Etiket arşivi: Omurcan

Papazı Ezmedik!

BU YAZI ŞUBAT 1999 SENESİNDE YAZILMIŞTI, ÜLKEMİZDE BİR ŞEYLERİN İYİ GİTMEDİĞİNİ HİSSEDEN YAZAR B. OMURCAN İDARECİLERİMİZİN UYANMASINI İSTEMİŞTİ!..

Almanya’da yayınlanan Yeni Dünya dergisinde çıkan bu yazı sanki 15 Temmuzları işaret ediyordu.

 

 

Kasabanın birinde Kamyon şoförü jandarma karakolundan içeriye dalarak endişe ile sordu:

-Bu çevrede iri siyah köpekler var mı?

-Yok!

-Ya siyah inekler?

-Yok!

-Siyah atlar?

-O da yok!

-Eyvah yandık öyleyse! dedi şoför. Şu halde ezdiğim köyün papazı olsa gerek!

Üstte anlatılan sadece bir fıkradır. Fakat benzer tarafları bizim ülkemizde oldukça yaygındır vede doğrudur. Çarpanların çoğu kamyon şoförleridir. Çarparlar, haber vermeden kaçar giderler. Susurluk olayını ortaya çıkaran kamyon şoförü nedense kaçmadı, veya kaçamadı. Sahi neden?

 

Dönelim yeniden karakolun cevabına. Cevap doğru değil! Çevrede, etrafımızda, içimizde kocaman iri- sadece siyah değil, çeşitli renklere bürünmüş bir sürüler var da biz tesbit edemiyoruz. Onlarda ustaca oyunlarla kendilerini iyi gizliyorlar.

-Ya siyah inekler? Siyah olan bu inekler 50 senedir kuzu, kuzu sağılıyorlar.

-Ya siyah atlar? Haaa, işte onlar iyi koşuyorlar. Kaset yarışlarında, usulsüzlük evrak yarışlarında, banka ihalelerinde, devlet bankasından 240 milyon dolar almak için araya adam koymalarda, velhasıl ne kadar haksız ve yanlış işler varsa siyah atlar hep var oldular ve koşularını sürdürdüler.

 

Gelelim fıkranın sonuna;

-Eyvah yandık öyleyse dedi şoför. Şu halde çarptığım köyün papazı olsa gerek.

Çarpmak ta ne kelime şoför arkadaş. Bizim ülkemizde, bizim memleketimizde en büyük iş adamlarımız papazların elini öpüyorlar. Yine  memleketimizin en ileri gelen din adamları Papalarla, papazlarla sarmaş dolaş poz, poz resimler vererek “Ben nedense falanca Müslümanı sevmiyorum”. Diyebiliyorlar. Varsın desinler. Kişiler sevdikleriyle beraberdirler. Hem papazlar artık köylerde değil büyük kentlerde oturuyorlar. Onları kamyonların çarpması zor da… Biz Allah’ımıza havale edelim.

 

 Bahattin Omurca – 03.03.2018 Cumartesi

 

Hangi Başbakan  bir karış toprak verdi

EDİRNEDEN VAN’A KADAR
BENİM GÜZEL BİR YURDUM VAR
İSTER SAVAŞ İSTER BARIŞ
VERMEN ONDAN BEN BİR KARIŞ
Bunu ilkokul sıralarında ezberimde tutmuştum, Yıllar yılları Kovaladı, zaman suda sabunun eridiği gibi eridi, nice paşalar geldi geçti bu dünyadan.
Bir çok Politikacılar da, siyasetçilerde bu dünya sahnesinden geçtiler. Kimileri renk kattı, ülkesine umut verdi milletine. Boynuna  geçirilen ipin altında bile milletini düşünen nice demokrasi şehitleri bu ülke kendi milletine başka güçler tarafından yanlış tanıtıldı. Her 10 senede bir kendi askeri, kendi vatandaşına silah çekti, darbe yaptı, hiç kimseden bu böyle olmaz diye bir tepki de gelmedi.
Şimdi takke düşmüş kel görünmüştür. Tek millet olmanın önemi en taşra bölgede yaşayan vatandaşlarımız tarafından bile fark edilmiştir. Ne yazık ki seçip millet Meclis’ine gönderdiğimiz sözüm ona bazı beyni kalınlarımız ülkenin toprak bütünlüğünün önemini kavrayamamıştır. Yürüyen gemi batarsa kendisinin en derin sularda boğulacağını bile düşünemeyecek kadar ruhsuzlaşmış bir engel yığını olmuşlardır.
Eyy.. Gafiller şimdiye kadar ülkemiz her türlü darbeye Askeri-Ekonomi- iç Çatışma- siyasi-Terör- ve en mühimi de PDY Paralel sızıntı gibi  darbelere maruz kaldı hangi lider, hangi iktidar Hangi Başbakan  bir karış toprak verdi ki. Binali Yıldırım ve R.T.E toprak versin.
Dualrımız Sınırda Mehmetçik için gönlümüz ülkemizin bütünlüğü için çarpmaktadır,
Ben 70 Yaşındayım bu gün bu millet için, bu şehit kanıyla sulanmış topraklar için Ölmez isem daha ne zaman ölürüm.
Kurban olam toprağına Taşına
Gencine yaşlısına
Her an uğrunda ölmeye hazır olduğum Türkiyem, Türkiyem, Türkiyem…

Ehil İnsan Olmak!

