Etiket arşivi: Kırım

TÜRKELİ KURBAN KAMPANYASI


KREDİ KARTI İLE KURBAN BAĞIŞI İÇİN TIKLAYINIZ.

Türk Ocakları Genel Merkezi bu yıl da Ankara Valiliği ve yetkili birimlerin izniyle ‘’Türk Eli Kurban Kampanyası” düzenlemiştir.

  • Kurban kesilecek bölgeler Afganistan (Mezar-ı Şerif),  Azerbaycan,  Bulgaristan (Filibe), Irak (Kerkük, Telafer, Erbil), Kafkasya, Kırgızistan, Kırım, Kosova, Kuzey Makedonya, Suriye (Afrin, Çobanbey) olarak belirlenmiştir.
  • Türk Ocaklarının görevlendirdiği yetkililer, kurban kesilecek bölgelerde kesimlere nezaret edecektir.
  • Kurban sahiplerinin ad ve soyadları, internet sitemizde (arife günü ile bayram sonrası) ve sosyal medya hesaplarımızda yayınlanacaktır. İlan edilecek listede adının görünmesini istemeyen bağışçıların bunu banka ödeme belgesinin açıklama bölümünde belirtmeleri gerekmektedir.
  • Kurban kesiminin ardından bağışçılara SMS ile “kurbanınız kesildi” bilgisi verilecek, WhatsApp uygulaması olanlara kesilen kurbanın videosu gönderilecektir.
  • Kurban bedellerini banka hesabına yatıranlar, Türk Ocakları Genel Muhasibi İrfan KAYA’ya vekâlet vermiş kabul edilecektir.

2021 Yılı Kurban Bedeli:

1500 Türk Lirası (180 Amerikan Doları, 160 Avro) olarak belirlenmiştir.

Kurban bedelini aşağıdaki IBAN numarasına havale ve EFT yoluyla yapabileceğiniz gibi Kredi Kartı ve Banka Kartı ile internet sitemiz üzerinden de ödeyebilirsiniz.

Kurban bedellerini aşağıda belirtilen hesaplarımıza yatıracak olanların, açıklama bölümüne;

1. Kurban sahibinin adı, soyadı ve cep telefonu bilgisini yazmaları zorunludur. Örnek: “Zeynep Öztürk-0555555555”

2. Bağışçı, kurbanın kesimi için bir bölge belirlemek istiyorsa yer adını ödeme belgesinin açıklama kısmına yazmalıdır (Kırım, Kerkük vb.). Ancak, bağışçılar tarafından bir bölgede kesilmesi istenen kurban sayısı planlanandan daha fazla olması durumunda, kurbanın kesileceği yer Türk Ocakları Genel Merkezi tarafından belirlenecektir.

3.Kurbanınızın hangi bölgede ve bayramın kaçıncı günü kesileceği 19 Temmuz 2021 Pazartesi günü saat 20.00’da web sayfamızda ilan edilecektir.

DİKKAT !

1.Kurban bedelini Ziraat Bankası dışındaki bankalar üzerinden EFT ile ödeyecek olanların 19 Temmuz 2021 Pazartesi günü saat 12.00’ye kadar işlemlerini tamamlamaları gerekmektedir.

2. Kurban bedelini Ziraat Bankası üzerinden havale ya da Kredi Kartı ile ödeyecek olanların 19 Temmuz 2021 Pazartesi günü saat 24.00’dan önce işlemlerini tamamlamaları gerekmektedir.

BİLGİ ALMAK VE SORULARINIZ İÇİN:

e-posta: turkocagi@turkocagi.org.tr

Türk Ocakları GSM: 0538 881 49 12

Türk Ocakları Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Asım Mutlu0544 496 06 73

 

KURBAN KAMPANYASI HESAP NUMARALARIMIZ

*Kurban bağışı için Ziraat Bankası aracılığı ile yapılan işlemlerden hiçbir masraf alınmayacaktır.

**Kurban bağışınız Türk Ocakları banka hesabına girdikten 1(bir) gün sonra tarafınıza “bağışınız alındı” mesajı gönderilecektir.

***Havale ve EFT işlemlerinizi banka şubesi ya da internet/mobil bankacılığınız üzerinden aşağıdaki IBAN numarasına doğrudan yapabilirsiniz.

****Kredi kartı ile yapacağınız ödemenizi sayfa sonundaki “KREDİ KARTI İLE KURBAN BAĞIŞI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.” bölümünden gerçekleştirebilirsiniz.

 

KREDİ KARTI VE BANKA KARTI İLE BAĞIŞ

HESAP ADI: TÜRK OCAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ

TÜRK LİRASI IBAN: TR 58 0001 0013 9534 2775 0450 44

ZİRAAT BANKASI BALGAT ŞUBESİ

ŞUBE KODU:1395

HESAP NO: 34277504

EK NO:5044

 

AMERİKAN DOLARI IBAN: TR31 0001 0013 9534 2775 0450 45

ŞUBE KODU:1395

HESAP NO: 34277504

EK NO:5045

SWİFT KODU: TCZBTRZA

 

AVRO IBAN: TR04 0001 0013 9534 2775 0450 46

ŞUBE KODU:1395

HESAP NO: 34277504

EK NO:5046

SWİFT KODU: TCZBTRZA

KREDİ KARTI İLE KURBAN BAĞIŞI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.

***Kurban bağışı için Ziraat Bankası aracılığı ile yapılan işlemlerden hiç bir masraf alınmamaktadır.***

KREDİ KARTI İLE KURBAN BAĞIŞI İÇİN TIKLAYINIZ.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne Türk aşısı

 

Erciyes Üniversitesi’nde geliştirilen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi aşısı insanda da başarılı oldu. Aşı, dünyada hücre kültür temelli ilk KKKA aşısı olarak patent aldı

Sağlık Bakanlığı’nın desteğiyle Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde (ERÜ) yürütülen çalışmalar kapsamında geliştirilen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) aşısının insanlara yönelik denemelerinde başarı sağlandı. ERÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Özdarendeli’nin liderliğinde 2010’dan beri yürütülen TÜBİTAK projesi kapsamında, KKKA hastalığına çare bulunması için aşı çalışmaları sürüyor. Bu kapsamda Türk bilim insanları tarafından geliştirilen aşının, deney hayvanları üzerindeki denemelerin tamamlanmasından sonra insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda da başarıya ulaşıldı.

Türkiye’de Yahudi Ve Ermeni Düşmanlığı – II

 

“Türk odur ki; Müslüman bir anne babadan doğan, kulağına ezanla / kametle bir Müslüman ismi verilen, her türlü haltı yese de domuz eti yemeyen, mübarek gün ve gecelerde içmeyen, Cuma hassasiyeti olup arada bir kaçırsa da Cuma’ya giden, vatan – millet – din – devlet tehlikeye düştüğünde de kazma–kürek, balta–nacak alıp saldırana Türk derler. Bu tanım içerisinde ‘Hayır, ben Türk değilim’ diyecek bir Allah’ın kulu yoktur. Bu tanım içerisinde Hrank Dink Türk’tür, Orhan Pamuk Ermeni’dir; söylediğim cümleye göre.”

