Etiket arşivi: Müslümanlar

Müslümanları dışlayan yasa protesto edildi

Hindistan’da tartışmalı vatandaşlık yasasına karşı düzenlenen eylemelerde yüzlerce kişi gözaltına alındı.

mask

 

Hindistan’da tartışmalı vatandaşlık yasasına karşı düzenlenen eylemelerde, aralarında ülkenin önde gelen tarihçilerinden Ramachandra Guha’nın da olduğu, yüzlerce gösterici gözaltına alındı.

Altı yıl önce ülkeye gelen farklı din gruplarından göçmenlerin vatandaşlık almasını kolaylaştıran yasanın Müslümanları kapsamaması ülke çapında gerginliğe yol açtı. Euronews’ta yer alan haberde Hükümet, eylemlerin yayılmasının önüne geçmek için internet erişimini engelledi, telefon hizmetlerini kısıtladı ve dörtten fazla kişinin bir araya gelip gösteri düzenlemesini yasakladı.

Muhalifler söz konusu yasayı, Başbakan Narendra Modi’nin ülkeyi Hinduların yönettiği din devleti yapma politikasının bir parçası olarak görüyor.

Mohandas Gandhi’nin biyografisini yazan ünlü tarihçi Guha Karnataka eyaletinin başkenti Bangalore’de, başkent Yeni Delhi de ise muhalif siyasi liderlerden Yogendra Yadav gözaltına alındı. Sadece başkentteki Kızıl Kale’de düzenlenen eylemlerdeki gözaltı sayının 100 olduğu aktarıldı.

 

Vatandaşlık yasası kimleri kapsıyor?

Hindistan Anayasa Mahkemesi, tartışmalı yasanın durdurulması için yapılan başvurunun görüşülmesini dün 22 Ocak’a erteledi.

Eylemlere neden olan yasa, özellikle Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’da dini baskıdan kaçan Budist, Sih, Jain, Parsi, Hindu ve Hristiyanlara, kimliklerini ve Hindistan’da 6 yıldan uzun süredir yaşadıklarını kanıtlamaları halinde vatandaşlık hakkı tanıyor. Aynı pozisyondaki Müslümanlar ise yasanın dışında tutuluyor.

RUSYA MI, ÇİN Mİ; İŞTE ABD’NİN BÜTÜN MESELESİ BU!

RUSYA MI, ÇİN Mİ; İŞTE ABD’NİN BÜTÜN MESELESİ BU!

 

 

süleyman pekinTakımların antrenman, taktik, hazırlık maçı ve müsabaka gibi evrelerine ordular, spor kulüplerinden daha çok ihtiyaç duyarlar. Futbol bir güç ve gösteri oyunuysa silahlı kuvvetler de ülkenin kaderi için güç ve gösteri müsabakalarında aktif rol alırlar.

Nitekim PKK, – 10/15 sene önce yazdığımız gibi – Türk Ordusu’nun kum torbasıdır. Cizre, Sur gibi ilçelerde tanklar eşliğinde PKK’lıları kazdıkları hendeklere gömme operasyonu yapıldığında da “Bu muhtemelen tanklarla yapılacak sınır dışı bir harekât hazırlığıdır” demişiz.

Neticede 5 aylık Fırat Kalkanı Harekâtı’yla Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan Güvenli Bölge, strateji ve taktik olarak Devleti rahatlattı. Bu kez de o sıra beyanen kaydettiğimiz ikinci bir harekâtın Dicle Kalkanı adıyla Silopi Sınırından Telafer’e ulaşan dikey bir hatla Musul ve Sincar arasını tutacak şekilde yapılmasının elzem olduğuydu. Ve halen de öyle.. Bekliyoruz!

Bu için dışa bakan tarafı.. Bir de dışın dışa ve dışın içe bakan tarafları var. Misal: Trump. Kim seçti kim seçmedi, kalıcı mı yoksa gidici mi, Rusya’yla mı takışacak yoksa Çin’le mi kapışacak; belli değil.

Bu tip belirsizliklere kuantum mekaniği de diyebilirsiniz. Amerikan devlet aklının Hilary’e yatırım yapan kanadı Trump’u dost olmayı umduğu Rusya’yla savaşa zorluyor. O da diğer kanatla beraber Çin’in façasını çizmek için Kuzey Kore üzerinden atar yapıyor. Fakat her iki ihtimal de masada..

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinden servis olunan Bulgaristan – Romanya hattındaki Amerikan askerî hareketliliği ile kuzeydoğu sınırımızın az ötesindeki ABD + Gürcistan bayraklı zırhlı konvoy geçişleri Karadeniz’de Rusya’ya karşı bir gövde gösterisine dönüşecek büyük bir tatbikatın habercisi olabilir.

