Etiket arşivi: Katrasalihoğlu

Dünyaca Ünlü Türk Şair Özkan Mert, Nuray Salman-Haydar Eroğlu’ Konuştu

Özkan Mertözkan mert tüm şiirler

 

 

ÖZKAN MERT VE  EVRENSEL NEHİR ŞİİR

 

1.

NURAY SALMAN/HAYDAR EROĞLU:  Özkan Mert’in  hayatı, şiire adanmış bir hayattır. Arı hayatının bala adanmış bir hayat olduğu gibi. Şiiriyse hayata adanmış bir şiirdir. Hayattır esas olan. Ve erdiği noktada, hayatı şiirini, şiiri hayatını bütünler. Öncelikle çocukluğunuza ve gençliğinize doğru gidelim. Şair, Özkan Mert’i  sizin cümlelerinizle nasıl anlatırsınız?

ÖZKAN MERT: Özkan Mert, Palandöken dağının yamacında, iki katlı ahşap bir ev’de, şafağın ilk ışıklarıyla, doğduğu an yaşama ters vuruşla dünyaya giriş yapmış bir bebektir. İki yaşında tüberküloz hastalığına yakalanmış,(o dönemde antibiyotik de olmadığı için) yaşamından umut kesilince, babası tarafından mezarı satın alınmıştır. Daha sonra, asker olan babasının emir erinin, Erzurum’un köylerinden bulduğu bir bilge kadının dağlardan topladığı yaban bitkilerden yaptığı bir bulamacı bedenine yapıştırarak yaşama geri döndürdüğü bir candır. Hiç unutmadığım bir resmim var: İki yaşında bir çocuk, üzerinde lacivert kadifeden, askılı kısa bir pantolon. Pantolonun üzerinde de gümüş renkli sim ipliklerle nakışlanmış yıldızlar parlıyor. Palandöken Dağı ve Yıldızlar Özkan Mert Şiiri’ne, daha o zaman  bir daha hiç çıkmamak üzere  girmiştir.Bu hafif tombik bebek yıllar sonra, sürgünde yaşadığı yılların içinden şöyle haykıracaktır:

 

Ay’da Yeryüzüne bakılınca

Yalnızca ‘Çin Seddi’ görülürmüş. Hayır! Yanlış!

 Ben baktım: Palandöken Dağı’nda açan

                        bir gelinciği gördüm.

Ve havada sevişerek uçuşan

                       bir çift kelebeği.

 

(Dünyada Çok Güzel Şeyler Var)

             *

Ben ki yıldızların dans ettiği sokaklardan geliyorum.                                                                           Ege Denizi’nden kaçırılmış sarhoş bir tango içimde                                                                                   ve yıkıntısı ince ağustos akşamlarının.

(İşte Hayat! İşte Ölüm ve Tarih!)

 

Bu, ilk ölümle randevum değil, Konya’da geçen İlkokul döneminden sonra, babamın İzmir’e tayini çıktı. İzmir Namık Kemal Lise’sinde Orta 3.e başladım (1960) . Liseyi de burada okumaya devam ettim.1960 yılında hayatımda üç  büyük olay oldu. Atlattığımı sandığım tüberküloz yeniden bedenimi kuşattı, aşık oldum ve 27 Mayıs darbesi.27 Mayıs’ın hemen arkasından kurulan ve 65 seçimlerinde 14 milletvekili çıkaran TİP’in İzmir Gençlik Kolları Başkanı seçtiler beni. Ama hastalığım nedeniyle bu kısa sürdü. Karataş Askeri Hastanesi’ne  kaldırıldım.Ve üç ay ölümle mücadele ettim.Ve ağzımdan ilk dizeler döküldü…’Yatıyorum beyaz bir yatakta/duvarlar beyaz/Deniz beyaz/Her şey bembeyaz…’ İlk yazdığım dizelerdir bunlar.