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYOREhil İnsan Olmak!

 

Bazı sözler vardır ki söylenmesi için söylenir,

Bazı sözler de vardır ki, öylemesine söylenir

Bazı sözler bazen bir insanın hayatını karartır,

Bazı sözler ve nasihatler ise İnsanı hayata bağlar

 

İşi Ehline teslim etmek lazımdır. Ehil olmak veya Ehil olmamak kişilerin kendi yetenek ve becerilerine bağlıdır. Bazı Ehiller de yukarıda ki zikrettiğimiz sözler gibidir. Bazı Ehiller yapılması için yapılır.

Bazı ehiller vardır ki öylemesine sorumsuzca yapılır.Bazı Ehiller de verilen yanlış kararlar neticesinde insanın hayatını karartır. Bazı yerinde kullanılan Ehiller de bir İnsanın geleceğini aydınlatır onu hayata bağlar.Hem kendisini hemde etrafını mutlu eder.

 

Ben acizane Bu Ehil konusunu yazımda işlemeye çalışırken, ülkemizde olan haksızlıkların, birbirine buğuz etmelerin, birbirine aynı dairede, hatta aynı masada çalışanların küs olduklarına şahit oldum, daha ötesi üstüne kızıp mesleğinden olanların olduğuna, memuriyetten ayrıldığına kadar bu  hiç denilecek kadar olumsuzluklar insanlarımızın arasında bir kavga olmuş gidiyor. Bu Ehil olup olmama  meselesi bazılarının elinde bir silah gibi kullanıldığı belli ki, kafelerde, çay bahçelerinde gizli ve aşikar olarak fısıldanarak dertleşilmekte.

 

Ehil insan olmak nasıl bir şey?

bir işi en iyi biçimde yapacak düzeyde bilgisi olan, usta, yeterli ve yetkili kimse.

bir yeteneğe, yetiye sahip olan kimse

bu cemiyet olabilir topluluk olabilir, hatta karı koca olabilir

Ehil kelimesi arapca kökeninden gelmektedir. İngilizcesi competent,adeptn olark kullanılmakta

Yetenekli, Malik, becerikli, Erbap Hatta üstün ahlak sahibi kişi ve insanlar her yerde aranılan İnsan olmuşlardır..
Ecdadımız bir kişiyi bir göreve getirdiği zaman ehil olanı seçiyordu

Müslümanların ehil olanlarının siyasette yer almaları gerekir gibi öne çıkarıcı misalleri oldukça çoktur. Cumhuriyetten önce ki Osmanlı döneminde nüfus sayımlarına sadece vergi ve askerlik işlemleri için gerek görüldüğünden sadece askerliğe ehil erkekler alındığını söylerlerdi. En mühimi de bu günümüzde işi ehline verip vermeme tartışmaları yaşanmakta. Bu gün araştırmaya kalkarsak, gerek belediyeler ve gerek resmi kurumlarında, gerekse devlet dairelerinde olması muhtemel olan bu haksızlığa rastlayabiliriz. Misal verecek olursak; Bir üst emir veren kişi kendi adamını ehil olmadığı masaya oturtursa, o işe ehil kişiyi de başka işlere verirse büyük günah işlemiş olur ve haksızlığa imza atmış olur. Bu tür yanlışlıkları bizim güzel dinimiz ayetlerle bizlere anlatmakta, başta olan idare mekanizmasını uyarmaktadır. Eğer anlayıp uygulayan idareciler varsa, ne mutlu o idarecilere!

nisa

 

Bahattin Omurcan 18/12/2017

 

 

 

 

BU GÜN KUDÜS-YARIN İSTANBUL !..

BU GÜN  KUDÜS-YARIN  İSTANBUL !..

 

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYORBen Bahattin Omurcan  Niye Geldim Almany’ya  Kitabını yazdığımda bir çokları  kitabın içeriğinden hoşnut olmadıklarını dolaylı yollardan iğneleyelerek anlatmaya çalışıyorlardı. Eğer gönül gözüyle kitabın 212 -213 sayfasına bir göz atılsaydı bu gün kü Suriye krizinden tutun da gene bu günkü Kudüs meselesine  kadar ki olan  bir çok gerçekleri anlamaya çalışırdık.

 

Okumassan bilemezsin bir damla mürekkebin bir milyon kişiyi düşündürebildiğini.

Ve…

Dünya yı yöneten sadece insanlar değildir. Görünmeyen ilahi kudret insanları bu tükenmez hazinelerle donatarak idare eder. Akıllı insanlar ve devletler bu cansız  fakat çok tesirli nimetleri yani kalemi, mürekkebi, ve Kağıdı çok  iyi kullandıkları için güçlü olmuşlardır. Eğer güçlü isen sözün geçer, eğer güçlüysen kazanırsın ve hükmedersin.

