Etiket arşivi: kültürü

Külden Medeniyete Kültürpark Sergisi Yoğun İlgi Görüyor

İFOD İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği’nin  “Külden Medeniyete Kültürpark” fotoğraf sergisi 23 Kasım Perşembe akşamı Kültürpark Atlas Pavyonu’nda açıldı. İFOD üyeleri, ‘’Külden Medeniyete Kültürpark’’ projesi ile hazırlık, keşif turları, çekim, sergi ve kitap hazırlıklarını kapsayan 1,5 yıllık serüveni başarı ile tamamladı.

Berna Kızıltan, Hüseyin Şalış, Irmak Ağrı Ünsal, Liane Linda Bencuya, Mert Rüstem, Seda Şengök ve Tayfun Kocaman koordinatörlüğünde tamamlanan projede, koleksiyoner Mert Rüstem’in koleksiyon eserleri ve İFOD’un 50 üyesinin yeni üretimleri yer alıyor.

Tarihi, kültürü, sanayisi ile öncü kentlerimizden biri olan İzmir’de 1922’deki büyük yangın sonrası binlerce yapının “küle” dönmüş olmasının ardından, 17 Şubat 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilk iktisat kongresinin düzenlenmesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Bu şehirde fuarlar kurun, sergiler açın’ talimatı ile harekete geçilmesi ile ‘medeniyete’ doğru ilk adımlar olarak fuarın günümüzde gurur duyduğumuz bir noktaya gelmesine ve İzmir’in ticaret hayatının gelişmesine katkı sağlamıştır.

Kültürpark, Kurtuluş Savaşı’nın simgesi olan Montrö, Lozan, 26 Ağustos, Cumhuriyet ve 9 Eylül adını alan 5 kapısından içeri giren İzmirliler’i yemyeşil bir dünyaya davet etmektedir. Bu yemyeşil dünya İzmir’in köklü tarihine damgasını vurmakla beraber birçok yetişkinin çocukluk yıllarını geçirdiği, unutulmaz anılarla doldurduğu, duygusal bağ kurduğu özel bir alan niteliğindedir.

Her İzmirli’nin hafızasında Kültürpark ile ilgili bir anısı vardır. Kimimizin çocukluğunun ışıltılı, eğlenceli lunaparkı, kimimiz için kültürel aktiviteler, konserler, etkinlikler için bir cazibe merkezi, kimimiz için de görkemli ağaçlarının altında oturarak kitap okuduğu ve nefes alarak yürüyüş yapılacak en güzel yürüyüş parkurudur. 50 İFOD üyesi, kuruluşundan bugüne hafızalarda önemli yeri olan Kültürpark’ı Mert Rüstem’in koleksiyon eserlerinin izinde yeniden fotoğrafladı. Sergi açılışına sivil toplum kuruluşları ve pek çok sanatsever katıldı. İFOD İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Seda Şengök, “Sınırları içinde yaşamaktan mutlu olduğumuz ve ayrıcalığını hissettiğimiz, kentimiz İzmir’in fotografik belleğine ‘Külden Medeniyete Kültürpark’ projesiyle katkı sağladığımız, Kültürpark’ın tarihine ışık tuttuğumuz ve günümüzdeki görüntülerini de belleğimize kaydedebildiğimiz için onurluyuz. ‘Külden Medeniyete Kültürpark’ projesinin İzmir Büyükşehir Belediyesi-İBB ve 37 yıllık köklü geçmişe sahip bir sivil toplum kuruluşu olan İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği-İFOD iş birliğiyle başlatılmış, üretilmiş ve hakkıyla nihayete erdirilmiş olması bizler için gurur vericidir. Proje, İFOD üyelerinden oluşan 50 kişilik kalabalık bir kadronun birlik bilinciyle çalışmış olması, ekip ruhuyla sanatsal üretim çabası içine girmesi ve derneğimizin birlikte üretme kültürüne katkı sağlaması açısından da değerlidir” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Daire Başkanı Ceren Umay ise konuşmasında;

Hep beraber bir şey üretilmesi, bunun İzmir’e dair olması ve bugün burada sergilenmesi Kültür Sanat Dairemiz adına çok mutluluk veren bir durum. Bu çalışmalara İzmir Büyükşehir Belediyesi adına burada yer vermek ve sergilemek tüm İzmir adına çok kıymetli bir şey. Emeği geçen herkese ve tüm ekip arkadaşlarıma özverili çalışmalarından dolayı çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Fotoğrafaltları:

1-     Özer Mumcu, Seda Şengök

2-     Fırat- Irmak Ağrı Ünsal, Seray Ak

3-     Emine Bozan, Aslı Özdinç, Gülce Hakgüder

4-     Selma Oransoy, Fevziye Aydın, Nurcan Gürkaynak

5-     Hüseyin Şalış, Güneş Benli

6-     Burcu Tasuk, Selin Herel

7-     Mehmet Yasa, Selim Bonfil, Seda Şengök, Gökhan Ünal

8-     Işık Güner, Serhan Kök, Melike Civelek

9-     Asuman Gözler, Meliha Aladağ, Öznur Deniz

10-  Tayfun Kocaman

11-  Ece Özdal

12-  Gizem Doğan

13-  İlhan Bilgehan, Semih Girgin

14-  Mehmet-Gülsün Demirci, Hatice Özen

15-  Proje’nin oluşmasında büyük emekleri olan proje koordinatörleri; Liane Linda Bencuya, Mert Rüstem, Hüseyin Şalış, Irmak Ağrı, Seda Şengök, Tayfun Kocaman

16-  İFOD İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Seda Şengök, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Daire Başkanı Ceren Umay ve ekibiyle

KÜÇÜLÜP KÜÇÜLÜP DE CEBİME GİR!      

KÜÇÜLÜP KÜÇÜLÜP DE CEBİME GİR!      

