Etiket arşivi: Özgürlük

Çocukların hayalleriyle süslenen kupalar ünlülere gidecek

Yön Koleji ve Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’nın (TCYOV) iş birliğiyle, güç koşullarda yaşayan ve çocuk adalet sistemine girme riski altındaki çocuklar sanatla buluştu. Çocukların hayallerini çizdikleri kupalar sanat dünyasının ünlü isimlerine hediye edilecek. Yön Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Miran Bacgeroğlu, fırsat eşitliği sağlamaktan mutluluk duyduklarını belirterek, “Çocuklarımızın toplumsallaşmaları için sanatla, bilimle ve teknolojiyle iç içe olmalarını sağlayacak etkinliklere vesile olmaya devam edeceğiz” dedi. “Şiddet aslında çocuğun bir şekilde kendini ifade etme biçimidir” diyen TCYOV Başkanı Nevin Özgün de bu çalışmayla başka türlü ifade alanlarının açıldığını söyledi.

 

Yön Koleji ve Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TCYOV) çocuklar için oldukça önemli bir çalışmaya imza attı. Proje kapsamında, güç koşullarda yaşayan ve çocuk adalet sistemine girme riski altındaki 34 çocuk, sevdiklerine ve sanat dünyasından ünlü isimlere hediye edecekleri kupalara hayallerini çizdiler. Vakıf gönüllüleri, vakıf uzmanları, sosyal hizmetler ve psikoloji öğrencilerinin eşliğiyle yapılan kupalar; Ali Koç, Fatih Terim, Tarkan, Mehmet Aslantuğ, Bülent Şakrak, Özcan Deniz, Şahan Gökbakar, Caner Erkin, Berkay, Burak Sağyaşar, Volkan Bahçekapılı, Yetkin Dikinciler, İsmail Küçükkaya, Fatih Portakal ve Mert Fırat’a ulaştırılacak.

 

Fırsat eşitliği sağlıyoruz

Her zaman olduğu gibi kaynaklarını tüm çocuklarla paylaşmaktan mutluluk duyduklarını belirten Yön Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Miran Bacgeroğlu, “Aldığımız yönetim kararıyla, bu imkanlara sahip olamayan çocuklarımıza da imkanlarımız yettiği ölçüde fırsat eşitliği sağlamak istiyoruz. Sadece bizim okulumuzda eğitimden faydalanan çocuklar değil çocuklara hizmet veren dernek ve vakıflar aracılığıyla imkanları daha kısıtlı olan çocuklarımızın toplumsallaşmaları için sanatla, bilimle ve teknolojiyle iç içe olmalarını sağlayacak etkinliklere vesile olmaya devam edeceğiz” dedi. Yön Koleji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cemal Uygur da “Bir çocuğun hayaliyle dünya değişir. Çocukların hayal kurmalarını ve bunları gerçekleştirmeleri için bütün olanaklarımızı kullanıyoruz” diye konuştu.

 

 

Aktif birey olmaları güçleniyor

“Şiddet aslında çocuğun bir şekilde kendini ifade etme biçimidir” diyen TCYOV Başkanı Nevin Özgün, “Çocuk adaletinin temeli önlemedir. Biz çocuklara farklı çalışmalarla başka türlü ifade alanları açıyoruz ki suça sürüklenmesinler. Kendini değerli birey olarak görebildikleri ölçüde aktif birey olmaları güçleniyor. Yön Koleji ile yaptığımız çalışma da onlara kendilerini değerli hissettirdi” ifadesini kullandı.

