Etiket arşivi: ODTÜ

Merkez Bankası Ve Türk Lirasını ‘Aslanlar Gibi’ Korumak İçin…

AK Parti iktidarının ekonomideki başarı öyküsünün mimarlarından, tüm dünyada itibar gören, Nobel’e aday gösterilen bir Merkez Bankası başkanını bugün devlet Paris’te Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi olarak değerlendiriyor.

YILDIRAY OĞUR, Karar Gazetesindeki yazısında Merkez Bankası eski başkanı Erdem Başçı’yı ve iktdarın yeni ekonomi politikasını değerlendiriyor:

“Türkiye Merkez Bankası başkanının Nobel alabileceği iddiası abartı değil. Eğer politikasının başarılı olduğu ispatlanırsa Nobel’i almalı.”

2012 yılında Nobel İktisat ödüllü, dünyanın en saygın ekonomistlerinden biri olan Joseph Stiglitz’in “Nobel almalı” dediği Türkiye Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ydı.

ODTÜ’de Elektronik Mühendisliği okuyan Başçı, Bilkent’te MBA yüksek lisansı yaptıktan sonra, John Hopkins’te İktisat yüksek lisansı, tekrar Bilkent’te iktisat doktorasını tamamlamış, aynı üniversitede İktisat Bölümü’nde doçent olarak çalışırken de
TED Koleji’nden lise arkadaşı Ali Babacan’ın davetiyle önce onun danışmanlığına, ardından da Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı’na getirilmişti.

AK Parti iktidarın en başından itibaren ekonomiye yön veren kurmay heyetinin içinde yer aldı.

2006 yılında Başbakan Erdoğan onu Merkez Bankası Başkanlığı’na getirmek istedi, hatta Başçı başkanvekili olarak basın toplantısı bile yaptı ama ataması akademisyen olan eşinin başörtüsü yüzünden Sezer’den veto yedi.

Fakat, Başkan Durmuş Yılmaz’ın yardımcısı olarak Merkez Bankası politikalarına yön verdi.

Aslında ilk başta hem kimliği hem AK Parti iktidarı yüzünden ona önyargılı olan yerli analistler ve küresel piyasalardan çok iltifat görmedi.

Başçı’nın piyasalara karşı ilk sınavı 2008’de küresel krize karşı geliştirdiği para politikasıyla oldu. Tüm dünya resesyona doğru giderken, 2008 kışında Merkez Bankası, piyasanın “faizi artır” baskısına karşı durup, böyle bir resesyona karşısına diğer “normal” ekonomilerin yaptığını yaptı ve faizleri düşürdü.

Her kriz tehdidine karşı kırılgan Türkiye’den beklenen her zaman faizleri artırmaktı. Resesyon tehdidi olsa bile, öncelik ağır sermaye çıkışlarını engellemek, dövize dönüşle büyümenin alacağı hasarı durdurmaktı. Ekonomik durgunluğa karşı, faizi artırmak normal bir ekonomide anormal bir cevaptı ama anormal bir ekonomide bu anormal önlem normal hale gelmişti. Merkez Bankası buradaki tarihi bir kırılmaya imza attı. 2010’a kadar faizleri indirme politikasına devam eden Merkez Bankası, çok eleştirildi ama haklı çıktı ve ilk savaşı kazandı.

2010 yılında ise yeni bir tehlike baş gösterdi. Küresel likitide artmış, Türkiye’nin aralarında olduğu Gelişmekte Olan Piyasalar (GOP)da  akan para faizlerin düşük kalmasına destek olurken, yerel para birimlerinin değeri artmakta ve bu da dış ticaret açıklarını artırmaktaydı. GOP ülkeleri bir ikilemle karşı karşıya kaldılar: Hem aşırı yüksek büyümeyi (enflasyon, aşırı ısınma, balon..)  hem de dış açığı büyüten paranın değer kazanmasını durdurmaları gerekliydi. Klasik iktisada göre faizler artırılıp büyüme soğutulabilirdi.  Ama bunu yaptığında yerel para cazip hale geliyor, sermaye girişleri artıyor ve dış açık büyüyordu.  Faiz düşürülüp sermaye girişleri azaltılıp, paranın değeri düşürüldüğünde  ise düşen maliyetler tüketim ve yatırımı artırıp ısınmayı daha da artırabilirdi.

