Etiket arşivi: Olma

Türk dili artıq dünya dili olma yolunda

“Türk dili artıq dünya dili olma yolunda”

 

 

 

 

pervane memedliTürk dili Konuşan Ülkeler Dil Kurultayı, sonbaharın son ayında Ankara’da düzenlendi. Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi; Türk Dil Kurumu” işbirliği ile gerçekleştirilen uluslararası Dil Kurultayı’na dünyanın 4 kıtasındaki 40 ülkeden 320 araştırmacı katılmıştı. İsmail bey Kaspıralının “Dilde, işte, fikirde birlik” sloganı altında düzenlenen kurultayda  Türkçenin yaşı, Ortak iletişim dili, alfabe meselesi, farklı ülkelerde Türkçe öğretimi, Türkçenin diğer dillerle ilişkileri, tarihi ve çağdaş Türk yazı dillerine dair konular başta olmak üzere çeşitli alt alanlarda bildiriler sunulmuştur.emblem

Kurultayın panel tartışma ve dinlemeleri sembolik adlandırılan Bilge Kağan, Kaşkarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Kaspıralı İsmail, Bahtiyar Vahabzade ve Ahmet Baytursunoğlu gibi 6 salonda yapılıyordu. Rusya’da yaşayan Altay, Hakas, Saka, Kazan, Başkurt Türkleri, Türkmenistan, Japonya, Rusya, İran, Bosna Hersek, Bulgaristan, Kırım, Moğolistan, Kosovada  yaşayan, ve diğer Türk dilinde konuşan halkların bugün karşısına çıkan bir dil, edebiyat, alfabe ve tarihin problemleri bilim adamlar nın bahs  konusu oldu.18 - копия

Türk dilinin uzman bilicileri ve araştırmacıları tarihsel kurulan kültürün yeniden canlanması için işbirliğinin artırılması, Türk dünyasının ortak tarih ve Türkçülük şuuruyla yola çıkması, gelecekte bu yönde qerarlaşması için böyle büyük ölçekli kurultayın öneminden ise tanınmış türkoloqlar Hasan Celal Güzel, Şükrü Haluk Akalın, Mustafa Kaçalin, Osman Fikri Sertkaya, Bilgehan Atsız Gökdağ, Fikret Türkmen, Karjaubay Sertkojaoğlu, Firudin Ağasıoğlu, Timur Kocaoğlu, İgor Kormuşin, Tursunjan imin, Melek Özyetgin gibi bilim adamları Kurultayda Kazakistan’ın latin alfabesine geçmesi meseleleri, bu olayın bölgede ve dünyada doğurduğu akisler, Uluslararası Türk Akademisi ortak türk dili ve ortak türk dili ders kitapları alanında yaptığı islahatlarlardan konuşdular.Kurultayda aynı zamanda, Rusya’da türk dilinin yabancı dil olarak korunması, Irak’ta türk dilinin bugünkü durumu, Özbekistan’da alfabe ve yazım sorunları, Latin qrafikasının bu günü, İran’da Türk dilinin korunması ve birçok devletlerdeki Türk alfabesi konusunda öne çıkan problemlerinden bahs edildi. Müzakerelerde ukrayna, belorus, Rus, İngiliz dillerinde oluşmuş oturan türk sözlerinin işlenmesi, dünya dilleri içerisinde Türkçe ve HHI yüzyılda Avrupa’da Türk dilinin yayılması gibi ilginç konular etrafında alimler görüş alışverişi yaptılar.“

“Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye, ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara, sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız susup o günü beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinden bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.”IMG_4236

84 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği bu sözler sadece bir arzu ve dilek olarak kalmadı, gerçekleşmesi için güçlü adımlar atıldı. Öyle ki, 1924’te Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul Üniversitesi’nde Türkiyat Enstitüsü kuruldu, 1931’de Türk Tarih Kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu bu amaçlara yönelik kurulan bilimsel merkezlerden bazılarıdır.

