Etiket arşivi: Nagehan

Prof.Arslan: Soykırım tasarısı dostlarımızın gerçek yüzünü gösterdi

sivas cumhuriyet hocası aslanSivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Nagehan Talat Arslan, Almanya Parlamentosu’nda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısının kabul edilmesini değerlendirerek, “Tasarı dostlarımızın gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi’’ dedi.

Türk siyasi hayatında özellikle son yüzyılda Almanya’nın diğer ülkelere göre farklı bir yeri olduğunu hatırlatan Prof.Dr. Nagehan Talat Arslan, I. Cihan harbinde ittifak halinde olmamızın da psikolojik etkisiyle Türk Milleti’nin Almanlara ve Almanya’ya bakışının Fransa, İngiltere, İtalya gibi diğer Avrupa ülkelerinden farklı olduğuna dikkat çekti.

1950’lerden sonra Almanya’nın ikinci dünya savaşı yaralarını sarmasında ve imarında Türkiye’nin ve Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya gidenlerin etkisinin çok büyük olduğunu belirten Prof.Dr. Arslan, “Almanya hem geçmişi hem de günümüzdeki rolü ile Avrupa’nın özellikle de Avrupa birliğinin lokomotif ülkesi konumundadır. Fransa ile birlikte AB içinde aslı unsurdur. Ortak çıkarlar olduğunda dost olduğumuzu her zaman hatırlayan batı bin yıldan daha fazla tarihi ve siyasi mirasıyla ceddimiz Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’yle dostluk kavramının tersine davranışlara girmekten çekinmemektedir. Türkiye aleyhine uluslararası bir konu olduğunda maalesef aynı cephede, aynı safta, aynı ittifak içinde bulunduğumuz taraflar hiç çekinmeden dostluklarına uymayan davranış içine girebilmektedirler. Stratejik ortak, stratejik müttefik kavramlarının uluslararası arenada anlamsızlaştığına bir kez daha şahit olduk’’ dedi.

 

                                                                 YENİ POZİSYON ALINMALI 

Uluslararası arenada aslı unsurun menfaat olduğunu, dostluk ve hamasi yaklaşımların geçer akçe olmadığını hatırlatan Arslan, çıkarların belirlediği bir alanda haklı haksız, doğru yanlış gibi değer yüklü yaklaşımların bir anlam taşımadığını ifade etti. Bu nedenle her konuda ve her olayda a, b, c gibi planlar yapılıp durumsallık yaklaşımı içinde hareket edilmesi gerektiğini belirterek, “Özellikle Ermeni tasarısı konusunda Almanya’nın bu tavrı Türk-Alman ilişkilerine yeni bir pozisyon almamızı zorunlu kılacaktır. 1915 olayları konusunda özellikle dünya kamuoyunda Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze çok etkin bir çaba gösterdiğimiz söylenemez. Şu an dünyada Uruguay’dan Belçika’ya, Kanada’dan Amerika’ya, Vatikan’dan Lübnan’a, Rusya Federasyonu’ndan Arjantin’e, Yunanistan’dan İsveç’e, İtalya’dan İsviçre’ye, Hollanda’dan Venezuella’ya, Litvanya’dan Şili’ye, Polonya’dan Bolivya’ya, Avusturya’dan Brezilya’ya, Suriye’den Almanya’ya 25 ülke soykırım tasarısına imza atmış bulunmaktadır. İşin ilginç yanı bütün dünya kamuoyu önünde ve pervasız bir şekilde bu kararlar alınmaktadır’’ İfadelerini kullandı.