 

Dünya siyaset çıkarlarını dizayn etmeye başladığında tarihler 1917’yi gösteriyordu o zamanlar ülkeyi kimler idare ediyordu. Dünyada neler oluyordu bilmeme imkan yoktu. Çünkü ben 1948 yılında dünya ya gözlerimi açmıştım hani derler ya söz uçar, yazı kalır diye. Ben de buna çok önem verdiğim için  htt:/i.ensonhaber.com sitesindeki yazıyı genişletip paylaşmak istedim.

Elin oğlu bizi içten çökertmeye çalışıyor, bazen bir damla mürekkep bir milyon kişiyi  düşündürürken, bazen de bir damla mürekkep binlerce kişiyi kanabulayabiliyor. Bakın İngiliz kamarasından Klediston ne diyor?

“ Kur’an’ın İçini boşaltacaksın.”

Bu bir cümle, milyonlarca insanı dininden, imanından,vatanından soğutuyor. Bölüyor, parçalıyor. İç savaşa götürüyor ve kan döktürüyor.

 

9.Aralık1917’ydi Londra da, pariste özel ayinler düzenlendi. Papa tüm dünya ya mesaj gönderiyordu “Türklere yardım eden herhangi bir Hırıstıyan devlet olursa derhal aforoz edileceğini.” Duyuruyordu. 30 bin evladımızı orada şehit verdiğimizde ve kudüs’ü kaybetmemize  en çok arapların sevindiğini o günkü İngiliz gazetesi yazmıştı. İngiliz casusu Lawrence tarafından organize edilen Araplar. Türkler gittiği için, İngilizler geldiği için “Dua” ediyordu.

 

HER ŞEY BİR İMZAYLA BAŞLADI

Bölgede her şey 1917 yılında imzalanan  Osmanlı’dan kopuş anlamına gelen Bolfair Deklerasyonu’nun imzalanmasıyla başladı. İngiliz Bakan Arthur Bolfair, Siyonistlerin lideri Lord Rotshild’e bir mektu yazdı. Mektupta, İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için Siyonistleri sonuna kadar destekleyeceğini yazıyordu. Bu deklerasyon uyarınca yüzbinlerce Yahudi, Siyonizm projesi kapsamında İngiliz mandası altındaki Filistin’e göç ettiler.

 

Şunu iyice kafamıza yazmalı, doğru soruları sormalıyız. Avrupa neden bu kadar güçlü, Amerikalı ve destekçileri bu işleri nasıl beceriyorlar? Biz dinimizi sadece eğilip kalkmaktan ibaret olarak görür ve böyle yaşarsak, elin oğlu okur, araştırır, düşünür, geleceğini sağlama alır. Halbuki bize emir olarak söylenmiştir bu; “Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu.”? Bu gün Avrupası, Amerikası bize ne yapsa sesimizi fazla çıkaramıyoruz, Euro nezle olsa bizim Türk liramız kanser oluyor. Kıbrıs  çıkarmasından sonra zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e haşhaş ekiminin durdurulması talimatlarını verdiklerini bizzat hatırlıyorum. Eğer o günkü  muhalefet partileri hükumeti tam desteklemiş olsalardı, Ecevit’in dik duruşuna omuz verilseydi ne Amerika’sı ne Avrupa’sı bize her dediklerini yaptırmazlardı. O gün bunu başarabebilseydik, bu gün Suriye başta olmak üzere, ne  Filistin meselesi, ne de Mescid’i Aksa sorunumuz olmazdı.

 

Kudüs de bu gün yaşananlar Arap ihanetinin sonucudur, o dönemin tarihleri araplardan ölenlerden bahs etmez, bu gerçeklerle yüzleşmeden Araplarla iş birliği yaparak Kudüs meselesini çözebilmemiz imkansız gibi görünüyor.

Devamlı sormak lazım. Yine soracağı; bu tarihlerde bizim dış politikamızı idare edenler kimlerdi?

M.Akif üstadın dediği gibi;  “Ey zalim, artır zulmünü ki sonun gelsin.”

 

 

Bahattin Omurcan

 

NATO DÜŞMANLIĞI YENİ DEĞİLDİR

NATO  DÜŞMANLIĞI  YENİ DEĞİLDİR

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYORSelçuklu Düşünce kulübünün tertiplediği Banu Avar konferansına katılan akademisyen aydınlardan soru çıkmadı. NATO Düşmanlığı Yeni Değildir sözüyle konuşmasına başlayan gazeteci Banu Avar’ın bu sözünü biraz açmak istedim.

