Etiket arşivi: Neden?

Neden Erdoğan ?

Neden Erdoğan ?

Seçim arifesinde bu yazıyı kaleme almamın tek sebebi, sadece ve sadece ülkemizin, aziz milletimizin ve  gelecek nesillerimizin varlığı olmaktadır. Bu anlamda altını çizerek ifade etmeliyim ki; AK Parti veya resmi yada özel kurum ve kuruluşlardan bir teşekkür dahi beklentim bulunmamaktadır.

Yaklaşan seçimler öncesi, sürecin biraz sakin ve sıcak ilişkiler içerisinde geçmesini ramazan ayının etkisiyle manevi iklim gücünü bir kez daha gösterdi.

Adayların ortaya çıkması ile birlikte başlayan süreç, YSK’nin kesin  listeyi açıklamasıyla sahaya inen liderler ve partililer, soluğu dört yılda bir hatırladıkları, seçildikten sonra hiç mi hiç önemsemedikleri halkın yanında aldılar. Bir aldatma politikası almış başını gidiyor.

Eskiden şöyle bir söz vardı ; “dürüst adam siyasete girmez,”diye ! iyi de adama sormazlar mı, “bizi kim yönetiyor.”

Kanaatimce, 16 yıldır girdiği bütün seçimleri açık ara kazanmış olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, liderlik vasıflarıyla kuşkusuz bu seçimi kazanmaya en yakın aday olmaktadır. Seçmene verdiği vaatler ile yapılanları karşılaştırırsak yüksek bir oranda yerine getiren bir lider.  16 yıllık süreçte, hataları, yanlışları, kırdığı, döktüğü, mağdur ettiği  bir çok insan  ve konu başlığı mevcut. Bunlardan biride, hem yayıncı hem de bir vatandaş olarak hiç şüphesiz benim.

Gözlemleme yaptığım süre içerisinde dikkatimi çeken bir konu da, Bazı vatandaşların dış güçlerle ilgili gerçekleri bilinçli yada bilinçsiz olarak inkar etmeleri. Tüm dünyanın bildiği, siyonist ve emperyalist güçlerin varlığını ve ülkemize vaki saldırılarını inkar edenlerin var olduğunu söylemek dahi imkansız iken, Erdoğan gitsin de, memleketin hali ne olursa olsun söylemleri ile yapılan siyasetin halkımız tarafından kabul görmeyeceği tabidir.

Geleceğimizin yeniden şekilleneceği kritik seçime sayılı günler kala, neden Erdoğan ? sorusunun cevabı ise ;

Erdoğan’ın AK Partinin kurulduğu süreçte, ABD’de sivil görüşmeler yaptığını biliyoruz. CHP’nin Dışarıdaki bazı bürokratlarla gizlice yaptığı   söylemleri ile ülkemizi zor durumda bıraktıklarını da biliyoruz.

Abdullah Gül’ün de İngiltere Kraliyet ailesine tam bağlılıklarını bildirdiğini, aldığı teşekkür ödülleri de bilinen gerçeklerdir.

Erdoğan’ın rakipleri ile tehdit edildiği, yapılan yanlışlıkların gün yüzüne çıkmasına izin veren Amerika ve işbirlikçileri, Ortadoğu’da yaptıkları planları, çizdikleri senaryoları devreye sokmak için aşırı ekonomik ve siyasi baskı yapmaktadırlar. Derin devlet diye bildiğimiz ihtiyarlar, MHP hamlesi ile bu baskıyı biraz kırmış olsa da henüz bir başarı elde edilmiş değil. Ortadoğu da ve dünyanın çeşitli yerleşim yerlerinde ki; soydaş, kandaş, akraba, mazlum, müslüman kim varsa Erdoğan’ın elinin daha da güçlenmesi için gözlerimizin içine bakıyor.

Mustafa Kemal Atatürk koşulsuz olarak dünyanın kabul ettiği bir lider iken, Recep Tayyip Erdoğan günümüz de Ortadoğu’nun ve Müslümanlar halkların kabul ettiği adını tarihe altın harflerle yazdıracak bir lider olarak görünmektedir. İki liderin karşılaştırılmasının ise, ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında doğru bir yaklaşım olamaz, kanaatindeyim.

