Etiket arşivi: Önce

Önce Küçüğü Düşün

 

 

Finansal dalgalanmaların arttığı dönemlerde öncelikle KOBİ’lerin etkilendiğini hatırlatan TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, “Bu işletmelerimizin nakit ve finansman ihtiyacı için, Avrupa Birliği’nin KOBİ Politikaları Sözleşmesi içerisinde yer alan ‘Önce küçüğü düşün’ ilkesi çerçevesinde önlem alınması çağrısında bulunuyoruz” dedi. Turan, 20 Eylül’de açıklanacak OVP’nin KOBİ odaklı politikalar içermesi gerektiğini vurguladı.

16 Eylül 2018 -İstanbul / Türkiye’nin en geniş tabanlı KOBİ yapılanmasına sahip iş dünyası örgütü olan Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, reel sektörün yaşadığı sıkıntılara çözümün Avrupa Birliği’nin KOBİ Politikaları Sözleşmesi içerisinde yer alan “Önce Küçüğü Düşün” ilkesinin hayata geçirilmesiyle rahatlayacağını vurguladı. KOBİ’lerin ve Anadolu iş dünyasının nakit sıkışıklığı ve tahsilat sorunları için ciddi finansmana ihtiyaç duyduğunu kaydeden Turan, “Alacağını tahsil edemeyen küçük işletmelerimiz kapanma noktasına gelmiştir. Ekonomimizin can damarı KOBİ’lerimizi, finansal dalgalanmaların ve belirsizliklerin arttığı dönemlerde pozitif ayrımcılık ilkesiyle gözetmek hepimizin sorumluluğudur. KOBİ’lerimiz büyürse, ülkemiz büyüyor. Ekonomide kalkınma odaklı bir model yaratmak, yüksek katma değerli üretim ve ihracatımızı artırmak istiyorsak; KOBİ’lerimizin rekabet gücünü artıran önlemleri almak zorundayız” dedi.

 

Finansal piyasalarda dalgalanmaların arttığı dönemlerde, özellikle ve öncelikle KOBİ’lerin etkilendiğinin altını çizen TÜRKONFED Başkanı Turan, şunları söyledi: “Diğer ülkelerle rekabetçiliğin korunabilmesi adına da KOBİ’lerimizin AB ve diğer gelişmekte olan ülkelerle benzer şartlara getirilmesi kritik bir noktadır. KOBİ’lerin finansmana erişimde orta ve büyük ölçekli firmalara göre her zaman daha dezavantajlı olduğu göz önüne alındığında, finansman kaynaklarının pahalandığı ve azaldığı dönemlerde işler KOBİ’ler için daha da zorlaşmaktadır. Dolayısıyla KOBİ’ler için öncelikli olarak birtakım adımlar atılması hem kısa hem de uzun vadede, piyasa dalgalanmalarının etkisinin sınırlı kalmasına yardımcı olacaktır. Tahsilat güçlüğü ile ilgili problemlerin KOBİ’lerde finansal krize sebep olmasını engellemek amacıyla, “önce küçüğü düşün ilkesi” çerçevesinde önlemler alınması ülkemizin küresel rekabet gücüne de sağlam bir destektir.”

 

“Türkiye’de KOBİ’lerin “Geleceğin büyük firmaları” olmalarının önündeki en büyük engel işi kaybetmemek adına alacaklarını zamanında alamamalarına itiraz edememeleridir.  TTK’nın 1530. Maddesi AB’nin Geç Ödeme Direktifi ile benzer bir mantıkla çıkarılmış olsa da kanunun çıkış ve uygulama aşamasındaki bazı aksaklık ve eksiklikler göze çarpmaktadır” diyen Turan, politika önerilerini şöyle özetledi:

 

  1. “Ticari alacak sigortasına ilişkin devlet destekli sistem fiilen de işler hale getirilmeli; sigorta şirketlerinin KOBİ’lere önyargılı bakış açısının değiştirilmesi için sigorta şirketlerine yönelik teşvik edici önlemler geliştirilmelidir.
  2. Ekonomilerin KOBİ düzeyinde yarıştıkları bir dönemde, ödeme gecikmelerinin diğer ülkelere göre uzun olması, Türkiye KOBİ’lerinin rekabetçiliğini olumsuz etkilemektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1530’uncu maddesinin 5. ve 8. fıkralarında yer alan “büyük şirketler tarafından KOBİ’lere yapılacak olan ödemelerin 60 günü aşmaması”na yönelik uygulamadaki aksaklık ve eksiklikler; Avrupa’daki Geç Ödemeler Direktifi doğrultusunda giderilmelidir. Bu kapsam içine, kamu kurumları ve belediyeler de alınmalı ve Türkiye’de 60 gün olan ödeme süresi, AB’de olduğu gibi 30 güne düşürülmelidir.