 

 

Tarih sahnesine girerken asker millet diye girmişiz. Orta Asya’daki Afanesyova Kültürü’nde bulunan ve MÖ 3 binlere ait savaş aletlerinden belli.

Tarihte ilk ve en kalıcı imzayı MÖ 209’da kadim atamız Mete Kağan’ın Ordu ve 10’lu Sistemi kurmasıyla atmışız. Ki kullanılan terimler ve teşkilatlanma modeli halen Ordumuzun çekirdek yapısında mündemiçtir. Hatta şu anki Kara Kuvvetlerimizin bröveleri bile örgütlü askerî maceramızın 2228 yıllık ispatıdır.

Yerleşmek amacıyla 1000 yıl önce Çağrı Bey komutasında Anadolu’ya yaptığımız o meşhur Keşif Seferi’nde de, 948 yıl önce Sultan Alparslan’ın Muş coğrafyasında kazandığı o muhteşem Zafer’de de “Ordu & Millet” olan Türklerin askerî başarıları destanlaştırılır.

Osmanlı’nın kuruluşu ve yükselişi savaş stratejileri üzerine bina edilmiş yönetim organizasyonlarıyla şekillenmiştir. Osmanlı’nın dağılma sürecinden atom filizi hükmünde yeni bir devleti çıkarabilmemiz de 100 yıl önce idealist ve kahraman generallerimiz tarafından mümkün kılınabilmişti.

Mondros denilen ve bize karşı söylenen “Eller Yukarı!” Ateşkes Antlaşmasının özeti de –  7/24’e gizlenen – Ordumuzun terhis ve teslimidir. Sarı Paşa’mızın Gençliğe Hitâbe’sinin “Cebren ve hile ile” diye başlayan kısmı bunu anlatır ve halen canlıdır.

Biz lisedeyken yani 30-35 yıl önce Türkiye’nin nüfusu 50 milyon, Ordu mevcudu ise 1 milyonun az altındaydı. 2019 yılına geldiğimizde Suriyeliler hariç nüfusumuz 82 milyon, Ordu mevcudumuzsa 300 binin biraz üstünde.

Norveç yada Yeni Zellanda’da otursak “Her Türk asker doğar” diye tarihe kayıtlı olmamıza rağmen büyük bir ordu beslemeye gerek yok, savunma teknolojilerine ağırlık versek yeter derdik. Yoksa Türkiye’nin konumu ve koordinatları değişti de haberimiz mi olmadı?

Bildiğimiz kadarıyla Bağımsızlık kararını geçici olarak engellediğimiz Barzanî’nin Kuzey Irak’ta roketli, tanklı, helikopterli 250 bin kişilik Peşmerge Ordusu var. Başmüttefiğimiz (!) tarafından yine aynı şekilde silahlandırılan PYD YPG Güçleri’nin de 70-75 bin kişilik mevcudundan bahsediyoruz.

Yunanistan son 10-15 yılda bizden çaldığı 18 ada ve 1 kayalığı bile silahlandırıyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bütçesini çok aşacak şekilde savaş gemisi, tank, top ne varsa alıp alıp biriktiriyor. Zaten Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge ve sondaj parsellerinden dolayı kırmızı alarm durumundayız.

Şimdilik aramızın fena olmadığı Rusya, Kırım Türklerinin özerk meclislerini de dağıtarak Kırım’ı ilhak etti, Sivastopol’u doğrudan Moskova’ya bağladı. Donetsk ve Luhansk’ı yani Ukrayna’nın Doğusunu koparıp orda Küçük bir Rusya (MaloRus) kurma faaliyetini ise askerî açıdan desteklediği milislerle sürdürüyor. Üstüne üstlük Suriye’de komşu olduk. İdlip’te onlarla beraber, Menbiç’te ise Amerikalılarla beraber devriye atıyoruz. Rusya’dan izin alamasaydık ne Fırat Kalkanı ne de Zeytin Dalı Harekâtını yapabilirdik. İlişkilerimiz tekrar 4 yıl öncesindeki Rus Uçağının düşürüldüğü vaziyete gelirse ne yaparız?

Mevzu uzuyor; İran hedefte, ABD karadan ve denizden sınırlarımızda tatbikat yapıyor. Biz ne yapıyoruz; “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan” Türk Ordusu celplerle 75 bin, 75 bin azaltacak Yeni bir Askerlik Kanunu çıkarıyoruz. S-400’ler ile F 35’ler arasında hayatımızın yazı-turasını atacak hale gelmişiz; para bedelli askerliği kalıcı hale getiriyoruz. Ülkede 5 milyondan fazla kayıtdışı vatandaş (!) var, sınırlarımızdan giren-çıkan belli değil, Bursa caddelerinde insancığın biri kafa kesmekten bahsediyor; bizse “Gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler” için Cumhurbaşkanına ‘muafiyet’ yetkisi verdiriyoruz.

Türk Ordusunu ‘cep ordu’ yapmaya mı niyetlendik? Kimin cebine koyacağız?

GÖKALP AŞISI VE CUMHURİYETİ ÇELİKLEMEK

GÖKALP  AŞISI  VE  CUMHURİYETİ  ÇELİKLEMEK

 

süleyman pekin27-28-29 Ekim tarihlerinde Aydınlar Ocakları’nın “21. Yüzyılda Türk Kültürü ve Medeniyeti: Sorunlar ve Gelecek Tasavvuru” ana başlıklı 46. Büyük Şura Programındaydık. Daralan düşünce dünyamız ve içten içe kaynayan coğrafyamızla alâkalı önemli tebliğlerin sunulduğu, tartışmaların yapıldığı verimli bir organizasyondu.

Nihayetindeki Polatlı gezisinde Sakarya Meydan Muharebesi’nin geçtiği alanları ve olanları gördüğümüzde ise bir tarihçi olarak tarihsizliğimizin asıl talihsizliğimiz olduğunu bir kez daha hatırladım.