                                             ERMENİSTAN ÜZERİNDEN KÜRESEL BASKI

Bir zamanlar millet-i sadıka olarak tanımlanan Ermeni halkı ile ne Osmanlı’nın ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sorunu olmadığına dikkat çeken Arslan, sayısı yüzbinleri bulan Ermeni kökenli Türk vatandaşlarının bulunduğunu, 1915 olaylarının bir yönüyle Ermenilerin meselesi olmaktan öteye geçirilip, Türkiye üzerinde etkili olmak isteyen ülkelerin bir oyuncağı haline dönüştürüldüğünü iddia etti. Dünya ölçeğinde hemen hemen hiçbir etkinliği bulunmayan Ermenistan’ın 25 ülkede bu tasarıları kabul ettirmesinin imkansız olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Arslan, “Türkiye Ermenilerin uluslararası arenada kullanılmasını engellemelidir. Bir zamanlar Yunanistan üzerinden yapılan bu küresel baskılar günümüzde yeniden ısıtılıp Ermenistan üzerinden yapılmaktadır. Bu ülkelerin gerçek yüzlerinin bu olduğu bizler için yeni bir durum değildir. Tarihte tekerrür eden yüzlerce olay bize batının ikiyüzlülüğünü göstermiştir. Bu durumda bizlere düşen ise büyük devlet haşmetine yakışır şekilde ‘Yolunuz açık olsun’ demektir’’ görüşlerine yer verdi.

Prof. Dr. Arslan:Başkancı Sistemle Başkanlık Sistemi Birbirine Karıştırılmamalıdır !

Prof. Dr. Arslan: “Başkanlık Sistemi Objektif Bir Şekilde Ele Alınmalı, Başkancı Sistemle Başkanlık Sistemi Birbirine Karıştırılmamalıdır”

SİVAS– Cumhuriyet Üniversitesi (C.Ü.) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nagehan Talat Arslan, son günlerde tartışma konusu olan ‘Başkanlık Sistemiyle’ ilgili, ‘Başkancı sistemlerle’, ‘başkanlık sistemi’nin karıştırılmaması gerektiğini vurguladı.

talat arslanBuna en güzel örneğin “Latin Amerika’daki Sistem” ile “Amerika’daki Başkanlığın” olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nagehan Talat Arslan, bu iki sistemin birbirinden taban tabana zıt olduğuna dikkat çekti. Bu iki yapı arasında en önemli farkın siyasi literatürde ‘denge fren’ (Check and Balance) sistemi olduğuna vurgu yapan Arslan, Amerika’da kamuoyunda bilinenin aksine Amerikan Başkanının yetkilerinin parlamenter sistemdeki Devlet Başkanından daha az olduğunu belirtti. Özellikle yasama yürütme ilişkilerinde Türkiye’deki parlamenter sistemde devlet başkanının daha belirleyici olduğunun görüldüğünü ifade eden Prof.Dr. Arslan, ABD Başkanı Obama’nın bütçe görüşmelerinde yaşadığı sıkıntıyı bütün dünya kamuoyunun gördüğünü hatırlattı. Denge kontrol sisteminin iyi kurulduğu bir sistemde, siyasal yapının kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun ve demokratik bir şekilde işleyeceğine dikkat çekerek, “Denge fren ya da kontrol mekanizması kişileri değil sistemi güçlü kılmakta sistem kurumsal olarak istikrara kavuşmaktadır. Egemenliğin doğrudan temsilcisi olan yasama organı ve doğrudan halkın oylarıyla oluşturulan yürütme organı birbirini dengelemektedir” dedi.

Türkiye’deki sosyolojik gerçeklerin mevcut sistemi zorladığını belirten Prof. Dr. Nagehan Talat Arslan, siyasi ve idari yapının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini, mevcut siyasal sistemin de aksayan yönlerinin ele alınması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Arslan, toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek düzenlemelerin de yapılması gerektiğinin altını çizdi. Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. N. Talat Arslan, tarih ve mekânların ülkelere belirli vazifeler tevdi ettiğini, bulunulan coğrafyanın çoğu zaman ülkelerin kaderlerinde asıl unsur olduğunu söyledi. Siyasal sistem ve başkanlık konusunda Türkiye’nin önde gelen öğretim üyelerinden olan Prof. Dr. Arslan, İmparatorluk varisi olan Türkiye’nin de tarihin ve bulunduğu coğrafyanın ağır yükünü taşıdığına dikkat çekti. Prof. Dr. Arslan, “Bu yük yetim bıraktığımız coğrafyadaki çocukların, anaların, dindaşlarımızın, soydaşlarımızın yüküdür. Modernleşme sürecinde hem idari hem de siyasi yapımız dünyadaki siyasal görüşlerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı ulusçuluk ilkesi Osmanlı İmparatorluğu’nu milyonlarca kilometre kare alandan Anadolu’ya sıkıştırmıştır. Ekonomik imkânsızlık, nitelikli insan gücünün azlığı, hepsinden önemlisi de psikolojik çöküntü mevcut şartlar içinde kurulabilecek belki de en iyi yapıyı ortaya çıkarmıştır” dedi.

