Etiket arşivi: Letonya

3. KAPIKAYAFEST ULUSLARARASI DOĞA SPORLARI VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR !

 

Neşesi, doğallığı ve espri anlayışı ile her yeri renklendiren karadeniz insanı, eşsiz ve benzersiz bir doğa sunan konumu ve yaylaları ile de yerli ve yabancı turistleri çekerek her yıl cazibesini artırmayı başarıyor.


KAPIKAYAFEST ?
Karadeniz’in önemli illerinden Samsun Bafra Kapıkaya’da 24-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında 3.sü düzenlenecek olan  “Kapıkayafest Uluslararası Doğa Sporları ve Kültür Festivali” nde  adrenalini yüksek doğa sporlarının ve karadenize  özgü  kültürel faaliyetlerin Türkiye gündemine taşınacağına inanıyoruz.  Karadeniz coğrafyasının eşsiz doğa güzelliği, coğrafyanın kendine özgü karakteristik özelliklerini koruyarak yapılan etkinliklerin zenginliği her yıl bölgeye gelen yerli ve yabancı kişi sayısındaki artışı beraberinde sağlamakta ve bölge turizm gelirlerinden aldığı payı artırmaktadır.

Adını Samsun / Bafra – Kapıkaya tepesinden alan Kapıkayafest; Çeşitli spor dallarını aynı ortamda sunarak ulusal ve uluslararası birçok sporcuyu ve doğa severleri her yıl temmuz ayında bir araya getirmeyi hedefleyen, sağlıklı bireylerle daha çok yaşanabilir bir dünya için sporun ve sporcunun önemini vurgulamak gayesini güden bir festivaldir.

Bafra Belediyesi sahipliğinde ve  Astajans organizasyonu ile yapılacak olan Kapıkayafest’te, gökyüzünde paraşütçüler süzülürken katılımcılar karada bisiklet ve doğa yürüyüşü, baraj gölünde kano gezisine katılabilirler. ‘En güzel fotoğrafı ben çekerim’ diyenler ise fotomaratona katılabilirler. Kamp ve çevresinde çeşitli etkinlikler ile eğlenme ve güzel vakit geçirme olanağı bulabilirler. Akşam ise kamp ateşini yakıp yıldızların altında doğanın sesini dinleyebilir, güzel sohbetler edebilirler. Ayrıca çeşitli kültürel faaliyetler, spor branşlarının aktiviteleri ve eğlenceleri ile unutamayacakları bir festival geçirebilirler.

5 gün 4 gece “Her şeyiyle eğlenceli” bir festivale davetlisiniz.!

DÜNYANIN 55 ÜLKESİ FESTİVAL İÇİN DAVET EDİLDİ !

Kapıkayafest Festivali uluslararası bir festival olması sebebiyle geçen yıl kırka yakın ülkeden sporcu ve katılımcıyı Bafra’ya getirme başarısı elde etmiş durumda. Bu sene 55 ülkeden sporcu ve katılımcılar ile iletişime geçilerek, festival uluslararası arenadaki konumunu yükseltme çabasında. Festivale davet edilen ve katılması planlanan ülkeler ise şöyle;  Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Birleşik Krallık, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dubai, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Katar, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızıstan, Kosova, Kuveyt, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Mısır, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

DÜNYANIN EN ÖZEL EKSTREM SPOR ALANLARI ARASINDA!

Kapıkayafest; Kızılırmak’ın yanı başında doğanın ve tarihin bir arada olduğu, birçok ekstrem spor ve  sportif faaliyetleri ile dünyanın nadir alanları arasında gösteriliyor. Hava sporları, su sporları, dağcılık, fotoğrafçılık, bisiklet, atv, kamping vb gibi doğa sporlarını ve faaliyetlerini aynı noktada barındırıyor.

Kapıkayafest; yamaç paraşütü için dünyanın en elverişli noktaları arasında yerini alma yolunda ilerliyor. Bir yamaç paraşütçüsünün bir noktadan kalkıp aynı noktaya inebildiği ve Kızılırmak’ın eşsiz doğal güzelliklerini ve manzarasını görebildiği dünyanın en özel konumlarından birisi.

