Etiket arşivi: Katar

Türkiye’nin neredeyse bir şehri artık Katar’ın

Katarlılarının Türkiye’den edindiği gayrimenkullerin Katar Emiri’nin annesi Şeyha Moza’nın Kanal İstanbul güzergâhındaki arazisi ile sınırlı olmadığı ortaya çıktı.

  


reklam alanı
reklam alanı

Kanal İstanbul güzergahında 44 dönüm arazi satın alan Katar Emiri’nin annesi Şeyha Moza’nın yanısıra Katarlılar’ın Türkiye’de edindikleri gayrimenkuller Yalova ilinin büyüklüğüne yaklaştı. Katarlıların AKP iktidarları döneminde sahip oldukları taşınmazlar, 798 bin metrekare alana sahip olan Yalova’nın sadece 3 bin metrekare gerisinde kaldı.

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle TBMM’ye sunduğu yazılı soru önergesinde, Arap ülkelerinde yaşayanların aldıkları taşınmazları sordu.

Tanrıkulu’nun önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 2003 yılına kadar hiçbir satın alma işlemi bulunmayan Katarlıların o tarihten bu yana satın aldığı alanların toplam yüzölçümünün 795 bin 552 metrekare olduğunu bildirdi.

BirGün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre; Katarlıların 198 adet ana taşınmaz satın aldığını bildiren Kurum, bu taşınmazların toplam yüzölçümünün 489 bin 901 metrekare olduğunu ifade etti. Katar vatandaşlarının bin 884 adet de “bağımsız bölüm” satın aldığını belirten Bakan Kurum, bu alanların yüzölçümü toplamının ise 305 bin 651 olduğunu ve bu satın alma işlemlerinin bin 592 farklı kişi tarafından gerçekleştirildiğini açıkladı.

EN ÇOK İSTANBUL

Bakan Kurum, Arap etnik kökeninden insanların Türkiye’de en çok İstanbul’dan arazi satın aldığını bildirdi. Kurum’un verdiği bilgiye göre, Araplar 59 ilden arazi edindi. İstanbul’dan aldıklarının büyüklüğü 2 milyon 504 bin metrekareye ulaşırken;

Ankara’dan 393 bin metrekare,

İzmir’den 32 bin metrekare.

Eskişehir’den ise 423 bin metrekare arazi satın aldı.

Bursa’dan 1 milyon 174 bin metrekare,

Sakarya’dan 1 milyon 93 bin metrekare,

Kocaeli’den 940 bin metrekare,

Manisa’dan 607 bin metrekare arazi el değiştirdi.

SUUDİLER İLK SIRADA

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’nin yabancılara sattığı toplam 3 bin 336 parsel ana taşınmazın büyük bölümü Iraklılar’a gitti. Toplam 19 bin 256 Irak vatandaşı, Türkiye’den 1 milyon 503 bin 272 metrekarelik parsel satın aldı. Yabancılara satılan parsellerin yüz ölçümü büyüklüğünde ise Suudi Arabistan öne çıktı. Suudi Arabistan uyruklu 8 bin 250 kişiye Türkiye’den satılan 915 parselin toplam yüzölçümü büyüklüğü 3 milyon 408 bin 555 metrekare oldu. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak, Türkiye’den sahip olunan parselin büyüklüğünde öne çıkan üç ülke olurken Katar dördüncü, 649 bin 890 metrekarelik alan ile Birleşik Arap Emirlikleri ise beşinci sırada yer aldı.

‘BİRLEŞİK’ RANT USULÜ

Cenevrede gazetecilere değerlendirmede bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul projesiyle ilgili şunları aktardı:

“Karadeniz’den gelirken Marmara’dan giderken yalılara çarpan kuru yük gemileri, tankerler oldu. Daha son zamanlarda da bu tür bir kaza yaşandı. Bu mudur çevre hassasiyeti yoksa bu tehlikelerden arınmış bir kanal mı? Boğazlarda, Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar. Sizin Boğazınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Kanal İstanbul ise böyle değil, Süveyş Kanalı’nda ve diğerlerinde oraların nasıl kendilerine ait hakları varsa biz de bu yatırımı yaptığımız zaman bu tür bir hukukumuz doğacak. Üstelik kaza endişesi de taşımayacaksın. İşin bir de bu güzelliği var.”

Odatv.com

3. KAPIKAYAFEST ULUSLARARASI DOĞA SPORLARI VE KÜLTÜR FESTİVALİ BAŞLIYOR !

 

Neşesi, doğallığı ve espri anlayışı ile her yeri renklendiren karadeniz insanı, eşsiz ve benzersiz bir doğa sunan konumu ve yaylaları ile de yerli ve yabancı turistleri çekerek her yıl cazibesini artırmayı başarıyor.


KAPIKAYAFEST ?
Karadeniz’in önemli illerinden Samsun Bafra Kapıkaya’da 24-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında 3.sü düzenlenecek olan  “Kapıkayafest Uluslararası Doğa Sporları ve Kültür Festivali” nde  adrenalini yüksek doğa sporlarının ve karadenize  özgü  kültürel faaliyetlerin Türkiye gündemine taşınacağına inanıyoruz.  Karadeniz coğrafyasının eşsiz doğa güzelliği, coğrafyanın kendine özgü karakteristik özelliklerini koruyarak yapılan etkinliklerin zenginliği her yıl bölgeye gelen yerli ve yabancı kişi sayısındaki artışı beraberinde sağlamakta ve bölge turizm gelirlerinden aldığı payı artırmaktadır.

Adını Samsun / Bafra – Kapıkaya tepesinden alan Kapıkayafest; Çeşitli spor dallarını aynı ortamda sunarak ulusal ve uluslararası birçok sporcuyu ve doğa severleri her yıl temmuz ayında bir araya getirmeyi hedefleyen, sağlıklı bireylerle daha çok yaşanabilir bir dünya için sporun ve sporcunun önemini vurgulamak gayesini güden bir festivaldir.

