Etiket arşivi: Kerkük

Bence Haketmiştir!

Merhaba. Herkes günlerdir seçimle ilgili bir şeyler yazıyor, söylüyor. Saygılıyız tüm fikirlere. Lakin, Cumhurbaşkanı “Erdoğan” tüm adaylardan birkaç adım öndedir. İlk aklıma gelen ise, 15 Temmuz haklı mücadelesi ve malum gece sokağa çıkma önderliğidir. Bu neden dahi Erdoğan’ın kazanması için yeterli sebeptir. Aslında, bence kazanmayı haketmiştir de… Ayrıca, etkili Pkk mücadelesi ve sınır dışı harekatları ve son yıllardaki  yapılan milli silah sanayii yatırımları  istikbalimiz için çok önemlidir. Milletimiz de, MHP de bunun farkındadır. Kılıçdaroğlu da aslında Erdoğan’ın kazanmasını istemektedir. Bunu not alınız.
İnsanlığı sömürerek dünyayı kan gölüne çeviren ve hep müslümanları katleden ve özgürlük yaftasiyla pisliğini kapatan Haçlı Avrupa’nın yırtınması boşuna değildir! Ayrıca, 400 yıllık ata yadigarı ve petrol yatakları döşeli Musul-Kerkük ve 3 bin Ege adasını ayak oyunlarıyla almadılar mı? 200 yıl haçlı seferleri ile milyonlarca insanımızı katletmediler mi? Ya Cezayir, ya Kizilderililer!!! Dolar silahının da seçim öncesine denk gelmesi tesadüf değildir! Sen misin faizleri yükseltmeyen? “Dünya 5’den büyüktür” diyen! Malum medyaları,  ismi dahi yabancı TV.leri, kendilerine õzgür, modern, sözde ilerici sanatçıları ve kalemşörleri ise hedef gözetmeksizin yaylım ateşindedirler. Ne zaman ayak bağı olmadılar ki?
Milletimiz ve olgun insanlarımız ise tatlı bir seçim mücadelesi vermektedir. Öyle de olmalıdır. Seçim sonrası tüm gücümüzle birleşerek ülke için çalışmaya devam etmeliyiz. Batıcıların timsah gözyaşlarına rağmen…
Vekil ve belediye seçiminde ise Erdoğan gibi, sizce kim hakediyorsa, ülkenin gelişimine kim bir fazla çivi çakacaksa parti düşünülmeden rey kullanılmalıdır. Unutmayın, Güneş Doğu’dan doğmaktadır… Tarihten beri de kuvvetimiz;  “birliğimizden ve dirliğimizden” ileri gelmektedir. Bunu asla unutmayalım… Selam ve saygılarımla…
Türkiye’nin Tam Bağımsız Gazetesi www.türkiyeokuyor.com’a, yayın hayatında başarılar dilerim.

31 Mart Azerbaycan Türklerinin unutulmaz trajedisi – soykırım günüdür

 

 

Mart Soykırımı veya Mart Olayları – 1918 yılının 30 Mart ve 3 Nisan tarihleri arasında Bakü’de ve Bakü quberniyasının çeşitli bölgelerinde, ayrıca Şamahı, Guba, Haçmaz, Lenkeran, Hacıqabul, Salyan, Zengezur, Karabağ, Nahçıvan ve diğer bölgelerde Bakü Sovyeti ve Ermeni Taşnakların Azerbaycanlılara karşı yürüttüğü katliamdır.

Resmi kaynaklara göre soykırımın sonucu 12 bine yakın Azeri katledilmiş, on binlerce insan kayıp düşmüşdür.Artıq 20 yıldır, 31 Mart Azerbaycanlıların Soykırım Günü olarak kutlanıyor.

