Etiket arşivi: mı

BOMBA MI  VİRÜS MÜ

Sevgili Okurlarım,

Hiç olmasını istemediğimiz ancak insanlığın hayatında hep varola gelmiş ve olmaya devam edecek bir olgudur  SAVAŞ  (çekişme,kavga,dövüş,daha geniş anlamıyla da savaş)

Gerek kişiler arasında gerek kabileler arasında ve gerekse devletler arasındaki savaşın bir çok sebebi olmakla birlikte özellikle kabileler ve devletler arasındaki savaşın asıl sebebin EKONOMİK olduğunu diğer sebeplerin savaşın bahanesi olduğunu görüyoruz.( Tarihin kaydettiği ilk savaş olduğu kabul edilen KADEŞ SAVAŞI da mera anlaşmazlığı yüzünden çıkmıştır ve sebep ekonomiktir)

Kişiler belinde silah,cebinde bıçak,aracında sopa,evinde pompalı tüfek gibi silah ve teçhizatlarla kendilerini donatırken;devletler de uçak,füze,muhrip,denizaltı,tank,top,tüfek gibi silah ve teçhizatlarla kendilerini donatmaktadırlar.

Bütün bu çabaların tek bir amacı var o da SAVAŞI kazanmak.

Bu tür konvansiyonel silahlarla donanmış olmak yetmiyor.Bu silahların fiziki mekanları,korunakları,lojistik desteği ve eğitim ihtiyaçlarını da karşılamak; ayrıca bir zorunluluk emek ve maliyet demektir.

Dünyada bu anlamdaki savunma harcamaları yıllık 2 trilyon dolarıdır.(Türkiye’nin 2018 yılı savunma bütçesi 19 milyar dolar dır)

Şimdi bu silah ve mühimmatlarla küçük bir similasyon yapalım;

Bir F-16 bir saatlik uçuş maliyeti -25.000 dolar

Bir MK-82 serbest düşüşlü bombanın maliyeti – 30.000 dolar

Bir terör operasyonu için 2*F-16 ve 2* MK-82 bombası ile kalktığımızı varsayarsak bu operasyonun bize maliyeti 110.000 dolar dır.

Bu operasyonda 5 teröristi etkisiz hale getirdiğimizi varsayalım( bazen daha az yada çok olabilir) terörist başına maliyet 22.000 dolar eder.

Kara,Hava ve Deniz unsurlarının katıldığı daha büyük çaplı operasyonlarda ve savaş ta maliyetler çok daha büyük olacağı gibi karşı saldırılarda öngörülemeyen can kayıpları da cabası olacaktır.

Bugün ki şartlarda yaşadığımız coğrafya da tutunabilmek için elbette ki bu maliyetlere katlanmak zorundayız ama bu maliyetlerin çok yüksek olduğu gerçeğini değiştirmez. (Konvansiyonel silahlarla yapılan operasyonlarda dünyanın her yerinde maliyetler benzerdir)

Ve Şimdi;

Yeni olmasa da yenilenmiş içerik ve uygulama biçimiyle hiçbir konvansiyonel silahın yapamayacağı psikolojik ve ekonomik tahribata sebep olan görünmez bir silah kontrollü olarak kullanılmaya başlandı.

Bombalara bombaları atacak uçağa,gemiye,tanka,topa ve cephede savaşacak askere ihtiyaç duymayan,girdiği ülkelerin doğal ortamında hedeflerini kendi bulup imha eden,psikolojisini ve ekonomisini çökerten üstelik diğer silahalrın binde birine mal olan bu mucizevi silahın adı VİRÜS bu silahla yapılan savaş da BİYOLOJİK SAVAŞ dır.

Bu virüsler yayıldığı dönemlerde neler yapmış özet olarak bakacak olursak;

CORONA VİRÜSÜ;

Henüz güncelliğini koruyor,ölü sayısının açıklananı çok çok üstünde olduğu tahmin ediliyor, ekonomiye maliyeti şimdilik 500 milyar dolar

DOMUZ GRİBİ VİRÜSÜ;

ABD de okulların bir gün tatil edilmesinin maliyeti 47 milyar dolar,İngilterede böyle bir tatilin günlük maliyeti 6 milyar sterlin,

Türkiye bu süreçte 40 milyon doz aşı ithal ederek sadece aşıya 556 milyon dolar ödemiştir

Toplamda Küresel ekonomiye maliyeti 4 trilyon dolar

SARS VİRÜSÜ

Ekonomiye maliyeti 40 milyar dolar

KUŞ GRİBİ VİRÜSÜ

Türkiye ye maliyeti yaklaşık bir milyar dolar

Bunların dışında geçmişte küresel güçlerin ekonomik hedeflerine ulaşmak için çoğunlukla AFRİKA da kullandıkları belirli bölgeleri kapsayan KOLERA ve EBOLA gibi virüs saldırılarını da biliyoruz,

Biyolojik savaşın saldırı silahı olan bu virüsler kontrollü olarak kullanıldığı halde ne denli tahribat yatığını kısaca aktardıktan sonra şu soruyu sorabiliriz;

Bu VİRÜS saldırıları KÜRESEL İLAÇ KARTELLERİNİN bir oyunu mu ya da bu kartellere sahip ülkelerin ekonomik zafer silahı mı?

Hangisi olursa olsun bu saldırılar geleceğin savaş biçimi olacak BİYOLOJİK SAVAŞIN ayak sesleridir.

VİRÜSLERİN zaman içerisinde (uluslararası anlamda tedbir alınmazsa ) ülkelerin en önemli saldırı silahı olacağını söylemek hiç te komplo teorisi olmayacaktır.

Sizce BOMBA mı VİRÜS mü

Kalın Sağlıcakla

 

Bilinçsizce tüketilen bitki çayları tehlike yaratabilir

 

Kış mevsiminin yaklaştığı bu günlerde hava sıcaklıkları bir düşüp bir yükseliyor. Dolayısıyla bu mevsim geçişlerinde de soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara yakalanmak kaçınılmaz oluyor. Birçok kişi de bağışıklık sistemini güçlendirmek ve vücut direncini artırmak amacıyla bitki çayı tüketimini artırabiliyor. Ancak bitki çaylarının bilinçsiz tüketilmesi durumunda da oldukça zararlı etkileri olabiliyor.

