Etiket arşivi: Modern

Özkan Mert Kimdir?

21 Ekim 1944 yılında Erzurumda,Palandöken dağının yamaçlarında 2 katlı ahşap bir evde doğdu.
2 yaşında TBC hastalığına yakalandı.Doktorlar yaşamından umut kesince babası mezarını satın aldı.Köylü bir kadının yaban bitkilerinden hazırladığı ilaç ve bulamaçlarla iyileşti.Asker olan babasının Konyaya tayini çıkınca,bu kentte ilkokula başladı.Orta 3’e geçtiği yıl İzmir’e tayin oldular.İzmir Namık Kemal Lisesinde, Orta 3’e başladığı yıl TBC hastalığı yeniden başlayınca, Askeri Hastahaneye kaldırıldı.Bu hastahande 3 ay yaşam savaşı verdi.Yoğun bir bakım ve pensilin tedavisinden sonra,bir kez daha hastalığını yendi.Kaldığı yerden okuluna devam etti.özkan mert kimdir

Bir yandan liseye devam ederken,diğer yandan TİP içinde çalışmaya başladı.Kısa bir süre TİP Gençlik kolları başkanlığı yaptı.Lise son sınıfa geçtiği yıl,herşeyi terkederek askere gitti.Sivas’ta temel eğitimini yaptığı sırada,komünist olduğu gerekçesiyle,Ağrı’ya sürğün taburuna gönderildi.Askerliğini yaparken dışarıdan sınavlara girerek liseyi bitirdi.1967 yılı sonlarında İzmirde Özel idare müdürlüğünde 2 hafta çalıştıktan sonra istifa etti ve Ankara’ya üniversiteyi okumaya geldi.DTCF’de Çince bölümüne girdi.Bir taraftan da,(6 aylık bir eğtimden sonra)TEK’da topoğraf olarak Türkiyenin değişik bölğelerinde çalışmaya başladı.

İzmir’de ilk gençlik yıllarında şiire başlayan şair,Ankara’da 68 olaylarının ateşli günlerinde en ön saflarda yer aldı.
Dev-Genç’in adayı olarak katıldığı öğrenci seçimlerinde DTCF Senatosuna seçilerek devrimcileri temsil etti.O dönem yayınlanan ünlü ‘İşçi Köylü’ gazetesinde,Gün Zile’li ile birlikte ‘Mehmet ile Tancu’ adlı resimli tefrikayı yazdı ve sokaklarda gazeteyi sattı

İlk eşi İpek’ten olan kızı Sanem’i Türkiye’de bir trafik kazasında yitirdi.İkinci eşi Karin’den Kerim adlı bir oğlu
ve Joel adlı bir torunu var.

1969 Yılı sonunda, kuşağının 3 genç şairi ile birlikte,ANT Derğisinde yaptıkları ’Devrimci Şairler Savaş Açıyor’ adlı açık oturumda,2.ci Yeni hareketine karşıt ‘Yeni toplumcu şiir’ konusunda düşüncelerini açıkladı.’60 Şiir kuşağı Manifestosu’na imzasını attı. ANT,Halkın Dostları,Türk Solu,Papirüs,Dönem gibi dergilerde yayınlanan
Diren Ey Kalbim/Hayatımızdan/Asyalıyım Yarem Derindir /Kuracağız herşeyi Yeniden… vb adlı protesto şiirleriyle,militan öğrencilerin,devrimci kitlelerin ve şiirseverlerin en çok sevdiği ve okuduğu şairlerin başında yer aldı.

Kuracağız Herşeyi Yeniden

Şiirleri,eylemlerde,yürüyüşlerde,mitinglerde üniversite gençliğinin elinden düşmedi.Aynı dönemde yayınlanan ilk şiir kitabı ’Kuracağız Herşeyi Yeniden’ çıkarçıkmaz toplatıldı.1971 faşist askeri cuntası,sıkıyönetim mahkemesince toplam 8 yıl hapis cezasına çarptırılınca yurtdışına çıktı(1972).
Özkan Mert’in 50 yıl önce yazdığı ’Protesto’ şiirleri’ bugün yazıldığı dönemden daha çok güncellik taşıyor.