Çanakkale’yi çok şükür içselleştirdik, Sarıkamış’a her yıl devlet erkânıyla yürüyüşler var ve yeni yeni Kut’ul-Amare’yi anmaya da başladık. Başladık amma bu savaşlar kazansak da kaybetsek de Osmanlı’yı bitiren savaşlardı. Fakat bizim bu son devletimiz Kurtuluş Savaşı’yla doğdu.

Sakarya Savaşı Adapazarı’nda değil Sakarya Irmağı’nın Ankara’ya 60-70 km. yakınlığında oldu ve 22 günde tam 5.713 vatan evlâdı mertebesini buldu, 20 binden fazla da yaralı.. Dahası mevziler yerli yerinde; sıksan toprağı şehit kanı ve mavzer mermisi fışkıracak.

24 yıl Ankara’yı yöneten bir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın her işe kalkışıp da burayı es geçmesinin tahlilini Kadir Mısıroğlu’na bıraksak ve Şura’daki bazı can alıcı bildirilere baksak..

Prof. Yümni Sezen’in “Türkiye ve Dinî Meseleler” tebliği FETÖ’yle ilgili ilk uyarıcılardan biri olarak tarihe yeni dönemde düşülen yeni notlardı. Prof. Özkul Çobanoğlu’nun “Kültürel Güvenlik” kavramı ve Prof. İskender Öksüz’ün “Türk Kültürü” bağlamındaki tespitleri oldukça orijinaldi.

Yazar Gazi Karabulut kardeşim son anda gelemese de “Türk Milliyetçiliği Hareketinin Türk Coğrafyasındaki Jeostratejisi Nasıl Olmalıdır?” başlıklı makalesindeki tespit ve teşhislerle dikkat çekti. Özellikle “Küreselleşmenin Sebep Olduğu Problemlere Milliyetçi Çözümler” ve “Sonuç” kısmı tekrar tekrar okunmalı.

Biz de “Gökalp Aşısını Geliştirerek Cumhuriyeti Çeliklemek” başlıklı sunumumuzda yüzyıldır dağınık olan kavram kablolarının ucunu birleştirmeye ve milletimiz / medeniyetimiz için çıkışlar üretmeye gayret ettik. Ve dedik ki:

  • Türkleşmek – Müslümanlaşmak – Toplumculaşmak / Demokratlaşmak – Çağdaşlaşmak

herkes için eşdeğer açıdan mümkün.

  • “Ya o, ya bu”dan “Hem o, hem bu”ya geçmeliyiz. Yani Aristo mantığından Saçaklı

mantığa yada Kuantum düşüncesine..

  • Atatürk gücünü aslında ortaya koyduğu kavramların gücünden alıyor: Bağımsızlık,

özgürlük, eşitlik, adalet, hukuk, insan hakları, demokrasi, kadının değeri, eğitim ve bilim, …

  • İdeolojiler yerine ilkeleri öneriyoruz: Hukukun üstünlüğü, adalet ve eşitlik, gelir

dağılımdaki dengesizlik, refah toplumu, dayanışmacılık (solidarizm), kul hakkının insan hakları oluşu, cumhuriyet ve demokrasi gibi değerler ile kadimden gelen ve ilâhi metinlerle desteklenen tüm insanlığın ortak değerleri..

  • “Milliyette şecere aranmaz” diyen Gökalp’i mi, “Türk ırkı sağolsun” diyen Atsız’ı

referans alacağız? İkincisiyle üniter yapıyı birarada tutamayacağımız açık. ‘Millet’i kültürel bir topluluk olarak tarifleyen ve “Muasır medeniyet seviyesi bizim için Turan’dır” diyen Ziya Gökalp’le olan-biteni tekrar anlamlandırmamız elzem.

  • Hâsılı bu topraklar bizden ruhî bir Rönesans bekler. Aklın rehberliği ve ahlâkın

öncüğünde.. “Ordular! Birinci hedefi”miz artık budur.

PALANDÖKEN,“AHİLİK GEÇMİŞİMİZİN MİRASI GELECEĞİMİZİN TEMİNATIDIR”

Ahilik Kültürü Haftası sebebiyle yazılı bir mesaj yayınlayan TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Yüzyıllardır birlik ve dayanışma içerisinde günümüze kadar varlığını sürdüren Ahilik, geçmişimizin mirası ve geleceğimizin teminatıdır. Bu mirası aynı birlik ve dayanışma içerisinde devam ettiren esnaf ve sanatkârlarımızdır. Bu yıl 81 ilimizde 30.su kutlanacak Ahilik Kültürü Haftasının tüm ülkemiz ile esnaf ve sanatkârlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum” dedi.IMG_9217

“AHİLİK GEÇMİŞTEN GELEN GURURUMUZ ÜLKEMİZİN IŞIK KAYNAĞIDIR”

Ahilik geleneğini 2 milyona yakın esnafın sürdürdüğünü vurgulayan Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Ahilik teşkilatı, Anadolu Selçuklularında başlamış ve Osmanlı’da devam ederek günümüze kadar gelmiş bir mirastır. Ticarette dürüstlüğü ilk şart kabul eden Ahilik geleneği, bugün sayısı yaklaşık 2 milyona ulaşan esnafımızla sürdürülmektedir. Dünyamız küreselleşme yolunda her geçen gün aşama kaydediyor. Güçlü devletlerin ve ekonomik sistemlerinin temeli esnaf ve sanatkarlardır. Esnaflığın ahi ahlakıyla korunması ve geliştirilmesi her zaman ilk hedefimizdir. Çünkü ahilik hem geçmişimizden beri süregelen gururumuz hem de ülkemizin ışık kaynağıdır” diye konuştu.

