Etiket arşivi: Kent

ENGELSİZ HAYAT PROJESİ-ŞEKER GİBİ PROJE

Ege Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu İşletme Bölümü birinci sınıf öğrencileri, engelli vatandaşların sorunlarına dikkat çekmek, hayatını kolaylaştırmak ve işaret dili eğitimini yaygınlaştırmak amacıyla hazırladıkları “ENGELSİZ HAYAT” projesiyle bu konudaki duyarlılıklarını ortaya koydu.

Öğrenciler, Ravi İncigöz-Mustafa Ceceli’nin “Şeker” adlı şarkısına “İşaret dili”yle klip çekti. Bölüm öğrencileri Meryem Çınar, Hasancan Kılınçarslan, Ceren Uygan, Duygu Yağmur Deniz ve Bilgin Peker, ciddiyetle hazırladıkları proje için önce bir senaryo hazırladı. Ravi İNCİGÖZ ve Mustafa CECELİ ile sosyal ağlar üzerinden temas kurup telif hakkı için izin alındı ve klipteki kullanılacak ünlü şarkısı “Şeker” için telif istemedi. Konak Kent Tiyatrosu oyuncusu Atilla Ertörer gönüllü olarak klibin yönetmenliğini üstlendi. Senaryoda iki işitme engelli sevgilinin engel tanımayan aşkları ele alındı. Klibin çekim yerleri Karşıyaka, Kemeraltı, Yeşilyurt, Bostanlı bölgelerinde çekildi. Kamera, kurgu, montaj gibi aşamalar da gönüllü olarak Tolga Olçaylı tarafından gerçekleştirildi. Öğrencilerin oynadığı klipte, Meryem Çınar, ayrıca işaret diliyle şarkı sözlerini çeviride yer edindi. Bölümün Topluma Hizmet Uygulamaları Dersi’nde sosyal hizmet proje ödevi olarak, Öğretim Görevlisi Burcu Çakmak gözetiminde, işaret dili eğitimini yaygınlaştırmak ve engellilerin hayatını kolaylaştırmak hedefiyle hazırladığı “Engelsiz Hayat Projesi”nin hem derste sunumu yapıldı, hem de Youtube’a yüklendi. Proje üç ayda tamamlandı. Üniversitelerarası Topluma Hizmet Uygulamaları Yarışması’na, hazırladıkları kliple katılmaya hazırlanan öğrencilerden Meryem Çınar, şimdi de medya aracılığıyla kliplerinin daha geniş kitleler tarafından izlenmesi için çaba harcayacaklarını söyledi. Klip Youtube’da bu linkten izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=PdcKtYKmXyA linki tıklanarak izlenebilir.

 

‘Sokak Basketbolu Turnuvası’ Kent Park’ta

Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Dairesi Başkanlığı ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘Sokak Basketbolu Turnuvası’ Kent Park’ta basketbol severleri bekliyor. 31 Ağustos ve 2 Eylül tarihleri arasından yapılacak olan turnuvanın kayıt tarihleri 13-27 Ağustos’ta başlayacak

 

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Dairesi Başkanlığı ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘Sokak Basketbolu Turnuvası’ 31 Ağustos ve 2 Eylül tarihleri arasında Kent Park’ta basketbol severler ile buluşacak. 4 farklı kategoride takımların yarışacağı turnuvada birbirinden değerli ödüller takımları bekliyor olacak.

 

Kayıt tarihleri 13-27 Ağustos

Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Gençlik Hizmetleri Şube Müdürü Yusuf Ertuğrul Erdem, “Kent Park’ta düzenleyecek olduğumuz ‘Sokak Basketbolu Turnuvası’ 31 Ağustos ve 2 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecektir. Basketbol severlerin takımlarını oluşturup 13-27 Ağustos tarihleri arasında ALO 153 hattına veya (0264 241 20 02) telefon numarasına takımlarını bildirmeleri gerekmektedir. 3 asil ve 1 yedekten oluşacak takımların kıyasıya mücadele edeceği turnuva da birbirinden değerli ödüller taliplerini bekliyor olacak” ifadelerini kullandı.

 

Turnuvanın kategorileri ise şu şekilde;

Yıldızlar (12-14 yaş) Kadın-Erkek

Gençler (15-17 yaş) Kadın-Erkek

Büyükler (18-25 yaş) Erkek

Masterler (26 yaş ve üzeri ) Erkek

Sakarya için iftar vakti

 

Büyükşehir Belediyesi iftar programları Kadir Gecesi’nde Kent Park buluşmasıyla devam edecek. 10 Haziran Pazar günü gerçekleştirilecek iftarda on binlerce Sakaryalı kardeşlik sofralarında oruçlarını açacak.

 

Sakarya Büyükşehir Belediyesi iftar programları kapsamında kardeşlik sofralarını Kent Park’ta kuruyor. Kadir Gecesi’nde on binlerin birlikte oruç açacağı iftar buluşması için hazırlıkların devam ettiğini belirten Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Davut Yüce, “Mübarek Kadir Gecesi’nde on binlerce vatandaşımızla birlikte Kent Park’ta oruçlarımızı açacağız. 10 Haziran Pazar günü gerçekleştirilecek iftar buluşmamıza tüm hemşehrilerimiz davetlidir” diye konuştu. Kadir Gecesi’nde Kent Park’ta kurulacak olan kardeşlik sofralarında Kur-an’ı Kerim tilaveti ile gönül kapıları aralanacak. Hayali Seçkin Bayramoğlu ise orta oyunu ve meddah hikayelerini çocuklar için anlatacak.

Anadolu’da açılan ilk sağlık müzesi olacak

Bursa’yı değerleriyle geleceğe taşıyan Büyükşehir Belediyesi tarafından kente kazandırılan ‘Sağlık Tarihi Müzesi’, açılış için gün sayıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, müzenin, 14 Mart Tıp Bayramı haftasında ziyarete açılacağının müjdesini verdi.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Pınarbaşı Mahallesi’nde hazırlıklarına devam edilen müzede incelemelerde bulundu. Bursa’nın müzecilik anlamında başarılı bir noktada olduğunu ifade eden Başkan Aktaş, “Bursa’nın yeni müzelerinden biri olan Sağlık Müzesi’nin açılışını 14 Mart veya o hafta içerisinde yapmayı planlıyoruz. 1 ayımız var, son hazırlıklarımızı yapıyoruz. ‘Tıp Bayramı’ haftasında Bursa’mızı bu güzel müzeyle buluşturacağız” dedi.

“Bursa, müzeleriyle meşhur”

Bursa’nın kültürel birikimine de işaret eden Başkan Aktaş, “Kent Müzesi başta olmak üzere Bursa, müzeleriyle meşhur. Burada da çok büyük emek var. Binanın kamulaştırılıp restorasyonunun yapılmasının ardından, ihtisas gerektiren, sağlıkla alakalı bir konseptin ele alınmış olması çok değerli. Kendisi de hekim olan CHP Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in de özel gayretleriyle, Bursa sağlığı çok ciddi şekilde araştırılmış. 7 yıllık bir çalışmayla, Bursa Sağlık Tarihi kitabı da oluşturulmuş. Bugün de müzede devam eden çalışmaları inceleyelim, eksikleri tespit edelim diye geldik. Burada çok büyük bir gayret var” diyerek, müzeye emeği geçen ve bağışta bulunan gönüllülere teşekkür etti.

Başkan Aktaş, zamanla daha da geliştirilecek olan müzenin yaşayan bir mekan haline gelmesi için sağlık kuruluşlarıyla irtibat halinde sağlık odaklı farklı aktivitelerin, tarama ve bilgilendirmelerin yapılacağını da sözlerine ekledi.