 

  1. Kanunun pratik bir şekilde uygulanabilmesi için, benzer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de süreci KOBİ’lerin lehine döndürecek farklı mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Bunlara ek olarak ülkemizde faaliyet gösteren halka açık şirketler, sene sonu yayımlanan bilançolarına ‘KOBİ’lere yapılan ödemelerin ortalama vadesi’ni de ekleyerek, hizmet aldıkları KOBİ’lere yönelik bu sorumlu davranışlarını bir sosyal fayda unsuru olarak kamu ile paylaşabilir.”

 

“Tüm bu uygulamaların, KOBİ’lerin finansal yapılarını güçlendirecek ve piyasada güven ortamını artırarak, risk primi ile finansal dalgalanmaların boyutunun azalmasına katkı sağlayacaktır” diyen TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, hükümetin ve ilgili bakanlıkların desteğiyle bu önlemlerin hızlıca hayata geçirilebileceğine inandığını kaydetti. Turan, “İş dünyası olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu almaya ve katkıyı sunmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz” dedi. Turan, 20 Eylül’de açıklanacak Orta Vadeli Program’ın (OVP) da KOBİ odaklı politikalar içermesi gerektiğini vurguladı.

 

BAŞKAN ECZ. TOLGAR AKKUŞ, “ÖĞRETMENLERİMİZ GEÇMİŞTE OLDUĞU GİBİ BUGÜN VE YARINDA GELİŞİMİN, DEĞİŞİMİN, İLERLEMENİN ANAHTARI OLACAKTIR”

BAŞKAN ECZ. TOLGAR AKKUŞ, “ÖĞRETMENLERİMİZ GEÇMİŞTE OLDUĞU GİBİ BUGÜN VE YARINDA GELİŞİMİN, DEĞİŞİMİN, İLERLEMENİN ANAHTARI OLACAKTIR”Antalya Eczacı Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ecz. Tolgar AKKUŞ

Antalya Eczacı Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ecz. Tolgar Akkuş, Büyük Önder Atatürk’e 89 yıl önce “Milli Mekteplerin Başöğretmeni” ünvanı verilmesiyle tüm öğretmenlerimize armağan edilen 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladı.

Başkan Akkuş, mesajında; “Cumhuriyetimizi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmeyi ideal edinmiş öğretmenlerimiz bilirler ki; Türk toplumunun şekillenmesinde ve güçlenmesinde en büyük görev kendilerine düşmektedir. Görevlerini yüksek bilinçle ve üstün bir özveri ile hakkıyla yerine getiren öğretmenlerimiz, geçmişte olduğu gibi bugün ve yarında gelişimin, değişimin, ilerlemenin anahtarı olacaktır. İlgisi ve merhametiyle yetiştirip, özenle geleceğe hazırladığı her birey; vizyonu olan, milli değerlerinin ve sorumluluklarının bilincinde, sorgulayan, düşünen, ülkesini ve milletini her alanda başarıyla temsil ederek bizleri her daim gururlandırmaya devam edecektir; bu konuda güvenim tamdır.

Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde görevleri başında olan tüm öğretmenlerimizin bu anlamlı günlerini kutluyorum; bilime ve insanlığa değerli katkılarının ve başarılarının devamını diliyorum. Aramızdan ayrılan saygıdeğer öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum. Türk eğitimine yıllarını vermiş emekli öğretmenlerimize sağlıklı günler temenni ediyorum” ifadelerini kullandı.

Haber: Antalya Ecza Odası Basın Departmanı

 

MİLLÎ MERKEZ, TÜRK MİLLETİNİN 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN

MİLLÎ MERKEZ,

TÜRK MİLLETİNİN

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN

 milli merkez logo

Doksanbeş yıl önce 30 Ağustos 1922’de, Başkumandanlık Meydan Muharebesi ve Dumlupınar Zaferi ile Anadolu’ya yönelik batılı haçlı emperyalistlerin Anadolu’yu istilâ ve Türk Milletini yok etme emelleri sonsuza kadar tarihin çöp sepetine gömülmüştür.