 

 

türkiyeokuyor.com OkurunaNot: İstanbul Çamlıca’da yer alan Yön Koleji, 50’si anaokulu, 200’ü ilkokul, 200’ü de ortaokul olmak üzere toplam 450 öğrenciye eğitim verebilecek kapasiteye sahip. Dünyanın en önemli kalite ve akreditasyon kuruluşu Pearson onaylı YönX Eğitim Modeli ile öğrencilere yabancı öğretmenler tarafından anaokulundan itibaren yüzde 100 İngilizce eğitim veriliyor. 4’üncü sınıfta 2’nci yabancı dil öğretimine başlanıyor, Fransızca dil eğitimi sunuluyor. Robotik ve kodlama, zengin spor ve sanat aktiviteleri ile yurtdışındaki seçkin eğitim kurumlarıyla yapılan iş birliği çerçevesinde öğrenci değişim programlarıyla fark yaratan Yön Koleji, çocukların birer dünya vatandaşı olmasına katkıda bulunuyor.

 

Detaylı bilgi için… 

 CitiPR Derya Dursun

0539 681 20 91

Hollanda Türkleri’nin yeni koalisyondan bekledikleri…

Geçtiğimiz 15 Mart’ta sandığa gidilen Hollanda’da, tam 209 gün sonra dört partili bir koalisyon kurulabildi.  Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), Hıristiyan Demokratlar Birliği (CDA), Liberal Sol Demokrat 66 (D’66) ve Hıristiyan Birlik Partisi (CU) partileri,  “Merkez Sağ” denilebilecek koalisyon hükümetinin protokolunda yer alan maddeler arasında, göçmenler için hiç de iyi olmayan konular var.

Yeni kurulan hükümetten, Hollanda’daki Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın istekleri var.
Hollanda Türkevi  Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör, Rotterdam İslam Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır ve Türk, Kürt, Alevi ve Süryani kökenli Hollandalılar adına Mustafa Ayrancı, Hollanda hükümetinden istediklerini açıkladılar.

Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör’ün konuyla ilgili açıklaması şöyle:  ‘ İkiyüz günü geçen bir süredir kurulamayan hükümet,  geçtiğimiz ay kuruldu. Koalisyonda iki Hıristiyan parti yer alıyor. Liberaller ve Demokratlar var. Tabiiki hükümetin protokolünde bizi ilgilendiren en önemli konu, çifte vatandaşlığın gelecek yıllarda kaldırılmasıdır. Yani verilen bir hakkın geri alınmasıdır. Bu  insan haklarıyla nasıl bağdaşır ayrı bir tartışma konusu ama, insanların aidiyetlerini kanunlara bağlamak abesle iştigal etmektir. Vatandaşlık ya da aidiyet bir hissetmedir. Öyleki günümüzde bireyler kendilerini birden fazla ülke ve topluma ait hissedebilirler. Yeni hükümetin bu yöndeki anlayışı Hollanda’ya hiç yakışmıyor.  Diğer taraftan çifte veya çok yönlü aidiyet, karar vericiler tarafından özendirilmelidir. Zira çok yönlü aidiyet her ne kadar zaman zaman sorunlar davet etse de, esasen hem vatandaş hem ülke ve toplumlar için bir zenginliktir. Birey, içine kapalı bir toplumdan dışa açılarak dünya için, insanlar için küresel sorumluluklar üstlenebilir. 

Diğer taraftan, mülteciler konusunda kemerler sıkılırken, mültecilerin oturma izninin 5 yıldan 3 yıla indirilmesi ve ülkede oturum izni olmayan yabancıların en kısa yoldan sınır dışı edilmesinin kolaylaştırılması da yeni hükümetin göçmenlere nasıl yaklaştığını ortaya koyuyor.

Zenginlerin daha az vergi ödemesi de yeni protokolde eleştirilen maddeler arasında. Tabiiki hükümetin, yani koalisyonun zayıf tarafı, patlamentondaki milletvekili sayısının yarıdan çok az bir fazlalıkla temsil edilmesi. Ki bu alınacak kararlarda kırılmaları çok sık bir şekilde gündeme getirebilir.’
Rotterdam Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır, konuyla ilgili bir analiz yaptı.
Hıdır’in analizi şöyle:

Koalisyonlarla yönetilen Hollanda’da, önce partiler arasındaki uzlaşmayı sağlayacak ve bu görüşmelere başkanlık edecek bir informatör atanıyor. Nitekim seçimden sonraki 209 günlük periyotta üç informatör değişti. Üçüncü olarak atanan tecrübeli liberal politikacı-ekonomist Gerrit Zalm öncülüğünde yapılan zorlu görüşmeler neticesinde partiler nihayet uzlaşabildi.