“Anadolu’da açılan ilk sağlık müzesi olacak”

Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil de müzenin oluşumuna destek veren Büyükşehir Belediyesi ile sağlıkla ilgili çeşitli eşyaları ve eserleri müzeye veren hekim ve yakınlarına teşekkür etti. İrgil, müzenin özelliğine değinerek, “Bursa Sağlık Müzesi, Anadolu’da açılan ilk sağlık müzesi olacak” dedi.

Trakya’da Edirne’de de bir sağlık müzesinin bulunduğunu ifade eden İrgil, “Aslında Türkiye’de ilk sağlık müzesi 1920’li yılların sonuna doğru Bursa Valiliği içerisinde bir odada Osman Şevki Uludağ tarafından açılmıştı. Maalesef o müze unutuldu, kayboldu. Burada o anıyı da tekrar canlandırmak ve onun hakkını teslim etmek istedik” dedi.

Yaklaşık 7-8 yıl önce çalışmalarına başlanan müzenin Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne yakışan bir tavırla kente kazandırıldığını anlatan İrgil, “Bu müzenin yaşamasını diliyorum” diyerek Bursalılara müzeye sahip çıkmaları çağrısında bulundu.

Bir Yeryüzü Cenneti Antalya” İngilizce baskısıyla raflarda

Antalya Tanıtım Vakfı’nın desteğiyle Mart ayında Türkçe yayınlanan Aktüel Arkeoloji Dergisi’nin “Bir Yeryüzü Cenneti Antalya” başlıklı Özel Sayısı İngilizce baskısıyla raflardaki yerini aldı.ActualArchaeology

ATAV Başkanı Yeliz Gül Ege, bu çalışmanın son yıllarda özellikle turizmde yaşanan krizle birlikte turizmin çeşitlendirilmesi ve farklı kaynaklar – yeni cazibe alanları yaratılması konusundaki çalışmaları destekleyecek bir amaç içerdiğini söyledi.

Ege, “Antalya’nın sahip olduğu tarihsel ve kültürel mirasa güçlü bir dikkat çekilmekte ve sadece toprak üstündeki arkeolojik buluntular değil denizlerimiz altındaki zenginliklerimizi de bu sayıda unutmadık.

Gazipaşa ilçesinde bulunan Selinus’dan, Antalya’nın Unesco Dünya Mirası yolcuğunda olan Kaleiçi’ne oradan sanki bir Mavi Yolculuğa çıkar gibi, Perge, Olympos, Myra, Andriake, Kekova, Patara ve Ksanthos’a kadar en özel antik yerleşimler, kazı başkanlarının kaleminden okuyucuyla buluşuyor.

Milattan önce 3. yüzyıldan itibaren kesintisiz 700 yıl Nekropol olarak kullanılmış olan Eski Doğu Garajı bölgesinde tamamlanmış kazı çalışmalarını Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Antalya Doğu Garajı Müzesi projesi ve Likya Bölgesi’nin yeni Andriake Müzesi ve Sinagogu dergiye farklı bir boyut katıyor” dedi.

Ege, Antalya’nın tarihsel mirasını ve “Arkeoloji Zengini Kent” özelliğini öne çıkaran dergiyi İngiltere, Japonya, ABD, Fransa, İsveç, Yunanistan, İtalya, Almanya, Danimarka ve Avusturyalı okurlarla buluşturmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi.

 

TÜRKİYE’NİN EN KAPSAMLI KENT MÜLTECİLERİ RAPORU YAYINLANDI

İSTANBUL – MARMARA BELEDİYELER BİRLİĞİ, YEREL YÖNETİMLER VE MÜLTECİLER KONUSUNDAKİ SÜREÇ YÖNETİMİ HAKKINDA YAPTIĞI ARAŞTIRMANIN RAPORUNU YAYINLADI.

RAPOR, BELEDİYELERİN MÜLTECİLERE YÖNELİK ÇALIŞMALARINI, SÜREÇ YÖNETİMİNİ, KARŞILAŞILAN SORUNLARI, MEVZUATTAN KAYNAKLANAN KISITLILIKLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİ ORTAYA KOYUYOR.

kopuş aSuriyeli mültecilerin 2012 yılı ortalarından itibaren kamplarda değil; önce sınıra yakın, ardından bütün Türkiye’deki kent merkezlerinde yaşamaya başlaması alışık olunmayan yeni bir durumu ortaya çıkardı: “kent mültecileri.” Kent mültecileri, yerel yönetimleri birincil derecede etkiledi ve mültecilere yönelik ihtiyaçlar ve sorunlar açısından muhatap kıldı. Başta belediyeler olmak üzere yerel yönetimlerin mültecilere acil destek vermeleri bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. Ancak mültecilerin kentte kalış süresi uzadıkça belediyeler, aslında daha önce hiç planlamadıkları ve yasal yetkiler açısından tartışmalı sayılabilecek alanlarda da mültecilere yönelik hizmet vermek durumunda kaldılar.

Marmara Belediyeler Birliği Göç Politikaları Atölyesi MAGA, yerel yönetimler ve Suriyeli mülteciler konusundaki süreç yönetimi bağlamında belediyelerle yüz yüze görüşmeler ve anket yöntemiyle geniş çaplı araştırmanın sonuç raporunu paylaştı. Doç. Dr. M. Murat Erdoğan başkanlığında hazırlanan “Kopuş”tan “Uyum”a Kent Mültecileri – Suriyeli Mülteciler ve Belediyelerin Süreç Yönetimi: İstanbul Örneği başlıklı araştırma, bu alanda şimdiye dek yapılan en kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyor. Araştırma, İstanbul özelinde hazırlanmış olsa da yaşanan sorunlar, çözüm için gösterilen çaba, koordinasyonda yaşanan sıkıntılar ve özellikle yerel yönetimlerin yasal ve idari kısıtlılıklarının hemen her yerde benzerlik göstermesi sebebiyle bütün Türkiye için geçerli bir resim sunuyor. Araştırma, belediyelerin mültecilere yönelik çalışmalarını, süreç yönetimini, karşılaşılan sorunları, mevzuattan kaynaklanan kısıtlılıkları ve çözüm önerilerini ortaya koymayı amaçlıyor.

Marmara Belediyeler Birliği Başkanı Recep Altepe, rapora ilişkin olarak “Aylarca süren yoğun bir emekle ortaya çıkan bu alan çalışması, göç ve mülteciler meselesinde sahadaki durumu ve ilgili yerel aktörlerin konuya yaklaşımını ortaya çıkaran oldukça önemli bir resimdir. Bize düşen görev, her gün problemlerin çözümü ile uğraşırken doğru ve analiz edilmiş verilere dayanmaktır. Bazen resme bakmak acı verebilir, fakat doğru sonuç için başka bir yol yok maalesef. Raporun başta hükümetimiz, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları olmak üzere konuyla ilgili faaliyet yürüten tüm aktörlere yararlı olmasını, yeni ve daha kapsayıcı çalışmalara kapı aralamasını, umudu çoğaltmasını diliyorum” şeklinde konuştu.