Aynı zamanda turizm turları, fotoğraf – bisiklet ve atv safari, yöresel ve kültürel pazarlar da Kapıkayafest etkinlik alanında olacak. Etkinlik alanı bu branşların ve sportif etkinliklerin tamamını bir arada buluşturabilecek Dünya’nın nadir alanlarından..

İLGİ İLE BERABER BÖLGE EKONOMİSİ DE CANLANDI

Kapıkayafest; ilki 2017 yılında 25 bin, ikincisi 2018 yılında 50.000’in üzerinde ziyaretçi, 5000 civarı kamp ve ticari katılımcısı ile ciddi bir ses getirdi. Bu yıl ise 100 bine yakın katılımcı ve ziyaretçi bekleniyor. Festivale ev sahipliği yapan Samsun / Bafra – Kapıkaya ve Asar mevkileri, ulusal – uluslararası sporcuların ve doğa sporlarına ilgi duyanların odak noktası durumunda. Festivalin yöre ve bölge halkına ciddi bir ekonomik katkı sağladığı, her geçen yılda artarak devam edeceği düşünülüyor.

Yabancı Büyükelçiliklere Kıbrıs dersi

 

Kıbrıs İlim Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Uluslararası Politika Uzmanı Prof. Dr. Ata Atun, Ankara’da görev yapan yabancı büyükelçileri ve elçilik misyonlarını Kıbrıs sorununun geçmişi ile Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları üzerine bilgilendirdi. Moderatörlüğünü emekli büyükelçi Yiğit Alpogan’ın yaptığı toplantıda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Ankara Büyükelçisi Kemal Köprülü ile, Türkiye’de görev yapan yabancı Büyükelçiler, büyükelçi yardımcıları ve yabancı misyon hazır bulundu.

Türkiye’nin başkenti Ankara’da görev yapan büyükelçiler ve elçilik temsilcileri, Kıbrıs sorununun temeli ve bugün gelinen nokta üzerine bilgilendirildi. KKTC Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye’nin önemli fikir kuruluşlarından AVİM (Avrasya İncelemeleri Merkezi) tarafından organize edilen bilgilendirme toplantısı, Ankara Çankaya’da bulunan AVİM binasında gerçekleştirildi.

Fransa, İsviçre, Almanya, Hollanda,  Portekiz, Slovakya, Suudi Arabistan, Romanya, Letonya, Avusturya,  Karadağ,  Azerbaycan Büyükelçi ve büyükelçi yardımcılarının katıldığı bilgilendirme toplantısına Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile İngiltere Büyükelçilikleri ikişer kişiyle katılım gösterdi.

AB Türkiye Delegasyonu tarafından da izlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Ata Atun, Kıbrıs sorununun, Rum ve Yunanların iddia ettiği gibi 1974’te başlamadığını vurguladı. Rumların Megali İdea’dan kaynaklanan (Büyük ülkü) Enosis saplantılarının (Adanın Yunanistan’a bağlanması) 1930’lu yıllardan itibaren adada huzursuzluğa sebep olduğunu anımsatan Atun, Rum tedhiş örgütü EOKA’nın faaliyete geçtiği 1955 yılından itibaren adada kan ve gözyaşının eksik olmadığını ifade etti.

“Türkiye’nin Kıbrıs’taki statüsü yasal”