Türk tâbirinin kavmî bir tarif olmadığını bilen Yavuz Ağıralioğlu’nun ilginç tarifnâmesinde bile çaprazlamadaki olumsuz örnek Ermenilik kokar. Fakat asıl ihale Türkiye’de Yahudiliğedir. Zihniyeti, çıfıtlığı ve lânetliliği üzerinden oluşturulan olumsuz kanı bir asırdır yükselen bir grafikle genel kabul görmektedir. O kadar ki dünyanın bütün olumsuzluklarının arka planında onların varlığı dinî terminolojiyle desteklenerek seslendirilir.

Necip Fazıl demişmiş ya; “Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir” diye, bizim milliyetçi – muhafazakâr tayfa da yumurtası çatlasa veyahut ayağına taş çarpsa Yahudilerden bilir. Hem onların lânetlendiğini Kuran’dan duymuşmuş gibi aktarır hem de nerdeyse insanlığın kaderini Tanrımisal belirledikleri mitini yayarak üstün ırk nazariyesine bilmeden kovayla su taşır. Hâlbuki ikisi de Kur’anî değildir.

Ya nedir? Dünyada 15 milyon, Türkiye’de de 15-16 bin nüfusu olan din esaslı bu topluluğa Musevî denir. Kuran’da Beni İsrail olarak geçen İsrailoğulları yani Yahudiler ise bu din üzerinden milletleşen bir guruptur. Gerek Dünyadaki ve gerekse İsrail’deki toplam Musevî nüfus içerisindeki oranları 3’te 1 oranında olsa da kalan 3’te 2’yi de dinî milliyetçilik üzerinden Yahudi etnolojisine sokuşturmaya çalışıyorlar; biz de cehaletimizle destek oluyoruz.

2014’te Kocaeli Tarih Sempozyumu’nda Dr. Gerşom Qıbrısçı “Karaim in Nicomedia” başlıklı tebliğini sunarken Musevî bir Türk olduğunu söylediğinde onun hemşehrisi sayılabilecek bir tarih doçentimiz onun Yahudi olduğunu ve Türk olamayacağını beyan etti. İsrail nüfusu içindeki Etiyopya / Falaşa Musevîlerinin, Peru / İnka Musevîlerinin, Hindistan / Koçin Musevîlerinin, İtalyan / Romanyot Musevîlerinin, bizim Hazar / Karayit Musevîlerinin ve hatta Doğu / Mizrahî Musevîlerinin (Arap, Fars, Dağlı, Kürt, Tat, Gürcü..) dil ve kültürlerini yok sayarak yalnızca inanç tercihleri üzerinden tek tipleştirmek ne menem bir düşüncedir.

Yakın zamana kadar Türk Musevî Cemaati olarak bilinen Türkiye Hahambaşılığı’nın 3 yıl önce Türk Yahudi Toplumu adını alması da bu minvaldedir. Oysa kültürel kökeni hakkında Müslüman Türk’ün ne kadar konuşma hakkı varsa Ortodoks yada Musevî Türk’ün de o kadar konuşma hakkı vardır. İnsanlara kimliklerini ürün etiketi gibi başkaları barkodlayamaz. Bu, Sabataycı diye bilinen Avdetîler için de geçerlidir. İçlerinde iyisi de olur, kötüsü de; Kurtuluş Savaşı’nda ihanet edeni de olmuştur, Millî Mücadele için canını koyanı da.. Tıpkı Türkmenler, Lazlar, Yörükler, Çerkezler, Tatarlar, Kürtler gibi.. Milletine mensubiyet duyan koştu geldi, karakterinde defo olan Yunan’la bile anlaştı.

Neymiş; Türkçülüğün kitabını Moiz Kohen (Tekin Alp) yazmış; ‘Türk Ruhu’. Neymiş Mustafa Celâleddin Paşa (Konstantin Borzecki)  150 yıl önce ‘Eski ve Yeni Türkler’in tarihini yazmış. Bu adamların Hz. Musa’ya inanmaları niye milliyet şuurlarına ve bu meyanda beyanlarına engel teşkil etsin?! Biz Müslümanlar olarak Türklüğümüzle övünüyoruz da onlar 5 bin yıllık bir nehir olarak akmakta olan Türklükle ilgili niye kelâm edemesinler?!

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde baştacı ettiğimiz bu insanlar Siyasal İslam’ın ‘bi camide, bi kahvede’ anlattıklarıyla Şeytan’ın asker arkadaşları algısına aktarılmış.  Oysa Şeytan bu ilahî senaryoda kötü karakteri simgelemektedir; kökeni değil. Dahası yaratılış malzemesine bakarak azan / sapan Şeytan’sa ve “Herkes kendi karakterine göre hareket eder” âyeti varsa bu milliyet, soy-sop işlerinde dikkatli olmak lâzım gelir. Yoksa ensar’üş-şeytan; şampiyon!

 

Rusya Müslümanları’nın ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Amsterdam’da anıldı

Rusya Müslümanları’nın ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Amsterdam’da anıldı
Veyis Güngör, Biyografi Okumaları toplantısında, Avrupalı Türkler’in örnek alabileceği düşünürü anlattı

İlhan KARAÇAY’ın haberi…

Amsterdam’da Türkevi Topluluğu tarafından düzenlenmekte olan ‘Biyografı Okumaları’, yeni bir medeniyet tasavvuru için kültür tarihimizin temel referanslarını gündeme getirerek, onların hayat tecrübeleri ve fikirlerini ortaya koymaktadır. Biyografı Okumaları’nın 6’ncısında, Rusya Müslümanları’nın ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Bigiyef anlatıldı ve anıldı.

Program, Musa Carullah Bigiyef’in yetiştiği topraklarda yaşananların anlatılmasıyla başladı. Bunu takiben, TRT-AVAZ tarafından hazırlanan, ‘Türk Dünyasının Enleri’programına konu olan Musa Carullah hakkındaki belgesel izlendi.
Daha sonra Türkevi Topluluğu Başkanı Veyis Güngör, “Musa Carullah’ın hayatı, eserleri, Carullah’ın İslam dünyasını değerlendirmesi, Türkiye izlenimleri ve tecrübesi ile birlikte fikirlerinden örnekler” sunumunu yaptı.

Programın fikir alışverişi bölümünde ise, özellikle Avrupa’daki Türkler’in Musa Carullah’tan neler öğrenebilecekleri, kişiliğinden ve fikirlerinden hangi derslerin alınacağı üzerinde duruldu.

Veyis Güngör’ün anlatımıyla Musa Carullah:

1500 – 1917 Sovyet Coğrafyası
Musa Carullah’ı anlatmaya ve anlamaya çalışan pek çok kişi, O’nun  yetiştiği topraklarda yaşananları anlatıyorlar. Ama tarihçiler, geçmişi bilmeden Carullah’ın anlaşılmasının çok zor olduğunu söylüyorlar.

Bugün Tataristan, Çuvaş ve Başkırdistan olarak bilinen bölge, eski Kazan Hanlığı’nın olduğu bölgedir. Bu topraklarda, yani Kazan’da iki ayrı Türk İslam devleti kurulmuştur. Bunlar Bulgar ve Kazan devletleridir. Bulgar devleti 14’üncü asırda Altınordu devletinin boyundurluğuna girer. Kazan devleti de Altınordu hükümdarı Uluğ Muhammed tarafından kurulur. 1520 – 1552 arası Ruslarla kanlı ve ağır savaşlar yapılır. Kazanlı eski siyasetçi Fevziye Bayramova’ya göre, Kazan sokaklarında oluk oluk kan akar. Kadın ve çocuklar da kılıçtan geçirilir.

