyarlık bir nüfusa ve 30 milyon kilometrekarelik bir yüzölçüme sahip tam tamına 53 ülkenin de Ana Kraliçesi; hemi de Pakistan, Bangladeş, Malezya, Nijerya gibi dev İslam ülkeleri dahil.

Bizim 1450-1600 arası rakipsiz, 1600-1700 arası ise diğerleriyle rekabet içerisinde Süper Gücümüzü temsil eden 600 küsur yıllık Osmanlı Güneşinin zeval dönemine denk gelse de 2’si onun son nefesinde ve 2’si de onun vârisinin doğuş ve yükseliş evrelerinde olmak üzere 4 kez İngilizlerin canını yakmışlığımız var.

Bunlardan ilki Çanakkale! 18 Mart’ta kutladığımız Deniz Zaferinin haricinde devrin Süper Gücü olan İngiltere’ye 25 Nisan’da başlayan ve tâ 9 Ocak 1916’daki Türk Zaferiyle neticelenen kara muharebelerindeki malûm başarılarımız ki artık kamuoyuna mâlolmuş durumda. Belediyeler ve muhtarlıklar günaşırı sefer düzenlemekteler.

İkincisi Kut’ül-Amare! Çanakkale’de işin sonuna gelmişken başlayan ve tam 5 ay sonra 29 Nisan 1916’da Türk Ordusu’nun kesin galibiyetiyle sonuçlanan, şimdilerde daha yeni yeni farkına varmakta olduğumuz Kut’lu Zafer. Burnundan kıl aldırmayan İngilizlere 23 bin kayıp verdirmekle kalmamış 13.800 İngiliz askerini de esir almışız. Bu alınanların 500’ü subay, bu subayların da 13’ü general, bu generallerden biri de İngiliz Ordu Komutanı Charles Ferrers Townshend.. Ve bu zaferin bizdeki karşılığı 350’si subay olmak kaydıyla 10 bin şehit.

Irak’ın başkenti Bağdat’ın güneyindeki Kut’a gidemesek de Elazığ’ın Hazar’ından doğan Dicle Nehri Kut Şehriyle her daim irtibatımızı sürdürmekte. Bir de Kut’ül Amare’deki şehitliğimizde tarihimizin hâlâ canlı şahidi 50 şehidimiz..

Üçüncüsü Kurtuluş Savaşı! Ve en önemlisi, ve en uzun sürelisi, ve en çetini… İstanbul derseniz; 13 Kasım 1918’te kaybettik, 6 Ekim 1923’te geri kazandık. Bizim İzmit derseniz, 15 Kasım 1918’de İngiliz işgali ve Ağustos 1920 başı Yunan işgali; Yunanlıları kovduğumuz 28-29 Haziran 1921 tarihine varmadan 26 Ağustos’ta Servetiye Mevzilerinde öldürülen İngiliz Generali ve onun cenazesini almak için 27 Ağustos 1920’de Haydarpaşa’dan özel gönderilen Kızılhaç Treni var.

İzmir dersiniz, Çanakkale dersiniz, Samsun dersiniz, Eskişehir dersiniz, Merzifon dersiniz, Kütahya dersiniz, Afyon dersiniz; bir tek “Biz Kurtuluş Savaşı’nda yalnızca Yunanlılarla savaştık” diyemezsiniz. İstihbarat savaşlarını ve şimdi sınırlarımızın dışında kalmış yerlerdeki sömürge savaşlarını da unutmamak lazım.

Dördüncüsü Kıbrıs Savaşı! Biri 20 Temmuz’da ve diğeri 14 Ağustos’da olmak üzere çifte Harekât ile kazandığımız Kıbrıs Zaferi de İngiltere, Amerika ve NATO’ya rağmen gerçekleşmiştir. Bu sırada bizim taraf 500 asker, 70 mücahit ve 270 sivil olmak üzere toplam 840 şehit; karşı taraf ise 4 bin kayıp vermiştir. Kıbrıs’ta birkaç ilçe büyüklüğünde İngiliz üsleri var ve Ortadoğu için Kıbrıs İngiltere’nin devâsa bir uçak gemisi hükmünde.