Kıbrıs Türklerinin 1974 yılına kadar yaşama hakkı dahil birçok haklarının gasp edildiğini belirten Prof. Dr. Ata Atun şunları söyledi: “Kıbrıs Türkleri adada tam anlamıyla soykırıma uğramışlardır. 1960 yılında kurulan ortaklık cumhuriyeti anlaşmasına hiçbir şekilde uymayan Rumlar, Türkleri eşit ortak olarak göremeyeceklerini kaydederek, Türklerin eşitliği garanti altına alan 13 maddeyi değiştirme yoluna gitmişlerdir. Bu 13 maddeyi değiştirmeyeceklerini anladıklarında da silah zoruyla Kıbrıs Türklerini önce ortaklıktan, sonra da adadan atma, yok etme prensibiyle hareket etmişlerdir. Adanın yüzde 3’lük bir kısmına hapsedilen Türkler, ağır ekonomik baskılara maruz bırakılmıştır. Makarios’un talebi ile dönemin Yunanistan Başbakanı 1964 yılında adaya 20,000 kişilik bir ordu göndermiş ve bu Yunan ordusu Milli Muhafız ordusu ile birlikte 1964 yılında Erenköy’e, 1967 yılında da Geçitkale’ye saldırmıştır. 20,000 kişilik Yunan Askeri Kuvvetlerinin adadan çekilmesini emreden BM kararı BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyine sunduğu S/8322 sayı ve 3 Ocak 1968 tarihli Raporunda yer almaktadır. Dolayısıyla bugün Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak nitelendirenler yalan argümanlarla algı operasyonu yürütmekte, tüm dünyayı kandırmaktadırlar. Türkiye, 1974 yılında Yunanistan’dan gönderilen subayların desteği ile Kıbrıs’ta Makarios’a karşı gerçekleştirilen darbe ve sonrasında, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ile Türkiye’nin garantör olarak, adada 16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsünün bozulması durumda müdahale etmesine olanak veren Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, EK 1, Garanti Ve İttifak Anlaşması, Madde 4 doğrultusunda anayasal hakkını kullanmıştır. Anayasanın bu maddesine göre garantör devletler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsü bozulduğu vakit, (Lağvedilmesi, bir başka ülkeye bağlanması vb…) birlikte veya tek başlarına müdahalede bulunma ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının gereklerini yerine getirip, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekrardan kurma hakkına sahip olmakla yetkilendirilmişlerdir.”

“Ada 1959’da bölünmeye başladı”

Kıbrıs adasının 1974’te bölündüğü yönündeki Rum tezlerinin de gerçeği yansıtmadığını ifade eden Prof. Ata Atun, “Lefkoşa’nın ilk bölündüğü tarih 1959’dur. İngiliz Koloni İdaresi çatışmaları önlemek için Baf Kapısı’ndan Mağusa Kapısı’na kadar, Ermu Caddesi boyunca tel örgüler çekmişti. Öte yandan, Rumların 21 Aralık 1963 sabahı adanın tüm yerleşim yerlerinde Türklere saldırmasının ardından 27 Aralık 1963 günü toplanan; Duncan Sandys ve İngiliz Yüksek Komiseri, Türkiye ve Yunanistan Büyükelçileri, Kıbrıs Türk ve Rum Toplumlarının temsilcileri, İngiliz hava Mareşali Sir Deniz Barnett ve adadaki İngiliz Birliklerinin Komutanı General Peter Young’dan oluşan komite bir sınır hat tespit edilmesine karar verdi. İki günlük çalışma sonrasında 29 Aralık 1963 tarihinde komisyon tarafından kabul edilen plan üzerine çizilen sınır çizgisi ile “Yeşil Hat” adı altında resmileşti ve BM kayıtlarına girdi” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin sondaj faaliyetleri Uluslararası Deniz Hukukuna uygun”