Erdoğan’ın yada AK Partinin yaptığı yanlışları bir süre rafa kaldırmak durumundayız. Vakit, kin ve nefret tohumları saçmak vakti değil, birlik olma zamanıdır. Seçimlerin ilk turunda, %81 gibi bir oranla Erdoğan’ı ve 500 milletvekilini meclise sokmak durumundayız. Aksi durumda, Allah muhafaza eylesin, başımıza geleceklerden bizatihi  bizler sorumlu oluruz. Salt, şahsi çıkar ve menfaatlerimiz için devletimizin yok olmasına izin vermemeliyiz. Rakiplerin, ağzına geleni söylemleri, dışarıdan gelen serbestlik sayesindedir. Fetö terör örgütü, tam anlamıyla  partiyi ele geçirmiş olsaydı 15 Temmuz gecesi olabilecekleri düşünmek dahi istemiyorum.

Okuyucularıma, rakiplerin söylemlerini ve eylemlerini yakından izlemesini ve önermekteyim. Seçmen, Erdoğan düşmanlığı ile yapılan seçim söylemleri ve dağıtılan seçim rüşvetleri ile hiçbir partiyi iktidara taşımayacak kadar aklı selim davranacağına olan inancım tamdır. Erdoğan ve AK Parti bu kez Türk milleti tarafından ele geçirilsin. Bundan sonraki dönemde, seçimden sonra halkı yok sayan siyasiler yerine, halkın ve devletin dertleriyle dertlenen, sorunlarına çözüm üreten siyasetçiler sahada ve mecliste olsun. Vakit, nakittir, kıymetlidir. Vakit geçip gittikten sonra bir daha bu şansı bulmak olanağımız yoktur. Pişman olmamak, yapılan yanlışlıkları, eksiklikleri, adaletsizlikleri hep birlikte gönüller yapa yapa yeniden inşa etmek, yeniden kucaklaşmak için, Ortadoğu’nun lideri ve geleceğin Türkiye’sine imza atmak maksadıyla, MHP lideri Bahçeli’nin aday gösterdiği Recep Tayyip Erdoğan’ı millet olarak desteklemek durumundayız.

Seçimlerin vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Saygı ve Selamlarımla

 

Yusuf Ünel

 

 

Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Taner Yavuz; GRİP AŞISI KALP KRİZİ RİSKİNİ AZALTIYOR!

 

 

Okan Üniversitesi Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Taner Yavuz, Grip aşısı ile ilgili önemli bilgiler verdi.taner yavuz

Neden Grip Aşısı Olmalıyız?

Grip aşısı gribe yakalanma riskini azaltarak grip olsak da hastalığı hafif geçirmemize olanak sağlar. Grip aşısı kalp krizi riskini yarı yarıya düşürür. Grip vücutta akut enflamasyona neden olur, koroner damarlardaki aterosklerotik plakların stabilizasyonunu bozabilir ve bu durum pıhtı oluşumunu kolaylaştırarak kalp krizine yol açabilir. Grip aşısı yaptırmak kalp krizinin önlenmesinde en az sigarayı bırakmak ve kolestrol ilaçları kullanmak kadar etkilidir. Kalp krizinin önlenmesinde genel öneriler şunlardır; sigara içilmemesi, sağlıklı beslenme, egzersiz, stresin azaltılması, kalp krizi riskini artıran diyabet gibi hastalıkların kontrolü, bazı hastalarda da aspirin kullanımıdır. Ayrıca kalp hastalarına kalp krizinden korunmada grip aşısı önerilmeli ve bunun önemi vurgulanmalıdır. Yapılan çalışmalarda kalp yetersizliği, doğumsal kalp hastalığı ve kapak hastalığı olanlarda aşı yapıldığı takdirde grip nedeniyle hastaneye yatırılma ve ölüm oranının önemli ölçüde azaldığı gösterilmiştir. Aşı yaptırmamız durumunda kendimizin yanı sıra çevremizde bulunan ve hastalığı ağır geçirme riski olan küçük çocukları, kalp hastalarını, akciğer hastalarını ve yaşlı yakınlarımızı da gribe karşı korumuş oluruz.