Bafra Belediyesi sahipliğinde ve  Astajans organizasyonu ile yapılacak olan Kapıkayafest’te, gökyüzünde paraşütçüler süzülürken katılımcılar karada bisiklet ve doğa yürüyüşü, baraj gölünde kano gezisine katılabilirler. ‘En güzel fotoğrafı ben çekerim’ diyenler ise fotomaratona katılabilirler. Kamp ve çevresinde çeşitli etkinlikler ile eğlenme ve güzel vakit geçirme olanağı bulabilirler. Akşam ise kamp ateşini yakıp yıldızların altında doğanın sesini dinleyebilir, güzel sohbetler edebilirler. Ayrıca çeşitli kültürel faaliyetler, spor branşlarının aktiviteleri ve eğlenceleri ile unutamayacakları bir festival geçirebilirler.

5 gün 4 gece “Her şeyiyle eğlenceli” bir festivale davetlisiniz.!

DÜNYANIN 55 ÜLKESİ FESTİVAL İÇİN DAVET EDİLDİ !

Kapıkayafest Festivali uluslararası bir festival olması sebebiyle geçen yıl kırka yakın ülkeden sporcu ve katılımcıyı Bafra’ya getirme başarısı elde etmiş durumda. Bu sene 55 ülkeden sporcu ve katılımcılar ile iletişime geçilerek, festival uluslararası arenadaki konumunu yükseltme çabasında. Festivale davet edilen ve katılması planlanan ülkeler ise şöyle;  Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Birleşik Krallık, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Dubai, Estonya, Fas, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hindistan, Hollanda, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Katar, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızıstan, Kosova, Kuveyt, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya, Malta, Mısır, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tacikistan, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna, Ürdün ve Yunanistan.

DÜNYANIN EN ÖZEL EKSTREM SPOR ALANLARI ARASINDA!

Kapıkayafest; Kızılırmak’ın yanı başında doğanın ve tarihin bir arada olduğu, birçok ekstrem spor ve  sportif faaliyetleri ile dünyanın nadir alanları arasında gösteriliyor. Hava sporları, su sporları, dağcılık, fotoğrafçılık, bisiklet, atv, kamping vb gibi doğa sporlarını ve faaliyetlerini aynı noktada barındırıyor.

Kapıkayafest; yamaç paraşütü için dünyanın en elverişli noktaları arasında yerini alma yolunda ilerliyor. Bir yamaç paraşütçüsünün bir noktadan kalkıp aynı noktaya inebildiği ve Kızılırmak’ın eşsiz doğal güzelliklerini ve manzarasını görebildiği dünyanın en özel konumlarından birisi.

Aynı zamanda turizm turları, fotoğraf – bisiklet ve atv safari, yöresel ve kültürel pazarlar da Kapıkayafest etkinlik alanında olacak. Etkinlik alanı bu branşların ve sportif etkinliklerin tamamını bir arada buluşturabilecek Dünya’nın nadir alanlarından..

İLGİ İLE BERABER BÖLGE EKONOMİSİ DE CANLANDI

Kapıkayafest; ilki 2017 yılında 25 bin, ikincisi 2018 yılında 50.000’in üzerinde ziyaretçi, 5000 civarı kamp ve ticari katılımcısı ile ciddi bir ses getirdi. Bu yıl ise 100 bine yakın katılımcı ve ziyaretçi bekleniyor. Festivale ev sahipliği yapan Samsun / Bafra – Kapıkaya ve Asar mevkileri, ulusal – uluslararası sporcuların ve doğa sporlarına ilgi duyanların odak noktası durumunda. Festivalin yöre ve bölge halkına ciddi bir ekonomik katkı sağladığı, her geçen yılda artarak devam edeceği düşünülüyor.

YEMEN’DE İNSANLAR AÇLIKTAN OT YEMEYE BAŞLADI

YEMEN’DE İNSANLAR AÇLIKTAN OT YEMEYE BAŞLADI

 

Ortadoğu savaşında ölenlerin cesetleri kıyımıza vurmağa başladı” diye başlıyordu Osman Sarı’nın Şehit Söylevi şiiri. Artık vurmuyor veya vursa da umurumuz olmuyor.

Suriye, Filistin, Libya, Arakan, Doğu Türkistan ve Afganistan’da olan bitenden iyi – kötü haberimiz var da meselâ Yemen’de olanları ve ölenleri neden görmezük?

Sadece 2017 yılında 50 bin çocuk Yemen’de açlıktan öldü. 3 yıllık İç Savaş sırasında 14 binden fazla sivil öldü, öldürüldü. Son 2 yılda koleradan 3 bin kişi öldü, hâlen 700 bin kişi hasta, 1 milyondan fazla kişi de hastalık şüphesi taşıyor.

BM İnsan Hakları Şefliği raporuna göre Yemen’de insanlar yiyecek hiçbir şey bulamadıkları için ot ve yaprak yiyor. Ve 5,2 milyon çocuk açlıktan ölüm tehdidi altında.. Dahası Yemen’in 29 milyonluk nüfusunun 22 milyonu kıtlık nedeniyle yardıma muhtaç.

Yemen İç Savaşı’nda başkent Sana’daki Husi Güçlerini İran, Aden’deki Hadi Güçlerini ise Suudî Arabistan destekliyor. 25 yıllık Kuzey & Güney ayrılığından sonra 1990’da birleşen Yemen, 25 yıl sonra tekrar 2’ye bölünmüş durumda. Sam Amca’nın 22 ülkeyi parçalamayı esas alan BOP planı Suud ve İran’ın sayesinde Yemen’de tıkır tıkır işliyor.

