Etiket arşivi: Mektup

ULUSLARASI MEKTUP YARIŞMASI’NIN TÜRKİYE AYAĞI SONUÇLANDI

 

 

Dünya Posta Birliği (Universal Postal Union-UPU) tarafından düzenlenen “48. Uluslararası Gençler İçin Mektup Yazma Yarışması”nın Türkiye seçmeleri Milli Eğitim Bakanlığı ile Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT AŞ) işbirliğiyle gerçekleştirildi.

Bu yıl “En Sevdiğin Kahramanına Bir Mektup Yaz” temasının işlendiği yarışmaya Türkiye genelinden mektuplar gönderildi. Bu mektuplardan şartnameye uyanlar değerlendirmeye alındı. Ankara Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile PTT AŞ yetkililerinden oluşan bir komisyon tarafından yapılan değerlendirme sonucunda ilk 3’e giren mektuplar belirlendi.

Yarışmada birinciliğe Fatmagül Tören (Gaziantep Sabattin Zaim Sosyal Bilimler Lisesi) hak kazanırken, Tayyip Kurt (Gaziantep Sabattin Zaim Sosyal Bilimler Lisesi) ikinci, Gülcan Çinik (Bursa Ahmet Yesevi Anadolu Lisesi) üçüncü oldu. Fatmagül Tören’in mektubu “48. Uluslararası Gençler İçin Mektup Yazma Yarışması”nda Türkiye’yi temsil etmek üzere Dünya Posta Birliği’ne gönderilecek.

1971’DEN BU YANA HER YIL DÜZENLENİYOR

Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi’nin yaklaşık 2,5 yıldır İdari Konsey Başkanlığı’nı yürüttüğü Dünya Posta Birliği, 1971’den bu yana “Uluslararası Gençler İçin Mektup Yazma Yarışması” düzenliyor. 15 yaş ve altındaki gençlere yönelik yarışma, mektup yazma alışkanlığının kazanılmasına, duygu ve düşünceleri ifade etme yeteneğinin gelişmesine, posta hizmetlerinin önemine yönelik farkındalık oluşmasına ve uluslararası dostlukların pekişmesine katkı sağlıyor. Yarışma için her yıl Dünya Posta Birliği tarafından bir tema belirleniyor. Ülkeler bu tema çerçevesinde ulusal düzeyde bir yarışma gerçekleştiriyor ve birinciliğe hak kazanan mektup Dünya Posta Birliği’ne gönderiliyor. Birlik tarafından oluşturulan jüri, mektupları değerlendirerek yarışmanın birincisini seçiyor.

Elia’ya mektup

 

Sevgili Kardeşim Eljero Elia,

Sen yanacaksın be !
Hem de iyi niyetinle !
Bilmeden yanacaksın !

 

Dün Beşiktaş’a attığın golden sonra TV kameralarına ve fotoğrafçılarına verdiğin poz yüzünden yanacaksın.
O verdiğin poz, özellikle De Telegraaf gazetesinin hiç hoşuna gitmeyecek.
Ne demekmiş, golü attıktan sonra Türk askerine selam vermek?

Oldu mu senin bu yaptığın?
Bak, Suriye’de terör mücadelesi veren Türk askerine destek vermek için sınıra giden bir grup Hollandalı Türk’e nasıl da kızmıştı De Telegraaf. Öylesine kızmıştı ki, bu konuda konuşturmadık ne Bakan bırakmıştı, ne de parlamenter.
Mehmetçik’e moral vermek için sınıra giden ve fotoğraf çektiren Türkler’in ne Bozkurtluğu kaldı, ne de Erdoğancılığı…
Sem şimdi Mehmetçiğe armağan ettiğin  ettiğin o golün fotoğrafı ile yanacaksın vallaihi.
De Telegraaf seni bu konuda hiç affetmez vallahi!

Ne bilsin zavallı De Telegraaf ve harekete geçirdiği politikacılar, Mehmetçiğe saygı duymanın anlamını?
De Telegraaf ve Hollandalı politikacıların çoğuna göre, Türk devletine saygı duymak Erdoğancılıktır ve Bozkurtluktur.
Bak, Wikileaks  geçen yıl Erdoğan’a gönderilen 400 bin emaili açıklamıştı. Benim her ay yayınladığım haber bültenlerimi 25 bin email adresi ile birlikte, Erdoğan ve ekibine de gönderdiğim için, De Telegraaf’ın yan kuruluşu olan  GEENSTİJL, beni ‘Klikturk’ olarak ifşa etmişti. Ben, klikçi olmadığımı, bültenimin 25 bin adrese gittiğini, Erdoğancı olmadığımı yazdığım halde o haber Geenstijl’den kaldırılmadı. ‘Klikturk’ olarak hala orada duruyorum.