Grip Nasıl Önlenir?

Grip aşısı gripten korunmada en etkili ve güvenli yöntemdir. Amerikan Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi ve Amerikan Pediatri Akademisi 6 aydan büyük tüm bireylere her yıl grip aşısı yapılmasını önermektedir. Gripte korunmada başka genel önerilerde bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; gripli insanlardan uzak durmak, grip salgını başladığında aşısız iseniz kalabalıktan uzak durmak, elleri sık yıkamak ve yüzden uzak tutmaktır. Grip olduğunuzu düşündüğünüzde hemen doktorunuza müracaat ederek erken tedaviyle hastalığın uzun sürmesi önlenebilir.

Kimler Mutlaka Grip Aşısı olmalıdır?

  • Gebeler
  • 5 yaşından küçük çocuklar (aşı 6 ay üzerindeki çocuklara yapılabilir)
  • 50 yaşın üzerindekiler
  • Kronik hastalığı olanlar (Özellikle kalp hastaları, kronik akciğer ve böbrek hastaları, diyabetikler vb.)
  • Bakım evlerinde yaşayanlar
  • Yüksek riskli hastalarla birlikte yaşayanlar ve sağlık hizmeti sunanlar

Gebeler Neden Grip Aşısı Olmalıdır?

Gebelerin grip hastalığını ağır geçirme ve hastaneye yatırılma oranı yaşıtlarından 4 kat daha fazladır. Bu nedenle tüm gebeler ve grip sezonunda hamilelik planlayan tüm kadınlar aşı olmalıdır. Aşı yapılan gebenin bebeği de 6 ay süreyle ve en az %50 oranda gripten korunmaktadır. Gebeye aşı yapılması bir taşla iki kuş vurarak hem anneyi hem de bebeği gripten korur.

Grip Aşısı Ne Zaman Yapılmalıdır?

Ülkemizde grip sezonu Aralık ayında başlar ve Nisan ayına kadar devam eder. Aşı için en uygun zaman Ekim-Kasım aylarıdır. Çocuklar 9 yaşın altında ve ilk kez aşı oluyorsa 4 hafta arayla 2 doz aşı yapılmalıdır. Bu nedenle ilk aşı en geç ekim aynın son haftalarında yapılmalıdır.

Grip Aşısı Grip Yapar mı?

Prof. Dr. Taner Yavuz, ‘Günümüzde en yaygın kullanılan aşı adaleye yapılan inaktif grip aşısıdır. Aşıda kullanılan virüsün proteinleri bağışıklık oluştururlar. Bu proteinler grip yapacak özellik taşımamaktadır. Diğer bir ifadeyle grip aşısı grip yapmaz. Ancak aşı yerinde hassasiyet, nadiren de hafif ateş ve sırtta kas ağrısı oluşturabilir. Grip aşısındaki yumurta proteini, alerjik reaksiyon yapamayacak kadar küçük miktardadır. Eski görüşün aksine yapılan çalışmaların ışığında yumurta alerjisi olanlarda grip aşısı önerilmektedir’ dedi.

Grip Aşısının Kesinlikle Yapılmaması Gereken Durumlar Nedir?

Günümüzde en yaygın kullanılan aşı adaleye yapılan inaktif aşıdır. Kesinlikle aşı yapılmaması gereken durumlar;

  1. Grip aşısına bağlı daha önce gelişmiş tehlikeli alerjik reaksiyon (anaflaksi)
  2. Orta ya da ağır şiddette hastalık durumunda (aşının yan etkileriyle mevcut hastalığın bulguların karıştırmamak için iyileşme beklenmelidir).
  3. Grip aşısından sonraki ilk 6 hafta içinde Guillain-Barre sendromu denilen nörolojk bir hastalık geçirmiş olmak.