Sonra İzmir’in denize açılan sokaklarında, belediye otobüslerinde, İzmir Fuarında, kırlarda yaşanan çılgın bir lise aşkı ve terk ediliş. Serseri ve çok tehlikeli arkadaşlıklar, Evrim Dergisi  ve Demokrat İzmir Gazetesinin, Atilla İlhan’ın yönettiği Sanat Sayfası’nda yayınlanan ilk şiirlerim. Attila İlhan haber gönderirdi arkamdan:’…söyleyin şu çocuğa da birkaç şiir daha göndersin!’ . Çünkü sayfasında 7 şiiri yayınlanan şiirleri İzmir Radyosu’nda okunurdu. Bir gün İkiçeşmelik yokuşunda, köşede, Enver’in Meyhanesi’nde  arkadaşlarla içerken, Levent Atalay birden ayağa fırlayıp radyoyu göstererek bağırmaya başladı: Bakın! Duyuyor musunuz? Özkan’ın şiirleri okunuyor. Özkan’ın şiirleri dinleyin! Meyhanede içenler genellikle işçiler ve mahalleli gençlerdi.Birden herkes sustu.Pürdikkat şiirlerimi dinliyorlardı.Okuma bitince bir alkış koptu.Sarılmalar, bana galonla şarap  ve cızbız köfte ısmarlayanlar…hayatımın unutulmayan  an’larında b irini yaşadım.Bu ,İzmir Namık Kemal Lisesi’nin 1.sınıfına giden  16 yaşındaki bir gencin şairliğinin  işçiler tarafından onaylanmasıydı sanki…Daha sonra yazdığım her şiirde işçilerin kalbi ve ruhu sözcüklerimi yıkadı.

Daha sonra, Ankara’da Militan, Halkın Dostları, Dost, Dönem, Türk Solu gibi dergilerde yayınlanan ‘Protesto Şiirlerim,Deniz Gezmiş,Mahir çayan,Gün Zileli,Cevahir,Ziya Öztan vb. ile dostluklarım.Ve İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe ile birlikte ANT Dergisinde yayınlanan ’Devrimci Şairler Savaş Açıyor’ başlığı ile yayınlanan ’60 ŞİİR KUŞAĞI MANİFESTOSU’. Bu paneli yöneten Osman S . Arolat’ın,  50 yıl sonra sözü geçen şairlerle yaptığı söyleşiler geçtiğimiz haftalarda ’50 Yıl Öncesinin Başkaldıran Dört Şairine Yeni Sorular’ adıyla kitaplaştı.(Efil Yay /2017).Edebiyat tarihi araştırmacıları ve şiiri seven herkes için önemli bir belge.

Kısaca, devrim, aşk, tüberkulöz ve şiirlerle sımsıkı nakışlanmış ilk gençlik yılları… Daha sonra buna 40 yıllık bir sürgünlük dönemi eklenecekti…

 

2.

NS/HE: Şiirde sözcüklerin kullanımına ilişkin.  “Bir şiirde kullandığımız sözcükleri milyarlarca sözcük içinden seçerken ölçeğimiz nedir? Sözcükler birbirini nasıl karşılar ya da karşılamaz, aralarındaki milyarlarca yanma noktasının şiire düşümünü neler belirler.Tüm bu ve buna benzer soruların yanıtını bulmak için sözcükler üzerinde bir bilim adamı yöntemi ile çalışırım.(…) Şairin hayatı sözcüklerin hayatıdır.”  Demişsiniz. Sayın Mert, Şairin hayatı sözcüklerin hayatımıdır?

 

Ö.M: Bir buluşmamızda, İlhan Berk, şunları söylemişti bana: ‘Dünyanın bir köşesinde ‘Büyük bir şiirin içinde yaşıyorsun sen Özkan! Biz şair olduğumuz hiç unutmamalıyız kardeşim . Bizim için başka bir hayat yoktur.’ Şair sözcüklerle dünyayı gören insandır. Sözcükler şairin gözlüğüdür. Şairlik, sürekli bir iştir. Günde üç  ya da beş saat şairlik olmaz. Bir insanla, sözcükler arasındaki bu çok özel ilişki sonradan kazanılmaz, önceden vardır. Bu gizemli ilişkiyi anlayan insan, şairliğe geçer. Şair sözcüklerden doğan bebektir. Ve hep bir bebek olarak kalmak ister. Bundan sonrası, bilgi, yaşam deneyi, duyarlılık ve dil ile kavrulmaktan geçer.

Evet! İlhan Berk’in de söylediği gibi: ‘Şairin şiirden başka hayatı yoktur.’ Benim şiirlerim kan damarlarımdır. Ne yaşadıysam onu yazdım, ne yazdıysam da onu yaşadım. Bir şiirimde Çin Seddi’nden söz ediyorsam, mutla Çin Seddi’nde yürümüşümdür, Van Gölü’nden ya da Mekong  Nehri’nden söz ediyorsam mutlak o sularda yüzmüşümdür, günlerce izlemiş ve yaşamışımdır. Şiirlerimde karşılığı ve gerçekliği olmayan tek bir sözcük yoktur. Hayatım da budur zaten.