Ey Anadolu! Sen ne kutsal bir bölgesin! Şehit kanlarıyla sulanmış topraklarının üstünde yaşayan milletlerin içinden aydın ve güçlü liderler çıkardın. Fatihler, Alpaslanlar, Kanuniler, Yavuzlar, Abdulhamitler, Mustafa Kemal Atatürk gibi dahi liderlerin  bir çokları bu bizim topraklardan çıkmıştır. Biz topraklarımızın kıymetini bilemedik. NATO bizden daha iyi biliyor bizim toprakların kıymetini, baksanıza Banu Avar konuşma arasında dünyanın yeraltı kaynaklarının %70’inin Çin ile Türkiye topraklarındadır tespitinin NATO tarafından bilinmekte olduğunu söylüyor.

Liderlerimizi de anlayamadık, “bize düşmanı dost, dostu da düşman olarak tanıttılar”.  Halk arasında söylenen sözler bile asırlardır tazeliğini koruyor, iki cümle ile özetliyor NATO düşmanlığını,  domuzdan post, gavurdan dost olmayacağını.

Protestan Kilisesinin 1870’li yıllardan bu zamana kadar İzmit ve civarını merkezi bölge olarak kullandığını anlayamadık. Hakkını savunan milletlerin çırpınışlarını hissedemedik,  Budizm, Hıristiyanlık ve. İslam gibi dinleri kullanarak insanların yazgısını bizden başkası belli edemez yarışına giren güçlü para baronları. Silahlı eylemciler, çeşitli örgütler kurup güçlerini ispat etmeye çalıştıkları bu gün daha iyi ve net olarak ortaya çıktığını anlamış durumdaysak ne mutlu bizlere.

Yakında yeni bir dinci partinin kurulacağını ve Amerika’nın kullanıp işini bitirdiği dünya liderleri gibi bizimkinin de işinin bittiğini, Esed mi, Esad mı yarın belli olacak sistemin aynen işlediğini ve sadece Amerika’ya çalışan taze bir kanın kurulacağını,  Türk siyasi partilerinin içinde ama katıksız hepsinde Amerika’ya çalışan adamların olduğunu, milletin öz evlatlarının herhangi bir siyasi partiden aday adayı olma imkanının olmadığını, Amerika’dan emir alan liderler sen, sen diyerek vekilleri seçtiğini, milli bir tane bile vekilimizin olmadığını bu konferans salonunda gazeteci Banu AVAR’ın ağzından duymuş olduk.

 

Avrupa  devletlerinin mantalitesinde bu hep vardır. İşine yaradığı zamana kadar kullan, yaramadı mı at gitsin. Bizim türkücü İbrahim Tatlıses’in yaramazsa at gitsin parçasından mı öğrendiler?

Rahmetlik Özal’a (KDİB) Karadeniz iş Birliği Teşkilatını Kurduğu İçin Avrupalı kendisine kızgındı.

Rahmetlik Başbuğ Türkeş’e Türk Dünyasını bir araya toplayalım demesine kızgındı.

Rahmetli Necmettin Erbakan D-8 Zirvesini kurdu, Dünya Müslümanlarının ezilmesine karşı çıktı, hükümeti düşürdüler, partisini kapattılar.

Recep Tayyip Erdoğan Avrupa Parlamentosunda elini cebine sokarak “dünya beşten büyüktür” deyince tüm Avrupa kendisine hücum etti, her türlü hakareti keyifle yaparcasına birleştiler.

Bu olanları bizden öncekiler yaşadılar ve şimdi bizler yaşayarak görüyoruz ki Türk- Müslüman sentezi güçlenmeli, Tük’ün Türk’ten başka dostunun olmadığı gerçeğini iyi kavramalıyız.

KALEM’E ALLAH TARAFINDAN YAZ EMRİ VERİLDİ III

KALEM’E ALLAH TARAFINDAN YAZ EMRİ VERİLDİ  III

 

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYORKalemini bir silah değil, bir kaşık gibi tut yoksa aç kalırsın.

 

İnsanın bazen  gülesi geliyor, inanmayan bir insana, desen ki arkadaş sen yumurta yiyormusun,yok diyemez, çünkü yumurta  insan bedenine bir ölçüde protein veren bir besin maddesi, diyelim ki zaten öyle, şimdi soralım şu bizim sözüm ona inanmayan ilim atamlarına ve diyelim ki bizim çilli tavuk hangi üniversite mezunudur ki bu ufacık hayvan  hangi tezgahta, hangi, makinelerde, hangi elektirikli donatılmış cihazlarla bu işi becerip bu yumurtayı nasıl yapıyor?

 

Hal böyleyken! Bizden de fazla  bir masraf istemiyor ,biraz yem altına saman birde,yeri oldu mu,  Hergün taze taze hazırlıyor, beyazı ayrı, sarısı ayrı. İçindeki sıvı maddesini koruyacak sert kabuğu nasıl ayarlıyor? Her gün tavuğun kümesinin önüne gidip ona mı teşekkür etmeliyiz, yoksa bizi yoktan var eden ilahi kudreti ile dünyayı kuşatan Allah’ımıza mı?