Teorideki iki çözüm de bu durum karşısında çaresiz kalmıştı.  İşte bu noktada Erdem Başçı’nın mimarı olduğu klasik, ortodoksi bütün yöntemlere ters politika paketi “Faiz Koridoru” ortaya çıktı. Bu sıradışı çözüm başta uluslararası finans çevreleri, Financial Times, Wall Street Journal gibi gazetelerde dalga konusu oldu, sert ifadelerle eleştirildi. Tabii ki Türkiye’deki finans çevreleri ve ekonomi yazarları arasında da…

Ama 2012 yılına kadar başarıyla uygulanan bu politika sayesinde Financial Times grubuna ait prestijli ekonomi dergisi The Banker Erdem Başçı’yı Avrupa’da 2012 yılının Merkez Bankası başkanı seçti. İşte Stiglitz de Başçı’nın bu faiz koridoru buluşuyla ekonomi Nobel’i alabileceğini söylemişti.

Küresel krizin bitip faizlerin normalleşmesine kendini hazırlayan Merkez Bankası, istediği zaman artırdığı ama düşük tuttuğu faizle ve esnek politikalarla varlık fiyatlarında beklenenden daha şiddetli bir şok olarak yaşanan Gezi’yi bile göğsünde karşıladı.

Ama FED’in varlık  alımlarını başlatmasına denk gelen 17 Aralık sürecinde aynı şey olamadı. Varlık fiyatları dibi gördü. Hiçbir Merkez Bankası’nın böylesi bir şoka karşı bir silahı yoktu ve piyasadan faiz artırımı baskıları dayanılmaz bir noktaya geldi.  Ve Merkez Bankası artırıp artırmamanın maliyetini hesaplayıp bilinen yüksek faiz artırımına gitti.

İşte bu noktada faizlerin düşürülmesini isteyen iktidarla görüş ayrılığı başladı.

Başçı, kabineye bir brifing vererek neden faizleri yavaş yavaş düşürmesi gerektiğini anlattı. Özetle söylediği şuydu; eğer faizleri 4-5 puan düşürürsek piyasa faizleri tavan yapar.  Halbuki Merkez Bankası’nın enflasyonla sıkı mücadele politikaları yüzünden piyasa faizleri gerilemiş durumda.  Faizlerde ani düşüş, enflasyonu takmamak gibi yorumlanacak ve bu da piyasa faizlerini zıplatacaktır.

Ama karşısında kendisine faiz lobisinin adamı diyen güçlü bir lobi buldu. Vatana ihanete varan suçlamalarla, paralel imaları, “İngilizlerin adamı” olma ithamlarıyla karşılaştı. Hiç ekonomiden anlamayan yazarlar bile sabah akşam televizyonlarda, gazetelerde Başçı’yı yerden yere vuran sözler söylediler.

Beş yıllık görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağının tartışıldığı günlerde çıkan bir haberde manşetten “Baş Spekilatör” bile ilan edildi. https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2015/02/11/bas-spekulator.

O günlerde faizi artırdığı için faiz lobisinin adamı ve baş spekülatör ilan edilmesinin sebebini o yazıdan okuyalım:

“…çok konuşan, hedef tutturamayan ve belirsizlik yaratarak piyasayı bozan başkan olarak anılacak olan Erdem Başçı. Herkes hatırlar, en önemli fiyaskosu dolardı. Bugüne kadar hiçbir merkez bankası başkanının yapmadığını yaparak, 27 Ağustos 2013’te dolar 2.03 TL iken çıkıp “Kur yıl sonunda 1.92 TL olursa şaşırmayalım” dedi. Dolar ise yılı 2.14 TL’den tamamladı. İşte o dönemde Başçı’nın söylemine inanarak döviz açığını kapatmayan şirketlerin maliyeti yüzde 5’in üzerinde arttı… Bu operasyonun kaymağını ise her zaman olduğu gibi faiz lobisi yedi. 3 ay vadeli mevduatın ortalama faizi yüzde 7.63’ten 11.30’a kadar çıktı.”