Bitki çayları pek çoğumuz için özellikle kış aylarında vazgeçilmez destekçi ve şifa kaynağı. Ancak ne kadar tüketmemiz gerektiği ya da nasıl tüketmemiz gerektiği ile ilgili bilgi sahibi olmak çok önemli. Çünkü şifa kaynağı olan bitki çayları bazı durumlarda tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle bitki çaylarını dikkatli ve bilinçli bir şekilde tüketmek gerekiyor. Sofra/Compass Group Türkiye Ülke Diyetisyeni Emel Terzioğlu Arslan, en çok tercih edilen bitki çaylarının bilinmesi gereken yanlarını paylaşıyor.

Bitki çayı tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktalar

 

Yeşil çay: İçeriğindeki antioksidan bileşenler nedeniyle hem bağışıklığı güçlendirmek adına hem de özellikle zayıflama diyetlerinde metabolizmayı artırıcı etkisinden dolayı en sık tüketilen bitki çaylarından biri. Ancak hipertansiyonu ve kalp çarpıntısı olan bireyler mutlaka doktora danışarak tüketmeliler. İçeriğindeki kafein çarpıntının artmasına neden olurken diüretik etkisinden dolayı da kan basıncını yükseltebilir. Bu nedenle bu bireyler doktor/diyetisyen kontrolünde günde en fazla 1-2 fincan tüketmelidir.

Ekinazya: Ekinezya da vücut direncini artırdığı için özellikle kış mevsiminde sıklıkla tercih edilir. İçeriğindeki antioksidan bileşenler sayesinde bağışıklığı güçlendirip hastalıklara yakalanma riskini azaltır. Ancak bazı ilaçlarla etkileşime girip ilaçların etkisini artırıp azaltma durumu olabilir. Ayrıca bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu nedenle düzenli ilaç kullanan kişiler mutlaka doktora danışarak tüketmelidir.

Ihlamuru kaynatmayın demleyin

Ihlamur: Ihlamur yüzyıllardan beri doğal ilaç olarak kullanılan bir bitkidir. Düzenli tüketildiği takdirde özellikle mevsim geçişlerinde hastalıklara karşı koruyucu bir etki gösterir. Ayrıca soğuk algınlığı ve gribe karşı da tedavi edici etkisi vardır. Ihlamur çayı ile ilgili dikkat etmemiz gereken en önemli noktalardan biri demleme sıcaklığı ve süresidir. Ihlamuru kaynatırsak yapısındaki etken maddeler azalacağı için kaynatmak yerine kaynamış ve ocaktan alınmış suya eklenerek uygun sürede demlemek gerekir.

Kuşburnu: Kış aylarının olmazsa olmazlarından biri de kuşburnu çayı. İyi bir C vitamini kaynağı olan kuşburnu bu sayede bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücut direncini artırır. Ancak fazla tüketimi alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu yüzden günde 2-3 fincandan fazlası önerilmemektedir.

Gebelikte tüketime dikkat!

Zencefil: Zencefil de kış aylarında en çok tercih edilen çaylardan biri. Soğuk algınlığı tedavisinde önemli bir rol oynar. Ayrıca vücuttan toksinlerin atılmasını sağlar ve antioksidan etkisi sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Zencefil bu faydalarının yanı sıra bazı durumlarda tehlikeli olabilir. Safra salgısını artırdığı için safra kesesi hastalığı olanlar dikkatli tüketmelidir. Ayrıca gebelikte de bulantı ve kusmayı önlediği için önerilse de günlük 1 gramın üzerinde tüketilmesi düşük riskini artırabilir.

Adaçayı: İçeriğindeki cineol adlı bileşen sayesinde öksürüğü önlemede önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca soğuk algınlığı tedavisinde de sık sık tercih edilir. Ancak gebelikte kasılmalara neden olduğu için düşük riskini artırır. Bu nedenle gebelikte tüketimi sakıncalıdır.

Haber Yayım:                                             Yusuf Ünel

Ramazan kolisiyle yüzde 49’a varan tasarruf fırsatı

Ramazan’da sevdiklerinin sofralarına lezzet katmak ve ihtiyacı olanlara destek vermek isteyenler için Migros birçok seçenek sunuyor. Migros, 36,90 TL’den başlayan üç çeşit Ramazan kolisini müşterilerinin beğenisine sundu. Ramazan kolilerini tercih eden Migros müşterileri, yüzde 49’a varan tasarruf sağlıyor. Money Bonus kredi kartı ile tek seferde yapılacak 100 TL ve üzeri alışverişlerde, tüm Ramazan kolileri yüzde 25 indirimli alınabiliyor

Ramazan kolisiyle yüzde 49’a varan tasarruf fırsatı

Müşterileri için en ekonomik fiyatlarla Ramazanı karşılayan Migros’ta 13 ürünlü Ramazan kolisi 36,90 TL, 22 ürünlü koli 64,90 TL ve 31 ürünlü koli ise 89,90 TL’ye sunuldu. Ramazan ihtiyaçlarını tek tek almak yerine, Ramazan kolisi alan Migros müşterileri yüzde 49’a varan tasarruf sağlıyor. Her yıl müşterilerden gelen talebe göre hazırlanan koliler, undan salçaya, şekerden çaya, çorbadan reçele kadar sahur ve iftar sofraları için vazgeçilmez temel gıda maddelerinden oluşuyor. Kolilerde uygun fiyatlı ürünlerin yanında indirim çekleri de yer alıyor.

Sofralara Migros ‘Bereket’i geliyor

13 adet üründen oluşan ‘Bereket’ kolisi 36,90 TL’den satılıyor. Bereket kolisi, 4 kişilik bir ailenin iftar sofrası için ihtiyacı olan ürünleri içeriyor. Bereket kolisinde 1 kg pilavlık pirinç, 1 kg pilavlık bulgur, 1 litre ayçiçek yağı, 1 kg un, 500 gr burgu makarna, 830 gr domates salçası, 500 gr çay, 750 gr küp şeker, 51 gr şehriyeli tavuk çorbası, 60 gr tavuk bulyon, 750 gr iyotlu sofra tuzu, 85 gr toz tatlı ve 1 litre gazlı içecek bulunuyor.