Üç gün süren katliamda Ermeni silahlıları, Bolşeviklerin yardımıyla Azerbaycanlıların mahallelerine saldırdılar ve çocukları  öldürdüler. Bu dehşetli günlerin şahidi olmuş Kulner soy isimli bir alman, 1925 yılında Bakü olayları hakkında şunları yazmıştır: “Ermeniler Müslüman (Azerbaycanlı) mahallelerine sokularak herkesi öldürür, kılıçla parçalıyor, süngü ile delme-deşik ediyorlardı. Katliamdan birkaç gün sonra, bir  çukurdan çıkarılan 87 Azerbaycanlı cesedlerin kulak, burun kesiği, midesi yırtılmış ve cinsel organları kesilmişdi. Ermeniler çocuklara acımadıqları gibi, yaşlılara da rahm etmemişlerdi. “Genç kadınların diri diri duvara mıxlanması, ermenilerin saldırısından sığınmaya çalışan iki bin kişinin bulunduğu şehir hastanesinin yakıldığı da bu korkunç gerçekler arasındadır.

Erivan quberniyası, Şerur-Dereleyez, Sürmeli, Kars ve diğer alanlarda Azerbaycanlıların katliamının aktif katılımcılarından biri olmuş Ermeni subayı Ovanes Apresyanın anıları üzerine Amerikalı aqronom Leonard Ramsden Hartvill “İnsanlar böyle imişler” adlı kitabı yazmıştır. Ovanes Apresyan kitabın yazarı ile sohbeti sırasında Ermenilerin, İngilizlerin ve Rusların yardımı ile hedeflerine ulaştıklarını kaydederek, sadece Bakü’de Mart katliamı sırasında yirmi beş bin Azeri’nin öldürüldüğünü bildirmiştir.

25-26 Şubat 1992 gecesi Ermeni silahlı desteleri Rus silahlı kuvvetlerinin yardımı ile gerçekleştirdiyi Hocalı soykırımı, insanlık tarihindeki en müdhiş suçlardan biriydi. Azerbaycan hükümeti şu anda Hocalı soykırımı için uluslararası mahkemenin temyizinde çalışıyor.

Ermenilerin ayrılıkçılığı, Azerbaycan’a toprak hak iddiaları henüz tamamlanmamıştır. Bir sonraki hedefi Hakhivan. Ermeni şovenizmi, akne dünyasının gözünde emellerini beyan etmekten çekinmiyor. Hıristiyan düşmanlığının temeli olan batı devletleri hala, Ermenilerin terörist saldırgan niyetlerini kınamakta kararlı görünmemektedir. Vandalizm, ayrılıkçılık, milliyetçilik ve teröra politik-yasal değerlendirme verilmedikce, insanlığın geleceği sürekli tehlikedir.

 

 

Tarih Tekerrürden İbarettir…

  1. 1918’in Mart Soykırımı… – 60 min insanımız şehid oldu… Günahkârlar: Bolşevik Ruslar ve Ermeniler..
  2. 27-28 aprel (nisan) 1920… – vetenimiz işğal edildi ve bu işğal şekil deyişdirerek 70 il davam etdi… Günahkârlar: Bolşevik Rusların emrindeki XI. Qızıl Ordu ve Ermeniler…

III. 1988-1994 savaşları: 40 min şehid esgerimiz-insanımız ve 613 Xocalı şehidimiz var… Torpaqlarımızın 20 faizi işğal edildi. Günahkârlar: Neo-Bolşevik Ruslar ve Ermeniler…

  1. 2-5 aprel 2016’da Ermenistan- Azerbaycan çatışmaları… 100-e yaxın itkimiz var – 92 esgerimiz ve iki vetendaşımız şehid oldu… Günahkârlar: Neo-Bolşevik Ruslar ve Ermeniler…

1918’de öldürülenler yalnız Azerbaycan’da y yaşayan Türkler değildi.

Kafkasya’daki Müslüman nüfusun yaklaşık yüzde 60’ı katl  edilmişdi.

Bu listede Kars, Iğdır, Kerkük, Güney Azerbaycan – Hoy, Selmas ve Urmuda’da yaşayıb katl edilen Müslüman Türkler vardı.