Başçı görevini devrettiği güne kadar bu ağır eleştirilere, siyasi ithamlara karşı sessiz kaldı. Piyasa karşısında ise “TL’yi aslanlar gibi koruyacağız, dövizin belini kıracağız” diyerek güçlü durdu.

Ama görev süresi uzatılmadı.

Gezi, 17-25 Aralık, terör saldırılarına rağmen 20 Nisan 2016 günü görevi yeni başkana devrederken, Dolar 2.50, Avro 3.18 TL’ydi.

“Faiz Lobisi’nin adamı” olmakla suçlanmasına neden olan Merkez Bankası’nın faiz oranı ise %8.65’di. Bugün aynı oran yüzde 17,75.

AK Parti iktidarının ekonomideki başarı öyküsünün mimarlarından, tüm dünyada itibar gören, Nobel’e aday gösterilen bir Merkez Bankası başkanını bugün devlet Paris’te Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi olarak değerlendiriyor.

Önceki görevleri düşünülürse bu kızak bir görev. Euro cinsinden maaş aldığı ve Türkiye’deki karmaşadan uzakta görev yaptığı için herhalde halinden de memnundur.

Ama kendi yetişmiş kadrolarını, bir başarı hikayesinin kurmay heyetini, böyle anlamsız tartışmalar, şahsi ikbal hesapları uğruna kolayca harcayabilen bir ülkenin herhalde suçu dışarıya atma hakkı yok.

Bugün, eski Merkez Bankası başkanını tekrar göreve getirip, bütün dünyaya net bir mesaj vermek, Merkez Bankası’nın itibarını yükseltmek de mümkün. Herhalde bunu da Amerika ya da faiz lobisi engellemiyor.

Ehliyet ve liyakati böylesine bir kenara atmanın ülkeye bir maliyetinin olmaması mümkün değildi. Bugün “TL’yi aslanlar gibi korumak” için yurtdışına heyetler göndermek zorunda kalmayabilirdik.

Kaynak: Karar Gazetesi

Kaynak: Merkez Bankası Ve Türk Lirasını ‘Aslanlar Gibi’ Korumak İçin…

 

Ankapark’tan Otorobortlu İpucu…

54Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, Başkent turizmine ivme kazandıracak projesi Ankapark, içeriğindeki etkinliklerin ipuçlarını bir bir vermeye başladı.

Büyükşehir, bu amaçla AOÇ Kavşağı’na, 3,5 metre yüksekliğinde, CNC kesimiyle (3 boyutlu kesim) yapılan granit mermer otorobot heykeli yerleştirdi.

Büyükşehir Belediyesi’nin, Ankapark’taki en büyük etkinliklerinden biri otorobotların savaşının yer alacağı “4D”sinema olacak. Dünyanın en büyük hareketli platforma sahip 4D sinema sisteminin yer alacağı 2 bin metrekarelik dev çadırda, 250 kişilik gruplar halindeki ziyaretçiler, otorobotlarla birlikte dünyayı kurtaracak.

Birbirinden değişik yüzlerce aktivite ile her yaş grubundan vatandaşların gezip, eğlenip, öğrenip, gönlünce vakit geçireceği Ankapark’ta en çok ilgi toplayacak çadırlardan biri de otorobotların sinema gösterisi olacak.

ODTÜ Teknokent’teki Türk mühendisler tarafından tasarlanan platformdaki 4D sinema keyfi, Çin’deki hurda araç parçalarından imal edilen, hareketli, ışıklı ve konuşabilen 12 adet dev otorobotun karşılayacağı çadırda yaşanacak.231

 

ZİYARETÇİLER, DÜNYAYI KURTARACAK

         Ankapark’ta yer alacak ve boyları 3 ila 12 metre arasında  değişen 12 adet otorobotla dev çadıra gelecek olan ziyaretçiler, 200-250 kişilik gruplar halinde 12 dakikalık 4D sinema sistemiyle dünyayı kurtaracak.