YERYÜZÜ ŞARKILARI / Boyut Yay/2008, adlı Toplu Şiirlerimin başında: ‘Benim şiirden başka kimsem yoktur’ cümlesi vardır. Bu belki de İlhan Berk’in bana… bizim şiirden başka hayatımız yoktur, cümlesiyle anlatmak istediği anlamın bir başka boyutudur. Evrensel yalnızlık benim şiirimin itici gücüdür.

 

 

Silin adresimi yeryüzünden/ sığırcıklar /ovalarda /cesedimi yırtsınlar.

Bilmiyorlar ki, şiir beni her zaman kurtarır.

(Şiir beni her zaman kurtarır)

*

Herkes bilir; en küçük sokakta                                                                                                                     bir okyanusla çarpışmaktır aşk.                                                                                                                          

Bir dolunay gibi parlarken dolunay İstanbul’da                                                                                                Evet! Şiirdir diyorum                                                                                                                                   beni bekleten uçurumlarda

(Şiirdir beni bekleten uçurumlarda)

 

Şiir beni her zaman kurtarır ve beni uçurumlarda bekleyen de gene şiirdir. Sözcükler, şairin her an atlamaya hazır olduğu uçurumlardır. Sözcüklerin dışında hiçbir zaman hayatım olmadı.

Bir gün  tüm umudumu yitirirsem insanlardan                                                                                               bu şiire gömün                beni.                                                                                                                                                                        Çünkü ben savaşçı değil gül yetiştiricisiyim.

(Ben savaşçı değil, gül yetiştiricisiyim)

 

3.

NS/HE: Her kuşağın önemli şairleri vardır. 40 kuşağının, İkinci Yeni’nin, 60’lı yıllar, 70’li yıllar, 80’lerin önemli şairleri vardır. 1940 toplum şairlerinin şiirimize  kazandırdıkları önemli. Politik bilinçlendirme  gibi bir görev de üstlenmişlerdir ki, bu  bazen  şiirlerinin aleyhine  olmuştur. Sayın Mert 60 kuşağının protestocu öncü şairlerinden biri oldunuz. Altmış Kuşağını sizden dinlemek istiyoruz…60 kuşağı  şairleri/şiiri nerede sayın Özkan Mert?

 

ÖZKAN MERT: Çok güzel bir soru! 60 Şiir Kuşağı  çok derinden incelenmesi gereken bir kuşak. Ayrıca kimin hangi kuşağın şairi olduğu da belli değil. Çoğunluğuyla  dostluk ilişkilerim olan 2.yeni şairlerinin şiirlerinin 2.yeni potasında tanımlanması anlaşılır bir şey değil. İlhan Berk’in, Cemal  Süreya ile, Ece Ayhan’ın,Ülkü Tamer’le, Turgut Uyar’ın, Edip Cansever’le ne ilişkisi var.

 

 

60 Şiir Kuşağının öncü dört şairinin bu konuda, hiç olmazsa başlangıçta, 2.yenicilerden daha şanslı olduğu söylenebilir.  Büyülü, devrimci gerçekçilik, toplumcu şiir estetiği, sokak ve eylem, dünya şiiriyle bütünleşme, ortak dünya görüşü… Bu  dört  şairin ilk şiir kitaplarının adlarını yan yana koyarsanız söylediklerimi daha kolay anlarsınız.’Evet! İsyan, Bir Gün  Mutlaka, Kuracağız Her şeyi Yeniden, Gün Ola.’

60 Kuşağı şairleri sonraki  yıllar, çok kalın çizgilerle birbirinden ayrıldı. Kimi İslamcı oldu, kimi kendini inkar etti, ’ben onlarla değildim’ dedi. Kimi kendine oto sansür uyguladı ya da bağırarak sustu! Yani acıtacak hiçbir şey söylemedi.1969 yılında ANT Dergisi’nde yayınlanan ’60 ŞİİR KUŞAĞI MANİFESTOSU’  panelini yöneten Osman S .Arolat’ın, 50 yıl sonra, 2017 yılında, MERT,ÖZEL,BEHRAMOĞLU,BERFE ile yaptığı söyleşiler geçtiğimiz haftalarda ’50 YIL ÖNCESİNİN BAŞKALDIRAN DÖRT ŞAİRİNE YENİ SORULAR’ adıyla kitaplaştı.(Efil Yay.)Bu kitap,Türk Şiirinde ’60 ŞİİR KUŞAĞI VE ÖNCÜ ŞAİRLERİ’ konusunda çok önemli bir belge özelliği taşıyor.

