
Bence Haketmiştir!


Mart Soykırımı veya Mart Olayları – 1918 yılının 30 Mart ve 3 Nisan tarihleri arasında Bakü’de ve Bakü quberniyasının çeşitli bölgelerinde, ayrıca Şamahı, Guba, Haçmaz, Lenkeran, Hacıqabul, Salyan, Zengezur, Karabağ, Nahçıvan ve diğer bölgelerde Bakü Sovyeti ve Ermeni Taşnakların Azerbaycanlılara karşı yürüttüğü katliamdır.
Resmi kaynaklara göre soykırımın sonucu 12 bine yakın Azeri katledilmiş, on binlerce insan kayıp düşmüşdür.Artıq 20 yıldır, 31 Mart Azerbaycanlıların Soykırım Günü olarak kutlanıyor.
Üç gün süren katliamda Ermeni silahlıları, Bolşeviklerin yardımıyla Azerbaycanlıların mahallelerine saldırdılar ve çocukları öldürdüler. Bu dehşetli günlerin şahidi olmuş Kulner soy isimli bir alman, 1925 yılında Bakü olayları hakkında şunları yazmıştır: “Ermeniler Müslüman (Azerbaycanlı) mahallelerine sokularak herkesi öldürür, kılıçla parçalıyor, süngü ile delme-deşik ediyorlardı. Katliamdan birkaç gün sonra, bir çukurdan çıkarılan 87 Azerbaycanlı cesedlerin kulak, burun kesiği, midesi yırtılmış ve cinsel organları kesilmişdi. Ermeniler çocuklara acımadıqları gibi, yaşlılara da rahm etmemişlerdi. “Genç kadınların diri diri duvara mıxlanması, ermenilerin saldırısından sığınmaya çalışan iki bin kişinin bulunduğu şehir hastanesinin yakıldığı da bu korkunç gerçekler arasındadır.
Erivan quberniyası, Şerur-Dereleyez, Sürmeli, Kars ve diğer alanlarda Azerbaycanlıların katliamının aktif katılımcılarından biri olmuş Ermeni subayı Ovanes Apresyanın anıları üzerine Amerikalı aqronom Leonard Ramsden Hartvill “İnsanlar böyle imişler” adlı kitabı yazmıştır. Ovanes Apresyan kitabın yazarı ile sohbeti sırasında Ermenilerin, İngilizlerin ve Rusların yardımı ile hedeflerine ulaştıklarını kaydederek, sadece Bakü’de Mart katliamı sırasında yirmi beş bin Azeri’nin öldürüldüğünü bildirmiştir.
25-26 Şubat 1992 gecesi Ermeni silahlı desteleri Rus silahlı kuvvetlerinin yardımı ile gerçekleştirdiyi Hocalı soykırımı, insanlık tarihindeki en müdhiş suçlardan biriydi. Azerbaycan hükümeti şu anda Hocalı soykırımı için uluslararası mahkemenin temyizinde çalışıyor.
Ermenilerin ayrılıkçılığı, Azerbaycan’a toprak hak iddiaları henüz tamamlanmamıştır. Bir sonraki hedefi Hakhivan. Ermeni şovenizmi, akne dünyasının gözünde emellerini beyan etmekten çekinmiyor. Hıristiyan düşmanlığının temeli olan batı devletleri hala, Ermenilerin terörist saldırgan niyetlerini kınamakta kararlı görünmemektedir. Vandalizm, ayrılıkçılık, milliyetçilik ve teröra politik-yasal değerlendirme verilmedikce, insanlığın geleceği sürekli tehlikedir.
Tarih Tekerrürden İbarettir…
III. 1988-1994 savaşları: 40 min şehid esgerimiz-insanımız ve 613 Xocalı şehidimiz var… Torpaqlarımızın 20 faizi işğal edildi. Günahkârlar: Neo-Bolşevik Ruslar ve Ermeniler…
1918’de öldürülenler yalnız Azerbaycan’da y yaşayan Türkler değildi.
Kafkasya’daki Müslüman nüfusun yaklaşık yüzde 60’ı katl edilmişdi.
Bu listede Kars, Iğdır, Kerkük, Güney Azerbaycan – Hoy, Selmas ve Urmuda’da yaşayıb katl edilen Müslüman Türkler vardı.