NATO’ya girişimizden sonra İngiltere’yi gücendirmemek adına Kut Bayramı’nı kutlamayı bıraktık da, Kıbrıs’ta İngiltere’nin dayatmasıyla bir türlü bitmek bilmeyen müzakereler yapıyoruz da, şu Yunanistan’ın çöktüğü 17 adamız ve 1 kayalığımıza neden sahip çıkamıyoruz? yoksa orda da rakibimiz İngiltere mi?

İslâmiyet Müslümanlara Beş Numara Büyük

 

 

80’lerin sonlarına doğru meşhur “Patagonya’nın Sesi Radyosu”nda sorardı ecnebîler Vatandaş Rıza’ya:

—  Sen Müsliman?

—  Eh, zaman zaman..

Mısır’ın fethi Osmanlı için sonun başlangıcı oldu. Zira ardından Kanunî devrinde tavan yaparak yavaş yavaş dibe salınmaya durdu. Çünkü Osmanlı Türkü’nün beynindeki Matûridî çip yerini Eş’arîliğe bıraktı.

Marka Müslümanlığı, menkıbevî Müslümanlık, an’ane Müslümanlığı, kaba  softa / ham yobaz’lık gibi isimlendirmelerden öte merhum Âkif gibi şakakları zonk zonk bir vicdan abidesi bile Avrupa dönüşünde “Dinleri yaşantımız gibi, yaşantıları Dinimiz gibi” demek durumunda kalmıştı.

Bizim hacılar – Allah kabul etsin – ‘Yâ sabır’ yemini ettikleri için uhrevî telezzüzden gayrisini anlatmazlar. Oysa Allah’ın Beyti’nde bile Müslüman Müslümanı omuz – dirsek yara yara geçiyor.

Temizlikten bîhaber hacının yada ehl-i namazın enforme edilmesi için hangi canlı yayına bağlanacağız?

Dünyada rüşvetin en yaygın olduğu ülkeler: Pakistan, Mısır, Azerbaycan, Nijerya, Türkiye.. Hatta gittiğimiz Avrupa ülkelerine bile hile – hurdayı biz öğrettik, iftiharla.

Dinimiz “Oku” der, yatmayı tercih ederiz. “İnsana çalıştığından başkası yoktur” der, Sazanlık Piyangosu’na milyon milyon sarkarız. Dedikoduyu, gıybeti, hasedi yasaklar; dizilerle ailemizin ‘sıfır kilometre’ üyelerine bile tay tay’ı bunlarla öğretiriz.

Çevre bilincimiz katletmek üzerine; sorumluluk anlayışımız Bu dünyada bir tek ben yaşıyorum üzerine. Kitabına uydurmak en sevdiğimiz şey ve padişah dedelerimizden miras.

Müslüman her şeyin en iyisine lâyık teranesiyle çocuklarını dış ülkelere gönderip genç kızlarla tanışsınlar diye yarışan İslâm-cı sosyetemizin makyajları rahmet yağmurunda bile dökülmüyor.

Olumsuz örneklemdeki Bunu yapan birkaç kendini bilmez. Gerçek Kocaelisporlular kesinlikle yapmaz repliği bizim Müslümanlık anlayışımıza sökmüyor birader.

Temel’in ters yol anonsunu duyduğunda dediği gibi: “Biri değil, biri değil,  hepsi!” “Siz onlar görseydiniz deli derdiniz, onlar da sizi görseydi ‘Bunlar Müslüman değil’ derlerdi.” (H)

Filmin en acıklı sahnesi; hastanın hasta olduğunu bilmemesi.. Cuma Hutbesinde gözü açık uyurken ‘ilim farz’ cümlesini ‘filim az’ deyu algılayan, şişeden – zardan düşmeyen ama din-ci’liği de kimseye bırakmayan nesiller yetişti son yıllarda her yaştan.

24 saatinin yarım saatine bile uğramayan dindarlık arkadaşın seçim sandığında gemi çıpası gibi bekliyor. Bir elinde pusula, bir elinde ayna; işkemben yazsın, sen oyna!