Türkler, İkinci Rus Türk savaşı sonrası, yani birinci Katerina döneminin başlamasıyla biraz nefes alırlar. Bu dönemde dini ve kültürel faaliyetlere başlarlar. 1904 yılında Rus-Japon savaşı ve 1905 inkilabıyla Müslümanlar da hareketlenirler. Kazanlı aydınlar öncülüğünde Rusya’nın diğer bölgelerindeki Müslümanlar’ın da katılmasıyla üç defa Müslüman İttifakı Kongreleri yapılır. Daha sonra 1917 Bolşevik ihtilali olur. Bolşevikler ilk yıl toleranslı davranırlar. Ancak, 1918 de gerçek yüzlerini gösterirler. İşte bugün burada anacağımız Musa Carullah, başlıklar halinde ifade ettiğimiz coğrafyada yetişir.

Hayatı
Musa Carullah Bigiyef üzerine çalışan uzman ve akademisyenler, onun hayatını genel anlamda üç ana bölüme ayırırlar. Bunlar:
– Doğumundan Kazan dışına çıkıp, çeşitli İslam ülkelerinde de tahsilini bitirip tekrar Kazan’a döndüğü devre (1875-1904).
– Rusya’da verdiği siyasi, dini ve sosyal mücadele dönemi.(1904-1917 ve 1917-1930)
– Sürgünde geçirdiği ve bir daha memleketine dönemediği dönem.(1930-1949)

Musa Carullah, 1875 yılında Avrupa Rusya’sının Rostov Na-Don şehrinde doğar. Babası Yarullah efendi, annesi de  Fatıma Hanım’dır. Musa Carullah henüz 6 yaşındayken babasını kaybeder, eğitimiyle annesi Fatıma Hanım ilgilenir. Carullah, liseden sonra eğitim için Buhara’ya gider. Burada başta dini ilimler öğrenir ve astronomi, matematik’e de ilgi duyar. Daha sonra 1904 yılına kadar süren Türkiye, Mısır, Mekke, Medine, Beyrut’da ilim tahsili yapar. Rusya dışı tahsil dönemi tam 11 yıl sürer.

Gazeteci ve siyasetçi Musa Carullah
1904 yılında Kazan’a geri dönen Carullah, gelenek olduğu üzere, yani İslam ilimlerini tahsil edenlerin ya bir camide imam ya da medrese açıp çocuk okutmalarına rağmen, o ilim peşindedir. Kendini daha da iyi yetiştirmek ister. 1905 yılında Kazan’a bağlı Çistay kasabası imamı olan Şeyh Zakir efendinin kızı Esma Aliyye Hanım ile evlenir. Dördü kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu vardır Carullah’ın.
İlim aşkı devam eden Musa Carullah Petersburg (Leningrad) gider ve hukuk Fakültesine kaydını yaptırır.  Bu sıralarda “El-Asr’ul Cedid” ve “Vakit” gazetelerinde makaleler yayımlar. Daha sonra, arkadaşı Abdurreşid İbrahim ile birlikte “Ülfet” gazetesini çıkarır. 1907’de Ülfet Gazetesinin

kapanmasının akabinde telif eserler yazar. 1913 yılında Petersburg’da Emanet Matbaasını kurarak “İL” adında bir gazete çıkarır.(Yusuf Tosun)

Musa Carullah ele avuca sığmamaktadır. Mehmet Görmez 1905-1917 arası verilen özgürlük havasını Kazanlıların çok iyi kullandıklarını söyler. Gazete Yayınları başta olmak üzere ilim ve irfan faaliyetleri, Müslüman kurultayları, hatta 1906 yılında yönetiminde Musa Carullahın’da bulunduğu “Müslüman İttifak Partisi” kurulur. Ancak bu dönem fazla uzun sürmez. 1907 yılından itibaren verilen özgürlükler geri alınmaya başlar…
İslamiyetin Alfabesi

Musa Carullah’ın siyasi mücadelesinde ilk önceleri, Bolşevikler birlikte hareket ederek Müslümanlar’ın konumlarını iyileştirmeyi düşünüyor.  İşe, (Abzuka Kommunizma) “Komünizmin Elifbası”na karşılık, “İslamiyet’in Elifbası” adlı bir eser ortaya koyarak başlamış. Eser 236 maddeden oluşup, ilk 68 maddesi Rusya Müslümanları’nın ihtiyaçları,  168 maddesi de dünya Müslümanları ve İslam ülkeleriyle ilgilidir. Eserde, hilafet, insan hakları, savaş hukuku, sözleşmeler, kadın hakları yer almaktadır.
1923 yılında Finlandiya’da bastırılan “İslamiyet’in Elifbası” eserinden dolayı, 1930 yılında Rusya’yı terk ederek sürgün hayatı yaşar. Rusya’da 3 ay hapis yatmıştır. Ancak, hapishane, gözaltı ve sürgünler sonrası artık Bolşevikler’e yenildiğini kabul etmek durumunda kalır.

Sonra  Rusya’dan ayrılma süreci başlar. Bundan sonra gurbet ve sürgün hayatı başlayacaktır.
Sürgün hayatı yaşayan Musa Carullah, Finlandiya, Japonya, Almanya, Türkiye, Mısır, Hindistan, Irak, İran gibi ülkelerde kalarak, çalışmalarına devam eder. Örneğin, 1947-1948 kışını İstanbul’da geçirir. Rahatsızlığı artınca Mısır’a geri döner. Prenses Hatice hanımın yardımıyla Mısru’l Kadim’deki kimsesizler huzurevinde yer verilir.

Ve Carullah 28 Ekim 1949 yılında burada vefat eder.

Eserleri

120 eser ve bir çok makaleye imza atan Musa Carullah’ın bazı kitapları şunlardır: Tarihu’l Kur’an vel Mesahif, Rahmeti ilahiye burhanları, Kavaidi fıkhıye, Zekat, El riba ve’l bunuk fi’l İslam, Islahat esasları, İslamiyetin Elifbası,

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Müracaat, Müskirat meselesi, Büyük mevzularda Ufak fikirler, Rusya müslümanlarının ittifakının esasları, Siyonizm,

Kur’anı Kerim’in Nurları Huzurunda Hatun…

Kişiliği

Musa Carullah’ın kişiliği ile ilgili pek çok şey söylenebilir. Çalışkanlığı, cins bir insan olduğu, kendine olan özgüveni, ilime doymaması, hırslı olması gibi bir çok özelliği sayılabilir. Gayet şık ve temiz giyinmesi de sayılabilir örneğin.