1972 yilinda ülkesinden ayrılan şair,Almanya”da 10 ay kaldıktan sonra İsveç’e geçti ve bu ülkeden politik iltica hakkı aldı.1980-2006 Yılları arasında İsveç Devlet Radyo’sunda program yapımcısı ve sunucu, 2006-2008 yılları arasında da İsveç Devlet Tiyatrosunda, Uluslararası Tiyatro ve Kültür Projeleri şefi olarak çalıştı.
Şair,gazeteci ve gezğin olarak dünyanın pek çok ülkesini gezdi,gördü.

Türkiye’de ve Avrupa ülkelerinde düzenlenen kültür,edebiyat ve şiir projelerinin iç ve dış koordinatörlük ve yönetmenliklerini yapan şair, İsveç ve diğer İskandinav ülkelerinin kültür kurumlarına danışmanlık görevini sürdürüyor.

Şiirlerinden sahneye uyarlanan şiir/oyunları tiyatro grupları tarafından değişik sahnelerde oynanıyor.

Moderrn Türk Şiirinin kilometre taşlarından sayılan Özkan Mert, İsveç şiirinin de önemli isimlerinden.

1 eylül 2010 tarihinde İsveç’i terk ederek,Bodrum’da, Gümüşlük’e yerleşti.

Modern Mankurtlar

alptekin cevherli2016 yılı Türkiye’miz ve dünya için oldukça zor geçti. Birkaç günde bir bombaların patladığı vahşet konusunda terör örgütlerinin fantezi yapar hale geldiği; insan akıl ve vicdanının hiçe sayıldığı bir yılı geride bıraktık. Kimileri terör literatürüne kamyonla insan ezmeyi soktu, kimileri de bomba dolu çukura insanları diri diri doldurup sonra da et parçalarının havada uçuşmasını videoya aldı…

2017’den iyilik ve güzelliklere vesile olmasını beklerken daha ilk saatlerinde İstanbul Valisi’nin açıklamasına göre; Ortaköy’de 39 vatandaşımız daha kalleş terör saldırısıyla canını kaybetti, 69’dan fazlası ise yaralandı.

Bu saldırı, elbette Türkiye’ye bazı şeylerin normalleştirilmesi ve alıştırılması sürecinin bir parçası. Dikkat ettiyseniz bir süredir her hafta sonu Cuma akşamı veya cumartesi günü ciddi can kaybı yaşanan bir terör saldırısı ile muhatap oluyoruz. Bu gidişle Türk Milleti’nde, güzel yurdumuzun bir Irak’tan ya da Suriye’den farkı yokmuş imajını zihinlere yerleştirmek istiyorlar. İşin en acı yanı ise bu vahşet ve ihanet operasyonunu “mankurtlaştırdıkları” insan müsveddeleri ile yaptırıyorlar…

Mankurt nedir?

(Bun/Ban/Man) kökünden türemiştir. Bun sözcüğü akıl yoksunluğunu ifade eder. Moğolca Munu/Mung (Türkçe Bunu/Bung) fiilleri aklını yitirmeyi, Munah (Türkçe Bunak) sözcükleri yaşlılık nedeniyle aklını yitirmiş olan kişileri anlatır. Sözcük Türkçe’deki Mankafa tabiri ile aynı kökten gelir. Yani aklını yitirmiş kişi demektir. Biz bunu “aklını kaybedip kendi özüne düşman olan” olarak günümüz Türkçesi’ne çevirebiliriz.

Mankurt – Türk efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Juan juanlar, Mankurt haline getirmek istedikleri ‘Türklerin’ başını kazırlar, başına ıslak deve derisi sararlar ve böylece elleri kolları bağlı olarak güneş altında bırakırlar. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan köleye dönüşür. Verilen talimatla kendi öz anasını bile öldürür…

Cengiz Aytmatov’un da 1980 yılında yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı eserinde Mankurt, bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren düşmanının kuklası haline gelmiş bir zavallı insan tipidir.