Ağrıları üreyinde hiss etmeyende ölen insanların sayı sadece statistika ve reqem olur…

 

Afrin ve Kızıl Elma

Afrin ve Kızıl Elma

 

Balyoz, Ergenekon kumpasları ve en son 15 Temmuz hain darbesiyle kendisine uzun süre gelemez denilen Şanlı Ordumuz kısa sürede ayağa kalktı. PKK yuvalarının dağılması, ardından Fırat Kalkanı, şimdi de 20 Ocak ‘da başlayan “Zeytin Dalı Harekâtı” başarıyla devam ediyor. İnşaallah havalar iyi gitmeye devam eder de operasyon hızlanır ve şehit-zayiat sayımız da yükselmez. Şehir çatışmalarının zorluğuna rağmen Kahramanlarımızın 15 güne kadar Afrin’e tamamen girecektir. Ardından Kızıl Elma “Menbiç” olmalıdır.
Defalarca yazdığım gibi, Türk Ordusu’nun girdiği yere önce adalet girmektedir. Askerimizin olduğu yerlerde hayat normale dönmekte ve binlerce mülteci yuvalarına geri dönmektedir. Lakin Haçlı- Siyonist askerlerinin girdiği ve bir türlü çıkmadığı Filistin, Irak, Afganistan, Sincan-Uygur bölgeleri öncelikle olmak üzere tüm dünya müslüman devletlerinde ortalık kan gölüdür.
Afrin Harekâtı’na ABD’nin muhalefeti doğru yol üzerinde olduğumuzu bir defa daha göstermektedir. Amerika, kendi elleriyle beslediği, 5 bin TIR ve 2 bin uçak dolusu silahla desteklediği PKK-DEAŞ-YPG birleşik terör örgütünün Türk Askeri karşısında bu kadar kısa zamanda yerle bir olmasına da açıkça çok üzülmektedir. ABD, ağanın emrine “Asi devlet Türkiye’nin” diklenmesine ve Irak-Suriye-Türkiye sınırında kukla bir terör kürt devleti kurulmasının şimdilik engellenmesine çok kızmaktadir. Şimdilik diyorum, çünkü ABD-İsrail’in yüzyıllık planlarından vazgeçmelerini asla beklememeliyiz!
Diğer taraftan Zeytin Dalı Harekâtı’nın başarısına asil Halkımız gibi, Avrupa devletleri de çok sevinmelidir. Çünkü, PKK eliyle Afrin’den yapılan ve yıllık 2 milyar doları bulan uyuşturucu kaçakçılığı da engellenmiş olacaktır. Afrin’den yapılan kaçakçılık en çok Alman, İngiliz ve Hollanda gençlerini zehirlemekteydi.
Harekata dönecek olursak, bölgenin en yüksek tepesi ve PKK’nın ikinci Kandili denilen Burseya Dağı’na ay-yıldızlı bayrağımızın dikilmesi“Afrin için” stratejik ve sevindirici bir hamle olmuştur. Çünkü, Burseya Dağı, yıllardır Alman-Fransız-Amerikan Haçlı mühendislerince planlı şekilde örülmüş ve onbinlerce ton beton dökülerek ustalıkla inşa edilmiştir. Bu dağın içi de kilometrelerce iki katlı tünellerle, kulelerle, koğuşlarla, mühimmat-iaşe depolarıyla ve beton kalıplarla tahkim edilip, donatılmasına rağmen “beton delen yerli bombalarımızla” yerle bir edilmiş ve kısa sürede Türk Ordusu-ÖSO işbirliğiyle ele geçirilmiştir. Artık, Afrin yolu açılmış, ayrıca terörün buradan desteklenmesi, Kilis’in roketlerle havadan bombalanması ve sınırlarımıza hain sızmalar ve canlı bomba girişleri de engellenmiş olacaktır.
Yakın geçmişte Musul- Kerkük, Kıbrıs, Boğazlardaki hakimiyetimizin ve Ege’deki tüm adaların kaybedilmesine üzüldüğümüz gibi, yine masa başında kaybederek üzülmemeliyiz. Bunun için, Türkiye; isimleri büyük, beyinleri ve tarihleri küçük olan devletlerin sınırlarımızda kurmak istedikleri terör devletine izin vermemelidir. Bu yolda tüm milli silahlarımızla sahada bulunmalı, can vermeye hazır olmalı ve masa başında çok diri-dikkatli olmalıyız. Sömürgeci Haçlı-Siyonist devletlere, kukla işbirlikçisi ülkelere ve içimizde aydın geçinip olaylara “at gözlüğü veya siyasî” bakanlara rağmen Kızıl Elma mücadelemize tek yumruk olarak devam etmeliyiz. Dünyanın bu hamlelere ihtiyacı var. Selam ve saygılarımla…