Belediyeler Ek Kaynak İstiyor
Belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan payların dağıtımında ağırlıklı olarak nüfus kriteri esas alınırken değişken nüfus, dolayısıyla göçle gelen nüfus, dikkate alınmıyor. Bu durum da yoğun mülteci barındıran belediyeler için ilave mali destek anlamına geliyor. Hatta bu kaynağın, mültecilerin acil ihtiyaçları, mağduriyetleri ve yeni kapasitelerin acilen yaratılması gerekliliği dikkate alınarak vatandaş için ödenenden daha yüksek bir meblağda olması gerektiği dile getiriliyor. Bugün sadece İstanbul’da 540 bini, Bursa’da 102 bini aşkın Suriyeli mültecinin bulunması bu ihtiyacı açıkça gösteriyor.

İngilizcesi de hazırlanmış olan raporda belediyeler için ilave mali kaynağa ek olarak aşağıdaki çözüm önerileri yer alıyor:

Çözüm Önerileri

  1. Belediye Kanunu’nda belediyelerin hizmet alanı, “belediye sınırları içinde yaşayan vatandaşlar ve kayıt altında olmak kaydı ile diğer bütün bireyler” şeklinde genişletilmeli.
  2.  “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” başta olmak üzere, yasal ve idari düzenlemelerde belediyelerin yerel uyumu sağlama yönünde özel rol üstlenmeleri ve daha aktif hale getirilmeleri için düzenlemeler yapılmalı.
  3. Muhtaçlığın tespitinin daha sağlıklı yapılması, mükerrer yardımların engellenmesi ve en önemlisi belediyeler arasında makul bir yük paylaşımının gerçekleşmesi için ortak bir veri tabanı oluşturulmalı.  Özellikle büyükşehir belediyelerinin olduğu yerlerde, bütün ilçe belediyelerinin birlikte yararlanacağı “Mülteci Veri Tabanı”na ihtiyaç duyuluyor.
  4. Mülteciler konusunda belediyelerin hem kendi aralarında hem de merkezi idare kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile koordinasyonun sağlanabilmesi için büyükşehir belediyelerinde bir birim oluşturulmalı.
  5. Türkiye’deki mevcut mevzuat, belediyelerde mülteciler ile ilgilenecek birim konusunda açık bir tanımlama yapmıyor. İlçe belediyelerinin her birinde mülteci ve göçmenlerle ilgili bağımsız bir birim oluşturulmalı.
  6. Mültecilere daha iyi bir hizmet verebilmeleri için, belediyelere tercüman, psikolog, sosyal hizmet uzmanı vb. kişileri istihdam imkânı sağlanmalı.
  7. Başta kent konseyleri olmak üzere yerel yönetimlerin yerel toplum ile mülteciler arasında köprüler kurmasına imkân verilmeli, bu konuda yasalardaki kısıtlılıklar kaldırılmalı.
  8. Sürdürülebilir bir yapı için, merkezi idarenin Suriyeliler konusundaki stratejik kararını daha da belirgin kılması ve bunu toplumla daha açık paylaşması yararlı olabilir. Bu bağlamda yerel düzeyde hem mültecilerin hem de yerel toplumun hazırlanmasında belediyelere özel rol verilmeli.
  9. Zaten dezavantajlı olan bölgelerin daha da mağdur olmasını engellemek ve ilçeler arası dengeli mülteci dağılımı oluşturabilmek için, ilçelere teşvik unsurları geliştirilmeli.
  10. Hizmetlerin mültecilere daha kolay ulaştırılabilmesi için, belediyeler tarafından –mülteciler arasında kullanımı son derece yaygın olan- akıllı telefon uygulamaları geliştirilmeli.
  11. Başta belediyeler olmak üzere yerel yönetimlerin mültecilere hizmet sağlarken yerel halk ile mülteciler arasındaki potansiyel gerilimleri engelleyecek çalışmalar yapması yerel uyum açısından son derece önemli.

Sayılarla Kent Mültecileri
5 milyon – Nisan 2011’den itibaren Türkiye’ye Giriş Yapan Sığınmacı Sayısı
3,2 milyon – Türkiye’deki Toplam Suriyeli Sayısı
2,8 milyon – Türkiye’deki Geçici Koruma Kapsamındaki Suriyeli Sayısı
300 bin – Türkiye’deki Ön Kayıtlı Suriyeli Sayısı
258 bin – Türkiye’de Kamplardaki Suriyeli Sayısı
%92 – Türkiye’deki Kent Mültecilerinin Oranı
230 bin – Türkiye’de doğan Suriyeli Bebek Sayısı
540 bin – İstanbul’daki Suriyeli Sayısı
61 bin – İstanbul’daki Ön Kayıtlı Suriyeli Sayısı
479 bin – İstanbul’daki Geçici Koruma Kapsamındaki Suriyeli Sayısı
%3,67 – İstanbul’daki Suriyelilerin İstanbul Nüfusuna Oranı
%17,4 – İstanbul’daki Suriyelilerin Türkiye’deki Toplam Suriyeli Sayısına Oranı
%86 – İstanbul Avrupa Yakasındaki Suriyelilerin İstanbul’daki Toplam Suriyeli Sayısına Oranı
%14 – İstanbul Anadolu Yakasındaki Suriyelilerin İstanbul’daki Toplam Suriyeli Sayısına Oranı

Olarak belirlendi.

 

Haber Yayın: Yusuf Ünel

KOCAELİ KENT KONSEYİ’NDE YENİ DÖNEM

 

seyfettin karamızrakKocaeli Kent Konseyi’nin  9. Olağan Genel Kurulu, 23.12.2016 tarihinde Kocaeli Ticaret Odası, Meclis Salonu’nda yapıldı.

İki yıldır Kent Konseyi Başkanlığını yürüten Sayın Abdullah Köktürk aday olmadı. Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu’nun da katıldığı kurulda, tek aday sendikacı Adnan Uyar, delegelerin oy çoğunluğu ile Kent Konseyi’nin yeni başkanı oldu.

Sayın Abdullah Köktürk, gündem gereği yaptığı konuşmasında; Kent Konseyi’ni tanıtmaya çalıştı. Gerçekleştirdikleri projelerden çarpıcı ve sevindirici örnekler verdi.

İkinci konuşmayı yapan Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu’da, Kent Konseyi’nin önemine ve yapması gereken işleverine vurgu yaptı.

Salonda bunları dinlerken, sivil toplum kuruluşlarının önemini düşündüm. Katılımcı, değer üreten, katkı sağlayan beyinlerin, “daha yaşanır kentler üretmek adına” bir araya gelmesi ne güzeldir.

Sayın İbrahim Karaosmanoğlu’nun; “Kent konseyinin ismi güzel. Bunu faydalı hale getirerek güzel çatışmalar yapmalıyız. Bu bir çatı. Sivil toplumun enerjisi. ‘Benim de bu kent için fikrim var. Bu görüşüme değer verir misiniz?’ diyen, sosyal sorumluluk almak isteyen herkesin fikrine önem verildiği, dinlenildiği, ve kararların alındığı bir kurum.” Söylemleri umut verici ve teşvik edicidir.

Kent Konseyi’nde oluşturulmuş çeşitli meclisler var. her bireyin, duyduğu sorumluluğun gereğini yapmak adına, kendine uygun mecliste, yaşadığı kente katkıda bulunması elbette ki heyecan verici.

Fakat, Kent Konseyi’nin amaçlarının ve icra ettiği faaliyetlerin geniş kitlelerce tam olarak bilinmediği ve anlaşılamadığı kanaatindeyim.

Bu anlamda, daha çok tanıtım yapmaları, geniş kitlelere ulaşmaları gerekiyor sanırım. İnsanlar, yeterince tanımadığına tereddütlü ve ön yargılı olabiliyorlar.