Bugün karşılaştığımız ülkemizin ve insanlığın canını yakan teröristler de bu manada birer mankurttur. Evet, bunların kafasına deve derisi geçirilmemiştir ama içi safsata ve “Batı kaynaklı ‘güya İslâm’la doldurularak” aynen Türk efsanelerindeki mankurtlar gibi kendi özlerine karşı düşman edilmiş birer katil olmuşlardır. Gerek FETÖ, gerek IŞİD ve gerekse de PKK, mankurtlaştırdıkları gençlerimizle güya yüksek idealler uğruna kan akıtmakta sözde inançları veya etnik kökenleri gereği terör suçu işletirken aslında Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmakta, Kürt kardeşimizi yine bir Kürt’e öldürtmektedirler. Bu mankurt açmazından derhal kurtulmamız. Gerekirse toplumsal olarak rehabilite edilmemiz şarttır. Türk kimdir, Müslümanlık nedir, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bunu çok hızlı bir şekilde tekrar tekrar anlatması gereklidir. Bu işin tek çözümü millî benliğimize dönüştür…

FETÖ, yıllar önceden hesapladığı vahşi katliam ve suikastları önce TV’lerinde dizi olarak oynattıktan sonra bugün tek tek uygulamaktadır. Bu örgütü hâlâ İslâm’a hizmet olarak gören kimseler varsa; ya kanı bozuktur, ya da mankurttur…

Bu çapta bir suikast plânı veya yıllar önceden dizisini yayınlayıp pratiğini gerçekleştirecek Noel Babalı terör saldırısını ne FETÖ, ne de diğer örgütler tek başına gerçekleştirecek bir zekâ ve imkâna sahip değildir. Bunları yönlendiren yıkıcı üst akıl ile mücadele edildiği bir an dahi unutulmamalıdır…

Devletimiz tez elden bu örgütlerle herhangi bir şekilde bağlantıya girmiş herkesi, kim olursa olsun; her ne kadar “Bunların ihanetini gördüm tövbe ettim” derse desin mutlak surette sorguya çekmek ve görevden el çektirmek zorundadır. Kimin uyuyan terör hücresi, kimin saf olduğunu şu saatten sonra ayırt etmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir…

Türkiye’mizin ABD’nin Irak’ta yapacağı işgal harekâtına karşı çıktığı yıllardan beri sürekli dozu yükselen bir saldırı altında olduğu açıktır. Kimi zaman politik, kimi zaman ekonomik, kimi zaman terör olayı şeklindeki bu saldırılar, artık iyice belirgin hale gelmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi millî ve yerli insanlara çok acil ihtiyacımız vardır. Liyakat esas alınıp, vatanın gizli kalmış değerleri gün yüzüne çıkarılarak bu terör örgütleri ile mücadele edilmek zorundadır. Yoksa sırtlanla çakal, çakalla da tilki yakalanmaz. Bu ülkeye gönülden sağdık kişilere acil ihtiyaç vardır. Ancak şu da var ki; yıllardır sadece adı ‘millî’ olan eğitim sistemimizin yetiştirdiği insan kaynağının hali ne yazık ki ortadadır…

Bu nedenle yukarıda değindiğimiz gibi, millî kimliğe dönüş seferberliği başlatılmalıdır…

 

KÜRESEL KÖLELİĞİN GÖNÜLLÜ HALKALARI

 

 

 

süleyman pekinKölelik, İslam öncesi Türk tarihinde yoktur. Zira konar-göçer Türk sosyo-ekonomik yaşantısına uygun değildi. “İnsanlar arasında eşitliğe çağrı” olan İslâmiyet de hitap ettiği toplumlardaki köleliği tedricen kaldırma yoluna gitmiştir. Ne var ki adı Müslüman kendi kavmiyetçi devletler (Emevî, Abbasî) eski alışkanlıklarını kolay bırakamadılar.

Maalesef fıkıh ve ilmihal kitaplarımızda, Selçuklu ve Osmanlı geleneğimizde bile “köle, gulâm, kenîz (cariye)” gibi kavramlarla az da olsa varlıklarını sürdürdüler. Oysa ‘köle azad etmek’ diye çok sevaplı bir Peygamber sünneti vardı ve başta Hz. Ebubekir gibi, Hz. Ömer gibi dev sahabeler bu işe öncülük ediyorlardı.