“KUZEY IRAK REFERANDUMU: KERKÜK VE TÜRKMENLER KONULU” PANEL GAZİMAĞUSA’DA YAPILDI

IMG_2022Gazimağus Belediyesi’nin katkılarıyla  KKTC  Ahiska Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği “Kuzey Irak Referandumu: Kerkük ve Türkmenler” Konulu Panel Rauf Raif Denktaş Kültür ve Kongre Sarayı’nda yapıldı. Gazimağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’in de katıldığı ve kendisine bir plaket takdim edildiği gecede, Irak Milli Türkmen Partisi Kurucusu Dr. Muzaffer Aslan ile Gazeteci Yazar, Kerkük Kültür Derneği Başkanı Dr. Şemsettin Kuzeci konuşmacı olarak yer alırken, Sanatçı Ömer Türkmenoğlu ise programın sonunda şarkılar seslendirdi. Panelin açılışında KKTC Ahiska Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hakan Uygun, TC Lefkoşa Büyükelçiliğinde Müşavir Sefa Ekin konuşma yaparken, Irak Türkmen Cephesi Lideri Eşrat Salihi’nin görüntülü konuşması yayınlandı.IMG_2023
Panelin açılışında konuşan KKTC  Ahiska Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Hakan Uygun, Ahiska Türkleri olarak Osmanlı egemenliği sonrasında birçok mağduriyete uğrayan Türkmen kardeşlerini çok iyi anladığı ve onlarla duyudaş olduğunu ifade etti. Osmanlı devletinin 1. Dünya savaşından çekilmek için Mondro Ateşkes Anlaşması yürürlüğe girdiğinde Musul ve Kerkük Türk ordusunun kontrolü altında olduğunu, ancak İngiliz kuvvelerinin ateşkese rağmen Musul ve Kerkük’ü işgal ettiğini ve bu işgali kalıcı hale getirdiğini ifade ederek, Kuzey Irak’ta yapılan referandumun ise Irak Anayasası’na göre geçerliliğinin olmadığını söyledi. “Adına referandum denen komedi uluslararası hukuka da aykırı olduğu için kabul edilmemiştir” diyen Uygun, referandumun hiçbir geçerliliği olmadığını söyledi.
Uygun, 2003’te Amerika’nın Irak’ı işgalinin ardından Kürtleri Kerkük’e yerleştirerek Türkmenleri azınlığa düşürme planları yapıldığını, ancak bu tür girişimleri şiddetle reddettiklerini ifade ederek Kerkük’ün kadim Türkmen yurdu olduğunu belirtti. Türkiye’nin hem Ahiska Türkleri hem batı Trakya Türkleri hem de Irak’taki Türkmenleri korumak için sürekli çaba sarfettiğini, KKTC’de özgürlüklere sahipsek bunun Türkiye sayesinde olduğunu söyledi.IMG_2018