Dahası Kırım’ı yutan ve halen Donetsk ile Luhansk’ı Ukrayna’dan koparmaya çalışan Rusya’ya ekonomik yaptırım haricinde cevap verilemediğinden Moldova’nın Transdinyester Bölegesi’ndeki Rus ayrılıkçıların Putin’e yeni bir zafer kazandırmaması adına o bölgenin yarısıyla soydaş ve aynı zamanda da NATO üyesi olan Romanya ile bölgeye yapılabilecek bir operasyon bile az da olsa ihtimal dahilindedir.

Yani Amerika’ya Başkan olabilirsiniz ama size istemediğiniz şeyleri de yaptırabiliriz, diyorlar. Oysa 3 kuşaktır (45 yıl) bekletilen sıfır kum torbası var: Kuzey Kore. Ortadoğu’dan bile beter diktatoryal yapıyla idaresine izin verilen ve yarın – öbür gün savaş gerekçesi olması için silahlanması görmezden gelinen bir yer.

Trump, adaylığından beri taahhüdü olan Çin’in yeni Süper Güç olmasının önünü kesme ve Rusya’yla kendi ekibinin planlamadığı bir savaşa girmemek için kolay hedefe yönelebilir. K. Kore’nin yanlışlıkla Japon egemenliğindeki bir bölgeye füze düşürüşü sonrası ABD + Japonya ve Güney Kore uçaklarının Kuzey Kore sahasında hakimiyet uçuşu yaptıklarını hatta havada yakıt ikmali gibi piknikvari hareketleri rahatlıkla gerçekleştirdiklerini unutmayalım.

Zaten Çin de, Kim Jong Un’un ABD hakimiyetindeki Guam’ı vurması sonrası Amerika’ya misilleme hakkı doğduğunu kabul etti. Doğrudan Amerikalıların Kim Jong rejimini yıkmaya yönelik askerî darbeye ise sessiz kalmayacağını ilan etti. Bu şu demek:

1- Kendi kendine silahlanan veya müsaade gören Kim denilen zat, sebepsiz yere Amerikan toprağını vurursa ya embesildir ya ABD ajanıdır ya da Saddam’ın Kuveyt’e sokulması gibi etrafındaki ajanların çoğu onu Amerikan köteği yemesi için gazlamaktadır.

Ve 2: ABD, Kim’i bahane ederek Çin’in yeğeni pozisyonundaki K. Kore’yi hem de Çin Mahallesinde evire çevire döverse Çin’in itibarı kalmaz. Şu anki muazzam büyüme hızlarıyla (% 7) zaten 2023-25’te Dünyanın en büyük Ekonomik Gücü olma yolundalar. Bunun Ortadoğu’da Müslümanlara yapılan ve BOP adıyla yutturulan çökme / çökertme gibi hinterlandında yapılmasına izin vermeyecektir Çin.

Atletizm, futbol derken boks maçına hazır olun.

ABD’de bilinmeyen Müslüman yaşamı

Başkanlığını Veyis Güngör’ün yaptığı Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin organize ettiği bir toplantıda konuşan Prof.Dr. Nuri Tınaz, milyonlarca Müslüman’ın gönlünde iz bırakacak bir konuya değindi ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Müslüman yaşamının, Avrupa’daki Müslümanlar’a örnek teşkil edeceğini belirtti.

Türkevi’nin her ay organize ettiği ‘Amsterdam Tartışmaları’nın sayısı 50’yi aşmışken, şimdi de ‘Türkevi Konuşmaları’adı altında değişik konseptli toplantılar yapılıyor.
Türkevi Konuşmaları, periyodik olarak seminer ve söyleşilerden oluşuyor. Bu çerçevede

daha önce yapılan birinci toplantıda, Sakarya Üniversitesinden Prof. Dr. Musa Taşdelen, “Sarı Saltuk” konusunu irdelemişti. İkinci toplantıda araştırmacı yazar Melahat Ürkmez de “Şems-i Tebriz” sunumuyla beğeni kazanmıştı.

25 Kasım akşamı Amsterdam’da üçüncüsü yapılan Türkevi Konuşmalarına Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Nuri Tınaz “Amerika Müslümanları ve İslamofobi” sunumuyla misafir oldu. Tınaz’ın sunumunu aşağıdaki alt başlıklardan oluştu.

