Etiket arşivi: Kralı

Kraliyet kadınları büyük kalabalıkların önünde doğururdu!

Geçtiğimiz günlerde bir erkek çocuk dünyaya getiren Sussex Düşesi Meghan Markle, bundan birkaç yüzyıl önce yaşasaydı eğer, sarayda kalabalık bir topluluğun önünde doğurmak zorunda kalacaktı. Çünkü kraliyet kadınları yüzyıllarca büyük kalabalıkların önünde doğururdu!

Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, kraliyet doğumlarının pek bilinmeyen hikayesini sizler için derledi:

 

Ulusal Haber Kanalı www.türkiyeokuyor.com – Yayın: Yusuf Ünel

TANIKLIK ETMEK İÇİN

“1 Kasım 1661’de Fransa Kralı XIV. Louis’nin utangaç İspanyol karısı Kraliçe Marie-Therese, özel odasında doğum sancıları çekmeye başlamıştı. Kraliçenin sancıları başlar başlamaz, sessiz saray odası prensesler, dükler ve konteslerle dolmaya başlamıştı. Çünkü; kraliyet bebeğinin doğumu, tanıklık gerektirecek kadar önemli bir olay olarak görülüyordu. Soyluların orada bulunması, canlı doğan bir bebeğin ölü bir bebekle ya da kraliyetin kız bebeğinin çok istenen bir erkek bebekle değiştirilmediğine tanıklık etmek içindi.

12 saatlik sancıdan sonra, Kraliçe nihayet Louis de France olarak adlandırılan sağlıklı bir çocuk doğurdu. İç odalardaki saraylılar, şapkalarını havaya fırlatarak dış odadakilere bebeğin cinsiyetini haber verdiler (kız olsaydı, kollarını çapraz şekilde kavuşturacaklardı). Şaşalı “Güneş Kral” XIV. Louis pencereden aşağıdaki konuklara “Kraliçe bir oğlan doğurdu” diye haykırarak müjdeyi verdi.

KIZ DOĞURDU

İlk bebeğini 1778’de doğuran Kraliçe Marie Antoinette kadar kimsenin doğumu heyecanla beklenmemiştir herhalde. 19 Aralık sabahı erken saatlerde Kraliçe’nin sancıları doğumun başladığını haber veriyordu. Saray bir anda karışırken hevesli turistler bir anda Kraliçenin apartmanına doluştular. Hata bazı kraliyet izleyicilerinin daha iyi bir izleme için yukarılara tırmandı.

Tüm bu heyecan içine Kraliçenin kendisi pek de düşünülüyor değildi. 12 saat sonra Marie Antoinette, büyük annesinin adını taşıyan Marie Therese adlı bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Çocuk istenildiği gibi erkek olmadığı için ortalık sessizliğe gömüldü, kraliçe baygınlık ve nöbet geçirdi.

ERKEK OLDUĞUNA İNANMADILAR

1688’de İngiltere Krali 2. James’in Katolik eşi Mary Beatrice altı aylık hamileyken doğum sancıları başlar. İngiltere’deki protestanlar, özellikle Kral James’in ilk eşinden iki kız varisi Mary ve Anne bu evlilikten dolayı mutsuzdu ve veraset sırasındaki kadınların hakkını gasp edeceğinden endişe duyuyorlardı.

Doğumun iyi bir şekilde belgelendiğinden emin olmak için II. James doğum odasına tanıklar koydu ve “bu kadar çok kişinin hazır bulunduğu bir yerde özel olarak bir prens doğdu” denmesi için onu bıraktı.

Tüm bu alınan tedbirler sonucu değiştirmedi. Anne ve Mary’de aralarında olmak üzere pek çok Protestan erken doğan bebeğin değiştirilmemiş olduğunu kabul etmedi. Yaygın olarak inanılan bu urum II. James’in Glorius Revolution ile devrilmesinin ana sebeplerinden biridir.

MEGHAN MARKLE’İN DOĞUMU

Her ne kadar kadim gelenekler hala bazı kraliyet ailelerinde devam etse de, doğum artık söylemek gerekirse daha özel bir durum haline geldi.

Sussex Düşesi Meghan Markle’in, 2019’da, herkesten uzakta bebeğini evde doğurma kararı, monarkalrın her zaman saray duvarları içinde doğum yaptığı eski kraliyet geleneklerine geri dönüşe kulak vermek gibi görünüyor.”

Tarihin ilk Barış Antlaşması KADEŞ, Avrupa başkentlerinde danslarla kutlandı

Yunus Emre Enstitüsü’nün organizasyonları anlamlı ve görkemli oldu

Kadeş Antlaşması, MÖ 1280 yılında Kadeş Savaşı’nı sonlandıran, Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında imzalanan ve bugünkü Suriye topraklarının paylaşılması ile neticelenen barış antlaşması olarak biliniyor. Kadeş’in, tarihteki ilk yazılı barış antlaşması olduğu bilgisi kaynaklarda yer alıyor. Fotoğrafta, Çivi yazılı tablet görülüyor. (M.Ö. 1274)

İşte, tarihin ilk Barış Antlaşması olarak kayıtlara geçen Kadeş Antlaşması, Avrupa’nın çeşitli başkentlerinde Yunus Emre Enstitüsü tarafından danslarla kutlandı.