6O kuşağı  şairleri/şiiri nerede mi?   

Her kuşak geleceğe kalan şairlerini yaratır ve sonra yok olur. Benin 60’lı yıllarda yazdığım: Bir Elma Büyüklüğünde Sakallarım, Diren! Ey Kalbim, Kuracağız Her Şeyi Yeniden, Hayatımızdan, Asyalıyım Fermanlıyım… bugün, 50 yıl sonra, yazıldığı yıllardan daha çok okunuyor ve daha güncel. Kuşaklar, çağına damgasını basmış şiirleri ve şairleri, yeniden süzgeçten geçirerek ve kendi yorumlarını ekleyerek, gelecek kuşaklara iletirler. Böylece iyi şiir geleneği oluşur. ‘Şiir Kuşakları’nın işlevi, yarına kalacak şairleri çıkarmaktır. Bundan sonra bu şairler, yalnız kendi kuşaklarının değil tüm kuşakların şairleri olurlar. Yani edebiyat tarihindeki yerlerini alırlar.

Şairler, şiirlerine konukturlar. Bir süre birlikte dünyaya imzalarını atarlar, sonra şair hayatı terk eder. Çünkü şair ölümlüdür, şiir ise ölümsüzdür.

60 kuşağı  şairleri/şiiri nerede sayın Özkan Mert? Diye sormuştunuz.

Ben! İşte buradayım.                                                                                                                                                 1965 yılında yayınlanan ‘Bir Elma Büyüklüğünde Sakallarım’ adlı şiirimle temelini attığım ve 50 yıldır dünya şiiri ile özümselleştirdiğim ‘NEHİR ŞİİR’le buradayım. Dünya’dayım. Ama hep evimi aradım:

 

 

 

 

 

Ateş ve güllerle yanı yüzüm karıştırdı zamanı                                                                                                 Bu yüzden olsa gereke bulamadım evimi.                                                                                                     Evim olmadı i zaten hiç:  

           Evim            bildim                                                                                                                                                               yaralarımı ve bozkırların kokusunu                                                                                                                   Rüzgarlara binip                                                                                                                                          kokunun peşinden gittim hep!

(Evrenin Islığı)

 

 

 

 

 

NS/HE: Tarihsel ayrıntılara girmeden yazdığınız, çarpıcı bir de destanınız var sizin : Irgatoğlu Atçalı Kel Mehmet Destanı. Bize bu destanın yazılış hikayesini anlatır, Kel Mehmet hakkında biraz bilgi verir misiniz?

ÖZKAN MERT: Irgatoğlu Atçalı Kel Mehmet Destanı, 1839 yılında Osmanlıya başkaldıran bir ırgat’ın gerçek bir hikayesidir.Bir aşk hikayesiyle başlayan isyan sonra ihtilale dönüşür.Osmanlıya karşı ilk halk ihtilalidir.Bu olayı tarih kitaplarında bulamazsınız.Bu ihtilal çok ilgimi çekti.Bir şair olarak bu olayın gerçek yüzünü okura  iletmek istedim.1970 yılında yazmaya başladım, elimde çok fazla da belge yoktu.Ortaya Irgatoğlu Atçalı Kel Mehmet Destanı, çıktı.Tarihe ve çağımıza tanıklık etmek  bir şairin kaçınılmaz işlevlerinden biridir.

 NS/HE: 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini incelediğimizde, edebiyatımız açısından en kötü sonuçların 12 Eylül darbesi sonrası oluştuğunu görüyoruz. Kültürel  ve Sanat açısından şu anda nerelerdeyiz?

ÖZKAN MERT: AKP iktidarlarınca başlatılan Sivil Karşı Devrim Döneminde, Türkiye kültür, sanat ve politika  açısından tarihinin en kara yıllarını yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir.Yazarlar ve gazeteciler hapse atılarak özgür düşünce yok edilmek istenmektedir.Yandaş olmayan herkes herhangi bir nedenle ve her an hapse atılabilir.Hukuk diye bir şey kalmamıştır.Ortaya, garip şair,yazar sanatçı tipler çıkmıştır:

Yalakalar.Dinbaz ve devrimbazlar .Devletin kucağında oturup solculuk yapanlar.                                        Kendilerini bağımsızmış gibi gösterip, susarak devlet uşaklığı yapanlar.  Devrin adamları.                                                                                            Satılıklar.

NS/HE: Şiirlerinizde izlekler iç içe; Toplumla ilgili ne varsa şiirlerinizde yer alıyor. Şiir sanatına güvendiğiniz çok açık. Nedir şiiri bu kadar önemli kılan?