Ancak daha önceki denemelerde “neyin olmayacağı” tecrübe edilmişti. Bu anlamda 15 Mart seçimlerinin galip partilerinden Yeşiller Partisi ile uzun süren pazarlıklar yapıldı. Ancak göçmenler ve çevre konularında uzlaşma sağlanamadı. Seçimde hezimete uğrayan merkez sol İşçi Partisi (PvdA) hükümette yer almayacağını zaten duyurmuştu. Seçimlerde oyu düşmesine rağmen önemli sayıda sandalye kazanan ırkçı Wilders’in partisi ile koalisyon yapmayacaklarını da diğer partiler açıklamıştı. Geriye ise en makul -belki de tek- seçenek olarak şu anki, yani sağ-sol iki liberal (PVV-D66) ve iki Hıristiyan partinin (CDA-CU) kuracağı hükümet seçeneği kalıyordu. Ancak burada da en sıkı pazarlık, daha önce aralarında açık bir güven bunalımı olan Hıristiyan Birlik (CU) ile D66 arasında yaşandı; ancak neticede kurt politikacı Gerrit Zalm liderliğinde uzlaşı sağlanmış oldu.

Bakanlıkların dağılımı

Aslında hangi partinin hangi bakanlığı aldığının da çok önemi yok. Zira Rutte III Kabinesi’nde yeni bir uygulama olacak ve sağlık, güvenlik-adalet ve eğitim bakanlıkları iki ayrı bakan tarafından deruhte edilecek. Bu bakanlıklara bağlı kurumlar da her iki bakan arasında bölünmüş olacak. Aslında Hollanda sisteminde “staatssecretaris (ikinci bakan-bürokrat olmayan müsteşar)” adıyla hemen her bakanlıkta koalisyonu oluşturan diğer partilerden imza yetkisine sahip birinin görev yaptığı uygulama hep vardı. Yeni hükümetle bu statü biraz daha yükseltilerek bakanlık seviyesine çıkartılıyor.

Hükümet protokolünde neler var?

Koalisyonu oluşturan partilerin geleneksel yapısına rağmen, büyüme trendinde olan ve ekonomik göstergeleri iyiye doğru giden Hollanda için “umut verici” bir hükümet programı sunulduğu görüşünü dillendirenler olduğu kadar, bu programın sosyal yönünün zayıf olduğu eleştirileri de yapılıyor.

Protokolde pek çok önemli düzenleme yer alıyor: 2 milyar tasarruf, Rusya’ya gaz, Ortadoğu’ya da petrol bağımlılığının azaltılması, kömüre bağlı enerji santrallerinin kapatılıp çevreye dost enerji (rüzgâr enerjisi gibi) temini için daha çok yatırımlar yapılması, belediye başkanlarının Kral tarafından atanmasına son verilip seçimle iş başına gelmesi konusunda düzenlemeye gidilmesi, güvenliğe ve terörizmle mücadeleye daha fazla kaynak ayrılması –ki bunun gerekçesinde “cihatçılar” ile mücadele özellikle vurgulanıyor-, savunma bütçesinin 1.5 milyar arttırılması, toplumda huzursuzluğa yol açan söz ve eylemlere verilecek cezaların iki katına çıkarılması -ki bu da daha ziyade Müslümanlar hakkında gündeme getiriliyor-, terör bölgelerinden -mesela Suriye’den- Hollanda’ya dönen kimselerin bulundukları bölgelerde gözetim altında tutulması, “realist bir dış politika” vizyonu ile diplomasi ve Hollanda’nın çıkarlarının olduğu bölgelerle işbirliğine daha fazla yatırım yapılması, AB ile ilişkilerin özellikle göçmen-mülteci ve çevre konularında güçlendirilmesi ancak herhangi bir üye ülkenin -mesela Yunanistan- borçlarının da diğer üye ülkelere yüklenmesine karşı çıkılması, katma değer vergisinin 6’dan 9’a yükseltilmesi -ki meclisteki müzakerede en fazla tepkiyi çeken madde oldu-, emeklilik ve iş hayatında yeni düzenlemeler yapılması, eğitim eşitsizliğinin giderilmesi, meslek eğitiminin güçlendirilmesi, öğretmenlerin durumunun iyileştirilmesi vb. pek çok düzenleme yer alıyor.