Necip Fazıl yaşasaydı; “Bize kalan aziz görev, asırlık zamanlardan  

     Temizlemek tarihi sahte Müslümanlardan” der miydi?

Tek yol; Kur’an ikliminde, Nebevî ahlâkı duyumsaya duyumsaya, Matûridîlik’le Hanefîlik’in akıl bileşkesinde, meâl müdrik bir vaziyette iman inşâsına yeni baştan başlamak.

Sürekli olarak yaptığımız şey neyse biz oyuz. ‘İkra!’ diyoruz.

 

 

BATI NIN TÜRKİYE TELAŞI

BATI NIN TÜRKİYE TELAŞI

 

seyfettin karamızrakGeçen yazımızda, Almanya’nın Türkiye düşmanlığının nedenleri üzerinde durmuştuk.

Almanya hükumetinin ve Alman sivil toplum kuruşlarının Türkiye’ye gitmemeleri hususunda; “Alman vatandaşlarını uyarmalarına rağmen”, Almanların bu uyarılara itibar etmediğini, tatil için Türkiye’yi seçtiklerini, Alman şirketlerinin yeni yatırımlar için Türkiye’de sıraya girdiklerini gözlemliyoruz.

Almanya, Türkiye’nin büyümesini ve çevresinde etkili olmasını kıskanmakta ve aynı zamanda endişe duymaktadır. Bu yüzden, olmadık çıkışlarıyla da gülünç durumlara düşmektedir. FETÖ’ cü mahkûmlara giydirilecek tek tip elbiselere getirdiği eleştiri,  bunlardan biridir.

1980’li yıllarda Alman ekonomisi Türk ekonomisinden 13,5 misli büyükken, 2016 yılında 4 misline düşmüştür.

E-7 nin en hızlı gelişen ülkeleri; Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya, Rusya, Endonezya ve Meksika’dır. Dünya ekonomisinin ağırlığı, Batı’dan Doğu’ya kaymaktadır. Batı’nın Türkiye telaşı bundandır.

Bu yüzden Müslümanı, Müslümana katlettirmek için ABD liderliğinde, İslam dünyasına, dolaylı olarak da Türkiye’ye savaş açılmıştır.

Sözde İslam geçinen birçok ülke, ABD liderliğindeki Haçlı ordusunun emrinde ve hizmetindedir. ABD yanlısı bu ülkelere, halkları bu yüzden öfkeli ve kızgındır.

Türkiye’ye destek verdiği için Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, İngiltere’nin kirli ve ahlaksız oyunu ile “Pakistan FETÖ’sünün yargıdaki piyonları tarafından” görevinden alınmıştır.

Türkiye’nin güçlenmesini önlemek için, PKK, DEAŞ, FETÖ vb. örgütler kurularak, içeride karışıklıklar çıkartılarak yükselmesinin önü kesilmek istenmektedir.

ABD bu maksatla PYD-YPG’ ye 900 tırdan fazla silah vermiştir. Bu yardım ve silahlar, DEAŞ’ la savaşsın diye değil, Türkiye’ye karşı kullanması içindir.

Almanya, Türkiye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünü tehdit eden ne kadar örgüt varsa; PKK, FETO, DHKP-C vb. ülkesinde barındırmaktadır. Kandil tetikçisi ve Die Welt muhabiri Deniz Yücel tutuklanınca, Merkel Türkiye’yi telaşla ziyaret edip, serbest bırakılmasını istemiştir.

Büyükada’daki gizli toplantıda; Alman Peter Steudtner ve İsveçli Ali Garavi ile 4 Türk tutklanmıştır. Aynı otelde, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden önce de 13 CIA ajanı kalmıştı. Bu CIA ajanlarından birisi, FETÖ imamı Bekir Boz ile devamlı irtibat hâlinde olan Papaz Andrew Craig Brunson dur. Bu papazın serbest bırakılmasını, Trump’ın üç kez istemesi anlamlıdır.

ABD’li milyarder Soros Vakfının paralı terörist, provokatörleri, Türkiye’yi karıştırmak için işbaşındadır. Soros ile kaos ayrılmaz bir bütündür. Almanya halkını Türkiye düşmanlığı için kışkırtmaktadır.