Şimdi sen kalkıyorsun, De Telegraaf’tan sana gelecek azizliği hiç hesaba katmadan Türk askerine selam çakıyorsun.

Sen yandın be kardeş.
Feyenoord’ta top koşturduğun yıllarda ne kadar da çok seviliyordun. Türkiye’de attığın her golden ve oynadığın iyi futboldan sonra da övülüyordun.
Şimdi, Türk askerine verdiğin selam nedeniyle artık sevilmemen için herşey yapılacak.

21. MEKTUP YAZMA YARIŞMASI’NIN DERECEYE GİRENLERİ BELLİ OLDU

mektupGazimağusa Belediyesi ile Mağusa Kültür Derneği(MKD) işbirliğinde düzenlenen 25.Gazimağusa Çocuk Festivali kapsamında 21. Mektup Yazma Yarışması’nın dereceye girenleri belirlendi. Gazimağusa ve İskele İlçelerindeki çeşitli  okullardan  ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin katıldığı yarışmanın dereceye girenleri, Kürşat Özdaloğlu başkanlığındaki Çağın Zort, Emine Kılınç, Sencar Genç, Emirali Evcimen, Filiz Çağın, Ayşenur Talat, ve Özlem Güler’den oluşan jüri tarafından belirlendi. 20 yıldır jüri başkanı olan Mehmet Yağlı yarışmaya danışmanlık yaparak katkı koydu.
    MAĞUSA    
# Yazı No. İsim Sınıf Okul
1 17 Türkinaz Kılıç 3 Doğa İlkokulu
2 19 Derin Boztuna 3 Polatpaşa
3 42 Melisa Yaver 3 Polatpaşa
4 47 Zara Ayşe Başman 3 Kıbrıs Final
         
5 59 Miraç Ören 4 Alasya İlkokulu
6 62 Alara Küçük 4 Polatpaşa İlk
7 64 Cemre Canıtez 4 Alasya İlkokulu
8 74 Zerrin Soykan 4 Doğa İlkokulu
9 105 CemaliyePolatcan 4 TED Koleji
         
10 119 Ecem Özdemir 5 TED Koleji
11 120 Sude Köktürk 5 TED Koleji
12 121 Derin Su Sarıyel 5 Doğa İlkokulu
13 124 Selin Yüksel 5 Doğa İlkokulu
14 125 Verda Aydın 5 Doğa İlkokulu
15 126 Deniz Musaoğlulları 5 Polatpaşa İlkokulu
         
16 164 Derin Bilsen 6 Doğa Koleji
17 165 Aslı Barbaros 6 GMTMK
18 167 İrem Kelci 6 Çanakkale Ortaokulu
19 168 Nevin Su Çırakoğlu 6 Doğa Koleji
20 170 Ela Güloğlu 6 GMTMK
         
21 184 Fatma Şimal Ozanalp 7 GMTMK
22 186 Nazgül Terazili 7 Canbulat Özgürlük
         
23 189 Güzide Su Çerkez 8 TED
24 190 Melis Yatman 8 GMTMK
25 191 Ayşen Naz Kankur 8 TED
26 192 Mayra Seher Melikoğlu 8 TED
27 194 Azra Aygün 8 TED
28 195 Azra Aydın 8 GMTMK
29 200 Meliha Kuyucuoğlu 8 Doğa Koleji
         
30 201 Betül Nur İlbay 9 GMTMK
31 202 A Müge Topuz 9 GMTMK
32 202 Ayten Yabaner 9 NKL
33 204 Ezgi AYbala Ateş 10 GMTMK
34 205 Eren Caner 10 TED
35 206 Narin Turaç 10 NKL
36 207 Zeynep Sude Kankur 10 TED
         
37 208 Busem terazili 11 Gazimağusa Meslek Lisesi
38 209 Tuğrul Sultanzade 11 GMTMK
39 210 Gümüş Göztaş 11 Gazimağusa Ticaret
         
40 218 Deyna Perihan Aydıroğlu 12 Doğa Koleji
         

 

 

İSKELE

         
# Yazı no. İsim Sınıf Okul
1 10 F. Zehra Nurçin 3 Ziyamet İlkokulu
2 15 Hayat Anadol 3 Sht. İlker Karter
3 23 Elifnur Şaptuğ 3 Sht. İlker Karter
4 24 İnci Nakışcı 3 Sht. İlker Karter
         