Kırım davası savunucularından merhum Yusuf Uralgiray Musa Carulllah’ı şöyle tarif eder: ”Carullahİçinde yaşadığı geniş çevreyi bir inceleyici ve araştırmacı gözüyle görmüş, her zaman takımla gezmiş, Rusya’da şapka ile dolaşmış, hatta öğrenci iken Petrograd Camii’nde mukabeleyi de başında şapka olduğu hâlde okumuş, mülteci hayatında ise kurşuni astragan Tatar börkünü, kalpağını nadiren başından çıkarmıştır. Çünkü o, Müslüman olmak için kıyafete gerek olmadığına içten inanan asil bir Türk, imanı sağlam, ameli hakiki, iyi bir Müslümandı.”

Musa Carullah’ın kişiliğini anlatan yaşanmış bir olay da, Carullah’ın Japonya’dayken altın dişini çektirerek ziyafet vermesidir. Araştırmacı Ahmet Kanlıdere bu hatırayı, “Kadimle Cedit Arasında Musa Carullah Hayatı-Eserleri-Fikirleri” kitabında Ruşen Sezer’den nakille şöyle anlatır: “Carullah o günlerde parasızdı. Kendisini yemeğe çağıran Tatarlara bir karşılık vermek ister. İzutsu’ya kendisini bir dişçiye götürmesini söyler. Dişi ağrıdığı için değil, bir altın dişi varmış onu çektirip altını satacak, parasıyla da et alıp tarihinin en azılı etoburları olan Tatarlara et ziyafeti çekecektir. Daha ucuz olduğu için morfin de istememiş, dişi çekilirken inim inim inlemiş, bana sorsanız bağırmıştır. Yemeğe İzutsu’yu da çağırmış. O da gidip afiyetle yemiş. İzutsu’ya yemeğin nasıl olduğunu sordum: ‘it was horrible (berbattı)’ dedi.”

Bu olay bile bize Musa Carullah’ın kişiliği hakkında önemli bir fikir verir.

İslam Dünyası Değerlendirmesi

Musa Carullah 11 yıl süren İslam dünyası seyahatinin ardından çok acı olan şu değerlendirmeyi yapıyor: “Büyük ümitlerle İslam alemini gezdim. Buhara, Türkiye, Mısır, Hicaz, Hind ve Şam diyarlarında dolaştım. Dini medreselerin her birini gördüm. Fakat teessüf, akibet kanaatle değil, tama-ı hayretle vatanıma döndüm”.
Biz de skolastik düşünce, Kazan ve Kırım’da rasyonel düşünce
19.Yüzyılda Anadolu’da Medreselerde skolastik düşünce ve taklitçilik hakimiyetini hızla arttırırken Kazan ve Kırımlı Müslümanlar ‘Ceditçiler’ adıyla milli ve medeni bir uyanış hareketi başlatırlar. Bu hareket Türk ve İslam coğrafyasında aydınlanmaya öncülük eder. Taha Akyol’a göre Ceditçiler, “Gazali’yi zaten biliyorlardı ama modern rasyonalizmin kurucusu Descartes’ı da okuyan ilk Müslüman ve Türk nesilleriydi” Kazan ve Kırımlı düşünürler.

“Teessüf Etmiştim Artık Anladım”
Bugün olduğu gibi yüzyıl önce de, Türkiye, dünya Müslümanlarınca örnek alınıyordu. Onların gözleri hep Türkiye’de olmuştur. Musa Carullah ve Rusya Müslümanları da böyle. Türkiye, hep umut olmuştur. Hatta Rusya Müslümanları, kısmen de olsa aralarında birliği sağlayınca hilafete bağlılıklarını ilan etmişlerdir. Zira “Hilafetin gerekliliğini vurgulamış ve siyaset meydanında ehliyetini kanıtlayan Türk milletinin bu müessesenin başında olmasını istemiştir.” (Yusuf Tunçbilek)
Bu doğrultuda “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Müracaat” adlı bir eser kaleme alan Musa Carullah, bu eseri 1921’de Türkistan’a gelen T.B.M.M. üyesi Suysallı İsmail Subhi Bey’e, Mustafa Kemal’e takdim edilmesi ricasında bulunur. (Zeki Velidi Togan)
Musa Carullah bu eserini on yıl sonra 1931 yılında Mısır’da kitap olarak bastırır. Zira hala bütün ümitler Türkiye’dedir.
Musa Carullah böyle bir haleti ruhiyenin içindeyken, dönemin Osmanlı şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, Musa Carullah’ın kitaplarını reddiye yazıları yazar. Hatta İçişleri Bakanılığına Carullah’ın kitaplarının yasaklanması için müracaat eder. Bunu öğrenen Musa Carullah “Teessüf Etmiştim Artık Anladım” başlıklı sert bir yazı yazmıştır.

Hüseyniye medresesinden ayrılışı ve Rahmet-i İlahiyye görüşü
Musa Carullah’ın 1910 yılında o günün meşhur Hüseyniye Medresesine Arapça ve dinler tarihi dersleri vermek üzere davet edildiğini öğreniyoruz. Burada ders anlatırken öğrencilerine ünlü tasavvuf üstadı ve Vahdet’i vücûd görüşünü savunan İbn Arabi’nin Rahmet-i İlahiyye’nin umumiyyeti yorumunu da anlatır. Bu görüşe göre, müşrikler dahil hiçkimse cehennemde ebedi olarak kalmayacaktır. Tabiiki büyük tartışmalara sebep olan bu çıkış, Carullah’ın Hüseyniye Medresesinden de ayrılmasını beraberinde getirir. Sonra bu konuyu anlatan bir eser kaleme alır. Ve görüşünü şöyle ortaya koyar: “Merhamet edenlerin en merhametlisi ve yardım edenlerin en iyilik seveni Hz. Allah’ın, mutlak rahmetini zavallı insanların hiçbirinden esirgememek ve varlık aleminin her bir zerresine varıncaya değin, hesapsız, bolca ve esirgemeksizin verilmiş mutlak rahmetin en geniş şekilde açılmış kapılarını, insanların yüzüne kapamamak için “bütün insanların kurtuluşuna” inanırım. Bu konudaki inancım işte budur.”
( İlahi Rahmet ve Uluhiyyet, Musa Carullah, Fide yay, s: 13-15)

Kadın meselesi veya sorunu!
Kadın meselesi insanlık tarihi boyunca hep tartışılagelmiş bir konu. İslam’dan önce de, Musevilik ve Hıristiyanlık döneminde kadın bir sorun olarak görülmüş, çoğu zaman aşağılanmıştır. Bu sorun, İslam düşünürlerinin de tartıştıkları en önemli konular arasındadır. Mehmet Görmez, “kadın konusu, batılılaşma hareketlerine sahne olan İslam aleminin gündemine, Mısırlı yazar Kasım Emin’in 1899 yılında kaleme aldığı “Tahriru’l-Merve” (Kadın’ın Hürleştirilmesi) adlı eseri ile girmiştir” diyor. Kadın meselesi, günümüzde de tartışılan en önemli meseleler arasında yerini almaya devam ediyor. Özellikle de “İslam’da Kadın” başlı başına bir tartışma konusudur. Hasseten Avrupa’da, bu konuda Müslümanlar köşeye sıkışmış durumdadır.
Musa Carullah, kadın meselesine farklı bir bakış açısı getirmektedir. 1916 yılında “Kur’an-ı Kerim Ayet-i Kerime’lerinin Nurları Huzurunda Hatun” isimli bir kitap kaleme alır ve 1933 yılında bu kitabı Berlin’de yayınlar.
Carullah, İslam’da kadın meselesinde Müslüman alimlerin, Kur’an’daki kadınla ilgili ayetleri yorumlarken, Hristiyanlık ve İsrailiyet yani Tevrat’ın kadınla ilgili ayetlerinin tesiri altında kaldıklarını belirtiyor. Ayrıca Carullah, Hz. Peygamber’in bu konudaki “Kadınlar eğe kemiğinden yaratılmıştır” hadisi’ni de zahiri şekliyle lafzi ve harfi manasıyla anladıklarını ve bunun yanlış olduğunu savunur.