 

kocaeli-okuyor-haber- yusuf ünelHaber Yayın Dairesi: Yusuf Ünel

 

“Borç” Filmi Çekimlerine Başlandı

 

12 Temmuz’da çekimleri Eskişehir’de başlayan “Borç” filminin yönetmen koltuğunda “Müslüm Baba’nın Evlatları” ve “Neden Tarkovski Olamıyorum” filmlerinde çeşitli konumlarda görev almış Vuslat Saraçoğlu oturuyor. Filmin başrolünde; “Eve Dönüş: Sarıkamış 1915”, “Yazgı”, “Barda”, “Karnaval” gibi filmlerden tanıdığımız Serdar Orçin (Tufan) bulunuyor. Rüçhan Çalışkur (Huriye), İpek Türktan Kaynak (Mukaddes), Beyti Engin (Adil), Ozan Çelik (Hüsam), Feridun Koç (Vahap) gibi sinema izleyicisinin aşina olduğu isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı filmin görüntü yönetmenliğini, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapmış olan “Toz Bezi” filminin görüntü yönetmeni Meryem Yavuz, sanat yönetmenliğini ise ödüllü sanat yönetmeni Osman Özcan üstleniyor. IMG_1425
Filmin ekibinde olan Anadolu Üniversitesi mezunlarıysa bu sayede Eskişehir’e geri gelme fırsatı buldu. Elif Sözen ve Sinan Kut, filmin yardımcı yönetmenliğini üstleniyorlar. Yürütücü yapımcılığını Serkan Çetinkaya’nın yaptığı “Borç”un yapım amiri ise Palto Film Günleri yürütücülerinden Mesut Tasasız.

Filmin ana karakteri Tufan, üç işçili küçük bir matbaa işletmesinde çalışmaktadır. Eskişehir’in Kırmızıtoprak Mahallesi’nde, karısı Mukaddes ve kızı Simge ile birlikte yaşar. Bir gece yan dairede yalnız yaşayan komşuları Huriye aniden fenalaşır. O gece bazı değişimleri de beraberinde getirecektir. Bir takım sorunların üst üste gelmesi, bazı korku ve kaygıların Tufan’ı esir almasıyla Tufan’ın “iyilik” ve fedakarlık hali önemli sınavlardan geçer.

Yerli ve yabancı festivallerde izleyiciyle buluşması amaçlanan filmin çekimlerinin üç hafta sürmesi planlanıyor. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından “İlk Filmini Gerçekleştirecek Yönetmen” kategorisinde destek alan proje, aynı zamanda 2016 Antalya Film Forum Uzun Metraj Kurmaca Pitching Platformu finalistleri arasında yer alıyordu.ANL_0079

Proje, başta Eskişehir halkı olmak üzere pek çok kurum ve kuruluşun desteğini gördü. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Türkiye Otelciler Birliği Temsilcisi Sennacity Otel İşletmecisi Kaan Erdin, ECE Türkiye tarafından yönetilen Espark, Sör Otel, Acıktım Kafedeyiz, Passage Cafe&Patisserie, Mamül Pasta&Ekmek, Bess Gayrımenkul, Pino, Memphis Cafe&Kitchen, İtalyan Cafe, Alaattin Çam ve Museum Kültür&Sanat değerli katkılarıyla filmin ön hazırlık sürecinde kesinleşmiş sponsorları arasında yer alıyor.

KILIÇDAROĞLU NİÇİN YÜRÜYOR?

 

seyfettin karamızrakCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapis cezasına çarptırılmasından sonra, “Bıçak kemiğe dayandı” diyerek, Ankara’dan İstanbul’a doğru, 15 Haziran’da “Adalet için” yürümeye başladı.

Temelde, Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasını amaçlayan bu yürüyüş, kimilerine göre maksadının ötesine taşınarak;  “OHAL sürecinde yaşanan ihraçlar, gözaltılar ve tutuklu yargılamaların ortaya çıkardığı mağduriyetleri” kapsamakta.

Yıllardır; “laiklik” için sanatçıları, rektörleri akademisyenleri, üniversite gençliğini “Türkiye laiktir laik kalacak” vurgusu ile sokağa döken, ışıkları söndürüp tencere çaldıran CHP, bugün farklı bir kulvarda, “adalet” için yürümekte.