5 44 Çilem Altıoğlu 4 Yenierenköy ilkokulu
6 46 Hüdanur İskender 4 Yenierenköy ilkokulu
7 49 Halil Yılmaz 4 Yenierenköy ilkokulu
8 81 KatyaAnuFrieva 4 Sht. İlker Karter
9 87 Sümer Kurukafa 4 Sht. İlker Karter
10 89 Mahmut Emin Seven 4 Sht. İlker Karter
11 94 Tülay Sefer 4 Sht. İlker Karter
         
12 112 Alperen Güngör 5 Sht. Menteş Zorba
13 141 Eylül Barani 5 Sht. İlker Karter
14 149 Nil Gülhan 5 Sht. İlker Karter
         
15 152 Melikenur Topuz 6 Mehmetçik ortaokulu
         
16 234 Yaren Avcı 7 Mehmetçik Ortaokulu
17 253 Munise Karakuş 7 Erenköy lisesi
18 257 Duana Yılmaz 7 Erenköy Lisesi
         
19 294 EzennurTürtük 8 RTE ortaokulu
20 295 Fatma Betül İskender 8 Erenköy Lisesi
         
21 297 Nuray Altıoğlu 9 Erenköy Lisesi
         
22 299 Yaprak Antel 10 Erenköy Lisesi
         
23 300 Yağmur Antel 12 Erenköy Lisesi

Hollanda Başbakanı’na şamar gibi mektup

ilhan karaçayHollanda Başbakanı Mark Rutte’nin, 15 Mart’ta yapılacak olan genel seçimler çerçevesinde tüm gazetelere tam sayfa olarak verdiği ilan, Hollanda’da son günlerin en çok konuşulan konusu oldu.
Partisi Hürriyetçi Liberal parti VVD’ye oy toplayabilmek için, popülist ırkçı siyasetçilere özenen Başbakan Rutte’nin, ilanda sarfettiği sözler, sadece yabancılar arasında değil, diğer kesimlerde de eleştiri konusu oldu.

Tam sayfa ilanda, yabancıları kastederek, ‘Hollanda’daki toplumsal yaşama ayak uyduramayanlar çekip gitsinler’ anlamında cümleler kuran Mark Rutte’ye Türk Sivil Toplum Kuruluşlarından büyük tepki geldi. Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği adına yapılan açıklamada, Başbakan Rutte’nin sarfettiği sözlerin yenilir içilir cinsten olmadığı vurgulandı ve Başbakan’ın geri dönüş yapması istendi.

Amsterdam’da kurulu olan Türkevi Araştırmalar Merkezi başkanı Veyis Güngör ise Başbakan Rutte’ye direkt bir mektup gönderdi. Hem de çok şeyden ders alması için Ahmed Yesevi kitabı ile birlikte…

   

Başbakan’ın tam sayfa ilanı ve Veyis Güngör’ün Başbakan tarzındaki cevabı

Sayın Rutte,

Hafta başında, ‘Tüm Hollandalılara’ başlığı ile yayınlanan mektubunuzu büyük bir hayretle gazetelerde okuduk. Bir çok Hollandalı gibi, kullandığınız kelimeler bizi de ürküttü. ‘Ülkemizi temelden ret ediyorsan, ülkemizi terk etmeni isterim’, ‘Normal davran veya çek git’ gibi cümleler, toplumumuz için tehlikeli cümlelerdir. ‘Normal davranmak’tan ne anlaşılacağı da ayrı bir konudur. Kullandığınız kelimeler, göçmen kökenli Hollandalılar’ın toplumsal sorunlar hakkında söz söylemeye hakları yokmuş gibi anlaşılmaktadır. Zira ‘sıradan Hollandalıları ırkçı ilan edemezsiniz’ diyorsunuz.

Gerçekten. Sık sık sorumluluktan bahseden, örnek veren bir Başbakana bu açıklama yakışmadı. Nihai hedef olarak toplumumuzu, ‘katılımcı toplum’ olarak nitelendirdiniz, ama şimdi bize ‘kenarda durun’ diyorsunuz. Katılımcı toplumdan anladığımız; birbirini seyretmek değil, tam bir vatandaş olarak katkıda bulunmaktır.
Ama siz diyorsunuz ki, ‘Toplumumuzu ilgilendiren tartışmalara katılmayın.’
Bunu yaptığımız zaman da, uyumsuz yeni Hollandalılar olarak kenara itiliyoruz. Cümlelerinizden şunu okuyoruz: ‘Biz ne söylersek yapın, şikayet etmeyin, eğer bunları yaparsanız burada işiniz yok’.
Bu yaklaşım, heterojen Hollanda toplumuna uymamaktadır.