 

Şöyle biraz düşünecek olsak kainatı yaradanın ilmine akıl erdirmek zor olacak, şöyle ki toprağa ne eksen sana fazlasını veriyor. Her ağaçta biten bitkilerin ve meyvelerin tadı, rengi başka ayar ve başka tadlarda. Dünyadaki insanlar biribirine benzese de yapıları aynı olsa da göz renklerine kadar biribirine benzemiyor, en mühimi de bu gün kriminal olaylarda kullanılan parmak izleri gene aynı olmuyor, ayrı ayrı bununla dünyada olan olayları açığa kavuşturuyor.

 

Ya DNA testine ne demeli,  saç telinden bile kime ait olduğu bulunuyor. Konularına göre araştırmalarda saymakla bitmeyecek gizemlilikleri yazan kaleme saygı duymaktan başka ne gelir elden? Şeytanın, yani İblis’in kaleme düşmanlığı, Adem Aleyhisselam’ın ilim öğrenmesinde, yazı yazmasında kullandığı alet olmasıdır. Bundandır ki İblis yazı yazmaz ve kalem kullanmaz. Hep aldatıcı sözlerle insanları yoldan çıkarmak için uğraşır.

 

Ben Bahattin Omurcan olarak 45 sene yabancı ülke Almanyada yaşadım, orada çeşitli insanlarla cemiyetlerde bulundum. Şeytani insanların yaklaşımını inceledim, elinde kalem kağıt olan, bir işle meşgul olan, hayırlı işler yapmaya çalışan birisini, bir genç insanı gördü mü, hemen bir yuvarlak aldatıcı sözle onu yolundan çevirebiliyor. Bu cümleleri kendi hayatımda yaşadığım için yazdım.

 

Ve şuna da çok inanıyorum; Bu yazılardan tek bir insan faydalansa dünyada benden daha zengin insan yoktur, der, şükrümü eda eder, bahtıyar olurum. Ne mutlu bana ki kalem’i yazmayı düşündüm

Hiçbir kalem, kağıt üzerine secde etmeden yazmaz.

Dünya’daki tüm gizemlilikleri yazan kaleme saygı duyuyorum.

 

 

Bahattin Omurcan – 11 Kasım 2017

 

KALEM’E ALLAH TARAFINDAN YAZ EMRİ VERİLDİ II

KALEM’E  ALLAH  TARAFINDAN  YAZ EMRİ  VERİLDİ    II

 

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYORKalem kendini satmaz; sahibini satar.

kaleme hakim olan kimse’nin  elinde yazdıkları cevhere dönüşebilir. Kalem ehli olmak her yazı yazanın harcı değildir. Kalemşör, usta kalem, keskin kalem ve ateist kalem gibi sıfatlar dünyalıktır. Ehl-i kalem bu sıfatların üstünde bir manayı ihtiva eder.

 

Satılık kalem ifadesini asla kabullenemem, sahibine aittir ve şu gerçeği hiç unutmamak lazımdır ki ortada bir gerçek varsa milleti, memleketi, toplumu ilgilendiriyor veya bilgilendiriyorsa başkalarının tesiri altında kalıp hele yazar sıfatıyla da tanınmışsa elinde olan kaleme de ele de yazıklar olsun demekten başka ne olur ki? ”Yüce yaradan: Kaleme sahip kişilerin, yani kalemle yazı yazan sorumluluk taşıyanların yazmakta oldukları şeylere andolsun, buyurmuştur”  ve galiba bu kadar iltifata mazhar olduğu için kalem sevincinden yarılmıştır.

 

İster çok ünlü yazar olsun, ister benim gibi cılız yazarlar olsu, elimize aldığımız bu muhteşem kalem aletine çok dikkat etmeliyiz ve onu çok iyi kullanmalıyız. Çünkü kalem Allah’ın nurundan yaradılan ikinci bir cisim olduğu gibi, ”Yüce Allah’ın yeminine mazhar olmuş ve yine Allah’ın resulünü öven kalemin bu yönüyle Allah dostlarının bu sözlerine kulak verelim.”

 

Bir Allah dostu,

  • Kalem Muhammed kelimesinin mimini yazarken sevincinden yarıldı, diyor. Bu ne kadar güzel bir sözdür.
  • Gönüller sultanı Hazret-i Mevlana da şöyle demiştir:
  • Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki o meleklerin bile kıskandıkları güzeli öveyim!
  • Ünlü Şair M. İkbal de:

Ey zuhuru ile hayata gençlik getiren Hz. Muhammed, senin tecellin hayat rüyasının tabiridir. Yeryüzü senin bergahına saha olduğu için kıymet kazanmıştır. Gökler, senin karargahının damını öpebildikleri için yücedir, der. Kalemin hükmünü icra eden, kalemin onlarsız olmayacağını da ”Yüce  Mevla’m biz insanlara bilinmesi elzem olan bu hatırlatmalarla göndermiştir”

 

Allah dostları, Mevlanalar, Yunuslar, Ünlü şairler, kaleme güzel sözlere, verdikleri önemli hatırlatmalarla bizleri eniyi şekilde uyardıkları halde. Benim inandığım din kalemin hükmünü anlatırken Koca dünya da kalemlerin buluşlarını, yabancılardan öğrenmek bana zor gelmiyor değil.