Hatırlatalım, ilk Türk halkları kongresi 1926’da Azerbaycan’ın Bakü şehrinde yapıldı.

Geçen yüzyılın 90 yıllarında tüm Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığına kavuşup, geçmişte yaşadıkları bir çok sıkıntılardan qurtuldular.T arihin belirli dönemlerinde kullanılan Ortak Türkçe’yi Türk’ün büyük coğrafyasında yaymak meselesi gündeme çıktı. Bugün küreselleşen dünyada siyasi, ekonomik, kültürel ilişkileri yüksek düzeyde kurmak için Türk dilli halqarın ortak bir iletişim ve bilim diline ihtiyacı var ve Türkiye’de bunun için aşamalarla hangi işlerin görüldüğüne bakalım.

1992 yılı ekim ayında Ankara’da gerçekleştirilen “Türk Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi” de Türk dünyasının sorunları ve çözüm yollarını çözelemek amacı ile kurultay geçirmek gerekliliğini de ortaya koydu.

1992’den günümüze kadar geçen sürede çeşitli kurultaylar yapılmış, buralarda Türk dünyasının problemleri ve çözüm yolları konuşulmuştur. Hükümetlere bir tavsiye niteliğinde alınan bu kararların bir kısmı ülkeler tarafından uygulanmıştır. TİKA, TÜRK- PA, Türk Keneşi, Türk Akademisi, Yunus Emre Enstitüsü, TRT Türk ve TRT Avaz kanalları gibi Türk dünyasına dönük kurumsal yapıların oluşturulması bu kurultaylarda dile getirilmiştir. Bu şekilde ortaya çıkan kurumlar Türk dili konuşan ülkeler arasında aynı zamanda dil, edebiyat, tarih, sanat, iletişim, eğitim, kültür gibi alanlarda işbirliği alanlarının gelişmesini sağlayan çok faydalı çalışmalar yapmıştır.

 

Dil, tarih ve kültür temelli stratejik bakışların sağlam, kalıcı milli politikalar belirlenmesinde vazgeçilmez olduğunu ilke edinen Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi; Türk dünyasının yakınlaşmasına yönelik çalışmalar yapan merkezlerin başında gelmektedir.

Kazakistan’ın El-Farabi Üniversitesi profesörü AB Salkynbay raporunda Kazakların Latin alfabesine geçmesini Türk dünyasında ortak amaçlara ulaşmak yollarından biri olduğunu vurguladı halkının yirminci yüzyılda yazı şeklini (alfabesini) siyasi nedenlerle dört kez deyişidiyini, bununla alnının dağa- taşa çarpdırdığını söyledi.O elifbaya ve yazıya yüksek değer verip bunu özel kaydetti ki, yazı olduğu yerde bir tarih vardır, onun bilgisi sistemli, düşüncesi sağlam, bilimsel kapasiteli ve manevi serveti ise kompakt topludur.A.Salkunbay fikrini biraz da aşıqlayaraq sonucda fikrini şöyle tamamladı:

“Bilimin varlığı doğrudan yazıyla ilgilidir, bu nedenle konuşma ve yazı ilişkisinin tayin edicisi de, ortak bir nimetlere dönüşüm biçiminin başlıca ve ana göstergesi de yazıdır. Ülke ve ulus tarihi kıyaslandığında, manevî kültür değeri belirlendiğinde yazının gücü artar. Kitabın söylenmemiş geçmişinin atalarımızdan miras olduğuna nasıl inanıyorsunuz? Her halda, yazılı bir tarih, ülkenin bölünmemiş mirasının korunmasının temel garantisidir. Yazısız bir tarih birçok iddialara, davalara yol açar ve ülkenin geçmişini takip edemeden, geleceğe olan umudunun zeifledeceyi kesindir.

Türk dünyasının sorunları ile ilgili fuayedeki sohbetlerde de sunum ve konuşmalarda  da düşünce kışkırtan anlar vardı.