Son 3 yıldır Amerikanvari yöntemlerle Suud Arabistanı’nı yöneten Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın yarı manyak politikalarıyla yaptıkları yapacaklarının teminatı gibi gözüküyor. Lübnan Başbakanı Harirî’yi alıkoyup istifaya zorlamaktan tutun da Hava Kuvvetlerine ait savaş uçaklarıyla Yemen’de çocukları taşıyan otobüs ve hastaneleri vurmaya kadar vukuatı bol. Hem daha yaşı 33; erkenden ölmezse 2050’ye dek çok icraatlarını duyarız.

Yemen’in altyapı, sağlık, su ve kanalizasyon sistemlerini Katar, Kuveyt, Bahreyn, BAE, Mısır, Ürdün gibi yandaşlarla birlikte bilerek hedef alan Suudîler hava saldırılarıyla hem yakıp yıktılar hem kolera ve kıtlığa sebep oldular. Petrol ambargosu ve abluka da cabası..

Geçen ay 2 milyon hacı binlerce dolar ödeyerek Suudî towers’ların (gökdelen) gölgesindeki Kâbe’yi tavaf ettiler ve 1 milyon kurban kestiler. Bunlar Yemen’de açlıktan ve kıtlıktan ölme aşamasındaki Müslümanlara götürülmedi ve çoğu çölün kumları altına gömüldü. Ama nedense kimsenin Müslümanlığından bir şey eksilmedi.

Türkiye kontenjanındaki 80 bin hacı, sâir zamanlarda da 120 bin umreci toplamda Suud’a 1 milyar dolar kazandırıyor. Suudlular 2022’de hac ve umre gelirlerinin 150 milyar dolara ulaşmasını bekliyorlar. Müslümanlardan cukkalanan paralar askerî harcamalara ayrılıyor; hem de yılda 75 milyar dolarla Dünya üçüncüsü olarak..

Hac, dünya Müslümanlığının en büyük buluşmasıdır. Ve Hz. Peygamber zamanında İslamiyet mensuplarının derdi ve sıkıntılarının görüşüldüğü bir iklimdi. Dileyen tekrar be tekrar Veda Hutbesi’ne baksın. Şimdiyse helezonik bir karmaşa..

Kutsal Topraklar şimdilik olmasa da Hac Organizasyonu Saudia America’nın tasallutundan kurtarılmalıdır. “Dünya 5’ten büyüktür” sözüyle Birleşmiş Milletler’e üye 190 ülkenin veto hakkı sahibi 5 daimî ülkeden büyük olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanımızın 56 İslam ülkesi adına Suudîstan’a “Yeter artık! Hac işi İslam İşbirliği Teşkilatı’nın uhdesinde gerçekleştirilmelidir. Dinî bir umdenin bir ülkenin yada bir ailenin tekeline bırakılması mümkün değildir” demesini bekliyoruz.

Bu adamlar Amerika’ya şirin gözükebilmek için dün PYD’ye 100  milyon dolar bağışlarlar, yarın İsrail’le birlikte İran’a ortak savaş açarlar. Vaşington’un deli mayını misali..

Ah o Yemen’dir  /  Gülü çemendir

 İnsanlar ot yiyor  /  “Acep nedendir?

ABD’Yİ NASIL BİLİRSİNİZ?

ABD’Yİ NASIL BİLİRSİNİZ?seyfettin karamızrak

 

 

 

  1. Arabistan’da gerçekleştirilen “yolsuzluk operasyonu” dalgasında ilk gün 11 prens ve 38 bakan gözaltına alındı. Daha sonra başka isimler de ilave edildi. Operasyon, derin darbe olarak değerlendirilmektedir.

Saray darbesinin hemen ardından, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kral Selman’ı arayarak destek vermesi çok düşündürücüdür.

Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner,  darbeden bir hafta önce Riyad’a gizli bir ziyaret gerçekleştirmişlerdi.

Bu gerçekler, S. Arabistan’ da ki saray darbesinin, ABD’nin isteği doğrultusunda ve ABD destekli yapıldığını göstermektedir.

Darbenin arkasındaki gerçeklere gelince:

– Kral Salman, Amerika’nın desteği ile tahta geçmek için önündeki engelleri tamamen kaldırmıştır.

– ABD, Salman’ın tahta geçmesi ile birlikte Suudi Arabistan’a 20 milyar Dolarlık yeni savunma sistemleri satmaya hazırlanmaktadır.

– Krallık teamüllerine aykırı yöntemle veliaht olarak atanan Muhammed Bin Selman’ın; ülkenin üst düzey isimlerini, 11 prensi, Türkiye’ye yakın isimleri ülkenin ekonomi ve medya alanında etkin isimlerini gözaltına alması dikkat çekicidir.

– S. Arabistan merkezli değişimin, domino etkisi yaparak tüm bölgeyi etkileyeceği yorumları yapılmaktadır.

-ABD, bölgedeki İran tehlikesine karşı Suudilere daha fazla silah ve savunma sitemi satacak, istediklerini daha rahatlıkla yaptırabilecektir.

 

ABD, hiç bir zaman Türkiye’nin dostu olmamıştır. Özellikle de son yıllarda Türkiye’nin aleyhine gelişen her olayda ABD’nin parmağı vardır.

ABD, Türkiye’ye düşman olan her oluşumun yanındadır. PKK’nın diğer bir adı olan PYD’ yi alenen destekleyerek her türlü silahı veren ABD’dir.

ABD, dolaylı olarak da Türkiye’nin menfaatlerini engellemektedir. Katar’a uygulanan ambargo kararının altında Türkiye düşmanlığı vardır. Katar’ın işgal edilmesi oyununu Türkiye bozmuştur.

 

ABD, Katar’ın dışındaki S. Arabistan-Mısır ve Körfez ülkelerini “İsrail’in güvenliği için” İran ile savaşa sokmaya çalışmaktadır.