Göçmenler ve mültecilere yönelik maddeler

Bu düzenlemeler içinde yabancıları ve Müslümanları özellikle ilgilendiren bazı konular protokolün en dikkat çekici maddeleri olsa gerek. Bir önceki Rutte hükümetinin mülteciler-göçmen politikaları da oldukça sert-sıkı idi. Yeni kurulan hükümette bu daha da sıkılaştırılıyor. Mültecilerin oturma izni 5 yıldan 3 yıla düşürülüyor ve kendilerinden kısa sürede topluma entegre olmaları -aslında asimilasyona eğilimli entegrasyon kastediliyor- bekleniyor. Bunun için de göçmenler-mülteciler için ilk günden itibaren belediyelerce ücretsiz dil kursu sağlanacak. Ayrıca bu mülteciler için ülke çapında 8 bölgede kalacak yer ve aş imkânı sağlanacak. Ancak sosyal devletin imkânlarından daha az oranda yararlanacaklar.

Yine Hollanda’ya göç ve ilticayı azaltmak için “güvenli üçüncü ülke” diye nitelenen Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki bazı ülkelerde (Ürdün, Lübnan vb.) kamplar oluşturulacak ve bu maksatla bu ülkelere katkı sağlanacak. Süresiz oturma izni, gerektiği hallerde iki yıl uzatıldıktan sonra verilecek. Ülkede oturma izni verilmeyen mülteciler en kısa zamanda sınır dışı edilecek. Savaş için Hollanda dışına çıkanlar mümkün olduğunca bulundukları bölgelerde gözetim altında tutulacak; Hollanda’ya sokulmayacaklar.

Yeni koalisyon uzun sürmeyebilir

Şayet tamamlayabilirse toplam 3 yıl 4 ay iktidar ömrü bulunan yeni koalisyonun uzun süremeyeceğine dair bazı tahminler de yapılıyor. Zira 150 sandalyeli Parlamento’da dört partinin sandalye sayısı “minimal çoğunluk” olan 76’yı ancak bulabiliyor ve bu sayının bir altı çoğunluğun kaybedilmesi anlamına geliyor. Senato’da (Eerste Kamer) da benzer bir tablo söz konusu. Bu itibarla yukarıda sözü edilen düzenlemelerin yapılabilmesinde ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel zorluklar baş gösterdiğinde bu çoğunluğun kaybedilme ihtimalinin yüksek olduğu ifade ediliyor. Dolayısıyla koalisyonu oluşturan partilerce umut dağıtılmaya çalışılsa da, kamuoyunda yeni kurulan koalisyona yönelik büyük bir umut-beklenti söz konusu değil.