Belediye meclislerine yön verebilen, yaşanılan kenti sahiplenerek kentin kültürü, ulaşımı, sağlığı, çevresi, eğitimi vb. konularda fikir üreten, güç oluşturan, ışık tutan Kent Konseyi’nin kentimize büyük katkılar sağlayacağı aşikardır.

Seçilen çiçeği burnundaki yeni  başkan Sayın Adnan UYAR, yaptığı teşekkür konuşmasında, istekli, azimli ve heyecanlıydı. Güzel çalışmalar yapacağının gücencesini vermenin mutlulluğu içindeydi.

Kendisini ve ekibini tebrik ediyor, başarılı projelere imza atmasını diliyoruz.

Sevgiyle kalın…

 

17. Yılında, 17 Ağustos Depremini Unutmadık, Unutturmayacağız!

 

17 Ağustos Marmara Depreminin 17. yılında İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından bir basın toplantısı yapıldı.

 16-19 Ağustos 2016 tarihleri arasında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, Bornova Belediyesi, Karşıyaka Belediyesi ve Konak Kent Konseyi ile birlikte gerçekleştirilen toplantıda İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Gürkan Erdoğan bir basın bildirisi yayınladı. Bildiride şu ifadelere yer veridi;

 

17 ağustos izmir.jpg217 Ağustos 1999 tarihinde, son yüzyılın en büyük felaketlerinden birini yaşadık. Doğu Marmara’da büyüklüğü 7.4 olan ve yaklaşık olarak 45-50 saniye devam eden bir deprem oldu. Merkez üssü GÖLCÜK olan bu deprem büyük bir afet ortaya çıkardı.

17 Ağustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım Düzce depremleri binlerce insanımızın ölümüne ve yaralanmasına, milyarlarca liralık mal kaybına neden oldu. En doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine kadar ülkemizde yaşayan uzak veya yakın her aileyi bir ölçüde etkiledi, herkesi ayağa kaldırdı. Depremin yol açtığı yıkımlar Kocaeli, Yalova, Bolu, Düzce illeri başta olmak üzere İstanbul, Bursa, Tekirdağ, Eskişehir, Zonguldak illerinde de çok büyük ölçüde can kaybına ve yapı hasarlarına neden oldu. Ayrıca, yapılarda meydana gelen yangın ve kimyasal madde sızıntıları nedeniyle insanlar zehirlendi, bir çevre felaketi ortaya çıktı.

Sadece Adapazarı ve Yalova’da ortaya çıkan yıkımın ulaştığı boyut son 35 yılda ülkemizde yaşanan depremlerin her birinin birkaç katına çıkmıştır. Büyük yıkımın merkezi olan GÖLCÜK’te ise 1939 Erzincan Depremi ile kıyaslayabileceğimiz bir yıkım yaşanmıştır.

Kentleşmenin ve sanayileşmenin çok yoğun olduğu; ticaret, eğitim ve sağlık yapıları ile birlikte altyapının gelişmiş olduğu, sanayide yaratılan katma değerin oldukça yüksek olduğu bu bölgenin birinci derece tehlikeli deprem kuşağında olduğu biliniyordu.

Deprem, Türkiye nüfusunun 1/3’nün yaşadığı bir bölgede etkisini göstermiş, on beşten fazla il ve ilçe merkezinde önemli ölçüde hasara neden olmuştur. Bu depremler önemli ölçüde can ve mal kayıpları ortaya çıkarmakla kalmamış bizlere çok daha büyük bir tehlikenin henüz yaşanmadığını da hatırlatmıştır. Bu tehlike Marmara Denizinin içinde olacak bir depremdir ve İstanbul’u ve çevre illeri büyük ölçüde etkileyecektir. Bu nedenle İstanbul Depremi üzerinde bilim insanları çeşitli çalışmalar yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Yaşanacak olan İstanbul Depremini ve ülkemizin diğer yerlerinde yaşanacak olan depremleri afet yönetimi açısından inceleyerek gerekli önlemlerin alınması gerektiğini de ortaya koydular. Biz de İnşaat Mühendisleri Odası olarak genelde deprem zararlarını azaltmak, özel olarak da İstanbul Depreminin ortaya çıkaracağı kayıplara ilişkin birçok çalışma yaptık.

17 ağustos izmir.jpg1Daha önce de ülkemiz büyük depremlere tanık olmasına rağmen 1999 depremleri, ülke için önemli bir dönüm noktası olarak düşünüldü. 17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli deprem bir MİLAT olarak kabul edildi.

Yapı üretim sürecindeki eksiklikler, mevcut yapıların durumu ve ülkemizin kentleşme ile ilgili politikaları, afete hazırlık konusu ve ilgili mevzuatlar olmak üzere geniş bir yelpazede ortaya çıkan yetersizlikler ve hatalar gözler önüne serildi. Ne yazık ki 1999 depremlerinin ortaya çıkardığı ağır bedellerden yeterli ölçüde ders çıkarılmaması, 2011 Yılında yaşamış olduğumuz Van depreminin acı yüzüyle bir kez daha anlaşıldı.

Konunun tüm ilgili tarafları, Van Depremi nedeniyle ülkemizin deprem gerçeğini bir kez daha hatırladılar. Ülkemizin en yıkıcı fay hattı olan “Kuzey Anadolu Fay Hattı” başta olmak üzere farklı bölgelerimizin deprem tehlikesi altında olduğu Van Depremi ile bir kez daha gözler önüne serildi.

Ülke topraklarının yüzde 66’sı 1. ve 2. derecede deprem bölgesinde yer almaktadır. Ülke nüfusunun yüzde 70’i ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır. Türkiye çok sık deprem yaşayan ve bu depremlerde can ve mal kayıpları olan bir deprem ülkesidir.

Elbette, deprem bir doğa olayıdır. Bir doğa olayının afete dönüşmesi insan kaynaklı eksiklikler ve hatalar zincirinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde 6 ve üzeri büyüklükteki her deprem önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden oluyor. Sorun bir doğa olayı olan depremin kendisinde değil, depreme dayanıklı yapı üretilmemiş olmasında yatmaktadır. Gerekli önlemleri almamaktan ya da denetimsizlikten kaynaklanan olumsuzlukları “kader” olarak değerlendirmemek gerekir. Bunun yerine mühendislik bilimine uygun hareket edilmeli, deprem büyüklükleri dikkate alınarak yapı üretim yerleri ve yapı üretim süreci bilime ve bilgiye dayalı olarak yönetilmelidir.

Mühendislik bilimi, yöneticilerin ve siyasi sorumluların doğa olaylarını doğru bir biçimde ele almalarıyla, deprem bir afet olmaktan, masum insanların can ve mal güvenliği tehlike altında olmaktan çıkarılır. Doğa olaylarının doğal afet halini almasına neden olan ihmaller, hatalar ve eksiklikler zincirinin kırılması, akla ve bilime dayalı bir yol izlenmesiyle mümkün olabilir.

Afet, bir olayın kendisi değil insan veya doğa kaynaklı olayların ortaya çıkarmış olduğu bir sonuç olarak bilinmektedir. Doğa olaylarını başta deprem olmak üzere afete dönüştürenler yöneticilerdir, yöneticilerin hatalarına göz yuman insanlardır.

Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, planlı bir üretim ekonomisi yerine ranta ve spekülasyona dayalı bir ekonomiyi egemen kılan bir anlayışın sonucu olarak kentlerimiz; sağlıksız, deprem güvenliği olmayan kaçak ve mühendislik hizmeti almayan bir yapı stoku ile karşı karşıya kalmıştır.