‘Lezzet’ Migros Ramazan kolisinin içinde

22 adet üründen oluşan ‘Lezzet’ kolisinin fiyatı ise 64,90 TL. Bu pakette 1 kg pilavlık pirinç, 1 kg kırmızı mercimek, 1 kg pilavlık bulgur, 1 litre ayçiçek yağı, 1 kg un, 500 gr burgu makarna, 830 gr domates salçası, 500 gr çay, 750 gr küp şeker, 380 gr ahududu reçeli, 700 gr haşlanmış bezelye, 700 gr haşlanmış nohut, 51 gr şehriyeli tavuk çorbası, 60 gr tavuk bulyon, 200 gr siyah zeytin, 750 gr iyotlu sofra tuzu, 100 gr Türk kahvesi, 85 gr toz tatlı, 500 gr irmik, 2 adet 1’er litrelik gazlı içecek ve 1 litrelik soğuk çay yer alıyor.

Ramazan sofraları ‘ziyafete’ dönüşüyor

31 adet üründen oluşan ‘Ziyafet’ kolisinin fiyatı 89,90 TL olarak belirlendi. Bu pakette 1 kg pilavlık pirinç, 1 kg kırmızı mercimek,1 kg nohut, 1 kg pilavlık bulgur, 1 litre ayçiçek yağı, 1 kg un, 500 gr burgu makarna, 500 gr kalem makarna, 500 gr spagetti makarna, 830 gr domates salçası, 500 gr Karadeniz çayı, 1 kg toz şeker, 750 gr küp şeker, 380 gr ahududu reçeli, 220 gr çiçek balı, 700 gr haşlanmış bezelye, 700 gr haşlanmış fasulye, 51 gr şehriyeli tavuk çorbası, 60 gr tavuk bulyon, 200 gr siyah zeytin, 750 gr iyotlu sofra tuzu, 100 gr Türk kahvesi, 85 gr toz tatlı, 500 gr irmik, 140 gr şerbetli tatlı, 70 gr pul biber, 25 gr nane, 25 gr kekik 2 adet 1’er litrelik gazlı içecek ve 1 litrelik soğuk çay bulunuyor.

Money Bonus ile alışverişlere yüzde 25 indirim kampanyası

2 Mayıs – 12 Haziran 2019 tarihleri arasında Money Bonus kredi kartı ile tek seferde yapılacak 100 TL ve üzeri alışverişlerde, tüm Ramazan kolilerinde yüzde 25 indirim sunuluyor. Migros, 5M Migros, Migrosjet mağazalarından veya Sanal Market’ten yapılan alışverişlerde geçerli olan kampanya için detaylı bilgi money.com.tr ve moneybonus.com.tr’de yer alıyor.

HediyeM kart Ramazan’da en iyi hediye seçeneği

Ramazan’da sofralara lezzet ve bereket katan hediyeler vermek veya ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmak isteyenler HediyeM kart ile tek seferde en az 5 TL, en fazla 500 TL yükleyerek hediyelerini şekillendirebiliyor. Migros müşterileri, Migros mağazalarında bulunan HediyeM kartlara kasalardan istediği tutarı yükleyerek istedikleri kişilerin kullanımına sunabiliyor. Migros mağazalarındaki tüm ürün alışverişlerinde geçerli olan HediyeM kart tekrar tekrar doldurularak kullanılabiliyor.

Ramazan’ın vazgeçilmez lezzetleri Money kazandırıyor

2-15 Mayıs 2019 tarihlerinde Migros, 5M Migros, Migros Jet mağazalarından veya Sanal Market’ten yapılan gıda alışverişleri Money kazandırıyor. Kayıtlı Money özellikli kartlar veya Money Bonus Kredi kartı ile tek seferde 40 TL ve üzeri Bakliyat, Bulgur, Pirinç, Salça, ve Un alışverişine 10 Money, tek seferde 40 TL ve üzeri Açık Servis Peynir ve Et Şarküteri alışverişine 10 Money, tek seferde 40 TL ve üzeri Piliç, Hindi, Uzman Kasap Köfte alışverişine 10 Money, tek seferde 40 TL ve üzeri Paketli Çay ve Şeker alışverişine 10 Money, tek seferde 40 TL ve üzeri Bal, Reçel, Tahin, Pekmez, Helva ve Krem Çikolata alışverişine 10 Money, tek seferde 15 TL ve üzeri Hurma ürünleri alışverişine 3 Money, tek seferde 18 TL ve üzeri Paketli Kuru Tatlı ve Güllaç alışverişine 5 Money hediye. MONEY yazıp, 5818’e SMS göndererek, kasiyere kampanya kayıt talebi iletilerek veya Migros Mobil uygulaması üzerinde kayıt ile kampanyalara katılınabilir.

Bilgisayar ekranınız hırsızlığa davetiye mi çıkarıyor?

Bilgisayar ekranınız hırsızlığa davetiye mi çıkarıyor?

S

Siz de restaurant, cafe gibi yerlerde bilgisayarınızla çalışmaktan hoşlanıyor ya da buna mecbur kalıyorsanız, bilgileriniz her an çalınabilir. Amerika’da yapılan araştırmaya göre veri kayıplarının yüzde 35’i insan bu tür hatalarından oluşuyor. Bu veri kaybının ekonomik değeri ise 5 milyar 400 milyon dolar.

Halka açık terlerde ve hatta açık çalışma alanlarında ekran gizliliğini korumadan çalışmak, görsel hırsızlık ihtimalini arttırırken, veri ve iş kaybına yol açıyor. Bilgilerinizi korumanın yolu ise ekranınızı korumaktan geçiyor. Şifreler, kredi kartı bilgileri, şirket bilgileri, kişisel bilgiler… Korunmayan ekranlarda tüm bu veriler risk altında.