“AHİLİK TEŞKİLATININ MİRASÇISI OLMAK BİZİM İÇİN GURUR KAYNAĞIDIR”

Ahilik Kültürü haftasının birlik ve beraberlik içerisinde geçmesini dileyen Palandöken, “Ekonomik ve sosyal hayatın yönlendirilmesini sağlayan Ahilik teşkilatının mirasçısı olmak bizim için büyük gurur kaynağı.  Milletimiz dostluğu, kardeşliği, yardımlaşmayı ve dürüstlüğü kurumsal bir yapı halinde yüzyıllarca devam ettiren tek millettir. 18-24 Eylül tarihleri arasında 81 ilimizde kutlanacak olan 30’uncu Ahilik Kültürü Haftasının tüm milletimizce birlik ve beraberlik içinde bayram havasında geçmesini diliyorum” şeklinde söyledi.

 

 

 

İzmir’in Ahmetli Köylüleri’nden Başkan Alter’e Ziyaret

ahmetli1İZMİR TORBALI  AHMETLİ KÖYÜ YÖRÜK KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRME VE YAŞATMA DERNEĞİ BELEDİYE BAŞKANI İSMAİL  ARTER’İ ZİYARET  ETTİ

Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter, İzmir Torbalı Ahmetli Köyü Yörük Kültürünü Geliştirme ve Yaşatma Derneği’ni kabul etti. Muhammer Şınığ başkanlığında Kadın Kolları Başkanı Emine Göztepe, Gençlik Kolları Başkanı Yaşar Topçu ve dernek yöneticilerinden oluşan heyet belediye başkanı İsmail Arter’e yaptıkları nezaket ziyaretinde Yörüklere özgü yağlık eşarbı ve çiçek takdim etti.

Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter konuşmasında, deneğin Gazimağusa’yı ve belediyeyi ziyaretinden memnuniyet duyduğunu, Gazimağusa’ya gelenlerin şehri ve insanımızı tanıması ve iyi izlenimler edinmesinin şehrin tanıtımı için önemli olduğunu ifade etti. Gazimağusa’da Yörük kültürünün gerek bölgesel festivaller ve gerekse de sivil toplumun çalışmalarında tanıtıldığını ifade ederek, ziyaretten duyduğu memnuniyeti tekrar etti.

İzmir Torbalı Ahmetli Köyü Yörük Kültürünü Geliştirme ve Yaşatma Derneği Başkanı Muhammer Sınığ ise, belediye başkanının kendilerine gösterdiği misafirperverlik için teşekkür etti. Böylesi organizasyonların devamının gelmesini dileyen Sığır, Belediye başkanı İsmail Arter’i köylerinde her yıl Nisan ayında yaptıkları Yörük Şölenine davet etti.ahmetli

Türk edebiyatına, kültürüne büyük manevi katkılar veren bilim adamları

 

 

 

 

pervanememmedliBilindiği gibi, Turkler hem sozlu edebiyat ve hem de yazılı edebiyat ürünlerine cok zengindir. Milli ruha, analitik zihne, yenilikçi düşünceye ve yeni edebi yaklaşıma sahip olan bu bilim adamları millî kültürü ve mânevi değerleri savunarak yaşadıkları ülkede Türk insanının sesi olmuşlardır. Onların birçok eserleri, özellikle Türk edebiyatı tarihi, Türk Halklarının Ortak Edebi Eserleri nesillerin eğitim ve terbiyesinde, milli bilincin oyanışında, edebiyyatşünaslıq biliminin zenginleşmesinde eşsiz önemi olan manevi hazinedir.

Türk milleti tarihin farklı dönemlerinde, değişik coğrafyalarda ve çeşitli alanlarda insanlığa ve dünya medeniyetine çok değerli şahsiyetler armağan etmiştir. Eski çağlarda Farabi, İbni Sina, Kaşgarlı Mahmut vs. gibi birçok ilke imza atan bilgin ve düşünürler yetiştiren Türkler, günümüzde de bilim, kültür ve siyaset alanında çok sayıda şahsiyet topluma sunmuştu. Bu önemli düşünürlerden üçünden Ahmet Kabaklı, Cavad Heyet Nimet Kelimbetovdan kapsamlı bahs edeceyiz.

Türkiye, Azerbaycan(İran Azerbaycanı) ve Kazaxstanda yeterince tanınan bu yaratısı kişiler çox deyerli edebiyat tarihi kitabılarının müellifidirler.E.Kabaklı beş cilt Türk Edebiyatı, Cevat Heyet iki cilt Azerbaycan Edebiyatı  ve Türklerin Tarih ve Kültürü, Nemat Kelimbetov “Eski Turk Siirleri ve Kazak Edebiyatindaki Bu Gelenegin Devami” ve “Turk Halklarinin Ortak Edebi Eserleri”ni yazmışlardır.

Edebiyat tarihi, bir ulusun çağlar boyunca meydana getirdiği ebebî eserleri inceleyerek, düşünceler ve duyguda izlediği yolu, geçirdiği evreleri bize tanıtır. Bu bakımdan uygarlık tarihinin önemli bir koludur. Edebiyat tarihinin dayanağı, edebi eserlerle yaratıcı kişilerdir.

“Manevi Varlık” deyimini bütün genişliği ile almak gerekir. Edebiyat tarihi bir kültür tarihi olmamakla birlikte, din, felsefe, ahlak, sanat tarihlerinin konularını da kucaklayacak genişliktedir. Bunlar belirli ölçüde edebiyat tarihinde yer alır.

Bundan başka, din, felsefe, ahlak tarihlerinin değindiği eserlerin çoğu, biçim ve deyiş bakımından zamanına göre birer edebi eserdir. Edebiyat tarihçisini hem düşünce, hem de sanat yönünden ilgilendirir.