Kıbrıs İlim Üniversitesi Dekanı Atun, Türkiye’nin Akdeniz’deki hakları ve Rum kesiminin doğalgaz konusundaki çalışmaları hakkında da şunları kaydetti: “Türkiye’nin 1958 ve 1960 yıllarında kabul edilen 1. ve 2. Deniz Hukuku Konferansı sonuçlarına göre kendine ait olan kıta sahanlığı ve bu kıta sahanlığından kaynaklanan Münhasır Ekonomik Bölgesi, 1994 yılında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından tek yanlı ilan edilen 3. Deniz Hukuku Konferansı (UNCLOS) kararına dayalı tek yanlı ilan edilen sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi tarafından işgal edilmiştir. 3. Deniz Hukuku sonuçlarını 18 ülke ile birlikte kabul etmeyip imzalamayan Türkiye’nin, Kıbrıs Rum tarafının tek yanlı ve sözde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgesi ile çakışan parsellerde sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine bulunması tamamen Uluslararası Deniz Hukukuna uygundur. Aynı doğrultuda KKTC’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesini tek yanlı ilan etmesi, Türkiye ile Kıta Sahanlığı belirleme anlaşması yapması ve kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde de TPAO ile Araştırma ve sondaj anlaşması yapması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yabancı şirketler ile yaptığı araştırma ve sondaj anlaşmaları kadar geçerli olup, uluslararası Deniz Hukukuna uygundur.”         

İngilizce gerçekleştirilen ve görsel öğelerle zenginleştirilen toplantı, soru cevap bölümüyle son buldu.

 

 

 

Helal olsun size çocuklar, Türkiye boccede Avrupa Şampiyonu oldu

Türkiye’de bocce sporunun merkezi olan Kahramankazan’da düzenlenen 10’uncu Avrupa Gençler Bocce Şampiyonası’nda, Türkiye Genç Milli Bocce Takımı Avrupa şampiyonu oldu. Kahramankazan Belediyespor’un bel kemiğini oluşturduğu milli takım sporcularından Cem Şimşek de tekler kategorisinde Avrupa 3’üncüsü oldu.

Kahramankazan Belediyesi Şehit Samet Cartürk Bocce Salonu’nda gerçekleştirilen ve 4 gün boyunca süren 10’uncu Avrupa Gençler Bocce Şampiyonası sona erdi. Şampiyonaya İtalya, Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Slovakya, Letonya, Rusya, Ukrayna, San Marino ve Türkiye milli takımları katıldı. Türkiye finalde karşılaştığı İtalya’yı 2-1’lik skorla yenerek Avrupa Şampiyonu oldu. Kahramankazan Belediyespor’un bel kemiğini oluşturduğu milli takım böylece tarihinde ilk kez takımlar kategorisinde Avrupa Şampiyonu oldu. İtalya’nın ikinci olduğu şampiyonada, San Marino ise üçüncü oldu. Tekler kategorisinde ise İtalya’dan Dominico Palumbia birinci, Slovakya’dan Tomas Stac ikinci, Türkiye’den Cem Şimşek ve San Marino’dan Stella Paoletti ise üçüncü oldu. Şampiyonada dereceye giren takım ve sporculara madalyaları düzenlenen törenle takdim edildi. Törene Uluslararası Bocce Konfederasyonu Başkanı ve Türkiye Bocce Bowling ve Dart Federasyonu Başkanı Mutlu Türkmen ile Avrupa Bocce Federasyonu Başkanı Bruno Cassarini de katıldı.

 

Ertürk’ten gala yemeği

Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk de şampiyonanın ardından turnuvaya katılan sporcular ve şampiyona komitesi onuruna gala yemeği verdi. Ertürk burada sporcularla yakından ilgilenerek, onları en iyi şekilde ağırlamaya çalıştıklarını ifade etti. Ertürk, “Bu uluslararası organizasyonda şampiyon olarak bizleri sevince boğan Türk Milli Takımı sporcu ve antrenörlerine şükranlarımı sunuyorum. Tekler kategorisinde Avrupa üçüncüsü olan kulübümüz sporcularından Cem Şimşek kardeşimizi de tebrik ediyorum. Kahramankazan Belediyespor olarak milli takımımızın bel kemiğini oluşturuyoruz. Yine Türkiye’de boccenin merkezi konumundayız. Kahramankazan Belediyesi olarak her zaman sporun ve sporcunun yanında olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

