Ekteki resimde göreceğiniz gibi, yılar önce çekilen bu resimdeki kişiler, Soldaki Almanya Başbakanı Merkel, Ortadaki İngiltere Başbakanı May ve En soldaki Yeni CİA Başkanı Gina. Bu resmi 
Ekteki resimde göreceğiniz gibi, yılar önce çekilen bu resimdeki kişiler, Soldaki Almanya Başbakanı Merkel, Ortadaki İngiltere Başbakanı May ve En soldaki Yeni CİA Başkanı Gina. Bu resmi 
BATI NIN TÜRKİYE TELAŞI
Geçen yazımızda, Almanya’nın Türkiye düşmanlığının nedenleri üzerinde durmuştuk.
Almanya hükumetinin ve Alman sivil toplum kuruşlarının Türkiye’ye gitmemeleri hususunda; “Alman vatandaşlarını uyarmalarına rağmen”, Almanların bu uyarılara itibar etmediğini, tatil için Türkiye’yi seçtiklerini, Alman şirketlerinin yeni yatırımlar için Türkiye’de sıraya girdiklerini gözlemliyoruz.
Almanya, Türkiye’nin büyümesini ve çevresinde etkili olmasını kıskanmakta ve aynı zamanda endişe duymaktadır. Bu yüzden, olmadık çıkışlarıyla da gülünç durumlara düşmektedir. FETÖ’ cü mahkûmlara giydirilecek tek tip elbiselere getirdiği eleştiri, bunlardan biridir.
1980’li yıllarda Alman ekonomisi Türk ekonomisinden 13,5 misli büyükken, 2016 yılında 4 misline düşmüştür.
E-7 nin en hızlı gelişen ülkeleri; Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya, Rusya, Endonezya ve Meksika’dır. Dünya ekonomisinin ağırlığı, Batı’dan Doğu’ya kaymaktadır. Batı’nın Türkiye telaşı bundandır.
Bu yüzden Müslümanı, Müslümana katlettirmek için ABD liderliğinde, İslam dünyasına, dolaylı olarak da Türkiye’ye savaş açılmıştır.
Sözde İslam geçinen birçok ülke, ABD liderliğindeki Haçlı ordusunun emrinde ve hizmetindedir. ABD yanlısı bu ülkelere, halkları bu yüzden öfkeli ve kızgındır.
Türkiye’ye destek verdiği için Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, İngiltere’nin kirli ve ahlaksız oyunu ile “Pakistan FETÖ’sünün yargıdaki piyonları tarafından” görevinden alınmıştır.
Türkiye’nin güçlenmesini önlemek için, PKK, DEAŞ, FETÖ vb. örgütler kurularak, içeride karışıklıklar çıkartılarak yükselmesinin önü kesilmek istenmektedir.
ABD bu maksatla PYD-YPG’ ye 900 tırdan fazla silah vermiştir. Bu yardım ve silahlar, DEAŞ’ la savaşsın diye değil, Türkiye’ye karşı kullanması içindir.
Almanya, Türkiye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünü tehdit eden ne kadar örgüt varsa; PKK, FETO, DHKP-C vb. ülkesinde barındırmaktadır. Kandil tetikçisi ve Die Welt muhabiri Deniz Yücel tutuklanınca, Merkel Türkiye’yi telaşla ziyaret edip, serbest bırakılmasını istemiştir.
Büyükada’daki gizli toplantıda; Alman Peter Steudtner ve İsveçli Ali Garavi ile 4 Türk tutklanmıştır. Aynı otelde, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden önce de 13 CIA ajanı kalmıştı. Bu CIA ajanlarından birisi, FETÖ imamı Bekir Boz ile devamlı irtibat hâlinde olan Papaz Andrew Craig Brunson dur. Bu papazın serbest bırakılmasını, Trump’ın üç kez istemesi anlamlıdır.
ABD’li milyarder Soros Vakfının paralı terörist, provokatörleri, Türkiye’yi karıştırmak için işbaşındadır. Soros ile kaos ayrılmaz bir bütündür. Almanya halkını Türkiye düşmanlığı için kışkırtmaktadır.