24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye ile Suriye sınırının yakınlığlnda Rusya’nın Su-24 uçağının vurulması olayından 2 yıl geçmesine ve iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesine rağmen, halen Rusya bilim ve eğitim müesselerinde Türkiye ile ilgili bilimsel ve ilmi takasa engeller ortadan kaldırılmamışdır. Bu kurumlarda çalışan  daha fazla azsaylıTürkçe konuşan entelektüeller mağdur durumda.

Çin’deki Uygur Türkleri Müslüman və türk olduklarından katliamlara maruz  kalmışlar.

İran’da yaşayan Türklerin durumu da dayanılmaz. Ülke nüfusunun neredeyse yarıdan fazlasını oluşturan Türklerin uzun illerdir ki, Türk dilinde okulu yok.Bu dilde kitap, gazete dergi yayınlanmır. Onu da kayd edim ki, Kurultaya “İran’da Türk dili tarihi ve lehçelerde” sunumu ile katılmıştım. Sunumuma göre tek Dil Kurultayının“Katılım belgesi” deyil,Türkcenin Diriliş  Hareketi  derneginin “Üstün hizmet” ödülünü de layik  görüldüm.bunun için çok sevindim.

Bulgar Türkleri, 4. sınıfa kadar geçen yüzyılın 40’larına kadar ana dilde eğitim hakkına sahipti. 1946 yılında Bulgaristan’daki Türkçe eğitim veren okullar olduğu halde, sonraki yıllarda Türkçe tamamen yasak edilmekle birlikte, oradaki Türklerin varlığı zorla yok edilmiş edilmiş ve bu insanların Türkçe olan adları, Hıristiyan isimleri ile değiştirilmiştir. “Burada amaç assimilyasiyamı yoksa Türkleri aşağılamak yoluyla tarihten intikam almaktır ? “Bu ikilem Çanakkale kongresine katılan üniversite öğrencisi Demet Yener’in özetine kondu. Bu arada Dil Kongresi’ndeki bilim insanlarıyla birlikte birkaç blog yazarı ve üniversite öğrencisi vardı.

Diğer dillerde olduğu gibi Türk dili de artmış ve çökmüştür. Yüzyıllar boyunca Türk dili tek bir dil haline geldi ve tüm Türklerin Çin’den Hazar Denizine konuştuğu dil oldu. Orta Çağ’da ortaçağ olmasına rağmen, yirminci yüzyıl arasındaki farklar bağımsız dillere ayrılmıştır. Orhun anıtlarının dili olarak gördüğümüz, büyük coğrafyada yaşadığımız tek edebî dil, ortak dildir. Uzunca bir süre Moğolistan’daki taş yazıtların incelenmesi Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya, en eski Türkçe kelimenin 3035 yaşında bir “kıngırra” olduğunu kanıtladı. Hun Türkçesinden günümüze kadar olan bu kelime, Türk çağını 30 asır geri alır.

Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı, Dr. Hasan Celal Güzel “En eski, en zengin ve en ahenkli dil Türkçe” başlıklı raporunda Türkçe’yi İngilizce ile karşılaştırarak, olgular temelinde Türkçenin söz dağarcığındakı kelimelerin sayısının ünlü Ohford sözlüğünü de geçip aştığını ve Türkçe’nin artık bir “Dünya dili” olma yoluna çıktığını bildirdi:

” İngilizce’rim zengin bir dil olduğu doğrudur. Halen, dünyanın ‘lingua Franca’ unvanına sahip tek yaygın dilinin İngilizce olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, Ohford ansiklopedik bir sözlüktür. CoğrafT yerleri, teknik terimleri, hasılı İngilizce olsun olmasın her türlü kelimeyi barındırmaktadır. Halbuki Türk Dil Kurumu {TDK) Türkçe Sözlüğü’nde sadece genel Türkçe kelimeleri bulabilirsiniz.