Veri ihlali sayısı, 2017 yılının ilk çeyreğinde, 2016 yılının aynı dönemine göre yüzde 39 arttı. İstenmeden yapılan ifşa, özellikle sağlık (yüzde 45) ve bankacılık (yüzde 31) sektörlerinde ön plana çıkıyor. **

Gizlilik filtreleri ekranınızdaki bilgileri koruyor…

Gizlilik filtreleri ve gizlilik ekran koruyucuları, yanlardan bakıldığında özel bilgilerin görünmesini engelleyerek, halka açık alanlarda güvenli bir şekilde çalışabilmek için kullanabileceğiniz bir çözüm. Yapılan araştırma sonuçlarına göre, çalışanların üçte ikisi (%67)*** düzenli olarak, farkına varmadan gizli bilgiler de dahil olmak üzere, hassas verileri, işyeri dışında ifşa ediyor. Bir kafede etrafınızdakileri önemsemeden bilgisayarınızla çalışmanın bedeli çok ağır olabilir. Yan tarafta kahve içen kişi bilgilerinize çok rahat ulaşıp bunları deşirfe edebilir. Bir yandan göz sağlığınız bir yandan da ekranınızdaki bilgilerin güvenliği için ekranlarınızı gizlilik filtresi ile koruyabilirsiniz.

18. Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nde Luz Casal Rüzgarı

Bu yıl 18. kez düzenlenen ve ülkemizin en önemli sanat etkinliklerinden biri olan Uluslararası Antalya Piyano Festivali; 26 Kasım Pazar akşamı, İspanyol Diva Luz Casal’ı ağırladı. Tüm dünyada ‘Romantizmin Tutkulu Sesi’ olarak bilinen ve Pedro Almodovar‘ın ‘Yüksek Topuklar’ filminin unutulmaz sesi Luz Casal, etkileyici sesi ve müziğiyle bu kez Antalyalılara unutulmaz bir gece yaşattı.TNR_3211

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen 18. Uluslararası Antalya Piyano Festivali, bu yıl da yıldızlar geçidine sahne oluyor. Festival kapsamında 26 Kasım Pazar akşamı; İspanyol Diva Luz Casal Antalyalı müzikseverlerle buluştu. Yaptığı Türkçe konuşmalarla izleyicilerin büyük sempatisini kazanan Casal; zaman zaman izleyiciyle beraber seslendirdiği İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca şarkılar ve büyüleyici sesiyle herkesi mest etti.

Konser süresince üç kez kıyafet değiştirerek şıklığıyla da göz dolduran sanatçı, şarkı aralarında yaptığı Türkçe konuşmalarla izleyicilerin büyük sempatisini kazandı. İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca şarkıları izleyicilerle beraber seslendiren Casal, dakikalarla ayakta alkışlandığı konser sonunda sahneye üç kez geri döndü.

Hem kendi ülkesinde hem de dünyanın farklı yerlerinde ses getirecek projelere imza atan Casal; Pedro Almodóvar’ın unutulmaz filmi ‘Yüksek Topuklar’ için kaydettiği Augustin Lara klasiği ‘Piensa En Mi (Beni Düşün)’ şarkısıyla Türkiye’de de geniş bir hayran kitlesine sahip.

TNR_3134MÜZİĞİN KALBİ ‘SANAT ŞEHRİ’ ANTALYA’DA ATIYOR!

Sanat Yönetmenliğini Şef Gürer Aykal’ın üstlendiği Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nin bundan sonraki programında; 29 Kasım’da 100 genç müzisyenden oluşan Kepez Belediyesi Çocuk ve Gençlik Senfoni Orkestrası Antalya Kültür Merkezi’nde müzikseverlerle buluşacak.

GÜHER&SÜHER PEKİNEL, 1-2 ARALIK’TA SAHNEDE

Türkiye’nin en önemli festivali olarak bilinen gerek yurtiçinden gerek yurtdışından övgüler alan, Avrupa Festivaller Birliği (EFA) üyesi Uluslararası Antalya Piyano Festivali, 1-2 Aralık’ta dünyaca ünlü Şef Leonard Slatkin’in yöneteceği konserlerle son bulacak.

Final konserlerinde Akdeniz Filarmoni Orkestrası; olağanüstü şiirsel müzik anlayışları ve özgün stilleriyle, uluslararası müzik camiasında özel bir yerleri olan Güher ve Süher Pekinel’e eşlik edecek. Kariyerleri boyunca pek çok sayıda ödüle layık görülen Güher ve Süher Pekinel; Avrupa, Uzakdoğu ve ABD’nin başlıca konser salonlarında çaldıkları resitallerden sonra, bu kez Antalyalı müzikseverlerle bir araya gelecekler.

 

 

Yeni bir müzakere olacak mı?

 

 

ata-atun-Hoca (1)BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Rum lider Nikos Anastasiadis’e ve KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya gönderdiği resmi mektuplar, BM Genel Sekreterliği tarafından hazırlanmış olan ve bundan sonra yapılacak görüşmeye zemin teşkil edecek bir “Çerçeve”nin varlığını ortaya koymakta. Gerçekte Guterres, içeriğinde altı adet değişken olan bu çerçevenin bir benzerini, diğer bir tanımlamayla ilkelini geçtiğimiz Haziran-Temmuz aylarında Crans Montana’da gerçekleştirilen Kıbrıs sorununa ilişkin beşli konferans sırasında ortaya çıkarmıştı. Beşli konferansın çökmesiyle çerçeve resmi geçerliliğini yitirmişti.

 

Bu “Yeni Çerçeve”, Anastasiadis-Akıncı görüşmelerinden süzülerek alınmış mutabakatları ve 2017 yılı içerisinde yapılmış olan iki farklı beşli konferansın “Al-Ver”inden oluşmakta. Eğer bir gün taraflar masaya oturacaklarsa veya da oturtulacaklarsa, bu çerçeve “Anlaşmaya varılması” koşulu ile masaya konacak. İçerisinde -benim Türk tarafı olarak yorumuna göre- maalesef “Güvenlik ve Garantiler Konusu” da yer almakta. İşin ilginç yanı “Yeni Çerçeve”nin varlığı ve içeriği liderler tarafından bilinmekte ama resmi olarak taraflara sunulmuş değil. BM Genel Sekreterliği bir nabız yoklaması aşamasında şimdilik. Genel Sekreterlikten konu ile ilgili bir yetkili, sözlü olarak ve de telefonla taraflara bu çerçeveyi “Gayrı Resmi” olarak iletti. Çerçeve hem var, hem yok konumunda bu aşamada. Hem olası bir Anlaşma için “Temel” teşkil etmekte, hem de resmen varlığı ilan edilmiş değil!