TC Lefkoşa Büyükelçiliği Müşaviri Sefa Ekin ise, Doğu Türkistan kökenli bir ailenin çocuğu olarak, Kerküklüyü, batı Trakyalıyı, Kırımlıyı, Ahıskalılar’ı çok iyi anladığını, Türkmeneli’nde çok bulunduğunu ifade ederek, kendisinin ortaokul çağındayken Kerkük’te şehit edilen Kerkük Türklerinin lideri Ata Hayrullah’ın hikayesini öğrendiğini ve çok duygulandığını anlattı ve bu olaydan dolayı Kerkük’ün Türk yurdu olarak kalacağına inandığını belirtti. Ekin, Ata Hayrullah’ın öldürüldüğünü, ve etlerinin kemiklerinden ayrıldığını ve 10 kuruşa satışa çıkarıldığını söyleyerek,  böyle bir atanın çocuklarının her türlü esaret altında tutulamayacağını ve Kerkük’ün birgün kendi yönetimine kavuşacağını söyledi.  Kerkük’te yaşanan acıyı ve korkuyu anlatan Sefa Ekin, Türklerin birbirine sahip çıkması gerektiğini, Türkiye’siz hiçbir şeyin olamayacağını belirtti.
Gazeteci Yazar, Kerkük Kültür Derneği Başkanı Dr. Şemsettin Kuzeci konuşmasında, Türkmeneli’nin Irak haritasında kuzeyden güneye kadar 70 civarında yerleşim yerini kapsadığını, Osmanlı’dan önce 6 Türk devletinin kurulduğu Irak’ta Türkmenlerin varlığının eskiye dayandığını, 1918’te Osmanlı’nın çekilmesiyle Irak’ın İngiliz mandasına girdiğini söyledi. Kuzeci, Irak’ta 1921’de kraliyet kurularak Faysal’ın başa getirildiğini, 1932’de Irak devletinin resmi devlet unvanı kazandığını, 1958’de darbeyle cumhuriyet ilan edildiğini, Türkmenlerin 1980’den 2003 yılına kadar ise Saddam rejiminin Araplaştırma politikasına maruz kaldığını söyledi. Yüzlerce Türkmen için idam raporu çıkarıldığını, Türkiye yanlısı, MHP yanlısı gibi gerekçeler gösterildiğini ifade ederek, Türkmenlerin 99 yıldır varlığını ayakta tutmak için mücadele verdiğini söyledi. Kuzeci, Cumhurbaşkanının Kerkük için eşit yönetim modelini Kürtlerin kabul etmediğini, referandumun Irak anayasına aykırı olduğunu, Irak’ın bütün olarak federal bir ülke olduğu ve bölünemeyeceğine dikkat çekerek, bu nedenle Kerkük vilayet meclisinin referandum yapma yetkisi olmadığını kaydetti.
Irak Milli Türkmen Partisi Kurucusu Dr. Muzaffer Aslan ise, Atatürk’ün Kıbrıs’a yavru vatan, Kerkük’e de balavatan dediğini aktararak, balavatandan yavruvatana selamlar diyerek konuşmasına başladı ve Balkanlar Kafkaslar ve Ortadoğundan birine hakim olan bir milletin mutlaka dünyaya hükmettiğini ifade ederek, Türk milletinin her 3 noktaya hakim olduğunu söyledi. Türk milleti olarak mutlaka buralarla ilgilenmek zorunda olduğumuzu, Allah’ın buralarda Türkleri görevlendirdiğini ifade ederek, Türklerin bu topraklarda yaşayan her etnik gruba sahip çıkması gerektiğini belirtti. Kerkük ve Türkmeneli’ndeki doğal zenginlikler ve stratejik konumunun Türkiye’nin düşmanlarının iştahlarını kabarttığını, Türk idaresinden ayrıldıkları 100 yılda başlarına gelmeyen kalmadığını ifade etti ve 1959 Kerkük katliamını yaşadıklarını, geçmişte seslerini duymayan Türkiye’nin şu anda en büyük destekçileri olduğunu belirtti.