Ağrıları üreyinde hiss etmeyende ölen insanların sayı sadece statistika ve reqem olur…
Afrin ve Kızıl Elma

Balyoz, Ergenekon kumpasları ve en son 15 Temmuz hain darbesiyle kendisine uzun süre gelemez denilen Şanlı Ordumuz kısa sürede ayağa kalktı. PKK yuvalarının dağılması, ardından Fırat Kalkanı, şimdi de 20 Ocak ‘da başlayan “Zeytin Dalı Harekâtı” başarıyla devam ediyor. İnşaallah havalar iyi gitmeye devam eder de operasyon hızlanır ve şehit-zayiat sayımız da yükselmez. Şehir çatışmalarının zorluğuna rağmen Kahramanlarımızın 15 güne kadar Afrin’e tamamen girecektir. Ardından Kızıl Elma “Menbiç” olmalıdır.
Defalarca yazdığım gibi, Türk Ordusu’nun girdiği yere önce adalet girmektedir. Askerimizin olduğu yerlerde hayat normale dönmekte ve binlerce mülteci yuvalarına geri dönmektedir. Lakin Haçlı- Siyonist askerlerinin girdiği ve bir türlü çıkmadığı Filistin, Irak, Afganistan, Sincan-Uygur bölgeleri öncelikle olmak üzere tüm dünya müslüman devletlerinde ortalık kan gölüdür.
Afrin Harekâtı’na ABD’nin muhalefeti doğru yol üzerinde olduğumuzu bir defa daha göstermektedir. Amerika, kendi elleriyle beslediği, 5 bin TIR ve 2 bin uçak dolusu silahla desteklediği PKK-DEAŞ-YPG birleşik terör örgütünün Türk Askeri karşısında bu kadar kısa zamanda yerle bir olmasına da açıkça çok üzülmektedir. ABD, ağanın emrine “Asi devlet Türkiye’nin” diklenmesine ve Irak-Suriye-Türkiye sınırında kukla bir terör kürt devleti kurulmasının şimdilik engellenmesine çok kızmaktadir. Şimdilik diyorum, çünkü ABD-İsrail’in yüzyıllık planlarından vazgeçmelerini asla beklememeliyiz!
Diğer taraftan Zeytin Dalı Harekâtı’nın başarısına asil Halkımız gibi, Avrupa devletleri de çok sevinmelidir. Çünkü, PKK eliyle Afrin’den yapılan ve yıllık 2 milyar doları bulan uyuşturucu kaçakçılığı da engellenmiş olacaktır. Afrin’den yapılan kaçakçılık en çok Alman, İngiliz ve Hollanda gençlerini zehirlemekteydi.
Harekata dönecek olursak, bölgenin en yüksek tepesi ve PKK’nın ikinci Kandili denilen Burseya Dağı’na ay-yıldızlı bayrağımızın dikilmesi“Afrin için” stratejik ve sevindirici bir hamle olmuştur. Çünkü, Burseya Dağı, yıllardır Alman-Fransız-Amerikan Haçlı mühendislerince planlı şekilde örülmüş ve onbinlerce ton beton dökülerek ustalıkla inşa edilmiştir. Bu dağın içi de kilometrelerce iki katlı tünellerle, kulelerle, koğuşlarla, mühimmat-iaşe depolarıyla ve beton kalıplarla tahkim edilip, donatılmasına rağmen “beton delen yerli bombalarımızla” yerle bir edilmiş ve kısa sürede Türk Ordusu-ÖSO işbirliğiyle ele geçirilmiştir. Artık, Afrin yolu açılmış, ayrıca terörün buradan desteklenmesi, Kilis’in roketlerle havadan bombalanması ve sınırlarımıza hain sızmalar ve canlı bomba girişleri de engellenmiş olacaktır.
Yakın geçmişte Musul- Kerkük, Kıbrıs, Boğazlardaki hakimiyetimizin ve Ege’deki tüm adaların kaybedilmesine üzüldüğümüz gibi, yine masa başında kaybederek üzülmemeliyiz. Bunun için, Türkiye; isimleri büyük, beyinleri ve tarihleri küçük olan devletlerin sınırlarımızda kurmak istedikleri terör devletine izin vermemelidir. Bu yolda tüm milli silahlarımızla sahada bulunmalı, can vermeye hazır olmalı ve masa başında çok diri-dikkatli olmalıyız. Sömürgeci Haçlı-Siyonist devletlere, kukla işbirlikçisi ülkelere ve içimizde aydın geçinip olaylara “at gözlüğü veya siyasî” bakanlara rağmen Kızıl Elma mücadelemize tek yumruk olarak devam etmeliyiz. Dünyanın bu hamlelere ihtiyacı var. Selam ve saygılarımla…
Gazimağus Belediyesi’nin katkılarıyla KKTC Ahiska Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği “Kuzey Irak Referandumu: Kerkük ve Türkmenler” Konulu Panel Rauf Raif Denktaş Kültür ve Kongre Sarayı’nda yapıldı. Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’in de katıldığı ve kendisine bir plaket takdim edildiği gecede, Irak Milli Türkmen Partisi Kurucusu Dr. Muzaffer Aslan ile Gazeteci Yazar, Kerkük Kültür Derneği Başkanı Dr. Şemsettin Kuzeci konuşmacı olarak yer alırken, Sanatçı Ömer Türkmenoğlu ise programın sonunda şarkılar seslendirdi. Panelin açılışında KKTC Ahiska Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hakan Uygun, TC Lefkoşa Büyükelçiliğinde Müşavir Sefa Ekin konuşma yaparken, Irak Türkmen Cephesi Lideri Eşrat Salihi’nin görüntülü konuşması yayınlandı.