 

Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, New York’ta müzakerelerin başlamasına yeşil ışık yakacaklarsa ve masaya oturacaklarsa, görüşmeler Haziran-Temmuz aylarında Crans Montana’da gerçekleştirilen çerçevede değil, yukarıda belirttiğim ve halen taslak haldeki “Yeni Çerçeve”de yapılacak.

 

Rumların masaya oturmak istekleri ise bir yanıltmaca aslında.

 

Anastasiadis’in ve Hristodulis’in “Müzakereler başlasın”, “Biz masaya oturmaya hazırız” benzeri çağrılarının nedeni bu ve hiçbir zaman da bitmeyecek zira hiçbir Rum lider, Kıbrıs adasında egemen bir Türk idaresine onay verebilecek kafa yapısı, inanış, gelenek ve dini inanışlara sahip değil. Kıbrıs Rum toplumunun hayat görüşü ile milli inançları değişmedikçe ve Rum Ortodoks Kilisesinin de “Kiliselerdeki ayinlerde fırsat bulup yaptıkları Türk aleyhtarı dini telkinler” son bulmadıkça, ne Anastasiadis, ne de halefleri, Kıbrıs’ta Türklerin Yönetime etkin bir şekilde ortak olacağı ve kendilerine ayrılmış bir bölge içinde kendilerinin egemen olacakları bir çözümü asla kabul edemez.

 

Uygulayacakları tek strateji AB’nin güçlü olacağı ve Türkiye’nin de zayıf olacağı bir döneme kadar kerhen masaya oturarak müzakereleri sürdürmek olacaktır. Aynen Yunanistan’ın özgürlüğünü kazandığı ve Girit adasının Yunanistan’a ilhak edildiği dönemde olduğu gibi. Zaten başka bir seçenekleri de yok. Türkiye ve Yunanistan arasındaki Askeri güç, nüfus ve ekonomi dengeler her yıl biraz daha Türkiye’nin lehine, Yunanistan’ın da aleyhine gelişmekte…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

Çocuğunuz Okula Hazır Mı?

Çocuğunuz Okula Hazır Mı?

 

 

Aileler telaşlı, çocuklar heyecanlı. Koskoca bir yaz dönemini geride kaldı. Çocuklar yaz tatilinde okul düzeninden uzaklaştı; uyku saatleri değişti, yemek saatleri değişti ve birçok konuda daha serbestçe hareket edebildiler. Şimdi yeniden okul düzenine geri dönme zamanı geldi. Okula başlamadan önce, uyku ve yemek saatlerinin okul düzenine göre ayarlanması ilk günlerde sorun yaşamamak için çocuklara kolaylık sağlar. Çocuklar için bu önemli geçiş dönemini kolaylaştırmak için başka neler yapılabilir?

Okan Üniversitesi Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Emel Güler, okula yeni başlayacak öğrenciler konusunda önemli bilgiler verdi.

Okula Alışma:  Okullar açılmadan, öncesinde okul hakkında konuşmak, çocuğun okul hakkındaki duygu ve düşüncelerini ifade etmesine yardımcı olmak önemlidir. Okulla ilgili kaygı, korku ve endişeleri varsa eğer herhangi bir eleştiri yapmadan, yargılamadan, dalga geçmeden sadece iyi bir dinleyici olarak orada bulunmak ve anlattıklarını önemseyerek dikkate almak gerekir. Duygularını çocuğa yansıtmak ‘…bu seni korkutuyor’ gibi, konu hakkında daha çok şey anlatmasına yardımcı olur ve bu çocuğu rahatlatır.

Okula başlamadan önce, okula gidilerek nasıl bir yer olduğunun görülmesi, imkan varsa öğretmenlerle tanışma, orada biraz zaman geçirme aşinalik sağlayacağı için uyum sürecini kolaylaştırır.

Okul alışverişinin çocukla birlikte yapılması, çocuğun okula motivasyonuna katkı sağlar. Okul, ayakkabısı, çanta, kalem kutusu, boya kalemleri gibi gerekli araçlar mümkün olduğunca çocuğun isteği

doğrultusunda seçilmelidir.

Okul Hakkında Bilgi: Alışılmışın dışında olan her yeni durum, çocuklar için endişe yaratıcıdır. Özellikle okula yeni başlayacak olan ve daha önce okul öncesi eğitim kurumuna gitmemiş çocuklar için ‘okul’ hakkında detaylı bilgilendirme yapılmalıdır.

– Okulun nasıl bir yer olduğu,

– orada kimlerin olduğu,

– okulda neler yapılacağı,

– okula nasıl gidileceği,

– okula başlama saati,

– teneffüsler,

– yemek saati

– tuvalet ihtiyacı

– okuldan ayrılma saati

– gibi okul ve işleyişi hakkında çocukla konuşmak önemlidir.

Okulun İlk Günü: Yıllar sonra bile hatırlanması, bir milat olması bakımından okulun ilk günü hem çocuk hem de anne baba açısından önemlidir. Bu önemli gün için olağandışı duygular da yaşanabilir. Aşırı

heyecanlanma, kaygılanma, korkma gibi. Ancak kaygı ve korkunun gereğinden fazla olması okula uyumu ve eğitim sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle özellikle anne babaların telaşsız, sakin, kararlı olmaları ve çocuğu da bu yönde rahatlatmaları önemlidir. İlk gün okula gitmek için yapılan hazırlıklar eğlenceli ve çocuk için cazip olmalı, tartışma ve çocuğun olumsuz duygular yaşamasına neden olabilecek durumlardan kaçınılmalı.