Musa Carullah, kadının şahitliği, kadın erkek eşitliği, örtünme gibi kanularda, geleneksel İslam alimlerinin kabullerine karşı farklı bir görüş ortaya koymaktadır. İnsan, insanlık her şeyin önünde gelir diyen Carullah, “İnsan olmak sıfatıyla kadınla erkek eşittir. Hukuk açısından aralarında hiçbir fark yoktur. “Biz ademoğlunu şerefli kıldık” gibi beşer hukuku ile ilgili bütün ayetler hem erkekleri hem de kadınları ihtiva etmektedir”. (Hatun, s. 55)

Musa Carullah, örtünme ve başörtüsü konusunda da farklı bir yorum ortaya atar. Carullah’a göre örtünme içten dışa doğru olmalıdır. “Zira kadının en değerli varlığı olan iffeti ve namusu sadece bir perde ile korunamaz. İman ve ilim gibi mukaddes nikabın kıymetini hiçe indirgeyerek onun yerine kadının iffetini hicapla korumak beyhudedir. Havada, güneş ışığında, ilim ve imanın aydınlığında fitne olmaz. Varsa fitne sadece erkeklerin gözlerinde, kalplerinde ve dillerinde bulunur. İlle de tedbir almak gerekiyorsa erkeklerin gözlerine nikap, kalplerine edep, dillerine ceza lazım gelir”. (Hatun, s. 43)

Özgür düşünce ve akıl
Musa Carullah için hür düşünmek, aklın eseratten kurtulmasıyla mümkün olur. Carullah’a göre “müteffekir adam, yani düşünen insan daima muhteremdir”. Edebiyat-ı Arabiye kitabında “Hakikati arayan insan herşeyden ihtimal ile sözeder. Hiçbir zaman “benim dediğim mutlak doğrudur” diye kestirip atmaz. Hısmıyla müzakerede bulunurken duyduğu en batıl bir meseleyi bile tahkik süzgecinden geçirir” der Carullah.
“Oysa hakikati bulma yolunda yapılan bir hata, ne kadar büyük olursa olsun, insanı ismet-i İslamiye dairesinden çıkarmaz. İnsanın vazifesi hakikati aramaktır. Bulmak değildir. İnsan yalnız vazifesiyle mükelleftir. Fakat isteyen gayeye erişmesi Allah’ın kollaylık göstermesiyle olur”
 diyor Carullah.
Musa Carullah şöyle bir tez ileri sürer: “Eski milletler tapınak bekçileri elinde, yahudi ve hrıstiyanlar ahbar ve ruhbanların kahrı altında, ehli islam ise birtakım kıssalar, gümrah sofiler, cahil müftülerin tehdidi altında akıl nurundan nasipsiz bırakılmışlardır.”

Müslümanların özgüven sorunu
Dünyabizim yazarlarından Yusuf Tunçbilek, “Carullah’un Müslümanların özgüveni ile ilgili “Uzun Günlerde Oruç” kitabının sonunda ayrı bir makale ekleyerek, geleceğin sahibi Müslüman gençlerdeki özgüvensizliğin miras yoluyla analardan çocuklara geçen bir durum olduğunu belirttiğini” söylüyor.  Kadınların özgüvensizliğini ise erkeklerin onlara baskı yapmasında görmüştür. Kadınların sorunlarını ‘Hatun’ isimli kitabında ele alır.

Örnek alınacak bir eylem: not almak ve tarihe not düşmek
Musa Carullah’ın bizim için örnek alınacak bir yönü de hiç şüphesiz, onun vakanüvis özelliğidir. Katıldığı toplantılar ve kongreleri kitaplaştırması veya karşı karşıya kaldığı eleştirilere kitap yazarak cevap vermesidir. Bu özellik, tarihe not düşmektir. Olayları, vakıaları değerlendirip ortaya bir görüş koymasıdır. Bir başka ifadeyle not alması ve bunu insanların hizmetine sunmasıdır. Uzmanlar ve araştırmacılar Carullah’ın kitaplarının bazılarının bu yöntemle yazıldığını belirtiyorlar. Carullah’ın bu özelliği ve çalışma şekli günümüz bireyleri tarafından da örnek alınabilir.

Musa Carullah’ın biyografisi bize ne anlatıyor? Ne diyor? Neler öğretiyor?

Musa Carullah’ın biyografisi bizlere, yani hassaten Avrupalı Türkler’e kısaca şu dersleri veriyor:

  • Çok çalışmak, ama çok çalışmak durumundayız.
  • Okumalıyız, not almalıyız, yazmalıyız, tarihe not düşmeliyiz.
  • Aklımızı kullanmalıyız. Tefekkür etmeliyiz. Taklid değil düşünmeyi öğrenmeliyiz.
  • Seyahat etmeliyiz, gözlem ve inceleme yapmalıyız.
  • Teslimiyetçi değil, sorgulayıcı olmalıyız.
  • İçinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin dil ve kültürlerini bilmeli aynı zaman da kendi kültür ve inanç değerlerimize hakim olmalıyız.
  • Sahip olduğumuz maddi ve manevi imkanların kıymetini bilerek, bunları en iyi şekilde değerlendirerek insanlık için sorumluluklar almalıyız.

AMERİKA WHERE’YE GİDİYOR?

süleyman pekinAMERİKA  WHERE’YE  GİDİYOR?

 

Bize ne’ diyenleri duyar gibi oluyorum ama Washington’un derdi bizi hayli gerdi. Dünyanın II.Dünya Savaşı sonundan beri topu topu 70 küsur yıllık macerasında nerdeyse Tanrı’nın zâtî ve subûtî sıfatları yakıştırılan ABD’nin gidişatı hiç de iyi görünmüyor dostlar.

Obama ile başlayan dış politik gevşeme Trump döneminde de artarak sürmekte. 9 yıldır Amerika hem içerde hem dışarda güç kaybetmekte. İç meselelerde daha başarılı olmasına rağmen Obama; 2011 yılındaki Libya ve Suriye meselelerinde Bush’ların Irak’ta yaptığının tam tersine askerî koçbaşılık yapamadı, yapmadı.

2014’te Rusya resmen Kırım’a çöktü ve eski emperyal yöntemle Ukrayna’dan toprak fethetti. Rusya’ya ceza kesmek adına eskiden olsa yeni bir Kırım Savaşı Koalisyonu’na girişirdi; sadece ekonomik yaptırımlarla yetinerek petrol fiyatları üzerinden Rus GSYİH’nı aşağı çekmeye çalıştı.  Başardı da..