Bugün gittikçe zenginleşen kültür dünyasında edebiyatın ufku genişlemiş, Edebiyat tarihi de ağır görevler yüklenmiştir. Edebi eser deyince uyandırdığı estetik duygularla, okuyanları hoşlandıran, ruha ve zekaya seslenen sanat eseri anlaşılır. Gerçekte, öğretim amacıyla yazılmamış olması ve sanat kaygısını taşıması, ebedi eserin başlıca niteliğidir. Bununla birlikte, ebedi eser deyimi, Edebiyat tarihi çerçevesi içinde daha geniş anlamda kabul etmek gerekir. Bir divan, bir hamse, bir münşeat mecmuası gibi, bir tezkire, bir tarih, hatta bir tasavvuf ve bir kimya kitabı da, edebiyat tarihçisinin çalışma kadrosu içine girer. Çünkü bunların bir bölümü sanat kaygısıyla kaleme alınmıştır; yazıldıkları zamanın düşüncelerini ve duygularını olduğu gibi yansıtır. Öğretim amacıyla yazılmış olanlar da, belirli konular üzerinde çağının inanışını ve anlayışını belirtir. Ayrıca dil, deyiş ve terim özeliklerini de taşır. Bu bakımdan bütün düşünce ürünlerini bu kadroya almak doğru olur.

Yazarlık hayatı boyunca yazdıkları ile yaptıkları ve yaşadıkları aynı olan, millî ve manevî değerleri benimseyen Ahmet Kabaklı, milletinin güvenini kazanmış ve fikir yapısı üzerinde etkili olmuş önder yazarlardan biridir. Türk dili, Türk edebiyatı, Türk tarihi kısaca Türklükle ilgili her konuda söz sahibi olmuş, ömrü boyunca bitmeyen bir güç ve azimle çalışmış, araştırmış ve değerli eserler ortaya koymuştur.

Ahmet Kabaklı gücünü Türk tarihinin ve kültürünün derinliklerinden almış, geçmişi ihmal ve inkâr etmeden geleceğe uzanmış, toplumun değer yargılarına ters düşmeden, yeni ve özgün olanı araştırmış bir fikir ve kültür adamıdır. Değerlendirmelerini dil, edebiyat, kültür ve tarih arasında çok sağlam ve sarsılmaz bir bağ bulunduğunu göz önünde tutarak yapan Ahmet Kabaklı, bir insanın, ana dil bilinci ve sevgisi taşımadan millî kültür ve tarih şuuruna ulaşamayacağına inanmıştır.

Yazar Türk Edebiyatı kitabının yazılışı amacını şöyle açıklıyor: son otuz yıl, Türk toplumunun en çok değiştiği en hareketli bir devrine rastlar. O nispette bol renkli düşünce ve sanat akımlarıyla, etki ve tepkilerle, yeniliklerle doludur. Yetişen sanatçılar (genel kanaatin tersine) birbirlerine çok az benzerler. Üstelik bu otuz beş yıl içinde, en az iki kuşak değişmiş ve bunlar “nesil kavgası” yapmışlardır. Ama bütün bu sanatçıların ne demek istedikleri, biçimde, üslûpta, mecazda neler yaptıkları iyi anlatılmamış, belirtilmemiştir. Yapılan incelemeler varsa dergilerde kalmıştır.

İşte bu kitap “öncekiler” gibi, 1940 tan sonra gelişen “bugünkü” edebiyatımıza da geniş yer ayırıyor. Yetişen şair ve yazıcıları, fikir ve sanat akımlarını tanıtıyor. Gençler ve yaşlılar, eski ve yeni edebiyatlar arasındaki kavşak noktalarını ve ayrılma yerlerini, sebep ve ilkeleriyle bulup göstermeğe çalışıyor.

Nihayet bu kitap, ne sırf tarihi bilgiler ve lüzumsuz hayat hikâyeleriyle doldurulmuş, ne de yalnız metin açıklamalarına harcanmıştır. Yazar ve şairleri, onlardan seçilmiş metinlerle birlikte ele almış ve kişileri anlatmak için sunduğu görüşleri metinlerle desteklemiştir. Kişilerin “hayat”ları, kısaca ve ancak eserlerini açıklayan ölçüde verilmiş, (daha önemli olan) karakterleri, fikirleri, üslûpları üzerinde durulmuştur.

Büyük sanatçılara (tabii olarak) daha geniş yer ayrılmış ve onlardan, fazla metin seçilmiştir. Bir edibin, kişiliğini ve fikirlerini tanımadan eserlerinin ve eserleri bilinmeden kendisinin anlaşılamayacağı görüşü, esas tutulmuştur.

Beş cilt halinde düzenlenmiş eser çu konuları ihtiva etmektedir.

Kitabın  I cilti  yeni bir bakış ve anlayış içinde folklor verimlerini, manzum ve nesir edebiyat tür ve şekillerini bir de üslup ve anlatım konularını içine almaktadır. Bu bahisler hakkında genel bilgiler verildikten sonra, onları yaratan Türk ve dünya sanatçıları Edebiyat Tarihi sırasınca ele alınmıştır. Söz gelişi “destan” türüne bakmak isteyenler, bu türün kural ve özelliklerini, teşekkül ve amaçlarını vb. gördükten sonra ilk çağlardan günümüze kadar yazılı ve sözlü Türk ve Dünya destanlarını zaman esprisi içinde tanımak imkânı bulur. “Roman, hikâye, deneme…vb.” başka türler, “üslûp” gibi konular, “Romantizm, Sürrealizm vb.” gibi edebi akımlar da böyle incelenmiştir. Hepsinde tarih sırası gözetilmiş, Doğu ve Batı örnekleriyle Milî Edebiyat verimleri karşılaştırılmıştır. Bu ciltteki “Türk Nesrinin Safhaları” bölümü ise, Orhun Yazıtları’ndan bugüne kadar nesrimizin gelişmesini göstermektedir.

Kitabın II cilti destanlar çağından servetifûnun devrinin sonuna kadar (aşağı yukarı 1908) Türk edebiyatını içine almaktadır. İslâmlık öncesi edebiyat – İslâmlık etkisinde: Divan, Halk ve Tekke Edebiyatları – Batı etkisinde : Tanzimat ve Servetifûnun devirleri bu “eski” edebiyatın bölümlerini teşkil ediyor. Ancak her bölüm, birbirleriyle ilişkileri ve ayrılıkları gösterilmiş olmakla birlikte bağımsız kitapçıklar gibi düşünülebilir. Sözgelişi;

Divan Edebiyatı, başlı başına bir “ünite” olarak alınmıştır. Divan şiirini Doğu kaynakları (Arap ve İran Edebiyatları) biçim ve muhteva özellikleri: nazım şekli, kafiye anlayışı, dili, mecaz örgütleri, başlıca temaları, dünya görüşü, mitologya ve ilham kaynakları, ünlü timsal ve meseleleri vb. tetkik edilmiştir.