Her şeyden önce Rutte’nin ısrarlarına rağmen koalisyonu oluşturan diğer üç partinin başkanlarının hükümette yer almayacaklarını açıklamaları, hükümetin ömrü açısından bir handikap olarak değerlendirilebilir. Hristiyan partilerin de hassas olduğu ve hükümet protokolünde “hassas meseleler” olarak nitelenen tıp etiğine dair bazı meselelerin (kürtaj, organ nakli, ötenazi vb.) nasıl çözüme kavuşturulacağı konusu ucu açık gözüküyor. Burada bilim ile etik arasında bir denge gözetileceği vurgulanıyor. Bu tür meselelerde koalisyon ortağı muhafazakâr Hristiyan partiler (CDA-CU) ile sağ-sol liberal partiler (VVD-D66) arasında güven bunalımı meydana gelebilir ki, iki ayrı siyasi-felsefi-kültürel geleneğe mensup partilerin bu konularda farklı vizyonlara sahip olduğu izahtan varestedir. Kaldı ki daha koalisyon görüşmelerinin başında D66 ile CU arasında büyük tereddütler mevcuttu ve uzlaşıya/protokole rağmen bunlar tamamen giderilmiş de sayılmaz.

Bu konuda zikredilebilecek bir diğer handikap ise muhalefetin çok sıkı eleştirilerinin hükümeti zor durumda bırakma ihtimali. Nitekim bu yönde yorumlar da yapılıyor. Mecliste perşembe günü yapılan oylamada koalisyon protokolündeki bazı maddelerin değiştirilmesi için muhalefet partileri önerge verdiler. Bu önergeler 76 oy gibi “minimum çoğunluk” ile ancak reddedilebildi. Önergeye destek ise 74’te kaldı. Bu 76’ya karşı 74 oyluk sonuç, muhtemelen bundan sonraki oylamalarda da çokça karşılaşacağımız bir sonuç olacak.

Muhalefetten söz etmişken özellikle ana muhalefet görevini üstlenen ırkçı ve İslam karşıtı Wilders’in partisine -ki parlamentoda 19 sandalyesi var- ayrı bir parantez açmak gerek. Özellikle hassas olduğu göçmen-mülteciler, İslam-Müslümanlar gibi konularda Wilders’in bu fırsatı etkili bir muhalefetle iyi değerlendireceği aşikâr. Yine muhalefetteki üç sol partinin (PvdA, SP, GL) çalışma hayatı ve çevre konularındaki muhalefeti de etkili olabilir.

Yeni hükümet ve Türkiye ile ilişkilerin geleceği

Hükümet protokolünde herhangi bir atıf olmasa da “realist bir dış politika” vizyonu ile diplomasi ve Hollanda’nın çıkarlarının olduğu bölgelerle işbirliğinin geliştirilmesine vurgu yapılmasından hareketle, -belki de biraz iyimser olarak- yeni hükümetin, 11 Mart Rotterdam olayları sonrasında Türkiye ile bozulan ilişkilerin düzeltilmesine de önem vereceğini ve bu yönde çaba göstereceğini söyleyebiliriz. En azından Hollanda’daki Türkler arasında buna yönelik bir beklenti olduğunu söylemek mümkün.

Hollanda Kültürlerarası İnsan Hakları Merkezi müdürü Prof. Dr. Tom Zwart’ın Türkiye’nin AB ve Hollanda için önemine vurgu yapan açıklamaları örneğinde olduğu gibi, bazı sağduyulu sesler olsa da, kısa vadede bu yönde bir gelişme pek olası görülmüyor. Bekleyip göreceğiz.

Kabineyi diyaloga davet ettiler

Hollanda’daki Türkler, yeni kabinenin kurulması ile birlikte kabineyi diyaloga davet ettiler.
Konuyla ilgili olarak Hollandaca yapılan bir açıklamada, Türk, Kürt, Alevi ve Süryani kökenli Hollandalılar’ın, yeni kabineden diyalog beklentisi olduğu belirtildi.
HTİB Başkanı Mustafa Ayrancı’nın imzasını taşıyan Hollandaca bildiri altta:

Turkse Nederlanders roepen het Kabinet op voor een dialoog

Vanuit de Turkse Nederlandse gemeenschap wordt de komst van het nieuwe Kabinet als een nieuwe kans gezien om de dialoog weer met elkaar aan te gaan en om de verbinding met de Turkse Nederlandse gemeenschap een nieuwe fase te laten inluiden. De afgelopen jaren hebben Turkse Nederlanders deelgenomen aan verschillende dialoogbijeenkomsten die door de toenmalige en verantwoordelijke minister uit het Kabinet Rutte II werden georganiseerd. Vanwege het toegenomen onbehagen binnen de Turkse Nederlandse gemeenschap in relatie met de omringende samenleving, is het van belang dat die dialoog wordt voortgezet.