Fakat dünya ekonomik büyüklük listelerinde birkaç sıra geriye düşen Rusya, askerî operasyonların getirdiği moral motivasyon ve itibar patlaması ile Donetsk – Luhansk şehirlerinde paramilitarize ettiği Rus Ayrılıkçılar üzerinden resmen Ukrayna’nın Doğu’sunu Ukrayna’dan koparma aşamasına hız verdi; bu minvalde epey de yol aldı. ABD’nin ve AB’nin bu konuda ortak tavrı yine yaptırımlara sarılmak oldu.

Yaptırımlar bir şey yapmıyor; Rusların yiyeceği ekmeğin ebadı küçülse de Putin önderliğinde Çarlık zamanından bile daha iyi performans sergiliyorlar kolonyalizm yani yayılmacılık hususunda. Üstüne üstlük “Sıcak Denizlere İnmek” başlıklı geleneksel politikalarında ilk kez Akdeniz’e yerleşmiş durumdalar.

Amerika’nın hakkını verelim; IŞİD’le birlikte hem Irak hem de Suriye üzerinden Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmayı başardılar. Fakat tarihî süreç yeni dengelerle yeni güçleri ortaya çıkardı. Rusya’nın 2015’ten beri hem Lazkiye hem Tartus’da askerî üsleri vızı vızır.. Türkiye gibi gedikli Amerikan yancısı bir devlet bile Suriye İç Savaşı’nı bitirmek için Astana Protokolleriyle 2 yıldır Rusya’yla birlikte hareket ediyor. 7 aylık Fırat Kalkanı Harekâtı’mız da, şimdilerdeki İdlip Operasyonu’muz da Amerikasızlığın ortak çalışma enstantaneleri..

ABD’nin bölgede açıktan sadece Peşmerge ve PYD / PKK’yı stratejik ortak görme pragmatizmi İran’ı adeta bölgesel güç haline getirdi. Irak’ta Haşdi Şâbi üzerinden, Suriye’de Hizbullah üzerinden oldukça etkin olan İran; Yemen İç Savaşı’nda bile Suudî Arabistan’ı dengelemiş durumda. Katar ve Suriye’de askerî üs kurmaları da cabası.. Ve üstelik Rusya örneğindeki gibi ekonomik yaptırımlara rağmen..

Tüm bunları Amerika Başkanları seyrediyor. Dahası Donald Trump’un seçilmesi sona gidişi hızlandırmış gibi görünüyor. Ortadoğu’daki inisiyatifi geri alamadıkları gibi Kuzey Kore gibi kukla bir devleti bile şu ana kadar halledemediler. Oysa Kovboy eski Kovboy olsa büyük bir askerî şovla ve acımasız bombardımanlarla bir itibar patlaması yaratırdı, biz istemesek de.. Şimdiyse ABD Dışişleri Bakanı “İlk bomba düşene kadar diplomasi sürecek” demekte.

Amerika önce İrma ve Harvey Kasırgalarıyla boğuştu ve onlarca insanla 300 milyar dolar kaybetti. İşsizlik ve fiyatlar arttı; büyüme hızı aşağı çekildi. Sonrasındaki Yangın Felâketi’nin etkileriyse daha büyük olacak. Halen söndürülemeyen yangında 40 ölünün yanında yüzlerce de kayıp insan var. Süper Güç artık bir yangını onca teknolojisine rağmen bir haftadır kontrol altına alamıyor. Dünya ülkeleri de yavaş yavaş kontrollerinden çıkıyor; Körfez Arap Krallıkları hariç..

Trump’la birlikte dibi görme ihtimalleri Trump sonrası için yeni bir yükselişin psikolojik eşiği olarak kurgulanabilir. Türkiye dahil halen dünyanın dört bir tarafındaki üst düzey beyinleri transfer edip Yapay Zekâ üzerinden Endüstri 4.0 gibi bir Devrim planlayan bir ülke asla küçümsenmemeli. Ancak şu anki zâhiri görüntü de bu!

Ne demiş şair: “Tarihin eşşek şakasıdır Amerika!

RUSYA MI, ÇİN Mİ; İŞTE ABD’NİN BÜTÜN MESELESİ BU!

RUSYA MI, ÇİN Mİ; İŞTE ABD’NİN BÜTÜN MESELESİ BU!

 

 

süleyman pekinTakımların antrenman, taktik, hazırlık maçı ve müsabaka gibi evrelerine ordular, spor kulüplerinden daha çok ihtiyaç duyarlar. Futbol bir güç ve gösteri oyunuysa silahlı kuvvetler de ülkenin kaderi için güç ve gösteri müsabakalarında aktif rol alırlar.

Nitekim PKK, – 10/15 sene önce yazdığımız gibi – Türk Ordusu’nun kum torbasıdır. Cizre, Sur gibi ilçelerde tanklar eşliğinde PKK’lıları kazdıkları hendeklere gömme operasyonu yapıldığında da “Bu muhtemelen tanklarla yapılacak sınır dışı bir harekât hazırlığıdır” demişiz.

Neticede 5 aylık Fırat Kalkanı Harekâtı’yla Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan Güvenli Bölge, strateji ve taktik olarak Devleti rahatlattı. Bu kez de o sıra beyanen kaydettiğimiz ikinci bir harekâtın Dicle Kalkanı adıyla Silopi Sınırından Telafer’e ulaşan dikey bir hatla Musul ve Sincar arasını tutacak şekilde yapılmasının elzem olduğuydu. Ve halen de öyle.. Bekliyoruz!

Bu için dışa bakan tarafı.. Bir de dışın dışa ve dışın içe bakan tarafları var. Misal: Trump. Kim seçti kim seçmedi, kalıcı mı yoksa gidici mi, Rusya’yla mı takışacak yoksa Çin’le mi kapışacak; belli değil.

Bu tip belirsizliklere kuantum mekaniği de diyebilirsiniz. Amerikan devlet aklının Hilary’e yatırım yapan kanadı Trump’u dost olmayı umduğu Rusya’yla savaşa zorluyor. O da diğer kanatla beraber Çin’in façasını çizmek için Kuzey Kore üzerinden atar yapıyor. Fakat her iki ihtimal de masada..

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinden servis olunan Bulgaristan – Romanya hattındaki Amerikan askerî hareketliliği ile kuzeydoğu sınırımızın az ötesindeki ABD + Gürcistan bayraklı zırhlı konvoy geçişleri Karadeniz’de Rusya’ya karşı bir gövde gösterisine dönüşecek büyük bir tatbikatın habercisi olabilir.

Dahası Kırım’ı yutan ve halen Donetsk ile Luhansk’ı Ukrayna’dan koparmaya çalışan Rusya’ya ekonomik yaptırım haricinde cevap verilemediğinden Moldova’nın Transdinyester Bölegesi’ndeki Rus ayrılıkçıların Putin’e yeni bir zafer kazandırmaması adına o bölgenin yarısıyla soydaş ve aynı zamanda da NATO üyesi olan Romanya ile bölgeye yapılabilecek bir operasyon bile az da olsa ihtimal dahilindedir.

Yani Amerika’ya Başkan olabilirsiniz ama size istemediğiniz şeyleri de yaptırabiliriz, diyorlar. Oysa 3 kuşaktır (45 yıl) bekletilen sıfır kum torbası var: Kuzey Kore. Ortadoğu’dan bile beter diktatoryal yapıyla idaresine izin verilen ve yarın – öbür gün savaş gerekçesi olması için silahlanması görmezden gelinen bir yer.