“Kuzey Irak” diye nitelendirilen bölgeyi kendisinin “Irak’ın kuzeyi” diye ifade eden Aslan, Saddam yönetimi süresince Irak’ın kuzeyinde ilk çalışmalarında eğitime çok önem verdiklerini, 17 okulda Türkçe eğitime başladıklarını, 2003’ten sonra da eğitim seferberliğiyle 140 okula ulaştığını söyledi. 2003’ten sonra Türkmenlere yasaklanan siyaset, teşkilatlanma sivil toplum kuruluşu kurma gibi faaliyetler gibi  çalışmaları bugün yapabildiklerini, çalışmalarının sadece Kerkük’te değil bütün Türkmeneli’ye yayıldığını, tüm bunların Türkiye sayesinde olduğunu söyledi.  Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan’da yapılanların tek amacının haçlı seferlerine karşı koyan Türk ve Müslüman ordulara liderlik yapan Türkiye’den intikam almak olduğunu ifade eden Aslan, Türkiye’yi parçalamak için atılan adımlar olduğunu ifade etti. Kerkük, Halep, Erbil gibi yeleri ele geçirip Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne teşebbüs etmek istendiğini, bütün oyunların kursaklarında kaldığını, referandum konusunun da oldu bittiye getirilmek istendiğini söyledi. Amaçlananın Türkmeneli bölgesinde bir oldu bittiyle o bölgeleri Kürt veya Arap toprağı ilan etmek olduğunu, oluşturdukları yapmacık bir yönetime Kerkük’ü de katmak istediklerini, bir Türk bölgesi olan Erbil’i Kürtleştirmek istediklerini söyledi. Aslan, Kerkük’te önce Saddam yönetimi kanlıyla on binlerce Arabı ve kısmen de Kürtleri yerleştirdiklerini, 2003’ten sonra da Amerika’nın desteğiyle 820 bin olan Kerkük nüfusunu, Kürtleri bölgeye taşıyarak  1milyon 400 bine çıkardıklarını söyledi.
Aslan, 2003’ten sonra Irak’ta birinci etnik grup Araplar olmasına rağmen ikinci etnik grup olan Kürtlerin en çok söz sahibi olduğunu ve Irak’ın yönetiminin zaafından faydalanarak çok sayıda makama sahip olduklarını, Kerkük’ü de referandumla Irak’ın kuzeyinde oluşan Kürt bölgesine dahil  etmek istediklerini söyledi. Dünyaya meydan okuyan Kürtlerin yaptığı referanduma ABD’nin, Irak yönetimi, komşu ülkeler, Türkiye, İran, Suriye, Arap ülkeleri ve Avrupa’nın karşı çıktığını ifade eden Aslan, Kürtlerin hezimete uğradığını, peşmergelerin şehri boşalttığını, valinin kaçtığını, Irak yönetiminin idareyi eline aldığını söyledi. Aslan, Kerkük’te eşit yönetim istediklerini, Türkiye’nin BM nezdindeki girişimleriyle yüzde 32 oranında yönetime katılım istediklerini, bu yönde Irak’ın başbakanının olumlu tavrı olduğunu söyledi. “Güçlü bir Türkiye hepimize sahip çıkacaktır” diyen Aslan, haklı olmanın yetmediğini güçlü de olmak gerektiğini belirtti.