Amerika ve Müslümanlar

Prof. Dr. Nuri Tınaz konuşmasına Amerika’daki müslümanlarla ilgili olarak şöyle başladı: “ABD’deki Müslümanlar, Amerikalı Müslümanlar veya Müslüman Amerikalılar olarak, bugün sayıları 8 ile 9 milyon arasında değişen nüfusa sahipler. Amerikalı Müslümanlar çok yönlü ve fonksiyonel, sosyal, kültürel, politik ve dinsel etkinlikleri ve kurumlarıyla (camileri, kültür merkezleri, politik organizasyonları ve okullarıyla) Amerikan toplumunun çok kültürlü, etnik ve dinsel yapısının önemli ve giderek artan bir parçasını oluştururlar. Bu da, Amerika’da Yahudi-Hıristiyan geleneğinden sonra, İslam’a giderek bir Amerikan dini olma fenomeni kazandırmaktadır”.

Amerika’da Müslümanların tarihi

Müslümanlar’ın Amerika’daki tarihi geçmişleriyle ilgili iki ana aşamadan söz edilirken, Amerika’da Columbus keşfi öncesi ve döneminde, Müslümanlar’ın varlığına ilişkin sınırlı literatürün olduğunu söyleyen Nuri Tınaz, ‘Columbus döneminde onu etkileyen ve Amerika keşfinde kılavuzluk eden Müslümanların varlığından bahsedilir. Columbus’un 13. yüzyılda Sicilya Kralı Roger’ın danışmanı Müslüman Arap âlimi Al-İdrisi’den etkilendiği ve çalışmasının bir kopyasını Amerika kıtasını keşfi sırasında yanına alıp ve sekiz Müslüman’ın kendisine eşlik ettiği rivayet edilmektedir’dedi.

‘Müslümanlar’ın ABD’ye kayıtlı olarak kitleler halinde ve büyük sayısal oranlarda gelişi maalesef Kölelik Sitemi ile olmuştur’ diyen Nuri Tınaz, konuşmasını çöyle sürdürdü:
‘Özellikle 1530 ve 1850 yılları arasında, Batı Afrika’nın değişik bölgelerinden ve kabilelerinden Batı Avrupalı sömürgeci güçler, pek çok insanı köle ticareti ile Yeni Dünya’ya, kendi ekonomik çıkarları için madenlerde ve tarım sektöründe karın tokluğuna çalıştırmak üzere getirmiştir. Müslümanlar, Amerika’ya Kölelik sitemiyle getirildiler. Ancak, bu yöndeki verileri ortadan kaldırdılar. Hıristiyanlaştırma politikaları sonucu, sadece o dönemlere ait izler hafızalarda hatıra olarak kaldı. Kölelik dönemi Müslümanlar’dan hafızalarda birkaç hikâye ve Kur’an’dan yazılı alıntılardan başka bir şey kalmamıştır’.

Müslümanlar’ın Amerika’ya gelişlerinin ikinci dalgasının, göç dalgasıyla olduğunu söyleyen Nuri Tınaz, Amerika’ya Müslüman göç hareketlerinin 19. Yüzyıldan başlayıp günümüze kadar devam ettiğini belirtti. Sözkonusu göç dalgasının beş farklı süreç olarak yaşandığını belirten Tınaz, süreçleri şu şekilde özetledi:
‘İlk süreç: Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1860’lı yıllarda başlayıp I. Dünya Savaşı’ına kadar devam etmiş olup, zamanında Büyük Suriye diye bilinen bugünün Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin-İsrail topraklarını kapsayan coğrafi bölgeden gelenler ve İngiliz Hindistanı diye bilinen bölgeden gelen Güney Asyalı göçmenleri içerir.
I. Dünya Savaşı sonlarından başlayıp 1924’e kadar süren ikinci süreç, 1920’li yılların ortasından başlayıp II. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar devam eden üçüncü süreç, II. Dünya Savaşı sonrası, 1947’den başlayıp 1960’ların ortalarına kadar devam eden dördüncü süreç ve ABD Başkanı Lyndon Johnson’ın 1965’de göçmenlik kotasını kaldırması ile başlayıp, 11 Eylül 2001 terör saldırılarına kadar olan beşinci süreci oluşturur.’