 

ÖZKAN MERT: Ben NEHİR ŞİİR yazıyorum. Bu şiiri Türk Şiiri için bir kurtuluş noktası olarak  da görüyorum. Nedir NEHİR ŞİİR? Yarına açık, çok renkli, çok sesli, evrensel, yaşamla özümlenen, dünya şiirinin değerleriyle döllenen bir şiir, bir imge fırtınası… Koca bir NEHİR: Her yerden geçen, geçtiği her yere bir şeyler taşıyan, geçtiği her yerden bir şeyler alarak kabaran ve sonsuza akan dev bir nehir.Hayatın kendisi olan bir şiir.Yüzyılın Şiiri.

Şiir ve sözcükler yaşamın özümsenmiş, kristalize olmuş atomlarıdır. Tarihe tanıklık etmektir. Geleceği yakalamak ve göstermektir.Felsefedir,bilimdir, insanları dünyaya ortak etmektir.Bu konudaki görüşlerimi ‘Şiirin İlkeleri ya da Şiir Ne Değildir?’(Kanguru Yay.) adlı kitabımda yazdım.

‘Şiir beni her zaman kurtarır’ ve ‘Benim şiirden başka kimsem yoktur’ gibi dizelerim şiire olan güvenimi gösterir.

 

NS/HE: Şiirinizin coğrafyası çok geniş, bir dünya şairisiniz. Yerelden evrensele bir yelpaze gibi açılıyor imgesel şiiriniz. Sözcükler arasında adeta terör estiriyorsunuz, ama sözcük de seçiyorsunuz. Bu bağlamda sormak istiyoruz : Eğer şu anda yaşamakta olan bir Türk şairini Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterecek olsanız, kendiniz de dahil kimi aday gösterirsiniz?

ÖZKAN MERT: Bir mücevherci mücevheri nasıl işlerse, bir şairi de sözcükleri öyle işlemelidir. Şiir her şeyden önce bir dil işçiliğidir.İskandinavyalı yazarlar beni 10 yıl önce Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterdiler.İsveç’te, Nobel Ödülleri’nin açıklanacağı günlerde kapımın önü gazeteci ve fotoğrafçılarla dolu olmuştur çok kez.Hatta komşularım, zaman zaman evime gelip küçük bir eşya vb. almaya çalışırlardı.Türkiye’de bazı Sivil Toplum Örgütleri ve Üniversitelerin beni  yeniden Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday göstermek için çalıştıklarını biliyorum.Benden, bunun için izin istediler.

Ama Nobel ,yalnız,yazarın/şairin ne kadar iyi olduğuyla ilgili değil.Hangi ülkeden olduğu,hangi dilde yazdığı, politik duruşu. eylemleri vb. ile de ilgili.Örneğin bazı ülkeler, kendi yazarları  ya da belli bir yazar Nobel Ödülü alsın diye, milyonlarca dolar harcayarak  basın,yayın,medyada kamuoyu yaratıyorlar.Benim de genç bir şair olarak, kendi devletimden ilk şiir kitabım ‘Kuracağız Her Şeyi Yeniden’ için aldığım ödül sekiz yıl hapis cezası olmuştu.

Yaşayan Türk Şairleri içinde Nobel Ödülü’ne aday olabilecek bir şair gösteremem.

 

NS/HE:  Ülkü Tamer ‘’ Günümüzde kötü şiir iyi şiiri kovmuş durumda.‘’ Sözünün sizdeki karşılığı nedir?

 

ÖZKAN MERT: Ülkü Tamer’le bazen Turgutreis Pazarı’nda karşılaşıyoruz. Elimizde filelerle ayaküstü söyleşiyoruz. Ülkü Tamer haklı, günümüzde o kadar çok kötü şiir yazan var ki, okur iyi şiiri bilmiyor ve tanımıyor artık.Kötü Şiir, AKP iktidarlarının psikoloji saç ayakları oldu.Ne kadar kötü şiir yazılırsa AKP iktidarlarını ömrü o kadar uzar.’’Bırakın o kötü saçma şiirleriyle oyalanıp dursunlar’’ gibi.Şiir yeter ki muhalif,eleştirel,eğitici işlevini unutsun.İstedikleri bu! Bana bazen şunu söylüyorlar: Bırakın yazsınlar hocam! Adam öldürseler, hırsızlık yapsalar daha mı iyi? Çok ilginç bir karşılaştırma, ikisi arasında ne ilişki var? Yazsınlar! Yazsınlar da, bu ‘şiir takımı’ ya da ‘şiir teknikerleri’ yazdıklarını yalnız eş, dost ve yakınlarına okusalar sorun yok. Ama bu kötü şiirlerini, herkesin  okumasını talep ediyorlar. Edebiyat dergileri  bunlarla dolu.İçlerinde dergi çıkaranlar da var.Aslında ben bunun psikolojik/ toplumsal bir hastalık olduğunu düşünüyorum.İnsanlar mutsuz,tatminsiz ve başarısız.Birkaç  şiirle, bundan kurtulmaya, hafifleme çalışıyorlar.Fakat şiir bir hap ya da şurup değil ki, içince geçsin başının ağrısı.Şiir hafifletmezi insanı, ağırlaştırır.Kısaca üzerinde psikolojik,sosyolojik,ekonomik araştırma yapılması gereken bir konu.