Soros’un Türkiye temsilcisi: “Kendiliğinden bir direnişin patlak vermesini bekleyemeyiz. Türkiye’deki hükümeti devirmek için sokakları acilen harekete geçirmeliyiz.” Açıklamasında bulunmuştur.

Tutuklanan yabancılar, suçlu ve gerilla uzmanıdır. Almanya’nın, bu gerçeği bile bile tutuklananların serbest bırakılmasını istemesi, Türkiye’yi sömürge ve küçük gördüğünün göstergesidir.

ABD, Almanya ve batının şımarık ukala bazı devletleri, geçmişte her istediklerine “evet” diyen bir Türkiye istemektedirler.  Oysa köprülerin altından çok sular geçmiştir. Artık Türkiye, kendi menfaatlerini ön planda tutan ve dış güçlere gerektiğinde “hayır” diyebilen güçte ve kararlılıktadır.

 

Türkiye, silkinerek kendine gelmiştir. Dünyanın her yerinde ve özellikle de Orta Doğu’da “ben de varım” deyince; ABD, Almanya, bazı batı ve Arap ülkelerinin uykuları kaçmıştır. Bu zalimlerin zulme, mazlumların gözyaşına ve sömürüye dayalı kirli oyunları bozulmuştur.

 

İçeride ve dışarıda, Türkiye’ye karşı gösterilen düşmanlıkların sebebi budur.

 

Sevgiyle kalın…

 

MEZOPOTOMYA’NIN SON ÇEYREK ASIRLIK KRONOLOJİSİ

 

 

 

süleyman pekinMezopotomya tabiri antik Yunanca’dan günümüze dek gelen binlerce yıllık kadim bir terim. Rize Güneysu’nun da eski adı olan Potomya; nehirlik / suluk yer, Mezo; iki, Mezo-potomya ise İki-nehir / Çifte-su manasında. Malûm; Fırat (Euphrates) ve Dicle (Tigris) nehirleri..

Su, hayat demek.. Sümerlerden Suriye, Irak ve Türkiye’ye değin 6 bin yıldır bu böyle.. Buna bir de son 2 asrın en önemli enerji kaynağı petrol de eklenince göz gözü görüyor. Ormanın kralı aslan için zebra, antilop, ceylan ne anlam ifade ediyorsa gezegenin reisi Amerika için de petrol, doğalgaz, su o anlamdadır.

Kameralarımızı sadece şu son 25 yıla çevirirsek bugün Musul’da ve Rakka’da ne olduğunu anlayabilir; kısa ve orta vadede de Irak, Suriye ve Türkiye’de ne olacağının ipuçlarını yakalayabiliriz. İran & Irak horoz dövüşü ve Kuveyt’e racon (üürü üüü) sonrasındayız:

  • 1991 – Kral Aslan’ın / Reis Amerika’nın Irak’a birinci çöküşü (Aslan’ın avdaşları /

Amerika’nın çorbacıları: Kuveyt Emiri, Suudî Arabistan Kralı, İngiltere Başbakanı, Kanada Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, Mısır ve Suriye Devlet Başkanları, İtalya ve Çekoslavakya Başbakanları.. artı işbirlikçiler; Fas, Umman, Pakistan, Katar, Bengladeş, Avustralya, Hollanda, Nijer, İsveç, Arjantin, Senegal, İspanya, Bahreyn, Belçika, Güney Kore, Polonya, Norveç, Yunanistan, Danimarka, Yeni Zelanda, Macaristan)

Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1 koyup 3 almak istedi; Başbakan Yıldırım Akbulut ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ile Dışişleri ve Millî Savunma Bakanları izin vermedi. 1,5 milyon mülteciyi ve Çekiç Güç belasını çekmek zorunda kaldık.