DİKATOMİYE FARKLI BİR BAKIŞ

Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne uzun sayılacak bir zaman geçtiğini hatırlatan Arslan, bu sürede hem dünyada hem de Türkiye’de teknolojiden eğitime, ticaretten sanayiye, sağlıktan ulaştırmaya, kültürel değerlerden ahlaki unsurlara çok büyük değişimler yaşandığını vurguladı. Türkiye’nin nüfusunun 13 milyondan, 80 milyona ulaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Arslan, “Bulunduğumuz coğrafyada çok önemli değişimler yaşanmış ülkelerin fiziki sınırları dahi değişime uğramıştır. Siyasal sistemin özellikle kendi mevcut şartlarımız üzerinden tartışılması gerekmektedir.” diye konuştu.

SOSYOLOJİK GERÇEKLER SİSTEMİ ZORLAMAKTADIR

Türkiye’nin tarihi vazifesi olan bir ülke olduğunu anlatan Prof. Dr. Arslan, geçmişin ağır yükünü taşıdığını dile getirdi. Bu yükü taşırken Türkiye’nin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel açılardan hak ettiği konuma gelmesi gerektiğini belirten Arslan, “Türkiye, bölgenin ve özellikle de kendi tarihi ile yüzleşmekten korkmamalı her türlü meselesini konuşmaktan çekinmemelidir. Büyük işler başarmanın asıl unsuru büyük düşünmek ve başarabileceğine olan inancını ve özgüvenini yüksek tutmaktır. Türkler tarihinde devlet geleneği çok güçlü devletlerden birisidir. Bu bir meziyettir ve her ülkeye nasip olmamaktadır. Bu başarının sebepleri incelenirken özellikle siyasal sisteminin günün şartlarına en uygun sistem olduğu görülür. Kanun koyma, bunları gerçekleştirme ve ortaya çıkan meseleleri çözme konusunda oluşturulan yapı Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyadaki başarısının en mühim etmenidir. Hukuk önünde eşitlik, hızlı ve kararlı işleyen bir yürütme. Bu özelliklere siyasal literatürde kurumsal siyasal istikrar adı verilir” diye konuştu.

PARADİĞMA DEĞİŞİMİ YAŞANMALI

Egemenlik yetkisinin sadece halkın temsilcileri tarafından kullanılması ve hiçbir gerekçeyle sınırlandırılmaması uyarısında bulunan Prof. Dr. Arslan, bu konularla ilgili olarak toplumdaki akademisyenler, siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler gibi topluma yön veren kişilerin fikir üreterek, mevcut sistemin aksayan yönlerini ortaya koymaları ve bunları giderecek yeni modellerin araştırılması gerektiğini ifade etti. Başkanlık sistemi konusunun öncelikle siyasi olarak ele alınmasını isteyen Prof. Dr. Arslan, “Siyasal yapımız kurumsallaşmalı ve siyasi sistem liderlerin şahsi liyakatlarına bağlı olmaktan çıkarılmalıdır. Baki olanın millet ve devlet olduğu gerçeği unutulmamalı, sistem ülkenin genel menfaatleri doğrultusunda ele alınmalıdır. Korkular üzerinden hayata bakmak yerine öz güven eksenli bakıp korkuların üzerine gidilmelidir. Eskilerin sözüyle, ‘Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar’. Fikirleri tartışmanın doğruya ulaşabilmenin yegane yolu olduğu unutulmamalıdır” ifadelerini kullandı.