Amerika’da Müslümanların demografik dağılımı

Müslümanlar’ın sayıları ile ilgili ‘ABD’de yaşayan Müslümanlar’ın tam sayısını bilmek mümkün değildir’diyen Tınaz, ‘Çünkü ABD Anayasasında din ve devlet ayrımı vardır ve resmi otoritelerin ve görevlilerin ülkede yaşayanlara dinleri hakkında soru sormalarına engel olur’dedi. ‘Amerika’daki Müslüman sayısı tahmini olarak 8 ile 9 milyon arasında değişir’ diyen Tınazşöyle devam etti: ‘Bilinen bir gerçek var, o da Amerikan Müslüman toplumunun oldukça çeşitli, canlı ve hareketli olduğudur. Genel anlamda şöyle bir dağılım yapılabilir: Hindistan alt kıtası veya Güney Asyalı Müslümanların % 28, Arap asıllıların % 29, ve Afrikan Amerikan veya Siyah Müslümanların % 32 ve diğerleri % 4.’

Müslümanların eğitim durumu

‘Müslüman Amerikalılar sosyal kapital olarak genel nüfusa oranla daha genç ve eğitimlidir’ diyen Tınaz konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘Müslümanlar diğer inanç toplulukları arasında en yüksek yetişkin genç oranına sahipler. Bu yönüyle ABD’deki Müslümanlar’ın ülkenin geleceğinde söz sahibi olabilecek genç nüfus ve eğitim kapitaline sahipler.’
Amerika Müslümanları’nın %42’sinin master ve doktora eğitimine, %32’sinin uzmanlığa sahip olduğunu ve %10’unun ise lise ve ortakul mezunu olduğunu söyleyen Tınaz, Yahudi topluluğu hariç, genel nüfusa oranla oldukça iyi konumda olduklarını belirtti. Buna rağmen, Müslümanların en az temsil edildikleri meslek ve alanlar ise; Medya (gazetecilik, editörlük vs.) % 1.1, Hukuk alanında (Hakim ve Avukatlık vs) % 0.8, Eğlence Endüstrisi, Film/Dizi Yönetmenliği, Yapımcılığı ve Aktörlük gibi, % 0.6 görülmektedir.

     Prof.Dr. Nuri Tınaz, Amsterdam’daki toplantıda verdiği bilgiler ile Müslümanlar’ın gönlünde silinmeyecek izler bıraktı

Müslümanların siyasi konumu

11 Eylül terör saldırılarına kadar, Müslümanlar arasında politik birliktelik ve örgütlenmenin pek yaygın olmadığını söyleyen Nuri Tınaz, Müslümanlar’ın siyasi duruşu ile ilgili olarak şunlara dikkat çekti:
‘Geleneksel ve tarihi olarak, Afrikan Amerikanlar ve doğal olarak Afrikan Amerikan Müslümanlar daha çok demokrat eğilimlidir. 2000 genel seçimleri dahil, göçmen Müslümanlarda ise muhafazakar partinin seçim politikaları gereği –dini, muhafazakar ve aile değerlerine vurgu yaptığından Cumhuriyetçi adaylara destek vermişlerdir. Yalnız 11 Eylül ve sonrası gelişmeler, Müslüman Amerikalıların politik davranışın belirlenmesine, bilinçlenmesine ve örgütlenmesine tanık olmuştur.’

Amerida’da Müslüman Gruplar ve Kurumlar

ABD ‘de Müslümanlar söz konusu olunca, homojen ve tek tip bir Islam ve Müslüman’dan bahsetmenin zor olduğunu söyleeyen Nuri Tınaz, Amerika Müslümanları’nın da çok-kültürlü, çok-etnik yapılı ve çok-inançlı bir toplum olduğuna dikkat çekti. Tınaz, ‘Köle olarak getirilen Müslümanlar’ın torunları 20. yüzyılın başlarında değişik form ve gruplar altında –kimlik arayışı, siyah milliyetçi ajanda ve öğretileri- ortaya çıkmaya başladılar. Buna 1960’lı yılların ortasından bu yana İslam dünyasının değişik bölge, ırk, kültür ve dini geleneklerinden Müslümanların yüksek oranda göçü çeşitliliği arttırmıştır’ dedi.
Tınaz’a göre, Amerika Müslümanları genel anlamda üç farklı katogoride isimlendirelebilir. Bunlar: Afrikan Amerikan, Güney Asyalı ve Arap göçmen Müslüman topluluklar.Bunlara ilaveten, Şii Müslümanların sayıları da ve kurumları da hissedilmektedir. Ayrıca, ihtida yoluyla, İslam’ın ABD’li beyazlar, Latin ve hatta Amerika İndian’lar arasında yayılmasını söylenebilir.

Afrikan Amerikan Müslümanlar olarak örgütlenen kuruluşlar Tınaz’a göre şu şekilde sayabilir: The Moorish Science Temple, The Ahmadiye Akımı, The Islamic Mission of America, The Nation of Islam, The Ansarullah Nubian Islamic Hebrews, Dar’ul Islam, ve diğerleri.