PARİS’TE
Paris’te tarihi Marie Bell Tiyatro salonunda, Paris Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Dr. Ahmet Bakcan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen gösteriye diplomatik temsilciler, vatandaşlar ve çok sayıda yabancı katıldı.

Bakcan, yaptığı açıklamada, Kadeş Antlaşması tarihte milattan önce 1280’li yıllarda Mısır ile Hititliler arasında imzanlanan “ilk” olma özelliğini taşıyan barış anlaşması olduğunu belirtti.

Bu gösteriyle dünyada çatışmaların yoğun olduğu bir dönemde barış anlaşmasını ve insanların arasında kardeşliği tesis etmenin önemini hatırlatmayı amaçladığını ifade eden Bakcan, Paris’teki Türklere ve yabancılara yönelik bu gösteri düzenlenmekten gurur duyduğunu söyledi.

BRÜKSEL’DE

Yunus Emre Enstitüsü, “Anadolu’nun Renkleri” etkinlikleri kapsamında Brüksel’de tarihte ilk yazılı barış antlaşması olarak bilinen “Kadeş” temalı dans gösterisi düzenledi.

Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi Zeki Levent Gümrükçü’nün himayesinde, Yunus Emre Enstitüsü’nün organize ettiği “Kadeş Dans Grubu” gösterisi, Brüksel Flaman Kültür Merkezinde gerçekleşti. Seçkin bir izleyici kitlesinin izlediği gösteride, Anadolu kültür mozaiğine ait figürler modernize edilerek sergilendi. Projenin genel koordinatörlüğünü yapan Sezgin Aydın “Bu proje 2016 yılında Antalya EXPO’da başladı. Kurgusunu dünyadaki ilk yazılı anlaşması olan Kadeş Barış Anlaşması üzerine kurduk. Barışın bu kadar önemli olduğu bu medeniyette, barışı Anadolu’nun zengin kültür figürleri ile anlatmak istiyoruz” dedi.

Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Rahmi Göktaş ise, “Bu akşam Anadolu’nun renklerini Brüksel’de sergileyeceğiz. Kadeş bilindiği gibi dünyada kayıt altına alınmış ilk anlaşma, bizim topraklarımızda gerçekleşmiş, böyle bir anlaşmayı Anadolu’nun renkleri, Anadolu’nun müziği, Anadolu’nun değerleri ile taçlandırmak istedik. Bu akşamki konuklarımızın büyük çoğunluğu Belçikalı”ifadelerini kaydetti.

Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi Zeki Levent Gümrükçü’nün selam konuşması ile başlayan dans gösterisi, Brüksel’deki izleyiciden büyük beğeni topladı. Gümrükçü, “Muhteşem bir gösteri izledik. Hem sanatçılarımıza hem de gelenlere teşekkür ediyorum. Bu proje Yunus Emre Enstitüsü’nün bir projesi. Kadeş Dans Grubu adı altında, giderek uluslararası bir nitelik alan bir projemiz var. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış güzel Anadolu’muzun bütün renklerini bu gösteride bulmak mümkün. Adı da çok anlamlı, Kadeş. Bizim Birleşmiş Milletlere üye olurken replikasını hediye ettiğimiz bir barış anlaşması. Burada sadece müziğe ve dansa doymadık aynı zamanda bir barış mesajını da aldık diye düşünüyorum” dedi.

AMSTERDAM’DA

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsünün (YEE) “Anadolu’nun Renkleri” etkinlikleri kapsamında düzenlenen ve Hollandalıların da katıldığı gösteri ilgi gördü. Gösteride, Anadolu’nun birbirinden renkli müzikal birikimi ve halk dansları sergilendi.

Amsterdam YEE Müdürü Abdullah Akın Altay, açılışta yaptığı konuşmada, enstitüyü tanıtarak faaliyetlerine ilişkin bilgi verdi. Altay, müzik gibi evrensel bir değer olan dansın, farklı kültür ve geleneklere sahip insanları bir araya getirdiğini söyledi.

Dans grubunun sanat yönetmeni Sezgin Aydın ise yaptığı açıklamada, Amsterdam’da sahne almaktan çok mutlu olduklarını ifade etti.

Amsterdam’a gelmeden önce Paris ve Brüksel’de gösteri yaptıklarını aktaran Aydın, “O kadar büyük bir medeniyetin üstündeyiz ki figürlerimizle, müziklerimizle ve danslarımızla bütün o medeniyeti kapsayacak derecede zenginliğimiz var. Biz bu zenginliğin bir kısmını bu akşam gösterebildik. Anadolu’muzun zenginliğini her yerde tanıtmak istiyoruz.” dedi.

*****

REFERANDUMU MAÇA ÇEVİRMEK VE SİYASETÇİDEN GOL KRALI ÇIKARMAK

 

 

süleyman pekinHeyecanı severiz. Orta Asyalardan ta buralara ne maceralarla geldik. Ve Anadolu’da da ne badireler atlattık. Zihnimiz hep iyimser çalıştığı için de geçmişin kötümserliklerini çabucak kafamızdan attık.