  • 1998 – Çöl Tilkisi Operasyonu (Aslan’a av eğlencesi / Irak’a yarım çöküş, Yancı; İngiltere)
  • 1999 – Irak Şiî Ayaklanması (Ara nağme / Av antrenmanı)
  • 2003 – Kral Aslan’ın / Reis Amerika’nın Irak’a ikinci çöküşü (Avdaşları / Çorbacılar:

İngiltere Başbakanı, Avustralya ve Polonya Başbakanları.. artı yerli işbirlikçiler; Ahmed Çelebi, Mesut Barzanî, Celal Talabanî, Iyad Allavî, Mukteda Sadr)

Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve TBMM karşıt, Başbakan Abdullah Gül yandaş, Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanı ise nötr kaldılar. Sonuçta; 1 koyan Barzanî ile Talabanî’ye Kuzey Irak’ta 2 Kürt kantonu kuruldu. 1 Şiî Araplara, buçuk da Sünnî Araplara..

  • 2004 – Kamışlı Kürt İsyanı (Ara nağme / Av antrenmanı)
  • 2011 – Kral Aslan’ın gözünü kestirdiği Kuzu’yu “Suyumu bulandırıyorsun” diyerek

ormandaki diğer avdaşlara parçalatma isteği / Reis Amerika’nın Suriye avlağını Irak avlağıyla parça parça birleştirerek Mezopotomya’ya çöküşü (IŞİD av köpeği)

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanı yandaş; Rusya, İran ve Lübnan Hizbullahı karşıt; Suudî Arabistan, Fransa, Katar, İngiltere, Fransa, Kanada, Almanya, Avustralya yandaş, artı; ÖSO, PYD, YPG, PKK, El-Nusra, Ensar’ed-din, Ahrar, Çeçenler, Türkmenler, İslamî Cephe, Güney Cephe..

Neticede; Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’de de 3 Kürt kantonu kuruldu.

  • 2014 – Kobani için PKK / HDP Ayaklanması (Ara nağme / Av antrenmanı)
  • 2015 – Hendekli Özyönetim Ayaklanması (Son nağme / Son antrenman)
  • 2016 – Fırat Kalkanı Harekâtı (Güvenlik akordu / Maç öncesi ısınma)
  • 2016 – Musul Operasyonu (Aslan’ın av köpeğini kıstırması / Amerika’nın avlağı yeni

avdaşa kiralaması)

Musul’da işimiz var mı veya Koalisyon’a katılalım mı?

Cevabı, 2017; “Burası Mezopotamya, burada kavga tarihle yaşıt.”

İSLÂM COĞRAFYASININ 20 YIL SONRAKİ KURBAN BAYRAMI MANZARALARI

 

 

 

süleyman pekin2036 yılı Şubat ayı başlarına denk gelen Kurban Bayramı, sonradan muhabir olacak bir çocuğumuzun bildirdiğine göre Türkiye’de geçmiş yıllara oranla daha farklı kutlanmış yani idrak edilmiş.

Türk insanının şehirlerde yaşayan kısmının yarıya yakını Anadolu’daki birleştirilmiş köylere sunulan eğitim, sağlık, güvenlik ve üretim endeksli iş imkânlarından ötürü kırsal olarak kabul edilen yerleşim yerlerinde yaşamaya başlamış. Her büyük veya birleşik köyde yerel bankalar, organik fabrikalar, gezici teknoparklar, alış-veriş kooperatifleri, kültür ve sanat merkezleri ile bin kişilik demokratik meclisler öncelikle göze çarpan hususlar. Köy bayramlaşmaları ilk gün kendi içinde, sonraki günlerdeyse civar köylerle ortak şölenlerle gerçekleşmekteymiş.

Kesilecek kurbanlar nüfusun ihtiyacıyla sınırlandığı için ülkenin dört bir yanında eksiklik duyan diyarlara, 4 yıldır da eksiklik duyan bir yer kalmadığı için daha çok yurtdışına ve özellikle savaşların bir türlü bitmek bilmediği Sırbistan, İsviçre, İtalya ve Fransa gibi yakın yerlere gönderilmekteymiş.

12 yıldır iç savaşla boğuşan ABD’nin Kızılay vasıtasıyla girilebilen eyaletlerine ve sık sık terör saldırılarına hedef olarak büyük kayıplar veren İspanya, Hollanda, Almanya ve İngiltere başkentlerine de her bayram – sınırlı da olsa – yardım ulaştırılmaya devam edilmekteymiş. Bu konuda Türkiye’yi Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, Libya gibi zengin ve duyarlı ülkeler de yalnız bırakmamaktalarmış.