DOWN SENDROMLU KARDEŞİ İÇİN 80 GÜNDE 25 ÜLKE GEZECEK

dwAdem Çolak, Down sendromlu kardeşi Erdem Çolak için  Pazarkule sınır  kapısından motosikletiyle çıkıp, Norveç’in ve dünyanın en kuzey noktası Nordkapp’a kadar gidecek. Macera dolu bu yolculuğu Down sendromlu kardeşi Erdem’e adayan, Adem Çolak’ın amacı farkındalık sağlamak. “Dünyanın her yerinde, tek bir kromozom dışında farkları olmayan bireyleri tanıyıp, onlardan bahsetmek istiyorum” diyen Çolak’ın en büyük destekçisi Down Sendromu Derneği. Bu yolculuk sırasında 25 ülkeyi, 80 günde motosikletiyle gezecek olan Adem Çolak bu ülkelerde dernekleri ziyaret edip, Down sendromlu kişilerle tanışacak, onların sorunlarını kayıt altına alıp, sosyal medya hesaplarında paylaşacak.

DOWN_LOGO“Down To Earth Road” isimli proje kapsamında gideceği ülkelerdeki Down sendromu dernekleri ile bir araya gelecek olan Çolak, Down sendromlu kişilerle tanışıp sohbet edecek, hayatları, gelecek beklentileri ve yaşadıkları toplum içinde devletten beklentileri hakkında bilgi toplayacak. Bu görüşmeleri fotoğraf ve video ile kayıt altına alacak olan Adem Çolak, Down Sendromu Derneği ile birlikte bu mesajların muhataplarına ulaşmasına aracılık edecek.

Şu anda farklı ülkelerden 16 dernek ile irtibat halinde olan Çolak, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Karadağ, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Almanya, Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan olmak üzere 25 ülkeyi ziyaret edecek.

Küçük bir Akdeniz kasabasında doğan 31 yaşındaki Adem Çolak ile Down sendromlu kardeşi Erdem arasında dokuz yaş fark var. 22 yaşındaki Erdem’in yaşadığı sorunları ve sıkıntıları çocukluk döneminden itibaren gözlemleyen Adem Çolak, ilk fırsatta bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek Down Sendromu Derneği’nin kapısını çaldı. Derneğe sunduğu proje kabul edilince, 80 günlük turun ilk adımları da atıldı.

Adem Çolak, yola çıkış amacını şöyle anlatıyor, “İmkanları olmayan veya kısıtlı olan ailelerde Down sendromlu bireylerin olması, farkındalık anlamında, bilinçli davranabilme anlamında insanları olumsuz etkiliyor; en basitinden yapılmak istenen sağlık giderleri veya şahsi ihtiyaçlar noktasında bile zorluk yaşanabiliyor. Biz de buna benzer maddi zorluklar yaşadık. Onun dışında sokaktaki arkadaş çevresinin bilinçsiz hoş olmayan davranışları Erdem’i olumsuz etkiledi. Ama rehabilitasyon merkezinde eğitime başlaması ona çok iyi geldi, çok sevdiği ve onun çok seven bir arkadaş çevresi oldu. Çevredeki insanlar da onu daha iyi anlamaya başladıktan sonra işler daha iyiye gitti. Temelde amacımız için farkındalık oluşturmak diyoruz ama, kendimiz neyin ne kadar farkındayız, biraz da bunu görmek istiyorum, kendi adıma, bu yola çıkarken “henüz tanımadığım ben” i tanımayla birlikte, dünyanın her yerinde, tek bir kromozom dışında farkları olmayan bireyleri tanıyıp, onlardan bahsetmek istiyorum. Bunu ülke içinde de farklı şekilde devam ettirmeyi düşünüyorum. Ve şu an hayatta olmayan annem ve babam için bir şeyler yapmış olmak istiyorum.”