 

NS/HE: Geriye dönüp baktığınızda;  Hem içerik anlamda, hem görünen gerçeklik anlamında ne var yaşadığımız dünyada?  Neleri kaybettik,  kazandığımız ya da kazanmaya değecek anlamlı bir kavga ne olabilir?

 

ÖZKAN MERT: Hayat sürekli bir devinimdir. Bir şeyle kazanır bir şeyler kaybederiz. İnsanoğlu, balık avlarken ya da duvara taşla resim çizerken attığı ilk çığlıkla yoluna bugün de devam ediyor…ilkel toplumlar, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm…İnsan kıyıcıdır,insan barışçıdır, insan haindir, insan yurtseverdir…Her toplum düzeni insanda bu yetilerinden bazılarını ortaya çıkarır.Neyi kazanacağımızı  bilmiyoruz? İnsanlığı, neyi beklediğini bilmiyoruz?

Gelecek daha da heyecanlı ve tehlikeli olacak….robotlar, yeni gezegenler, elektronik ve bilgisayarların akıl almaz hızla gelişimi, iklim değişimleri, hastalıklar, dijital para, BTC…Bizi ne bekliyor bilmiyoruz? İnsanlık ipin ucunu kaçırabilir.Bir anda kendimizi uzayda uçuşan parçacıklar olarak görebiliriz.

İşte gelecek konusunda şiire çok iş düşüyor. Freud.’Ben nereye gittiysem, oraya benden önce gelen bir şair gördüm’,demişti. Şiir sezgileri ve büyüsüyle, bilim de deney ve araştırmaları ile geleceği aydınlatabilir. Amaç her zaman olduğu gibi devletin olmadığı sınıfsız bir dünya.

NS/HE: Şiirlerinizde aşkın özel bir yeri var… Şiir de bir aşktır, yaşamak da! Gerek Dünya edebiyatının gerekse Türk edebiyatının günümüze kadar gelen en ünlü ve en değerli ürünlerine baktığımızda en temel izleklerden birinin aşk olduğunu görürüz. Edebiyat ve aşk.. Nasıl tanımlarsınız?

ÖZKAN MERT: Aşk, dünyada var olduğumuzun ve yaşadığımızın kanıtıdır.

 

Ah! Günbatımı

bir komplodur zaten.

Aşk’sa kaydolmaktır hayat’a.

Biliyor musun sen de ne yap?  Git!

Bir dağ silsilesi ile arkadaş ol!

Kuşlarla birlikte yargılan!

Çünkü bir kuş

Çekmez  sesini kenara

Çarpışmamak için baharla.

 

(Ben savaşçı değil, gül yetiştiricisiyim)naji_naaman_uluslararasi_edebiyat_odulu_ozkan_mertin_1464114219

 

 

NS/HE:  “Evrenin Islığı” Kitabınız daha yayınlanmadan içindeki şiirlerle “2016 Uluslararası Naji Naaman Edebiyat Ödülü”ne değer görüldünüz ve bu ödül Ülke dışında yankılandı…Bu ödülü konuşalım istiyoruz…Ayrıca ülkemizde 3 yıldan bu yana, şiir,bilim,sanat,doğa‘ alanlarında ÖZKAN MERT ONUR ÖDÜLLERİ dağıtılıyor.Bu konuda bizi  bilgilendirir misiniz?

 

ÖZKAN MERT: Biraz önce,  konuşmamızda, özellikle İskandinav yazarlarının ve örgütlerinin beni bir kaç kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterdiğine değinmiştim.Geçen yıl  (2016) Danimarkalı yazarlar beni , merkezi Beyrut’ta bulunan ve Nobel Edebiyat Ödüllerini dağıtan NOBEL VAKFI gibi büyük bir kültür/ Sanat Vakfı olan Naji Naaman Uluslararası Edebiyat Ödülü’ne aday gösterdiler.           Naji Naaman Ödül Komitesi de ödülü bana verdi. Bu ödül de, Nobel Ödülü gibi yazarın tüm yapıtlarına veriliyor.