 

”Kalem tutan eller fanidir, kalem ise ebedidir.”

 

Bahattin Omurcan – 10 Kasım 2017

 

KALEM’E ALLAH TARAFINDAN YAZ EMRİ VERİLDİ !

KALEM’E ALLAH TARAFINDAN YAZ EMRİ VERİLDİ !

 

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYORDünyayı kana bulayan karanlık fikirli kafalardır, Aydınlığa çıkaracak olanlar ise gene aydın fikirli kalemler olacaktır…

 

İnsanlığın ışığı, kafamızın sesi, cebimizin süsü, elimizin kölesi olan kalemle bugün insanlık bir arayış içine düşmüştür.

 

Adalet evrenseldir. Tüm konuşan, yaşayan, anlatan, anlayan, hisseden erkek ve kadın için geçerli olan adaletin herkese lazım olduğunu gene bize kalem yazmıştır. Adalet ararken zulümle, hürriyet ararken kölelikle, mutluluk ararken kin ve nefretle karşı karşıya kalmayın, ne hak yiyin ne de hakkınızı yedirin diye nice kitaplar yazıldı, nice kalemler kırıldı. Neticede kalem hakkını vermiş oldu. Verdi de bizim yeni kuşak neslimiz, kalemi ne kadar tanıyor.?

 

“Kalem olacak şeyleri yazdı. O yazının mürekkebi bile kurudu.” hadisi de böyledir. Yani kalemin mürekkebi kurudu. Anlaşılan şudur, kalemin yazması kıyamete kadar sürecektir.

Nasıl’ki, ibadet ile günah bir değildir. Emin oluşla hırsızlık ediş bir değildir. Şükretmekle nankörlük bir olmadığına göre kalem bunuda yazdı, mürekkebi  çoktan kurudu bile. Çünkü Allah gerçekten de ihsan sahiplerinin ecrini yitirmez.

 

Ben fani kul  Bahattin Omurca da yaz emrini kalemden öğrendim, o kalem ki tüm dünyayı, ay’ı güneşi, yıldızları, gezegenleri; toprağı, bitkileri; ini, cini canlıları, cansızları, fallıları, falsızları, kulları ve kulluğu reddedenleri, hayvanları, çok sevdiğim minik serçelere kadar yazdığına göre yeryüzü olan bu fani dünyada herkesler bir şeyler yapmak ister.

 

Bazı insanların yapmak istedikleri işlere maddi imkanları elverişli olmasa da o insan; ne eder, ne eyler, o istediği işi başarır ve yapar. Tabii buna Allah’ın yardımı da eklenirse ki onsuz zaten hiçbir şey olmaz. Başarılan işin neticesi insanı mutlu kılar, hele insanlığa faydalı yapılmış bir iş ise o zaman yapılan işin değerini herkes taktir eder, anlatır, faydalanır, kimileri dua eder, kimileri de teşekkür.

 

Ben Mevla’ma teşekkür ediyorum, insanlığa, içinde de bana bahşedilen bu kalem nimetinden fikren ve ilmen bilgi sahibi olduğum için. Kendi imkanlarımla bu bilgileri gelecek nesillere aktarmak, onları bu konulardan haberdar etmek, bir kalem tutan el olarak mesuliyetimin olduğunu hissederek “KALEM” kitabını  yazdım, kağıda, kaleme meyil vermeyen; kağıdı, kalemi sevmeyen, bu önemli iki nimete değer vermeyen toplumların geri kaldıklarını, sömürü altında olduklarını gördüm. Bu gerçeği görmeyen milletler, biz ileri toplumuz diyemezler.

 

Saygılarımla

Bahattin Omurca – 05.11.2017

 

 

BİR ÜLKE’Kİ !

 

 

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYORBu büyük milletin bir ferdi olmanın gururu ile içimden geldiği gibi kalemimin ucuna döküldüğü gibi yazdım.

Sevgi büyük bir yaratık! Kalplere, gönüllere yerleşince daha da yüce! Hele sevgi ile yaşamak ne güzel! Sevmek herkese nasip olmaz. Sevilmekte! Sevgi ile güzelliğe söylenenleri daha tam manasıyla  kimseler yazamadı.

 

Ama… Bir sevgi vardır ki onun tatı başkadır; sevmesi sevdalısı başkadır, işte bu sevgi vatan sevgisidir!

Hep cennet vatan dediğimiz, uğruna canımızı seve seve feda edeceğimiz, nice şehitler vermiş daha da vermekten çekinmeyen bir  büyük milletin sevdalısı; sevdiği koruduğu güzel yurt, güzel bir ülke. Yeri geldiğinde iftiharla şu güzel sözleri söyleriz:  “Edirne’den Van’a kadar benim güzel bir yurdum var. İster savaş ister barış vermem ondan ben bir karış.”