Osmanlı’nın iki kurucusu var kabul edilir: İlki Osman Gazi ve ikincisi Çelebi Mehmet. Ankara Savaşı’yla dağılan devlet mekanizmasını I.Mehmet toplayamasa belki de ‘the end’..
İstanbul’un da iki fatihi var sayılmalı: İlki Fatih Sultan Mehmet ve ikincisi Gazi Mustafa Kemal. Kurtuluş Savaşı’nın galibi Atatürk 6 Ekim 1923’te İstanbul’u geri almasaydı ‘went to went’ / ‘gitti de gitti’..
Kıbrıs’ın da iki fatihi var tarihte: İlki Lala Mustafa Paşa ve ikincisi Bülent Ecevit. İlki 307 yıllık hükümranlığımızın mimarı, ikincisi ise ilk fetihten tam 404 yıl sonra adanın hiç olmazsa yarısını geri kazandıran adam. Ve Kıbrıs mücahidi Erbakan’la birlikte.. Hem de Kurtuluş Savaşı kahramanlarından İsmet İnönü’nün 4 yılda başaramadığı..
Bu Hükümet’in Kıbrıs politikası “Çözümsüzlük çözüm değildir” saçmalığından beri hiç millî olmadı. Merhum Ecevit’le Denktaş’ın “Eğer AB, Güneyli Rumlar’ı Kıbrıs diye Birliğe alırsa, o zaman Kuzey de Türkiye ile tam entegrasyona geçer” sözünü bırakın miras almayı 2004’te uluslararası anlaşmalara aykırı düzenlemeyi bile zamanla kabullendi.
Şunun şurasında 3 ay önce hem toprak, hem asker, hem de garantörlük tavizi verdiğimiz halde sağolsun milliyetçi Rumların bununla yetinmek istememeleri bizi geçici de olsa kurtardı. Bizimkilere kalsa iş tamamdı.
2015’e kadar Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarını önceleyen İktidarımız, sonra nasıl Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yapabildiyse ve bugün İdlip’te ABD’ye rağmen Rusya’yla birlikte düzen tesisi yoluna girebilmişse umut var demektir. Türkiye’ye kaşı vize yaptırımını bu ‘rağmen’likte aramak gerek. Türkiye’nin de aynı yaptırım kararı alması ‘mütekabiliyet’ esasına uygundur ve devlet olmanın gereğidir.
Bu karmaşada kaçırılmaması gerek çok önemli bir husus var; o da KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun sözleri: “Artık uluslararası tanınma için çalışmaya başlamanın zamanı geldi. Bugüne kadar bundan imtina ettik. Önümüzdeki ikinci bir seçenek ise Özerk bir Cumhuriyet.. Yani dışişleri ve savunma alanlarındaki yetkilerimizi Türkiye’ye devredip gerisini kendi içimizde yönettiğimiz bir cumhuriyet.. Henüz hangi yolu seçeceğimize karar vermedik. Ankara ile birlikte oturup karar vereceğiz.”
Futbolda buna ‘muz orta’ derler. Bırakın Ecevit-Erbakan olmayı, Hatay’ı anavatana katma başarısını gösteren Atatürk’ün yaptığını bir başka noktada egale etme şansınız var. 1936 Hatay özerk, 1938 Hatay bağımsız, 1939; Hatay Türkiye’ye katıldı.
Hatay’ın plakası eskidi, sıra 82’de.. Afakî Kerkük, Musul konuşmalarını bir kenara bırakırsak Tahsin Ertuğruloğlu’nun çıkışını CB Mustafa Akıncı’nın da iradesiyle millî iradeye dönüştürmek ve bu pası gole çevirmekte tarihî güzellikler var.
Kuzey Irak’ta Barzani, Türkiye’nin ve dünya devletlerinin(İsrail hariç) uyarılarına aldırmadan referanduma gitti.
En yakın dostu ve velinimeti durumundaki Türkiye’ye kafa tuttu. Haddini bilmeden, aklını kullanmadan Türkiye’ye nankörlük ve vefasızlık yaparak, tüm dünyayı karşısına aldı.