Siyaset, bu yürüyüşü destekleyenlerle, tepki gösterenler arasında ayrışmış durumda. Bir takım sol gruplarla, Saadet Partisi’nin bu yürüyüşü desteklemesine bakılırsa, “Hayır” cephesi özelliği taşımakta. Karşı tarafta ise; AK Parti, MHP yönetimi, BBP ve Doğu Perinçek yer almakta.

MHP lideri Devlet Bahçeli ve AK Parti hükümeti, Kılıçdaroğlu’nu; “FETÖ’cüler ve PKK’lıların ekmeğine yağ sürmekle” suçlamaktalar.

Fakat MHP tabanından, Devlet Bahçeli’ye karşı olanların, bu yürüyüşü destekledikleri, hatta münferit olarak bazı isimlerin yürüyüşe katıldığı da söylenmekte.

Kılıçdaroğlu’nun bu yürüyüşünün, “daha önce benzeri olmadığını, rutin siyasete farklı bir nefes getirdiğini” savunanlar da yok değil.

Bazı çevreler ise, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü, “ABD’nin Katar üzerinden bölgeye müdahalesi ve Türkiye üzerinde dış baskıların artması” açısından ele almakta.

“ Herkesin “Katar’dan sonra sıra Türkiye’de” dediği bir sırada akıllarına “adalet” geldi. Aksiyon dergisine kapak olan ve Pensilvanya’ yı ziyaret eden seçkin ve büyük gazeteciye, hınçla verilen hukuksuz ve ağır cezanın sağladığı fırsat, kimsenin görüş alanını daraltmasın. Dışarıya dönük “adalet” arayışları bunlar.” Demekte.

 

Gandhi benzetmesi yapanlar da yok değil. Fakat bu benzetmenin, komik olduğunu, arada kıyafet farkının bulunduğunu, “Gandhi’nin, bir tür anarşist olduğunu, Thoreau ve Ruskin gibi liberterlerden etkilenmiş olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun ise; neoliberalci, küreselleşmeci, TESEV’ci, bazen “Dersimli,” icabında Kemalist.”olduğunu savunanlar da var.

 

Aydınlık yazarı Yavuz Alogan ise yazısında: “…ne yalan söyleyeyim, CHP genel başkanının kendi kitlesini turuncu bir hareket olarak seferber edeceği hiç aklıma gelmedi. Bu yürüyüşten emperyalizme karşı mücadele, tam bağımsızlık, özelleştirilen her şeyin kamulaştırılması, Türkiye’nin kuruluş ayarlarına dönmesi, laikliğin kuvvetle savunulması ve aydınlanma gibi talepler ve sonuçlar, hatta ”demokrasi” denilen şey bile çıkmaz.

Sadece AKP’nin iktisat politikalarını sürdüren bir müteahhitler cumhuriyeti ve küresel güçler nezdinde “demokrasi kahramanı” suretine bürünmüş “yeni” bir Kılıçdaroğlu çıkar.

 Bu kahramanlığın birinci şartı ve yapılmakta olan yürüyüşün kısa vadeli sonucu ise; HDP ve FETÖ’ye bir kitle hareketi imkânı sağlamaktan ibarettir. Dikkatle takip edeceğiz.” Demekte.

Kılıçdaroğlu’nun “adalet için” yürüyüşünün sonuçları ve etkileri; İstanbul’a vardıktan sonra daha net olarak gözlemlenerek tartışılacaktır. Siyaset gündemi sürprizlerle dolu.

Neticede, bu stratejinin; “CHP’yi toparlayarak, yeni ve farklı bir yaklaşım etrafında dönüştürmeye, 2019 Kasımında, yapılması beklenen seçimlerde oyunu artırmaya yetip yetmediğini” zaman gösterecek.

Sevgiyle kalın…

 

 

 

 

TARİHTEN NİYE DERS ALAMIYORUZ?

 

 

süleyman pekin Çünkü ânı yaşamayı seviyoruz. Ânı yaşamak için anlık tecrübe sahibi olmak yeterli. Hatta o deneyimin bir kısmı da fıtratımıza yaşayakalmak bâbında dercedilmiş.