Irak son 19 yıldır hem sağladığı iç barışıyla hem demokrasi anlayışıyla Ortadoğu’nun Suriye’yle birlikte örnek ülkesi pozisyonundaymış. Nüfusu 63 milyona, eğitim kalitesi yüzde 99’lara ve GSYİH’sı 1 trilyon liraya (2 trilyon dolar) varan Irak’ı büyük bir istikrarla takip eden Suriye ise 16 yıldır Türkiye ile gümrük birliğine girerek ekonomisini 10 Büyük Ekonomi’nin en yakın takipçisi olmayı başarmış.

Yakın zamanda Japonya’yı geçmeyi başaran teknoloji devi Pakistan, 260 milyonluk nüfusunun yaşam standartlarını her geçen yıl biraz daha yukarıya taşıyarak 2035 yılsonu istatistiklerine göre kişi başına millî gelirde 10 bin lirayı (20 bin dolar) aşmış. Benelüks ülkelerinden daha modern yöntemlerle tarım ve hayvancılık konusunda dünya için numune teşkil eden Afganistan’da Kurban Bayramı içten dışa bir yardımseverlik bayramı olarak kutlanmaktaymış.

13 yıl önceki anlaşmayla birleşen 3 ayrı devletçikten tekrar Libya’yı oluşturan halkın petrol zenginliğini özellikle Orta Afrika’nın yoksul ülkeleriyle karşılıksız paylaşması Libya’yı Afrika’da ‘gönüllerdeki ülke’ haline getirmiş ve her yıl adlığı düzenli göçlerle nüfusunu 33 milyona taşımış. Aynı zamanda üniversal eğitim alanında tüm kıtanın en önemli bilim merkezi konumundaymış.

Mısır, Yemen, Filistin, Ürdün, Cezayir, Sudan ve Nijerya’da da Kurban Bayramı büyük olgunluk ve toplumsal birliktelikle geçmiş. Abartılı sahneler görülmemiş ve ülkedeki diğer din mensuplarına yapılan ikramlar kucaklaşma meydanlarında göz yaşartıcı sahneler oluşturmuş.

Hac Organizasyonu’nu İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kurulan İslam Ortak Paydası kuruluşunca yapan Müslümanlar, son 3 senedir yaralanmalar nedeniyle gerçekleşen hac iptalini bu yıl yaşamamış. Bunda da iklim nedeniyle burnu kanayan hacıların haccın iptal olmaması için yoğun helâllik gösterilerinin etkili olduğu sanılıyormuş. İslam Dünyası, insan ölümlü kazalardan veya ciddi yaralanmalardan ötürü 360 kişilik İslam Bilim İnsanları Akademisi’nin (İBİA) verdiği kararlarla amacını yitiren Hacc’ın iptali uygulamalarına alışmış durumda.

Bu arada Türkiye’de 4 günlük bayram tatili boyunca hiçbir trafik kazası olmadığı ve İstanbul’da çok eski senelerde yaşanan Bayram öncesi trafik sıkışıklığın resmen tarihe karıştığı aktarılmış. Şehir içindeki kucaklaşma alanlarında, park ve mesirelerde Bayram dayanışmasını idrak eden İstanbullular diğer şehirlerdeki gibi insanî ve İslamî sorumlulukla yoksul, yetim, garip, göçmen, yolcu, borçlu ve asgarî ücretliler için kurulan paylaşım sandıklarını doldurarak Bayram süresince yerine ulaşması için büyük gayret sarfetmiş. Çocukların da bilhassa bu muhteşem dayanışmada yer almaları sağlanmış.

Cumhurbaşkanı, Bayramı önce memleketinde sonra da ülkenin 3 ayrı bölgesindeki örneklem kırsal beldelerde ailece 3 gün – 3 gece geçirerek yaşamış. Başbakan ve Bakanlar Kurulu da aynı şekilde.. Muhalefet partilerinin hayır ve yardımlaşma adına donattığı yüzlerce tır ise siyasîlerin kılavuzluğunda il il, köy köy gezerek gönüllerde yer tutmaya çalışmış.