Türkevi Derneği olarak, çeyrek yüzyıldır Hollanda toplumuna olumlu katkılar yapmaya gayret ediyoruz. Somut olarak, siz ister beğenin ister beğenmeyin Hollandalı Türkler’in Hollanda toplumuna entegrasyonuyla uğraşıyoruz. 1992 yılında Amsterdam’ın bir belediyesinde derneğimizi kurduk, şu anda uluslararası bir kuruluş haline geldik. Örnek vermek gerekirse; çeyrek yüzyılda 1300’ü aşan faalliyet ve proje gerçekleştirdik. 111 kitap yayınladık. Zaman zaman çok zor anlar yaşadık. Projelerimiz belediye ve diğer kurumlar tarafından çoğu kez reddedildi. Suçlandık, çamur attılar, hakkımızda asılsız haber yayınladılar. Ancak, hiç bir zaman pes etmedik. Faaliyetlerimize ve hedefimize odaklandık. Hollanda toplumunun gelişmesine olumlu katkıda bulunmaya çalıştık. Bunları yaparken rol modellerimiz Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre ve Ahmed Yesevi oldu. Bu isimler gezgin, Türk mutasavvuflları olup, iç dünyamızın gelişmesi ve İslam anlayışımızı etkilemişlerdir.

Çeyrek yüzyıldır toplumsal faaliyetler yapan bir kuruluş olarak, Hollanda’daki son gelişmelerden endişe duymaktayız. Sizin, ulusa seslenişiniz bizim elimizi kolumuzu bağladı. ‘Normal davran ya da çek git’ cümleniz bizi derinden üzdü. Sanki göçmen kökenli Hollandalılar bu güzel ülkeye her hangi bir katkıda bulunamaz gibi bir durum ortaya çıktı. Başbakanımızın bu söylemi bizi hayretlere düşürdü. Ulusa seslenişiniz, ümit ederiz yeni bölünmelere sebep teşkil etmez.

Rol modellerimize geri dönersek. Yukarıda adı geçen rol modellerimiz, Hollanda ve Avrupa’nın içine düştüğü krizin atlatılmasında ilham kaynağı olabilirler. Özellikle hem Müslüman hem diğer gençlere olumlu katkıda bulunabilirler.  Rol modellerimizin görüşlerini anlatan bir iki örnek vermemiz gerekirse: ‘karşındaki kişi senden daha önemlidir’, ‘bir insanın kalbini kırmak tüm insanlığın kalbini kırmaktır’, ‘Kar taneleri ne güzel anlatıyor birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu’.
Birlik, karşılıklı yatırım demektir. Dil, kültür, din hatta milliyet alanında birbirini tanımaktır. Diğerinin kültürüne haklı ve objektif ilgi duymak ve yaklaşmak, kanaatimizce birlik ve hoşgörü anlayışını beraberinde getirir.  Birliği ve birleştiriciliği göstermek isteyen bir Başbakan, Hollanda’da herkesin kendini yabancı hisstemediğini hissettiren bir duruş sergilemelilir.  Kötülük edenler, Müslüman olsun veya olmasın, toplum tarafından kabul görmediklerini anlamayarak, uyum sağlarlar. Ancak, sizin sözlerinizden Hollanda’daki Müslümanlar kendilerini yabancı hissediyorlar. Bu Hollanda için zarardır.

‘Çoğulculuk başarısızlıktır’anlayışının yansıtıldığı bir yönetim vizyonu yerine, sizi, farklı kültür ve dinler çeşitliliğinin var olduğu gerçekliği yönünde düşünmeye davet ederiz.  Çoğulculuk başarısız veya şanssızlık değil, var olandır. Bu gerçekliği konuşmalarınızın çıkış noktası olarak aldığınız takdirde, toplumun ekmek ve su gibi ihtiyacı olan birlik ve hoşgörünün oluşacağını düşünmekteyiz. Homojen olmayan bir toplumda grupların karşılıklı direnmeleri, geçtiğimiz günlerde, De Balie Tartışma Merkezi’nde yaşananları, yani bazı grupların deport edilmesi tartışmalarına sebep olur. Bu tür olayların ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak için geçmişe bakmaya gerek yok.
‘Bir daha asla!’ söylemi her şeyi anlatmaktadır.