Tarihi anlamak içinse temel bir bilgi ve bu bilginin gevişi sayılabilecek bilinç gerekli. O da bizim işimize gelmez. Zira cesuruz ama tembeliz. Merhametliyiz ama vurdumduymazız. Şanslıyız ama istikrarsızız.

Kurduğumuz devletleri kendimiz yıkmışız. Göçlerle geldiğimiz coğrafyaların şeklini almışız. Yokluktan mucizevî bir devlet çıkarmışız ama kıymetini takdir edememişiz. Daralan zamanlarımıza kılavuzluk eden kurdolojik liderlerimizin sonuncusunu ve yaptıklarını anlamaya çapımız yetmiyor. Zaten öyle bir hesabımız da yok. Düştüğümüz kuyudan bizi çıkarmayı çalışanları ayaklarından asılıp aşağı çekmeye çalışmak nerdeyse millî hasletimiz olmakta.

90 küsur yıllık Cumhuriyet algımız hafızamızda Osmanlı esâtiri kadar var mı; şüpheliyim. Şurda daha 40 küsur yıl önce yaşadığımız Kıbrıs travması ve Barış Zaferi zihnimizden sabun köpüğü gibi kayıp gitmese 35 yaşında ikinci bir devlete sahip bizim millet ne diye bir ‘gâvur’ devletle birleşmeye çalışsın.

Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı, Yemen’i bölmeye alışanlar Kıbrıs’ın bıçaklanmış derisini niçin bize diktirmeye çalışıyorlar? Anavatan veya Yavruvatan; 30-40 yaş altındakiler için tarih bilinci aynı filmin aynı sahnede aynı acılarla tekrarlanmasıyla ancak kazanılacak. Ve 2 kuşak sonra bir daha.. Game over / film tekrarı..

Sağ & Sol olaylarının yasının artık kırk’ı çıktı. Az daha gayret etsek Evet & Hayır’dan bile benzer bir yarık, derin ayrılık çıkarabiliriz meselâ. O dönemin liderleri konuşabilme ortamı bulabilselerdi anlaşmaları muhtemeldi. Bu yüzden “Vurun, söyletmen!” politikası uygulandı.

Ya şimdilerde ne uygulanıyor? İlle dediklerimizin doğrulanması için üzerinden birkaç yıl ve bolca belâ geçmesi mi gerekiyor?! 7 yıl önceki Referandumda İsrafil’den rol çalarak ölüleri mezardan ‘evet’ dedirtmek için çıkartmaya çalışanların sonrasında niye patladığını nasıl unuttuk?!

15 Temmuz yaşanmasaydı bile aklın ve sorgulamanın olmadığı bir yapıdan FETÖ çıkması mukadderdi. Ya şimdi ne var; sorgulayan mı var?

Bizdeki Halk Oylaması için Avrupalılarla kapışmak neyin nesi? Bütün bunlar tarih olarak yazılmıyor mu? 18 maddeye bakıp altı – üstü bir “he” yada “ha‘a” diyeceğiz de bu savaş havası, bu kavga kokusu da ne?!

Lider gördükleri insanların emriyle gözünü bile kırpmadan harekete geçenler Fethullah Gülen’in tek talimatıyla herekete geçen üniformalılara niye saldırıyor o zaman; ya yarın kendi yaptıkları da hukuken patlarsa?

Saldırırız, savaşırız, silahlanırız” sözleri Türkçe sözlüklerde var da Türklerle mi savaşacaksınız merak konusu. Haç ile Hilâl’in kavgası diyorsunuz da Türkiye’nin yarısı Haçka’lı mı?

Müslümanlığımız, milliyetçiliğimiz, demokrasi alışkanlığımız, kurallara – kanunlara riayetimiz hep yüzeysel. Mış gibi yapmakta üstümüze yok. Ki sonra acı demetlerinden harman olacağımızı tahmin ettiğimiz halde.

Bindiğimiz at nereye giderse kısmetimiz kabul ediyorsak kader de bize eyer vurmuş biniyor demektir. Ne demiş Bayan Müslüm sıfatlı merhum Bergen:

“Kader diyemezsin, sen kendin ettin.”