Daha sonra, yüzyıllar boyunca yetişen Divan şairleri, kendi asırları içinde incelenmiş ve bunların en büyükleri geniş ölçülerde tanıtılmıştır. Bu metot, Halk, Tanzimat, Servetifûnun…. vb. bölümlerde de aynen uygulanmıştır.

Ahmet Kabaklı  bu eserinin  III ciltinde1908 yılından 1940 ‘a kadar “Millî Edebiyat” ve 1940-1965 arası “Yeni Edebiyat” dönemlerini içine almaktadır. Her iki dönem bağımsızca incelenmiştir. Fakat, bu yeni sanatların batı kaynaklarıyla, eski edebiyatlarla ve birbirleriyle olan benzerlik ve ayrılıkları da gösterilmiştir. Özellikle bu dönemlerin politik ve sosyal olaylarınca, batıdan gelen ve bizde doğan sanat akımlarına, fikir hareketlerine ve sanatçıların bu akımlar, değişmeler, fikirler karşısındaki tutumlarına önem verilmiştir.1908 ‘den bu yana büyük ün yapmış şair ve yazıcılara ve onlardan seçilmiş parçalara bu ciltte hayli geniş yer ayrılmıştır. 1950 ‘den sonra beliren henüz taze şöhretler ise daha kısa olarak söz konusu edilmiştir.

Ahmet Kabaklı’nın fikirlerinin hareket noktasını, dilin, insanın ve toplumun düşünce dünyasını tayin ederek ona şekil verdiği, dolayısıyla toplumun kimliğini oluşturduğu düşüncesi teşkil eder ki bu yaklaşım onun dil ve millî şuur arasında kurduğu sıkı bağı gözler önüne sermektedir.

Kabaklı, Dede Korkut, Yunus Emre, Evliya Çelebi ve daha birçok şairle yazarımızın halk ile aydını buluşturacak, barıştıracak dili kendi ifadesiyle “halka giden aydın Türkçesini veya aydını besleyen halk Türkçesini”[1] bulduklarını, ancak daha sonra bu çizgiyi takip edenlerin olmadığını söyler.

Cevat Heyet Tebriz’de dünyaya gelmiş, tıbbi eğitimini İstanbul ve Paris üniversitelerinde almıştır. Babasının çok ileri görüşlü telkini ile geldiği İstanbul’da, Türkçülüğü birinci elden kaynaklarından (başta Zeki Velidi Togan, Hamdullah Suphi Tanrıöver olmak üzere) beslenmiş, böylece ikinci bir doktora ve profesörlüğü hak edebilecek seviyede neş­riyat yapabilmiştir.

Onun yayıncısı ve baş editörü olduğu. «Varlık» dergisi 35 yıldan fazla faaliyet gösterip, şimdi de takipçilerinin aracılığı ile yayınlanıyor. Cevat Heyet dünyaca ünlü cerrah gibi büyük nüfuz kazanmış büyük şahsiyet, kapsamlı eğitimi, engin bilgisi olan aydın-vatandaş olarak kendi imkânlarını «Varlık» da ifade etmiştir. Derginin sayfalarında edebiyat, dil, tarih ve s. ile ilgili yazdığı bir dizi makaleler onun sonraları yayınlanan yedi kitapta toplanmıştır.

Kendi ana dilini ancak evde aile içinde duyan ve bilenlere «Varlık» dergisi bir nevi alfabe ve diğer ders kitaplarının yerini almış hem öğretmen, hem de okul olmuştu.

Ünlü düşünürün «Varlık» dergisinin sayfalarında yayınlanan Türkoloji, edebiyat tarihi, folklor, ana dili, ilahiyata  dair araştırmaları  Azerbaycan, İran, Türkiye, Amerika ve Fransa basınında yayınlanmıştır.

«Varlık» dergisi Güney Azerbaycan’da oluşan folklor örneklerini toplayıp yayın yapmakla, klasik edebi irsimizin bilemediğimiz şahsiyetleri ve örneklerini yayınlamakla Azerbaycan edebiyatı tarihini zenginleştirmiştir.

«Varlık» tüm Türk tarihi yapıtlarını tetkik etmekle ortak tarihi ve kültürel geçmişimize bilimsel ışık tutmaktadır. C.Heyet’in tüm eserlerinde genel bir fikir, Türkçülüğün oluşumu, yerleşim meskenlerinin, yüzyıllar içerisinde mücadeleler tarihinin, ayrıca dilinin, edebiyatının, kültürünün büyük şahsiyetlerin timsalinde öğrenilmesi, takdir edilmesi, milli taassup hissi ve tüm bunların gelecek neslin hafızasına aşılamak meseleleri ifade edilir.

C.Heyet ömrünün büyük payını dünyanın ünlü kütüphaneleri, arşivlerinde geçirmiş, edebiyatımızın teşekkülü döneminden başlamış, günümüze dek birçok sanatkarlar hakkında, hem de dönemlerin özellikleri ile ilgili çok değerli bilgiler toplamıştır. Yeni bulgu ve delillere dayanan, orijinal fikir ve değerlendirmelere dayalı kitapları okuyucuların derin ilgi ve teveccühünü kazanmıştır.

«Doktor C.Heyetin en büyük eseri (tabiri mümkünse) onun düzenli yayınladığı «Varlık» dergisidir.