Mektupla birlikte, Ahmet Yesevi’nin düşüncelerini içeren bir kitap gönderiyoruz.  Bir Başbakan, bir VVD lideri ve bir Hollandalı  olarak kitabı okuyacağınızı ve Yesevi’nin düşüncelerinden esinlenip, daha birleştirici konuşmalar yapacağınızı ümit ederiz.

Dost ve birleştirici selamlarımla,

Veyis Güngör
Türkevi adına

 

Veyis Güngör’ün göndermiş olduğu mektup ve kitabın kendilerine ulaştığını email ile bildiren Başbakanlık, mektuba yanıtlarının gecikmeyeceğini belirtti.  Bakanlıklar, parlamenterler ve medya üzerinde etki yapan mektubun içeriğinde yer almayan hususları Veyis Güngör’e sordum.

İşte Veyis Güngör’ün verdiği yanıt:

Hollanda’da seçim süreci başladı. Siyasi partiler programlarını açıkladılar. Adaylar netleşti. Tartışmalar başladı. Hafta başında Başbakan Rutte ulusal gazetelere tam sayfa ilan verdi. Liderler ile söyleşiler de artık medyada yer almaya başladı.

Hem Başbakan Rutte’nin gazetelere, ‘Tüm Hollandalılara,’ başlığı ile yayınlanan ulusal çağrısı, hem de diğer partilerin açıklamalarında ilk dikkari çeken, ‘kimlik tartışmaları’ oldu. Biz kimiz?
Hollandalılar kimlerdir?
Hollanda’da neler normaldir?
Adetlerimiz, uygulamalarımız nelerdir?  sorularına verilen cevaplar, tüm siyasilerin ortak mesajı olma özelliğini taşıyor. ‘Hollandalılık’, ya da ‘biz böyleyiz’ etrafında şekillenen siyasi demeçler bize ‘kimlik tartışması’nın seçimlere damagasını vuracağını gösteriyor.

Siyasi partilerin seçimlere, böylesi kimlik tartışmalarıyla, Hollandalılığı tanımlamalarıyla başlamaları, ilk etapta, ırkçı parti PVV’nin çok önlerde gitmesine neden olabilir. Hatta partilerin PVV’ye oy verecek seçmeni devşirme, tekrar kazanma çıkışları olarak da izah edilebilir. Seçim döneminde bu ve benzeri tutum ve davranışlar, mantıksal olarak aklımıza gelebilir. Bu yaklaşımda haklılık payı vardır. Irkçı partiye oy verenleri ikna etmek ve oy oranlarını yükseltmeye çalışmak, siyasi partilerin olmazsa olmazlarıdır.

Ancak, seçimlere damgasını vuracak bir kimlik tartışmasının, daha derin ve toplumsal arka planı bulunmaktadır. Zira Hollanda’nın gidişatından memnun olmayanlar, sadece siyasetçiler değildir. Bilim adamları, sosyologlar, tarihçiler de Hollanda’nın gidişatından memnun olmadıklarını açıkca belirtmekteler. Bilimsel çevrelerde yapılan kimlik krizi tartışmasından önce, Başbakan Rutte’nin ulusal çağrısı üzerinde durmak isterim.

Başbakan Rutte, toplumun gidişatından şikayet ediyor. Büyük sessiz çoğunluğun sesinden, vicdanından bahsediyor. Bu ülke için çalışanlara dikkat çekiyor. Sözkonusu huzursuzluğu hak etmediklerini söylüyor. Örnekler veriyor. Toplumda, caddede, halk otobüsünde asosyal davranışların olduğunu, sokaklara çöplerin atıldığını, tramway sürücüsüne tükürüldüğünü ifade ediyor. Doğru. Bu ülkede yaşayan bizler de, bu tür davranışları onaylamıyoruz. Kabul edilir bulmuyoruz. Ahlaki görmüyoruz. Bu sorun hepimizin sorunudur.
Ancak, ulusa çağrının bir bölümünde, ülkelerinde özgürlük olmadığı için Hollanda’ya gelen ve bizim özgürlüğümüzü istismar ederlerden bahsediyor. ‘Ya kurallarımıza uyarar ya da ülkeyi terkederler’ diyor.
Kim bunlar?
Mülteci olarak Hollanda’ya gelenler mi?
Ülkede yaşayan göçmenler mi?
Rutte, Hollanda toplumunun ne hale geldiğininden yakınıyor ve ‘nasıl bir ülke istiyoruz?’ diye soruyor. ‘Gelin birlikte çalışalarım, birbirimize yardım edelim. Daha iyi bir ülke oluşturalım’ diyor.
Biz bunlara asla hayır diyemeyiz. Bu ülkenin sorunu bizim de sorunumuzdur.