This is my dream, too Mr. King / Bu da benim rüyam Bay King.

Nice Hayırlı bayramlara!

Ne Zulüm Ne Merhamet; Yalnızca ADALET

 

süleyman pekinPakistan’ın Millî Şairi ve İslam Dünyası’nın 20.yy’daki en derin düşünürü  Muhammed İkbal 1877’de Pencap’ta doğdu, 21 Nisan 1938’de Lahor’da rahmet-i Rahman’a kavuştu. Yeni Türk Devletinin kurucusu ve akıl önderi Mustafa Kemal Atatürk’le çağdaştır. Önce gelen önce gitti; 68 yıldır cisimleriyle değil ama eserleriyle ayaktalar ve çok da günceller.

Bizim Millî Şairimiz Mehmet Akif’le de adaş ve derttaştırlar. Her ikisi de Müslümanlığın geçen yüzyıldaki kronik problemlerine kafa yormuşlardır. Fakat İkbal tespit, teşhis ve tedavide çok öndedir. O, Yaşar Nuri’nin deyişiyle “20’nci asrın büyük vicdanı”dır ve “Kur’an Dininin vicdan adamı”dır. Şu analizlerine ne dersiniz:

“Her saçını uzatan kendini derviş sayıyor

Ne kadar lanetli varsa dindar kesildi
Bu din satan tüccarlardan el aman!”

Akif’in, İstiklal Marşı’na “Korkma!” diye başlangıç yaptığı Kur’an ayeti “Lâ tehaf!”ın dinî ve dünyevî alanda şiirsel tefsirini yaptı. Emperyalizmle ve meskenetle hem mücadele etti hem de yazdıklarıyla / yaptıklarıyla bu mücadelenin öncülüğünü yapanların yanında oldu. 100 yıl öncesinden günümüz Doğu (İslam) Dünyasının ve Batı Emperyalizminin fotoğrafını çekti: “Bizi Frenk büyüsü bağlamış”

Yabancılaşmadan kurtulup fıtrata dönmeyi ve Kur’an edebiyle edeplenmeyi tek çıkış olarak ortaya koydu: “Bizim vücudumuz evrende sessiz harflerden ibarettir / Risalet onları seslendirdi / Ve bir şiirin mısraları haline getirdi”. Kimi zaman halkı Eflatun hakkında uyarır: “O insan kılığına giren bir koyundur.” Kimi zaman da “Fertlerin imanı milletlerin yükselmesinin sermayesidir” diyerek terakkinin hammaddesini ifşa eder.

O bir yol işaretçisidir aynı zamanda.. Ümmetin kangren olmuş yaralarına ve kronik hastalıklarına mısralarıyla reçete yazar: “Biz hepimiz toprağız, Kuran’sa gönüldür / Öylesine topraklaş ki secde seninle birleşsin”

Müslümanlık adına Kur’ansız, iz’ansız ve vicdansız yaşantıyı yaşam olarak kabul etmez. “Puthaneler ihtiras putlarıyla dolu” diyerek Müslüman gönüllerde ‘Lâ ilâhe illallah’ haricindeki yabancı cisimciklere dikkat çeker. Ve der ki Eğer bir kılıç Allah’ın yolunun dışında çekilmiş ise çekenin göğsüne saplanmalıdır. Belki orada uyur ve rahatlar”.

Ne var ki yüzyıl sonra yine onun bıraktığı yerdeyiz. Nerdeyiz: “Bugün İslâm’a yapabileceğimiz en büyük iyilik, bizim onu temsil etmediğimizi söylemektir.

Allah Resulü kıl değil akıl bıraktı. Kitabı, aklı ve akletmeyi bıraktık. Kıla, sakala, cübbeye kutsiyet atfeder olduk. İslam Ümmeti hikâyeler içinde boğuldu gitti. Hakikat, efsaneler içinde kayboldu gitti.” diyen Allâme İkbal’e Mevlâ rahmet eylesin ve bize izini kaybettirmesin. İlk söz vardı, sonunu da söz ile bağlayalım. Ezcümle özetle;

Kaç Müslüman’dan, sığın İslâm’a!