TAHSİN ERTUĞRULOĞLU’NA KULAK VERİN

 

 

süleyman pekinOsmanlı’nın iki kurucusu var kabul edilir: İlki Osman Gazi ve ikincisi Çelebi Mehmet. Ankara Savaşı’yla dağılan devlet mekanizmasını I.Mehmet toplayamasa belki de ‘the end’..

İstanbul’un da iki fatihi var sayılmalı: İlki Fatih Sultan Mehmet ve ikincisi Gazi Mustafa Kemal. Kurtuluş Savaşı’nın galibi Atatürk 6 Ekim 1923’te İstanbul’u geri almasaydı ‘went to went’ / ‘gitti de gitti’..

Kıbrıs’ın da iki fatihi var tarihte: İlki Lala Mustafa Paşa ve ikincisi Bülent Ecevit. İlki 307 yıllık hükümranlığımızın mimarı, ikincisi ise ilk fetihten tam 404 yıl sonra adanın hiç olmazsa yarısını geri kazandıran adam. Ve Kıbrıs mücahidi Erbakan’la birlikte.. Hem de Kurtuluş Savaşı kahramanlarından İsmet İnönü’nün 4 yılda başaramadığı..

Bu Hükümet’in Kıbrıs politikası “Çözümsüzlük çözüm değildir” saçmalığından beri hiç millî olmadı. Merhum Ecevit’le Denktaş’ın “Eğer AB, Güneyli Rumlar’ı Kıbrıs diye Birliğe alırsa, o zaman Kuzey de Türkiye ile tam entegrasyona geçer” sözünü bırakın miras almayı 2004’te uluslararası anlaşmalara aykırı düzenlemeyi bile zamanla kabullendi.

Şunun şurasında 3 ay önce hem toprak, hem asker, hem de garantörlük tavizi verdiğimiz halde sağolsun milliyetçi Rumların bununla yetinmek istememeleri bizi geçici de olsa kurtardı. Bizimkilere kalsa iş tamamdı.

2015’e kadar Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarını önceleyen İktidarımız, sonra nasıl Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yapabildiyse ve bugün İdlip’te ABD’ye rağmen Rusya’yla birlikte düzen tesisi yoluna girebilmişse umut var demektir. Türkiye’ye kaşı vize yaptırımını bu ‘rağmen’likte aramak gerek. Türkiye’nin de aynı yaptırım kararı alması ‘mütekabiliyet’ esasına uygundur ve devlet olmanın gereğidir.

Bu karmaşada kaçırılmaması gerek çok önemli bir husus var; o da KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun sözleri: “Artık uluslararası tanınma için çalışmaya başlamanın zamanı geldi. Bugüne kadar bundan imtina ettik. Önümüzdeki ikinci bir seçenek ise Özerk bir Cumhuriyet.. Yani dışişleri ve savunma alanlarındaki yetkilerimizi Türkiye’ye devredip gerisini kendi içimizde yönettiğimiz bir cumhuriyet.. Henüz hangi yolu seçeceğimize karar vermedik. Ankara ile birlikte oturup karar vereceğiz.”

Futbolda buna ‘muz orta’ derler. Bırakın Ecevit-Erbakan olmayı, Hatay’ı anavatana katma başarısını gösteren Atatürk’ün yaptığını bir başka noktada egale etme şansınız var. 1936 Hatay özerk, 1938 Hatay bağımsız, 1939; Hatay Türkiye’ye katıldı.

Hatay’ın plakası eskidi, sıra 82’de.. Afakî Kerkük, Musul konuşmalarını bir kenara bırakırsak Tahsin Ertuğruloğlu’nun çıkışını CB Mustafa Akıncı’nın da iradesiyle millî iradeye dönüştürmek ve bu pası gole çevirmekte tarihî güzellikler var.

 

 

BARZANİ REFERANDUM VE BAĞIMSIZLIK

 

 

seyfettin karamızrakKuzey Irak’ta Barzani, Türkiye’nin ve dünya devletlerinin(İsrail hariç) uyarılarına aldırmadan referanduma gitti.

En yakın dostu ve velinimeti durumundaki Türkiye’ye kafa tuttu. Haddini bilmeden, aklını kullanmadan Türkiye’ye nankörlük ve vefasızlık yaparak, tüm dünyayı karşısına aldı.

İsrail, Barzani’yi alenen destekleyerek referandum hususunda cesaretlendirmiştir. İsrail’in bu desteği, asla Barzani’nin yararına olmayacaktır. Referandum öncesi Barzani’nin yandaşları, İsrail bayrağını öperek bağırlarına basarak sevgi gösterilerinde bulundular. Peki, İsrail’e gösterilen bu sempatinin sebebi nedir acaba?