ÖZKAN MERT ONUR ÖDÜLLERİ’ne gelince, son 10 yıldır adıma ödüller konması için değişik kurum,kuruluş,üniversite ve sivil toplum örgütlerinden teklifler aldım.Bunları iyice tarttıktan ve inceledikten sonra,kendi dünya ve sanat görüşüm doğrultusunda çalışan Nicomedia Akademisi’ne bu ödülleri dağıtma yetkisi verdim. Nicomedia çatısı altında toplanan Sivil Toplum Örgütleri, ve Üniversiteler tarafından oluşturulan ÖZKAN MERT ONUR ÖDÜLLERİ KOMİTESİ, üç yıldır bu ödülleri dağıtıyor. Özkan Mert Ödülleri,Türkiye’de,özellikle şiir alanında ‘al  gülüm ver gülüm’ şeklinde dağıtılan ödüllere bir tepki olarak da görülebilir.Ödüller ‘İsveç Nobel Komitesi’ ve ‘BM’ ilkelerine göre dağıtılıyor. Ödüllere kimse katılamıyor. Ödül Komitesi üyeleri ve çalışma grupları ödül verilecek alanlardaki çalışmaları büyük bir titizlikle tarayarak ödüle aday gösterilecek  şair,sanatçı,bilim insanlarını  seçiyor.Komite yaptığı değerlendirmede ödüle layık gördüklerini açıklıyor.Komite geçen yıl şu açıklamayı yapmıştı:

“Gallerius’un İnanç ve Düşünceye Tolerans ve Hoşgörü Kararının” İzmit’te açıklanmasının 1706. yılı şerefine ,anma etkinlikleriyle birlikte düzenlenen 3. Uluslararası Özkan Mert Onur Ödülleri’nin sahipleri belli oldu.

  1. Uluslararası Özkan MertOnur Ödülleri’nde Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölüm Başkanı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr.Öcal Oğuzonur ödülüne layık görülürken Şiir Ödülü Nilüfer Belediyesi Kütüphanesi  adına, Başkan  Mustafa BOZBEY’e, Kültür Ödülü Arkeolog Murat Karasalihoğlu’na, Bilim Ödülü Avni ÖZTÖRE adına Serra Eren ve Çevre Ödülü ise Prof. Dr. Onur HAMZAOĞLU’na teslim edildi.

Yarışmanın seçici kurulunda Nicomedia Akademi Derneği Başkanı, Çekül Kocaeli Temsilcisi Numan Gülşah, Birleşmiş Milletler Eğitmeni, Uluslararası Projeler Koordinatörü, mimar ve mühendis Dilek Alp, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Medine  Sivri ,Türkolog, Tiyatrocu Havva AKTAŞ ve Gazeteci Yusuf Ünel yer almıştır. Komiteye bu yıl yeni üyeler alınacak.

Ödüle katılım her geçen gün büyüyor. Gelecek yıl ‘’Özkan Mert Ödülleri’’ İtalya,  Lübnan,İsveç ve Avusturya’nın katılımıyla uluslararası platformda örgütlenecek.

 

NS/HE: Yeni  çalışmalarınızı sorabilir miyim?

 

ÖZKAN MERT: Tüm Şiirlerim, yayınlanan tüm şiir kitaplarım, yazılış tarihlerine göre  beş ayrı kitap olarak yayınlanacak. Bir tarafı açık bir karton kutunun içinde 5’li paket olarak satılacak. İlk 200 tanesi numaralanacak. Ama isteyenler  tek kitap olarak da satın alabilecek.Geçen yı, seçme şiirlerim,İngilizce olarak l,ABD ve Hindistan’da: I am duelling with the river, adıyla yayınlandı. Dünyanın pek ülkesinde satılıyor.(www.firststepcorp.com) .Bir roman yazma hazırlığı içindeyim.

 

NS/HE: Çok sayıda çeviri de yaptınız. Bu yoğun yazma temposunun içinde çeviri yapma zamanınız oluyor mu?