Okan Üniversitesi Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Emel Güler, ‘’Çocuktan ayrılma aşamasında ebeveynlerin tutumu oldukça etkilidir. Anne ve baba bu konuda net olmalılar. Özellikle ayrılık kaygısı yaşayan çocuklar için bu sürecin iyi yönetilmesi gerekir. Kesinlikle çocuğa haber vermeden, gizlice oradan ayrılmamalı. Ebeveyn, kaygı ve korku dolu yüz ifadesiyle çocuktan ayrılmamalı. Ebeveynin yüz ifadesi çocuk tarafından çok iyi anlaşıldığı için çocuktan ayrılırken okulun ‘güvenli’ bir yer olduğu mesajı çocuğa aktarılmalı. Ayrılma anını çok uzatmadan, ne zaman ve nereden alınacağı bilgisi çocuğa verilmeli. Kararlaştırılan saat ve zamanda anne ya da baba mutlaka çocuğu almak için orada olmalılar’’ dedi.

Alışma süresi çocuğa göre farklılaşır, bu aşamada öğretmenlerle işbirliği içerisinde olmak gerekir. İlk başlarda ebeveyn okulda kalabilir, ancak bu süre giderek azaltılmalı. Çocuğun okula gitmeye yönelik davranışlarını pekiştirerek, destekleyerek ve çocuğu cesaretlendirerek alışma sürecinin tamamlanması sağlanır. Alışma ve uyum sürecinin uzaması, okul reddi gibi durumlar için mutlaka bir uzmandan destek alınmalıdır.

 

Türkiye’den Dünyaca Ünlü Bir Girişimci Çıkar mı?

Başlıkta da okuduğunuz gibi sorumuz basit; Türkiye’den dünyaca ünlü bir girişimci çıkar mı?

Girişimci nedir, Girişimci nasıl olunur gibi birçok makale okudunuz / okuduk. Ülkemizde de başarılı olan girişimler var ancak nedense bu girişimler ve girişimciler dünyaca tanınamıyor. Hatta bazıları yabancı kaynaklardan yatırım alsa bile ünlü olmayı başaramıyor.

  • Dünyaca ünlü bir girişimci olmak için bir kriter var mıdır?
  • Ne yapılırsa dünyaca ünlü bir girişimci olunur?
  • Yabancı girişimcilerde olup da Türk Girişimcilerde olmayan nedir?Türkiye’den-Dünyaca-Ünlü-Bir-Girişimci-Çıkar-mı-800x400

Başarısızlık tüm girişimcilerin ortak noktası şeklinde bir ifade artık tüm girişimcilik konulu yazıların ortak noktası oldu.

Evet, tüm girişimciler hayatlarını bir yerinde mutlaka başarısızlığa uğradı peki başka ortak noktaları nedir?

Dünyaca ünlü girişimcilerin birçoğu çocukluk ve gençlik dönemlerinde maddi ve manevi ciddi sıkıntılarla boğuştular. Bu zorluklar onlara yeni bir fikir yaratma imkanı sundu.

Birden fazla girişim hamlesi yaptılar. Öyle ilk girişimlerinde başarısız olunca olayın peşini bırakmadılar. Sürekli geliştirerek yeni hamleler yaptılar.

Öğrenmenin alınacak akademik eğitimden fazlası olduğuna inandılar. Belki de dünyaca ünlü girişimcilerin ortak noktalarından biri de üniversite eğitimini yarıda bırakmış olmalarıdır.

Geleceği gördüler. Geliştirdikleri iş fikri teknoloji ile iç içeydi. Hepsi de gelişen teknolojin nimetlerinden faydalanarak fikirlerini daha ileriye taşıdılar.

Girişimleri başarılı olmaya başlayınca ne yatırımı ne de fikirlerini geliştirmeyi bırakmadılar. Her kazandıkları paranın büyük bir kısmını tekrar fikirlerine yatırdılar.

İş üreten insanlar kadar fikir üreten yetenekli insanlarla çalıştılar. Dünyaca ünlü girişimlerin çalışanlarına bakıldığında fikir proje üretim ekibinin olduğunu görebiliriz.

Kendi fikirlerine muhalefet etmeyi öğrendiler. Kendi kendilerini gaza getirmeden kendi fikirlerinin olumsuzluklarını g örmeyi bildiler. Kendi fikirlerine muhalefet etme yeteneği onların bu girişimlerinin daha başarılı ve daha kusursuz olmasını sağladı.

Yenilenmeyi bırakmadılar. Sürekli geliştirdiler. Yeni özellikler, yeni hizmetler, yeni fikirler ürettiler.

İşte tüm  bunları yapabilen bir Türk girişimci olursa o zaman Türkiye’den de dünyaca ünlü bir girişimci çıkar.

Vural EgemenVural Egemen

Çin Tacikistan’a Girdi Mi, Girmedi Mi?

alptekin cevherliAyın 13’ünde Kocaeli’nde açılan ve Türkiye’nin en büyük kitap fuarı olan Kocaeli 9’uncu Kitap Fuarı ile ilgili son hazırlıklarımızı yaparken hocalihaber.com adlı internet sitesine bir haber düştü. Fuar telaşından ve yeni kitabımız “KAFES”in tanıtım çalışmalarından dolayı teyit ettiremediğimiz haberi, yalanlatamadık da…
Ancak bunca zamandır ne yalanlama ve ne de teyit edilmediğine göre genel bir kabullenmişlik ve antlaşmalı bir işgal söz konusu olabilir diye düşündük…
Haber metni aynen şöyleydi:

“6 Mayıs’da Tacikistan’a giren Çin ordusu Horno Badahşan özerk bölgesini kontrolüne aldı. Çin bu adımını Duşanbe’nin razılığıyla olduğunu ve bu şekilde Tacikistan’ın dış borcunu kapattığını açıkladı.