Cevat Bey Türkoloji’ye ait 7 ciltlik bir külliyatın yazarıydı. Genellikle, C.Heyetin yaratıcılığında dilbilim, edebiyat bilimi meseleleri, Türk’ün kimliği, varlığı fonunda, tarihi ilkelere uygun olarak incelendiğinden onu günümüzün usta tarihçisi olarak da değerlendirmek gerekir. Onun Türk dilinin, kültürünün gelişmesinde müstesna önemi olan çok sayıda eserleri işte bu derginin sayfalarında yankı bulmuştur… Onun Türk dili, özellikle İran Türklerinin dili, Türk dili ile fars dilinin karşılaştırmalı analizi ile ilgili yaptığı bilimsel araştırmalar, yayınladığı kitaplar, dilbilim alanında derin bilimsel içeriğe sahiptir.

Doktor Heyet güzel edebiyat bilicisi idi, özellikle orta çağ İran ve Azerbaycan edebiyatının, yirminci yüzyıl Türk edebiyatının aşığı idi. Doktor Heyet hem de bir tarih bilicisi idi. Onun “Türklerin tarih ve kültürüne bir bakış, “İslam’dan önce ve İslam dönemi başlangıcından XVI yüzyıla kadar” adlı eseri mükemmel bir tarihi araştırmadır ve her profesyonel tarihçi bu esere gıpta edebilir.

Dr. Cevat Heyetin İran coğrafyasında yaşayan Türklerin özellikle Azerbaycan Türklerinin milli bilincinin oluşmasında büyük rolü olmuştur. O asimilasyon politikaları sonucu kimliğini kaybetmiş büyük bir kitlenin özüne dönüşüne zemin yaratarak sonucunda İran’da Türk dilinin varlığını koruya bildi. Onun bu konuda çalışmaları tez gibi gösterilebilir:

  1. Ulusal bilinci oluşturdu
  2. Edebi dil meselesini çözdü
  3. Aras’ın her iki tarafı arasında köprü kurdu
  4. Meydanlarda slogan demekten, kitleye, mili bilince tesir eden fiili faaliyet alanına geçti ve ideolojiye bağlılıktan kurtardı.
  5. Kendisinden sonra bir mektep bırakmış oldu.

6.Artık siyasi rejim tarafından her bir vasıta ile aşağılanan eski nesilden farklı, Türklüğü ile övünen yeni nesil yarattı.

«Varlık» sadece Azerbaycan’ın Kuzey ve Güneyi arasında birlik köprüsü değil, o, tüm Türk dünyasının geçmişi, şimdisi ve geleceği hakkında muteber bilimsel, edebi yazıları içermekle Türk halklarının birliğine hizmet ediyor. Eski Türkler, orta Türkler, İslam dönemi ve sonraki dönemde Türk devletleri ve kültürü hakkında silsile araştırmalar kendi soy kökünü algılamakta her bir Türk’e yardım ede bilecek niteliktedir.

Doktor Cevat Heyetin kişiliği ve onun yayınladığı “Varlık” dergisinin değer ve etkisi ile ilgili F. Prof.Dr Sema Barutcu Özönderin şöyle yazar:

  1. yüzyıla sarkarak İsmail Bey Kaspıralıdan başlayıp Yusuf Akçura’ya, Mehmet Emin Resulzade’den, Zeki Velidi Toğan’a, Ayaz İshakî’den başlayıp Sultan Galiyev’e, Namık Kemal’den başlayıp Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan bir fail hattında verilen mücadelenin etkileri ve sonuçları kadar bu mücadelenin oluşturduğu dinç ruh, şüphesiz 20. yüzyıl içinde de ceditçi ve aydınlanmacı Türk faillerini bulmuştur. Prof.Dr. Cevat Heyet, işte onlardan biridir.

Kazakistan’in taninmis bilim adami, turkolog, roman, tiyatro yazarlarindan Prof. Dr. Nemat Kelimbetov’un edebiyat alaninda yillar suren calismalarinin urunu olan Turk Halklarinin Ortak Edebi Eserleri isimli kitabinda tarih boyunca bircok devlet kuran Turklerin edebiyat alaninda verdigi bircok onemli eseri akici bir dille irdelemektedir.

Edebi eserler, bütün düşünce ve satan ürünleri gibi, toplumun hayatıyla ilgili olduğu ve ulusal kültürün izlerini taşıdığı için, hem sanat eseri, hem de yazıldıkları zamanı canlandıran birer belge olarak ele alınır. Yaratıcılarda, yaşadıkları çağın koşulları ve yetiştikleri çevrenin özellikleri göz önünde tutularak incelenir. Böylece, o ulusun devirden devire uğradığı değişme ve gelişmeler izlenerek manevi varlığı belirtilmiş olur. Kazakistan’in onde gelen bilim adami ve yazarlarindan Prof. Dr. Nemat Kelimbetov’un Kazakistan’da lise ve universitelerinde ders kitabi olarak okutulan bircok arastirmasi bulunmaktadir. Bunlar arasinda “Eski Turk Siirleri ve Kazak Edebiyatindaki Bu Gelenegin Devami”,  “Kazak Edebiyati Kaynaklari”, “Eski Devir Edebiyati” ve “Eski Edebiyat Anitlari” kitaplarini sayabiliriz.

Nemat Kelimbetovun adı Kazakistan’ın bilim adamlarının içinde de iftiharla çekilir. O eski Türk yazılı edebiyatını kendi ülkesinde ilk kez inceleyen alimlerdendir.Onun eski türk edebi abidelerine ait onlarca monografisi var. Nemat Kelimbetov Kazak edebiyatının köklerinin saka ve Hunlar’ın zamanından başlamasını bilimsel esaslarla gösterebilir .Bunula o Kazak edebiyatının  M.Ö. YIII yüzyılda değil, ondan da bin yıl önce oluştuğunu sübuta yetirib.Mehz bu yetenekliyine göre türk serkerdesinin adını taşıyan “Gültekin” ödülüne layık görülüb.