Op 16 november jl. kwamen twintig bezorgde en betrokken Turkse Nederlanders, met een Turkse-, Koerdische-, Alevitische- en Assyrische achtergrond bij elkaar, om met elkaar van gedachten te wisselen over hoe de verbinding onderling en die met de Nederlandse samenleving nieuw leven ingeblazen kan worden. De betrokken deelnemers aan het overleg maken zich zorgen over de negatieve beeldvorming die de Nederlandse samenleving heeft over de Turkse Nederlandse gemeenschap. De Turks Nederlandse gemeenschap is zich bewust van deze negatieve beeldvorming en wil dan ook de verantwoordelijkheid nemen om samen met het nieuwe Kabinet op zoek te gaan naar instrumenten die kunnen leiden naar een hernieuwde vorm van overleg en dialoog tussen de Turks Nederlandse belangengroepen, de Turks Nederlandse gemeenschap en de Nederlandse samenleving.

Turken in Nederland zijn Nederlanders en hebben recht op gelijke kansen en gelijke behandeling op alle fronten in de Nederlandse samenleving. Turkse Nederlanders wonen immers hier en niet daar. Dat Turkse Nederlanders een andere culturele achtergrond, een andere etniciteit hebben en ons verbonden voelen met familieleden, vrienden en kennissen in Turkije, maakt ons niet minder Nederlander dan een ander.

De deelnemers aan het overleg zijn ervan overtuigd dat het hernieuwen van een dialoog tussen de Turks Nederlandse gemeenschap, het nieuwe Kabinet en de Nederlandse samenleving, de wederzijds ervaren ongemakken en preoccupaties zullen wegnemen. Het Kabinet Rutte III wordt dan ook uitgenodigd voor het  in gang zetten van een hernieuwde dialoog met de Turks Nederlandse gemeenschap.

Kırklareli ‘’Kadınlar’’İçin Yürüdü

kadın ayakKırklareli Belediyesi tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü dolayısıyla bir dizi etkinlik düzenlendi.

Şevket Dingiloğlu Parkı’nda toplanan grup, ellerindeki ‘’ Kararda bizim yaşamda’’, ‘’ Alışın her yerdeyiz’’, ‘’ Bağır herkes duysun erkek şiddeti son bulsun’’, ‘’Kadınlar el ele verecek dünya değişecek’’ gibi yazılı pankart ve dövizlerle etkinliğin yapılacağı Özgürlük Parkı’na kadar yürüdü.

Özgürlük Parkı’nda toplanan grup adına bir konuşma gerçekleştiren Kent Konseyi Kadın Meclisi üyesi Meral Kılıçarslan, her gün kadınların şiddete uğradığını belirterek ‘’

Her 10 kadından 4’ü eşi yada birlikte olduğu kişi tarafından şiddet görüyor. Kadınların yüzde 44’ü duygusal şiddet görüyor. Kadınların yüzde 23’ü eşlerinin ya da birlikte olduğu kişilerin kendisinin çalışmasına engel oluyor. Bu şiddetlerin son bulmasını istiyoruz’’ diye konuştu.

AYAKKABI VE FOTOĞRAF SERGİSİ BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ…

Kırklareli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından düzenlenen şiddet gören ve öldürülen kadınları temsil eden ‘’Kadın Ayakkabıları’’ sergisi ve kadına şiddeti anlatan resim sergisi katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü.ayakkabı