 

  1. Arabistan’da ki saray darbesinin ardında ABD’nin başka menfaatleri de bulunmaktadır: “İslamiyet’i “ılımlı İslam” altında sulandırmak, İran’ı güçsüzleştirerek saf dışı etmek, Türkiye’nin Orta Doğu’daki nüfuz gücünü kırmak. S. Arabistan’ı birbirine düşürerek parçalayıp bölmek.” İlk akla gelenlerdir.

Suriye’nin Irak’ın, Mısır’ın ve S. Arabistan’ın parçalanması, ABD’nin birinci hedefidir. ABD, Orta Doğu’nun petrollerini ele geçirmeyi ve İsrail’in geleceğini planlamaktadır.

İlk hedefte S. Arabistan petrol şirketi Aramco’ nun Yahudi ağırlıklı ABD sermayesi tarafından ele geçirilmesi var.

  1. Arabistan-İran savaşı, S. Arabistan’ın bölünmesi demektir. İslam dendiğinde akla, “Sünnilik” gelir. “Ilımlı İslam” ın Ehli Sünnet ile bir bağı yoktur. ABD ve İsrail’e hizmet etmenin diğer adıdır “ılımlı İslam”.

ABD, bir taşla birkaç kuş vurmanın peşindedir. Orta Doğu, dünyadaki sürpriz gelişmelerin en yoğun yaşandığı bir bölge durumundadır artık. Bekleyip göreceğiz.

Sevgiyle kalın…

 

 

 

 

Sevgiyle kalın…

 

 

 

İSRAİL NEYİN PEŞİNDE

İSRAİL NEYİN PEŞİNDE

seyfettin karamızrakİsrail askerlerinin, 1967’den beri ilk kez Mescid-i Aksa külliyesinin ana mihrabının bulunduğu kubbenin altına kadar girerek mihrabı postallarıyla çiğnemiştir.

Mihrabın hemen bitişiğinde yer alan Selahaddin Eyyubi’den kalma minber, 1969 yılında, Yahudiler tarafından yakılmış, minberin benzeri Türk ustaları tarafından tekrar yapılarak 2007’de yerine konulmuştu.

Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların tek sorumlusu İsrail değil elebette, bu ülkeye göz yuman ülkeler de bu suça ortaktır.

Mescid-i Aksa, İslam dünyasının  kutsal makamıdır. Kudüs’ün, İsrail’in işgali altında olması, Müslümanların en büyük ayıbıdır. Müslümanım diyen her sorumlu yürek için, Kudüs kanayan bir yaradır.

Siyonist İsrail’in, Mescid-i Aksa’ya karşı yaptığı uygulama; hakaret ve terbiyesizlik sınırlarını aşmış, haramilik ve haydutluğa dönüşmüştür.

İsrail, devlet olmanın gerektirdiği sorumluluğunu ve ciddiyetini hiçe sayarak, çirkin terörüyle Filistinlilere soykırım uygularken,  Türkiye’nin dışındaki sözde İslam devletleri, bu zulüm karşısında dut yemiş bülbül gibi gıklarını çıkarmamaktadır.

Bu durum, İsrail’i şımartmakta, zulmünü daha cesaretle uygulamasına zemin hazırlamaktadır. Sözde İslam devletlerinin  pısırık ve korkak tavırları, Mescid-i Aksa’ ya yapılan hakaretlere razı olmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin dışındaki  İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu, menfaatleri için ABD ve diğer emperyalist devletlerin kölesi durumundadır.

  1. Arabistan ve Mısır, Katar’a horozlanarak ambargo ilan ederken, İsrail’in Mescid-i Aksa’da yaptığı hakaretleri görmezlikten gelmektedir. Çünkü bu devletlerin yöneticileri, Müslümanların temsilciliğini yapmaktan aciz, ABD’nin uşaklarıdırlar. İsrail’e tavır aldıklarında, sırça saraylarının başlarına yıkılacağını çok iyi bilmektedirler.

İsrail, Kudüs’ü işgal ettikten sonra, yoktan bahanelerle, uyduruk arkeolojik araştırmalar yaparak, Mescid-i Aksa’nın altını ve etrafını oyarak yıkılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Maksadı, yıkacağı Mescid-i Aksa’nın  yerine, Yahudi tapınağı yapmaktır.

Mescid-i Aksa Hatibi Şeyh İkrime Sabri; “Arap dünyasının Mescid-i Aksa’ya yapılanlara sustuğunu, sorumluluklarını yerine getirmediğini, meydan okuma ile karşı karşıya olduklarını”,  bundan büyük üzüntü duyduğunu ifade etmiştir.

Mescid-i Aksa kutsaldır ve bütün Müslümanlarındır. Fakat ne yazık ki Müslümanlar bu emanete yeterince sahip çıkamamıştır.

Geçmişte savaşların ve darbelerin planlamaları büyük gizlilik içerirken, günümüzde aleni meydan okumalar ve gözdağı vermeler gündemdedir. Türkiye’nin ve dünyadaki Müslümanların düşmanları bu tavırlarını, artık küstahça, arsız bir üslupla dile getirmekten kaçınmamaktadırlar.

CIA’nın eski başkanı Graham Fuller, “İslamsız Dünya” adlı eserinde;  “ABD’nin, dünya hâkimiyetinin önündeki tek engelin, Sünni Müslümanlar olduğunu, Vehhabilerle ortak çalıştıklarını, Şiileri kullandıklarını, Sünni iktidarların yıkılmasının, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile mümkün olacağını, Nil’den Fırat’a Büyük İsrail ile Orta Doğu’ya yerleşerek, bütün enerji kaynaklarını ve enerji güzergâhlarını alacaklarını, bu hedefe ulaşmak için, ABD ve İsrail’in vesayeti altında, Kuzey Suriye’de bir Kürt devleti kurulması gerektiğini”  yazmaktadır.

Aleni yazılan ve icra edilen bu sinsi tuzaklara, Arap dünyası, uyuşmuş şekilde saraylarının penceresinden bakmaktadır.