Rus NATO'su olarak bilinen Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nde (KGAÖ) yapısal değişime giden örgüt üyeleri (Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan) 2014 sonrasında Afganistan'da yaşanacak muhtemel sorunlara cevap verecek.
Rus NATO’su olarak bilinen Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nde (KGAÖ) yapısal değişime giden örgüt üyeleri (Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan) 2014 sonrasında Afganistan’da yaşanacak muhtemel sorunlara cevap verecek.
Toplam 1500 kilometrekare arazi Çin ve Tacikistan arasında tartışmalı bir bölgeyi oluşturuyordu (Ancak Tacikistan kontrolündeydi).
Bölgenin, Tacikistan’ın dış borçlarını kapatmak için Çin’e verileceği söyleniyordu. Ki, zaten Çin hükûmeti beyanatında da bunu vurgulamış oldu.  Bu araziler yaşam için uygun olmayan yerler gibi değerlendirilseler de Çin,  uranyum ve minerallerle zengin olduğunu düşündüğü bu yerleri aynı zamanda tarım için kullanmak niyetinde.”
Evet, haber metni özetle bu kadar.çina
Dağlık Badahşan’da Çin destekli zaman zaman isyan ve terör girişimleri yaklaşık 20 yıldır olmaktaydı. Bu saldırılarda Badahşan Emniyet Müdürü de öldürülmüştü. Bölge, uzun süredir Tacik emniyet güçleri ile Taliban arasında el değiştirmekteydi.
Tacikistan’ı oluşturan 4 vilayetten biri olan ve yaklaşık bir milyon nüfuslu Badahşan, aynı zamanda ortalama 6 bin metre yükseklik ile dünyanın çatı katı olarak da tanımlanabilir.
1992’den beri, yani Tacikistan’ın bağımsızlığını kazanmasından hemen sonra başlayan Çin’in bölgeye olan ilgisi ve terör saldırıları, 2012’de emniyet müdürü General Abdullah Nazarov’un öldürülmesi ile zirveye çıkmıştı.çinb
Netice olarak; Çin’in büyük nüfusuna yer açmak için yer altı zenginlikleri bakımından zengin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik ilgi ve işgal plânları zaten bilinen gerçekler. Şangay İşbirliği Örgütü’nü kullanarak ekonomik olarak işgal etmekte olduğu Türkistan pazarını bu kez askerî anlamda da işgale girişen Çin’in bu saldırısı için Rusya ve ABD’den onay almamış olması da mümkün değil.
Bölge Rusya tarafından hâlâ arka bahçe gibi görülürken, aynı zamanda ABD için de önemli bir müdahale noktası.
ABD’nin 11 Eylül saldırıları ardından Kırgızistan, Özbekistan ve ardından Afganistan’da askeri üsler kurduğu biliniyor. Özbek ve Kırgız hükümetleri bu üsleri daha sonra kapatsalar da; Afganistan halen ABD kontrolünde…
Bu bakımdan dünya kamuoyundan (ABD ve Rusya’dan) bir tepki gelmemesi ve olayın tamamıyla basından gizlenmesinin ardında, muhtemelen yapılan bir pazarlık ve Çin’e Batı’daki bir paylaşım karşılığında verilen sus payı olduğunu da düşünmek olası.
Diğer yandan Farsça konuşan Tacik Türkleri ile ilişki kurmak konusunda olabildiğince istekli olan İran’ın da bu işgal karşısında bir tepki göstermemesi ise diğer bir ilgi çekici detay.
Bu durumda Çin’e sus payı olarak verilen ve 100 yıldır sınır anlaşmazlığı yaşanılan yaklaşık 1500 km²’lik Tacikistan toprağı karşılığında Rusya, İran ve ABD hangi konularda onay almış olabilir?
Bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum…
Ancak 1,5 milyarlık Çin’in binlerce yıllık devlet tecrübesi ile sabittir ki; hemen sınırın öte yanındaki Doğu Türkistan’a yönelik olarak bölgedeki terör örgütlerini temizlemek bahanesi ile girdiği Tacik topraklarından kolay kolay çıkmaya niyeti olmadığı aşikârdır. 2016 yılında Çin ve Tacik ordularının ortak tatbikat yapmış olmaları da Tacikistan’ın da “en azından hükümet bazında” buna karış direnç gösterecek gücünün de olmadığını ispatlar.
Bu konuda biz de dâhil, diğer Türk Cumhuriyetleri’nin sessiz kalması ise önemli bir eksikliktir. Evet, Tacikler Farsça ağırlıklı bir Türkçe konuşurlar ancak, hepsi de Maturidi – Hanefidir.
Ve Taciksitan’ın, Çin’in insafına sorgusuz sualsiz terk edilmesi diğer Türk Cumhuriyetleri için de çok önemli ve yakın bir tehdittir. Bu konuda Doğu Türkistan örneği gün gibi ortadadır…
Şimdi aklıma gelen sarı öküz hikâyesini hatırlatmak sanırım yerinde olacaktır:
Otlakların birinde üç öküz yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü bu öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden aslanlar, aç kalınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve Kara Öküz’e tatlı dille konuşmaya başlamış:
“Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz”de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz de kurtulun, biz de kurtulalım ve hep barış içinde yaşayalım.”
Boz Öküz ve Kara Öküz bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz”ü vermişler aslanlara.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Kara Öküz’ü istemişler:
“Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu senin Kara Öküz var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sen normal kuyruklusun. Ver onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.”
Boz Öküz, Kara Öküz’ü de teslim etmiş ve Kara Öküz de aslanların pençesi altında can vermiş.
Aradan birkaç hafta geçmiş, arslanlar tekrar acıkmış. Oysa artık sadece Boz Öküz kalmış geride. Arslanların üzerine doğru geldiğini gören Boz Öküz, sıranın kendine geldiğini anlamış. Arslanlara bağırmış:
          Biz sizi her zaman yenerdik. Üstelik bir de sizinle anlaşma yaptıydık. Ne oldu bize, nerede kaybettik bu savaşı?
Arslanlar kahkaha atmış:
          “Siz” demiş, “Sarı Öküz”ü verdiğiniz gün kaybettiniz bu savaşı!”
         

İşçi va dı da biz mi çalıştırmadık?