Soros’un Türkiye temsilcisi: “Kendiliğinden bir direnişin patlak vermesini bekleyemeyiz. Türkiye’deki hükümeti devirmek için sokakları acilen harekete geçirmeliyiz.” Açıklamasında bulunmuştur.
Tutuklanan yabancılar, suçlu ve gerilla uzmanıdır. Almanya’nın, bu gerçeği bile bile tutuklananların serbest bırakılmasını istemesi, Türkiye’yi sömürge ve küçük gördüğünün göstergesidir.
ABD, Almanya ve batının şımarık ukala bazı devletleri, geçmişte her istediklerine “evet” diyen bir Türkiye istemektedirler. Oysa köprülerin altından çok sular geçmiştir. Artık Türkiye, kendi menfaatlerini ön planda tutan ve dış güçlere gerektiğinde “hayır” diyebilen güçte ve kararlılıktadır.
Türkiye, silkinerek kendine gelmiştir. Dünyanın her yerinde ve özellikle de Orta Doğu’da “ben de varım” deyince; ABD, Almanya, bazı batı ve Arap ülkelerinin uykuları kaçmıştır. Bu zalimlerin zulme, mazlumların gözyaşına ve sömürüye dayalı kirli oyunları bozulmuştur.
İçeride ve dışarıda, Türkiye’ye karşı gösterilen düşmanlıkların sebebi budur.
Sevgiyle kalın…
2 şubat günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Almanya Başbakanı Merkel, Külliye’deki 2.5 saatlik görüşmenin ardından ortak açıklama yaparken, soru-cevap kısmında ‘İslamist terör” ifadesini kullanan Merkel’e Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepki göstermesi gerçekte boşuna değil.
Dünya tarihine bakıyorum da, terörist olan da, soykırım yapan da hep Hristiyanlar olmuş günümüze değin. Gerçekte “Hristi Terör” ve “Hristi Teröristler” demek daha çok yakışacak aşağıdaki tarihi olaylara.
Almanlar kendilerini pazarladıkları gibi çok da masum değiller.
1891 yılında Almanlar hammadde ve iş gücü amacıyla Namibya’ya gittikleri vakit bölgenin zengin yer altı madenlerini ele geçirmek için bölge halkı Herero ve Nama halkını yok etmekten hiç çekinmediler. 1904’e kadar Almanların bölgede yaptıkları soykırım neticesinde yaklaşık 132 bin kişiyi katlettiler. Herero’ların nüfusu toplamda yüzde 80, Nama’ların ki ise yüzde 50 azalarak, kala kala geriye sadece 15.000 sağ kalabildi.
Şansölye Merkel’in dedeleri o denli acımasızdılar ki, Namibya da İngilizcesi “Grand Game” yani “Büyük Oyun” anlamına gelen bir oyun icat etmişlerdi. Bu oyunda ortadaki sahaya salınan ve koşmaları emri verilen Namibya halkı üzerine, gözleri kapalı Alman generalleri ve askerleri tarafından silahla ateş edilmekteydi . En çok Namibyalı vuran asker, ortaya konan parayı kazanmaktaydı. Buna ilaveten acımasız Alman askerleri, Namibyalı genç kızları ve kocalarına öldürdükleri kadınları seks kölesi yapmışlardı.
Günü gelince, Almanların Namibya’da yaptıkları masaya kondu ve 1985 yılında Birleşmiş Milletler tarafından soykırım olarak nitelendirilebileceği ifade edildi.
Şansölye Merkel’in dedelerinin Namibya’da yaptıklarına ilaveten babalarının da 1939 – 1945 yılları arasında Almanya’da Nazi kamplarında, fırında yakılarak küle dönüştürülen 2.5 milyon Yahudi’nin katlettikleri daha dün gibi herkesin hala hafızasında cap canlı durmakta. Şansölye Merkel, dedelerinin ve babalarının yaptıklarını göz ardı ederek kalkmış bir de “İslami Terör”den bahsetmekte, neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkede.
Hristi teröristlerin yaptıkları sadece bunlar değil. Yukarıda yazdıklarım sadece Alman olan Hristi teröristlerin yaptıklarıydı.