İsrail, Barzani’yi alenen destekleyerek referandum hususunda cesaretlendirmiştir. İsrail’in bu desteği, asla Barzani’nin yararına olmayacaktır. Referandum öncesi Barzani’nin yandaşları, İsrail bayrağını öperek bağırlarına basarak sevgi gösterilerinde bulundular. Peki, İsrail’e gösterilen bu sempatinin sebebi nedir acaba?
İktidarı döneminde önemli bir ekonomik gelişme sağlayamayan Barzani, aynı zamanda yolsuzluklara adı karışarak tamamen gözden düştü. 2012’ de görevi sona ermişti. Mali durumu perişandı. Memurlarının maaşlarını Türkiye ödüyordu. ABD’nin kurduğu DEAŞ bahanesiyle görev süresi uzatıldı. Bir daha seçilme ihtimali son derece zayıftı. İktidarda kalabilmek için, “referandum” ile bir maceraya atıldı.
Yıpranan prestijini koruma ve saltanatını sürdürebilme uğruna, referandumla halkının gözünde kahraman olmak istedi. Çok riskli, hatalı ve tehlikeli bir hamle yaptı. Bunun telafisi ağır olacaktır.
Kendisine bu konuda destek veren, kışkırtan, umutlandıran ve cesaretlendiren İsrail ve ABD tarafından üzeri çoktan çizilmiştir. Yakında yerine kimin geleceği görülecektir.
Osmanlıyı yıkan güçler, Orta Doğu’daki devletlerin daha küçük parçalara ayrılmasından yanadırlar. Aslında bu kirli plan, Büyük İsrail projesinin gereğidir.
CIA ajanı Yahudi Michael Scheuer’in: ” Şu an en büyük umudumuz Sünni ve Şiileri kanları kuruyuncaya kadar birbiriyle savaştırmaktır.” İtirafında bulunması, Orta Doğu da nasıl çirkin bir oyunun tezgahlandığını gözler önüne sermektedir.
Barzani, “Nil’den Fırat’a Büyük İsrail” projesine hizmet etmektedir. Bazı istihbarat kaynaklarına göre, ABD Savunma Bakanı Mattis, Barzani’ye; “Eğer referandumdan geri adım atarsan bunun bedelini çok ağır ödersin. O makamda kalamazsın” demiştir. İsrail açıkça, ABD ise gizlice destek vererek, Barzani’yi kendi çıkarları için ateşe atmışlardır.
Referandum Irak anayasasına aykırıdır. “Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesi”, Irak’ın bir parçasıdır. Irak anayasasına göre Kerkük, Erbil’e ve Bağdat’a bağlı değildir.
Uluslararası anlaşmalar; Lozan ve Ankara Antlaşması; Türkiye’nin sınırları değiştiğinde, Irak’a, Musul ve Kerkük’e müdahale hakkı tanımaktadır. Lahey Adalet Komisyonunun kararına göre ise Musul üzerinde hakkımız vardır.
Başta Türkiye olmak üzere, Irak, İran ve Suriye referandumun karşısındadır. Türkiye ile Irak arasında ortak tatbikatlar yapılmaktadır. Gelişmeler yakından takip edilmektedir.
Canlı yayında konuşan IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani, “Referandum asla 26 Eylül’de bağımsızlık ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor, asla Türkiye için tehdit değildir. Türkiye‘nin bizi anlamasını bekliyoruz. Referandum, sınırları belirlemek için değildir. Komşu ülkelere, bölge için istikrar unsuru olduğumuzu gösterdik” diyor.
Bu tamamen riyakâr bir konuşmadır. Referandum “bağımsızlık” anlamına gelmiyorsa, ne anlama gelmektedir? Özürleri kabahatlerinden büyüktür. “Türkiye‘nin bizi anlamasını bekliyoruz.” Açıklaması, ciddiyetsizliğin göstergesidir.
Türkiye’nin bazı bölgelerinin Barzani’nin yayın organlarında “kürdistan” diye gösterilmesi ne anlama gelmektedir? Siz Türkiye’yi ne kadar anladınız ki, anlaşılmanızı bekliyorsunuz.
Türkiye haddini bilmeyenlere, elbette gereğini yapacak, burnunu sürtecektir. Kapılar kapatılmaya, uçak seferleri iptal edilmeye başlanmıştır. Arkasından ihtimal, daha kritik yaptırımlar gelecektir.
Sayın Cumhurbaşkanı, MHP lideri Sayın Bahçeli ile konuyu görüşecektir. Görünen o ki, zaman Barzani’nin aleyhine işlemektedir.
Sevgiyle kalın…