Mühtedi Müslümanlar: Beyaz, Latin/Hispanik ve Kızılderili Müslümanlar denilince ilk akla gelen beyaz Müslüman Muhammed Alexander Russell Webb olduğunu söyleyen Nuri Tınaz, Alexander’in ABD’de İslam ve Müslümanlar’ın temsilciliğini ve sözcülüğünü yapmak için, 1893’de American Islamic Propaganda Movement’ı kurduğunu ve The Moslem World isimli dergiyi çıkardığını belirtti. Bu faaliyetlerine maddi desteği önce Hindistan Müslümanları’ndan ve daha sonra da Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’ten aldığı belirten Tınaz, Muhammed Alexander Russell Webb’ın Osmanlı Devleti’nin New York Fahri/Onursal Konsolosluk görevini yürütmek için atandığını söyledi.

ABD’de önde gelen Müslüman kuruluşların liderleri tahminen 50 ile 60 bin civarı beyaz mühtedi olduğunu  belirten Tınaz, bu grupta etkin olan Müslümanlar’ın gençleri dinleri hakkında bilgilendirmek için San Jose, Californiya’da kurdukları Zeytuna Institute’de seminerler ve kurslar düzenlediklerini söyledi.

  

Muhammed Alexander Russel Webb ve Amerikalı Müslüman bır kız

Güney Asyalı Müslümanlar grubunun ise 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında ferdi olarak Güney Asya’dan Müslümanlar Yeni Dünya’ya misyoner ve politik amaçlı geldiklerini söyleyen Tınaz, bu çerçevede göç yoluyla gelenlerin daha çok, İngiliz Hindistanı diye bilinen bölgeden olduğuna dikkat çekti. Daha sonra Afganistan’ın işgaliyle göç edenlerin olduğunu söyleyen Tınaz, Güney Asyalı Müslümanlar’ın ülke genelinde, dini ve politik kurumlara öncülük etme, liderlik ve diğer alanlarda önemi bir konuma geldiklerini belirtti.

Arap Müslümanlar olarak gruplandırılanların, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda çöküş döneminde Büyük Suriye diye bilinen, -bugünün Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin-İsrail topraklarından- bölgeden geldiklerini söyleyen Tınaz, Arap Müslüman göçünün, II. Dünya Savaş’ından günümüze kadar devam ettiğini belirtti. Arap Müslümanlar’ın Amerika’ya göç hareketleri, 1948’de İsrail’in kurulması ve çok sayıda Filistinli’nin yurtlarından çıkarılıp sürgün edilmesi, 1967 Arap-İsrail savaşında Araplar’ın yenilgisi sonucu ortaya çıkan belirsizlikler, 1980’li yılların başında Lübnan’da çıkan sivil savaş, 1991 Körfez krizi, ve son olarak da Irak’ta Saddam rejiminin Mart 2003’de devrilmesinde hız kazanmıştır.

ABD’ye göç eden Müslümanlar’ın büyük çoğunluğunun Sünni olduğuna dikkat çeken Tınaz, gözle görülür sayıda da Şii Müslüman topluluğun var olduğunu, bunların New York, Detroit, Washington, Los Angeles ve Chicago’da yoğunlukta olduklarını belirtti.

Sufi Grupların ABD’deki İslam ve Müslüman yüzünün etnik ve kültürel bariyerleri ve alanları geçerek  değişmesinde ve çeşitlenmesine kaktısı olduğunu söyleyen Tınaz, araştırmalarda öne çıkan bazı Sufi grupların, İnayat Han’in Çisti koluna bağlı, Batı’da Sufi Tarikatı (The Sufi Order in the West), Philadelphia’daki Bawa Muhaiyaddeen Fellowship; Nakşibendi Al-Hakkani al Kıbrısi olduğunu belirtmiştir

ABD’deki Müslüman Sivil Toplum Kuruluşları’nın bir gösterisi

Sivil Toplum Kuruluşları

Özellikle, 11 Eylül terör saldırılarından sonra Müslümanlar’ın hak ve hukukunu koruyacak, İslam ve Müslümanlar’ın imajını düzeltmek ve onlar hakkında doğru bilgiler üretmek ve yaymak ve Müslümanları politik olarak örgütlendirecek, ülke genelinde birçok organizasyonlar kurulmuş ve mevcut olanlara da yeni bir dinamizm kazandırılmış olduğunu söyleyen Tınaz, bu gelişmelerin Amerikan Müslümanları’nın yüz ve renklerinin değişerek ve dönüşerek yeni ortak paydalarda birleşmesini beraberinde getirdiğini belirtti. Tınaz, ‘Amerikan Müslümanlar’ın 1200’ü aşkın camileri, 300’ün üzerinde etnik ve kültürel organizasyonları, 200 üniversite öğrenci dernekleri, 200 ilk ve orta / lise eğitimi veren İslami okulları, 100 medya kuruluşları ve 50 sosyal servis ve dünya hayır/yardım kuruluşları vardır’dedi.