Bir gün bu tuzaklar, kendilerine döndüğünde, pişmanlıkları tahtlarını ve tatlı canlarını kurtarmaya yetmeyecektir.

Orta Doğu’daki bütün savaşların temelinde, İsrail’in “Nil’den Fırat’a” projesi yatmaktadır.

Sevgiyle kalın…

 

 

AMERİKAN HAVUZUNDAN ÇİN’İN İPEK YUVASINA

 

 

süleyman pekinBayram – seyran, içerde Yürüyüş, dışarıda Katar mevzuları gezegenimizin dönüş istikametiyle ilgili gelişmeleri gölgeledi. Evet, ilâhi kanunda Dünya batıdan doğuya dönmektedir ama Dünya içindeki insanlık da yüzünü bir Doğu’ya, bir Batı’ya, bir Ortadoğu’ya dönmektedir.

Son birkaç asırdır Batı’yı kıble ittihaz edinen Dünya devletlerinin kısm-ı azamîsi için 1947 yılında ABD’nin ‘atom bombacısı’ Başkanı Harry Truman tarafından ortaya konulan “Truman Doktrini” balıkları yılanla korkutarak ve hep aynı havuzda tutarak havyarlarını tek elde toplama projesi idi. Yem olarak da Truman’ın Dışişleri Bakanı Marshall’dan isimlenen Yardım Planı kullanılacaktı.

II.Dünya Savaşı’nda girmediği halde girmiş kadar etkilenen Türkiye, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yle Amerikan Havuzu’na girmeye gönüllü olsa da sanırım Kurtuluş Savaşı yıllarından kaynaklanan bir güvensizlikten ötürü pek o yemlerden ülkesini istifade ettiremedi. Fakat onların hoşuna gidecek Amerikanvari bir partiyi de kurdurmayı ihmal etmedi.

Menderes Hükümeti 1950-51’de Kore’ye asker gönderdi, 52’de NATO’ya girdi ve eş zamanlı olarak yüklü miktarda dış borç aldı. Yani havuza girebilmek için savaşı göze almış ve yemi haketmiştik. Sonrası malûm..

Şimdilerde ise Dünya, Doğu istikametine dönme eğilimde. ABD ile Çin arasında 6 trilyon dolarlık GSYİH farkının 2023-25 diliminde kalkacağı göstergesinden hareketle yeni bir havuz oluşumu faaliyeti var. Ve buna Modern İpek Yolu veyahut “Jinping Doktrini” diyebiliriz.

2017’nin Mayıs ayında Pekin’de yapılan ve Türkiye’nin de Cumhurbaşkanı düzeyinde katıldığı Uluslararası İşbirliği İçin Kemer ve Yol Forumu, 60’dan fazla ülkeyi ve 40 milyon kilometrekarelik bir alanda yaklaşık 4,5 milyarlık bir insan nüfusunu kapsıyor. Yani yeni havuz, yeni yem ve havyarlar..

Çin bizim 1 numaralı ithalat kaynağımız. Çin mallarını Anadolu’nun en ücra köylerinde bile bulabiliyoruz. Aramızdaki ticarî dengesizlik böyle giderse 1’e 10’dan 1’e 20’lere varacak. O çok havasını attığımız 2023’te yani Cumhuriyetimizin 100.Doğum Günü’nde üfleyeceğimiz pastanın mumları Made İn China olacak.

Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan da İnönü gibi Dünyanın yeni istikametini çoktan gördü ve 1 trilyon dolarlık bu projede kurucu üye olma yoluna girdi. Bu meyanda imza edilen 30 milyar dolarlık Kars – Edirne Hızlı Tren Antlaşması hem Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi’nin hem de Marmaray’ın devamı niteliğinde. Yani yörüngedeyiz..

Bu arada Perinçek Gurubu’nun mevcut İktidarı hem Suriye krizi üzerinden Rusya’yla çözüm adına ortaklaştırma hem de stratejik olarak Avrasyacılık yaparak Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yakınlaştırma gayretleri Cumhurbaşkanının da inisiyatifiyle sonuç almış gibi görünüyor.

Doğu Bey’in “Türk Yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor” sözünü Çin’in Menderes’i olma hevesine hamletmek lazım. Tayyip Bey’in de 2023-25’leri hedeflediğini biliyoruz. Önümüzdeki 5-6 yılda netleşecek sorun şu olacak galiba; Adalet ve Kalkınma Partisi bunca yıpranmışlığıyla yeni maçı yani yeni havuz partilerini kaldırabilir mi yoksa sivil – asker Avrasyacı elitin konuşlandığı Vatan Partisi mi partner kılınır? (Hem de içinde Pekin’ler varken)

Yada siyasî kartlar yeniden mi karılır, bu süreçte meraklı gözlerle ona bakacağız.

KATAR KRİZİNDE SON DURUM

 

 

Körfez ülkeleri ve Mısır’ın 10 gün süre vererek, Katar’a dayattıkları 13 maddelik talep için süre doldu.

 

Katar Dışişleri Bakanı Al Sani, Türk askeri üssünü kapatmayacaklarını, üssün varlığının, iki bağımsız ülke arasındaki savunma anlaşmasının bir parçası olduğunu söyledi. “El Cezire’nin kapanması da söz konusu değil” diyerek talepleri reddetti.

 

Al Sani, Türkiye‘nin verdiği destek için, “Türkiye, uygulanan blokajdan dolayı Katar’ın tedarik zincirine çok etkili bir şekilde destek verdi. Bu destek için çok minnettarız.” dedi.

 

Türkiye’nin, diğer Körfez ülkeleriyle de iyi ilişkilerinin bulunduğunu anlatan Al Sani, “Türkiye’nin Katar ile ilişkileri, diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerini değersizleştirdiği anlamına gelmez. Onlar tüm tarafları diyaloga davet ediyor.” Değerlendirmesini yaptı.