Şimdi şu iddiamızı altını çizerek ifade edelim: Dünyanın en zengin dili Türkçedir. Elbette, bizim bazı ciğersiz, yabancılaşmış aydın taifesini hariç tutarsanız, dünyada herkes kendi dilini sever ve yüceltilmesini ister. Lakin bu iddiamız teorik yanılgıdan ya da boş bir övünmeden ibaret değildir. Türkçe, son yüzyılda epeyce badire atlattıktan sonra kendisini toparlamış ve gittikçe zenginleşmeye başlamıştır. Dilde tasfiyecilik yüzünden bir dönemde kuşa çevrilen Türkçe, artık bir ‘dünya dili’ olma yolundadır. Özellikle son 10 yıllık dönemde çalışmalarını hızlandıran Türk Dil Kurumu, eski Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halük Akalın döneminde ve yeni dönemde üretkenliğini süratle arttırmıştır.

TDK, önce Türkçe Sözlük adlı eserini geliştirmiş ve 2011 yılındaki son baskısında kelime sayısını 122.423’e çıkarmıştır. Ayrıca, internet ortamında hazırlanan ‘Büyük Türkçe Sözlük’te kelime sayısı rekor seviyede arttırılarak 616.767’ye yükseltilmiştir. Bu haliyle dahi ‘Büyük Türkçe Sözlük’ 500.000 kelimelik ve dünyanın en zengin sözlüğü olduğu ilan edilen Ohford Sözlüğü’nü çoktan geride bırakmıştır. Lakin, ne yazık ki hala basımı gerçekleştirilememiştir.”

Bugün, Türkçe konuşan ülkeler önünde çözülmesi gereken birçok sorun var. Bilim, kültür, sanat, ekonomi, teknoloji ve benzeri temel işbirliği koşullarının başında ortak dildir. Ortak dili; birlik ve bütünlüğün temel unsuru olup, Türk dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültür köprüsünü kuracak, bu köprünün üzerinden diğer alanlarda da (ekonomik, ticari, askeri, siyasi) entegre edilmesi kolaylaştıran bir ünsürdür.

Kurultayın son gününde Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Hasan Celal Güzel Türk dünyasının tanınmış bilim adamlarını, Türk tarihine imzalaraını altın harflerle yazan bilim fedailerini, Türkologları Merkezin düzenlediği “Türk dünyasına hizmet” ödülü ile değerlendirdi.

Bildirilerde Türk halkları arasında ortak iletişim dilinin Türkçe olması gerektiği güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. Terim birliğinin sağlanması bilimsel işbirliği imkanlarını artıracak olup, bu yolda başlatılan çalışmaların kesintisiz sürdürülmesi ifade edilen konulardandır. Türk cumhuriyetlerinde kullanılan Latin esaslı alfabelerin birbirine yakınlaştırılması ve 34 harfli ortak Türk alfabesindeki harflerin tercih edilmesi gerektiği Kurultayda sunulan bildirilerde ve değerlendirmelerde en fazla dile getirilen hususlardan biri idi

“Türk dilini seviniz, çünkü Türklerin en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacaktır”. Kaşgârlı Mahmud bu kelmeleri bin yıl önce söylemişdi.20

Doç. Dr. Pervana Memedli

Ey İnsan! Kibirli olma

 

Bir müslümanın, bir insanın mürşidi olmazsa şeytan onu amel varlığına düşürüyor. Firavun niçin tanrılık davasına düşmüş? Şeytan ona şöyle demiş:

-“Sen insan değilsin. Sen beşer değilsin. Sen hiç hastalan-mıyorsun. Ne başın ağrıyor? Ne dişin ağrıyor. Sen ihtiyarlamazsın da.”

Bir rivayete göre çok uzun süre yaşamış. Hiç yaşlanma-mış. Ağzının içerisinde otuziki dişinin bir tanesine bir zarar gelmemiş.

Peygamber Efendimiz Mirac yaptığı zaman yükseldi AL-LAH’a gitti. Cenab-ı Hak:

-“Habibim bana hediye ne getirdin?” Diye sordu.