Ancak ne hazindir ki, 95 yıl önce yenip, ülkemizden kovduğumuz batılı emperyalistler, bu yenilgilerinin rövanşını almak için, Türkiye’nin NATO’ya katılmasından itibaren ülkemizin bağımsızlığını yok edecek gizli faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. İşbirlikçi iktidarlar eliyle ve özellikle 1980 Amerikancı-faşist darbe sonrasında yetiştirilen vatan haini-dindar-kindar-katil nesiller, 15 Temmuz 2016 günü ABD+NATO organizasyonu olan kanlı bir isyana kalkışıp, ülkemizi 95 yıl önce tepelediğimiz emperyalistlerin işgaline açık hale getirmeye kalkışmışlardır.

Bu kalkışma 95 yıl önce olduğu gibi yine “karakteri bağımsızlık olan Türk Milletinin” sergilediği “ordu+millet” birlikteliği ile defedilmiştir.

 

Bugün Türk Milleti’nin birliği, Türk Devleti’nin varlığı, Türk vatanının bölünmez bütünlüğü tehdit altındadır. Türk Milleti’nin engin hoşgörüsü altında varlıklarını sürdüren ancak kin ve nefret duygularından sıyrılamayanlar, Türk Ordusuna karşı zehir kusmaya devam etmektedirler.

Türk Milleti; azınlıkçılar, vatansız dincilerce teslim alınmaya çalışılmaktadır.

Türk Devleti; Türk düşmanı azınlıkçı kişilerce ve gruplarca sarsılmaktadır.

Türk vatanı; teröristlerin açık alanı haline getirilmiştir.

 Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlarca;

Türkiye’nin Türk Milleti’nin vatanı, ülkesi olduğu gerçeği inkâr edilmeye,

Tarih bilinci köreltilmeye, Millî devlet tasfiye edilmeye, Türk Milleti bölünmeye,

Türk Ordusu küçültülüp, yokedilmeye, Dinî vesayet egemen kılınmaya,

Çağdışı ortaçağ Arap hurafeleriyle beyinler yıkanmaya, Bilim ve teknoloji yerine Arap masalları ile gençlik uyuşturulmaya,Türk kahramanları yerine ortaçağ Arap önderleri ve hayali Amerikan çizgi roman karakterleri kahraman gösterilmeye, Hırsızlığın ve yalancılığın ahlâki değerler olarak kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.

Din istismar aracı kılınmış, haçlı irtica Ortadoğu’da kan dökmektedir.

Türk Milleti’nin tarihte olduğu gibi bugün de, yarın da;

yapılan saldırılara sessiz kalmadığı ve kalmayacağı, vatanın ve milletin parçalamasına müsaade etmeyeceği bilinmelidir.

Gazi Mustafa Kemâl başta olmak üzere, İstiklâl Savaşının kahramanlarını, şehitlerini saygı ve rahmetle, gazilerimizi minnet ve şükranla anarken, Türk Milletininmm

Başkumandanlık Meydan Muharebesi ve Dumlupınar Zaferini ve

30 Ağustos Zafer Bayramı kutluyoruz.

Son 900 Yılın En Kurak Dönemi; Peki Ya 900 Yıl Önce?