 

Doğrudur! Çünkü bu büyük millet, ülke sevgisini, vatan sevgisini imanıyla kalbine, gönlüne perçinlemiş, yerleştirmiş. Büyük  bir millet olarak başı dik, hak ve adeleti gittiği her yere götüren, kahraman bir millet olarak tarihe geçmiştir.

 

Balkanlardan  Arap yarım adasına kadar egemenliğini egemenliğini sürdüren bu büyük milletin kendi idaresinde barındırdığı milletlere insanca davranış örnekleri tarih kitaplarına sığmayacak kadar çoktur. En yakın tarih bunun canlı örneği olmuştur. 2011 Suriye şavaşından etkilenen Suriyelilere dünya da tek sahip çıkan Türk devleti olmuştur.

 

Dünya harıtasını elinize alın, şöyle bir çevirin. Bizim Türkiye’mizin yerleştiği stratejik ve çoğrafi konuma iyice dikkat edin, sizde şunları diyeceksinizdir:

 

Allah’ımıza bin şükür; yüce  Allah sanki bizi koruduğunu ve sevdiğini açıkça ifade eder gibi bize dünyanın ortasında vatan vermiş, dört mevsimi dolu dolu yaşanan bir iklim vermiş,  dört tarafı denizlerle çevrilmiş, güneşi sanki tepemize ayarlamış, sularımız bol enerji veriyor Ab-ı hayat veren ilaçlar gibi elimizin altında yaka yaka bitiremediğimiz ormanlarımızla bereketli topraklar içinde daha isimlerini keşf edemediğimiz madenlerimiz var, karadan havadan ve denizden tüm  dünya’ya ulaşım imkanlarımız var, ve her cinsten Avrupalı ve Asyalı komşular vermiş.

 

Bütün bunların haricinde mucize denecek kadar bir geniş din kültürüne sahip ülkemiz, batıda Hırıstıyanlarla anlaşan tek İslam ülkesi. Diğere taraftan Müslüman ülkelere lider durumunda örnek olan Türkiye insanı; yakışıklı, zeki, vakarlı, sabırlı, çalışkan ve de genç.

 

Bütün bu saydığımız güzelliklere sahip olan vatan için kafamıza, gözümüze vura vura adeta “Türkiye olmasaydı dünyayı yaratmazdım.” Dercesine bize seslenen, bizi uyaran, yaşadığımız topraklarda manevi kahramanlar yaratan yüce Allah’a şükretmemek elde mi?

 

Yunuslar, Mevlanalari Hacı Bektaşi Veliler, Emir Sultanlar, koca sinanlar, Yavuzlar, Fatih Sultanlar, Genç Osmanlar, ve daha nice bilinmeyen kahramanlar diyar diyar gezdiler ve rehber oldular bu büyük millete.

 

Başı sıkıştığında nice Mustafa Kemaller, Kazım Karabekirler, İsmet Paşalar, sırtında mermi taşıyan Kara Fatmalar gelmediler mi? Menderesler, Süleymanlar, Karaoğlan Bülentler, Alpaslan Başbuğlar, mücahit Necmettinler, merhum Özalllar, Yiğit Muhsinler de geldiler.

 

Peki, bize böyle ne oldu ki bir adım ileri, iki adım geriye sayıp durduk, paramızın değeri düştü, kendi sınırlarımızda kendi milletimizle dağlarda bayırlarda yıllarca hiç uğruna savaştık, kanunlarımız haklıyı haksızı ayırmakta zorlandı, fabrika bacalarından duman çıkmaz oldu; işsiz, mesleksiz nesiller çoğalmaya başladı, hastahanelere sağ giren hasta çıkar oldu, insanımız Avrupaya pasaportlu köle oldu, iş adamları bankaları, hortumladı, oy verip seçtiklerimiz İMF2ye teslim oldu ?

 

Saymakla bitmeyecek o kadar çok yanlışlıklar oldu ki ülkemizde, karanlıkta biribirimizi göremez olduk, seçemedik ak ile karayı. Bizleri idare eden geçmiş idareler,  bizleri ayı sevgisiyle mi eviyorlardı, malum ayılar sevdiklerini severek öldürürlermiş!  Bunu bilemeyiz ama.. Uzun Adam ve kadrosu ampul’ün ışığını iyi kullanırda oyunları bozarsa,ışığı biraz daha güçlendirirse, açarsa karanlıktaki yanlışlıkları hep birlikte ülkece, milletçe hep beraber göreceğiz.

BAŞI DUMANLI ÜLKE’NİN!.. SİYASİLERİ

 

BAHATTİN OMURCAN TÜRKİYE OKUYOR44 Senelik yurtdışı tecrübelerime dayanarak bu yazıyı hazırladım,  hiç kimse kusura bakmasın, bu ülkede bir şeyler yanlış gidiyorsa hepimiz biraz suçluyuz. Dışardan seyretmek en kolaydır taşın altına el koymaya sıra gelince  ortaya binlerce bahane çıkıyor. Herkes kendisine göre haklılık payı arıyor. Gözümüzü şöyle dışarıya çevirip bir baktığımızda  bu yapılanlar Siyasilere değil, Ülkemize ve ülkemiz İnsanlarına yapılmıştır. Paramızın değeri düşünce, Benzine zam gelince, İşsizlik artınca, yaşam kalitesi düşünce, Dış dünyada itibarımız azalınca bundan hep Halkımız etkilenmiştir. Çoban Sülü yerindedir, Fötür şapkasını sallayarak Cumhurun babası olmuştur.