1492 yılında bir Avrupalı olan Kristof Kolomb’un Amerika kıtasının ilk eşiği olan Arawaks’a ayak bastığı zaman yerli halkın nüfusu toplamda 8 milyondu. Yerli halk onları tanrı gibi kabul etmişti ama sahte tanrıların yaptıkları katliamlar sonucunda 8 milyonluk nüfusları 22 yıl içinde 28 bine düştü. Bu yüzkarası soykırım, Hristi teröristlerin yüzleşmeye cesaret edemedikleri kendi tarihleridir.
Günümüzde insanlık şampiyonu iddiasındaki Baltık ülkelerinin çokta masum olduklarını sakın düşünmeyin. Bölgenin yerli ahalisi olan olan Tater’lerin kızları, Norveç hükümetinin 1920-30 yılları arasında çıkardığı yasa ile zorla kısırlaştırıldı. Bununla da yetinmeyip Taterler üzerinde insülin ve elektroşok yöntemleri de uygulandı.
İngilizler ise Hristi teröristlerin başını çekenlerden. 1788-1938 yılları arasında sömürge için gittikleri Avusturalya’da, kasten salgın hastalık yayarak, yemeklerine zehir katarak ve ellerine geçirdiklerini acımasızca vurup öldürerek yerleşik halk olan Aborjinlerin kökünü kazıdılar. Bu soykırımdan geriye sadece, dağlara ve uzak yerlere kaçabilmeyi başaran 31 bin Aborjin kaldı.
İngilizler ve Amerikalılar 2ci Dünya Savaşı bitimin yakın Almanlardan intikam almak amacıyla 13-15 Şubat 1945 tarihleri arasındaki 3 günde, 722’si İngiliz, 527’si Amerikan ağır uçağı bombardıman uçağı ile toplamda 3900 ton bombayı Dresten şehri üzerine bırakıp şehri yerle bir etmişlerdi. Amerikan ve İngiliz basını ölü sayısını 25 bin olarak açıklarken, Alman basını 200 bin yaralı ve 500 bin ölü olarak açıklamıştı.
Ve günümüzün en büyük Hristi Teröristi ABD’nin Kızılderili katliamı hala hafızalarda ve kayıtlarda durmaktadır. 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine “Atom bombası” atarak 135 bin kişinin ölümüne neden olduğu da unutulmuş değil. ABD’nin, suçsuz ve masum Irak’ı iftira atarak işgal etmesi ve neredeyse yarım milyon Irak’lının ölümüne neden olması ise günümüzün sıradan olayları arasında yer alıyor maalesef….
Bunları yapanların hepsi de “Hristi Terörist”… Bilmekte ve kullanmakta fayda var.
Prof. Dr. Ata ATUN
New York’ta BM Zirvesinde konuşan Başkan Topbaş Türkiye’nin ev sahipliğini örnek göstererek Dünya Liderleri’ne “Suriyeli mültecilere sahip çıkın” çağrısı yaptı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un davetlisi olarak, (UCLG) Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Başkanı sıfatıyla, Dünya’daki tüm yerel yönetimleri temsilen New York’ta BM zirvesine katıldı. Güney Kore, İsviçre ve Şili Cumhurbaşkanlarının açılış konuşması yaptığı BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde, Başkan Kadir Topbaş da yerel yönetimleri temsilen Dünya liderlerine seslendi. BM’nin 2030 Kalkınma Gündemi’ne halka en yakın olan yerel yönetim temsilcileri olarak ortak olmak istediklerini belirten Kadir Topbaş, sorunların ancak yerinde görülerek yerelden çözülebileceğini söyledi. “Sadece uluslar için değil, bütün dünya insanlığının geleceği için nerede hangi katkıyı sunabiliriz” düşüncesiyle çalışmak gerektiğinin altını çizen Topbaş, hızla gelişen dünyada bütün insanlığın kaderinin birbirine bağlı hale geldiğini belirtti.