Yapı Stokumuzun Durumu

17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Deprem, yapı stokunun %6’sının yerle bir olduğunu, %7’sinin ağır hasar aldığını, %12’sinin de orta ölçekte hasar aldığını ortaya koymuştur. Açıkçası depremden önemli ölçüde etkilenen Yalova, Adapazarı ve Kocaeli’nde bulunan yapı stokunun %25’i oturulamaz hale gelmiştir. Okullar, işyerleri, endüstri tesisleri, köprüler, hastaneler, diğer kamu yapıları ve konut nitelikli yapılar önemli ölçüde hasar alarak can ve mal kayıplarına neden olmuştur.

Gerek 17 Ağustos Depreminin ortaya çıkardığı gerçekler gerekse diğer depremlerde karşılaştığımız durumlar yapı stokumuzun büyük ölçüde risk taşıdığını, yani deprem güvenliklerinin olmadığını, açıklıkla ortaya koymuştur.

Deprem, diğer doğa olaylarından farklı olarak çok sayıda yerleşim yerlerini etkilemekte ve daha büyük hasarlara neden olmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde topraklarımız büyük ölçüde depremlerden etkilenmiştir. Çoğunlukla kırsal alanları etkileyen depremlerin yaşandığı ülkemizde, ilk kez 1999 Doğu Marmara depremleri yoğun yerleşim alanlarının bulunduğu metropol alanları önemli ölçüde etkilemiştir.

Deprem sonrası ortaya çıkan zararları azaltmak için sadece yara sarma anlayışı ile hareket etmek sorunun ana kaynağını ortadan kaldırmıyor. Sorunu sorun olmaktan çıkaracak olan deprem yaşanmadan önce alınacak önlemlerde saklıdır. Deprem öncesi alınacak önlemler deprem riskinin azaltılacağını ortaya koyuyor.

1999 Marmara Depremi sonrası geçici ve kalıcı konut uygulamalarına yönelik olarak yapılan çalışmalar diğer yapılarla birlikte konutun insan için özel anlam taşıyan bir yapı olduğunu ortaya koymuştur. Konutu; insanın fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak daha üst seviyede ihtiyaçlarını karşılayan özellikleriyle birlikte ele almak gerekiyor. Konut yapmak sadece bina yapmak değil, binadan da önemli olan yaşamı biçimlendirmektir.

Deprem Gerçeği İle Yüzleşelim

Bugüne kadar ülkemizin deprem gerçeğinin bilinmesine yönelik birçok çalışma yapılmıştır. İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeği ile ilgili hazırlamış olduğumuz raporu TBMM Deprem İnceleme ve Araştırma Komisyonuna kapsamlı bir sunumla anlattık. Bu raporla yapı denetimi ve mühendislik eğitiminin eksikliğine plan kavramı ve kentsel planlamanın nasıl olması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca mesleki etik ve mesleki yeterlilik üzerinde durularak yetkin mühendislik konusuna da dikkat çekilmiştir.

17 Ağustos 1999 Depreminden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve BOĞAZİÇİ Üniversitesine, “İstanbul Deprem Master Planı” adı altında oldukça kapsamlı bir çalışma yaptırmıştır. 2004 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, “1.Deprem Şurası” adı altında ülkemizin bilim ve bilgi insanlarını bir araya getirerek önemli bir çalışma yaptırmıştır. Yine Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 2009 yılında çok sayıda bilim insanı ve uzmanın katıldığı “Kentleşme Şurası”nı toplamış, çok değerli raporların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Odamız da bu çalışmalara katılarak bilgi ve deneyimini tüm katılımcılarla paylaşmış, depreme ve deprem zararlarının azaltılmasına ilişkin çok sayıda panel, sempozyum ve konferans düzenlemiştir. Yapılan bu çalışmaların ortaya çıkarmış olduğu gerçekleri sıralarsak:

-Mevcut yapı stokunun deprem güvenliği yoktur. Bu yapıların güçlendirilmesi gerekir.

-Onarım ve güçlendirme çalışmaları rasyonel değilse yıkılıp yeniden yapılmaları gerekir.

-Yeni yapılan yapıların yeterli ölçüde mühendislik hizmeti alması ve denetlenmesi gerekir.

-Mal sahibi adına kendisini denetleyecek olan yapı denetim kuruluşunu müteahhitler belirlemektedir. Bu sistemin değişmesi gerekir.

-Yapı denetim ücreti son derece yetersizdir.

-Denetim sürecinde bulunan meslek insanlarının mesleki yeterlilikleri, meslek odası tarafından belgelenmemektedir.

-Meslek odaları yapı üretim sürecinin dışına itilmiştir.

-Yetkin mühendislik yasası tüm uğraşılara rağmen çıkarılmamıştır.

-1938 yılında çıkarılan, sadece diploma almaya bağlı olarak hizmet üretilmesini sağlayan  “Mühendislik Mimarlık Hakkında Yasa” değiştirilmemiştir.

-Kentleşme süreci ile ilgili olarak ya sağlıklı planlar üretilmemiş ya da üretilmiş olsalar bile uygulama dışı bırakılmıştır.

Ne yazık ki yapılmış olan bu çalışma ve ortaya çıkarılan raporlarda bulunan değerli bilgiler dikkate alınmamış ve bu çalışmaların yapılmasına öncülük eden kadrolar da ilgili bakanlıklardan ve yerel yönetimlerden tasfiye edilmişlerdir.

Deprem ve Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşümün sosyal boyutu, kentsel boyutu, finansal boyutu, yasal boyutu, yıkım ve geri dönüşüm boyutu son derece önemli konulardır. Kent yaşamına sadece mekânsal ölçekte bakmamak gerekir.

2009 yılında gerçekleştirilen Kentleşme Şurası’nda, kentsel dönüşüm konusu şu şekilde açıklanmıştır: ”fiziksel mekanın dönüşümünün yanında sosyal adalet ve sosyal gelişim, sosyal bütünleşme; tarihi ve kültürel mirasın korunmasıyla birlikte zarar azaltma, risk yönetimi çerçevesinde kapsamlı ve bütünleşik bir planlama yaklaşımıyla, konu ele alınmalıdır.”

Oysa bugün kentsel dönüşüm YIK-YAP anlayışıyla bir müteahhit anlayışı ile ele alınmakta ve rantı yüksek olan yerlerde yapılmaktadır. Kentsel dönüşüm bütünlüklü bir planlamanın sonucu olarak değil, kent planlamasının kendisi olarak ele alınmaktadır. Ayrıca konuyu daha ilgi çekici kılabilmek için “deprem odaklı kentsel dönüşüm” adıyla sunulmaktadır.

Türkiye ekonomisi inşaata dayalı olarak yürütülmeye çalışıldığı için kamuya ait arsa ve arazilerin yapılaşmış olması yeni arsa ve arazilere duyulan ihtiyacı gündeme getirmiştir. Bu bağlamda “6306 sayılı Afet Riski Altında Bulunan Alanların Dönüştürülmesi Yasası” çıkarılmıştır.

Oysa bu uygulamalara ve yeni yapıların üretilmiş olmasına rağmen, 17 Ağustos 1999 yılında var olan yapılar bugün de varlıklarını sürdürüyorlar. Bu yapıların güçlendirilmesi gerekir.