-“Yâ Rabbi Sen Ganisin. Ben fakirim. Fakirlikle geldim. Yokluğumla geldim. Zengin Sensin. Fakir Benim. Sen ihsan sahibisin. Muhtaç benim.”

ALLAH’ın o kadar hoşuna gitti ki.

-“Ya Habibim! Bana çok makbul bir hediye getirdin.”

Onun için, “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.”

Hanımlarda da vardır. Beylerde de vardır. Görülüyor. Gi-yinmesinden, yürümesinden belli oluyor. Sanki krallık sa-hibi, o kadar kibirli, o kadar gururlu. Halbuki onların hiç kurtulacağı yoktur.

Neden?

ALLAH buyuruyor ki “Her kim ALLAH için alçalırsa, biz onu yükseltiriz. Her kim tekebbür sahibi olursa onu da ha-kîr, yoksul yaparız.” Onun için müslümanın en büyük ameli tevazudur. Tarikatlı olsun veya olmasın en büyük amel te-vazudur.

İbrahim Hakkı Hazretleri buyurmuş ki:

Her gördüğün Hızır bil

Her geceyi Kadir bil

Fırsatı ganimet bil

Görelim Mevlâ neyler

Neylerse güzel eyler

Diyor ki:

Ey insan! Gururlu, kibirli olma. Herkesi de kendinden üs-tün gör. Herkesi kendinden yüksek gör.

Evet HIZIR’da ALLAH’ın kulu ama, Ab-ı Hayat suyu iç-miş. Kıyamete kadar ölüm yok. ALLAH tarafından yetkilidir. Her daralana yetişir. Suda boğulacaksa, ateşte yanıyorsa, kurtarılacaksa veya bir trafik kazasından kurtarılacaksa HI-ZIR ALEYHİSSELAM yetişir. ALLAH onu yetiştirir. Ama, mür-şidi olmayanlar içindir bu. Mürşidi olanların Hızırı Mürşi-didir.

Müridin bir tanesi bir camide temizlik yapıyormuş. Hızır Aleyhisselam geçmiş karşısına. Demiş:

-“Bak yüzüme.”

-“Benim bakacak yüzüm var.”

-“Ben Hızırım.”

-“Benim Hızırım da var.”

-“Senin Şeyhine feyiz veren benim.”

Demiş:

-“Ben feyzimi şeyhimden alırım.”

Ne yaptıysa çaresiz, onu yüzüne baktıramamış.

Şöyle bir ifadede bulunmuş: “Şöyleki ALLAH bir sözdedir. Bir yüzdedir iki göz.” Benim ancak sözüm ALLAH’tır. Zikrim ALLAH’tır. Ama iki gözüm de bir yüzdedir. Ben bir yüze bakarım. İki yüze bakmam.

Şöyle ki ALLAH’tır sözü

Bir yüzdedir iki gözü

Yandı, tutuştu bu özü

Buradaki anlam “Her gördüğünü Hızır bil.” Tarikattaki maksat mahviyete düşmektir. Tarikat bilmek değil, düşmek. Tasavvuf bilmek değil, düşmek. Bildiklerin bitecek. Eğer bil-diklerin bitti ise sana Cenâb-ı Hak bilmediklerini öğretecek, senin bildiklerin sana Hak’tan daha hayırlı değil. Hak’tan hayırlı bildiklerini bildiren ALLAH. Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:

“Herkes bildiğinin alimidir. Herkes bildiği ile amel ederse, bilmediklerini biz Azimüşşan ona öğretiriz.”

Burada iki anlam var. Zahirde mürşidi olmayanların an-lamı başka, tasavvufta mürşidi olanların anlamı başkadır.

Zahir: Şeriattır, cesededir.

Batın: Tarikattır, ruhadır. Ruha olduğu için görünmez. Gören söylemez. Söylese bilinmez. Onun için:

Derûnun derdini her yerde açma

Var ise gevherin meydana saçma

Ki her suyu hayattır diye içme

Esrar: Sır olan birşey. “Sırlarını açma” diyor. Cevherin var onu da saçma. Fakat su nedir? Güzel amelin ve hayallerin veya cezbeli hallerin. Cezbe sahipleri. Bu kelam onlaradır.