ABD’de, dini organizasyonlar altında öne çıkan bazı kuruluşlar şu şekilde sıralanabilir: ABD ve Kanada’daki İslami Kuruluşlar Federasyonu (The Federation of Islamic Associations in the United States and Canada, FIA); ABD ve Kanada’daki Müslüman Örgenci Derneği (The Muslim Student Association in the USA and Canada, MSA); Kuzey Amerika IslamTopluluğu (Islamic Society of North America (ISNA); Amerikan İslam Çevresi, Islamic Circle of America (ICNA); Zeytuna Enstitüsü (Zeytuna Institute); Kuzey Amerika Şia Isna-Eşari Müslüman Topluluklar (The North American Shia Ithna-Asheri Muslim Communities, NASIMCO).

Politik ve Sivil Organizasyonlar altında da şu kuruluşlar sayılabilir: AMC, The American Muslim Council (Amerikan Müslüman Konsülü); MPAC, The Muslim Public Affairs Council (Müslüman Halk İşleri Konsülü); CAIR, The Council on American-Islamic Relations (Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi). Bu kuruluşların, bütün ülke genelinde Müslümanların etnik ve kültürel farklılıklarını aşarak kendi haklarını ve çıkarlarını korumak için ortak platformlar oluşturduklarını söyleyen Tınaz, aynı zamanda yerel ve ulusal politik ve sivil otoriteler düzeylerinde kendilerini ifade etmek ve topluma katılımları gerçekleştirdiklerine dikkat çekti.

 İslamofobi

Amerika’da İslam ve Müslüman algısının medya ve film sektörü üzerinden oluştuğunu söyleyen Nuri Tınaz, film sektörününün de Canon ve Warner Bros grubu tarafınan paylaşıldığını belirtti.

Tınaz, ‘Hiç kuşkusuz 11 Eylül 2001 terör saldırıları ve onu takip eden gelişmeler genelde Batı’da İslam ve Müslümanlar imajı ve özelde ABD’deki Müslümanlar açısından bir dönüm noktası olmuştur‘ dedi.
‘ABD ve Batı Avrupa’da İslam adına köktendinci ve dinsel fanatiklerin İslam adına yaptıkları terör olayları, bu kanatları ne yazıkki meşrulaştırmıştır’ diyen Tınaz, ‘Müslümanlar 11 Eylül 2001 öncesi, etnik ve kültürel aidiyet olarak asabiya etrafında yoğunlaşırlarken, bu oluşumun yönü ve çerçevesi tamamen değişmiştir. Artık Müslümanlar, dar aidiyetlerden kurtularak daha geniş aidiyetlere evrimle deneyimi yaşamaktadırlar. Amerikan Müslümanların bu evrimle ve dönüşümleri toplumsal yaşamın her alanında hissedilmektedir’dedi. İslamofobi’nin etkisiyle son yıllarda

yerli Müslümanlar, siyahlar, Latinler beyazlar da kendi perspektiflerinden İslami anlama yaşamak için kendilerinin din kültürünü üretmeye başlamışlardır diyen Tınaz, ‘göçmen Müslümanlar da artık, İslami anlayış, kültür ve pratiklerini üretirlerken geldikleri ülkenin veya kültürün bir uzantısı veya yeniden üretimi değil artık, bunlar da yaşadıkları ülke, ortam ve politikalara göre kendilerini rahat ifade edebilecek yerli İslam anlayış, kültür ve pratiklerini üretmeye başlamışlardır’ dedi.

   

Hollanda’da Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın gösterileri

Avrupa Müslümanları ABD Müslümanları’ndan neler öğrenebilir?