Bugün özellikle rantı yüksek olan yerlerde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarıyla yıkılmaması gereken yapılar yıkılmaktadır. Daire alanları küçülmekte, daire sayısı artmakta, bu bağlamda nüfus oranı da %30 mertebesinde artmaktadır. Kentin fiziksel eşiklerinin aşılmış olmasının yanında demografik yapı da bozulmaktadır. Aynı alt yapının, aynı yolların olduğu yerlerde artan daire sayısı nüfusu artırmakta, nüfus artışı da otomobil sayısında artışlara neden olmaktadır. Özellikle İstanbul gibi metropol kentlerde sürdürülemez bir durumla karşı karşıyayız.

Sonuç olarak

17 Ağustos Depreminin üzerinden 17 yıl geçmiş olmasına rağmen İstanbul başta olmak üzere, kentlerimiz depreme hazır değil.

Odamız, bugüne kadar mühendislik eğitiminden yapı üretim sürecine kadar geniş bir yelpazede görüş ve önerilerini defalarca kamuoyuyla, ilgili idari ve siyasi birimlerle paylaşmıştır. Odamız tarafından bu konuya ilişkin çeşitli raporlar hazırlanmış, ilgili bakanlıkların düzenlediği bilimsel içerikli etkinliklere katılarak değerlendirmelerde bulunulmuş, deprem ve ilgili konularda çok sayıda bilimsel-mesleki etkinlikler, meslek içi eğitimler düzenlenmiş, depremin unutulmaması ve depreme yönelik duyarlılığın artırılması amacıyla kitlesel eylemler, yürüyüşler organize edilmiştir.

Ancak son yıllarda iktidarın mesleğimizi ilgilendiren konularda yaptığı değişikliklerle; meslek odalarının üyelerini denetlemesi, sicillerini tutması, mesleki faaliyetlerini kayıt altına alması engellenmiş, meslek odalarının üyeleriyle olan ilişkileri zayıflatılmıştır. “İmzacılık” ve sahte mühendisler mesleğimizin güvenirliğini aşağılara çekmiştir. Bu durum haksız bir rekabeti gündeme getirdiği için mühendislik hizmetlerinde kalite düşmüştür. Mevzuat ve uygulamaya ilişkin yapılan değişiklikler,  yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkum etmiştir.

İnşaat Mühendisleri Odası, yapı üretim süreci tüm eksiklerinden arındırılıncaya kadar, yapı stoku iyileştirilinceye, güvenli ve sağlıklı yapı üretilinceye ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiş tek bir yapı kalmayıncaya kadar çalışmalarını sürdürecektir.

İnşaat Mühendisleri Odası depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürmektedir. Güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar da depremi unutmamaya ve unutturmamaya çaba gösterecektir.

17 ağustos izmirTMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu

Unutulmamalıdır ki Afeti en aza indirgemenin yolu toplumumuzu afete hazırlıklı hale getirmekle mümkündür. Gelişmiş ülkelerde bu ilköğretim seviyesinde başlayıp yaşam boyunca devam etmektedir.

Ülkemizde 1999 Marmara Depreminden sonra bu konuda olumlu çalışmalar yürütülmüştür. Özellikle İzmir ilimizde depreme yönelik gerek Valiliğin gerekse Büyükşehir Belediyesinin öncülüğünde  İnşaat Mühendisleri Odası ile birlikte kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. 1999 yılında tamamlanan Radius Projesi , 2009 yılında yapılan Afet Sempozyumu ve 2012 yılında iki ilçede yapılan Yapı Stoğu Envanter Çalışması bunlara birer örnektir. Bu projeler, şehrimizi yöneten idarecilerimize yol göstermiştir.

Depreme Hazırlık deprem bilincini geliştirme, afetzede ilk toplanma alanlarının ve çadırkentlerin belirlenmesi ve bu yerlerin broşürlerinin halkın bilgisine sunulması konusunda   İzmir Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi tarafından oluşturulan danışma kurulu  olumlu çalışmalar yürütmüştür. Ancak 2012 yılından beri bu kurulun çalışmalarına ara verilmiştir.

Valilik, üniversite, belediye ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bu topluluğun bilgi birikimlerinden faydalanılması ve sorunların tartışıldığı toplantıların en az ayda bir olarak düzenlenmesinin fayda sağlayacağını düşünüyoruz.

 

Gürkan Erdoğan

İnşaat Mühendisleri Odası

İzmir Şube Başkanı

Antalya’nın en önemli projesi hayata geçiyor

 

 

 

 

 

Büyük bir kültür, sanat, rekreasyon ve yeşil alan projesi olarak tasarlanan Kent Müzesi Projesi görücüye çıktı. Kent Müzesi’nin kente ve turizme canlılık kazandıracağını belirten Başkan Türel, Türkiye’nin hatta dünyanın en iddialı kent müzesi projelerinden birini başlatmanın gururunu yaşadıklarını söyledi.

 

Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Konseyi tarafından hazırlanan Antalya Kent Müzesi Projesi, Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde tanıtıldı. Toplantıya Antalya Vali Vekili Hüseyin Ece, Milletvekili Mustafa Köse, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Kepez Kaymakamı Hamdullah Suphi Özgödek, Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü, Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül, Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Hasan Subaşı, Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt ve Kent Konseyi üyeleri, Antalyaspor’un Vakıf, Dernek ve Anonim Şirket Başkanları ve çok sayıda Antalyalı katıldı.

TERÖRE BOYUN EĞMEYECEĞİZ

Başkan Türel, toplantının açılış konuşmasına Ankara’da yapılan alçakça terör saldırısını kınayarak başladı. Türel “Hayatını kaybeden, şehit olan asker ve sivil vatandaşlara rahmet, yakınlarına ve bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Acımız, üzüntümüz büyük, ancak teröre de boyun eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız; terörle kararlı mücadele ederken, hayatımızı yaşamaya, geleceğe ilerlemeye devam edeceğiz. Bu sebeple artık bu tür toplantılarımızı, etkinliklerimizi önemsiyoruz, iptal etmiyoruz, tam tersine azimle, inatla daha fazla çalışıyor, gayret ediyoruz” dedi.

KİMSE ENDİŞEYE KAPILMASIN

Bu yıl terör meselesi ve Rusya meselesi sebebiyle turizm sektörünün moralinin biraz bozuk olduğunu ve doğal olarak bu durumun Antalya’nın geneline yansıdığını ifade eden Türel, hükümetin turizm konusunda aldığı önlemlerin önümüzdeki günlerde açıklanacağını müjdeledi. Kimsenin Antalya’da turizmin geleceği ile endişeye kapılmaması gerektiğini dile getiren Başkan Türel, şunları söyledi: “Burada Kent Müzesi projemizi de örnek göstererek herkese şunu söylemek istiyorum. Kimse Antalya’nın, Antalya turizminin geleceği ile ilgili endişeye kapılmasın. İşte birbiri ardına muhteşem projelerimiz geliyor ve Antalya hayallerimiz her gün bir adım daha gerçeğe dönüşüyor. Antalya kabuk değiştiriyor ve küresel vizyonunu ileriye taşıyan güçlü adımlar atıyor. Artık dünyanın büyük yatırımcıları Antalya’ya ilgi gösteriyor. Terör ve şer odakları, felaket tellalları boşuna heveslenmesinler. Hiç kimse bu milletin ve Antalya’nın yükselişini durduramaz. Bu projeler hayata geçtikçe Antalya bütün unsurlarıyla, kent kültürüyle, turizmiyle, ticaretiyle, yeni bir döneme girecek, güçlü bir marka olarak 12 ay boyunca yaşayan, turizmini çeşitlendirmiş bir şehir olacaktır. Daha yeni başlıyoruz, şimdiye kadar deniz ve güneşle buraya geldik, artık spor, sağlık, kültür, EXPO, kültür ve sanat dönemi başlıyor.  Herkes bunun güvenini duymalı, geleceğe bu güven ve heyecan ile bakmalıdır.”