Prof. Dr. Nemat Kelimbetov Turk Halklarinin Ortak Edebi Eserleri isimli çalışmasında en eski Türk toplumları olan Sakalar ve Hunlardan Altınorda dönemine kadar ortaya çıkmış edebî eserleri çeşitli boyutlarıyla ele almaktadır. Bu meyanda Alp Er Tunga, Şu, Oğuz Kağan, Attila, Bozkurt ve Ergenekon destanları, Orhun Kitabeleri, Avesta Kutsal Yazılar Antolojisi, Dede Korkut, Kutadgu Bilig, Divan-ı Hikmet, Divanü Lügati’t-Türk, Atabetü’l-Hakayık, Miratü’l-Kulüb, Bakırganî Kitabı gibi edeb metinleri ve Şecere-i Türk, Camiü’t-tevarih, Baburname ve Tarih-i Reşidî gibi tarihî metinleri, birbirleriyle olan ilişkilerini ortaya koyarak etraflıca incelemektedir. Nemat Kelimbetov’un bu kitabı orijinal yorumları, sağlam tespitleri ve sistematiği ile ilginçdir. Ayrıca Türk halklarının edebî miraslarının zengin katmanlarını öğrenmelerine, onların iç mantığı ve ortak kanunları ile ortaya çıkış süreçlerini anlamalarına yardımcı olur.
Bilindigi gibi, Turkler hem sozlu edebiyat ve hem de yazili edebiyat urunlerine cok zengindir. Kokeni milattan onceki asirlara kadar uzanan ve yaklasik uc bin yillik tarihe sahip Turk edebiyatini birbiriyle iliskili olarak ortaya koyan arastirmalar pek fazla degildir.

Prof. Dr. Nemat Kelimbetov bu calismasinda en eski Turk toplumlari olan Sakalar ve Hunlardan Altinorda donemine kadar ortaya cikmis edebi eserleri cesitli boyutlariyla ele almaktadir. Bu meyanda Alp Er Tunga, Su, Oguz Kagan, Attila, Bozkurt ve Ergenekon destanlari, Orhun Kitabeleri, Avesta Kutsal Yazilar Antolojisi, Dede Korkut, Kutadgu Bilgi, Divan-i Hikmet, Divanu Lugati’t-Turk, Atabetu’l Hakayik, Miratu’l Kulub ve Bakirgani Kitabi gibi edebi metinleri ve Secere-i Turk, Camiu’t-tevarih, Baburname ve Tarih-i Residi gibi tarihi metinleri etraflica incelemektedir.

Prof. Dr. Nemat Kelimbetov  yazıyor ki, konuda somut bir ornek vermek gerekirse, yazar Dede Korkut kitabindaki “Kam Bure Bey Oglu Bamsi Beyrek” hikâyesinin kahramani ile Kazak Turklerinin meshur destan kahramani Alpamis Batur arasindaki somut iliskiyi gozler onune sermektedir. Yazara gore Bamsi Beyrek zamanla Turk halklarinin sosyal hayatindaki cesitli tarihi olgulara uygun bazi degisikliklere ugramis gorunuyor. Bunun sonucunda, Bamsi Beyrek hikâyesi Alpamis Batur destanina donusmus gibidir. Kelimbetov’a gore, Hunlar “alp” askeri unvani savaslarda kahramanlik gosteren savascilarin isimlerine ilave ederlerdi. Bundan dolayi, “Bamsi Beyrek” “Alp Bamsi” olarak da soylenmis ve isim zamanla “Alpamsa”, “Alpamsa” ve “Alpamis” olmus olmalidir.

Kelimbetov hikaye alaninda da basarili eserler vermistir. 35 yasinda bir omurilik ameliyati sonucu vucudu tamamen felc olarak yatakta kalan Kelimbetov buyuk sok yasamis ve bu soku atlattiktan sonra felci yenmek ve parazit degil, ureten biri olarak yasamak icin mucadeleye girmis ve bunda basarili olmustur.

Tum surecte yasadiklarini monolog hikaye tarzinda Umit isimli eserinde dile getirmektedir. Prof. Dr. Nemat Kelimbetov, Umit isimli bu eserinde azmin ve inancin insana kazandirdigi olaganustu gucu kendi basindan gecen gercek olaylarla anlatiyor. Genc yasta yatalak kalmasina ragmen, inanilmaz isler basaran hikâyedeki baskahraman Ercan yazarin kendisidir.

Yazarin edebiyat alaninda Umit adli eserinden baska Ihtiyarlar, Ogluma Mektup ve Kiskanclik adli kitaplari da bulunmaktadir. Ihtiyarlar isimli eseri Bagimsiz Devletler Toplulugu’nda yilin kitabi secilmistir.

Edebi eserler bizi ister istemez yazarlarını tanıtmaya, bunun içinde araştırmalar yapmaya götürür. Edebiyat tarihi çalışmalarının ağırlık merkezi de bu araştırmalardır. Bunun içindir ki yazarları, kişiliklerini meydana getiren bu etkenleri araştırarak, eserlerini sırasıyla inceleyip onları hangi koşullar ve ne gibi duygular içinde yazdığını anlamaya çalışarak, geçirdiği ruh bunalımlarıyla düşünce ve sanat eğilimlerini izleyerek tanımak ve öylece tanıtmak gerekir.

Hakkında bahs açdığımız bu üç yazar baslangici binlerce yil oncesine dayanan tum bu edebi eserlerin aslinda birbirinden kopuk olmadigini, kendi aralarinda edebi bir gelenek devamliligi bulundugunu delilleriyle ortaya koymaktadir. Milletin özünü oluşturan değerlerin sevilmesi, korunması ve gelişmesi için bu üç düşünür kalemini bazen bir kalkan gibi kullanmıştır.

XX yüzyılda Türk dünyasının üç ünlü şahsiyeti-Ahmet Kabaklı, Cavad Heyet ve Nimet Kelimbetov mensup olduğu Türk edebiyatına, kültürüne büyük manevi katkılar vermişlerdir.

Doç.Dr.Pervane Memmedli