 

Krizin sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşması için diplomatik adımların atılması gerektiğine işaret eden Al Sani, Türkiye’nin izlediği çizginin de bu olduğunu belirtti.

 

 

Katar’a ilişkin iddialar hakkında, “temelsiz” değerlendirmesinde bulunan Al Sani, Doha yönetiminin sorunların çözümünde komşularıyla konuşmaya hazır olduğunu, bunun, Katar’ın egemenlik haklarından vazgeçebileceği anlamına gelmediğini, uluslararası aktörlerin çabalarıyla, krizin siyasi bir çözümle sona ermesi gerektiğini kaydetti.

 

El Sani, “Talepler listesi reddedilmek üzere hazırlanmış; kabul edilmek ya da müzakere edilmek üzere hazırlanmamış. Egemenliğimizi ihlal eden ya da Katar’a empoze edilen hiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz” dedi.

 

Diyaloğa “uygun koşullarda” açık olduklarını vurgulayan bakan, “Uluslararası hukuk; büyük ülkelerin, küçük ülkelere zorbalık yapmasına müsaade etmez. Kimsenin egemen bir devlete ültimatom vermeye hakkı yok” diye konuştu. El Sani, Katar’ın her türlü sonuçla yüzleşmeye hazır olduğunu da söyledi.

 

Bugüne kadar halkların adil bir şekilde yönetilmesi noktasında tavır aldıklarını belirten Al Sani, bundan sonra da bu pozisyonlarını koruyacakları mesajını vererek, şunları söyledi:

“Evet Suriye’de ve Libya’da halkın yanında yer aldık. Halkını bombalayan diktatörlere karşı halkın yanında durduk. Ancak, kriz bölgelerinde arabulucu olma pozisyonumuzu da sürdürdük.”

 

Katar’ı suçlayan ABD Başkanı Donald Trump’la ilgili bir soruya da Al Sani, “Trump, Katar’la ilgili sağlıklı bilgilendirildikçe iki ülke arasındaki ilişkilerin doğasını daha iyi anlayacaktır.” Karşılığını verdi.

 

 

El Cezire İngilizce Genel Müdür Vekili Giles Trendle de, Katar’a uygulanan ablukanın kaldırılması için 13 maddeden biri olan Doha merkezli medya grubunun kapatılmayacağını açıkladı.

Trendle, “Dik duruyoruz ve yaptığımızı yapmaya devam edeceğiz, bu da dünyadaki olup bitenleri samimi ve adil bir biçimde aktarmaktır” şeklinde konuştu.

 

 

El Cezire kanalının Mısır bürosunda çalışırken tutuklanan ve kanal aleyhine 100 milyon dolar tazminat davası açan Muhammed Fehmi’nin, hukuki süreç öncesinde BAE’den 250 bin dolar aldığı iddia edilmişti.

 

New York Times gazetesi, Fehmi’ye ait e-postaların hack’lendiğini ve Fehmi ile BAE arasındaki para trafiğinin ortaya çıkarıldığını öne sürdü. Davayı açan gazeteciler Fehmi ile Muhammed Fevzi, Washington’daki basın toplantısında “Katar’ın teröre destek veren bir ülke olduğunu” iddia etmişlerdi.

 

 

BU arada Katar Savunma Bakanı Halid el-Atiyye, “ülkesinin gerekirse kendisini savunmaya hazır olduğunu” belirtti.

Sky News Britain Kanalına konuşan Atiyye, “Askeri müdahale aşamasına gelmemeyi umuyoruz ancak biz her zaman hazırlıklıyız. Ülkemizi savunmaya hazırız.” dedi.

 

“Katar tarih boyunca kolay yutulur bir ülke olmadığını göstermiştir.” ifadesini kullanan Atiyye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır’ın taleplerinin ülkenin egemenliğine saldırı anlamı taşıdığını bildirdi.

 

Atiyye, komşu ülkelerin Katar’daki mevcut rejimi değiştirmeye çalıştığını, 1996’da şiddetli, 2014’te yumuşak, 2017’de yine yumuşak darbe girişimi olduğunu söyledi.

 

 

Son gelişme olarak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır, Kuveyt’in, isteği üzerine Katar’a verilen sürenin 48 saat uzatılmasını kabul etti.

 

Söz konusu 4 ülkenin yayımladığı ve Suudi Arabistan Haber Ajansı SPA’da yer alan ortak yazılı açıklamada; Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ın Katar’a verilen sürenin 48 saat uzatılması yönündeki talebinin kabul edildiği belirtildi.

 

Görünen o ki Katar, kendisine uygulanan ambargoya ve tehditlere boyun eğmeyerek, dik durmakta ve karşı ataklarla şartları kendi lehine çevirmeye çalışmaktadır.

 

Gelişmeleri birlikte göreceğiz.

 

Sevgiyle kalın.

 

NİÇİN KATAR

seyfettin karamızrak

 

Trump, seçim kampanyasını Müslüman düşmanlığı, “İslamofobi” üzerine konuşlandırmıştır. Seçildikten sonra, bu kirli planını icra etmek için, ilk dış ülke gezisini, S. Arabistan’a yaptı.

Bu ülkenin Trump’a gösterdiği abartılı yaltaklanma, aşırı maddi ve siyasi destek, Müslümanları aşağılamaktır ve İslam’a ihanettir.

İslam düşmanı Trump, bu ziyareti ile Körfez ülkeleri arasına fitne ve düşmanlık tohumlarını ekmiştir. Ziyaretten sonra, S. Arabistan, bizimle yaptığı 2 milyar dolarlık savaş gemisi siparişini iptal etmiştir. Depoları dolu olduğu halde, ABD’ye 120 milyar dolar silah siparişi vererek, kukla ve piyon olduğunu da teyit etmiştir.