Trump, adaylığından beri taahhüdü olan Çin’in yeni Süper Güç olmasının önünü kesme ve Rusya’yla kendi ekibinin planlamadığı bir savaşa girmemek için kolay hedefe yönelebilir. K. Kore’nin yanlışlıkla Japon egemenliğindeki bir bölgeye füze düşürüşü sonrası ABD + Japonya ve Güney Kore uçaklarının Kuzey Kore sahasında hakimiyet uçuşu yaptıklarını hatta havada yakıt ikmali gibi piknikvari hareketleri rahatlıkla gerçekleştirdiklerini unutmayalım.

Zaten Çin de, Kim Jong Un’un ABD hakimiyetindeki Guam’ı vurması sonrası Amerika’ya misilleme hakkı doğduğunu kabul etti. Doğrudan Amerikalıların Kim Jong rejimini yıkmaya yönelik askerî darbeye ise sessiz kalmayacağını ilan etti. Bu şu demek:

1- Kendi kendine silahlanan veya müsaade gören Kim denilen zat, sebepsiz yere Amerikan toprağını vurursa ya embesildir ya ABD ajanıdır ya da Saddam’ın Kuveyt’e sokulması gibi etrafındaki ajanların çoğu onu Amerikan köteği yemesi için gazlamaktadır.

Ve 2: ABD, Kim’i bahane ederek Çin’in yeğeni pozisyonundaki K. Kore’yi hem de Çin Mahallesinde evire çevire döverse Çin’in itibarı kalmaz. Şu anki muazzam büyüme hızlarıyla (% 7) zaten 2023-25’te Dünyanın en büyük Ekonomik Gücü olma yolundalar. Bunun Ortadoğu’da Müslümanlara yapılan ve BOP adıyla yutturulan çökme / çökertme gibi hinterlandında yapılmasına izin vermeyecektir Çin.

Atletizm, futbol derken boks maçına hazır olun.

AYDIN ÜNİVERSİTESİ ANTİK DNA ÇALIŞMALARI İLE İNSANLIK GEÇMİŞİNİN İZLERİNİ SÜRÜYOR

İstanbul Aydın Üniversitesi, Türkiye’de ilk defa yürütülen antik DNA çalışmaları sırasında Kırım Hanı Hacı Giray Han türbesine defnedilmiş bulunan 18 kişiden 13’ünün kimliği saptandı.

İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi işbirliğinde yürütülen antik DNA çalışmaları ile birlikte geçmişe ışık tutup geleceğe yön verebilen bilimsel veriler ortaya konulmaya devam ediliyor.

18 İSKELETİN 13’ÜNÜN KİMLİĞİ TESPİT EDİLDİgen

Ukraynalı arkeolog Aliye İbragimova’nın, Kırım Hanlarından Hacı Giray Han’ın türbesinde yürüttüğü çalışmalar esnasında, ortaya çıkan kemik parçalarının kimliklendirilmesi için İstanbul Aydın Üniversitesi’ne müracaat etmesiyle başlatılan çalışmalar sonucunda, Hacı Giray Han’ın oğulları ve torunları olmak üzere 18 farklı kişinin bulunulduğu iddia edilen türbede, kemik parçalarından şimdilik 13 kişinin kimliği saptandı. Yapılan analizler doğrultusunda türbedekilerden 2’sinin küçük çocuk, bir tanesinin 12-13 yaşlarında çocuk ve bir tanesinin de 15-16 yaşlarında ergenlik döneminde olan bireyler olduğu belirlendi. Bunların dışındakilerin ise yetişkinlere ait olduğu tespit edildi. Şekil yapısı düzgün olmayan ve toz haline gelen iskeletlerin de araştırılması bittiği takdirde, kimliği tespit edilenlerin sayısının artması bekleniyor.

“MİTOKONDRİYAL DNA’YI KULLANIYORUZ”

Bu çalışmaları kazılardan çıkan örneklerle genişleteceklerini vurgulayan İAÜ Genel Cerrahi, Adli Antropoloji ve Kriminalistik Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Görgülü, çalışmalar neticesinde yurtdışına herhangi bir envanter göndermeye gerek duyulmadan, tümüyle yerli birikim ve olanaklarla bütün analizlerin yapılabileceğini söyledi. Yapılan DNA çalışmalarıyla elde edilen bilgileri de değerlendiren Yrd. Doç. Dr. Görgülü, “Bu çalışmalar dünyada yeni yapılmaya başlanan araştırmalar. Yurt dışında bu çalışmalar ‘High Science’ yani ‘yüksek bilim’ olarak adlandırılıyor. DNA analizinde Mitokondriyal DNA’yı kullanarak bu insanların anne soylarının nereden geldiğini, saç ve göz renklerini, genetik olarak iz bırakmış bir hastalık yaşayıp yaşamadıklarını saptayabiliyor ve genetik yolculuğunu ortaya çıkarabiliyoruz. Bu bireylerin nereden geldiğini ve 200 yıllık bir tarihi göç sürecini dahi ortaya koyabiliyoruz.” dedi.

150 BİN YILLIK İSKELETLER BİLE İNCELENEBİLECEK

Türkiye’de konu hakkındaki birikimin 10-15 bin yıllık iskeletlerde çalışılabilecek seviyeye geldiğini, dünya genelinde yapılan literatür çalışmalarında ise 150 bin yıla kadar eski iskeletlerden DNA elde edilebilme ihtimalinden söz edildiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Görgülü, ”Örneğin Denisova insanı olarak adlandırılan insan türüne ait olduğu düşünülen 78 bin yıllık bir diş parçası bulundu. Bu parçada DNA izolasyonu yapılarak bunun bir genç kız olduğu ortaya çıkarıldı. Çok daha geriye doğru gidilebiliyor fakat bizler daha yakın tarihli, en fazla 3 bin yıllık çalışmalar yapıyoruz. Çalışmaları ülkemizde bulunan 10-15 bin yıllık iskeletlerle genişletmeyi hedefliyoruz. Biz bu donanıma, bilgi birikimine ve ekibe sahibiz. Bu çalışma ülkemizde yeni bir çalışma. Sadece biz yapmıyoruz ancak biz yeni şeyler başlatmaya çalışıyoruz.” diye konuştu.

 

Dinçer BİLGENER
Metin Yazarı
İstanbul Aydın Üniversitesi

 

Kırımoğlu: “Yakın zamanda Rusya’nın dağılmasını göreceğiz”

Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Rusya Federasyonu’na karşı uygulanan yaptırımların devam etmesi durumunda Rusya’nın yakın zamanda dağılacağını ifade etti.

kırımoğluKırımoğlu’nun basın servisinin QHA’ya yaptığı açıklamaya göre, Kırımoğlu, Kırım’ı işgalden kurtarmak için ancak askeri olmayan senaryoları değerlendirmek gerektiğini belirtti.