 

 

yurdagül atun hanımefendi ÜstadımızKKTC Hükümeti ile TC Hükümeti arasında “İşgücü Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına İlişkin (Onay) Yasa Tasarısı”nın oy çokluğuyla kabul edilmesi muhalefeti kızdırdı.

Onların gerekçesi özetle şu: “Kendi insanımız dururken, yabancı işçiye ne gerek var. Türkiyeliler gelecek, bizimkiler işsiz kalacak!”

Bu, en az “Türkiyeli yatırımcı gelip pastamızın payını düşürmesin” veya “Türkiye para gönderiyor ama bu para sağlıkta, eğitimde onun gönderdiği halka yarıyor, bize değil” sözleri kadar temelsiz gerekçeyi öne sürenler öyle sıradan vatandaş da değil. Kelli felli, okumuş kişiler. (Her bireyin ekonomiye olan katkısısın bilimsel bir gerçeklik olduğunu, pasta örneğinin doğru olmadığını, büyüme/kalkınma esnasında arz talep dengesi doğrultusunda yabancı ihtiyaca ihtiyaç doğduğunu biraz okuyunca öğrenmiş bulunmaktayız. Bknz Almanya.)

Türkiye’den işçi gelirse, buradakiler işsiz kalacak!

Haber sıkıntısı çektikçe, Lefkoşa Suriçindeki İş Bulma Merkezine giderim. Oradan hangi iş kollarına talep olduğunu, kaçının sonuçlandığını vs. öğrenir haber yaparım. Her seferinde çıkardığım sonuç şudur: Kıbrıslı Türkler, beden gücü gerektiren işlere başvuru yapmaz. Zaten oraya Kıbrıslı olmayan başvuramadığı için, Kıbrıs’taki işverenler oradan pek işçi mişçi bulamaz ancak -bildiğim kadarıyla- yurtdışından işçi getirmeden önce KKTC’de münhal açmak zorunda.

KKTC’de açılan büyük bir otelin Kıbrıslı yöneticisi dert yanmıştı, “Ben burada KKTC vatandaşı çalıştırmak isterim çünkü her yönden daha karlı olurum ama maalesef bulamıyorum. Gençler üniversite mezunu. ‘Ben garson olacaksam niye üniversite okudum’ diyor haklı olarak. Veya üstten başlamak istiyor. Bizim sektörümüzde deneyim çok önemli. Hiç iş deneyimi olmayan birini en üste koymamız mümkün değil. Dolayısıyla hizmet sektöründe çalıştıracak Kıbrıslı bulamıyoruz…” sözleriyle…

Türkiye’ye saldırmaya ve her ne gelirse gelsin reddetmeye kodlanmış kişilerin, turizm gibi lokomotif bir sektörü dahi “oteller KKTC’li işçi çalıştırmıyor” gerekçesiyle “faydasız” ilan ettiklerini gördü bu gözler.

Sadece oteller değil, tüm inşaat ve hizmet sektöründe de aynı durum geçerli. Evinize bir tadilat yaptıracaksanız dahi, “Türkiye’den üç işçi getirip 5 yıldızlı otelde iki ay barındırdığımızda daha ucuza gelecek” düşüncesine sokuyorlar sizi.

KKTC’nin en büyük işadamlarından biriyle yaptığım röportajın en mühim kısımlarından biridir bu konu. Şöyle demişti ünlü iş adamımız: “Evimiz büyük ve kalabalık. Çocuklara bakmak için, temizlik için, bahçe için, yemek için çalışana ihtiyacımız var. Ama biliyor musunuz ki biz asla Kıbrıslı birini bulamayız çalıştırmak için… Mecburen Türkiye’den veya üçüncü ülkelerden gelenleri alıyoruz işe. Maalesef Kıbrıs Türkü artık iş beğenmiyor. Güney’de her işi yapıyor ama kendi ülkesinde bunu yapmıyor.”

Yani kimse kusura bakmasın ama gerçek, Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs’ta, İngiltere’de yaptıkları işleri Kuzey’de yapmaktan imtina ettikleri… İş beğenmiyor. İşi beğense çalışma saatlerini beğenmiyor, onu kabul etse, tatil süresinde takılıp kalıyor.  “Üniversite mezunuyum” diyerek devlete kapağı atmak istiyor. Devlete kapağı atamazsa o zaman müdürlük istiyor. “Deneyimin ne” dediklerinde vereceği yanıtı olmayan üniversite mezununun “yurtdışına giderim ha!” tehdidi ise muhalefetin tepe tepe kullandığı “göç yasası” argümanına dönüşüyor. Ve Kıbrıslı bir hocamın söylediği, “Biz Kıbrıslılar müdür doğarık. Geriye müşavir ve bakanlık kalır” sözlerinin sağlaması yapılıyor bir anlamda.

Gelelim çıkan yasaya. Bu yasaya göre Türkiye’den KKTC’ye memur ithal edilmeyecek. Sadece ülkede ihtiyaç duyulan sektörlerdeki sıkıntı ortadan kaldırılmış olacak. Bu sektörlerin, tarım, turizm ve inşaat olduğunu yineleyelim. Yani kimsenin, kimsenin elinden iş aldığı yok. Zaten çalışmak isteyen Kıbrıslı olursa tercih sebebi.

Ön izin zorunluluğu ortadan kaldırılmıyor bu yasayla. Yine aynı prosedür işleyecek. Türkiye’den gelenler burada çalışma izniyle kalacak. Bu noktada işverenin işi de kolay değil.

Durum böyleyken ve biz “sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa” diye gerim gerim gerinirken, Türkiye’den gelecek beden işçilerini gündem konusu yapmak, art niyetten başka bir şey değil.

Son söz; Ercan Devlet Havalimanın yenilenmesi aşamasında, işverenin işçileri Türkiye’de getirmesini eleştirenler, inşaat sektöründe çalışacak onca Kıbrıslının nereden bulunacağını da bir söyleseler! Tamam, dışardan işçi gelmesin de kim yapsın bu işi? Var mı kendini emekçi addedip de emek vermeyi zul görenlerin bir formülü? Rahmetli Demirel’in sözleriyle; İşçi va(r)dı da biz mi çalıştırmadık?

YURDAGÜL ATUN