Tabii ki, Başbakan Rutte ve diğer siyasilerin bir kaç gündür açıklamaları, aslında Avrupa’da var olan ve tartışılan ‘Biz kimiz’? sorusunun Hollanda’ya yansımalarıdır. Tüm Avrupa’da ırkçı akımlarda bir yükselme gözlemleniyor. Yükselmede kimlik tanımına atıfta bulunma prim yapıyor. ‘Biz, önce Holllandalıyız, Fransızız’ diyorlar. Avrupalılık tanımı ve kimliği artık bir bunalımı getiriyor.

Sorun daha derin kanaatimce. Siyaset duayenlerinin de ifade ettiği gibi, otuz kırk yıl önce Hollanda toplumu ideoloji veya bir dini inanç etrafında kimliklerini buluyorlardı.  Birileri sosyalist, bazıları protestan veya katolik, liberal kimliklerle kendilerini ifade ediyorlardı. İşte bu bölünmüşlük, aslında toplumsal sorumluluğu da beraberinde getiriyordu. Oysa günümüzde, bu kimliklerin belirginliği, ağırlığı hissedilmiyor. Bunun için bireyler: ‘Ben neyim’ sorusu yenire ‘Ben kimim’ sorusuna cevap vermekte zorlanıyorlar. Bireysellik ufalanmış kültürler meydana getirdi. Birey ise bu kültürler içinde yerini bulmakta zorlanıyor. Kimlik problemi yaşanıyor. Bu belirsizlik, bu sorun da siyasete yansıyor.

Olaylara böyle baktığımızda, Başbakan Rutte’nin ulusa seslenişi tam bir popülizm olarak değerlendirilmelidir. Kimleri kasdettiği belli olmayan, bir çok insanın üzerine alındığı suçlama, bir Başbakan tarafından yapılmaması gerekirdi. Ama Rutte, bu davranışı ilk kez yapmıyor. Altı ay önce bir televizyon programında da ‘defolun gidin’ lafını etti. Rutte’nin bu çıkışı, 2016 yılının en talihsiz açıklaması olarak tarihe geçti.

Bize gelince. Bu ülkede yaşayan, ülkenin kalkınmamsında ebeveynlerimizin alın terlerinin yer aldığı bu ülke için mutkala sorumluluk almalıyız.

‘Nasıl bir Hollanda istiyoruz?’ sorusunu bizim de kendimize sormamız ve cevabını bulmamız gerekiyor. Biz Türkler, tarih boyunca gittiğimiz her ülkede hiç bir zaman sorumluktan kaçmadık. Tam aksine insanlığın gelişmesi, topluluğun sorunlarının çözümü için görevler üstlendik. Bu bizim, tarih içinde insanlığa hizmet anlayışımızda vardır. Tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Bizim tarihi referanslarımız var. Örneğin Hoca Ahmed Yesevi, ki bu yıl UNESCO tarafından ‘Hoca Ahmed Yesevi Yılı’ ilan edilmiştir, bizim için Avrupa’da yaşayanlar için örnek alınacak rehberlerimizdir. Zira içinde bulundukları çağın zor şartlarına rağmen, Hoca Ahmed Yesevi ve öğrencileri, insanları hep hakikate ve birliğe çağırdılar. Başarılı oldular. Bugün, Avrupa’da bizim de içinde yaşadığımız süreç, ırkçılık, islamofobi, yabancı düşmanlığı, önyargılar ve ayırımcılığın gittikçe yaygın hale geldiği bir süreçtir. Biz de kimsenin kalbini kırmadan, incitmeden, kültür ve medeniyet kurucularımız ve taşıyıcılarımızın öğretilerini aktüelleştirmeliyiz. Kendimize ve gençlerimize güven gelmeli. Hal ve davranışlarımızla, çok ama çok çalışarak hak ve hakikati temsil etmeye ve dikkat çekmeye gayret etmeliyiz.
Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’nin dediği gibi: “Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Kalp kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir.” Gönül yıkan değil, gönül kazanan olmalıyız. Bizim bu davranışımız, hem Başbakan Rutte hem diğer siyasi liderleri sevindirmelidir.