SIĞINMACI SORUNUNU
Topbaş, şöyle konuştu; “Dünyanın çok ciddi bir göçmen ve sığınmacı sorunu var. Sadece İstanbul’da 350 bin, Türkiye genelinde 2 milyonun üzerinde mülteci var. Bu insanlar her türlü riski göze alarak dünyanın her noktasına sirayet etmeye devam edecekler. 2010’da Mexico City’de 2030 yılının şehirlerini konuştuğumuz toplantıda “Eğer önlem alınmaz ise yüzer- gezer nüfus Dünya’nın geleceğini tehdit eder hale gelecek. Göçmen ve sığınmacı sorununu çözemezsek şehirlere akın eden göçmenler bilim kurgu filmlerde olduğu gibi kanallarda yaşamak zorunda kalacaklar” demiştim. Bu göçmenlerin yerinde bizler de olabilirdik. Göçmen ve sığınmacı sorununa hassasiyetle yaklaşmalıyız”…
BM’NİN 2030 HEDEFLERİ
UCLG Dünya Başkanı olarak, yerel yönetimlere kaynak ayrılarak dünya insanlığının sorunlarının çözülebileceğine inandığını vurgulayan Topbaş, “Bizler gezegenimizin ve bizden sonraki kuşakların yarınlarını hazırlıyoruz. Günümüzde bir olay sadece kendi coğrafyasında kalmıyor. Bütün dünyayı etkiliyor. Dünyanın sorunları da yıllar geçtikçe hızla artıyor. Bütün ulusların, sivil toplum kuruluşlarının, hatta bireylerin dünyanın geleceği konusunda hassas davranmaları gerekiyor. 2030’a giderken, BM’nin ortaya koyduğu ve önemli gördüğüm 17 maddelik hedeflerin her birinin bütün ülkelerde ve yerel yönetimlerde nasıl uygulanabileceği konusunda çalışmalar yapmak gerekiyor.
UNACLA TOPLANTISI
Topbaş, Başkanlığını sürdürdüğü BM Yerel Yerel Yönetimler Danışma Komitesi UNACLA’nın toplantısına da katıldı. 15 Nisan’da Nairobi zirvesinde alınan kararların görüşüldüğü toplantıya icra direktöre Johan Closs başkanlık etti. Toplantıda UNACLA’nın yeni üyeleri de hazır bulundu. 20 üyeli UNACLA toplantısına Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Teşkilatının 10 bölge başkanı da katıldı. Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde yerel yönetimlerin güçlü sesi yolundan atılması gereken adımlar tartışıldığı toplantıda alınan kararlar BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a rapor olarak sunulacak.
BANDE AÇE BELEDİYE BAŞKANI: İSTANBUL’UN GÜCÜNÜ GÖRDÜK
BM New York’taki Zirvesi’nde Banda Açe’nin Belediye Başkanı İlliza Sadettin Cemal, Başkan Kadir Topbaş’a Banda Açe’ye yaptıkları yardımlardan dolayı teşekkür etti. İstanbul’un gücünü gördük diyen Belediye Başkanı, “Sizler bizim gözümüz gönlümüz oldunuz. Destek ve yardımlarınızı unutmayacağız. Bunları tarih yazacak ve gelecek nesiller bunları öğrenecek” şeklinde konuştu. Başkan Kadir Topbaş ise, “Biz Türkiye ve İstanbul olarak, dünyanın neresinde yardıma ihtiyaç duyan insanlar varsa onlara elimizi uzatmaya çalışıyoruz. Türk insanının yardımseverliğini tüm dünyaya gösteriyoruz” diye konuştu.
KENTSEL KALKINMANIN GELECEĞİ
Başkan Kadir Topbaş Ford Vakfı’nın ev sahipliğinde düzenlenen “Kentleşmenin ve Kentsel Kalkınmanın Geleceği” programına da katıldı. Başkan Topbaş, konuşmasında kent yöneticiliğinin halkın ihtiyaçlarına en doğru cevabı verebilecek makamlar olduğunu söyledi. 11 numaralı kentsel hedefin uygulanmasında yerel yönetimlere yeterli kaynak ve kapasite sağlanması halinde başarıya ulaşılabileceğine inandığını belirten Başkan Topbaş, kentlerin yeniden öne çıktığı günümüz dünyasında bütün insanların kaderlerinin birbirine bağlı olduğunun da altını çizdi. İBB ve UCLG Başkanı Kadir Topbaş, zirvede aralarında Şili Cumhurbaşkanı Michelle Bachelet ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de bulunduğu bazı devlet başkanları ve başbakanlarla da ayaküstü görüşme fırsatı buldu.