ÖZKAN MERT: Olmuyor! Ama ben çeviriyi,yazma eylemim içinde bir ‘dinlenme’ olarak görüyorum. Bazen yazmakta olduğum şiiri aniden bırakıp, bir başka dilden bir şiir ya da roman çevirmeye başlamak beni dinlendiriyor. Bu küçük dinlenmelere ihtiyacım var. Geçen yıl  İsveççeden iki kitap çevirdim:Lars Noren’den ‘Anna Politkovskaja’nın Anıları’ adlı bir tiyatro oyunu ve İsveçli yazar Fredrik Söberg’in ve Sinek Kapanı, adlı romanı.İkisi de mutlak okunması gereken muhteşem kitaplar.Sinek Kapanı, sonbahara doğru Monokly  yayınlarından çıkacak.2014 yılında da Ulf Stark’tan çevirdiğim Diktatör adlı çocuk kitabı Altın Kitaplar Yayınevinden çıkmıştı.

 

NS/HE: En sevdiğiniz şiirlerinizden birini bizimle / okurlarla paylaşır mısınız?

ÖZKAN MERT: Son yazdığım şiiri paylaşayım:

 

 

KİMSE SAVAŞTAN GÜZEL DÖNMEZ

Sen kahvaltını yaparken

ya da gömleğini iliklerken

bombalarla yakılıyor/yıkılıyor

adını hiç duymadığın kasabalar

içindeki insanlarla: Kadın,erkek

çocuk ve tüm canlılar.

 

Bir kolu kopmuş kız çocuğu

bebeğini arıyor diğer eliyle.

 

Asker! Bir gece daha uyu.

Son kez bak yıldızlara!

Belki yarın güneşi bir daha görmeyeceksin.

Kim gönderdi seni buraya,unuttun!

 

Karşındaki çocuk düşman değil,Kardeşin!

Bunu sana söylemediler.

 

Seni savaşa gönderenlerin çocukları

neden yanında değil?

Çünkü onlar savaşmazlar,savaştırırlar

 

Kimse savaştan güzel dönmez.

 

2.

Savaş sonrası ortalık temizlenmeli.

Yıkılan binalar, yanan istasyonlar

yeniden yapılmalı ve tren rayları onarılmalı

ceset dolu vagonlar geçsin diye.

 

Elbette birileri para kazanmalı bundan.

Savaş milyonerleri olmalı.

 

Onlar! Savaşı çıkaranlar

Koltuklarında kalacaklar, televizyonlardan

ve meydanlardan bağıracaklar: Kazandık!

Kazandık! Kazandık! Zafer bizim.

 

Seni yanaklarından öpüp

madalya  takacaklar göğsüne.

Ama sen o madalyanı okşayamayacaksın

Çünkü ellerin yok artık senin.

Ve anneler bir daha asla gülmeyecekler

çünkü çocukları yok artık.

 

Hiç bir savaş güzel bitmez.

Kimse savaştan güzel dönmez.

Sen kahvaltını yaparken

ya da gömleğini iliklerken

bombalarla yakılıyor/yıkılıyor

adını hiç duymadığın kasabalar

içindeki insanlarla: Kadın,erkek

çocuk ve tüm canlılar.

 

Bir kolu kopmuş kız çocuğu

bebeğini arıyor diğer eliyle.

 

Asker! Bir gece daha uyu.

Son kez bak yıldızlara!

Belki yarın güneşi bir daha görmeyeceksin.

Kim gönderdi seni buraya,unuttun!

 

Karşındaki çocuk düşman değil,Kardeşin!

Bunu sana söylemediler.

 

Seni savaşa gönderenlerin çocukları

neden yanında değil?

Çünkü onlar savaşmazlar,savaştırırlar

 

Kimse savaştan güzel dönmez.

 

2.

Savaş sonrası ortalık temizlenmeli.

Yıkılan binalar, yanan istasyonlar

yeniden yapılmalı ve tren rayları onarılmalı

ceset dolu vagonlar geçsin diye.

 

Elbette birileri para kazanmalı bundan.

Savaş milyonerleri olmalı.

 

Onlar! Savaşı çıkaranlar

Koltuklarında kalacaklar, televizyonlardan

ve meydanlardan bağıracaklar: Kazandık!

Kazandık! Kazandık! Zafer bizim.

 

Seni yanaklarından öpüp

madalya  takacaklar göğsüne.

Ama sen o madalyanı okşayamayacaksın

Çünkü ellerin yok artık senin.

Ve anneler bir daha asla gülmeyecekler

çünkü çocukları yok artık.

 

Hiç bir savaş güzel bitmez.

Kimse savaştan güzel dönmez.

 

 

 

  1. Evrenin Isligi Kapak

6 temmuz 2017 Gümüşlük.