Türkiye’nin önderliğindeki Sünni ülkelerin, “ortak ordu projesi” de devre dışı kalmıştır. Trump, bir Arap NATO’su kurmayı planlamaktadır. Hedef Türkiye’yi bölgeye sokmamaktır.

 Katar’a yapılan ambargo, Türkiye’ye bir gözdağıdır. Çünkü Türkiye’nin Katar’da askerî üssü ve askerî anlaşmaları vardır. Katar’ın Türkiye’ye önemli yatırımları bulunmaktadır.

Katar, candan, samimi ve gerçek dosttur. Her zaman Türkiye’nin yanında olmuştur. Türkiye vefalı dostlarını asla yalnız bırakmaz.

  1. Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri, Türkiye’ye karşı samimi ve dürüst değildir. Tavırları ikiyüzlüdür, korkak ve menfaatperesttirler. Nitekim, 15 Temmuz darbesinde, FETÖ’ ye gizli, açık mali ve siyasi destek vermişlerdir.

Trump seçim kampanyasında, “DEAŞ’ı Obama ve S. Arabistan kurdu” diye, açıkça itirafta bulunduğu halde, seçildikten sonra hemen S. Arabistan’a gezi planlamıştır. Maksadı,  ABD’nin savaş masraflarını Arap ülkelerinden tazmin etmek, kirli oyunlarına ve ektiği fitne tohumlarına piyon bulmaktır.

Trump, bütün Müslümanların düşmanı, S. Arabistan ise Ehl-i Sünnet’in düşmanıdır. Her ikisi de, katıksız PYD ve YPG yandaşıdır.

Peki, Katar niçin cezalandırılmak istenmektedir? Şimdiki Katar Şeyhi Temim’ in büyük dedesi Muhammed Es-Sani, diğer Arap emirleri gibi, İngilizlerle iş birliği yaparak Osmanlı’yı arkadan hançerlememiştir. Ömrü boyunca Türkleri sevmiş ve desteklemiş, vefalı, mert ve yiğit biridir. Oğluna, Osmanlı askerinin Katar’da kalması için vasiyet etmiştir.

 

ABD ise, emrindeki  7 piyon Arap ülkesini, Truva atı gibi oynatarak, Katar ve Türkiye’den intikam alma peşindedir. Çünkü Türkiye’nin düşmanları, yıllarca içtikleri mazlum kanından hala doymuş değildirler. Yine kirli ahlaklarını ve vampirliklerini devam ettirme peşindedirler.

 Fakat artık Türkiye, bu tarihi düşmanlarına, istedikleri gibi at oynatma fırsatı vermemektedir. Öfkelerinin bir nedeni de budur.

 Sevgiyle Kalın… 

 

 

ADD Tarsus Şube başkanı M.Banu Ertoprak barış temalı açıklama yaptı

 

ERTOPRAK ‘ TÜRKİYE’ Yİ TARAF KONUMUNA GETİRECEK BİR DIŞ SİYASET ÜLKEYİ ATEŞE ATMAK DEMEKTİR.
ÜLKEMİZİ VE DÜNYA BARIŞINI KORUYACAK TEMEL İLKE “YURTTA VE DÜNYADA BARIŞ” İLKESİDİR. NE TÜRKİYE, NE DE DÜNYA BARIŞI, İHVANCILIK YA DA VAHABİLİK İKLİMİNE SIKIŞTIRILAMAZ.’banu toprak
ADD Tarsus Şube başkanı M.Banu Ertoprak  barış temalı açıklama yaptı.

Ertoprakın açıklaması şöyle:

Katar ile diğer körfez ülkeleri arasında çıkan krizde, Türkiye’nin taraf olması, Katar’ın yanında yer alması, hatta Katar’a tam bu sırada asker göndermeye kalkması Türkiye’yi ateşe atmak demektir.
Görünürde Katar’ın bazı terör örgütlerine destek olduğu gerekçesi ama arka planda Körfez petrol ve doğalgazının kim, ya da kimlerin “kontrolünde” olacağı bir yönüyle de belki İran ve Türkiye’ye sopa göstermek anlamına gelebilecektie.
Konunun Meclis’te görüşülüp “ortak akılla” hareket edilmesi gerekirken, AKP Genel başkanı R.T. Erdoğan’ın belki de kişisel ve duygusal refleksi ve AKP’li milletvekillerinin çoğunluk oylarıyla 2015 yılında Katar’la imzalanan bir “üs” andlaşmasını Meclis’e getirip, yasalaştırıp Katar’a asker gönderilmesi yolunun açılması vahim bir gelişmedir.
Her gün aldığımız şehit haberleriyle kahrolurken bir de gencecik Aybüke öğretmenin teröre kurban vermenin acısı içimizde.
Geçmişte yanlış dış politikalarının ağır sonuçlarını hala en ağır şekilde yaşayan ve atlatamayan ülkemizin, yeni sorunların içine böylesine balıklama atlamak istemesi (başka gerekçesi yoksa) ancak “vizyonsuzlukla” açıklanabilir. İktidara sahip olanların yurttaşlarını tehlikeden uzak tutması gerekirken tam tersi davranması yeni ve kanlı olayların geleceğini gösteriyor.
Bu olay aynı zamanda, 16 Nisan’da kirli bir halkoylaması ile hayata geçirilen Anayasa değişikliğinin (2019 yılı – Kasım ayı) seçimleri sonrasında yürürlüğe girecek olan, başkanlık görev ve yetkilerine ilişkin hükümlerinin bugün fiilen yürürlüğe konmuş olduğunu da göstermektedir.
Parti Cumhurbaşkanlığı’nın kabulü ile Türkiye’de parti devleti fiilen kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası son döneme kadar geçmiş tarihi birikimlerin üzerine “yurtta ve dünyada barış” ilkesi esas alınarak belirlenmiştir. Cumhuriyet, Ortadoğu’da komşularla ilişkilerini, onların iç işlerine karışmamak, aralarındaki uyuşmazlıklarda taraf olmamak ve dostluğu geliştirmek üzerine oturtmuştur.
Bugün yaşanan son gerilimde de Türkiye, ne terör örgütü statüsünde kabul edilen ihvan ve Müslüman kardeşler gibi örgütlere destek veren ülkelerle içli- dışlı, ne de dünya ağababalarının taşeronu olmamalıdır.
Atatürk:
“En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan, ne de filan millettir. Bilâkis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hâkim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.”…diyerek nasıl devranmamız gerektiğini göstermiştir.
Hem ülkemiz, hem de bölge barışı için tek çıkar yol; Atatürkçü düşüncede hayat bulan “yurtta ve dünyada barış” ilkesini hakim kılacak bir aydınlanma sürecini bu bölgeye taşımak ve Ortadoğu’yu emperyalistlerin kontrolünden çıkaracak laik- demokratik rejimlerin kurulmasına katkı koymak olacaktır.