Proje boyunca Adem Çolak’ın tüm seyahati, Facebook’da DownToEarthRoad ve demiratliyoruk; Twitter’da DownToEarthRoad, instagramda ise downtoearthroad ve demiratliyoruk sayfalarından yayınlanacak. dw1

Down Sendromu Derneği Dernek sözcüsü Fulya Ekmen ise Adem Çolak’ın projesine neden destek olduklarını şöyle özetliyor, “Biz Adem bey ile 2014 yılında kardeşi ile ilgili attığı bir mail ile tanıştık. Bir sonraki maili 2017 yılında farklı bir konuda geldi kendisinden. Bu sefer sadece kardeşi için değil tüm Down sendromlu kişiler için bir soru sordu bize. Projesini anlattı ve logolarımızı kullanıp kullanamayacağını sordu. Kendisiyle tanışmaya karar verdik. Ağustos ayında Adem bey, Salon Reklam, Doret İletişim Danışmanlığı ve biz bir araya geldik. Gerçekten iyi şeyler yapmak isteyen insanlar bir araya gelince olan şey oldu tabii ki. Bir anda enerji yükseldi, hayaller ve hedefler arttı. Zorlu bir motosiklet rotasından zorlu bir dünya rotasına geldik. Down To Earth Road dedik bu rotaya. Bu rota her bir etabı kendi içinde tamamlanan ama aslında hiç tamamlanmayacak bir yol. Adem beyin ya da rotadaki ismi ile Demiratlı Yörük’ün başlattığı Down Sendromu Derneği’nin büyüterek uluslararası düzeyde bir harekete çevirmek istediği bir yola dönüştü Down To Earth Road.”

 

 

Haber Yayın Dairesi: Yusuf Ünel

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

Ayastefanos Anıtı Yeniden Dikilemez

 

Alptekin CEVHERLİ

 

alptekin cevherliHer milletin kendi millî menfaatlerini ve değerlerini sembolleştirdiği çeşitli kutsalları vardı; bayrak, tarihteki çeşitli devlet adamları, sembol haline gelmiş mekân veya binalardır. Bunlar o milletin varlığının belki de yarı efsanevi, yarı gerçek devamını sağlayan figürlerdir. Milletlerin önüne birer hedef koyarak millî birliğin tesis edilmesini kolaylaştırırlar. Bu hedefe varmak için sonraki nesillere dinamizm katarlar.

Bu figürler, milletlerin ulaştıkları son noktayı veya çıkış noktalarını betimleyerek elde edilmesi gereken veya korunması gereken değerleri ortaya koyarlar. Bu anlamda ata mezarları da büyük önem taşır.

Sultan 1. Murat’ın Kosova Priştine’deki kabri, Macaristan’daki Gül Baba Türbesi, Bakü’deki Türk şehitliği, Enver Paşa’nın Kırgızistan’daki kabri (Ki bu mezar yanlış bir kararla Demirel tarafından Türkiye’ye geri getirilmiştir.) vd…

Aynı şekilde diğer milletlerin de ulaştıkları son nokta ve erek olarak aynen bizim gibi mezarlıkları vardır. Yoksa Anzakların (Avusturalya ve Yeni Zelandalılar) on binlerce kilometre öteden her yıl gelip Çanakkale’de dedelerinin mezarları başında “şafak ayini” yapmasını başka türlü izah edemezsiniz…t__rk __ehitlikleriyıkılmasıRussian_Monument_San_Stefano_Ottoman_Postcard

Bu mezarlar belki siyasi değil ama tarihi ve kültürel sınırları çizerler…

Bugün dünya üzerinde 34 ülkede (Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, İran, İsrail, İtalya Japonya, KKTC, Letonya, Libya, Lübnan, Macaristan, Malta, Mısır, Myanmar, Polonya, Romanya, Rusya, Sırbistan, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan şehitliğimiz olan ülkelerdir.) 78 Türk (Osmanlı+Türkiye) şehitliği mevcuttur. Elbette 10 bin yıllık Türk tarihi ve 16 büyük Türk İmparatorluğunu göz önüne alırsak, gök yüzündeki yıldızlar kadar Türk şehitliğinin dünyanın dört bir yanına savrulmuş olduğunu unutmamamız gerekir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kabul ettiği Osmanlı’nın önemli bir kısım yeni sayılabilecek tarihlerdeki şehitlikleri ve Cumhuriyet dönemi şehitlikleri bunlardır.