Erdoğan yine ‘kandırıldım’ diyecek

Erdoğan bugün “Vatikan’la dinler arası diyalog nasıl oluyor?” dedi ancak kendisinin Papa’ya yazdığı mektubu ve konuşmalarını unuttu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pakistan’da parlamenterlere yaptığı konuşmada FETÖ’yü anlatırken “Vatikan’la dinler arası diyalog nasıl oluyor. İslamla diğer dinler arasında diyaloğu nasıl ortaya koyabiliyoruz, bu mümkün mü?” diye konuştu. Ancak Erdoğan bu cümleye kurarken kendisinin ‘Dinler arası diyalog’ toplantılarında yaptığı konuşmaları unuttu.

“MÜMKÜN MÜ?”

Erdoğan Pakistanlı parlamentere yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:

“FETÖ sadece Türkiye için değil, faaliyet gösterdiği tüm ülkeler için tehdit olan eli kanlı bir terör örgütüdür. Mısır’da bir gazeteye verdiği demeçte öyle diyor kainatın imamı! Pensilvanya’dan dünyayı yönetiyor, 170 ülkeyi. Vatikan’la dinler arası diyalog nasıl oluyor. İslamla diğer dinler arasında diyaloğu nasıl ortaya koyabiliyoruz, bu mümkün mü?”

“EN ÖNEMLİ PROJE”

Ancak aynı Erdoğan 13 Kasım 2008 tarihinde New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Suudi Arabistan’ın Dinler Arası Diyalog Girişimi çerçevesinde düzenlenen “Barış Kültürü” konulu toplantıda yaptığı konuşmada “Bu haliyle, BM’nin en geniş katılımlı girişimi konumunda bulunan Medeniyetler İttifakı, kültürler ve dinler arası diyalog açısından uluslararası düzeydeki en önemli proje haline geldi” ifadelerini kullanmıştı.

ERDOĞAN’DAN PAPA’YA MEKTUP

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Eylül 2014 tarihinde Papa’ya yazdığı ileri sürülen mektupta “Kutsiyetpenahları Papa Fransuva, ülkemizi ziyaretiniz için Yüce Kişiliğinize selefim Sayın Abdullah Gül tarafından yapılan daveti, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığım şu günlerde yinelemekten özel bir memnuniyet duymaktayım” ifadeleri kullanılmıştı.

Mektupta “Katolik aleminin ruhani liderliği görevini üstlendiğiniz tarihten bu yana dünya barışı ve insanlığın kardeşliği ve huzuru için göstermekte olduğunuz değerli gayretleriniz takdirle izlemekteyim” diyen Erdoğan ayrıca şunları yazmıştı:

“Çalışmalarınızın katkı ve etkilerini Birleşmiş Milletler himayesinde sürdürülen ve Türkiye’nin de eşbaşkanlığını yürütmekte olduğu Medeniyetler İttifakı sürecinin hedeflerine erişilmesi bakımından da ayrıca önemsemekteyim. Günümüzde farklı dinlerin mensupları arasında diyaloga ve karşılıklı anlayışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Farklı din ve inançlara ev sahipliği yapan, din ve vicdan hürriyetinin Anayasa teminatı altında bulunduğu Türkiye bu bağlamda örnek bir konumdadır. Ülkemize yapacağınız ziyaret tüm insanlık için ayrı bir önem ve anlam taşıyacak, tarihte yaşanan anlaşmazlıkların giderilmesi ve geleceğe umutla bakılmasına yardımcı olacak mesajların verilmesine vesile olacaktır.”

 

erdoganmekup-jpg1PAPA’YI TÖRENLE KARŞILADI

28 Kasım 2014 tarihinde ise Papa Franciscus ‘dinler arası diyalog’ için Türkiye’ye geldi. Papa’yı, Erdoğan Beştepe’de resmi törenle karşılamıştı. Erdoğan ve Papa Franciscus tören alanındaki platformda yerlerini alınca 21 pare top atışı eşliğinde Papalık Marşı ve İstiklâl Marşı çalınmış, Papa Franciscus, Türkçe “Merhaba asker” diyerek tören birliğini selamlamıştı.erdoganmekup

 

ERDOĞAN TARAFINDAN BAŞLATILDI

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde ise İspanya Başbakanı Zapareto’nun teklifi ile Erdoğan’la birlikte ‘Medeniyetler İttifakı’nın kurulduğu bilgileri yer aldı. Medeniyetler İttifakı Girişimi başlığı altında girişimin kültürler ve dinler arası diyalog bağlamında öndegelen bir proje olduğu belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:

“Medeniyetler İttifakı (Mİ), İspanya Başbakanı Zapatero’nun teklifi üzerine, o dönemde Başbakanlık görevini deruhte etmekte olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Zapatero tarafından 2005 yılında başlatılmış ve bilahare Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından da benimsenerek bir BM girişimi halini almıştır. Müslüman ülkeler ile Batılı toplumlar arasında görülen karşılıklı şüphe, korku ve kutuplaşma ortamının, çeşitli aşırı unsurlarca istismar edilmesi karşısında İttifak, ilk aşamada uluslararası istikrarı tehdit edebilecek dereceye yaklaşan bu durumun daha da kötüleşmesini ancak kapsamlı bir koalisyonun önleyebileceği anlayışından hareket etmiş ve kültürler arasında karşılıklı saygı yoluyla bu eğilime karşı koymayı amaçlamıştır. Girişim, tüm toplumların kalkınma, güvenlik, çevre ve refah konularında birbirlerine bağımlı oldukları hususunu esas almakta ve öncelikle önyargı, yanlış algılama ve kutuplaşmayla başa çıkmak amacıyla ortak siyasi bir irade oluşturmayı hedeflemektedir. Başlatıldığı günden bu yana artan bir görünürlük kazanan girişim, bugün kültürler ve dinler arası diyalog bağlamında öndegelen bir proje konumuna ulaşmıştır.”

Odatv.com

Patricia Scanlan’ın Seni Bana Getiren Mektup İsimli Eseri Çıktı

Maeve Binchy’yi sevdiyseniz bu kitabı da seveceksiniz. Güçlü kurgusu ve sahici karakterleriyle hoşunuza gidecek bir hikâye.”seni bana getiren“Seni Bana Getiren Mektup, duygu dolu ve samimi bir kitap.”Bir mektup her şeyi değiştirir…
Seni bana getirir…

Briony küçük kızıyla birlikte, İspanya’da yaşayan annesi Valerie’yi ziyarete gider. Masmavi Akdeniz sularına karşı oturmuş fotoğraf albümüne bakarken sayfaların arasında kendisine yazılmış bir mektup bulur. Mektup, Briony’nin kendisiyle görüşmek istemediğini düşündüğü büyükannesi Tessa’dandır.Briony bu mektupla sadece büyükannesiyle ilgili gerçeği öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda annesi ve kaybettiği babasıyla ilgili sırları da gün yüzüne çıkarır. Briony, Valerie ve Tessa’nın hesaplaşmalarla, aşkla, pişmanlıkla, her şeyden önemlisi  sevgiyle örülü hikâyesi hem duygulandırıyor hem de tatlı bir tebessüme dönüşüyor.
“Patricia Scanlan, İrlanda popüler romanının en üretken kraliçesi.”

İlk-Çev Gençlik, Çanakkale’yi Anlatan Son Mektup Filmini İzledi.

ilkçevGençlik ve Spor Bakanlığı’nın 2014 yılı Gençlik Projeleri Destek programı kapsamında, İLK-ÇEV tarafından yürütülen ‘’Sanayi Bölgesi Gebze’de,Çocuklar İzcilikle Tanışıyor”Projesi kapsamında gençlere sinema etkinliği düzenlendi.
Gençlere yönelik yaptığı etkinlik ve faaliyetlere bir yenisini ekleyen İLK-ÇEV, gençlerin talepleri doğrultusunda çeşitli hizmetler gerçekleştiriyor. Sinema günleri etkinliği çerçevesinde İLK-ÇEV gençleri,izcileri ve izci liderleri beraber sinemaya giderek değişik bir gün geçirmeleri adına film seyretme etkinliği düzenlendi.
İLK-ÇEV Gençlik Komisyonu Başkanı ve Proje Üyesi Safa Tonyalı Çanakkale Zaferi’nin 100. yılını kutlamanın onuru ve gururunu yaşadıklarını belirterek, bu önemli günde öğrencilerle birlikte Çanakkale Zaferi’ni konu alan “Son Mektup” filmini izleyeceklerini söyledi.”Amacı gençliğe hizmet olan İLK-ÇEV İzcilik Kulübü değişik etkinliklerle onlara hayatı sevdirmeyi amaçlıyor. Geziler, kamplar, sinema gibi sosyal ve kültürel faaliyetler kısaca her şey onlar için” diye konuştu.ilkçev2