Birde kronik köleciler ve sınıf ayrımcıları var; sıfatıyla müsemma ‘Vahşi Batı’. Onlar Kabilimsi bir medeniyetin torunları olarak hayatı sınıf çatışmalarıyla bir algıladılar ve köleliği kendi ruhlarından taşırarak tüm insanlığa yaymaya çalıştılar.

Siz 1776 Amerikan Bağımsızlık Kongresi’nde veya 1789 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde kölelik karşıtı, eşitlikçi ve doğuştan özgürlükçü yaklaşımlar deklare edildi diye sonraki yüzyıllarda ona uyulacağını mı zannetmiştiniz?

1950’lere kadar siyahlar beyazlarla aynı otobüse bile binemiyordu. Sonradan önde oturmamak ve beyazlara yer vermek karşılığında binebildiler. Roma Olimpiyatları’nda boksta altın madalya kazanan Muhammed Ali’nin beyazların lokantasına girememesi üzerine madalyayı nehre fırlattığında takvimler 1960’ı gösteriyordu.

1990’lara kadar her siyahî futbolcu İngiltere’nin meşhur Wembley’inde ıslıklanmıyor muydu? Hâlâ daha maymun taklidi yapılmıyor mu? Samuel Eto, Barcelona formasına rağmen İspanya’da gördüğü ırkçı tepkiler üzerine sahayı terk ettiğinde takvimler 2006’yı göstermiyor muydu? Sembolik olarak Başkan seçilen Barack Obama, dönemini nerdeyse tamamlamış olmasına karşın renk olarak henüz sindirilebilmiş değil.

Bilincinize yediremediğiniz / içinize sindiremediğiniz kuralları kâğıda yazdınız diye secde edecek değiliz. Yada tam tersinden; bizde zaten var olan değerleri Tanzimat’la (1839) ilân ettik diye “Günaydın abisi” denilecek pozisyonlara da düşmek istemeyiz. Aynı filmi değişik sarımlarla her yüzyılda izlemek durumunda hiç değiliz.

Kavramların karşılıkları dünyanın dört bir tarafında aynı mı acaba? Oyunu kuranlar resmen kavramlardan kaos üreterek sonuç almaya çalışıyor. Meselâ; demokrasi = işgal, özgürlük = kölelik, barış = şiddet, adalet = dayatma, eşitlik = seçkincilik, teknoloji = put.

Daha da mühimi şu ki kavramlar bize ait değil ve bizler de balık hafızalıyız. Bir; tarih ve kaynaklar gerimizde, uygulamalar önümüzde duruyor. İki; Müslümanlığın yüz karası IŞİD hâlâ köle pazarları kuruyor.

Kamuoyu organizatörlerinin oluşturduğu gündemlerin peşinde gitmede bire biriz. Edilgenlik ve pasifizasyon, sürekli seyir ve izleyicilik hâli sürüleştiğimizin de bir göstergesi. Ne de olsa çoban / kovboy gütmeyi sever.

Televizyon gibi bir hipnozitan, telefon gibi çok amaçlı bir oyuncak ve tüm beğenilerini başkaları inşa ettiği halde ‘zevkler ve renkler tartışılmaz’ repliğiyle özgür olduğunu sanan milyonlarca küresel köle.

Bir elektro-şok, bir sosyolojik kırılma yada olağanüstü gelişmeler bekliyoruz. Zira Martin Luther King gibi bir ‘Hayâlimiz var’.

Girne Belediyesi’nden Büyükerşen’e Ziyaret

girneEskişehir’i  büyük bir hayranlıkla takip ettiğini belirten Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü, “Eskişehir, Yılmaz Büyükerşen’in  başarılı çalışmaları ile göz kamaştıran bir şehir oldu. Çağdaş, modern, kültür ve sanat dolu bir kent olan Eskişehir ile Girne’nin kardeş şehir olmasını istiyoruz. Kültürel, sanatsal ve ticari alanlarda kardeş şehir bağımızla çok güzel işler yapacağımızı düşünüyorum”dedi.

Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen ziyaretten memnuniyet duyduğunu belirterek “Girne Belediyesinin kardeş şehir olma teklifi bizleri mutlu etmiştir” dedi.girne2

 

Akbem’de Yarışma Heyecanı

bilgi2

Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kültür Bilgi Eğitim Merkezleri’nden (AKBEM) eğitim alan çocuklar arasında bilgi yarışması düzenlendi.

Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Yaygın Eğitim Şube Müdürlüğü, ilköğretim çağındaki öğrencilerin örgün eğitimlerine destek olmak ve kültürel, sanatsal, sportif faaliyetlerle kişisel gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla Altındağ, Aksu, Varsak, Döşemealtı, Altınova, Kepezaltı ve Yenimahalle AKBEM’de çeşitli kurslar düzenliyor. Kurslarda çocuklara Türkçe, matematik, İngilizce, fen, bilgisayar, bağlama, keman, satranç, bale, gitar, tiyatro, modern dans, halk oyunları, drama, resim ve yaratıcı drama dersleri veriliyor.bilgi3

HEM YARIŞTILARHEM HÜNERLERİNİ SERGİLEDİLER

1 yılda yaklaşık 10 bin çocuğun kayıt yaptırdığı AKBEM’den faydalanan öğrenciler, düzenlenen bilgi yarışmasında kendilerini test etme imkanı buldu. Yeni Mahalle Kültür Merkezi’nde gerçekleşen 1. AKBEM Bilgi Yarışması ve Sanat Etkinlerine 271 öğrenci katıldı. Türkçe, Fen Bilgisi, Teknoloji, Matematik ve İngilizce branşlarında  3-4-5-6 ve 7’nci sınıf  öğrencileri kendi kategorilerinde birinci olmak için yarıştı. Öğrenciler, yarışmanın yanı sıra sanatsal etkinliklerde hünerlerini de sergiledi. Modern dans, halk oyunları, resim, tiyatro, bale, gitar, bağlama ve keman gibi sanat gösterileri büyük beğeni topladı.bilgi4

 

Toçoğlu’ndan Akyazı’ya Müjde

saha2

Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, Yerel Seçimler öncesinde kamuoyuna duyurulan yeni bir projede daha çalışmaların başlatıldığını açıkladı. Başkan Toçoğlu, “Bugüne kadar tüm ilçelerimizde spor ve sporun geleceği adına önemli yatırımları hayata geçirdik. Spor yapılabilecek alanların sayısını her geçen gün arttırdık. Daha önce de kamuoyuna duyurduğumuz Akyazı Spor Tesisi Projesi ile ilgili de çalışmalarımızı başlatıyoruz. Akyazı ve şehrimize hayırlı olsun” diye konuştu.

 

Akyazı Spor Tesisi

Hayata geçirilecek proje ile ilgili bilgiler de veren Başkan Toçoğlu, “Akyazı Devlet Hastanesi’nin yanında hayat bulacak projemizi 22 dönümlük arazi üzerine inşa edeceğiz. 2 bin kişilik tribün kapasitesi, hakem ve soyunma odaları ile modern bir sentetik sahayı Akyazı’ya kazandıracağız. Projemizde ihale hazırlıklarımız devam ediyor. İlçelerimizde spor ve sporcuya desteklerimiz ise artarak devam edecek” dedi.

 

Tesisleşmede Dev Yatırımlar

Sakarya’da tesisleşmeye yönelik dev yatırımlar inşa ettiklerine de vurgu yapan Başkan Zeki Toçoğlu, “Sportif başarılar elde etmenin ön şartının tesisleşme olduğunun farkındayız. Yeni stat, Ekrem Karaberber Altyapı Tesisleri, ilçelerimize kazandırdığımız sentetik sahalar bu anlayışımızın birer tezahürüdür. Biz Sakarya’nın bir spor şehri olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. Bu konudaki dev yatırımlar ile şehrimizin spor geleceğini inşa etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.saha