Çadırda ziyaretçileri, muhteşem bir kahramanlık hikayesinin içerisine alacak olan sinemanın konusu, kısaca şöyle olacak:

63“Çadır içerisine girecek olan kalabalık ziyaretçi gruba, ilk önce seçilmiş kişi oldukları anlatılacak ve özel kaskları giydirilerek, uzay gemisi şeklindeki platforma geçmeleri istenecek. Burada yok olmak üzere olan dünyanın içerisinde, uzaylılarla yaşanacak savaşın içerisine girecek olan ziyaretçiler, dünyayı kurtarmak üzere uzayda bulunan üsse doğru yola çıkarak, otorobotlar arasında yaşanan savaşa dahil olacak. Savaşın kazanılmasının ardından ‘dünyayı kurtarmış kahramanlar’ olarak Ankapark’a dönecek olan ziyaretçiler, muhteşem bir sinema keyfinin içerisinde yaşayarak, dev Temapark’taki diğer oyuncaklardaki muhteşem eğlencenin tadına varabilecek.”

 

Bakan Işık’tan ABD’deki Akademisyenlere Çağrı

785Türkiye’ye dönmek isteyen akademisyenlere kapımız son derece açık ve onların Türkiye’ye adapte olabilmeleri için gerekli her türlü alt yapıyı hazırladık”

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, ABD  ziyaretindeki son durağı California eyaletinin San Francisco şehrinde bulunan “ODTÜ girişimcilik Merkezi”ni ziyaret etti.

Buradaki yürütülen çalışmalar hakkında bilgi alan Işık, yurt dışında yaşayan akademisyenlere destek ve işbirliği çağrısında bulundu.
Bakan Fikri Işık, “ODTÜ Teknokent’in burada T-Jump dediğimiz bizim start up firmalarımızın veya girişimcilerimizin bir çok pazarda pay alabilmesi ve yer alabilmesi için kurduğu merkezi ziyaret ettik. Bu ziyarette hem buranın yönetimi ile hem de Türk girişimcilerle Türkiye ve Amerika’yı değerlendirdik.” dedi.
Türkiye’nin proje odaklı, Amerika’nın ise pazar odaklı çalıştığına dikkat çeken Işık, “Toplantıda, bizim daha pazar odaklı çalışmaya yönelmemiz gerektiğini değerlendirdik. Özellikle Türkiye’de yapmamız gereken yasal değişiklikleri konuştuk. Atmamız gereken adımları konuştuk. Devlet desteğinin ne kadar önemli olduğunu ve bu ekosisteminin gelişmesinde ne kadar katalizör olduğunu arkadaşlarımız ifade ettiler ve biz bundan büyük bir memnuniyet duyduk. Bu arkadaşlarımızın irtibatlarını daha da sıklaştırmak için Türkiye’den bu başarılı girişimler gibi yüzlerce girişimin çıkması için neler yapılması gerektiğini konuştuk ve son derece güzel verimli çalışma oldu. Türkiye’ye dönmek isteyen akademisyenlere kapımız son derece açık ve onların Türkiye’ye adapte olabilmeleri için gerekli her türlü alt yapıyı hazırladık.” diye konuştu.
Işık açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Hayır ben dönmek istemiyorum diyenlere ki burası dediğim gibi teknolojinin kalbi. Burada devam eden insanlara önerimiz, gelin birlikte proje yapalım, gelin Türkiye’nin bilim ve teknolojisine buradan katkı sunun. Biz de bunu destekleyelim, sadece ülkenize karşı bir sorumluluk değil, ama siz de kazanın Türkiye’de kazansın. Bu anlayışla beynini ve sadece beyin gücünü Türkiye için kullan diye özellikle buradaki akademisyenlerimize ve girişimcilerimize çağrılar yaptık. Ve ben eminim ki önümüzdeki süreçte bu işbirliği hızlanarak artacak”
Bakan ve heyeti ABD temaslarını tamamlamasının ardından Türkiye’ye dönmek üzere San Francisco’dan ayrıldı.