KİM TAKAR KATAR KAYMAKAMINI !

 

 

süleyman pekinPlaton sanki Ortadoğu için söylemiş: “Sular yükselince balıklar karıncaları yer. Sular çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimse gücüne ve üstünlüğüne güvenmesin. Çünkü kimin kimi yiyeceğine ‘Suyun Akışı’ karar verir.” Bu su petrol müdür, doğal gaz mıdır yoksa bizzat Basra Körfezi’nin, Kızıldeniz’in, Umman Körfezi’nin yada Akdeniz’in ticarî tuz oranı yüksek suları mıdır; kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

Suyun Akışı’nı da tayin eden adam Suyun Başındaki Adam’dır. O da Beyaz Saray’da oturur. Fakat su oraya uzanmaz; ‘O Adam’ın Adamları Su’ya uzanır. Adamlar bazen köpek kullanırlar. Siz bunlara ‘Kar Köpekleri’, ‘Kızak Köpekleri’ veya Tuzak Köpekleri de diyebilirsiniz. Topunu tek tasmayla idare edebileceğiniz gibi tek tek de işe koşabilirsiniz. Bunlar da Körfez Ülkeleridir.

Adam olan adam bazen ülkeleri köpekler gibi birilerine saldırtır; Irak, Suriye ve Libya işi böyleydi. Bazen de köpeklerle kendi köpeğini cezalandırır; Katar işi buna benziyor.

Osmanlı’nın ilçelerine bugün Katar, Kuveyt, Bahreyn ve Emirlikler diye ülke diyorlar. Buraların eski kaymakamlarına şimdilerde Şeyh yada Emir adını veriyorlar. Lakin kim takar Katar Kaymakamını / Emirini? Su’yla ilgili kimse.

Arap Baharı; Şeyhlikle, Emirlikle, Sultanlıkla yönetilen ülkelerin yarı demokrasiyle yönetilen ülkeler için planladıkları Sürpriz Doğum Günü Partileri misal darbe ve iç savaş simülasyonları idi. Start Tabancası olarak da Facebook ve Twitter gibi açık istihbarat oyuncakları kullanılmıştı.

Sonra Suyun Başındaki Adam’ın ülkesinde ‘Kazma’nın birini sırf kızsın ve kazsın diye Başkan yaptılar.  “Hey Man / Adamım” dedikleri filimlerden çalıntı bir ‘Hey Pickax’.

Önce Suudî Arabistan’la yalnız 110 milyar doları Silah olan, toplamda 350 milyar dolarlık Antlaşma ve akabinde Kazma Dansı. Sonrasında da Katar’la benzer bir antlaşma için gösterilen Kazma Sapı. Günümüzün ve Körfez’deki gelişmelerin özeti bu.

Kadrajda bunlar oluşurken Suudî Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Bahreyn yönetimlerinin azı kendi hesaplarına, çoğu Suyun Başındaki Adamın hesabına Kar Köpekliği yapmaları dikkate şâyan. Adam ‘vur’ dedi, nerdeyse öldürecekler.

80’li yıllarda “Koş Joe Koş / Run joe Run” diye hatırsadığımız dizinin sık sık içinde geçen “Saldır Co (Joe) saldır!” şeklinde bir komut vardı. Bizim askerdeki Yürüyüş Kararlarımız gibi: Kasatura takılacak; tak! Saldırı yapılacak; saldır!

Arap ülkelerinin çoğunda ne millet olma ne de ümmet olma diye bir bilinç yok. Varsa yoksa kabilelerinin ve kendi kellelerinin çıkarları. Aslında bunlara çıkar bile denmez; çıkar-cık. Zira asıl Çıkar Ehlinin yanında bunların ki kuş cik cik’i kalır. Bu arada Katar’la diplomatik ilişkilerini kesen ülke sayısı 13’e çıkmış. Hey, menn!

Gelelim bize.. Dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi olan Katar’ın gazını boru hatlarıyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımak ve sık sık daralan ekonomimizi Sıcak Para ile açmak gibi duygusal mecburiyetlerimiz var. O yüzden daha evvel planlandığı üzere Doha’daki Er-Reyyan Üssü’nde küçük bir askerî birlik tutmaya ve temel gıda yardımına devam.

Bu saatten sonra sular İran için yükseliyor gibi görünse de biz de o suyun kenarındayız. Hem sıcak para okyanusun en önemli avcısı köpekbalıkları için kan kokusu demektir, hem de yavaştan FETÖ pozisyonuna yerleştirilen İhvan-ı Müslimîn için yardım ve yataklık iddiaları bizim beş parmağımızın dördünü birden sıkıntıya sokabilir. Dahası belki Ramazan Bayramı sonrasında Katar Krizi gider ve Kurban Bayramı sonrasına Kürdistan Krizi gelir.

“Şu karşı yaylada göç Katar Katar
Bir su sevdasıdır, serimde tüter.”