“O cevherini saçma kaparlar. Elinden alırlar.” Nedir o? ALLAH sevgisi, ALLAH aşkı. Onu gizle, taşırma.

Köpürüp kapağını atma derviş

Sabreyle pişip kemale eriş

Mevlâna:

“Hamdım, yandım, piştim” demiş. Pişince olgunlaşıyor. Ama pişmediği zaman hamlık var. Sabret ki pişesin. Sende bir ateş var. Seni yakıyorsa, sabret ki pişesin. Piştikten sonra daha sende birşey kalmaz.

Evet cezbeye muhalif değiliz. Bizi cezbe aldığı zaman an-nemden başka kimse yanımda kalmıyordu. Hepsi kaçıyor-du. Hanım bile yanımdan kaçardı. Kardeşler, bacılar hep ka-çıyorlardı. Bir de gözlerimi açıyordum ki başım annemin dizinde. Tavuğun başını kesip bırakınca nasıl çırpınırsa öyle bir cezbe vardı. Cezbede bir varlıktır. Ondan da geçmek la-zım. Cezbe aşktan doğuyor. Muhabbetten doğuyor. İnsanın kalbinde olan aşkı kalbi almıyor. Taşırıyor. Onu taşırmamak lazım ki kalbi genişlesin. Evet cezbe aşktan geliyor. Ama aşkın sınırı yok.

Bu aşk bir bahr-i ummandır,

Buna haddi kenar olmaz

Delilim sırrı Kur’an’dır

Bunu bilende ar olmaz

Aşkın derinliği de bilinmez. Kenarı da bilinmez. Kur’ân’da-ki sır nedir? Koskoca Kur’an 6666 ayet 114 sure onda bir esrar var. 6666 ayeti insan okur. Kur’an’ın sırrını anlayamaz. Ne hoca anlayabilir. Ne Hacı anlayabilir? Ne hafız anlayabilir. Ancak aşka duçar olanlar Kur’ân’ın sırrını anlar.

Dâireyiz hem kudûmüz cismimiz neydir bizim

Aşk u sevdâdır gıdâmız bağrımız meydir bizim

Virdimiz İsm-i Celâl’dir kalbimiz “Hay”dır bizim

Zikrimiz ihfâ-durur esrâr-ı Kur’ân bizdedir

Biz Nakşiyiz hatme okumak için daire kuruluyor. Daire kurulupta, zikre başladığımız zaman bizim azalarımız zikir eder.

Kudüm ne demek? Kadirilerin zikir aleti. Kudümle zikir yapıyorlar.

Ney ne demek? Mevlevilerin zikir aleti.

Diyor ki: Bizde kudüme ve neye lüzum yok. Biz daire yap-tığımız zaman bizim cismimiz sedâ verir. Harekete gelir. Se-dâ duyarız. Kudüm sesi. Ney sesi. Yani vücudumuz zikir aleti olur diyor.

Bizim virdimiz ALLAH! ALLAH! ALLAH! diyerek kalbimiz dirilir.

“Hay” demek. ALLAH’ı zikreden kalp diri. Zikretmeyen kalp ölü.

Teveccüh olunca herbir ihvana

Mürde kalplerimiz gelirler câna

Teveccüh ruhadır. Hatme’de senin ruhun teveccüh görü-yor.

Hatmeye çok önem vermek lazım. Benim nimetim burdadır. Gafletimde burada gidecek. Anasır ziddiyetin de burada değişir. Bütün makamları burada elde edeceksin. Benli-ğinden burada kurtulacaksın. Kalp gözün de burada açıla-cak.

Zengin bir adam zamanın birinde hacca gidiyormuş. Onun da fakir bir komşusu varmış. Demiş ki:

-“Ben de sizinle hacca geleyim.”