İktidarı döneminde önemli bir ekonomik gelişme sağlayamayan Barzani, aynı zamanda yolsuzluklara adı karışarak tamamen gözden düştü. 2012’ de görevi sona ermişti. Mali durumu perişandı. Memurlarının maaşlarını Türkiye ödüyordu. ABD’nin kurduğu DEAŞ bahanesiyle görev süresi uzatıldı. Bir daha seçilme ihtimali son derece zayıftı. İktidarda kalabilmek için, “referandum” ile bir maceraya atıldı.

Yıpranan prestijini koruma ve saltanatını sürdürebilme uğruna, referandumla halkının gözünde kahraman olmak istedi. Çok riskli, hatalı ve tehlikeli bir hamle yaptı. Bunun telafisi ağır olacaktır.

Kendisine bu konuda destek veren, kışkırtan, umutlandıran ve cesaretlendiren İsrail ve ABD tarafından üzeri çoktan çizilmiştir. Yakında yerine kimin geleceği görülecektir.

Osmanlıyı yıkan güçler, Orta Doğu’daki devletlerin daha küçük parçalara ayrılmasından yanadırlar. Aslında bu kirli plan, Büyük İsrail projesinin gereğidir.

CIA  ajanı Yahudi Michael Scheuer’in: ” Şu an en büyük umudumuz Sünni ve Şiileri kanları kuruyuncaya kadar birbiriyle savaştırmaktır.” İtirafında bulunması, Orta Doğu da  nasıl çirkin bir oyunun tezgahlandığını gözler önüne sermektedir.

Barzani, “Nil’den Fırat’a Büyük İsrail” projesine hizmet etmektedir. Bazı istihbarat kaynaklarına göre, ABD Savunma Bakanı Mattis, Barzani’ye; “Eğer referandumdan geri adım atarsan bunun bedelini çok ağır ödersin. O makamda kalamazsın” demiştir. İsrail açıkça, ABD ise gizlice destek vererek, Barzani’yi kendi çıkarları için ateşe atmışlardır.

Referandum Irak anayasasına aykırıdır. “Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesi”, Irak’ın bir parçasıdır. Irak anayasasına göre Kerkük, Erbil’e ve Bağdat’a bağlı değildir.

Uluslararası anlaşmalar; Lozan ve Ankara Antlaşması; Türkiye’nin sınırları değiştiğinde, Irak’a, Musul ve Kerkük’e müdahale hakkı tanımaktadır.  Lahey Adalet Komisyonunun kararına göre ise Musul üzerinde hakkımız vardır.

Başta Türkiye olmak üzere, Irak, İran ve Suriye referandumun karşısındadır. Türkiye ile Irak arasında ortak tatbikatlar yapılmaktadır. Gelişmeler yakından takip edilmektedir.

Canlı yayında konuşan IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani, “Referandum asla 26 Eylül’de bağımsızlık ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor, asla Türkiye için tehdit değildir. Türkiye‘nin bizi anlamasını bekliyoruz. Referandum, sınırları belirlemek için değildir. Komşu ülkelere, bölge için istikrar unsuru olduğumuzu gösterdik” diyor.

Bu tamamen riyakâr bir konuşmadır. Referandum “bağımsızlık” anlamına gelmiyorsa, ne anlama gelmektedir? Özürleri kabahatlerinden büyüktür. “Türkiye‘nin bizi anlamasını bekliyoruz.” Açıklaması, ciddiyetsizliğin göstergesidir.

Türkiye’nin bazı bölgelerinin Barzani’nin yayın organlarında “kürdistan” diye gösterilmesi ne anlama gelmektedir? Siz Türkiye’yi ne kadar anladınız ki, anlaşılmanızı bekliyorsunuz.

Türkiye haddini bilmeyenlere, elbette gereğini yapacak, burnunu sürtecektir. Kapılar kapatılmaya, uçak seferleri iptal edilmeye başlanmıştır. Arkasından ihtimal, daha kritik yaptırımlar gelecektir.

Sayın Cumhurbaşkanı, MHP lideri Sayın Bahçeli ile konuyu görüşecektir. Görünen o ki, zaman Barzani’nin aleyhine işlemektedir.

 

Sevgiyle kalın…