Aynı şey diğer milletler, mesela Ruslar için de geçerlidir…

Sultan 2. Abdülhamit’in tahta geçişinden kısa bir süre sonra 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy)’da imzalanan antlaşmayla Osmanlı Devleti’ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacaktı. Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Bulgar ordusu kuruluncaya kadar iki yıl müddetle 50.000’i geçmemek üzere Rus askeri Bulgaristan’da kalacak, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne vereceği yıllık verginin tutarı Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri ve Rusya arasında kararlaştırılacak, Osmanlı Devleti Rusya’ya “Savaş Tazminatı” ödeyecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Beyazıt Rusya’ya verilecekti…

Bu antlaşma neticesi Osmanlı Devleti tarihinin en büyük toprak kayıplarından birini yaşamış, milyonlarca vatandaşımız sınırlarımız dışında düşmanın insafına kalmıştır.

Ruslar da Osmanlı Devleti için bir felaket olan bu 93 Harbi’nde (1877-78) İstanbul Yeşilköy’e kadar gelişlerini kutsamak, ulaştıkları son sınırı kalıcı kılmak ve orada ölen askerlerini yaşatmak adına İstanbul Yeşilköy’de (bugünkü Florya Ormanı’nda) kalan yerde Ayastefanos Anıtını dikmişlerdir. Bu anıt aynı zamanda bir kilise olup, İstanbul’u işgale gelirken ölen Rus askerlerinin anıt mezarlarıdır da…

Sultan 2’nci Abdülhamit’in bütün karşı çıkmasına rağmen kabul edilerek inşa edilmiş olan Ayastefanos Anıtı, Rusların Osmanlı ordusunu yenerek İstanbul kapısına dayandığının aynı zamanda resmidir de.

Bu utanç abidesi, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Rusya’ya savaş ilan edilmesi ardından İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından dinamitle patlatılarak yıkılmış ve bu yıkım sahnesi aynı zamanda filme çekilerek Türk Sinema tarihinin de doğumu olmuştur. Bugün Türk sinemasının eldeki en eski filmi Ayastefanos Utanç Abidesi’nin Yıkılması Filmidir. Ve ilk Türk filmi olarak kabul edilmiştir…

Peki, bu kadar anıtlardan, mezarlardan durduk yere niye bahsettik?

Şimdi sıkı durun…

Rusya, bu utanç abidesini yeniden inşa etmemizi istiyor!

Ayastefanos Anıtı’nın inşası Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2012 yılındaki Türkiye ziyaretinde Ruslarca gündeme getirilmiş, Türkiye’nin de karşılığında Rusya’daki bir şehitliğinin onarılması önerilmişti.

“Söz konusu anlaşma 3 Aralık 2012 tarihinde Başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen Türkiye- Rusya Federasyonu Üst Düzey İşbirliği Konseyi 3. toplantısında dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştı. Rusya, anlaşmaya ilişkin iç onay sürecini 11 Aralık 2013 tarihinde tamamlamıştı. Türkiye tarafı ise dönemin dış işleri bakanının imzaladığı anlaşmayı TBMM gündemine almayarak tasarıyı kadük bırakmıştır.

Ancak Rusya, şimdi ise kendi iç hukuk sürecinde belki tamamlanan; ancak TBMM’nin onaylamadığı için kadük kalan tasarıyı Türkiye’ye uygulatmak için baskı yapıyor.

Buna asla izin veremeyiz. Çünkü Yeşilköy, Rusya’nın ne kültürel ve ne de manevi sınırı değildir ve olamaz!

“Eğer İstanbul’da bir Rus anıtı dikilecekse bunun mütekabiliyet esasına göre karşılığı, yaklaşık 150 yıl Osmanlı himayesinde kalan Moskova’daki Kızıl Meydan’a Türk Şehitliği yapılmasıdır!”

Yoksa 93 Harbinde ve devamındaki Balkan Harbi’nde verdiğimiz milyonlarca şehidin kemikleri sızlar, ‘ah’larını hiçbir şekilde ödeyemeyiz.