Oda şöyle düşünmüş: “Parası yok. Sağlığı yerinde değil. Bu bize yük olur” diye düşünmüş. Onu atlatmış. Başından savmış. Kendisi de arkadaşları ile hacca gitmişler. Orada tavaf yaparlarken adamı tavafta görmüşler. Hayret etmiş. “Bu adam nasıl gelmiş?” demiş. Çölleri nasıl geçti. Vasıtası yoktu. Parası yoktu. Biz bu kadar gücümüzle, meşakkatimizle ancak gelebildik.

-“Nasıl geldin?” Diye sormuş.

-“ALLAH müsaade etti geldim.”

-“Peki Hacca geldin. Haccı yaptın ama vesika alabildin mi?”

-“Ne vesikası?” diye sormuş.

-“Hac yapanlara vesika veriliyor. Haccı kabul oldu mu? Olmadı mı?” diye.

-“Bana vermediler” demiş.

Oradan dönmüş adam. Gelmiş Kâbe’de ağlamış.

kabe-“Yâ Rabbi ver benim vesikamı.” O elini açması sırasında bir nur gelmiş. Nurun içerisinde yeşil bir kart var. Kartta yazıyor ki “HACCIN KABUL OLDU.” Sevinerekten gelmiş.

-“Aldın mı vesikanı?” demişler.

-“Aldım” demiş.

-“Hayır öyle birşey yok. Biz yalan söyledik.”

O da çıkarıp gösterince.

-“Eyvah! Bizim zenginliğimiz de bu. Haccımız da bu” diye pişman olmuşlar.

İşte burada.

Dâireyiz hem kudûmüz cismimiz neydir bizim

Aşk u sevdâdır gıdâmız bağrımız meydir bizim

Virdimiz İsm-i Celâl’dir kalbimiz “Hay”dır bizim

Zikrimiz ihfâ-durur esrâr-ı Kur’ân bizdedir

Sırrımız ihlas ile onun esrarı bizim. Zikrimiz gizlidir ama, onun esrarı bizde.

Halbuki Kur’ân ALLAH’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, azametlerini, kudretlerini bildiriyor, bunlardan bahsediyor.

ALLAH’ın ilmi var. Eşyayı ilmi ile ihata etmiş. Onu bildi-riyor. Kudretini bildiriyor. Sekiz sıfatı var. Sıfatlarının tecelliyetini bildiriyor. ALLAH’ın dilemesi var, “ol” dedi. Diledi oldu. Bunlardan bahseden. Cenâb-ı Hak:

“Kulum Ben sana şah damarından yakınım” buyuruyor.

Bunu anlayanlar, bilenler ALLAH’ı ararlar. Afakta ararlar. Şu ameli yapayım. Bu ameli yapayım derler. Haktır, doğ-rudur bunlar. Fakat afakta arayanlar bulamamışlar. Ne za-man ki onların kalplerinde ALLAH sevgisi doğmuşsa kalp açılmış. Kalp açılınca hazine meydana çıkmış.

Cenâb-ı Hak:

“Biz gizli hazine idik. Aşikâr olmak için insanları halk ettik” buyuruyor.

Bu gizli hazine nerede? İnsanların kalbinde, o kalp açı-lırsa hazine meydana çıkar.

O kalbi kim açar?

Mübarek Paşam Hazretleri buyurdu ki:

-“Bana deseler ki kimin kulusun.”

-“Pîrimin.”

-“Kimin ümmetisin?”

-“Pîrimin.”

Pirime kurban olayım.

Mürşit gerektir bildire Hakk’ı sana hakke’l-yakîn

Her kim ki şeyhini hak bilmedi Hakkı dahi bilmez

Yok eylemeyen varını maksuduna ermez.

Bu eşya ALLAH’a mirattır. Kime? Velilere. Kime? Hakikate geçenlere…

Mirat demek eşya ayna oluyor. İnsanların varlığını gösteriyor.