GURUR GÜNÜkm

Başkan Menderes Türel, bu güvenle Antalya’nın en heyecan verici projelerinden biri olan, Türkiye’nin hatta dünyanın en iddialı kent müzelerinden Antalya Kent Müzesi Projesi’ni başlatmanın gururunu yaşadıklarını söyledi. Kent Müzesi’nin, bir kültür kurumu olmanın yanında, aynı zamanda kentlilik bilincinin oluşturulmasında öncü rol oynayan bir eğitim kurumu olduğuna vurgu yapan Türel şöyle konuştu: “Kent müzesi gibi eserler ve rekreasyon projeleri bir şehre ruh verir, anlam verir. Bu çerçevede, projemizin en önemli amacı Antalya gibi Türkiye’nin en çok göç alan şehrinde Antalyalılık kimliğinin kaybolmaması, özünü kaybetmeden çeşitlilik ile beslenmesi,  yeni Antalyalılara ve yeni nesillere de bu kimliğin aktarılmasıdır. Kent Müzesi Projesi sadece bir müzeden ibaret bir konu değildir, esasen Antalya ruhunun, kimliğinin ortaya çıkarılması, çağdaş demokrasinin temellerinin atılmasıdır.”

KENTE VE TURİZME CANLILIK KATACAK

Kent Müzesi Projesi’nin büyük bir kültür, sanat, rekreasyon ve yeşil alan projesi olarak Antalya’ya ve turizme canlılık kazandıracak entegre bir proje olduğuna dikkat çeken Türel şöyle devam etti: “Antalya Kent Müzesi’ni, sadece tarihi malzemenin depolanıp korunacağı bir kurum olarak düşünmüyoruz. Bir buluşma noktası, bir iletişim, eğitim ve kültür merkezi olmasını istiyoruz. Antalya Kent Müzesi sadece sürekli ve geçici sergileriyle değil, yayınları, konferansları, konserleri, kursları, gezileri, yerel yemekler sunacak lokantası, yörenin halk sanatı ürünlerini ve başlıca tarihi eserlerinin replikalarını bulabileceğimiz hediyelik eşya mağazalarıyla da zengin bir yelpaze sunacaktır. Kısacası, Antalya Kent Müzesi, Antalya’da yaşam kalitesinin yükselmesine, geçmişle geleceğin bir bütün olarak algılanmasına vesile olacaktır.”

YEDİ MÜZE MÜJDESİ

Antalya’nın bir kültür başkenti olacağını söyleyen Başkan Türel, konuşmasında Kent Müzesi dahil çalışmalarına başlanan yedi müze projesinin de müjdesini verdi. Türel şunları kaydetti: “Türk İslam Medeniyetleri Müzesi, Kent Müzesi, ATAV ile birlikte yaptığımız Kadın Müzesi, Kepezaltı-Santral Kentsel Dönüşüm projesi kapsamında Doğa Tarihi Müzesi, Kepez Belediyesi ve TÜBİTAK ile birlikte Bilim Müzesi, Kent Konseyi ile birlikte Su Müzesi, Kepezaltı-Santral Kentsel Dönüşüm projesi kapsamında Yaşam ve Doğa Temelli Çocuk Eğlence Merkezi. Ayrıca Kepez Belediyemizin Dokuma’da otomobil ve oyuncak müzesi projeleri de bulunuyor. Herhalde dünyada hiç bir şehirde bir anda bu kadar müze çalışması yoktur. Az laf, çok iş sloganımız vardı, işte budur!”

STK’LARLA ÇALIŞIYORUZ

Kent Müzesi Projesi’nde Kent Konseyi ile birlikte çalıştıklarını anlatan Başkan Menderes Türel, “Altını çiziyorum artık sivil toplum yerel yönetim işbirliğinin en başarılı örneğini Antalya’da sergileyeceğiz. Kentin bütün unsurlarının bir araya geldiği Kent Konseyi ile bu projeyi yürütüyoruz. Neredeyse her projemizde şehrimizin paydaşlarıyla işbirliği ve istişare içinde çalışıyoruz. Konyaaltı Projesi’nde Mimarlar Odamızla çalıştık, Boğaçayı Projesi’nde İnşaat Mühendisleri Odamız ile istişare toplantısı yaptık. Ayrıca Antalya’nın bütün konularını Sayın Valimizin, Sayın Kumbul ve Sayın Subaşı gibi başkanlarımızın, STK başkanlarımızın, özel sektör mensuplarının katıldığı Yüksek İstişare Kurulu’nda da görüşüyoruz. Şeffaf, katılımcı yönetim anlayışını her fırsatta uygulamaya geçirmeye gayret ediyoruz. Çünkü bir tane Antalya var, bu şehir gerçekten bizim kimliğimiz, ruhumuz, sevdamızdır; bizim için dünyanın en güzel yeridir ve her şeyin en güzeline layıktır” şeklinde konuştu.

5 SENEYİ ANTALYA’DAN ÇALDILAR

İlk başkanlık döneminde Antalya’nın modern bir kent müzesine olan ihtiyacını çok önemsediklerini ve Antalya Kent Müzesi kuruluş çalışmalarını sahiplendiklerini kaydeden Başkan Türel, “Çalışmalarımız büyük takdir toplamıştı. Fakat maalesef, birçok projemiz gibi, bu proje de yönetim değişikliğiyle askıya alındı ve 5 yılı kaybetmiş olarak yeniden ele almış durumdayız. Bu projenin bir unsuru Büyükşehir Hizmet Binası’nın tamamlanması ve birimlerimizin oraya taşınmasıdır. Bildiğiniz gibi, hizmet binası projesi yarım kalmış, inşaat çürümeye terk edilmişti. Hizmet binası gerekmiyor diyorlardı, şimdi o sözün anlamını ve değerini de bu projeyle sizler ve Antalyalılar takdir edecektir. Bu 5 seneyi benden değil, Antalya turizminden, Antalya halkından, esnafından çaldılar” ifadelerini kullandı.

İFTİRACILARI ALLAH’A HAVALE EDİYORUM

Kent Müzesi Projesi içinde yer alan stadyum ve kapalı spor salonu alanına AVM yapılacağı iftirasını atanları sert bir dille eleştiren Türel, “Kent Müzesi projesini gündeme getirdiğimizde bize ne dediler spor salonu yerine AVM yapacaklar dediler. Kesmedi stadyumun yerine de AVM yapacaklar dediler. Daha iki ay önce bunu söylediler. Bunu yazan gazeteciler var Antalya’da. Yarın inşallah saat 14.00 e stadyumu yıkımı için o tarihi ana tanıklık etmek orada buluşacağız. Projenin mimarı Hüseyin Kahvecioğlu çok güzel söyledi; ‘Türkiye’de ilk defa eski bir stadın yerine yoğunluklu bir bina yapılmadan alan tamamen yeşil alana dönüştürüyor, park yapılıyor’ dedi. Ama bu iftira fabrikatörleri, bu vizyon fukaraları, dervişin fikri neyse zikri odur sözündeki gibi, asıl AVM’ciler kendileri iken, bizi de kendileri gibi sanıp, kendi iftiralarına inanarak bu vebale girdiler. Şimdi gelip şu muhteşem projeye bir baksınlar. Belki biraz utanıp, ders alırlar diyeceğim, ama gerek yok. Gölge etmesinler başka ihsan istemez. Bu vesileyle bu müfterileri bir kere daha önce Allah’a, sonra Antalya halkına havale ediyorum” diye konuştu.