“Askeri senaryo kan dökülmesine neden olup ilk olarak Rus işgalini kabul etmeyen Kırım Tatar halkının yok olmasına yol açar. Yaptırımlara büyük ümitler bağlıyoruz. Yaptırımların aynı düzeyde devam etmesi durumunda yakın zamanda Rusya Federasyonu’nun dağılmasını göreceğimizden hiç şüphem yok. Rus ekonomisinin can çekişmesinin ne kadar süreceğini kimse söyleyemez. Farklı hesaplara göre bu durum bir veya bir buçuk yıldan fazla sürmeyecek ve biz, sadece Ukrayna’da değil Gürcistan ve Transdinyester’de de işgal edilen bölgelerin serbest bırakılmasını göreceğiz” diyen Kırımoğlu, Afganistan istilasından sonra SSCB’ye uygulanan yaptırımların tüm Komünist İmparatorluğu’nun dağılmasına neden olduğunu hatırlattı.

QHA

Rusya, gelecek yıl Kırım’ı iade etmek ister

Kırım’ın sivil ablukası Koordinatörü İslâmov, gelecek yıl Rusya’nın Kırım konusunda pazarlık yapıp Ukrayna’ya çeşitli koşullar sunacağını söyledi.kırımı iade

Kırım’ın sivil ablukası Koordinatörü Lenur İslâmov, Rusya’nın 2016 yılında Kırım’ın işgaline son vermek isteyeceğini bildirdi.

Odesa Kriz Merkezi’nde konuşan İslâmov, Kremlin’in Kırım’ı farklı şartlarda iade etme önerisinde bulunacağını belirtip örneğin, Sivastopol’ün Rusya’da kalmasını veya orada Rus askeri birliklerin kalmasını isteyeceğini anlattı.

İslâmov, “Petrol fiyatı üç ay boyunca 20 dolar olursa, biz bunu Mart-Nisan aylarında göreceğiz. İyi senaryoya göre  göre, Putin’i görevden atarlar. Kötü senaryoya göre, Türkiye ile savaş olacak. Tabii ki, savaş bu süreci hızlandıracak” dedi.

Türkiye’nin Kırım’ın sivil ablukası katılımcılarına her türlü yardımda bulunduğunu ifade eden İslâmov, Türklerin, Noman Çelebicihan adlı yeni Kırım Tatar taburunun askeri elbiselerini sağlamaya planladığını da bildirdi.

QHA

Kırım’ın Rusya tarafından işgalini tanımadık, tanımayacağız

Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu Kırım Tatarlarının uğradığı sürgün ve baskıları hiçbir zaman kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini kaydederek, “Şimdi yapılması gereken, Kırım Tatarlarının refahı ve kalkınması için iş dünyamızın, girişimcilerimizin aktif biçimde mevcut fırsatları değerlendirmesidir” dedi.163305b1833337bba7f659ef8e08ef2a

Başbakan Ahmet Davutoğlu İstanbul  Swiss Otel’de Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Genel Kurulu Toplantısı’nda yaptığı konuşmada,Kırım’ın Rusya tarafından işgalini tanımadık, tanımayacağız diyerek, “Kırım Tatarlarının tarihte uğradığı sürgün ve baskıları kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bir gece yarısı 1944 yılında insanların hunharca evlerinden toplanarak kara trenlere bindirilip Sibirya’ya sürüldüğü o günleri hiçbir zaman unutmadık. Şimdi yapılması gereken, Kırım Tatarlarının refahı ve kalkınması için iş dünyamızın, girişimcilerimizin aktif biçimde mevcut fırsatları değerlendirmesidir” ifadelerini kullandı.

“Türkiye, bu tür yaptırımlarla, baskılarla zora düşürülecek bir ülke değil”

Başbakan Davutoğlu, “Geçtiğimiz günlerde gerilen Türkiye-Rusya ilişkilerinin eskiden olduğu gibi en iyi şekilde sürmesi konusunda güçlü bir siyasi iradeye sahip olduğumuzu bir kere daha ifade etmek isterim” diyerek şöyle konuştu: “Rusya ile görüşmeye, her türlü fikir alışverişinde bulunmaya hazırız. Ancak bize bir şey dikte ettirmesine asla izin vermeyiz. Rusya ile bu siyasal krizi masa etrafında çözmeye gayret ederken, ekonomik yaptırımlar üzerinden ilişkilerimizin bozulmasına, doğasının değişmesine izin vermemeliyiz.”

Davutoğlu şunları söyledi: “Türkiye’nin sınırlarını, hava sahasını, deniz sınırlarını korumak, bu ülkenin yönetimi olarak bizim için hem bir hak hem de onurlu bir görevdir. Savunma görevimizi yaptık ve uluslararası hukuka göre bu bizim en tabii hakkımızdır. Ülkemizin sınır güvenliği konusunda angajman kuralları bellidir. Bunları defalarca deklare ettik. Kimse bizden bu konuda tavizkar olmamızı beklemesin. Bu konuda bundan sonra da aynı hassasiyet içinde olmaya devam edeceğiz. Rusya kendince birtakım yaptırımlar uyguluyor. Açık söylüyorum, bunları yadırgıyoruz ve bir anlamda da bunları Türkiye’ye dönük olarak ilan edilen bu yaptırımları büyük devlet anlayışına da uygun görmüyoruz. Türkiye, bu tür yaptırımlarla, baskılarla zora düşürülecek bir ülke değil. Biz de kendi tedbirimizi alıyor, alternatif planlarımızı yapıyoruz. Her şeyin bir çaresi, bir çözümü vardır. Her türlü duruma hazırlıklıyız. Rusya’nın tutumu dolayısıyla mevcut durumdan etkilenen sektörlerimiz için de tedbirlerimizi alıyoruz. Enerji, ticaret ve turizm alanında gerekli tedbirler, düzenlemeler zaten yapıldı, alındı. Bundan sonra da bu tedbirlerimizi güncelleyerek etkilenen sektörlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.”

“Türkiye hiçbir terör örgütüyle iş birliği yapmadı, yapmaz ve yapmayacak”

Başbakan Davutoğlu, “Sayın Putin’in iki gün önce tekrar gerçekten bir devlet adamına yakışmayacak üslupla Türkiye’ye saldırması çerçevesinde ifade ediyorum” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir ay önce Türkiye’ye yöneltilmeyen suçlamalar şimdi niye yöneltilir? Sayın Putin, bir ay önce bizim Müslüman bir ülke olduğumuzu bilmiyor muydu? Sayın Putin bir ay önce Antalya’da Sayın Cumhurbaşkanımızla G20 Zirvesi’nde buluştuğunda Türkiyemizin dış politikasını bilmiyor muydu? Türkiye, DEAŞ ile iş birliği yaptıysa niye o zaman açıp konuşmadı? Söz konusu değil. Türkiye hiçbir terör örgütüyle işbirliği yapmadı, yapmaz ve yapmayacak. Ama biz bugün kimlerin DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleriyle Türkiye’yi rahatsız etmek üzere temas halinde olduğunu da biliyoruz. Bu bağlamda bir kez daha ifade etmek isteriz ki; Türkiye kendi sınırlarını, hava sahasını, demokrasisini, birliğini, bekasını ama ön önemlisi de geleceğini korumak için ne zaman herhangi bir adım atması gerekirse hiç tereddüt etmeden bunu atar, ülkemizin sınırlarını da korur, geleceğini de teminat altına alır.”

QHA