 

Bu mihvalde 30 senedir ülkemizin siyasilerini takip ediyorum, nasıl oluyor nerden kaynaklanıyorsa adamlar işbaşına geliyorlar canla başla çalışsalar bile millet onlara illaha’ki; bir isim takıyor, eleştiriyor, hatta olmadık isteklerde bulunuyorlar. Çok misalleri vardır ama ben dimağımda kalan bir kaçtanesini hatırlatmak isterim.

 

Rahmetli Süleyman Demirel Başbakan olmuştu Lakap hazırlanmıştı  (ÇOBAN SÜLÜ). Çünkü o zamanlar milletin anlayacağı en iyi bu yakıştırma tutmuştu, kendi köylülerinin birisinin ineği o gün eve geç geldiğinde adam  bağırarak sokağa çıkıyor, madem çobansın, hemde başbakansın benim ineğimi bulacaksın…

 

Sıra Karaoğlan Bülent Ecevite gelmiştir. Bülent Bey! Zarif bir insandı  yoldan geçerken bir çobanı görür yanına gider, cebinde’ki, kalemi çobana verir. Sonrasında gene  bir yanlış yakıştırmalar başlar, yok efendim Bu Başbakanlık yapamaz baksana Çoban ne anlar kalemden, zaten anlasaydı çoban olmazdı yakıştırmaları ile millet bir haylı eğlenir kendi, kendine.

 

Sonra Rahmetle andığımız Turgut Özal iş başına gelir, onun içinde kılıflar hazırdır. Yok efendim Hanedanlıkla idare edecek, Amerikaya uşaklıkta üstüne yoktur sözleri basında dolaşmaya başlar. Ailesine dil uzatılır. Zeynebin Davulcusunun tokmağı halkın ağzında sakız olur.

 

Mesut Yılmaz’ın  Başbakanlığı formalite oldu.

Bülent Ulusu, Yıldırım Akbulut Abdullah Gül. gibi kısa dönem başbakanlık yapanlar için bir yakıştırmalar olduysada, Kitleleri arkasından sürükleyen Parti Liderlerine acımasızca yüklenildi

 

Sonra bir Erbakan rüzgarı  geçti bu ülkeden.

Adam  ölmeden önce olmadık hakaretlerle siyasetini sürdürdü. Gerici denildi, Takonyalı denildi, Eşinin yanında Bir hukuk adamı küfürlü söylemde bile bulundu.

 

Bir uzun adam geldi Güzel ülkenin başına, buna ilk zamanlarda kimse bir yakıştırma yapmadı, veya yapamadı. Eşinin Baş örtüsü göze çarpıyordu, ki, Bir sabah Gül’ün hanımı Hayrinüsa ile Sabah Kahvaltısını  Beyaz sarayda Busch’un Hanımı ile yapınca Gazeteler suspus oldular.

 

RTE.Milli Görüşten gelir RP.den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilir Suyu bitmiş dağlar kadar çöp yığılı  İstanbulu yeniden  canlandırır, hizmetleriyle millete kendisini sevdirir. Bir şiir  okur hapse atılır. Cazasını çeker seçimlerle Başa gelir. Gelirde şimdi sonrasına bir bakalım.

 

Gene nasıl olursa tabela ters çevrilir, Birçok ülkeler bu adama yüklenirler. Diktatör yakıştırmaları, oğlunun gemileri gibi halkın gözünden düşürmek için bin bir türlü oyunlarla üzerine hücum ederler.

Nedeni:  İMF Ülkeden kovuldu. Türk Parasına düzen geldi sıfırlar atıldı. Daha nelerle bizi istemeyen ülkelerin Bal tenekesine çomak sokan. RTE’yi tabii’ki, istemezler, onların derdi. RTE değildir, onlar bizim devlet adamlarımızla aramızı açıp ülkede kaos yaratmaktır.

 

Amaç bellidir 2023 ten önce Türkiyede İç savaş çıkarmak. Sebebi ise Lozan antlaşması bitiyor. Hava üstlerimizi geri alıyoruz, tüm yeraltı kaynaklarını biz  kullanacağız. Dış güçlerin emeli ortalığı karıştırıp anlaşmayı tekrar imzalamak. Mesele Kürt Türk meselesi değildir. Eyyy. Millet uyan ve uyandır, kimse kimseyi kışkırtmasın, sonumuzun Suriye gibi olmasını isteyen iç ve dış hainlerimiz  etrafta cırıt atıyor.

Allah Muhafaza yoksa gelen vurur, giden vurur.

Temelin dediği gibi bir daha da tikine duramayız.

 

Bahattin Omurca 20.09.2017