Türkevi Konuşmaları’na katılanların genel kanaati, ABD Müslümanları’nın uzun yıllar vermiş oldukları mücadele, yaşamış oldukları değişim süreçlerinin, Avrupa Müslümanları için bir labaratuvar olduğu, çeşitli dersler çıkartılacağını yönündeydi. Müslümanlar’ın Amerika’ya göç serüveninin Avrupa Müslümanları’na göre daha eski olması, Amerika Müslümanları’nın emansipasyonu, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel katılım süreçlerinin bilinmesi, incelenmesi belki mükayeseler yapılması öne çıkan yorular arasındaydı. ABD ve Avrupa Müslümanları arasındaki göç geçmişinin farklı olması ve eğitim seviyesinin farklı olması, ilk başta dikkat çekilen farklılıklar olarak ortaya çıktı. Avrupa Müslümanları’nın, ABD Müslümanları’nın kendilerini nasıl tanımladıkları, hissettikleri ve toplumun bir parçası olmaları için neler yaptıklarının dikkatle takip edilmesi temenni edildi.

*****

Amerikalı Müslümanlar Musul İçin Türkiye’ye Güveniyor

musul1USCMO Genel Sekreteri Cemal, Musul’u DEAŞ’tan kurtaracak koalisyonda, sivil ve masum insanları katliamdan koruyacak güvenilir bir güce ihtiyaç olduğunu belirterek, “Türkiye’nin Musul’a girmesini tamamıyla destekliyoruz” dedi.

Müslüman Organizasyonları Konseyi (USCMO) Genel Sekreteri Usame Cemal, Chicago’daki ofisinde AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Amerikalı Müslümanlar olarak dünyanın her bölgesindeki gelişmeleri yakından izlediklerini dile getiren Cemal,DEAŞ’ın elinde bulunan Musul’un kurtarılmasının ve DEAŞ’ın olduğu her bölgede yenilgiye uğratılmasının kendilerini son derece sevindireceğini bildirdi.

Cemal, sivil ölümlerin yaşanmaması için Musul’u DEAŞ’tan kurtarma operasyonunun büyük hassasiyetle yürütülmesi gerektiğine inandıklarını söyledi.

Irak hükümetinin Musul konusunda çifte standarta dayalı bir yaklaşım yürüttüğünü ve bundan endişe duyduklarını kaydeden Cemal, mevcut koalisyon ile sahada aktif şekilde DEAŞ ile mücadele eden Türkiye’nin Musul’u kurtarma operasyonunda da yer alması gerektiğini vurguladı. Cemal, “Irak hükümeti tarafından Türkiye’ye yapılmak istenen bu ayrımcılık kabul edilemez.” diye konuştu.
Irak hükümetinin, Musul’u kurtarma operasyonuna Türkiye’nin destek vermesine neden itiraz ettiğini merak ettiklerini belirten Cemal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Neden Irak hükümeti daha önce DEAŞ’tan korunmak için yardım talep ettiği Türkiye’nin desteğini bölgenin temizlenmesi sırasında istemiyor? Neden Müslüman olmayan ülkeler bile Musul’daki DEAŞ ile mücadelede yer alabilirken Türkiye bu mücadeleyi destekleyemiyor? Farklı görüş ve konumdaki ülkelerin DEAŞ ile mücadele için Musul’a girdiği bu süreçte Türkiye de yer almak zorundadır.”

Irak merkezi yönetiminin, DEAŞ’ın Musul’dan çıkarılması ve bölgenin temizlenmesi aşamasında Türkiye’yi sahada istememesinin masum insanlara yönelik bir katliam ihtimalini akıllara getirdiğini ifade eden Cemal, “Musul’u DEAŞ’tan kurtaracak koalisyonda, sivil ve masum insanları katliamdan koruyacak güvenebileceğimiz bir güce ihtiyaç var. Bu nedenle Türkiye’nin Musul’a girmesini tamamıyla destekliyoruz. Bu konuda Irak’ın üslendiği sorumsuz hükümet rolü bizi endişelendiriyor.” dedi.

musulTürkiye gibi Müslüman bir ülkenin de diğer ülkelerle bölgede bulunarak dengeyi sağlaması gerektiğini dile getiren Cemal, Musul’un mezhepler konusundaki “kırılgan ve yaralı” yapısını hatırlatarak, Irak hükümetine, bölgede olası mezhep çatışmasına izi vermemesi uyarısında bulundu.

TRİPOLİÇE KATLİAMI’NIN 195. YILI

           

 

 

süleyman pekinSrebrenitsa’yı bilirsiniz; Bosnalı Sırpların 21 yıl önce 8.372 kişiyi katlettiği ve belgelerle “II. Dünya Savaşı ’ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç” olarak ıspatlanan soykırımı. Ve devamında, 1992-1995 yılları arasında, Avrupa’nın gözü önünde sistematik bir kırıma tâbi tutulan 300 bin Müslüman Boşnak..