alptekin cevherliAmerikan Uzay Bilimleri Merkezi NASA açıklamış; Ortadoğu’da son 900 yılın en kurak dönemi yaşanıyor diye…
Açıklama şöyle: “NASA Türkiye’yi de içine alan  KKTC, İsrail,  Filistin, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suriye’yi kapsayan Doğu Akdeniz bölgesinde 1998 yılında başlayan kuraklığın son 900 yılın en kötüsü olduğunu açıkladı. Amerikan Jeofizik Birliği’nin ‘Geophysical Research-Atmospheres’ dergisi tarafından yayınlanan araştırmada ABD’nin New York kentindeki NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden iklim bilimci Benjamin Cook ve ekibi 9 asırlık verileri inceledi.
Araştırmaya göre Türkiye’nin de yer aldığı Doğu Akdeniz’de 1998 – 2012 yılları arasında görülen kuraklık, son 500 yılın en kurak döneminden % 50 oranında daha şiddetli geçti. Son 900 yıla göre ise en kurak dönemden % 10 – 20 arası daha kuraktı. Kısaca son 9 asır boyunca yaşanmadığı kadar şiddetli bir kuraklık yaşanıyor.
Benjamin Cook, ‘İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin önemi ve büyüklüğü, doğal iklim değişkenliğinin boyutlarını anlamamız gerektiğini gösterdi. Asırlar süren doğal değişkenliğin dışında kalan  olaylara ve anormalliklere bakınca bunlara insan kaynaklı iklim değişikliğinin sebep olduğunu görebiliriz’ ifadesini kullandı.”
  *  *  *
Sayın Abdulkadir Duru’nun ve Onk. Dr. Hâluk Nurbaki’nin eserlerinde namaz vakitleriyle ilgili bilgi verilirken sabah namazının, dünya üzerinde su dengesinde, insanlar arasında da sevginin yaygınlaşmasında etkili olduğunu belirtirler. Tabi bu açıklamanın ardından bölgemizde sabah namazına vaktinde kalkıp kılanlar son 900 yılın en az sayısına düştü anlamı çıkarabilirsiniz. Ama elbette bunu demiyorum.
Namaz var, namaz var… Ben belki de “o namazdan” bahsediyor olabilirim…
Ama esas konumuz, bu kadar basit değil…
  *  *  *
Hatırlarsanız 2’nci Bush’un iktidarı döneminde 11 Eylül’deki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan terör saldırılarının ardından Oğul Bush televizyonlara çıkıp teröristlerle büyük bir mücadeleye girişeceklerini söylerken, düzenleyecekleri operasyonları “Bu bir Haçlı Savaşıdır” diye tanımlamıştı.
NASA’nın “Son 900 yılın en kurak dönemi” ifadesini okuyunca doğal olarak aklıma şu geldi:
–          Acaba 900 yıl evvel ne olmuştu?
Wikipedia’yı açtım…
–          Aaa, o da ne? Bingo!
Aynen şu yazıyordu:
“Haçlı Seferleri ya da Haçlı Akınları, 1096-1272 yılları arasında, Avrupalı KatolikHristiyanların, Papa‘nın talebi ve çeşitli vaatleri üzerine, genellikle Müslümanların elindekiOrtadoğu toprakları (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri akınlar.”
Vay, vay , vay…
Demek Oğul Bush, boşuna söylememiş “Bu bir Haçlı seferidir” diye.
2016 – 900 = 1116 yani 1100’lü yıllar.
Haçlı seferlerinin Anadolu’da ve Arap Yarımadası’nda terör estirdiği dönemler…
Aynen günümüzdeki gibi milyonlarca insanın katledildiği, hiçbir günahı olmayan masum çoluk-çocuk ve kadınların hedef ayrımı gözetilmeden kanının akıtıldığı yıllar…
Sevginin eksi değere düştüğü, nefretin tavan yaptığı ‘kuraklık’ dönemleri.
Hatta öyle ki, Fransız tarihçiler şöyle der:
“Askerlerimiz şehirde müthiş katliamlar yaptılar. Müslüman, Yahudi veya kendi mezheplerinden olmayan Hıristiyanlara büyük katliamlar tatbik ettiler. Mescidi Aksa’ya sığınan yaklaşık 70 bin Müslüman’ı hunharca katlettiler. Mescidin içi kanla dolmuştu.  Atları ile Mescidi Aksa’ya girdiler. Atları ile Mescidi Aksa’ya girdiklerinde, atlarının dizleri hizasına kadar Müslüman kanına battığını…”
Yaşanan vahşetin bugünden pek bir farkı yok gibi değil mi?
Çoluk-çocuk masum insanlar otobüs durağında beklerken, ya da tren istasyonu önünden geçerken birden bir canlı bomba kendini havaya uçuruyor, her tarafa et ve iç organ parçaları dağılıyor…
Vahşetse aynı vahşet…
Ölen insan sayısı yine milyonlarla ifade ediliyor.
Ölenler yine Müslüman, öldükleri yer yine aynı…
Ama bir fark var!
Bu kez ‘güya Müslümanlar, zavallı Müslümanları’ öldürüyorlar.
Bazen dini yaşayış şeklini beğenmedikleri için, bazen mezhebini beğenmedikleri için, bazen farklı lehçe konuştukları için, bazen de farklı ideolojik kamplara dâhil oldukları için mütemadiyen birbirlerini öldürüyorlar…
Bunların birbirini öldürmelerine yardımcı olmak için de ABD’si, Rusya’sı, İngiltere’si, Fransa’sı havadan sürekli bombalıyor.
Bence bu kuraklık 900 yıl öncekini geçer, size şimdiden söyleyeyim.
O dönem Yıkıcı ile Yapıcı’nın bir savaşı vardı. Bir tarafta papalık, şövalyeler, yağmacı Avrupalılar varken, diğer yanda Kılıçarslan, Selâhattin Eyübî gibi Yapıcı tarafın efsanevî karakterleri vardı.
Şimdi ise bir de bu kahramanların yadigârı olan adlarını da kirli emellerine alet edip, uydurma bir tarihle milyonları manipüle ediyorlar…
İşimiz gerçekten zor…
Çünkü, “İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin” çözümü yine insan kaynaklı olmak zorunda…