2018’DE ZİYARET

Başkan Türel, Kent Müzesi çalışma takvimini şu şekilde açıkladı: “İlk hazırlık döneminde Antalya Kent Müzesi’nin nasıl bir kavramsal yaklaşıma sahip olacağını belirlemiş, müzenin bölümlerini, tematik ve kronolojik sergi başlıklarını tespit etmiştik. Şimdi ise mimari projeyi ve sergi tasarımını hızla tamamlamaktayız. 2016 ve 2017 yılları inşaat çalışmaları ve sergilerin plana göre son şekline getirilmesi dönemi olacak. Müzemizin yönetim yapısını ve her bölümünü hızla şekillendireceğiz. 2018 yılı sonbaharında ise, Antalyalılar gurur duyacakları bir müzeyi ziyaret edip onun hizmetlerinden yararlanma olanağından faydalanabilecekler.”

ANTALYA’NIN EN ÖNEMLİ PROJESİ

Başkan Menderes Türel, 1930’lu yılların mirası, Antalya şehir tarihi Büyükşehir Belediye Binası, Antalya’nın kültürel mirası Karaalioğlu Parkı ile yıkımı yapılacak Atatürk Stadı alanının açık Kent Müzesi olacağını belirterek, “Stadın açık tribün kısmı hem açık hava etkinlikleri için kalacak hem de nostaljik bir tarihi mirasımız olarak kalacak. Bütün bunlar benim gibi birçok insanın çocukluğu, gençliği, hayatıdır, yılların paha biçilmez hatırasıdır. Keşke bu şehri yaşamış, buralarda yaşamış, buralarda hizmet etmiş nice insan, onların hatıralarını burada yaşatacağımızı görselerdi. Ama inanıyorum ki, öteki dünyadan görüyorlardır ve mutlu olmuşlardır. Bu inançla bu projeyi ebediyete intikal etmiş bütün Antalyalılara ithaf ediyorum ve bu projeyi bütün Antalya halkına ve çocuklarına emanet ediyorum. İşte bu yüzden bu proje bir anlamda bizim en önemli projemizdir, hatta Antalya’nın en önemli projesidir” şeklinde sözlerini tamamladı.

DEV MÜZE ALANI

Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt, Başkan Türel’in 2014 seçimlerindeki ziyaretinde kent müzesinin yürütülmesi sorumluluğunu kendilerine önerdiğini ve memnuniyetle kabul ettiklerini belirterek,  kurulacak Kent Müzesi ile Antalyalıların kentlilik bilincini daha da geliştirmeyi Antalya’nın tarihsel, kültürel, toplumsal değerlerini gelecek nesillere aktarmayı hedeflediklerini söyledi. Müzenin önemli kısmını oluşturan Atatürk Stadı’nın yıkım işlemlerine başlandığını anlatan Kurt, şu bilgileri verdi: “Belirlenen temalar doğrultusunda kalıcı sergi tasarımlarına ait ihale sürecine geçildi. Büyükşehir Belediye binasının kısa sürede taşınmasıyla Kapalı Spor Salonu, tarihi Belediye Binası, şu anki Fen İşleri, Çevre Sağlığı binaları ve Bülent Ecevit Kültür Merkezi’ni kapsayacak şekilde kent müzesi inşaat alanını oluşturacak. Bu yapılarda Karain’den Günümüze Antalya ve Antalyalılar, Çağlar Boyunca Aile ve Evlilik, Antalya’da Mutfak Kültürü, Antalya’nın Doğası, Antalya’nın Yönetimi ve Belediye temalı sergiler yer alacak. Restorasyonu devam den tarihi Hıdırlık Kulesi Kent Müzesi’nin önemli bir mekanı olacak.”

BAŞKAN TÜREL’E TEŞEKKÜR

Semanur Kurt, Antalya Kent Müzesi çalışmalarının sağlıklı yürümesinin öncelikle kent dinamikleri ve onların görüşlerine saygılı, şeffaf ve amatör ruhla, kentlileri dışlamayan, geçmiş birikimleri göz ardı etmeyen çalışma yöntemiyle sürdürülmesine bağlı olduğunu kaydetti. Kurt, “Bunu gerçekleştirdiği takdirde Antalya sadece Türkiye’nin en büyük kent müzesine sahip olmayacak, aynı zamanda en geniş katılımla kurulan bir kent müzesi modelini de hayata geçirmiş olacak. Kent Müzesi’ni tekrar gündeme getiren ve hayata geçirilmesi için her türlü olanağı sağlayan Başkan Menderes Türel’e, tüm kuruluş ve kişilere Kent Konseyi adına şükranlarımı sunuyorum” dedi.km1

 

Projenin mimarı Hüseyin Kahvecioğlu Kent Müzesi Porjesi hakkında bilgi verdi. Kahvecioğlu Türkiye de ilk defa bir stadın yerine halka açık park yapıldığını söyledi.

 

 

29 Ekim, Kent Meydanında Coşkuyla Kutlandı

karabük1

Cumhuriyet Bayramı tüm yurtta ve ilimizde coşkuyla kutlandı. Kent Meydanı’ndan düzenlenen kutlamalara Karabük Valisi Orhan Alimoğlu, İl Garnizon Komutanı Jandarma Albay Cihan Ulukaya, Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, Emniyet Müdürü Dr. Serhat Tezsever, Kardemir A.Ş. Genel Müdürü Uğur Yılmaz, milletvekili adayları, öğrenciler, gaziler, Kardemir işçileri ve vatandaşlar katıldı.

 

Törende ilk olarak Karabük Valisi Orhan Alimoğlu, İl Garnizon Komutanı Jandarma Albay Cihan Ulukaya ve Karabük Belediye Başkanı Rafet Vergili, tören alanında bulunanların bayramını kutladı.karabük2

İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından konuşan Vali Orhan Alimoğlu, Türk milletinin medeni vasfı ile dünyaya damga vuran ve örnek olan bir millet olduğunu belirterek; “Geçmişte yaşanan sıkıntılar sonrası İstiklal Harbi’nin ardından Türkiye Cumhuriyet’i kuruldu. Bu zor günlerin hikayelerini büyüklerimizden dinledik. Şimdi Cumhuriyetimizin 92. yıl dönümünü kutluyoruz” dedi.
karabük3
Daha sonra Atatürk ve Cumhuriyet konulu düzenlenen şiir ve kompozisyon yarışmalarında dereceye giren öğrenciler şiirlerini ve kompozisyonlarını okudular. Safranbolu halk oyunları ekibi ise gösterileri ile tam not alırken, diğer folklor gösterileri ise Türkiye’nin ayrı renk kültürünü ortaya koydu, bol bol alkışlandı.karabük4

Törenin en ilgi çeken bölümlerinden biri ise milli paraşütçü Mustafa Kavak, bin metreden tören alanının yakın yerine paraşütle iniş yapmasıydı. Katılımcılar heyecanla gökyüzünü izlerken, tören alalına yakın bir yere inişini başarıyla gerçekleştiren Mustafa Kavak, Türk Bayrağını öperek Vali Orhan Alimoğlu’na teslim etti.karabük5

Daha sonra Cumhuriyet bayramı dolayısıyla okullar da düzenlenen şiir, kompozisyon, resim ve spor müsabakalarında dereceye girenlere ödülleri protokol tarafından verildi.

Cumhuriyet Bayramı kutlamaları tören geçişi ile son buldu.karabük6