Atarlanmayı severiz. Kendi kendimizi gaza getiririz.  Okuyarak fehmeden değil yaşayarak öğrenen bir milletin mensuplarıyız.

16 Nisan’da ne oldu? Sarı lacivertlilerle Sarı kırmızıların maçı oynandı, Sağ & Sol / Alevî & Sünnî kavgası oldu. Hangi taraf kazandı yada kazanan oldu mu?

Şimdengerü ne olacak? 1982 ve 1961 Darbe Anayasalarını hatta 1924’teki Kurucu Anayasayı aştık, 1921 Savaş Anayasasına ulaştık. Yalnız bir farkla; onda TBMM Hükümeti sistemi vardı,  bunda CB Hükümeti sistemi.

Devleti yönetme makamında – mevkiinde kim var kim yoksa bütün sorumluluklarını gayri tek kişinin sırtına attılar. Onlarca kişi ve kurum yetkisini bir kişiye verirseniz aslında ihaleyi de ona çıkaracaksınız demektir.

Hani “omuzlar çok olunca yük hafifler”di? Hani “bir elin nesi var, iki elin sesi var”dı?

Tarihi hep kişi bazlı takip ettik. Mete’den Fatih’e, Atilla’dan Atatürk’e ve Süleyman Şah’tan Erdoğan’a alışkanlığımız değişmedi. ‘Ya hep ya hiç’ten ‘ya herro ya merro’dan bir türlü kopamadık. Ya o ya bu’dan Hem o hem bu’ya hiç geçemedik.

En yakın ihtimalde Barzanî Kürdistanı bir referandumla kurulursa Türkiye yani Tayyip Erdoğan ne yapacak: Tanıyacak mı, tanımayacak mı? Amerika ve şeriklerinin baskılarına ne şekilde direnecek veyahut nasıl bir ortak tavır içine girecek?

Yarın Kıbrıs’ta Türklerle Rumların Tek Devlet’te birleşmeleri ve bunun için Kuzeydekilerin bir miktar toprak tavizinde bulunmaları istendiğinde İngiltere’ye karşı ne duruş sergileyeceğiz yani Cumhurbaşkanı ne tutum sergileyecek?

Diyelim ki ‘he’ dedik; 40-50 sene önceki kanlı sahneleri tekrar yaşarsak ne olacak? Kıbrıs’ın 5’te 2’sini alarak tarihe geçti rahmetli Ecevit’le Erbakan; Tayyip Bey tarihe ne şekilde geçecek?

Barzanî Kürdistanı’ndan sonra Rusya’nın kontra atağıyla 3 PYD Kantonu Suriye’nin kuzeyinde Özerklik ilan ettiğinde ne yapacağız yani Sayın C.Başkanı ne yapacak? Rusya’ya karşı ABD, İsrail ve Barzanî’yle mi denge kurulmaya çalışılacak? Rusya’yla ters düştüğümüzde 7 ayda 70 şehitle oluşturabildiğimiz Güvenli Bölge’nin üstüne su mu içeceğiz?

Barzanî Bölgesindeki Kandil’den çekilen PKK, IŞİD’in dibindeki ve Suriye sınırındaki Sincar’a (Şengal) tam yerleştiğinde PKK – PYD hattı Irak – Suriye koridorunu belirlemeyecek mi?

Ege’de statüsü belirsiz Adaların Yunanistan’a geçmesiyle veya 24 Nisan sözde Ermeni Soykırımı’yla ilgili Diasporalarla mücadeleyi kim, hangi dış dengelerden pozisyon üreyerek sağlayacak?

Ekonomi, adalet, eğitim mevzularına hiç girmiyorum. Yok 3 büyük ilde Hayır’lar 1-2 puan öndeymiş de Türkiye genelinde gerideymiş kısmında hiç değilim.

Suriye politikasındaki hataları Prof. Davutoğlu’na, Çözüm Sürecindeki hataları PKK ve HDP’nin arsızlığına, 17/25 ve 15 Temmuz’daki sıkıntıları da kandırıkçı Cemaat’e yüklediydik. İmdi Millî Takımlar Tek Teknik Direktörü olarak tüm ipleri tek elde toplayan kişiden başka kime çemkirilecek? Daha ötesi çevremizdeki bu ateş çemberinde bütün dış ve iç baskılar o kişiye yönelmeyecek mi?

Allah bizi yönetecek kişiye kolaylık versin. Zira her yaptığının yarısına iyi, yarısına kötü diyecek iki keskin taban var. Dahası bu iki fay hattının bizim gibi dışarıya fazlasıyla açık toplumlarda provoke edilmesi an meselesidir.

Cumhuriyet Mitingleri sırasında Vatanseverler adı altında yapılan istihbarî teşkilatlanmalar şimdi de Osmanlıseverler adıyla aynı merkezlerin elinden sulanarak saksılarda büyütülüyor. 7 Ağustos’taki gibi bir kucaklaşma sağlanamazsa iş nerelere kadar gider; düşünmek bile istemiyorum.

Yani benim güzel annem”, Şafak saymaya devam.