Onun için buyuruyor:

Ekseri nakşında kaldı görmedi Nakkaşını

Bunlar nelerdir? İlim, ibadet sahipleri. Amenna ve saddakna.

Bir de nakşı inkâr edenler var. İsim ve cisim taşıyan ne görüyorsanız, karada, havada, denizde. Bunlar ALLAH’ın varlığına inananlar için. Öyle ise nakış bu işte. Bunları göremeyenler nakışta kalmışlar. Ne zamanki eşya gözünden silinirse, gönlünden silinirse nakkaş belli olur. Ama evvela kendi varlığı perde. Kendi varlığı da gözünden gönlünden silinse ki, gerçek meydana çıksa. Çünkü insanın kendi var-lığıdır, diğer varlıkları gören. Kendi varlığı yok olunca hakiki varlık görünür. Hakiki varlık ta ALLAH’tır.

Zikrimiz ihfa-durur esrâr-ı Kur’ân bizdedir

Kur’ân’ın esrarı bizdedir. Bütün Kur’an’ı okur, manasını anlar.

“Kulum Ben sana şah damarından yakınım.”

Bunun anlamı nedir? Nasıl olacak? Bilemez.

Mah cemal’in perdesiz görmek diler aşıklar

Bu perde ne? Evliyaullah’a bu yüz perdedir. Bu yüzün ar-kasında bir yüz daha var. Zaten onu görsek, işte o ALLAH’ın nuru. ALLAH’ın sıfatı. O görünmeyen yüz ALLAH’ın sıfatı, ALLAH’ın yüzü dersek günah olur. ALLAH’ın sıfatı kulda da tecelli ediyor. Ama ALLAH’ın sıfatı derya. Kulun sıfatı katre. Milyarlarca katre o deryadan ayrılsa o derya azalır mı?

ALLAH’ta hayat var.

ALLAH ilim sahibidir.

Semiğ: ALLAH’ın işitmesi vardır. Bizim işitmemiz cüz’i. Salondakini işitiyoruz.

Basar: Görme. Bizim görmemiz ancak salondadır. Salo-nun içini görürüz. ALLAH’ın görmesi nasıl? Karanlık gecede, kara kayanın üzerinde, hem yürüdüğünü görüyor hem ayağının sesini işitiyor. Ama kulda ALLAH’ın sıfatı tecelli eder mi? Eder.

Kul sultan olur vara vara.

Yunus Emre onun için demiş ki:

Kapında kul var sultandan içeri.

Kuldan manâ cesedi. Ruhtan manâ da onun ruhu. AL-LAH’a ulaşmış. ALLAH’ın sıfatları onda tecelli etmiş. O za-man insan cüz’iden, külliye geçiyor. Katre derya oluyor.

Katre: Bir damla su. Toplanan su.

Derya: Okyanus. Büyük deniz.

Bu kadar, yağmurlar, karlar yağıyor, nehirler karışıyor. Hiç deryayı taşırıyor mu? Aslında katreler de deryadan geliyor. Nehirler de deryadan geliyor. Deryayı azaltıyor mu?

Salih Baba ne buyuruyor?

Şeyhim güneştir. Ben onun zerresiyim

Bir mürit meşayihinden nasıl bahsedebilir? Meşayih bir güneş gibi.

Zerre nedir? Her tarafı kapalı kapı. Fakat bir tarafından ufacık bir delik olsa, güneş ışığı oradan girer. Öyle ise ben şeyhimden nasıl bahsedebilirim? Niçin? O ALLAH’ın rahmetine ulaşmış. Ne buyuruyor:

Seni katre iken umman eder şeyh

Bu sadece erkeklere değil. Hanımlara da vardır. Ha-nımlardan da tecelliyi görenler var. Bu cezbe nereden geli-yor? Ruhta ayrılık yok. Hanımın ruhuna ALLAH ne ihsan ederse, erkeğin ruhuna da onu ihsan eder.

– Hz Abdurrahim Reyhan (ERZİNCANİ)