Hocalı’yı bilirsiniz; Ermenistan birliklerinin 24 yıl önce Dağlık Karabağ’da 106’sı kadın, 83’ü çocuk, toplam 613 sivilin bir gecede işkencelerle katledildiği çağdaş soykırımı. Ve devamında, 1991-1994 arasında, Rusya’nın da desteğiyle öldürülen binlerce Azerî Türk’ü ve yurtlarından kovalanan 1 milyon mülteci..

1915’i de bilirsiniz; sözde Ermeni Soykırımı denilerek I.Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında bölücü Ermeni çetelerinin katlettiği, toplu mezarlarla üstünü örttüğü 1,5 milyon Müslüman Türk.. Ve devamında Kurtuluş Savaşı’ndakileri, sonra Hoybun’u, sonra Asala ve şehit diplomatlarımızı, sonra ‘İkinci Hoybun’ PKK terörünü de bilirsiniz. Ki devamın devamı var.

Peki ya Tripoliçe Katliamı’nı bilir misiniz? 195 yıl önceki 10-11-12 Ekim günlerinde vahşice kırıma uğratılan 40 bin Mora’lı Müslüman Türk’ü hatırlayanımız var mı? Tripoliçe Kadısı Halim Efendi’nin üzerine yağ dökülerek yakıldığını ve isyancı Rum çetelerinin Türk mezarlıklarını altüst edip kemikleri ateşe attığını bilenler beri gelsin.

Ya 1822 Atina Katliamı’nda öldürülen binlerce Türk.. Ya 1823 başında Anabolu Kalesi’nde açlıktan öldürülen, kalanı da doğranan binlerce Müslüman.. Ya Benefşe, Balya, Badra, Argos, Korint, Avarin, Misolongi, Moton, Guston, Fenar, İzdin, İstefe, Eğriboz’da olan-bitenler… Ya Ayvalık, Bülbülce, , Çamlıca, Eşkiros, Hidra, İmroz, İstanköy, İpsara, Nakşa, Sakız, Sisam, Suluca, Salamis, Taşöz, Semadirek, Yunda adalarında yok edilenler…

1821 ile 1838 tarihleri arasında Mora Yarımadası’nda mukim 200 bin Müslüman Türk “Hıristiyanlara huzur! Konsoloslara saygı! Türklere ölüm!” sloganıyla yok edilmiştir. Mora çevresindeki adalarda ise numunelik Türk bırakılmamıştır. Amerikalı tarihçi Justin Mc Carthy, ‘Ölüm ve Sürgün’ kitabında 1821 ve 1922 yılları arasındaki 1 asırlık zamanda 5,5 milyon Müslüman’ın Avrupa’dan sürüldüğünü, 5 milyondan fazlasının da öldürüldüğünü veya benzer nedenlerle öldüğünü söylemektedir.

Kıbrıslı Türk tarihçi Salahî Sonyel’in Belleten’de yayınlanan “Yunan Ayaklanması Günlerinde Mora’daki Türkler Nasıl Yok Edildiler?” makalesinde içinizi kaldıracak detaylar yer almakta: Denizde boğularak öldürülen kadınlar, kayalara çarpılarak canına kıyılan çocuklar, kafası kesildikten sonra kazığın ucuna takılıp gezdirilenler, sistematik tecavüz ve işkenceye uğrayan kadınlar, organları parçalanarak katledilen erkekler vs. gibi..

Doç. Dr. Ali Fuat Örenç’in kaleme aldığı ve Babıali Kültür Yayıncılığı’ndan çıkan 300 sayfalık “Balkanlarda İlk Dram UNUTTUĞUMUZ MORA TÜRKLERİ ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan” kitabı da çok kıymetli bir kitap.  195 yıllık bir fener gibi.. Eğriboz’dan Atina’ya, İzdin’den Badracık ve İstefe’ye dek Osmanlı evkafını bile isim isim sıralamış; hani belki hesabını soracak bir İktidar yada Bakanlık çıkar diye.

Ne bileyim; soyadı Mora ve civarıyla ilgili olanlar belki Mora Müslümanları ve Osmanlı Eserleri adına bir vakıf kurarlar. Eğriboz Fatih Sultan Mehmet Camii veya Atina Mustafa Ağa Medresesi Derneği de olabilir. Dışişleri’ne, TİKA’ya, Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na ve Yunus Emre Enstitüsü’ne duyurulur.

Lozan mı demiştiniz, Adalar mı demiştiniz? Ya Mora’nın hesabı ne olacak?  Türkiye Cumhuriyeti’nin alamadıkları olmuştur ama Osmanlı’nın verdiklerini de unutmayalım.

“Ah mora nenem, kara nenem ah!”